Peki tersten bir şey diyeyim . Şuanda Abdullah Gül ün Cumhurbaşkanı olması önündeki tek engel Recep Tayyip Erdoğan olduğu gerçeğine ne diyorsunuz. Konuşmalara dikkat edin evet adayımız o diyemiyor her türlü oluşuma rağmen . Peki neden ?
Printable View
Peki tersten bir şey diyeyim . Şuanda Abdullah Gül ün Cumhurbaşkanı olması önündeki tek engel Recep Tayyip Erdoğan olduğu gerçeğine ne diyorsunuz. Konuşmalara dikkat edin evet adayımız o diyemiyor her türlü oluşuma rağmen . Peki neden ?
Sakın bunun nedeni Dolmabahçe Sarayında yapılan Erdoğan-Büyükanıt görüşmesi olmasın?
Olamaz. Çünkü o konuşma basından çok saklanmasının nedeni içinin boş olmasıdır. Gizli görüşme böyle mi yapılır ? basına haber vereceksin durduk yere Ankaradan genel kurmay başkanını getirteceksin ve boş olacak gizli diyeceksin. Şahitte Allah olacak. Allah ın her şeyi bildiğini şahit olduğunu kabul ettiğimize göre anlamsız olarak o sözü ettiler.
O toplantının tek amacı vardı. Başbakan RTE millete ve basına ben istediğimde Genel Kurmay Başkanını çağırırım mesajı varmek.
Ha diyeceksiniz ki o zaman iki saat başbaşa ne konuştular. Muhtemelen Genel Kurmay başkanı TSK da özellikle Alt rütbelerden gelen sıkıntıyı irtica ve teröre karşı hükümetin duyarsız kaldığı görüşünü dile getirdi. Bunu dile getirirken bir duble whisky ile destekledi. Başbakansa paşam bir konuştun borsa yüzde 12 çöktü biz Atatürk ün güvencesiyiz ne derdiniz varsa söyleyin çözeriz. Siyasete fazla ordu olarak müdahale etmeyin sıkıntı oluyor ABD arkamızda asla irtica devleti olmayız çünkü aslında bizim dinle ilgimiz yok gibi laflar etti. Bunları söylerkende nane ruhu çayından yudumladı. Böylece laik dindar sentezini güçlendirdiler.
Bu sorunun cevabını ben yukarıdaki iletimde verdim Sayın Evren. Seçim aslında onlar için de sürpriz oldu, bir taraftan halkın tercihini Abdullah Gül'den yana kullandığına dair yorumların baskısı ile adaylığına hayır diyemiyorlar, diğer taraftan kenarda bekletilen isme karşı mahcup oluyor ya da tepkisinden kaçınıyorlar. Bu nedenle Abdullah Gül'e ne evet ne de hayır demiyorlar, halkın, muhalefetin nabzını yoklayarak zaman kazanıyorlar. Ben bunu böyle yorumluyorum.
Bence "Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olması önündeki tek engelin Recep Tayyip Erdoğan olduğu" kulis çalışmasıdır, dedikodudur, dezenformasyondur.
Bu iddialar gerçek değildir.
Ben bunu ilk Vatan gazetesinde Mehmet Tezkan'da okudum.
Basın ve bazı odaklar Erdoğan, Gül ve Arınç'ın arasını açmaya çalışmaktadır. Ama tam tersine üçü koordineli olarak Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olması için çabalamaktadır. Abdullah Gül'ün bir önceki adaylığını açıklayan Erdoğan'dı, bu adaylığını da yine o açıklayacak.
Nasıl Abdullah Gül "ben adayım" dememiş, ama her türlü sözüyle adaylığını ima etmişse, Tayyip Erdoğan da aynı şekilde Abdullah Gül'ün adaylığını ima etmiştir. Geçen cumhurbaşkanlığı sürecinden dersler çıkarılmış, MHP'nin meclise gireceği garantiye alınmadan, meclisteki partilerle müzakereler yapılmadan isim açıklanmaması tercih edilmiştir. Yoksa geçen sefer olduğu gibi "yine bize isim dayattılar" suçlamasına maruz kalacaklardı.
Bana kalırsa, aslında ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılanlar düzmeceydi.
- Bülent Arınç ile Abdüllatif Şener arasında suni bir çekişme yaratıldı. Bülent Arınç’ın “Dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz.” söylemleri dahi bilinçliydi. Çünkü, Abdüllatif Şener’in aday olarak gösterilmesi durumunda, buna en çok karşı çıkan (!) isim Arınç olacaktı, dolayısıyla Arınç’ın karşı çıkışıyla toplumda “Demek ki Şener, Arınç’ın dillendirdiği özellikleri taşımıyor. Dolayısıyla Şener’den korkmamız, çekinmemiz yersiz.” düşüncesi yaratılacaktı.Aynı düşünce muhalif partilerde de yaratılacaktı.
- Şener, öncelikle AKP’den uzaklaştı, çünkü cumhurbaşkanlığı seçimi arefesinde konuşulan ve muhaliflerin üzerine basa basa vurguladığı en önemli husus, adayın AKP’den uzak bir isim olması gerekliliğiydi.
- Abdüllatif Şener, tam da cumhurbaşkanının eşi türbanlı olmamalı tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde “Eşinin türbanına kadar konuşulduğu” için AKP’den ayrılacağını ifade etti ve ayrıldı. Ama eşinin türbanının konuşulmasından bu kadar rahatsız olan Şener, her röportajında bu konuda kendisine yöneltilen soruları büyük rahatlıkla cevapladı, hatta ayrıntıya girerek eşinin daha önce türbanlı olmadığını, dilediği zaman başını açabileceğini, kızlarının arada bir örtünüp arada bir açtığını, kayınvalidesinin dahi evlilikleriyle türban takmaya başladığını, kayınpederinin çok da dindar olmadığını, alkol kullandığını açıkladı. Özel hayatının siyasete karışmasından rahatsız olan Şener, ne hikmetse her ayrıntıya girerek özel hayatını açıkladı. Eşinin başını açması gibi bir durumda yöneltilecek muhtemel eleştirileri dahi bu zeminde önlemiş oldu.
- Bazı show programlarına çıkarak, ne kadar sosyal bir insan olduğunu, içki masalarının kendisi için en keyifli anlar olduğunu, içmeyi çok istemesine daha doğrusu merak etmesine rağmen içemediğini, sigara tiryakisi olduğunu, marksizmden ne kadar etkilendiğini, dini görüşlerinin marksizmi tanıdıktan sonra çok değiştiğini vurguladı.
- AKP’yi eleştirmesine rağmen, daha önce bünyesinde bulunduğu, hatta bakanlık dahi yaptığı Refah Partisi’ni hiç eleştirmemesine yönelik sorulara “Ben Refah Partisi’nde misafirdim, oysa AKP’yi kuranlardan biriydim. Bırakın da kendi partimi eleştireyim.” diyerek cevap verdi. İnsan kendi kurduğu emek verdiği bir partiyi nasıl bu kadar kolay bırakır, üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır. Makul bir insan tam tersini yapar, kendi kurduğu partiye daha gözü gibi bakar, partisine zarar vermemek düşüncesiyle attığı adımlara daha dikkat eder. Makul bir insan, asıl misafir olduğu partide daha rahat eleştiride bulunup, daha kolay rest çekip ayrılabilir.
Kısacası Şener, Abdullah Gül’ün adaylığına karşı çıkan kesimlerin yönelttiği eleştirilerdeki tüm unsurlardan arındırıldı, uzaklaştırıldı. Kenara çekilip zamanın gelmesini bekledi.
- Ben asla “Adil düzenci” “Milli görüşçü” olmadım dedi. Bunun böyle olmadığını partiye yakın kaynaklar dahi dile getirirken, Şener bu söylemiyle de, benim özümde milli görüş yok, beni laiklik için tehlike olarak görmenize neden yok mesajı verdi.
AKP seçimlerden bu başarıyla çıkamasaydı, cumhurbaşkanı adayı olarak ileri sürülen tek isim Abdüllatif Şener olacaktı. İşte burada topluma verilmek istenen mesaj şuydu. “Bakın Abdullah Gül dedik, şunları şunları eleştirdiler, bu sebeplerle cumhurbaşkanı olamaz dediler. Biz de Abdullah Gül’e yöneltilen eleştirilerden uzak başka bir aday gösteriyoruz, Abdüllatif Şener.” Böyle bir durumda muhalefet partileri bu isme de karşı çıkamazlardı, çıktıkları an toplum tarafından samimiyetsiz, ortam geren partiler olarak değerlendirilecek, muhalefet partileri de toplum baskısı ile itiraz edemeyeceklerdi, etseler kendileri kaybedeceklerdi.
Peki şimdi ne oldu? Seçim sonuçları ortada, AKP’nin üstünlüğü ortada ama eminim kafaları çok karışık. Halk iradesini ortaya koydu, bunu Abdullah Gül’ün adaylığının da desteklendiği yönünde yorumlayanların sayısı oldukça fazla. Böyle bir durumda RTE, Abdullah Gül’ün adaylığına karşı çıkarsa, halkın iradesini görmezlikten gelmiş olur. Abdullah Gül’ e evet deyip desteklese, diğer tarafta Abdüllatif Şener var. Yani RTE’nin eli ayağı şu anda bağlanmış durumda. Abdullah Gül, halkın sempatisini kaybetmemek için üstü kapalı bir şekilde adaylığını ima etti. RTE de gene üstü kapalı yorumlar yaptı, ne evet ne de hayır demedi, diyemedi. Şimdi zaman kazanıp bu sorunu çözmeye uğraşıyorlar kanımca.
Allah aşkına, aklınız allıyor mu ki, bu seçimden böyle bir sonuç almış AKP, üstelik çoğu yorumlara göre cumhurbaşkanlığı konusunda dahi halkın desteğini kazanmış bir parti halkın istediği ismi aday olarak göstermekten çekinsin? Muhalefet partilerinin de uzlaşmacı tavırlar sergilediği, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığının neredeyse garanti olduğu bir ortamda böyle bir fırsatı kaçırmazlar, hiçbir parti kaçırmaz.
Yukarıda anlattıklarımı dikkatli okursanız, AKP’nin medyayı ne kadar güzel kullandığını anlarsınız. Seçimlerden çıkardığım bir diğer sonuç da bu, AKP elindeki tüm imkanları kurnazca, zekice kullandı.
Yinelemek istiyorum, bunlar benim gözlemlerim, yorumlarım, tartışmak isterseniz doğruluğunu yanlışlığını tartışmaktan ziyade mantıklı olup olmadığını tartışmak isterim.
Bana kalırsa ilk baştan beri AKP'deki herkes sırasıyla Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül veya Bülent Arınç'tan birinin cumhurbaşkanı adayı olmayı hak ettiğini düşünüyordu. Bir dördüncü ismin gündeme gelmesi halinde parti içinde pek çok kişi "O aday oluyorsa, benim neyim eksik?" diye soracaktı.
Bu hak eden kişilerden Erdoğan önce bir nabız yokladı. Hem kendisinin adaylığı hem de partinin kimi isteyeceği konusunda. Arınç yıpratılmıştı, ya kendisi ya da Gül cumhurbaşkanı olacaktı.
Kendisi aday olmaktan iki nedenle vazgeçti:
1. En az 3 dönem iktidar olabilmek için partinin başında kalmalıydı. Tayyip Erdoğan bir sonraki seçimleri tek başına kazanırsa eminim ki 12. cumhurbaşkanlığına aday olacaktır.
2. Deniz Baykal'ın sıkı muhalefetinin yanı sıra devleti temsil eden elitler, Erdoğan'ın aday olacağını düşünerek olmaması için baskı yaptılar. Böylelikle aday sayısı teke indi.
Daha Fazilet Partisi'ndeyken yenilikçi hareketin başını çeken isim Arınç'tı, ama o geride durdu, Abdullah Gül FP başkanlığına aday oldu. Yine Erdoğan yasaklı iken Gül'ün başbakanlığını destekledi. Arınç her ortamda Gül için fedakarlıkta bulunacak bir isim. Erdoğan-Gül ikilisinin istediği herşeyi destekler. Zaten bu sefer meclis başkanlığına aday olmayacak.
Gelelim Abdüllatif Şener'e... Ona göre partiyi kuran 4 isimden biriydi. Diğer 3 isim kadar onun da cumhurbaşkanlığı hakkıydı. Kendi çapında sevimli görünmek için bazı açıklamalar yaptı. Bu açıklamaları zaten Dilek Hanım yazmış. Bu Arınç ile Şener arasında suni bir çatışma değildi.
Şener partinin tek başına iktidar olamayacağını düşünüyor, bu yüzden CHP ve MHP'den destek aramaya çalışıyordu. Eğer AKP'nin oy oranı bu kadar yüksek olmasaydı adaylığı yine gündeme gelecekti. Ama Şener'in bütün planları AKP'nin dışındaydı. Şener Çerkes, asker ve bürokratlar arasındaki Çerkes lobisinin desteğini almıştı.
Ama AKP içinde cumhurbaşkanlığına destek olan yoktu. Bu yüzden aday olmayarak AKP'nin başarısızlığını beklemeye başladı ama işe yaramadı.
AKP içinde Abdullah Gül'ün eşinin başörtüsü problem olduğu takdirde mecburen yedek olarak bekletilen isimler olabilir. Ama bu isim Şener değil, Beşir Atalay, Vecdi Gönül veya Mehmet Aydın olabilir. Bunlar da Abdullah Gül olamadığından aday gösterileceklerini bilirler.
Hatta bir ara Nimet Çubukçu'nun sadece 6-7 aylığına cumhurbaşkanı olması bile gündeme geldi. Bu arada cumhurbaşkanını halkın seçmesi için referanduma gidilecek, referandumdan sonra istifa edecekti.
Gerçek resim budur. Gerisi, meşru yollardan AKP iktidarına engel olamayanların ortaya attığı spekülasyonlardır. RTE, AG, BA üçlüsü birbiri için fedakarlıkta bulunabilirler, şahsi hırsları yoktur. Abdüllatif Şener ise bir kumar oynamış ve şu an için kaybetmiştir. İleride bir daha şansını deneyebilir, ama normal yollardan aday gösterilmesi ve seçilmesi mümkün değildir.
Yönetim: "irem80, ma_cera, kareem, jarkin, bak81" rumuzlu üyeler aynı kişi olup, site kuralları ve Avukatlık Kanunu'na aykırı tutumları tespit edildiği için tüm üyelikleri askıya alınmıştır.
Başbakan hiç istemese de AKP nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah GÜL olacaktır. Aksi bir durumda parti içerisinde sıkıntı başgösterir. GÜL'ün Cumhurbaşkanlığı ise sıkıntılı geçecektir.
Dilek Hanım'a aynen katılıyorum.
Tamamen manipüle edilmiş bilinçler oluşturuldu ve Şener, herkesin kabul edeceği, itiraz edilemeyecek tek Cumhurbaşkanı adayı kılındı.
Ayrıca; seçimlerle ilgili olarak yapılan diğer manipülasyonları saymıyorum (çooook önceden, Erkan Mumcu'nun AKP'den ayrılarak, ANAP'ın başına geçmesi ve merkez sağ oylarını bölecek mainpülasyonların öncüsü olması gibi?!!)
Cumhurbaşkanı'nın kim olacağından çok, kimlerin olamayacağı üzerinde durulmasını, tekraren ve önemle belirtirim.
Ayrıca; "Cumhurbaşkanı'nı kim seçecektir" sorusu da, halen aydınlatılmayan bir sorudur (galiba, bu konuda ayrı bir forum açmakta fayda var).