Sayın Gür,
Onlar henüz kararverip vermeme konusunda kararsızlar.:eek:
Karar verip vermemeye karar verebilirlerse gerisi kolay.......;)
Printable View
Kaç kişiymişiz biz?
Artık "kaç kişiyiz biz" sorusunun miyadı doldu,modası geçti öyle değil mi ?
Çünkü o soru, az kaldıklarını düşünenleri biraraya getirmek,bütünleştirmek,bakın yalnız değilsiniz demek ve böylece bir köşede küsmüş,kendini kapana kısılmış hissedenlere güç vermek, moral vermek için sorulmuş bir soruydu.
Oysa o yazıyı yazdığımda ne eleştiriler almadım ki?
“Edebi yönü bu kadar zayıf bir yazının bu kadar okunmasına inanmak güç” diyordu biri.”Kesin kendiniz oynuyorsunuz sayaç üzerinde “
Bir başkası ise “bölücüsün sen” diyordu “insanları bölüyorsunuz” diyordu “böyle yazarak.”
Bunu yazan yada böyle düşünenler Tayyip Erdoğan’dan çok etkilenmiş olmalıydı çünkü Erdoğan ,"olayların öznesini dışarıda tutarak mantık kurmakta ve bunu doğruymuş gibi halka yutturmaya çalışmakta" pek mahir biri.
Erdoğan -biraz toplayarak -diyor ki: “Ekonomi iyiyse, siyaset de iyidir.Siyaset iyiyse ülkede istikrar vardır.E o zaman rejim tehlikesinden bahsedilebilir mi ?”
İyi de güzel kardeşim rejim tehlikesinin nedeni bizzat sensin!
Ekonominin böyle iyiymiş gözükmesini de sen sağlıyorsun.
Hem ekonomi iyi filan değil,iyi olan sadece senin beslediğin adamların işleri.
Belediyeden emsal yükselttirip müteahhit yaptığın,hazineden arazi verdirip otel sahibi turizmci yaptığın,el konulmuş gazetelerden, televizyonlardan basın sahibi yaptığın adamların işi iyi.
Sermaye el değiştirsin istiyorsun ya ,kendine bağlı bir iş dünyası yaratacaksın ya .
O iş dünyası da senin her istediğini yapacak ya.
Sana kulluk edenlerin işi iyi.
Çiftçinin işi iyi değil örneğin.
O zaman anasını da alsın gitsin değil mi?
Peki,birazdan anlatacağım çiftçinin anasını alıp nereye gittiğini .
Sana bu para desteğini de "senin kendilerine bu ülkenin zenginliklerinden daha fazla pay vermeni isteyen" yabancılar sağlıyor.
Yani yabancılar seni, bu ülkeyi soymak için, sen de yabancıları, Türkiye'de istediğin gibi bir yönetim modeli yaratmak için kullanıyorsun.
Yani tehlikenin öznesi sensin.
Kendini parantezin dışına çıkarıp nasıl tehlike yok dersin?
Herşey yalan.
Neyse dönelim şu yazıya.
Bir başkası da benimle ilgili “şahsi reklamını yapmak,şöhret olmak için Atatürkçülüğü kullanıyor” diye yazdı.
O kadar ünlü oldum ki yakında bir yarışmaya jüri bile seçilebilirim.
İşin şakası bir yana "kaç kişiyiz biz" çok okundu ama bana maliyeti de böyle ağır oldu
Ama 14 Nisan'da binlerce kişinin "şimdi kaç kişiyiz sayın bakalım" diye hep bir ağızdan bağırdığını duyunca o maliyetin bu keyif karşısında aslında ne kadar az olduğunu anladım.
Hafifledim.
14 Nisan bu ülkede gerçekleri görmezden gelip kendi yalanlarından gerçekler üretmeye çalışanların suratında tokat gibi patladı.
Çünkü Türkiye'nin gerçeği bedava dağıtılan gazetelerdeki palavralarla uyuşmuyordu.
Gelelim anasını alıp giden çiftçiye.
Bak işte Mersin'li çiftçi mitingde en ön sırada .Elinde kocaman bir pankart.Ne yazıyor biliyor musun?
“Anamı da getirdim ,babamı da! “
Ne güzel söylemiş değil mi?
Yani milletin hep anasını sormakla olmuyor bu işler sonra babalar da geliyor.
Anlatmadan geçemeyeceğim, mitingin bence en güzel pankartı Mersin’li çiftiçinin birkaç adım ötesindeydi.
Pankartın üzerinde yanyana iki fotoğraf vardı:Bir tarafta, yerde ,üzerinden düştüğü attan çifte yiyen Tayyip Erdoğan,diğer tarafta atının üzerinde dimdik,heybetli pırıl pırıl üniformasıyla Mustafa Kemal.
Pankartın üzerinde şöyle yazıyor.
“Ata öyle değil, böyle binilir!”
Yaaa...
Var mı öyle ,bu halkı küçük görmek,azarlamak,hakaret etmek ?
Binlerce yılın görgüsü,bilgisi,kültürü var o hakaret ettiğin kasketli adamda,cahil sanırsın,gariban sanırsın ama adamı böyle rezil eder işte.
Çünkü onun anası da ,babası da,dedesi hatta büyük dedesi de senin gibi çok zorba gördü.
Kimler geldi,kimler geçti.
Ama onlar hep oradaydı.
Ezdim sanırsın ama sonra böyle çıkarırlar acısını.
En başa dönersek;
14 Nisan'dan sonra artık yalnız olduğunu düşünen,bu memleketin sahipsiz olduğunu düşünen,Atatürkçülerden az kaldığını düşünen var mı ?
Sonra Atatürkçü ne demek bilemedin sen.
Atatürkçü demek bu milleti ezene,ezdirene karşı gelen demek,soyana,hakkını yiyene,toprağını peşkeş çekene dur diyen demek.
Bu toprakların uygar,medeni,zengin,özgür olmasını isteyen demek.
Bunun için çalışan,çarpışan,yazan,çizen söyleyen,düşünen demek.
Yani Köroğlu demek,Karacoğlan demek,Pir Sultan demek,Dadaoğlu demek,Yunus demek...
Çakırcalı demek,Sütçü İmam demek,Kara Yılan demek,Nene Hatun demek,Satı Kadın demek...
Türkünü, Kürdünü ,Alevisini, Sünnisini ayırmamak demek.
Anadolu demek.
14 Nisan’da Anadolu’yu o meydanda gördünüz.
O halde "kaç kişiyiz biz" diye sormak yok artık.
Sorunun yeni hali şudur:
"Gördünüz mü kaç kişiymişiz biz?"
Demokrasi sözünün ardına gizlenip yıllardır bizi ayırıp,bölenler,hakaret edip ezenler,bir seçimde aldıkları oya dayanarak onurumuzu iki paralık edenler,halkın iradesini gerektiğinde nasıl ortaya koyacağını gördüler artık.
Öyle,sizi askerden başkası kurtaramaz demeye getirip milleti,sözde darbe söylentileri ile de askeri sindirerek siyaset yapanlar Anadolu'nun öyle kolay kolay teslim alınamayacağını gördüler.
Şimdi bir anket yaptırsınlar bakalım da görelim yüzde kaç bin uydurma oy alacaklarını.
İşte böyle.
Mitingden size istemediğiniz kadar hikaye çıkarabilirdim.
Anlatacaklarımla gözleriniz dolardı.Sizi ağlatabilirdim.
Gerçekten o kadar çok ağlayan gördüm ki.
Bu iktidara öfkesinden kızarmış ağlayanını da gördüm,kalabalığı görüp coşarak katıla katıla gözyaşı dökeni de ,mutluluktan akan damlaları bir köşede sileni de gördüm,omuzunda çocuğu ile türküler eşliğinde hıçkıranı da.
Benim içimse en çok mesleğime ağladı.
Mitingi yukarıdan gelen talimatla gazetede küçük,televizyonda kısa görmek zorunda kalan haberci arkadaşlarıma üzüldüm.
Kasetler dolusu görüntü çekip bir karesini bile kullanamayacağını bilen kameramanların emeğine üzüldüm.
Canlı yayın arabalarının önünde kös kös bekleyip iki dakika canlı yayın yapamayan,yaptıklarında da coşkuyla "gördünüz mü kalabalığı, Türkiye uyanıyor" diyemeyen muhabir arkadaşlarıma üzüldüm.
Oradaki coşkuyu görüp bir satır bile yazamayan köşe yazarı dostlarıma üzüldüm.
Ve çalışmaya yeni başlayan ve tüm bu karartmayı gazetecilik sanarak yetişen genç meslektaşlarıma üzüldüm.
Bir zamanlar ben de onlardan biriydim.
Ve ben ve o zamanki arkadaşlarım "gazeteci doğruları yazdığı sürece karşısında hiç bir gücün duramayacağını" düşünüyorduk.
Şimdi görüyorum ki o zamanların üzerinden çok sular akmış.
Ve anlıyorum ki medyası düzelmeyen bir ülkenin düzelmesine de imkan yoktur.
Medyası özgür olmayan bir ülke özgür olamaz.
İşte bu yüzden 14 Nisan güzel bir geleceğin habercisidir.
Bu coşkuyla şimdi daha çok çalışmak gerekecek.
Sınırlarımızda yaşıyoruz, belki o sınırları aşmak gerekecek.
Daha iyi bir medya ve daha iyi bir Türkiye için.
kck
Kerimcan Kamal
Bilmiyorum dün "Ruhat Mengi'yle Her Açıdan" programını izleyenler var mıydı? Kelimeleri ve cümleleri tam olarak hatırlayamasam da, beni şaşırtan bir bölümü anlatmak istiyorum.
Konuklar arasında Akp'li bir milletvekili de vardı, bu kişi Cumhuriyet mitingini el altından Chp'nin organize ettiğini ve kalabalığı büyük çoğunlukla onların getirdiğini yani insanların Chp tarafından getirildiğini ifade ediyordu. Ruhat Mengi de buna karşılık, "olur mu öyle şey, ben de oradaydım, insanlar yürekleriyle, inançlarıyla oraya gelmişlerdi, mitingin bilincine varmışlardı, öyle içtendiler ki birçok kişi ağladı" şeklinde bir cevap verdi. Bundan sonra Akp'li kişinin verdiği cevap ilginçti, stüdyodaki herkes gibi benim de yüzümde acınası bir tebessüme sebep oldu, trajikomikti, şunu söyledi; "Biz onlardan daha çok ağlarız, Akp bir miting düzenlese bizde onların iki katı insan ağlardı."
Neden bunu yapıyorlar? Neden bu bölücülüğü yapıyorlar? Biz, siz, onlardan kurtulup sadece "biz" olmayı bir türlü beceremiyorlar. Onlar ne için ağladı? Cumhuriyetimiz, vatanımız, milletimiz için. Siz ne için ağlayacaksınız? Cumhuriyetimiz içinse, gelin hep birlikte ağlayalım, biz, siz, onlar, bunlar, ötedekiler, berikidekiler diye bölünmemize gerek yok öyleyse. Bir yandan da bizi ağlayacak duruma getirenlerin de kim olduğunu düşünmek lazım.
Şu resım bu sorunun cevabı olur umarım.http://www.haberturk.com/galeriler/20221/1_k.jpg
AK Parti Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa, Cumhuriyet Mitingiyle ilgili olarak herkesin mesajı aldığını belirterek, ''Çok samimiyetle söyleyeyim;Eğer AK Parti, böyle bir şeyi organize etmiş olsa, biz birkaç milyon insanı, bunun 10 katı insanı buraya toplayabiliriz'' dedi.
Parlamento muhabirleriyle sohbet eden Fatsa, gazetecilerin soruları üzerine, 14 Nisan'da yapılan Cumhuriyet Mitingini değerlendirdi. ''Herkes mesajı almıştır ve gereği yapılacaktır'' diyen Fatsa, şöyle konuştu:
''Ne diyor; 'Seçmeyin, yapamazsınız, seçtirmeyiz' diyor. Kim seçecek bunu? Sokaktaki insan seçmeyecek ki...Parlamentodaki milletin temsilcileri seçecek. Bu, müdahale değil de nedir? Millet iradesine, Parlamento iradesine müdahale değil de nedir yani? Bunun başka türlü anlaşılır veya okunuş şekli var mı?'' Bir gazetecinin, ''Orada belli bir kişiyi seçmeyin deniyor'' demesi üzerine, ''Mantığı zorlamayın'' diyen Fatsa, ''Seçimle alakalı yasal, anayasal bir engel var mı ya da bu ismin cumhurbaşkanı adayı olmasının önünde bir engel var mı?'' diye sordu.
''OLAYIN ÖNÜNDE ENGEL YOK...''
Fatsa, cumhurbaşkanı seçecek iradenin önemine işaret ederek şunları kaydetti:
''Burada bunu seçecek irade, yani parlamento bu yetkiyi nereden alacak? Bir milli iradeden, yasalardan ve Anayasadan alacak. 'Sen Anayasayı, yasaları boş ver, Türkiye'nin 83 yıllık demokratik geleneklerini de boş ver, Meclis iradesini de boş ver. Biz böyle istiyoruz.' Siz böyle istiyorsunuz da Anayasa, yasalar, milli irade böyle demiyor. Cumhurbaşkanı seçimine kim karar verecek? Bunlardan daha büyük bir kalabalık, milyonlar buraya toplanırsa, o zaman bu kararı da mı iptal edeceğiz. Öyleyse sokakta ne kadar çok insan toplayan olursa, Meclis onların talebi doğrultusunda karar alır gibi bir netice çıkar ki o zaman milli iradeyi nasıl tecelli ettireceksiniz. Mantığı zorlamadan rahat konuşur düşünürsek, olayın önünde engel yok.'' Bir gazetecinin, ''Daha büyük bir kalabalık toplayacağınızı mı ima ediyorsunuz'' sorusu üzerine Fatsa, bir başkasının da toplayabileceğini, daha fazla sivil toplum örgütünün de biraraya gelip eylem yapabileceğini belirterek, şöyle devam etti:
''Çok samimiyetle söyleyeyim; Eğer AK Parti, böyle bir şeyi organize etmiş olsa, biz birkaç milyon insanı buraya toplayabiliriz. Bunun 10 katı insanı buraya toplayabiliriz. Olayı bir yarışa sokma, 'sokakta ne kadar insan topluyoruz' şeklinde bir yarışa sokma suretiyle milli iradeyi tecelli ettirme imkanı var mı? Ben buna dikkat çekmek istiyorum. Yoksa biri çıkar bunu yapabilir.''
16.04.2007
MİLLİYET
Konular aynı olduğu için birleştirilmiştir,Sayın veezy37 lütfen bu başlık altından devam ediniz.
Sayın veezy37,Cumhuriyet Mitingi'nin AKP'lilerce hazmedilemediği ve adeta bir s.d.k yarışı haline getirildiğinin farkındasınızdır umarım.E ne yapalım,yarıştıralım bakalım kim daha uzağa işeyecek...Alıntı:
''Çok samimiyetle söyleyeyim; Eğer AK Parti, böyle bir şeyi organize etmiş olsa, biz birkaç milyon insanı buraya toplayabiliriz. Bunun 10 katı insanı buraya toplayabiliriz. Olayı bir yarışa sokma, 'sokakta ne kadar insan topluyoruz' şeklinde bir yarışa sokma suretiyle milli iradeyi tecelli ettirme imkanı var mı? Ben buna dikkat çekmek istiyorum. Yoksa biri çıkar bunu yapabilir."
Tarihe Tanık Oldum!
Cumhuriyet Mitingini Yaşamak ve Anlamak!
Gördüm, yaşadım, tanık oldum!
Tarihe not düşüldü. 14 Nisan 2007, Türkiye.
Muhteşem bir kalabalıkla, “görkemli” bir Cumhuriyet Mitingi yaptık. Coşku içinde akın akın Atatürk’ü ziyaret ettik. El ele, gönül gönüle, Cumhuriyetimizin temel değerlerine, bizi biz yapan değerlerimize, bizi “insan” yapan değerlerimize, ülkemize, özgürlüğümüze, kendimize, birbirimize, çocuklarımıza, gençlerimize, geleceğimize, bağımsızlığımıza sahip çıktık. Tehlikenin farkında olduğumuzu gösterdik. Tıpkı; babasının omzunda, “Tehlikenin ben de farkındayım” yazısı taşıyan Cumhuriyetin minik yıldızları gibi.
Yaklaşık bir milyon “insan”. Tandoğan Meydanında! Abartmıyorum! Bir ucumuz; Beştepe’de. Bir ucumuz Demirtepe’de. Bir ucumuz Anıtkabir’de Ata’nın mozalesinin önünde. Bir ucumuz, Anıttepe’de. Bir ucumuz Hipodrom tarafında. Eğlendik, güldük, duygulandık, gurur duyduk, alkışladık, haykırdık... Mesajlar aldık, mesajlar verdik! Huzur duyduk, keyif aldık, mutlu olduk! Bitmesin istedik, ayrılmayalım istedik, orada kalmak istedik. Kimi gözyaşlarını tutamadı, kiminin boğazında düğümlendi duyguları… Yağmur gibiydik, yağmurduk…
Yıllarca olağanüstü paralar akıtıp bizi bizden uzaklaştırdılar. Yalnızlaştırdılar… Tandoğan’da kirli oyunlarının bozulduğunu gördüler… Yalnız değildik, çoktuk, pek çoktuk! Fanatizmin zincirlerini kırdık. Uyandık! Üzerimizdeki ölü toprağını attık! “Biz, biz gibi olunca” neler yapabileceğimizi dosta düşmana gösterdik. Demokratik hakların ölçülü ve vakur nasıl kullanıldığının dersini verdik.
Özü-sözü bir olmayanlar, takiye yapanlar, utanmayanlar, kendini ve haddini bilmeyenler, halkı demokrasi adına aldatanlar, dini siyasallaştıranlar, dini piyasalaştıranlar ve kullananlar, küreselleşme ile ümmetçiliği bir birine karıştıranlar, dedenen laik rejim takıntılı olanlar, “Atatürk milliyetçiliğinin” tehdit olduğu yönünde propaganda yaparak beyin yıkamaya çalışanlar, kişisel menfaatlerini her şeyden üstün sayanlar, Cumhuriyetin temel değerlerinden ayrılıp, Cumhuriyet dışında kök salanlar, kökü dışarıda olanlar, irticayı, terörü ve bölücülüğü besleyenler için, kısacası tüm marjinaller için “tokat” gibi bir miting oldu!
Çankaya’ya çıkmak ile cumhurun başkanı olmak arasındaki farkı gösterdik. Bu gerçeği bildiğimizi, tüm bilmeyenlere haykırdık!
Meydanlarda, düzmece kamuoyu yoklamaları ile halkını aldatanları göremedik! Masabaşında sipariş kabul eder gibi yazı yazan kalemşör gazetecileri göremedik! BBC’yi gördük, ama mütareke basınını göremedik! Küreselleşme ile emperyalizmin ayrımını dahi yapamayan ikinci Cumhuriyetçileri göremedik! Demokrasiyi geliştirmek adına Soros vb vakıflardan yardım alan, AB tarafından finanse edilen kökü dışarıda olan vakıfları, dernekleri göremedik! Ama, Soros’un yaptığı bağış ve yardımları “demokrasiye” endeksleyip de, Cumhurbaşkanlığından yasal bağış ve yardım alan Atatürkçü Düşünce Derneği için “sipariş üzerine” inceleme başlatan AKP Hükümeti’nin ve “sözde demokrasi havarilerinin” iki yüzlülüğünü gördük! Sarı, turuncu, yeşil darbecileri göremedik! Türkiye’nin renginin “kırmızı-beyaz” olduğunu gösterdik. Gördüklerimizle de görmediklerimizle de mutlu olduk! Ortak değerleri birlikte paylaşabilmenin mutluluğunu yaşadık! Lider yoktu, toplumsal bilinç ve özgüven vardı! Hem de doğrudan ve dolaylı tüm yalanlara, karalamalara, kirletme, engelleme çabalarına rağmen! Ne yaptılarsa, sıradan bir günü tarihi bir gün yaptılar!
Medyanın, Hitler, Mussolini, Franko, Pinochet dönemlerindekine benzer uygulamalar ile her türden saldırı, yalan ve iftiralar ile baskı altına alınmak istendiğini, tek sesli ve tekelci hale getirilmek istendiğini daha iyi anladık! Kanaltürk’ün “halk için halk ile beraber, gerçek habercilik” anlayışının nasıl takdir edildiğini ve onaylandığını bir kez daha gördük!
Dün ve bugün “malum medyanın” tarihe not düşen Cumhuriyet Mitingimizi haber dahi yapamadığını gördük! Bugün gazetelere ve televizyonlara bakıyorum. Sanki; Türkiye 14 Nisan’ı yaşamamış! Sanki, biz başka bir ülkede, başka bir mitingdeydik! Gerçeği yaşamaktan, yazmaktan, göstermekten korkuyorlar! Şaşırmıyorum! Yazamazlar. Çünkü, kendi yalan dünyalarına hapsettikleri yandaşlarını demoralize etmekten, uyandırmaktan korkuyorlar!
Yazmıştım: Korkuyorlar! Çünkü haksızlar! Güçsüzler! Çünkü haksızlar! Korkuyorlar! Çünkü; halktan ve Cumhuriyetten kopuklar! Korkuyorlar! Çünkü biliyorlar!..
Biliyorlar. Çünkü; halk onları onaylamıyor! Biliyorlar. Çünkü dünkü mitingde atılan sloganlar anlamlı ve son derece netti… “ABD’nin İmamı, kaça sattın vatanı”, “Köşk’e kelle istemiyoruz”, “Çankaya’ya değil, Yüce Divan’a” …
En çok tekrarlanan sloganlardan biri “ampul Tayyip”ti. Bu slogana yüzbinlerce vatansever ellerini havaya kaldırıp, ampul değiştirme işareti ile katıldı.
Biliyorlar ki; yalanlarla dolu seçim anketlerine rağmen, din ve oy tacirliği yapmalarına rağmen, seçim kanunlarını değiştirmemelerine rağmen %10 seçim barajına takılacaklar! İktidara nasıl geldiklerini, deliğe süpürülmekten nasıl kurtulduklarını biliyorlar! Deliğe süpüreceğin aslında kim olduğunu bildikleri gibi…
Sadece katılımcıların aile üyelerini, eş, dost ve akrabalarını dahi düşünün, en az 10 ile çarpın! Katılamayanları düşünün! Yüreği Tandoğan’da olanları düşünün…
Şundan emin olun… Hayatının bir gününü Cumhuriyetimize ayıranlar, biz, hepimiz orada tarih yazdık… Bundan sonra neleri yapabileceğimizi gösterdik. Su üzerine yazı yazmıyoruz! Bizler Cumhuriyetin çocuklarıyız, hepimiz Cumhuriyetiz…
Başkent’ten yüzbinlerin fotoğrafı, Atatürk’ün koltuğuna en çok yakışan Cumhurbaşkanlarından Sayın Ahmet Necdet Sezer’e de bir vedaydı aslında… Görkemli bir veda… Çankaya’da yaptıklarının, savunduklarının, verdiği mücadelenin herkesçe görüldüğünü gösteren ve unutulmayacağının altını çizen bir veda…
Halkın Tandoğan’dan, Anıtkabir’den verdiği bu güçlü mesaj anlayanlara tabi…
Siz “sevdalılar” tam bağımsız bir ülke için tarihe not düştünüz! Bizler tanık olduk, yaşadık! Sizler iyi ki varsınız! Siz, herşeyden değerlisiniz!
Tuncay Mollaveisoğlu
www.kanalturk.com.tr
Sayın arıza ,yarıştırmaya devam edelim ancak etik kurallar çerçevesinde ayrıca site yöneticilerinin dikkatini çekmek isterim.Gerekli düzeltmeleri yapın ve üyelerimizden özür dileyin...