-
Halk iradesine saygılıyız...
Ancak herkesin saygılı olmasını istiyoruz...
Yüzde 34,5 mecliste temsil ediliyor bu halkın , iktidar partiside %24,2 ile... Ne dersiniz halkın geri kalanına saygı gösterilmesine gerek var mı yok mu?
Dört senelik iktidarda hiç kimsenin gitmediği kadar yurt dışı gezisi yapıp bir diplomatik başarısı olmayan tam tersine hep rezalet çıkaran bir başbakana fazla bile saygılıyız inan...
-
Bu ülkenin en ciddi güvenlik sorunu halihazır hükümettir. Bu hükümet tehtit olarak algılanan herşeyden daha tehlikelidir.
Bilgisiz ve ilgisizlikleri çıkar ilişkilerine dayanınca olabilecek en tehlikeli durumu yaratmaktadırlar. Devlet geleneği ve politikasını bilmezler , iç politikadan siyasetten anlamazlar dış politikaları zaten evlere şenlik... Yahu sıfatın ne olursa olsun Türkiye yi rezil etmeye hakkın var mı? Türkiye senin babanın çiftliği mi? Sen kendini ne sanıyorsun ? Bu kadar çok yalan söylenir mi? Hiç mi utanmanız kalmadı ?
Sayelerinde ikinci sınıf devlet muamelesi görmeye sözüne inanılıp güvenilmez bir devlet görüntüsü vermeye başladık... 24 saat arayla dedikleri iki sözcük birbirini tutmuyor... Ya at pazarlığı yapar gibi konuşuyorlar dış devletlerle yada gerizekalı şark kurnazlığı ile... İkisi de tutmuyor ne oluyor BİZ REZİL OLUYORUZ kendini rezil etse sadece sorun değil amma... Dev gibi bir ülke rezilleri oynuyor sayelerinde...
Söylemleri ve söyledikleride ipe sapa gelmez durumda özürleri kabahatlerinden büyük ama kurnazlar ya kendileri kabul edip sallayıp imza atmayınca oldu bitti olacak... Kapalı kapılar ardında Ülkeyi satıyorlar. Bu ulu önder ATATÜRK ün dediği memleketim dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet delalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilir... sözcüğünün tam örtüştüğü bir durum oldu artık... O zamandan bu zamanı görmüş ve bu gibi kişilere karşı uyarıda bulunmuş... Uyanmak lazım çok geç olmadan... Çünkü durum baştan devlete ve laikliğe uyum sağlar devlet yönetimi ciddi bir iştir diye başladı öyle olmadığı görüldü gitgide vahim oldu şimdi ise vehamete doğru gitmektedir... O yüzden durdurulmalıdırlar ...
Başbakan Afyon' da buyuruyor ki ' Kimse AKP den Kıbris ı masa başında alamaz'' adam daha Türkiyenin başbakanı olduğunun farkında değil yada Kıbrıs ı AKP nin bir yeri sanıyor. Bu ne miçim bir kelamdır ? Hangi aklı başında devlet adamı böyle laf eder... Böyle lafı eden birisine devlet adamı denir mi? Ucuzcu bezirgan......
Çok ciddi bir konuda Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere MGK nın Meclis in Genelkurmay ın hatta hükümetin bile haberi olmadığı anlaşılıyor... Üç kabadayı kafa kafaya vermiş Türkiye hakkında karar veriyor yok ya ? Verdikleri karar da en gerizekalının bile vermeyeceği bir karar.... Bu aslında vatana ihanetin belgesidir amma sözlü yaptık diye yırtıyor .... Şöyle gerizekalıca bir cümle olur mu? ''"Bu teklif üzerine onlarla bazı sözlü görüşmeler yaptık. Biz bu sözlü görüşmeler içinde mi Çankaya ya soracağız veyahutta ilgili bazı kuruluşlara mı soracağız. Kusura bakmasınlar da Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin başında olanların herhalde şu ana kadar oluşmuş olan altyapıyla ilgili olarak bazı bilgileri var, birikimi var, biz bunları sözlü olarak konuşuruz. Ama olay yazılı bir metne dönüşeceği zaman hay hay o zaman tabi ki Çankaya'ya soracağız, tabi ki o zaman ilgili kurum ve kuruluşlarımızla onları yazılı olarak görüşeceğiz. Ama bunları birbirinden lütfen ayırt edelim. Birbirimizi yormayalım, birbirimize haksızlık etmeyelim. Aksi takdirde piyasaları rahatsız ederiz. Çünkü bu piyasalar rahatsız olduğu zaman benim vatandaşımın cebine girecek para ne oluyor. Azalıyor. Vatandaşımın alım gücü azalıyor, eksiliyor. Bu haksızlığı yapmayalım. Burada güzel bir noktaya geldik. Bunu kimsenin azaltmaya hakkı yok. Özellikle bunu vurgulamak istedim. ''' Bakın hele bakın yani demek istiyor ki '' biz salladık ya tutarsa diye...'' Eğer tutarsa o zaman bakarız. Diyelim ki tuttu... AB olur dedi. Ne olacak ? TC siz üç kişi hariç bu işe karşı ? Cumhurbaşkanı hayır diyecek Genkur hayır Meclis Hayır o zaman ortaya çıkacak kepazelik ne olacak ??? Cin olmadan adam çarpmaya kalkan ucuz bir basiretsiz politika... Olay şudur eğer bunu AB kabul ederse bir bomba düşmüş olacak ve yazılı belge istendiğinde Bu şark kurnazları AB yi biz ikna ettik zorla şimdi kabul etmezsek rezil oluruz diyerek işin içinden çıkacaklarını hesap ettiler. Bakınız AB yazılı belge isteyince Tayyip efendi ile yeni şehremini başkan adayı gül efendi ortadan kayboldular... İmza yok dediler. Allah bilir gene ilgisiz bir bakana çaktırmadan imzalatıp Ülkeyi yükümlülüğe sokup kendileri sorumluluk almama planları yapıyorlar bir yerlerde... Tıpkı ek protokolde olduğu gibi... Anımsarsanız orada da Türkiyenin AB üyesi olan ve olacak tüm ülkeleri tanıyacağı liman ve havaalanlarını açacağı maddesi girivermişti... ( Bizim iki kafadar halkı içerde kandırırken AB ye gireceği resmen belli olan gün sayan Rum kesiminin tanınması için ek protokole eklenen bu maddenin rezaletini bildikleri halde kopan gürültüye aldırmadan o zaman da bizim politikamız bellidir Ab de kabul etti diyerek yalanlarını sürdürmüşler amma imzayı devlet bakanına attırarak şark kurnazlığı yapmışlardı ) Bu protokoldan kısa bir süre sonra 400 bin nüfuslu Kıbrıs Rum kesimi AB üyesi olunca kıyamet kopmuş... Halihazır şehremini tüm tükürdüklerini yalamıştı...
-
Hiç bir ülkenin başbakanı bu kadar kısa aralıklarla bu kadar ciddi bir biçimde yalancılıkla suçlanmamıştır. Sayesinde buda bize nasip oldu... Ne gurur verici...
Önce durduk yere Fransa Cumhurbaşkanının telefonda kendisine '' bu yasayı çıkartmamak için elinden geleceğini yapacağını siyasi olduğunu kendisinin asla katılmadığını'' belirttiğini söyledi.. Bir çok kişi şaşırdı hem Türkiyede hem dünyada .... Çünkü Fransa Cumhurbaşkanı daha üç gün önce Ermenistandaydı... Soykırım anıtına çelenk koydu saygı duruşunda bulundu ' bu olay olmuştur Türkiye nin geçmişiyle yüzleşme zamanı geldi çoktan yüzleşmeli' dedi. Bunuda hem Türk hem yabancı TV ler görüntülü gazeteler haber olarak verdi... Adam doğru yanlış inandığını tüm dünyaya söyledi kabul edersiniz etmezsiniz o ayrı ama görüşü oydu... Sonra yine tüm Dünya nın bildiği bir durum daha vardı. Bu tasarının kanunlaşması için senato da oylanması gerekiyordu ve bu yasama yılına yetişmesi olanaksız gibi bir durumdu ve yetişmezse kadük olacak yani gündemden düşecekti. Bu bilinmesine rağmen Türkiye için önemli olan bu konunun parlementoya bile gelmemesini sağlamaktı ancak hükümet bir çok olayda olduğu gibi gene basiretsiz davranıp yumurta kapıdan çıkmaya başlayınca saçma sapan demeçler verirken küt karar oylandı ve kabul edildi... Hükümet hükümetliğini burada gösterecekti gerisinin olmayacağı zaten bilinen bir durumdu ( En azından bu sene için ) Ama bizim şark kurnazı şehremini Tayip bey '' ben konuştum durdurdum''' diyebilmek için böyle bir konuşma icat etti... Evet Cumhurbaşkanı bizim şehreminini aramıştı ama bizimkinin dediğini iddia ettiği şeyleri dememişti... Başta Fransız gazeteleri olmak üzere olayın üzerinde durdular ve nazikçe Türkiye Başbakanının yalan söylediğini belirttiler.... Bizimki ne mi yaptı ? Her zaman yaptığını kulağının üzerine yattı o diyeceğini demiş kendi tabanından puanı kapmıştı.... Ama dünya ya rezil olmuştuk ne gam...
Daha sonra Papa Türkiye ye geldi Aslında Cumhurbaşkanı nın son dakika manevrası ile düzgün geldi yoksa Türkiye yi taktığı bile olmadığını dünya aleme ilan etmişti... Hatta daha ileri giderek türk dışişleri bakanı olan zevatın yemek teklifini alışılmadık şekilde red etmişti. SAnırdınız ki Papalar yemek yemez... Bizim şehremini de esti gürledi karşılaşamayız sanırım gibi bir sürü ipe sapa gelmez laf etti gitti hiç olmayanı yaptı uçağın kapısında karşıladı... Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedi dünya ama Bu şehreminine de alışmaya başlamışlardı... Sonra 'başbaşa' konuştu Türkçe bilmeyen Papa ile İngilizce bilmeyen Tayyip, Görüşme sonrası Tayyip durdukyere bir açıklama yaptı ' Papa türkiyenin yeri avrupadır bunun için elimden geleni yapacağım' demiş Papa kendisine... Olayın tuzu kurumadan Başta vatikan olmak üzere gene Avrupa basınından nazikçe yalanlama geldi Papa başbakana böyle birşey dememişti.... Gene yalancı denmişti bizim başbakana ama ne gam.... O iran a uçtu gitti.... Utanç gene Türkiye ye düştü....
-
Bu nasıl saygı acaba
neredeyse küfür etmediğiniz kaldı
madem ki davanızda haklısınız o zaman seçimlerde sesiniz daha gür çıksın ki sizin istediğiniz kişiyi başbakan seçin
-
Zaten saygı sınırlarında dolaşa dolaşa bu hale geldik... Asla küfür etmem ama keşke herkes anlasada sesin gür çıkmasını o zaman görsek... Ben düşüncelerimi yazıyorum. Ama şuda bir gerçek ki 2002 seçimine katılım yüzde 79.14 oldu. Yani 8 milyon 638 bin 866 seçmen sandık başına gitmedi 1999 seçimlerinde katılım yüzde 87.9 du. Bu bıkkınlık ve katılmayan sayı inanınki bu hükümette bir oy kaybına neden olmadı. Bu entel dantel takımı seçim sonuçlarından sonra aaaaa dediler. Ama atı alan üsküdarı geçmişti. CHP tarihe geçecek bir büyük hatayıda halihazır başbakan lehine kısa bir sürede yapınca Türkiye bu hale geldi... Farkındamısınız AKP nin aldığı oy neredeyse seçime katılmayan sayıya eşit ? Sandık başına gitmeyenler partisi olsa mecliste ikinci parti olacak .......
Şimdi bayım ;
Devlet politikasıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu kişilerin son yedikleri herzeler yenilir yutulur değil. Aslında ciddi suç teşkil ediyor yaptıkları amma Cumhuriyet savcılarımız uyuyor... Bu kişilerin uluslararası hukuktan yada basit bir hukuktan bile haberleri yok... Tın tın havalı havalı konuşmakla külhanbeyi ağzıyla ona buna laf atmakla iktidar olunmaz... Olunamayacağı ortada... Şark kurnazlığı bilirsinizki bilgisizin kazanmak için yaptığı adice bir kurnazlıktır ve genelde yakalanır işte bizimkiler....
Ek Ankara protokolunu kim imzaladı ??? Bu hükümet yangından mal kaçırır gibi bunu imzalamadımı sonra ortalığı yangın yerine çevirmedimi girdik artık diye... Protokolda birbuçuk iki ay sonra AB üyesi olacağı kesin olan ( Bu protokol imzalanmasaydı olmayacağıda kesin olan ) Kıbrıs Rum tarafına atıf yok muydu ? Açıkça Türkiye tüm AB üyesi ülkeleri tanır onlarla GB çerçevesinde işlem yapar kabul eder maddesi yok muydu ? Vardı ... Bu maddeyi kim niçin sokuşturmuştu oraya ve İmzalansın diye Türkiyenin gözünün içine bakıyorlardı ? Yunan ve Rum tarafı ve bunları destekleyen Fransa vb ülkeler.... Bu protokolü Türkiye kabul edilemez bulsaydı ve Kıbrıs sorununun BM ler nezaretinde çözülmesi gereken bir sorun olduğu ve çözülene kadar taraflardan birisinin AB ye alınmaması gerektiğini belirtse idi ne olurdu ? Şu olurdu Rum kesimi üye olamazdı bizde bugün bu küçük düşürücü durumda olmazdık ... Bunu kim yaptı Mevcut hükümet... Hala ne konuşuyorlar? Göstere göstere imzaladın şimdi gereğini yapamam diyorsun hani şarkıdaki gibi ' Sarhoştum aydım aymaz olaydım...'
Ab seni yakalamış en esnek yerinden böylede basiretsiz bir hükümet bulmuş dövüyor allah dövüyor... 375 bin kişilik Rum tarafının dandik dışişleri bakanı Lillikas koskoca TC ne demokrasi ve akıl dersi veriyor. Dün akşam seyrederken sinirimden zıpladım ( Maalesef reytinglere bakılınca seyreden çok az uyduruk dizi spor ve magazin almış başını gitmiş... siz ne seyrediyordunuz o ara ?) Zıplamakla kalmadım düşüncelere daldım bir ara.... Lillikas efendi bize demokrasi dersi veriyor... Bak bak bak... kim yüzünden Tayyip efendi yüzünden ... yahu 15 Temmuz 1974 te Rum cinayet örgütü EOKA cılar ve lideri Nikos Sampson Rum Milli Muhafız teşkilatının yardımıyla darbe yaparak Makarios#8217;u görevden uzaklaştırıp Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ilan etmemişmiydi. Binlerce masum katledilmemişmiydi? Ada da bu askeri kıyım sürerken Yunanistan da da Albaylar cuntası yok muydu ? Bu Cunta 1967 de başa gelmemiş miydi ? En büyük hayelleri ENOSİS değil miydi ? İki taraftada demokrasiden uzak elleri kanlı kişiler varken belkide yüzyılın en büyük barış adamı olan Bülent ECEVİT yaptığı savaşın adına BARIŞ diyecek kadar büyük bir lider değil miydi ? Bu barış harekatı sayesinde iki tarafada yani Yunanistan ile Kıbrıs Rum tarafına demokrasi gelmedi mi? İkisininde ülkesine demokrasiyi getiren Türkiyeye demokrasi dersi verecek başka kimse kalmadı mı? Bunları bu adamların yüzüne söyleyecek bir tane iktidar partisinin milletvekili bakanı yok mu ? Bu ne aymazlık bu ne basiretsizliktir ? Yazık günah değil mi bu toplumun insanlarına biz bukadar aşağılanmayı hak ettik mi?
Adamlar iki yönden Türkiye ile dalga geçip alay ediyor. Birincisi Başbakanın sözünü ciddiye almayıp yazılı belge istiyorlar ( Haklı olma nedenleri saklı kalmak üzere hakaret boyutuna bakın ) İkincisi bu sekiz başlığın kapatılmasıyla girme olasılığımızın olmadığını belirtip hala devam edin şunu yapın bunu yapın diyerek sömürmeye devam ediyorlar. Yunanistan ile rum kesimi sanki bizi çok istiyormuş ayaklarındalar bizim dandikler de buna inanıyor. yahu o kadar açık ki asla yaptıramayacakları işleri bu sayede Türkiye ye yaptırıyorlar...
Sonra bizim muhteşem üçlü ( başbakan dışişleri bakanı ve başmüzakereci ) hukuk bilmez ve aymazlıkla akla zarar bir öneri yapıyor nasıl olacağı belli olmayan bir öneri 'bir liman ve bir hava alanını açalım ' İşte burada şark kurnazlığı ortaya çıkıyor. Emin olun Türkiye den bu kadar büyük gürültü kopmasaydı AB bu öneriyi kabul eder devam ederdi. Ancak AB bu önerinin asla hayata geçmeyecek bir öneri olduğunu bizimkilerden çabuk anladı çünkü hukukende olanaksızdı bu durum... Ülkeyi yöneten kişi dışişleri bakanı ve baş müzakereci hukuk bilmez kişiler olarak çıktılar ortaya. Sorun nedir ? TC nin Rum ttarafını tanımaması ? Çözüme bak Mersinde tanırım İstanbul da tanımam... Şakirpaşa da tanırım Esenboğa da tanımam .. Yok ya.. nerede var bu kepazelik.. Bir limanda açsan yüz limanda sonuç birdir. O yeri tanıdığın anlamına gelir... İnen mallarda ne yazacak ? Gelen kişinin pasaportunda ne yazacak ? Nasıl giriş damgası vuracaksın ? o kişi yurt içine girdikten sonra bir uçağa atladı İstanbul a gitti ne yapacaksın ? Orada bir suça karıştı hangi ülkeye bildireceksin ? Buraya gelenler süre uzatmak istedi nereye başvuracak ? Konsolosluk isteyecek Kanişmentosunda Kıbrıs Cumhuriyeti yazacak Fiilen onu tanıyp KKTC tarih edeceksin... Bu aymazlık değilde nedir ? Çünkü ikinci aşama otomatik devreye giriyor . Kıbrıs üzerinden gelen giden her malda her pasaport ta KIbrıs Cumhuriyeti yazacak ve buna yetkili Rum kesimi??? Bunu bunlar bilmez mi ? Bilirler bilirler de işlerine gelmez... Hala sevmeye devam edin siz bunları... Satmıyorlarmış ülkeyi... Parasını yediler bile haberiniz yok sizin...
Gördüğünüz gibi bu hükümet dış politikada iflas etmiş durumda kendileriyle birlikte koskoca devletide peşlerinden sürüklüyorlar. Bu kadar acz içinde olunur mu ? Her iki tarafta soluklansın diye ben tüm ilişkileri donduruyorum deseydi de biraz da onlar düşünseydi... Şimdi her dediklerine he diyen bir hükümeti bulmuşlar sözde iyilik diye yüklen... Kanun böyle olacak diye yazıp gönderiyıorlar huuuu uyanın artık... Sen de kimsin diyecek bir hükümet var mı ? Yok ... Ne var Rezalet...
Atatürk bu kanuda ne demiş.. '' memleketin ahilinde iktidara sahip olanlar gaflet delalet ve hatta hiyanet içinde olabilir...' Ne ileri görüş ama...
-
Bu nasıl bir iştir ki ülkeyi en büyük ekonomik zarara uğratan sayın ecevit değil mi
ayrıca kıbrıs harekatının mimarı sayın erbakan dır
-
Heee Erbakandır Sayın Necmettin Erbakan..
-
1932 lere gitmekten vaz geçtim birden dün anıları okurken ve bir gerçeğin birilerinin yüzüne şamar gibi patlamasını anlatan şuanıyı paylaşmak istedim... Bakınız dev gibi TC yok o zamanlar son gücüyle savaşmış , yok olmamak için direnmiş bir ulusun yeniden oluşmaya başlayacağı savaşın son demleri...
Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor.
Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir'de geçireceği ilk gecesinin tarif edilemez sevincini yasıyordu.
İzmir'deki yeni evinde Mustafa Kemal Paşa ilk gecesini çalışarak geçirdi.
Kendisi için zengin bir sofra hazırlandığı halde hiçbir yemeğe dokunmadan ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı.
Ertesi sabah erkenden uyanmıştık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik ve doğruca Vali'nin odasına girdik. Vali, İngiliz Konsolosu ile konuşuyordu. Biz gelince Vali ayağa kalktı ve Konsolos ile Mustafa Kemal Paşa'yı tanıştırdı. Konsolos, iyi Türkçe biliyordu. Pasa Vali'ye sordu:
-Konu nedir?
Vali anlattı:
-Sayın Konsolos, İngiliz tebaasından olan vatandaşlar ile Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıkların güven altında bulunduklarını belirtir bir "güvence" istiyorlar. Ben kendilerine herkesin eşit biçimde güven altında olduklarını bildirdim.
Mustafa Kemal Pasa, Konsolos'un Türkçe bildiğini biliyordu, öyle olduğu halde öfkesini belirtmek icin sordu:
- Ee, peki daha ne istiyormuş?
Bu soruya Konsolos Türkçe cevap verdi.
-Tebaamız hakkında hükümetinizden yazılı teminat istiyorum!
Konsolos garip bir biçimde diklenmişti. .. Paşa'nın sesi havada kırbaç gibi şakladı:
-Yunanlılar zamanında kendi tebaanızı daha emniyette mi görüyordunuz?
Konsolos gerisinde İngiliz devletinin bulunduğunu belli eden bir kasılma ile:
-Evet , dedi. Yunanlılar burada iken tebaamızı emniyette görüyorduk.
-Öyleyse buyurun tebaanızla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim!
Konsolos kendisinden umulmayacak bir cesaret gösterdi:
-Yani majestelerimin hükümetine savaş mı? açıyorsunuz?
Mustafa Kemal iyice öfkelenmişti fakat öfkesini tuttu ve Konsolos'a:
-Siz kiminle ve ne konuştuğunuzu biliyor musunuz?.. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Türk Orduları Başkomutanıyım. Savaş açmaya, barış yapmaya hakkım var. Siz kimsiniz!.. Hükümetiniz adına
savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz? Böyle bir yetkiniz varsa görüselim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz efendim!..
O kasım kasım kasılan Konsolos, Mustafa Kemal Paşa'nın son cümlesi üzerine sapsarı kesildi ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti.
Mustafa Kemal Pasa arkasından bir sure baktıktan sonra Vali'ye dondu:
-Yüz vermeyin Vali Bey! Bunlar karsılarında hala Babaili Hükümeti var sanıyorlar. Bir zırhlısı önünde pusacak, bir blöfu onunde yelkenleri suya indirecek "devletçik" sanıyorlar bizi!.. Küstahlığın derecesine bakin, bana "Savaş mi açıyorsunuz?" diye soruyor, barut kokan bir odada sorduğuna bak!.. Savaş halinde değil miyiz sanki!..
-
Bu da askerlerle ilgili bir anı başrolda bir ingiliz amirali var... Yani Atatürk kısa bir süre önce konsolosa bilahare askeri erkanla görüşür...
Kollarında ve omuzlarındaki işaretlerden amiral rütbesinde olduğu anlaşılan İngiliz Donanması Komutanı, Hükümet Konağı'nın
kapısından girerek Mustafa Kemal Paşa'nın odasına doğruldu.Nazik , fakat öfkeli bir hali vardı. Ruşen Eşref önüne çıkıp ne istediğini sorunca:
-Başkomutan Mustafa Kemal Pasa ile görüşmek istiyorum!.. dedi.
Birlikte odaya girdiler kapı kapandı. Amiral önce:
-Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım. Çanakkale'deki basarinizi rastlantıya borçlu olmadığınız, kanıtlanmış oldu.Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum.
Amiral bir sure sonra konuya girmiş:
-Ülkenin kontrolünüz altında bulunan bölümünde bizim tebaamız ve sizin azınlıklarınızdan Ermeniler, Rumlar var.Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir? Güven de midirler?..
-Hiç kuskunuz olmasın Amiral!..Türkiye' deki bütün insanlar gibi tebaanız ve sözünü ettiğiniz azınlıklar da TBMM Hükümeti'nin eşit koruması altındadır. Suç islemeyenler, kendilerini bu memlekette benim kadar güvende sayabilirler.
-Suç isleyenler?
-Suç isleyenler Sayın Amiral, dünyanın her yerinde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin huzuruna çıkarlar...Suçlu iseler, cezalarını elbette çekeceklerdir. ..
-Fakat Pasa Hazretleri,fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumların bazıları, şımarıklıklar yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığı ile yüzyüzedirler. Ermeniler için de başka açıdan ayni şeyleri söyleyebilirim. Biliyorsunuz, arkadaşlarının büyük bir bolumu göçe zorlandı ve önemlice bir bölumu de hayatını kaybettiler. Bu ruh tedirginliği içinde Yunan ordusu ile işbirliği yapmış, bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır.
Bağışlanması, hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır!
Son cümleye kadar Amiral'i gülümseyerek dinleyen Mustafa Kemal Pasa, dünyanın koparacağı gürültü ile kendini tehdide girişince, sözünü bıçak gibi kesmiş:
-Şu "Efendi Devlet" rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir; kimsenin bu islere karışmasına müsaade etmem! Majestelerinin devleti memleketimizin azınlıkları ile uğraşmaktan vazgeçsinler! ..Kim bize saygı beslemezse, bizden saygı beklemeye hakki olmaz!..
Amiralin benzi kul gibi olmuş:
-İngiltere Hükümeti'nin tebaasını her yerde koruma hakki, devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz...
İşte o zaman Mustafa Kemal Paşa'nın tepesi iyice atmış:
-Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı (o donemde İngiliz donanması İzmir limanında bulunmaktaydı ) boşaltacak güçtedir de...İsterseniz, Türk'e ihanet eden tebaanızın ve azınlıklarınızın adaletten kaçan sefillerini geminize doldurabilirsiniz! .. Donanmanızın da en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!
Mustafa Kemal Paşa'nın cümleleri, art arda Osmanlı tokatları gibi Amiralin yüzünde şakladıkça, Amiral ne yapacağını şaşmış ve en sonunda:
-İngiltere'ye savaş mi açıyorsunuz? demiş.
İşte Pasa burada son sözünü söylemiş:
- Savaş açmak mi? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Fakat görüyorum ki, nezaketimizi kötüye kullanmak eğiliminiz var... Buna müsaade edemem. Bizim gözümüzde "Barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!
Bir balmumu heykeline dönmüş Amiral..... sişe-gerine girdiği Mustafa Kemal Paşa'nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçülmüş ve sonunda kekeleyerek:
-Affedersiniz! .. demiş ve yerlere kadar eğilerek geri geri kapıya gidip dışarı çıkmış.
Ruşen Eşref hem düşünceli hem de gülüyordu:
-Pasa, Amirali anasından doğduğuna pişman etti. "Kendisinin Türk topraklarında bir savaşçı olarak bulunduğunu "Paşa'dan öğrendiği zaman sapsarı kesildi... Tutuklanacağını , tutsak edileceğini sandı. İnce dudaklarını ısırıyor, parmaklarını birbirine kenetlemiş titriyordu. Karsısında Babıali Paşası bulacağını sanıyordu herhalde...
"İngiltere devletini kendi devletine eşit gören "bir Pasa ile karşılaştığı için, ihtiyatsızlık edip karaya çıktığına kim bilir nasıl lanet etmiştir...
Aradan bir saat geçti geçmedi... İngiliz gemisinden bir müfreze ve bir teğmen çıktı. Amiralden - devleti adına- bir ültimatom getiriyordu, Başkomutan'a kendi eliyle verecekti. Paşa'ya bildirdim;
"Gelsin" dedi.
Teğmeni içeri aldım. Ruşen Eşref tercümanlık yapıyordu.İngiliz çakı gibi bir teğmendi. Paşa'nın karsısında gösterişli bir selam verdi ve Ruşen Eşref aracılığıyla ültimatomu Paşa'ya ulaştırdı.Pasa:
-Peki teğmen! Hükümetimiz ültimatomunuzu inceler ve hükümetinize gereken karşılığı verir.Siz geminize dönebilirsiniz. ..
Teğmen önce dışarı çıkacakmış gibi bir hareket yaptı, sonra da Ruşen Eşref'e donup:
-Başkomutan ellerini öpmeme müsaade buyururlar mi?
Ruşen Eşref, teğmenin dileğini Paşa'ya söyledi,Pasa:
-Nereden icap etmiş sor bakalım!.. dedi.
Teğmen:
-Asker olarak zaferlerine, insan olarak kendisine hayranım... Lütfetsinler. ..
Teğmen Paşa'nın elini öptü, Pasa da teğmenin yanağını okşadı. Odayı boşalttık.
Az sonra Ruşen Eşref'i çağırdı:
- Metni okudunuz mu? Ne istiyorlar?. .
-Paşam Amiral ile görüştüklerinizin yazı ile de pekiştirilmesi isteniyor.
-Öyleyse Halide Hanım'ı (Edip Adıvar) bulunuz, hemen tercümesini yapsın ve metin olarak bana getirsin... Öte yandan bir kopyasını şifre ile Dışişleri Bakanlığına gönderin gerekeni yapsınlar... Durumu, ordu komutanı Nurettin Paşa'ya da bildiriniz. Gerekiyorsa benimle temas etsin....... .
Olay kısa bir sure içinde şehirde duyulmuştu... ...
İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirmeye başlamışlardı. Nitekim birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler...
-
Şimdi o yokluk zamanında ki iki anıyı okudunuz. Gerçekleride biliyorsunuz o zamanki... Nüfüs yok özellikle genç erkek nufusu neredeyse yok , aş yok iş yok yol yok para yok... yok yok yok ama onur ve gurur bağımsızlık aşkı var. Gururlu bir duruş devlet gibi devlet olma isteği azmi ve kararlılığı var...
2006 Türkiye si ile kıyaslanamayacak bir durumda ki Türkiye nin Tutumu duruşu budur... Günümüzdeki bu varın istediğinizi seçin ben seçmişim yolumu dönen dönsün beni bağlamıyor... Onursuzca yaşamaktansa onurla ölmek evladır... Vatansız Allah katına gidilir mi????