-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Abbas Bey, Milliyet'te Devrim Sevimay'ın "Sol Çıkışını Arıyor" yazı dizisinden başka bir forumda bahsedince , aklıma geldi şimdi...
Sağ gibi, bir KAVRAM olarak elbette solun da yelpazenin bir ucundan diğer ucuna önemli farklılıkları vardır. Ve hatta solun farklılıkları ve hatta nüansları sağa göre çok daha fazladır.
Hazır forum da buradayken soralım bakalım:
Nedir SOL? Nüansları atlayalım genel bir bakış açısı çizelim derim, yoksa işin içinden çıkamayız.:) Bu genel çerçevede bile birbirimize düşmeden çıkabilir miyiz bilemiyorum artık...
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Sayın GÜR, sizi SOL'u bir kenara bırakın da SAĞ nasıl bir çıkış bulacak, sonraki kriz ne zaman patlayacak onları da onlar düşünsünler. Mişon'un Salamon' a " borcumu ödemeyecem" dediği gibi. Bırakın biraz da Lehman Rumsfeld Bush Jr Salamon düşünsün.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
İyi o zaman konjonktür icabı önceliği buna verelim.:o
"Sağ çıkışını arıyor."
Hadi yorumlar.:)
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Asıl 10 puanlık uzmanlık sorusu şu:
KEMALİZM
Nedir acaba, böyle bir kavram yok mudur gerçekten, bugün geçersiz midir, geçerli ise bize 70-80 yıl öncesinden ne fısıldamaktadır?
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Sayın Gür;
"Kemalizm" kavramının ilk ne zaman kullanıldığı ve Atatürk'ün "ben dogma bırakmadım" sözünün ne anlama geldiği konusunun iyi irdelenmesi gerekir. Kemalizm diye bir doktirni Atatürk mü yoksa başkaları mı ihdas ettiler?
Ayrıca, bunu deniz kenarında bir balık lokantasında konuşsak nasıl olur?
Gerçi siz denize uzaksunız ama gene de şartaları zorlayalım.
Selamlar.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Ama olmaz ki, Kemalizm'i konuşacaksınız, hem de ülkemin öteki ucundaki deniz kenarında bir balık restoranında...
Hani diyorum, şu şartları zorlamışken biraz daha zorlasanız da bu taraftaki denizin kenarında oturup, bu taraftaki balıkların tadına baksanız, bizim denizimizin kokusunu çekseniz biraz da içinize, enine boyuna konuşsak Kemalizm'i... Teklifim "roka" garantilidir. ;)
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Teklifime yanıt alamadığıma göre, bana Kemalizm'i burada yazmak düştü...
Ama ben bu kez Kemalizm tanımını hep birlikte yapalım diyorum ve "Kemalizm nedir, ne değildir?" şeklinde birer cümle ile katkılarınızı bekliyorum...
-Kemalizm, hem pragmatik bir ideoloji hem de bir yaşam felsefesidir.
-Kemalizm, birbirini tamamlayan ve anlamlandıran 6 ilkeye dayanmakla birlikte, "salt" 6 ilkeden ibaret dogmatik bir ideoloji değildir.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Nazik davetleriniz için teşekkürler Abbas Bey, Dilek Hanım,
Şu aralar yoğunluğum sebebiyle mümkün görünmüyor ancak cazip balık tekliflerinizi ilk fırsatta tahsil edeceğime emin olabilirsiniz.:)
Kemalizm'in isim babası Milli Mücadele döneminde Batılılardır. Kuvayi Milliye hareketi içerisinde yer alanlara Batı "Kemalistler" adını takmış, önce Batı basınında sıklıkla yer alan bu terim daha sonra Batılı diplomatlar, askerler ve devlet adamlarınca da kullanılmıştır.
Abbas Bey, Mustafa Kemal'in Yakup Kadri'ye söylediği "donarız çocuk" lafını dogma istemediği yönünde yorumlamış ve doğrudur. Kemalizm bir dogma değil, ana ilkeleri açık ve net olan bilimin ışığında, devrimci bir ideolojidir.
1935 yılında 4. CHF Kurultayı Programında; 1931'de 3. Kurultay'da 3 yeni ilkenin eklenmesi ile belirlenmiş 6 temel ilkeye vurgu yapılarak “Yalnız bir kaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarılarımızın ana hatları burada toplu olarak yazılmıştır. Partinin güttüğü bütün bu esaslar, Kemalizm prensipleridir.” denilerek CHF’nin ideolojisinin “Kemalizm” olduğu açıkça belirtilmiştir. Kemalizm’in 6 ilkesi Anayasaya konulmuş ve bu prensipler ülkeye mal edilmiştir.
Kemalizm ideoloji değildir, Atatürk Kemalizm'e karşıydı, 6 ilke tarihe karıştı diyenlere duyurulur.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Alıntı:
Kemalizm ideoloji değildir, Atatürk Kemalizm'e karşıydı, 6 ilke tarihe karıştı diyenlere duyurulur. __________________
Hah işte gördünüz mü sayın Harun efendi, kendi ağızınızla düştünüz işte. Kemalizmin ideoloji olmadığını bir kemalist olarak siz söylüyorsunuz, başkaları söyleyince de kızıyorsunuz. Tipik bir dogmatik, skolastik,muhafazakar Kemalistsiniz siz. Siz hala 1931lerde saplanıp kalmışsınız. Aslında 6 oku anlamlandıran her şeyi bugünkü iktidar zaten yapıyor, Atatürkçülüğü de Kemalizmi de size bırakmayız kardeşim, bu ülkeye gomonizm lazımsa onu da biz getiririz taammmı, kes kes kes bak hala konuşuyoo, la alırım walla içeri haaa....
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Alıntı:
milo rumuzlu üyeden alıntı
Hah işte gördünüz mü sayın Harun efendi, kendi ağızınızla düştünüz işte. Kemalizmin ideoloji olmadığını bir kemalist olarak siz söylüyorsunuz, başkaları söyleyince de kızıyorsunuz. Tipik bir dogmatik, skolastik,muhafazakar Kemalistsiniz siz. Siz hala 1931lerde saplanıp kalmışsınız. Aslında 6 oku anlamlandıran her şeyi bugünkü iktidar zaten yapıyor, Atatürkçülüğü de Kemalizmi de size bırakmayız kardeşim, bu ülkeye gomonizm lazımsa onu da biz getiririz taammmı, kes kes kes bak hala konuşuyoo, la alırım walla içeri haaa....
Siz gomonizm'le ugraşırken biz çanlı alabalığı oğlumla götürdük Ödemiş dönüşü Ayrancılar'da haaa mekanda güzeldi hani Deniz olmasada.saygılarımla
-
Re: Ergenekon Notları
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Bunları "Atatürkçü" olarak değil, Atatürkçülüğün sapkın bir kolu (Kemalizm) olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.
Konu bu değil ama çok merak ettim Sayın Bilgili, bu cümlenizden Atatürkçülük ile Kemalizm'in farklı kavramlar olduğuna inandığınız sonucunu mu çıkarmalıyız?
-
Re: Ergenekon Notları
Sayın Yüksel;
"Atatürkçülük" ile "Kemalizm" kavramlarını eş anlamlı kullanan yazarlar olduğu gibi, bunları farklı anlamlarda kullananlar da vardır. Ben de faklı anlıyorum.
Atatürkçlüğü bir doktrin, bir "izm" olarak değil, çağdaşlaşma, çağdaş uygarlık düzeyini yakalama çabası olarak anlıyorum. Atatürk'ün düşünce dünyasını pragmatik buluyorum. Nitekim daha önce de bu sitede tartışıldığı üzere, değişik zamanlarda farklı konuşmaları olduğunu, bunun da sorunlara pragmatik yaklaşım gösterdiği anlamına geldiğini belirtmiştim.
Kemalizm, daha katı, demokrasiyi çok da dert edinmeyen, darbeye meyilli, halk oyunu çok da önemsemeyen, halk adına biz daha iyi düşünürüz diyen, eleştirilmesi yasak (günah), ilahi bir doktrinmiş gibi geliyor bana..
-
Re: Ergenekon Notları
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Yüksel;
"Atatürkçülük" ile "Kemalizm" kavramlarını eş anlamlı kullanan yazarlar olduğu gibi, bunları farklı anlamlarda kullananlar da vardır. Ben de faklı anlıyorum.
Atatürkçlüğü bir doktrin, bir "izm" olarak değil, çağdaşlaşma, çağdaş uygarlık düzeyini yakalama çabası olarak anlıyorum. Atatürk'ün düşünce dünyasını pragmatik buluyorum. Nitekim daha önce de bu sitede tartışıldığı üzere, değişik zamanlarda farklı konuşmaları olduğunu, bunun da sorunlara pragmatik yaklaşım gösterdiği anlamına geldiğini belirtmiştim.
Kemalizm, daha katı, demokrasiyi çok da dert edinmeyen, darbeye meyilli, halk oyunu çok da önemsemeyen, halk adına biz daha iyi düşünürüz diyen, eleştirilmesi yasak (günah), ilahi bir doktrinmiş gibi geliyor bana..
Sayın Bilgili, görüşlerinize saygı duymakla birlikte, konu başlığından uzaklaşmamak için, bu konuda size katılmadığımı belirtmekle yetiniyorum. Yalnız, Kemalizm'i Atatürkçülüğün "sapkın" bir kolu olarak nitelemenize anlam veremedim, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Nedenlerini ilgili bir başlık altında bilahare yazarım.
-
Re: Ergenekon Notları
Dilek Hanım;
Anında cevap vermişsiniz, vallahi sizi tebrik ediyorum. Cevap vermek için nöbet mi tutuyorsun? Ben sizin kadar hızlıdeğilim. Benim ofisten çıkmam lazım. Saygılar.
-
Re: Ergenekon Notları
Konuyla direkt bağlantılı olmasa da bunu belirtmeden geçmem mümkün değil.
Kim tarafından dile getirilirse getirilsin Kemalizme Atatürkçülüğün sapkın bir kolu yakıştırması yapılmasını kesinlikle içime sindiremiyor ve kemalizm in ne sağcı ne solcu olan üçüncü bir yol, yeni bir bağımsızlık anlayışı , bir ilkeler bütünü ve ideoloji olduğunu belirtmek istiyorum.
Evet kemalizm bir ideolojidir ve siz bir devlet kurarken ideolojiniz olmadan bunu yapamazsınız. Eylemlerin altında yatan bir düşünce sistemi olmak zorundadır. Bugün de kemalizme bağımsızlık ve özgürlükle eşdeğer bir anlam yükleyenler olduğu gibi aşırı katı bulan ve küçümseyen, ondan bir hastalıkmış gibi bahseden aydınlar ya da ikinci cumhuriyetçiler de bulunmaktadır.
Şunu lütfen hatırlayalım. Kemalist felsefe olmasaydı kazanımlar olmayacaktı. tümüyle bağımsız mıyız? tartışılır. eleştirdiğim çok fazla şey var. ancak bunun sorumlusu yıllarca yönetmiş /yönetememiş sağ iktidarlar da değil midir? egenekon notlarına aykırı oldu bunlar biliyorum..
fakat asla kemalizme "sapkın" yakıştırmasına da sessiz kalamazdım..
saygılar..
-
Re: Ergenekon Notları
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin açıklamalarında yer alan "Atatürkçü Düşünce Sistemi" ifadesi de göz önüne alınırsa Atatürkçülük veya Kemalizm ifadelerinin suistimal edildiği, kendi düşüncelerine meşruiyet kazandırmak isteyen pek çok çevrenin Kemalize sığındığı düşünülebilir.
Mesela Atilla İlhan Kemalizm adı altında İnönücülük yapılmasından şikayet eder.
Engin Ardıç'a göre kendine Kemalist diyen bazı çevreler aslında Envercidir.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Kemalizm'i bu başlık altında ele aldığımız için, "Ergenekon Notları" başlığı altında yazılan konu ile ilgili iletileri bu başlık altına taşıdım. Abbas Bey de gelsin kaldığımız yerden devam edelim. :)
-
Re: Ergenekon Notları
"KAMALİZM" Sn. Bilgili "KAMALiZM"
Mustafa Kemal de sizce sapkın mıydı?:deli:
Hadi "donarız çocuk" deyin...:o
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Alıntı:
Av.Dilek Kuzulu Yüksel rumuzlu üyeden alıntı
Kemalizm'i bu başlık altında ele aldığımız için, "Ergenekon Notları" başlığı altında yazılan konu ile ilgili iletileri bu başlık altına taşıdım. Abbas Bey de gelsin kaldığımız yerden devam edelim. :)
Sevgili Av.Dilek Kuzulu Yüksel,
"Ergenekon Notları" adlı forum adı altından bu foruma taşımış olduğunuz iletilerin asıl başlangıcı olan şu iki ileti linkinin burada olması gerektiğini düşünürek ekliyorum.
https://www.hukuki.net/forum/showpost...6&postcount=34
https://www.hukuki.net/forum/showpost...0&postcount=45
Saygılarımla, kolay gelsin.
-
Re: Ergenekon Notları
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Mesela Atilla İlhan Kemalizm adı altında İnönücülük yapılmasından şikayet eder.
Attila İlhan, Atatürkçülük kavramını İnönü Atatürkçülüğü ve Atatürk Atatürkçülüğü olarak ele almıştır diye biliyorum. Hatta İnönü'nün, Atatürkçülüğü batı düşmanı olan (İnönü'ye göre) Kemalizm karşıtı bir ideoloji olarak kullanmaya başladığını ileri sürer. Pek çok yazar da aynı görüştedir ve yine pek çok kaynakta da İnönü'nün çağdaşlaşmaktan batılılaşmayı kast ettiğine dair bilgiler yer alır. Kemalizm ile Atatürkçülüğün farklı olduğunu ileri süren yazarlar da, Kemalizm'in katı bir şekilde batı karşıtı olduğunu, Atatürkçüğün ise çağdaşlaşma temeline dayandığını dolayısı ile çağdaş batıya karşı olmadığını, iki kavram arasındaki farkın buradan ortaya çıktığını savunur. Dolayısı ile Kemalizm adı altında İnönücülük yapılmasının ve Attila İlhan'ın bu durumdan şikayet etmesinin pek de mümkün olmadığını düşünüyorum.
Ya da acaba, yine bir kavram kargaşası mı yaşıyoruz?
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Estağfurullah, onlar kavramların mealini sizin yerinize çıkarırlar. Şöyle bir internette gezinin, bu Kemal ne imiş bir bakın...
Nadir Nadi boşa yazmamıştır: "Ben Atatürkçü değilim" diye...
-
Re: Ergenekon Notları
Alıntı:
Av.Dilek Kuzulu Yüksel rumuzlu üyeden alıntı
Attila İlhan, Atatürkçülük kavramını İnönü Atatürkçülüğü ve Atatürk Atatürkçülüğü olarak ele almıştır diye biliyorum. Hatta İnönü'nün, Atatürkçülüğü batı düşmanı olan (İnönü'ye göre) Kemalizm karşıtı bir ideoloji olarak kullanmaya başladığını ileri sürer. Pek çok yazar da aynı görüştedir ve yine pek çok kaynakta da İnönü'nün çağdaşlaşmaktan batılılaşmayı kast ettiğine dair bilgiler yer alır. Kemalizm ile Atatürkçülüğün farklı olduğunu ileri süren yazarlar da, Kemalizm'in katı bir şekilde batı karşıtı olduğunu, Atatürkçüğün ise çağdaşlaşma temeline dayandığını dolayısı ile çağdaş batıya karşı olmadığını, iki kavram arasındaki farkın buradan ortaya çıktığını savunur. Dolayısı ile Kemalizm adı altında İnönücülük yapılmasının ve Attila İlhan'ın bu durumdan şikayet etmesinin pek de mümkün olmadığını düşünüyorum.
Ya da acaba, yine bir kavram kargaşası mı yaşıyoruz?
Cumhuriyet'in arka sayfasında bir zamanlar yayınlanan Atilla İlhan yazılarını takip etme imkanınız oldu mu bilmiyorum.
Aynı zamanda "Hangi Batı?" kitabında da olması lazım.
En azından Atilla İlhan'a göre "İnönü'nün Atatürkçülüğü"nün "Atatürk Atatürkçülüğü"nden farklı olduğu kısmında mutabıkız sanırım.
Ben pek çok yazısında "İnönü Atatürkçüğü" için "İnönücülük" tabirini kullandığını ve bugünkü Kemalistlerin çoğunun bu ideolojiyi sahiplendiğini söylediğini hatırlıyorum.
Atilla İlhan bir "Atatürk Atatürkçüsü" olarak "İnönü Atatürkçülüğü"ne karşı çıkardı. Şimdi ne kitap ne de o yazılar elimin altında yok. Bulursam alıntı yaparım.
-
Re: Ergenekon Notları
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Cumhuriyet'in arka sayfasında bir zamanlar yayınlanan Atilla İlhan yazılarını takip etme imkanınız oldu mu bilmiyorum.
Aynı zamanda "Hangi Batı?" kitabında da olması lazım.
En azından Atilla İlhan'a göre "İnönü'nün Atatürkçülüğü"nün "Atatürk Atatürkçülüğü"nden farklı olduğu kısmında mutabıkız sanırım.
Ben pek çok yazısında "İnönü Atatürkçüğü" için "İnönücülük" tabirini kullandığını ve bugünkü Kemalistlerin çoğunun bu ideolojiyi sahiplendiğini söylediğini hatırlıyorum.
Atilla İlhan bir "Atatürk Atatürkçüsü" olarak "İnönü Atatürkçülüğü"ne karşı çıkardı. Şimdi ne kitap ne de o yazılar elimin altında yok. Bulursam alıntı yaparım.
Attila İlhan, bu konuya "Hangi Atatürk" kitabında da yer vermiştir. Ben de bu kitaptan hatırladıklarımı aktardım. Evet Attila İlhan'ın, İnönü Atatürkçülüğü ile Atatürk Atatürkçülüğü'nü birbirinden ayırdığı konusunda mutabıkız. Ancak Kemalistlerin, İnönü Atatürkçülüğü'nü sahiplendiğini söylediği hususunda mutabakata varamadık. Çünkü Attila İlhan, İnönü Atatürkçülüğü'nün Kemalizm'e karşı ortaya atıldığını savunur. Dolayısı ile Kemalistlerin, Kemalizme karşı ortaya çıkmış bir görüşü sahiplendiklerini söylemesi mümkün olamaz diye düşünüyorum. Attila İlhan bu çelişkiye düşecek bir yazar değildir kanımca.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Sevgili Dilek kardeşim,
Bunların derdi "Hangi Atatürk" değil, Atatürk bildiğimiz Atatürk, Kemalizm (ya da Atatürk'ün yazdığı şekliyle Kamalizm) bunların hazımına iyi gelmez. O nedenle bağırsak temizlemek isterler sürekli...
O nedenle sana tavsiyem nefesini tüketmemen , bunlar Atatürk" denince başlarlar kafa sallamaya
"A aydı aaula da amburleydi ap up..."
Tabi ya, "a aydı" siz yıldızdan anlamazsınız, o nedenle Ay tutulunca teneke çalarsınız...
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Sevgili Dilek kardeşim,
Bunların derdi "Hangi Atatürk" değil, Atatürk bildiğimiz Atatürk, Kemalizm (ya da Atatürk'ün yazdığı şekliyle Kamalizm) bunların hazımına iyi gelmez. O nedenle bağırsak temizlemek isterler sürekli...
O nedenle sana tavsiyem nefesini tüketmemen , bunlar Atatürk" denince başlarlar kafa sallamaya
"A aydı aaula da amburleydi ap up..."
Tabi ya, "a aydı" siz yıldızdan anlamazsınız, o nedenle Ay tutulunca teneke çalarsınız...
Ömürsünüz ne diyeyim... ;)
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
sağdan sola yolculuk
insanlar sağdan doğarlar ..............
ve sağın hikmetleriyle donanımlıdırlar.
sonra;
usul usul büyüdükleri ortamın rengiyle kendi fıtrat rengini karışıtırıp
ortaya
başka olmayan
ama kendiside olmayan tonda bir renk çıkarırlar.
tıpkı...(h2+ O= su) gibi……..
ilerleyen zaman içinde
adaletin tecelli etmediğini sandığı yerlerde
bu renk koyu ise içe kapanarak
açık ise yansıyarak
etrafına kendini fark ettirir.
adaleti ararken tanıştığı ilk bilgi.
ağlamanın yoksulluğa
gülmenin zenginliğe ait olduğudur.
ve bilgiler biriktikçe
doğal olarak sorgular artar.
Cevaplar başka soruların dünyasının kapılarını aralar……
Ve bu geridönüşü olmayan bir yol gibi sürer gider.
Kendisi gibi devrandığı zamanlarda vijdanı
Haksızlığa uğradığını düşündüğünde egosu öne çıkar..
İlk tanrıya ihtiyacı olduğu an
En zor ve çaresiz kaldığı andır…
Çaresizliğe boyun eğmeyide bu arada öğrenir.
Ama ilk isyan gene bu aralıkta ortaya çıkar..
Demlikteki çay gibi tıkırdayıp duran başkaldırısı..
Bilgilerin birikmesiyle usul usul sola doğru kaymaya başlar.
Ve ortaya tam bu sırada birden ölüm çıkar…….
Ölüm;
hiçliğe açılan karanlık bir kapı gibidir.
Yürekleri titrertir…….
Acaba ardında ne vardır?
Bütün duygular acı bir frenle öne doğru savrulur…
Bu savrulma işte ilk ciddi travmadır.
göbek bağının olmadığını ancak o zaman fark eder..
aslında yalnızdır……sıkı sıkı tutunduğu herneyse
boşlukta öylece asılıdır.
Telaşla hemcinslerine sokulur.
Ve birlikte gürültüler çıkarıp
Yaşama tutunurlar…………
Ayazoglum……..
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
"Ben insanların savaşta nasıl dövüştüklerini ve kaybettiklerini ve uğruna savaştıkları şeyin, kaybetmelerine rağmen, nasıl gerçekleştiğini ve gerçekleştiğinde aslında kastettiklerinin karşı karşıya oldukları şey olmadığının ortaya çıkmasını ve başka insanların, onların kastettikleri şey için farklı bir isimle nasıl mücadele ettiklerini uzun uzun düşünmüşümdür."
William Morris / "John Ball'ın Bir Hayali" nden...
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Abbas Bey, Milliyet'te Devrim Sevimay'ın "Sol Çıkışını Arıyor" yazı dizisinden başka bir forumda bahsedince , aklıma geldi şimdi...
Sağ gibi, bir KAVRAM olarak elbette solun da yelpazenin bir ucundan diğer ucuna önemli farklılıkları vardır. Ve hatta solun farklılıkları ve hatta nüansları sağa göre çok daha fazladır.
Hazır forum da buradayken soralım bakalım:
Nedir SOL? Nüansları atlayalım genel bir bakış açısı çizelim derim, yoksa işin içinden çıkamayız.:) Bu genel çerçevede bile birbirimize düşmeden çıkabilir miyiz bilemiyorum artık...
Bunları yazdıktan sonra, arkasından birkaç üyenin haklı konjonktürel tepkileri sebebiyle bu kavram üzerinde durmamıştık.
Şimdi buradan devam edelim istiyorum.
Sol nedir, aslında bugünkü ortamda düzlükteyken, nasıl merdiven basamaklarını ikişer üçer atlayarak olması gerektiği yere gelir?
Liberaller yazmasın...:o (Ay hiiç demokrat değil demeyin sakın, sonra darbe yaparım...:))
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
YIKILMADIM, AYAKTAYIM:o
Sol düşünce, sanıldığı gibi ne Fransız Devrimi sonrasındaki Fransız Kurucu Meclisi'ndeki oturma düzeniyle, ne de Marx ve Engels ile başlamıştır. Adı konulmamış olsa da insanlık tarihi kadar eskidir ve insanlık varolduğu sürece yaşamaya ve kendini yenilemeye devam edecektir.
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
İlhan Selçuk solcu mu? diye soran bir Sn. Üyemiz ve "kendini solcu sananlar" var diyen Abbas Üstad, sizlerin yorumlarını almazsam gözüm arkada gider...:)
Abbas Üstad'a Not : Liberaller yazmasın derken, seni kastedmedim...:o
-
Re: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
"Solcu, enternasyonalist kimliğin ve dayanışmanın, ulusal katkılarla zenginleştiğinin bilincinde olan kişidir."
Lenin ve arkadaşları da, III. Enternasyonel Toplantısı'nda, Mustafa Kemal'in izlediği yolun kendilerinin izlediği yoldan daha etkin ve daha gerçekçi olmasının ilamını yaparak yukardaki genellemeye ulaşmışlardır...
Tabi bu genellemeye ulaşmasında en büyük etkelerden birinin Avrupa'nın "sözde" ve "ödlek" sosyalistlerinin satışını da unutmamak gerek...
Malum onlar daha sonra "sosyal demokrat"lık denen bir şeyi icat etmişlerdir ya... :)
-
Cevap: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batum’la Türkiye’nin son yedi yıldır geldiği noktayı konuşuyoruz. Batum’un ilginç tespitleri var. AKP hükümetinin, bir yol haritası üzerinde Türkiye’nin bütün yerleşik kurumlarını ele geçirme çabası içinde olduğuna vurgu yapıyor. Bunun son örneği olarak asker kişilerin sivil yargıda yargılanmalarının yolunu açan gece yarısı baskın yasayı gösteriyor. Uygulamalara itiraz edenlerin AKP hükümeti ve yandaş liberaller tarafından “Ergenekonculukla” damgalandıklarına işaret ediyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un “asimetrik psikolojik savaş yürütüldüğü” tespitini çok doğru buluyor. “Bu yol Türkiye’yi faşizme götürüyor” diyor.
- Askeri personelin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünü açan gece yarısı baskın yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
S.B. - Önce, söylediğiniz o sözün çok önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Türkiye’de artık maalesef her şey belli bir plana, belli bir amaca göre yapıldığı için bütün kavramlarda içeriğin belirsizleştirilmesine, daha doğrusu kavramların anlamının ortadan kaldırılmasına çalışılıyor. Bunlardan birisi de bu gece yarısı yasası. Çok güzel söylediniz. “Baskın yasa” dediniz.
Gerek Başbakan, gerek iktidarın temsilcileri, gerek Türkiye’deki “aydın” diye geçinen bir kesim, “Bu gece yarısı yapıldıysa ne olmuş? Ne var? Meclis gece yarısı çalışmaz mı?” diyorlar. Sorun bunun gece yarısı yapılmasında değil. Sorun yasanın dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde görülmeyecek şekilde baskın biçiminde geçirilmesi. Biz eskiden, karşımızdakinin elinden bir şey almak istediğimiz zaman, “Aaa, bak kuş geçiyor” derdik. O kuş nerede diye başını başka yana çevirince de elinden istediğimizi alırdık. Bu yapılan çok tehlikeli bir iş. Türkiye’de belli bir yasa yapma süreci vardır. Bu süreçte hem anayasa hem de iç tüzük bunu düzenlemiştir.
Yasa oldubittiye getirilip çıkarılamaz
- Bundan amaç nedir?
- Böyle baskın yasalar olmaması için. İktidar tabii ki kendi istediği yönde yasa çıkartmaya çalışacaktır. Ama bunu yaparken kamuoyu bilgilendirilmeli, tartışılmalı, muhalefetin, başka kurumların görüşleri alınmalı ve sonuçta da ortaya bir yasa çıkarılmalıdır.
Dünyanın pek çok ülkesinde bu düzenlemeler vardır. Hatta bazı yasalar için daha farklı kurallar da getirilmiştir. Organik yasalar, temel yasalar denilmiştir. Bunlar devletin temel organları için yasalardır. Şimdi bu olaya gelelim. Bu, sonuç itibarıyla askeri yargıyla sivil yargı arasındaki ilişkileri, bunlar da insanların nasıl yargılanacağına, usul kurallarına yönelik önemli değişiklikler getiren bir yasa. Siz yargı organını yeniden düzenliyorsunuz. Tabii ki yaparsınız. Ama önerinizi getirirsiniz. Muhalefet bunu bilir. Tartışılır. Kurumlar, hukuk kurumları görüşlerini söyler. Muhalefetin de “Ey halk, bunlar böyle bir yasa getiriyor. Haberiniz olsun” deme hakkı olur. Yine de bunun ardından siz yine çoğunluğunuza dayanarak yasayı çıkartırsınız. Muhalefet beğenmezse bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürür.
Bu yasada herkes memnun. Komisyonda görüldü. Kabul edildi. Genel kurula geldi. Görüşülmeye başlandı. Gece saat 00.59’da son oturum açıldı. Saat 01.30 dolaylarına geldiğinde bir anda yeni bir önerge getiriliyor. Apar topar kabul ediliyor. Olayın vahameti buradan kaynaklanıyor.
- O önergede de yapılan tek bir kelime oyunu değil mi?
- Tek bir kelime oyunuyla yargının bütün işleyişi değiştirildi. Üstelik bunu hiçbir kurumla görüşmeden, parti çoğunluğu olarak geçirdi. Yani tam bir baskın. Bunu gerek AKP temsilcileri gerek liberal “aydınlar”, gerek sözüm ona liberal gazeteciler ve maalesef Cumhurbaşkanlığı’nın hukukçuları gözden kaçırmaya yeltendiler. Bu bir baskın yasadır. Yasalar gece yarısı tabii ki konuşulur ama baskın şeklinde değil. Siz bu kadar önemli bir konuyu nasıl olur da gece yarısı bir önergeyle geçirirsiniz? İşin saklanacak yeri yok. Son oturumun tutanaklarına bakın. Ne demek istediğimi anlarsınız. En son maddede de bir önerge daha verdiler. Bu da yasanın şimdiki davalara da uygulanmasını öngörüyordu. Alelacele bunu da kabul ettiler.
- Peki, bu yasa anayasaya aykırı mı?
- AKP’nin bütün temsilcileri ve liberal aydınlar, “Bu değişikliği AB istiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları var” diyorlardı. Bu söyledikleri kesinlikle doğru değildir. Bu yasa anayasaya aykırıdır. Çünkü anayasanın 145. maddesi çok net. Liberal aydınlar, liberal ve dinci gazeteciler “Sivilleştik,” diyorlar ya, 145. maddeyi açıp okusunlar. Madde şöyle diyor: “Askeri mahkemeler asker kişileri, askeri olan suçları, asker kişiler aleyhine işlenmiş suçları, askeri mahallerde işlenmiş suçları yahut askerlerin askerlik hizmet ve görevlerine bağlı olarak işledikleri suçları yargılar.” Oysa bu yasa, isterse askeri mahalde işlensin, ister askerlik görevini yerine getirirken olsun, bazı suçları oradan ayırıp sivil mahkemelere götürüyor. Bu ise anayasanın bu hükmü değiştirilmeden yapılamaz. Kimilerinin yalan söylediklerini vurgulamak açısından şunu söylemek istiyorum. “Sivilleşmeyelim mi?” diyorlar. İsterlerse askeri yargıyı da kaldırırlar. Ama baskın yasayla değil. Bunu anayasayı da içerecek şekilde yapabilirsiniz.
Başka daha tehlikeli bir nokta var. Türkiye’de milletvekilleri neredeyse kaldırılması çok zor olan dokunulmazlık hakkına sahipler.
- Bir de Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun da sivil bürokratlar ve memurlara çok ciddi dokunulmazlıklar sağlamıyor mu?
- Evet. Örneği ortada. Liberal aydınların ısrarla görmekten kaçındıkları RTÜK’te yaşananlar. RTÜK Başkanı Zahid Akman’ı yargılayabiliyorlar mı? Hayır. Siz sivil bürokratların hiçbirisini yargılayamazken o madde değişikliği bir kelimeyle geldiği ve ötesi unutulduğu için bu yasayla Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları dahil istediğiniz askeri hiçbir güvenceleri olmadan içeri alabilir ve yargılayabilirsiniz. Bir devlet bürokratları arasında anayasanın ayrıca 123. ve 128. maddelerindeki “kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümlerine aykırılık oluşturmadan” ibaresini göz ardı edip ayrım yapabilir mi?
Sayın Cemil Çiçek dahil AKP’nin bütün temsilcilerinin yasanın çıkışından bugüne kadar yaptıkları konuşmalarına bakın. Anayasaya, 145. maddeye en ufak bir atıfta bulunmuyorlar. “AB istedi” diyorlar.
- İyi de AB’nin koyduğu böyle bir koşul var mı?
- Yok canım. Olur mu?
- Ama, “Venedik diyor ki..” gibi gerekçeler gösteriyorlar…
- Bunlar da palavra… Olay çok net. Amaç ve yol haritası belli olunca ve AKP de bunun uygulayıcısı, liberal aydınlar da belirli nedenlerle onun şakşakçısı konumunda bulununca bazı şeyleri eğeceksiniz, bükeceksiniz. Siz, “Hukuk” diyorsunuz. Liberal aydınlardan birisi çıkıp cevap veriyor: “Usul canım, usul. Amaç ulvi.” Bunlarda hiçbir kaygı filan da yok. “Askeri yargıya güvenmiyorum. Sivil yargıya güveniyorum” diyor. Sivil hâkim adamı tutukluyor. Alkışlıyorlar. Sonra mahkeme heyeti tutuklama kararını kaldırıyor. Bunlar feryadı basıyor: “Ben sana da güvenmiyorum.” İyi de kardeşim, askeri yargıya güvenmediğini söylüyorsun. Sonra istemediğin bir karar çıkınca sivil yargıya da güvenmiyorsun. Bu ne iş?
- Albay Dursun Çiçek olayı mı?
- Evet. Bu sefer ona, “Sadece senin istediğin gibi karar verene mi güveniyorsun?” diye sorunca da dönüp “İşte Ergenekoncu” diyor. Venedik diye tutturmuşlar. Ne o? Venedik Amca mı? Koca koca aydınlar, “Venedik dedi ki…” diyor. Kim bu Venedik? Nereden demiş? “Venedik dedi ki…” diyor. Bunların peşlerine takılan bazı cahil aydınları bir tarafa bırakarak söylüyorum. AİHM diye bir organ var. Bu, belirli hukuk kriterleri koyan bir mahkemedir. Bazı liberal aydınlar bu mahkemeyi 1999-2000’li yılların başlarına kadar önemsiyorlardı. İktidar da çok önemsiyordu. Abdullah Gül’ün eşi türbanıyla üniversiteye giremediği gerekçesiyle AİHM’de dava açmıştı. Gül Dışişleri Bakanı’yken bile dava devam ediyordu.
Ne zaman ki AİHM, 28 Şubat sürecinde RP’nin “anti-demokratik ve şeriat düzeni amaçlayan bir parti olduğu” gerekçesiyle kapatılmasını onayladı, bağcıyı dövmekten yana olan kesim durakladı. Bu da bitmedi.
AİHM Leyla Şahin kararını verince o güvendikleri dağa kar yağdı. Artık onun dışında bir şey bulmaları lazımdı. AİHM için “Ergenekoncu” diyecek halleri de yok. Şu anki gülünç hallerinden daha da gülünç duruma düşerler. Bunun yerine 1990’da Venedik Komisyonu adıyla, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ortaya çıkan yeni devletlerin anayasalarını yapmakta yardımcı olması için kurulmuş bir kuruluşu keşfettiler.
Komisyonun 1999’da siyasi partiler için yazdığı bir rapor var. Onun dışında dokunulmazlıklar, kadın temsili için raporları da bulunuyor. Ama onları bir tarafa bıraktılar.
1999 tarihli raporda olmayan bir bölüm eklettiler. Bu bölüm şöyle: “Savcı başka ülkelerde de dava açabiliyor. Ama iktidarın görüşleri doğrultusunda açabiliyor. Türkiye’de ise iktidarın görüşlerini dinlemiyor. O yüzden bu değişmelidir.” Düşünebiliyor musunuz? Savcı hukuku değil, iktidarın görüşlerini dinleyecek… Böylece Venedik Kriterleri diye uydurdular. Bu yasada da “AB istedi” diyor. “Nerede? Görelim bakalım” deyince de cevap hazır: “Daha sonra gösteririm.” Yani bu olay hukuken doğru değil.
Alıntı: Cumhuriyet
-
Cevap: Kavramların evrilmesi ve nihayetinde devrilmesi
Süheyl hocanın söyledikleri konusunda bir şeyler söylemem şart oldu,
1) Askeri yargı ile ilgili yasa değişikliğine esas açısından taraftarım, ancak AKP yöntem olarak yanlış yapmıştır; Anayasa'ya aykırı olduğunu düşündüğüm bu değişikliği yapmadan önce Anayasa'nın ilgili maddesini değiştirmeli idi. Anayasa'yı değiştirmeden yasayı değiştirmek, Anayasa Mahkemesi'nin nöbetçi başvurucusu CHP'ye koz vermek demektir. Bu yasanın yüksek mahkemeden döneceğini düşünüyorum. Keşke önce 82 Anayasası'nın ilgili maddesi değiştirilseydi. Değişikliğin, anayasaya aykırı olduğu konusunda hoca ile hemfikirim.
2) Süheyl hocanın da çok vurguladığı "gece baskını" davranışına hiç katılmıyorum. Elbette partiler meclisten istedikleri konuyu geçirebilmek için bazı taktiklere başvuracaklardır. Bütün parlemantolarda bu tür girişimler olabilir. Burada AKP'yi eleştirmektense, "uyuyan güzel" CHP'yi eleştirmek bana daha mantıklı geliyor. Halbuki "uyanık bekçi" rolü onlara çok yakışıyor, ama bu defa rolü iyi oynayamamışlar.
3) Yasanın gece yarısı genel kuruldan geçirilmiş olmasının mevzuata aykırı bir tarafı yoktur, nitekim Anayasa Mahkemesi, yasayı esastan incelemeye karar verdiğine göre, bu yöntemin (biçimin) hukuka aykırı olmadığı anlaşılıyor.
4)Süheyl hocanın söylediklerinin büyük kısmı hukukla değil, siyasetle ilgili. Hoca, siyasi görüşlerine göre yorum yapıyor. Ama bu genç anayasa hukukçusunun "hukuk" konusunda zikzaklar çizdiği de gözlerden kaçmıyor. Örneğin, Anayasa değişikliği konusunda 1994'de yazdıkları ile bugün söyledikleri çelişkili. Hoca, Adana'da verdiği bir konferanstan sonra soruları yanıtlarken, sorular genellikle kendisini okşayan türdendi. Ben de hocaya 1994'deki görüşünü ve bugünlü çelişkisini hatırlatarak "bu ne iştir?" dedim. İnkar edemedi ve "haklısın" dedi. Bugün hukuk konusunda böyle diyen hocanın yarın başka şeyler söyleme ihtimali vardır, savunanları mahcup edebilir.