-
En sakin olmam gereken zamanda, üstelik ülkemde kişisel yada grupsal çekişmelere en karşı olan kişilerden biri olarak ve içteki ve dıştaki tehidtlere karşı beraberce güçlü bir şekilde durmamız gerekirken şahsıma yönelen saldırı karşısında düşüncesizce hareket ettiğim için özür dilerim. Açıkcası bana verilen dolmayı afiyetle yuttum ve bundan utanıyorum [:I] herkesten özür dilerim.
-
İşte ele geçen dokümanlar
Danıştay baskınının faili Alparslan Arslan ile suç ortağı olduğu belirtilen Muzaffer Tekin'e ait iki farklı adrese yapılan baskınlarda çok sayıda doküman ve yayının ele geçirildiği öğrenildi. Arslan'ın işyerinde, Türkçü sol perspektifte yayın yapan Türk Solu isimli derginin yanısıra, aynı çizgiye sahip Türküm, Türkeli, ve Türk İslam sentezi politikasına sahip Dolunay gibi dergilerin muhtelif sayılarının ele geçirildiği belirtildi. Vatansever Kuvvetler Güç Birliği (VKGB) tarafından aylık olarak yayımlanan Türkeli dergisinin oldukça ilginç bir öyküsü var. Dergi kapalı devre yayın yapıyor ve eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'tan, Prof. Erol Manisalı'ya kadar birçok ulusal sol çizgisine mensup kalemler bu dergide yazı yazıyor. İleri dergisi de yine aynı ekip tarafından aylık olarak yayımlanıyor. Dergide, Yekta Güngör Özden, Prof. Şener Üşümezsoy, Turhan Feyzioğlu, Necdet Sevinç, Bedri Baykam, Doç. Yıldız Sertel, Talat Turhan ve Prof. Ahmet Ercan gibi isimler yazıyor. Muzaffer Tekin'in iki ayrı ikametgahına yapılan baskınlarda da MHP tarafından yayımlanın "AKP'nin Teslimiyet Belgeleri", "Annan Planına Hayır", "İstihbarat ve Gerilla Harbi El Kitabı", "Yeni Hayat" dergisi bulundu. Yeni Hayat dergisinin başında bulunan Avukat Hanefi Altaş oldukça ilginç bir isim. Dergi faili meçhul bir cinayete kurban giden Dr. Necip Hablemitoğlu'nun yönetiminde yayın hayatına girmişti. Hablemitoğlu'nun ölümünden sonra Yeni Hayat'ın başına Hanefi Altaş geçmişti. Siyasal İslamcı söyleme sahip olan bu grup, 1980 darbesinden sonra faaliyetlerine son vermişti.
Erdal ŞİMŞEK / HABER MERKEZİ
-
Anlasılan failler akp yandasi değil akp dusmani imiş. Atan da yiyeninde kahraman oldugu ulkedeyiz.
-
Türkeli dergisini ben de okuyorum. Failin evinde ortaya çıkan bütün dergiler bütün kitaplar bütün yazarlar olayın gelişiminde etken o zaman.
Ayrıca sayın benna türk sol sentezi ile türk islam sentezi aynı çizgide mi buluşmuş?
-
Sayin Sinkay ben dergilerin içerikleri hakında bilgi sahibi değilim. bunu sizden dinleyebilirim. ben marmara mezunuyum saldırganı tanimiyorum ama tanıyan arkadaslarım anlatıyor. ulkucu oldugu konusunda kuskum yok. ben fakultede iken 1999 yılında cok ciddi kavga olmustu ulkucu grup solcu gruptan 3-5 kişiyi satırlarla hastanelik etmişti. solcu grup da bir anfiyi darmadagin etmişti. o olayda da orada imiş. fanatizm fanatizmi doguruyor.
buradan itiraf etmem lazim 1997 ve devamında kendimce fikirlerim vardı bu ulkede olanlara karsı. bir insanın bittiği an umutlarını yitirdiği andır. umutları yitirmemek gerek. Alparslan Aslan ın gerceklestirdiginden cok daha buyuk olaylar tasarlamadım değil ama bir gunde universiteye girmeye karar verdim ve kendimce mucadelemi surduruyorum. kör şiddet cozum değil kesinlikle nereden gelirse gelsin.
-
Şiddet elbette çözüm değil. Ancak bu konuda adres yanlış.Ankahukuk da da son iletilerde birisi adresi bulmuş gibi görünüyor. Şu anda birşey diyemem. Ama bunu yapanların kendisine ülkücü demesi ülkücü olduklarını göstermez. Ve hedefte MHP'de var. Olaylar geliştikçe ilk düşüncemde haklı olduğumu görüyorum. Bu olayı trabzon ve şemdinli olayları ile birlikte değerlendirmenizi umuyorum. Eğer düşüncem doğruysa çok tehlikeli. İnşallah yanılıyorumdur.
-
Hukuk,adalet,laiklik ve demokrasiye yapılan bu çirkin saldırıyı kınıyorum. Aslında bu saldırı, tek başına ele alınmaması gereken bir saldırıdır. Laik cumhuriyete yapılan genel saldırının bir parçasıdır sadece. Uygulanan plan, adım adım yürürlüğe konuyor.
En acısı da, yüzlerce yıldır süren demokrasi mücadelesine katkıda bulunmayıp, antidemokratik yasakları savunan zihniyet, demokrasi havarisi kesilerek, demokratların desteğini almak istemesi.
AKP tek başına bu eylemden sorumlu değildir deniyor. Doğrudur. Sayın başbakan'ın ya da herhangi bir parti üyesinin, katilin eline silah ya da para vererek "git danıştayı bas" demesi zaten mümkün değildir. Ama Türkiye'nin son yıllarda şeriat yönetimine doğru adım adım gitmesinin öyküsüne bakmak gerekiyor.
Belediyeler, ilçelerinde içikiyi yasaklamak için ellerinden geleni yapmıyorlar mı?
Çocuklar, AKP il kongresine okuldan alınıp götürülmediler mi?
Parti kongreleri, haremlik-selamlık uygulaması ile açılmadı mı?
23 nisan günü çocuğun eline anti-laik bildiri verilip okutulmadı mı?
Bir başbakan, yüksek mahkeme kararı için "bu karar uygulanamaz" diyebilir. Yönetim olarak sen bunu uygulamazsan, vatandaş da kararı vereni katletme hakkını kendinde bulur elbette.
Hukuk ve adaleti uygulamakla yükümlü bir hükümet başkanı, Gazeye atılan bombanın ardından" ne var bizim partimize da saldımışlardı" diyebiliyorsa, katiller cesaret almaz mı? Sonra TC başbakanı ile parti başkanı ayrı kişilerdir. O koltuk, tüm türk halkınındır.
Bazı belediyeler, şeriat propagandası yapan kitaplar dağıtmadı mı?
Okullarda, bu neyin bayramı, 19 mayıs ve 23 nisan dinsizliğin bayramıdır diye bildiri dağıtılmadı mı?
Bir dersanenin hazırlık test sorusunda " hayvanları sevme günü hangisidir diye sorulup, cevap şıkkı olarak 10 kasım konmadı mı?
Mevcut yasa ve yönetmeliklere göre, türbanlı okula gitmenin mümkün olmadığını bile bile, yasal düzenleme yapmak yerine türban sorunu sürekli kaşınmadı mı?
Kim yaptı bunları. Sen tarikat liderinin önünde diz çöküp oturacaksın, dini büyüğüm diye Türk ulusunu temsil etmene rağmen el etek öpeceksin. Sonra da benim suçum yok zaten bu eylem bana karşı yapıldı diyeceksin.
Sayın Bahattin Yıldız, çok safsınız. Siz belki herkes istediği gibi giyimsin diyebilirsiniz. Ama sorun, herkesin istediği gibi giyinmesi değil. Herkesin onların istediği gyinmesi ve öyle yaşaması.
Biz bu filmi daha önce gördük. Biz iran olmayız diyenler, önce bunun güvencesini vermek zorunda.
Şerat yanlısı hangi gösterinin engellendiğini duydunuz şimdiye kadar. Bırakın anadolu nun küçük kasabalarını. İstanbulun göbeğinde şeriat hükümlerinin sürdüğü mahalleri de mi duymadınız.
Sayın Bahattin Yıldız, ramazan ayında gidip fatihte yemek yeyin ve ben hoşgörüden yanayım diye orda söyleyin. Bakalım sizi kim dinleyece?
-
2000 yılında gelen bir mail. Sanki bu günleri ve geleceği bilerek yazılmış.
HİÇ YAŞANMAMIŞ ÖZGÜRLÜĞE AĞIT
1) Önce küçücük bireysel özgürlüklerimizi ayaklar altına aldılar. Günlük yasantimizda ayirtina bile aramadigimiz o kücücük özgürlüklerimizi cignediler. "Mümin kadını başını örter" dediler, "birer eşarp örteriz" diye düşündü pek çok kisi. Ne çıkardı bundan? Eğreti birer eşarp örtüveriyorlardı sokağa çıkarken.
2) Üç - bes gün, belki birkaç hafta böyle geçti. Alışmıştı pek çok kişi. Ancak, unuttuklari bir nokta vardı, vidayi yavaş yavaş, diş diş sıkarlar, çekiçle çakmazlar! Birkac molla fetva verdi bir gün, "kısa kollu giysiler mümin kadınlar için uygun değildir!" dileyen uydu, dilemeyen kısa kollu giysilerini yine giymeyi sürdürdü.... Ancak, sadece birkac gün.
3) Sokaklarda yüzlerine, kollarına kezzap atılınca, yüzlerini tükürülüp saçlarından yerlerde sürüklenince, onlar da fetvaya uymak zorunda kaldilar. (polisler bile artık mini etek giydi diye insanları dövebiliyor ülkemizde)
4) Gün geldi, giysilerinin üzerine bir de manto giymekle yükümlü kılındı. 9 yaşını geçmis erişkin (!) tüm kadınlar (!) yine de bir seçenek daha tanınmıştı onlara: kara çarşaf..... Doğaldır ki artık başörtüleri eğreti takılamazdı. Saçının bir tek teli bile görünmemeliydi. Hem, daha gecenlerde İran Radyo-TV Kurumu Baskani Ghodbzadeh (Kurtbzade) dememis miydi "kadınların saçlarındaki ışıltı, insanda sehevi duygular uyandirir" diye.
5) Bundan böyle dogum günü partilerinde, dügünlerde kadın - erkek bir arada eglenmek haram, böyle fesat yuvası haline gelen evleri basmak, caizdi. Ruhani lider de buna uygun olarak "aglayiniz, aglayiniz ki günahlarınızdan arınasınız. Ağlamak imaninizi tazeler" demisti bir gün. (Bir an Fethullah Hoca efendinin (!) ayni tümceyi kullandigini animsadim da .....). (Parti kongreleri bile haremlik selamlık yapılmaya başlandı)
6) Özgürlükleri küçücüktü, minicikti, güçsüz ve çelimsizdi. Bir gün avuçlarının içinden kayıp yitince ayırtına varıyorlardı değerinin.
7) Hıncahınc dolu bir stadyumda kaybolan minik cocuklar gibi ayaklar altinda eziliyor, yobazligin pencelerinde can veriyordu.
8) Tek tek, sessizce yok edildiler. Sabah işyerine gidip, bir daha evlerine dönemediler.
9) Vedalaşma şanslari bile olmamıştı sevdikleriyle, kardeşleri, anası, babası, ya da eşiyle. Yarının koynundan koparıldı yine pek çoğu, bir gece vakti. Onlar bir daha asla evlerini göremediler.
10) Yüzler, binler, onbinler bir sabah ezanında kursuna dizildiler. Evin zindanlarindan çıkan kamyonların kasalarına üst-üste yığıldılar. En altta kalın süngerler döşeliydi, kanlar yollara sızmasın, yolları kirletmesin diye. Hepsi birbirinin sevgilisiydiler, kimi ana-babasinin, kimi yavrusunun, kimi yavuklusunun.....
11) Bir sabah "Lanetabad"a sessizce gömüldüler. "İktidara kanlı mı girecegiz, yoksa kansız mi?...." diyenler bunları çok iyi bilirler, hesapları bunun üzerinedir.
12) Bağımsızlık-özgürlük söylemleri ile yürüdüler, demokrasi istiyoruz diyerek geldiler.
13) Sol#8217; dan bu söylemlerle geniş bir destek aldılar. Ancak, Şah devrilince önce demokrasinin üzerine yürüdüler. ( Bizde de solculara özgürlük ve demokrasi mücadelesidir. demiyorlar mı. Kadınların başını zorla örtmenin adı, özgürlük oldu nedense)
14) Daha yeni yeni filizlenen demokrasi çiçeğini eze eze, yok ettiler.
15) Öyle ya demokrasiye iktidara gelinceye kadar gereksinmeleri vardi. İktidara gelince demokrasi ayak bağı olacaktı.
16) Düne kadar, yanlışlıkla ayaklarına bassanız, demakrasi diye feryat eden mollalar, iktidara gelince demokrasinin ne kadar gereksiz oldugunu, din devletinde yeri olmadığını şıp diye kavradılar.
17) "Düşünce ayrılığı olamaz, biz hepimiz hizbullah (Allahın partisi) üyesiyiz" diyerek konuyu netlestirdiler. Sanki ana babasına sırtını dönen bir arsız evlat gibi, bir kaşık suda degil, demokrasiyi kan gözyaslarinda bogdular.
18) Bitmedi, bir gün geldi rejim aleyhinde konutan kitilerin ihbar edilmesi istendi Radyo-TV'lerden. Sizlerin de henüz belleklerinde olan "sayin muhbir vatandaslar" türü bildirilerle.
19) Baktılar yine de bitiremiyorlar, özgürlük isteyen sesleri çabucak boğamıyorlar, bir fetva patladi kulaklarda. Atom bombasi gibi bir yikici gücle.....: "Küfr içinde olanın katli -kaçarken, sırtı dönükte olsa, yaralı, hasta döşeğinde de olsa, hatta aman bile dilese- vaciptir."
20) Kisisel anlasmazlik sonucu bir arkadasini bicaklayarak öldüren o igrenc yaratigin savunmasina tanik oldum "rehberimize, ruhullaha küfedince dayanamadim, beni tahrik etti."
21) Sonuç: bir madalya takmadiklari kaldi o igrenc yaratiga (Sivas'ta yakilan canlarimizi ve sonrasi gelisen olaylari animsadiginizdan eminim).
22) Öyle ya öldürülen zaten rejim taraftarı değildi, oysa öldüren devrim muhafızıydı. Tanrının temsilcisine küfreden, tanrıya küfretmiş olmaz mı? Buyurun size bir tahrik nedeni. Emin olun ne bu anlattığım olay ilkti, ne de Sivas son olacak. Yobazlar her zaman bir tahrik nedeni bulacaklar.
İşte vardığğımız nokta bu. Sivas'ta Kahramanmaraş2ta, kayseride uygulanan oyunlar, Cumhuriyet gazetesine saldırı, danıştaya saldır vs. olarak devam ediyor.
Neymiş efendim bu eylem hükümete karşymış, Sayın Başbakan C.Başkanlığına aday olmayacağını açıklarsa, olay olmazmış.
Allah akır fikir versin neyleyelim. Biz buna inanacak kadar saf değiliz
-
Sanıyorum ki olayın basitliği bizi çıkmaza sürüklüyor o olamaz bu olamz şöyle olsun böyle olsun demeye götürüyor.
Bu olay tam anlamı ile fanatik bir irtica göstergesidir. Başka bir şey değil. Bunca gürültü kopmasının nedeni İktidar partisinin bu güne kadarki tutum davranış ve söylemleri ile toplumu bu yönde sürekli germesi devletin temel nitelikleri ile oynaya tartışa süründüre kısmen bu olayın hazırlayıcısı olmalarıdır.
itiraf etmiştir bu eylemi gerçekleştiren kişi niçin bu eylemi yaptığını tüm yazılanları okuduğumuzda bizlerde farklı bir şey dememişiz . Ben sadece biraz daha ileri giderek Roj tv ile bu iki medya organını bir tutmuşum pekte haksız ayılmam.
Başbakan olan zatı muhterem gerginliği azaltacağına artırıcı konuşmalarını sürdürüyor ve Türkiye den gidiyor Mısır Cezayir dolaşsın bakalım bu devlet onuda çeker bir de oralarda kalsa ne güzel olacak ama dönüyor sonunda... Her sözden kendisine pay çıkarırken aslında kendi düşüncesinin kıvılcımlarını da veriyor çok ciddi bir ipucudur bunlar. Genel Kurmay Başkanı na verdiği yanıt 'kasımpaşalılık' edasından öteye bir şey değildir. Genel kurmay başkanı ' toplumun bu tepkisinin bir gün değil sürekli olması' gerekliliğini savundu Peki Tayip bey buna neden kızdı ? En ciddi sloganlar ' türkiye laiktir laik kalacak ; hukuka uzanan eller kırılsın ;Şeriat istemiyoruz ; mollalar dışarı '' Laik demokratik sosyal bir hukuk devletinin başbakanı olduğunu söyleyen birisi bundan neden rahatsızlık duyar ki? Tam tersine genel Kurmayın bu açıklaması aslında ' cumhuriyeti koruma ve kollama ' görevinin ' tsk dan halka devredilmesi' olarak algılanıp sahip çıkılması gerekirken yine bu yanlışmış gibi tavırgösterirsen gerilimi arttırırsın. Doğal olarak gerek Kocatepe camiin de gerek damıştay da Gerek İçişleri bakanlığındaki törenlerle Anıtkabir e yapılan yürüyüşte buna benzer söylemleri gerek AKP gerek başnakan gerek meclis başkanı ve diğer bakanlarda yapıpı durdukları için halktan hükümete ve Adı ak kendisi kara partiye tepki gelmesinden doğal ne olabilirki.. Önemli olan bunu sağduyu ile karşılayıp biz nerede yanlış yaptık demeleri gerekirken hala ona buna abuk laflar yetiştiriyorlar. Genede şanslılar hiç düşündünüz mü ya Sayın Bülent ECEVİT 19 Mayıs günü vefat etseydi neler olacaktı? Bu ülke görmediği bir Laik yürüyüşe görmediği bir protestoya sahne olacak ve hükümet o gün fiilen bitecekti onun altından hiç bir kuvvet kalkamazdı. Sorumlu bir başbakan 500 korumasıyla törenden korkup kaçmaz.
Bu hükümet cidden yanlışlarla dolu bir içi boş hükümettir. Devletin temelini alttan oyan temel kurumları sarsan ve rejime karşı militan kadro yetiştirilmesine çanak tutan bir tutum içindedirler. Milyonlarca körpe beyni kara yalanları ile irtica ile doldurup toplumun içersine saatli bomba gibi atmaktadırlar. Bu olayda bu saatli bombalardan birisinin patlamasıdır.
Cehalete esir olmuş bir gürüha cahil cesareti ile hedef göstermekakıl karı değildir. İfadeleri alınanların ifadeleri bunun böyle olduğunuda ortaya koymaktadır şu garip diyaloğa bakınız Cumhuriyet gazetesine atılan ilk iki bomba patlamayınca bu zavallı cahilleri alparslan aslan 'besmele çekmeden atarsanız tabii patlamaz' diye azarlamış ve 'besmeleli' üçüncü bomba patlamış... keşke bu zavallı cahiller ' peki müslüman olmayanların attıkları bombalar nasıl patlıyor ?' diye sorabilecek zeka kırıntısına sahip olsalardı.. Kendileri para için bu işe girmiş hatta birisi taş atacağını sanıyormuş ' para için bilmediği bir yere taş atmak' ne ürkütücü.
Törende sakız çiğnemeyi önemsiz sayan zihniyetin getirdiği sonuçtur bu Tuzla belediyesi sayesinde ' 9 yaşında ki kızla evlenebileceğimizi 4 kadın alabileceğimizi iz bırakmadan kadınları dövebileceğimizi ' öğrendik meclisteki kitapçık sayesinde ' kadınların direk cehenneme gideceğini öğrendik ' körpecik beyinlere dinci bir dershane tarafından hayvanları koruma gününün '10 kasım' olduğunun öğretildiğini öğrendik. Başı açık olanların ( Artık dekolte filan kafadan silinmiş mini etek sizlere ömür ) cehennemlik olduğunu ve kapalı kesimin bunları etkilemesi taciz etmesinin hak olduğunu öğrendik. Körpecik beyinlere bir takım tarikatlarda sözde din kurslarında vede malum din okullarında ' Atatürk e deccal ' dendiğini öğrendik. Dahada kötüsü gene aynı kurumlarda bakın neler daha öğrendik :
23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim ve benzeri günler neyin bayramlarıdır? Bunlar Müslümanlar için birer bayram günü değil, birer kara gündür. Zira:
1- ''Devletin dini islam'dır'' maddesinin anayasadan kaldırılmasının;
2- Allah kanunlarını ve Kur'an hükümlerini kaldırmanın;
3- Şeriat'ı ve şer'iyye vekaletini lağvetmenin;
4- Hilafet'i kaldırıp, Ümmet-i Muhammed'i Halife'siz bırakmanın;
5- Mahkemelerden, ailelerden ve mekteplerden Kur'an'ı ve Kur'an hükümlerini kaldırmanın;
6- Cuma günkü tatili kaldırıp milyonlarca müslümanın cumaya gitmesine engelolmanın;
7- Medrese ve tekkeleri kapatıp, Ümmet-i Muhammed'in ilim ve feyz almalarına mani olmanın;
8- Kur'an harflerini kaldırıp yerine latin harflerini getirmenin;
9- Mekteplerden din derslerini kaldırmanın;
10- islam takvimini kaldırıp, yerine islam olmayan miladi takvimi kabul
etmenin;
11- Kılık kıyafeti değiştirmenin;
12- Kadınların ve kızların namusundan ibaret olan başörtülerine el
uzatmanın;
13- Kafir şapkasını giymenin;
14- Halk evlerini açmanın, diskotek ve dans evlerine müsaade etmenin;
15- 19 Mayıs'larda gelinlik kızları soyup soğana çevirerek mayısa
bulaştırmanın;
16- Meyhaneler açıp şarap içmeyi, fuhuş yuvalarında zina etmeyi, faiz alıpvermeyi serbest saymanın;
17- Allah'a mahsus olan hakimiyyet hakkını, kanun koyma yetkisini millete tanıyıp, milleti putlaştırmanın;
18- Putlar önünde divan durup, saygı duruşu yapmanın;
19- Devleti dinden, dini devletten ayırıp, dini devletsiz, devleti de dinsiz
bırakmanın;
20- Elhasıl küfrün ve kafirleşmenin, putun ve putperestliğin temellerinin
atıldığı günlerdir.
işte; Mustafa Kemal 'in getirdiği inkılaplar, devrimler ve devirmeler bunlardır. Ve işte, Kemalistlerin, övmekle bitiremedikleri devrimler
bunlardır!.''
olduğunu öğrendik. Dahası bunların kuran kursu adı altında ve veya dinci okullarda ve sözde tarikatlarda körpecik beyinlere şırınga edildiğini öğrendik... Biz bunları öğrenmesine öğrendikte bu tehlikeli gidişe hükümetne yaptı... Bıyık altından gülerek 'bu öğrendikleriniz buzdağının görünmeyen yüzü biz daha neler biliyoruz ' tavrına girerek bunları savundu yetmedi askerlik çağını kaçırmış adamı 'çocuk' ayaklarına 23 nisanda mecliste kendi propogandalarını yaptırdı yetmedi 'biraz da biz devreye girelim' zihniyeti ile laikliği tartışmaya açmaya çalıştılar gündemi gerdikçe gerdiler yetmedi Kuranda dinde olmayan bir bez parçasını gündemin baş köşesine oturtular yetmedi organize ederek bunları sokağa döktüler yetmedi gerçek dindarları sömürdüler... Yetmedi yargıya dil uzattılar
İşte gerek camide gerek bir çok yerde ki isyan bunadır. Bunda hükümetin suçu yok da benim varsa diyecek lafım yoktur..
-
Bu arada ;
Danıştayda yapılan törende her sağduyulu Türk gibi koşup gelen Atatürkçü laik vede gerçek dindar olduğu her halinden belli olan başörtülü teyzeye yapılanıda buradan kınıyorum ::::
Tv de gördüm çok üzüldüm bu patlamanın bu tepkinin gerçek dindarlara değil DİNCİ olanlara karşı dini oya dini paraya tahvil etmek isteyen yobazlara karşı olması gerektiğinin altını özellikle çizelim...
Eline Türk bayrağını alıp gelmiş Ve alenen Türkiye laiktir diye bağıran inancı gereği başını bağlamış bir teyzeye o ortamın etkisi ile 'başını aç' diye zorlamak LAİKLİĞE AYKIRI YOBAZCA BİR DAVRANIŞTIR KINIYORUM. Neticede teyzacik başını açtı biraz daha durdu ve ' ağlamaklı olarak ayrıldı' DİKKAT SAPLA SAMAN KARIŞTIRMA NOKTASI BURASIDIR. DİNDAR İLE DİNCİ KARIŞTIRMAMALI İNANÇLARA SAYGI DUYULMALIDIR.
Bir kez daha bu utanç verici davranışı kınar her nekadar tanımasamda yetzemizden özür dilerim ayrıca gösterdiği olgunluktan dolayıda teşekkür ederim.
-
Sevgili Commodore ; her zamankinden daha fazla birlik beraberlik içinde tek nefes ve tek vücut olmamız gereken dönemdeyiz. Zorla baş açtırmanın da zorla kapamaktan farkı olmadığını düşünüyorum bende..
Havasına suyuna taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Aşıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Bütün alem kurban benim yurduma
Mecnun'a Leyla'sına erişilmez sırrına
Sen dost ararsan koş Mevlana'ya
Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin
Bir başkadır benim memleketim
Gözü pek yanık bağrı türkü söyler çobanı
Zengin fakir hepsi de sevdalı
Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim
Bir başkadır benim memleketim
Havasına suyuna taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim
Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda
Aşıklar destan yazar dağlarda
Kuzusuna kurduna Yunus'una Emrah'a
Bütün alem kurban benim yurduma
Mecnun'a Leyla'sına erişilmez sırrına
Sen dost ararsan koş Mevlana'ya
Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin
Bir başkadır benim memleketim
Gözü pek yanık bağrı türkü söyler çobanı
Zengin fakir hepsi de sevdalı
Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim
Bir başkadır benim memleketim
-
Bırakın insanlar istedikleri gibi yaşasınlar. haremlik olur selamlık olur. O kişi erkeklerle aynıı ortamda erkekler bayanlarla yan yana aynı ortamda bulunmak istemiyorsa bu ister dini ister milli ister kişisel tercih olsun kimseyi ilgilendirmez. Zaten sorunun kaynağının başlangıcı burası değilmi. her türlü totalitarizme hayır. benim hayatıma karışmayın kimi kimle oturur kim kimin kucağına oturur. O benim sorunum değil ama benim kiminle nasıl oturacağıma da siz karışmayın. buna hakkınız yok. Cumhuriyet balolarında kimin kimin kollarında dans ettiği beni ilgilendirmiyor ama ben etmem ve beni ilgilendiren kişilere ettirmem bu benim kişisel tercihim sizin gibi giyinmek sizin gibi yaşamak zorunda değilim. İranda ezilen azınlığa karşı burada ezilen çoğunluk öylemi. Tepkiyi vakit akit değil sizler yaratıyorsunuz farkında değilsiniz. Turhan selçuk un karikatürü salman rüşti nin sözlerinden farklımıydı sanırsınız.
-
Hakaret etmek yerine anlamaya çalışın (kastım danıştaya saldırı değil) insanları uçlara iten sebebi düşünün. bu geçmişte oldu. Bu gün oluyor. Korkarım gelecekte de olacak.
-
"Tıpkı Laiklik elden gidiyor diyerek dini hassasiyetlerine uygun yaşamak isteyenlere (hukuk sınırları içerisinde kalmak koşuluyla) bazı çevrelerin müdahaleci görüşlerini benimsemediğim gibi..."
Sevgili Bahattin Bey; belki bizim gözümüzden kaçtı belki de bizden gizleniyordur kimbilir ama ben tırnak içine aldığım görüşünüzü destekleyecek mahiyette dinini yaşamak isteyenlere yönelik bir müdahale yapıldığını hatırlamıyorum.
-
Bunu yapan kim olursa olsun.gerçekten çok üzücü.tabi bu saldırıyı yapan bir avukat ise işte bu daha üzücü hale getiriyor olayı.merhuma allahtan rahmetdiliyorum.
-
Arkadaşlar benim dikkatimi çeken başka birşey de dikkat ettiyseniz ortada bir haber var danıştaya saldırı.işte bu bir tek haberle ilgili bütün kanallara baktım hepsi ayrı ayrı şeyler söylüyor.a kanalı çıkıyor pompalı tüfekle girdi diyor.b kanalı içeri güvenlikçilerle anlaşmalı olarak girdi diyor.c kanalı öyle diyor.d kanalı böle diyor.en sonunda bizzat kendim bunu izledim bir kanalda çıkıyor.bu kanalın ismini vermeyi çok isterdim.diğer bütün kanallar yanlış haber verdi.saldırgan glock marka silahla içeri girdi.tamam buraya kadar doğru.sonra da tekbir türünden birşeyin olmadığını sölüyor.bunu bu kanalın söylemeside ayrı bir tartışma konusu.izleyen arkadaşlar anlamışlardır.
-
17 mayıs... Sevineyim derken üzüldüm.çok üzüldüm.
-
Ya hala inanamıyorum bizim bu basınımıza.ortada 1 haber var. 20 kanalımız var diyelim. Hepsi farklı haber veriyor.bu haberle ilgili.sadece doğru olan danıştaya saldırı düzenlenmesi.sayın yüksel bizi, en azından beni aydınlattı.teşekkür ederim kendilerine.
-
Yoksa koynumuzda yılan mı besliyoruz?bu kişi avukatlık görevini kendi çıkarları için kullanmıştır.yani avukatlık görevi kullanılmıştır.bir arada mit kimliği kullanılıyordu.hemde yüzsüzce.
-
Sayın Çağrı söylemek istediklerinizi tek seferde söylerseniz daha iyi olur diye düşünüyorum.Ne dersiniz?
-
Umarım bu olay birlik beraberliğimize sekte vurmaz.Umarım hukuk devletinden ve demokrasiden daha fazla ödün vermemize neden olmaz.
-
Olayı bulanıklaştırmayalım vede bir meslek gurubuna mal etmeyelim. Kişinin sıfatı Avukat diye neden tüm avukatlar zan altında kalacakmış? Muhtelif formlarda defaaten söylediğim gibi bir kez daha tekrarlıyorum her medlek gurubunda her yerde böyle mesleğin yüzkarası tipler çıkabilir bu o mesleği küçültmez sadece meslektaşları 'lanet olsun der' geçer o kadar. Olayların başından bu yana beni şahsen en az ilgilendiren boyut adamın avukat olmasıdır. Lütfen sitedeki avukat arkadaşlar bunu artık böyle kabul etsin ve sıfatı ön plana çıkarıp durmasın .Şerefsizce yapılmış bir saldırının faili olan kişinin sıfatı çok önemli değil. tek üzücü olan yer bu kişinin eğitimli olmasıdır bence...
Bir önceki yazımda da açıkça belirttiğim gibi olay son derece basit biz bir şekilde bunu kabullenemediğimizden bir takım teoriler üretiyoruz bazı resmi kişilerde bunu destekliyor. Ek aktörler sahneye çıkartılıyor ki amaç zihinlerde kargaşa olsun niyet belli ama işe yarıyor. İlgisiz kişiler ve sivil kurumlar yanyana getirilmeye çalışılıyor tehlike burada. Ne zaman özden ayrılınsa olay çıkmaza girer. Bu sadece bu iş için değil tüm olaylar için böyledir. Konunun özünü yakalayıp ona göre davranmak ve çalışmaları o yönde sürsürmek gereklidir. Gerekli nedenler olmadıkça tahminler yapılmamalı fazla sağa sola sapılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki her olya kendi içinde bir bütündür. Şu muydu bumuydu derken sap saman doğru yanlış karışacak su bulanıklaşacak ve gerçekler elden kaçıp gidecektir. Görünen de şimdilik bulandırmanın başlama aşamasında olduğudur.
Birisine yazmak istemiyorum ama öyle bir yazıyor ki yerimden zıplamadan duramıyorum. kendi yaşam şekline saygı isterken başkalarına saygısızlık yapmayı huy edinilmesinden de bıktım YETER ARTIK haremlik selamlık oturmaj gibi çağ dışı insanlık ve özellikle kadınlık onurunu kırıcı aşağılayıcı bir yaşamı eğitimli olarak ta olsa seçebilirsiniz kaldıki her nekadar ben seçiyorum desenizde hepimiz biliyoruz ki bu size dikte ediliyor seçmiyorsunuz başka çareniz yok , isteklerini elde etseler karaçarşaflara büründürecekler sizleri siz gene seçimim diye kandırın kendinizi o da beni ilgilendirmez amma amma haremlik selamlık oturmayan kişilere yakıştırdığınız ' kim kimin kucağında oturur' gibi saygı sınırlarını aşan cümlenizden dolayı da sizi kınıyorum. Birazıcık izan lütfen ya kucak kucağa yani kızlar erkeklerin kucağına yada haremlik selamlık size böyle mi öğrettiler ? Vah benim hukuk fakültelerim vah... Birde 97 li yıllarda oradaymışsınız bazı gerçekleri görmeniz anlamanız gerekirdi.. Vah hukuk fakültelerimin verdiği nosyon vah.. Ne diyeyim Allah ıslah etsin... Karaçarşaflı ve haremlik selamlık oturmayanlarında sizin kadar namuslu olacaklarını vahi yoluyla size versin. Unutmayın ne mini etekliler namussuz nede tesettürlüler tam anlamıyla namuslu olmayabilir. İkisi içerisindende çok namuslu olabileceği gibi ...... da olabilir bunun böyle olduğunuda çoğu kişi bilir. Kızların namusunu bir bez parçasına indirgediniz ya hemde bir kadın olarak helal olsun size...
-
Formun gidişatını hayretle izliyorum.
Tabii politikacıların ve bazı yazarların sözleri de formdan aşağı kalmıyor.
Bir insanımız katledildi arkadaşlar... Ne için öldü farkındamısınız?
-
Bir bez parçası diyorsunuz birileri için o bez parçası çok önemli olabilir diğer birilerine saygı duymak düser.Bayrak da bez parçası ama yunan bayraği benim icin bisey ifade etmez iken benim kendi bayrağim çok sey ifade eder. Bu benim tercihim kimsenin dikte ettiği seyler değil. Saygi duyunuz lütfen. size göre dikte kimin diktesi islamın diktesi mi. Öyle ise eger bu diktelere can kurban. ama kendi doğrularınız herkesin doğrulari değildir.
-
Sayın Fulya'nın sorusu bence burada can alıcı sorusu evet bir insanımız katledildi. Ve ne için öldü? Sayın commodore'un dediği gibi basit bir irticai cinnet hali mi? Yoksa planli birşey mi? Bu kadar basit olması mı karmaşık yapıyor?
Türkiyedeki genel gidişten farklı marjinal bir çizgi mi? Yoksa bir olaylar bütününün devamı mı?
Bu konuda ne düşünüyorsunuz arkadaşlar. Acaba biraz daha geriye çıkıp bakış açımızı genişlettikten sonra değerlendirebilir miyiz?
Keşke sayın lawless bu konuyu yorumlasaydı. Çünkü yerinde ve farklı tespitleri hep ilgimi çekmiştir.
-
Sayın Site sakinleri; memleketin biliç düzeyine müthiş bir örnek size. Kelimelerin kifayetsiz.. Yaşadığımız ayakalrımızın altındaki zeminin hiç olmadığı kadar kaygan olduğu bu günlerde yurdun bir köşesinden manzara...
Yorumu sizlere bırakıyorum..
Şehitlik Parkı'ndaki Türk bayrağı indirilip Galatasaray bayrağı çekildi
Erdal ÖZCAN- Mehmet YİRUN/ÇORLU (Tekirdağ), (DHA)
Tekirdağ'ın Çorlu İlçesi'ndeki Şehitlik Parkı'nda dün akşam gönderdeki Türk bayrağın indirilerek yerine Galatasaray bayrağının çekilmesi büyük tepki gördü.
Çevredekilerin ihbarı üzerine parka giden polis ekibi, gönderdeki Galatasaray bayrağını görüntüleyip tutanak düzenleyerek olayı savcılığa intikal ettirdikten sonra göndere yeniden Türk bayrağı çekildi. Galatasaray bayrağını göndere çektirdiği ileri sürülen Çorlu Belediye Başkanı CHP'li Altan Ersin, "Ben Fenerbahçeliyim, böyle bir talimat vermedim" dedi.
Çorlu Bölge Trafik İstasyonu karşısında bulunan Şehitlik Parkı'ndaki 40 metre yükseklikteki direkteki Türk Bayrağı dün akşam saatlerinde iddiaya göre Belediye Başkanı Atlan Ersin'in talimatı ile belediye görevlileri tarafından indirilirken yerine Galatasaray bayrağı çekti. Çevrede oturanların bunun üzerine olanları polise ihbar etti.
Çorlu Emniyet Müdürü Muhattin Sert'in talimatı ile parka gelen polis ekibi, gönderde Galatasaray bayrağı olduğunu fotoğraflarla tespit etti. Polis ekibi, görgü tanıklarının ifadelerine göre Türk bayrağını belediye görevlilerinin indirip yerine Galatasaray bayrağı çektiklerine ilişkin tutanak hazırladı. Bu işlemden sonra polis ekibi, gönderdeki Galatasaray bayrağını indirip yerine yeniden Türk bayrağını çekti.
SAVCI: YASAL SÜREÇ UYGULANIR
Çorlu Emniyet Müdürlüğü ekipleri daha sonra Şehitlik Parkı'nda gönderdeki Galatasaray bayrağının fotoğrafı ile hazırlanan tutanağı savcılığa iletti. Çorlu Cumhuriyet Savcısı Orhan Çetingül, olayla ilgili inceleme başlattıklarını belirterek, "Üzücü bir olay. Gerekli yasal süreç uygulanır" dedi.
Çorlu Kaymakamı Erhan Özdemir de olaya tepki gösterirken, "Böyle şey olmaz. Bunu yapanlar yasal sorumluluklarına katlanırlar" dedi.
BAŞKAN FENERBAHÇELİ
Çorlu Belediye Başkanı Atlan Ersin, talimat vererek Türk bayrağını indirtmesinin söz konusu olmadığını söyledi.
Başkan Ersin, "Belediyenin hiçbir görevlisine böyle talimat verdim. Üzerinde Türk bayrağı da olan bir Galatasaray bayrağı sanırım bu takımın taraftar dernekleri tarafından çekilmiş. Önceki yıllarda buraya bir vinç getirilir şampiyon takımın bayrağı sergilenirdi.
Şampiyonluk öncesi 3 takımın taraftar dernek başkanlarına ben bunu söyledim. Vinç ile sergilenmesi gerekirdi. Sanırım hazırlıksız olduğu için göndere çekmişler. Üstelik ben Fenerbahçeli'yim. Burada bir yanlış anlama var" dedi.
-
Saygıdeğer arkadaşlar,
Ben de tüm arkadaşlar gibi son derece üzücü olan bu olayı şiddetle kınıyor,hemşehrime rahmet,yakınlarına sabırlar ve yaralılara da acil şifalar diliyorum.Bazı arkadaşların yorumlarını okudukça kendi kendime üzüldüm.Bu işi planlayan karanlık düşünceli yaratıkların düşünmesini istedikleri şekilde düşünmek bu oyunun başarıya ulaşmasına katkı sağlamak olur.Konunun iç yüzünü gösterdiğine inandığım bir haber-yorumu buraya alıyorum.
Saygılarımla....
Aynı Karanlık El: İkinci Sauna Çetesi
Kanlı Danıştay baskınını gerçekleştiren 29 yaşındaki avukat Alparslan Aslan'ın, geçtiğimiz Şubat ayında Ankara'da ortaya çıkarılan "Sauna çetesi" benzeri bir gizli örgütün elemanı olduğu ortaya çıktı.
--------------------------------------------------------------------------------
#8216;Sauna Çetesi#8217;nde ilişkiler net olarak ortaya konulabilseydi bu gruplar ortaya çıkarılabilirdi. Biz Danıştay'a saldırı düzenleyen grubun, belirlediğimiz 11 ayrı gruptan biri olduğu ihtimalini değerlendiriyoruz. Bu grupların birbiriyle üst noktada irtibatı bulunuyor.' Bu değerlendirme Zaman gazetesine bilgi veren üst düzey bir yetkiliye ait. Yukarıdaki ifadeleri dile getiren yetkili, polisin geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleştirdiği Küre Operasyonu sırasında Sauna Çetesi benzeri 11 ayrı grubun faaliyet gösterdiğinin belirleniğini, ama bunların tam olarak deşifre edilemediğini vurguluyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu vahim durumu gözler önüne seriyor bu sözler.
Geçen hafta, Danıştay'a yapılan saldırı Türkiye'yi karıştırmaya yetti. Saldırgan bir avukattı. Ve yüksek yargı organının en tepesini, üstelik 'başörtüsü' ile ilgili hassas bir karar alan daireyi hedef almıştı. Kurşunlar bir Danıştay üyesinin ölümüne, 4 kişinin de yaralanmasına sebep oldu. Failin kimliğine bakılarak, önce başörtüsü yargılandı, sonra hükümet hedef yapıldı. Soruşturma derinleştikçe saldırganın birden fazla ideolojik yönü ve çete ilişkileri ortaya çıktı. Üstelik saldırgan yalnız değildi. Danıştay ne ilk hedefleriydi ne de son. Üst düzey bir yetkilinin tabiriyle 'ulusalcı gruplar, mafya ve çete ilişkileri' ile suç ve suçlularla örülü bir saldırı planı ile karşı karşıya idi Türkiye. Danıştay'dan sonraki hedefte YÖK'ün olması da bunu gösteriyordu zaten.
Henüz eylem safhasına geçmeden yakalanan Sauna Çetesi#8217;nde, Özel Kuvvetler'e mensup bir yüzbaşı ile birlikte bazı üst düzey emniyet görevlileri ve çeşitli sivil kişiler vardı. #8220;Sauna Çetesi gibi#8221; denilen Danıştay baskıncısı çetenin farkı, eylem aşamasına geçtikten sonra deşifre edilebilmiş olması.
İstanbul Barosu'na kayıtlı 29 yaşındaki Avukat Alparslan, 17 Mayıs Çarşamba sabahı Danıştay'ın ek binasının beşinci katındaki 2. Daire'nin müzakere odasına girdiğinde, içeride beş üye ve bir tetkik hâkimi bulunuyordu. 9 Şubat 2006 tarihini taşıyan türban kararında beş değil, dört üyenin imzası vardı ve bu üyelerden biri de karara muhalif kalmıştı. Saldırgan, odaya girdiğinde içeride sadece türban aleyhine karar veren üç üyeye değil, kararda oy kullanmayan üye ile türban lehine görüş bildiren üyeye de ateş açtı. İçeride bir de tetkik hâkimi vardı. Dolayısıyla hedef alınan kişi sayısı altıydı. Belli ki, ölü sayısının çokluğu ile ortaya azami derecede bir dehşet tablosunun çıkması tasarlanmıştı.
Daha önce buna benzer pek çok soruşturmayı takip eden Cumhuriyet Savcısı Hamza Keleş yönetiminde Ankara polisinin araştırmaları derinleştikçe failin karanlık bağlantıları ortaya çıkmaya başladı. Bir kere avukat Aslan yalnız değildi. Ankara'ya iki kişi ile birlikte gelmişti. Üstelik Aslan ve bu iki arkadaşı, 5 ve 11 Mayıs 2006 tarihlerinde İstanbul'da Cumhuriyet Gazetesi'ne üç bombayı atan kişilerdi. Avukatın arabasından çıkan öteki iki silah da bu üçlünün bir "eylem timi" olarak hareket ettiğini göstermekteydi. Avukat yakalanınca, kendisini bekleyen Osman Yıldırım, silahları arabada bırakarak kaçmıştı.
Olayın faili, son yılların en dehşet verici terör olaylarından biri olan Danıştay baskınında, Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın, "Bu adam neci?" sorusunu bütünüyle haklı çıkaracak biçimde, ülkücülükten ulusalcılığa, Hizbullahçılıktan Türk-İslam sentezciliğine ve medyanın ısrarla ön plana çıkardığı "dinciliğe" kadar geniş bir yelpazede, "çok kimlikli" bir kişi olarak karşımıza çıkıyor.
Sanık öylesine "dinci" bir avukat ki, oturduğu apartmanda aidat isteyen yöneticiye kafa atıyor, apartman sakinleri ile aynı mekânda içki masasına oturup kadeh kaldırıyor. Öylesine "dinci" bir avukat ki, Ankara'daki baskına birlikte geldiği iki arkadaşından biri olan Osman Yıldırım'ın altı sabıkasından üçü hırsızlık yapmak, sahte kimlik düzenlemek ve ruhsatsız silah bulundurmak. Öylesine #8220;dinci#8221; bir avukat ki, 1998'de İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal'a suikast düzenleyen "Türk İntikam Tugayı" isimli ekipte yer alan kişilerle Danıştay baskını öncesi ve sonrası telefon görüşmeleri ortaya çıkıyor. Yine bu çerçevede, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden atılma yüzbaşı Muzaffer T. ile ilişkisi saptanıyor. Öylesine "dinci" bir avukat ki, AK Parti hükümetini her şart altında devirmeyi kendisine misyon edinen ve kendilerine "Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi" adını veren oluşumun üst düzey yöneticilerinden birinin kartviziti üzerinden çıkıyor.
AĞCA VE KARTAL DEMİRAĞ GİBİ
Fatih Altaylı onun bu kişiliğine vurgu yaptıktan sonra, "Şurası net ki terör ve şiddete meyilli bu gibileri, sonunda birilerinin eline geçiyor ve kullanılıyor. Ağca gibi, Kartal Demirağ gibi." değerlendirmesini yapıyor. Gerçekten de tıpkı 1988'de Turgut Özal'a ateş eden Kartal Demirağ'ın kaçakçılık dünyasının derinliklerine uzanan karanlık bağlantıları gibi, tıpkı Ağca'nın sol devrimci Teslim Töre ile birlikte Suriye kamplarından İstanbul'daki yeraltı dünyasına varan ilişkileri gibi, Danıştay baskıncısı avukatın da yıllardır niteliği tam olarak çözümlenememiş olan 'Türk İntikam Tugayı'na kadar uzanan ilişkileri açığa çıktı.
Avukat Aslan'ın ideolojik çelişki ve kimlik çeşitliliğine aldırmadan medya aynı noktaya işaret etti. Olayın ilk saatlerinden itibaren Danıştay baskınına "laikliğe kurşun" teşhisi kondu. Oysa daha baskının ilk saatlerinden itibaren avukat Aslan'ın pek çok karanlık bağlantısı ortaya çıkmıştı. Emniyet'in, Danıştay'ın hemen yanı başına park edilen araçta bulduğu diğer iki silah ve olay anında kayıplara karışan kişiler, benzer saldırıların sürdürüleceğinin işaretiydi. Yani saldırı Danıştay ile sınırlı kalmayacaktı. İddialara göre benzer saldırılar YÖK'e ve diğer kuruluşlara da yapılacaktı. Akın Birdal suikastını yapanlar da hemen ardından Sarıgazi HADEP ilçe başkanlığına benzer bir zincirleme saldırı planlamışlardı.
Siyasi yorumculara göre, 1 Şubat 1979'da karanlık kurşunlarla öldürülen Abdi İpekçi cinayetinin arkasındaki temel sebeplerden biri şuydu: O dönemde İpekçi, Meclis'teki iki büyük partinin başında olan CHP lideri Bülent Ecevit ve Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel'i bir araya getirip, geniş tabanlı bir sağ-sol koalisyonu ile Türkiye'yi darbeden kurtarmak peşindeydi. Aynı şekilde Özal suikastının önemli sebeplerinden biri, o dönemde siyaseti yeniden yapılandırmak ve Özal'ın Cumhurbaşkanı olmasını engellemekti.
Danıştay baskını sonrasında ortaya çıkan tablo da bu iki olayı hatırlatıyor. Çünkü kanlı baskının zamanlaması çok ilginç. Ankara#8217;da yine cumhurbaşkanlığı tartışmalarının körüklediği gergin bir siyasi atmosfer var. Puslu havaları sevenler için uygun sayılabilecek bir zemin bu. Bir kere, Danıştay 2. Dairesi'nin söz konusu türban kararı olaydan tam üç ay önce gerçekleşmiş. Ama baskından kısa süre önce meydana gelen bir dizi başka gelişme var. Ülkü Ocakları ile Alperen Ocaklarına bomba bırakılması, Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan bombalı saldırılar aynı zaman dilimine sıkıştırılmış provokatif eylemler. Tabii Danıştay saldırısı siyasilerle yargı mensupları arasında yaşanan polemiklerinde üstüne geliyor.
Meclis Başkanı Bülent Arınç, 23 Nisan 2006 tarihinde yaptığı konuşmada laikliğin yeniden tanımlanmasını istedi. Ardından 11 Mayıs günü Danıştay'ın kuruluş yıl dönümünde, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı toplantıda Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, "Türban kararını veren Danıştay 2. Daire üyeleri, fotoğrafları gazetede yayınlanarak hedef gösterildi." açıklamasını yaptı. Danıştay Başkanı aynı konuşmasında yargı kararlarına yönelik tutumları sebebiyle hükümete de sert eleştiriler yöneltti. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan, aynı gün bu sözlere, "Her yıldönümünde yapılan konuşmalardan birini dinledik. Bu açıklamalarla ülkenin yarınlarını değerlendirecek değiliz." cevabını verdi.
#8220;MOLLALAR İRAN#8217;A PANKARTININ DÖNÜŞÜ#8221;
Normalde Türk siyasi tarihi, Başbakanlar ile yüksek yargı organları başkanlarının bu türden yaptığı sayısız polemik örnekleriyle dolu. Hemen her iktidar döneminde hükümetlerle Danıştay arasında örtülü çatışmalar oluyor. Çünkü hükümet tasarrufları aleyhine açılan bütün davalarda son sözü Danıştay söylüyor. Nitekim, daha 1970'lerde sol kökenli Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu'nun, 1961 Anayasası'nı kastederek, "Bu anayasayı biz yaptık, ama bu anayasa ile ülke idare edilmez. Bir odacıyı bu odadan yan odaya tayin ediyorsun, Danıştay'dan dönüyor." dediği biliniyor. Aynı şekilde Süleyman Demirel başbakan iken, "iktidar nasıl gidiyor" anlamında, "Kırat nasıl gidiyor" sorusuna sonu "tay" ile biten yüksek yargı organlarını kastederek "Üç tay arkadan çekiyor." cevabını vermişti. Üç tay ile kastedilen kurumlar Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay idi. Turgut Özal'ın, Mesut Yılmaz'ın ve Tansu Çiller'in başbakanlıkları döneminde de Danıştay-Hükümet çatışmaları yaşandı.
Dolayısıyla AK Parti hükümetinin de çeşitli konularda Danıştay ile karşı karşıya gelmiş olması ne olağandışı, ne de böylesine kanlı bir katliam girişimine gerekçe oluşturabilir. Ama anlaşılıyor ki, Danıştay baskınının azmettiricileri, eylemin zamanlamasını tayin ederken, bu manzarayı da dikkate aldı. Nitekim baskında ölen Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin için Perşembe günü Ankara'da yapılan ve Kocatepe Camii'ndeki cenaze töreni ile noktalanan bütün törenlerde sloganların hedefi hükümetti. "Katil hükümet", "Hükümet istifa" sloganları atıldı. Kocatepe'deki törene katılan bazı bakanlar fiili saldırıya uğradı. Ankara'da son olarak 1993'ün Ocak ayında Uğur Mumcu'nun cenaze töreninde ortaya çıkan #8220;Mollalar İran'a#8221; sloganları da yeniden ortaya çıktı. Oysa Mumcu olayından sonra gerçekleşen Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu cinayetlerinde medyada, öncelikle "provokasyon" vurgusu yapılmıştı. Örneğin Hürriyet gazetesi Ahmet Taner Kışlalı olayı için, 22 Kasım 1999 günü "Yine o meçhul fail"; Hablemitoğlu olayı için ise, 19 Aralık 2002#8217;de, "Derin suikast" manşetini atmıştı.
Denilebilir ki, 1993'ten itibaren meydana gelen bütün karanlık olaylarda başta Türk medyası olmak üzere toplumun her kesiminde bu provokasyonlara karşı ortak tavır almak gibi bir gelenek oluşmuştu. Nitekim sadece Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu olayında değil, 12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi mahallesinde bir kahvehane baskını ile patlak veren ve Alevi-Sünni çatışmasını hedefleyen Gazi olaylarında da büyük gazeteler, "Bu hain tuzağa düşmeyeceğiz" ortak manşeti ile çıktı. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün kaleme aldığı bir "sağduyu" çağrısı da büyük gazetelerin birinci sayfasında yer aldı.
Kanlı Danıştay baskınını planlayanların, zamanlama açısından bu noktayı da dikkate aldığı gözleniyor. Çünkü bir süredir, hükümetle bazı büyük medya grupları arasında gerginlik olduğu biliniyor. Nitekim Başbakan Erdoğan, bir büyük gazetenin Ankara temsilcisini yurtdışı gezilerine davet etmiyor. Erdoğan'ın son aylarda bazı medya organlarına yönelik sert çıkışları da bu gerginliğin habercisiydi. İşte bu atmosfer, medyanın 1993'ten beri yaşanan provakatif olaylara gösterdiği sağduyulu yaklaşımı, kanlı Danıştay baskınında sergilememesini sağlayan faktörlerden biri oldu. Nitekim 1995'te gazetelerin ortak manşet atmasına öncülük eden ve sağduyu çağrısını bizzat kaleme alan Ertuğrul Özkök, fail avukatın pek çok karanlık ilişkisi ortaya çıkmışken, bu ilişkilerin bir bölümüne yer verdiği yazısında, Danıştay baskınını Türkiye'nin 11 Eylül'ü olarak nitelendirdi. Oysa, Güneri Civaoğlu'nun deyimiyle "hafiyesi Mahmut, özentisi istihbaratçı satırlar" bu gibi olaylarda yazarını her zaman mahcup etme riskini taşıyor. Civaoğlu'nun da tıpkı Fatih Altaylı gibi Danıştay baskınını değerlendirdiği yazısında Özal suikastını hatırlatması da bu noktada önem taşıyor.
Bu aşamada Danıştay baskınındaki karmaşık noktalara dikkat çekmekte fayda var. Fail avukatın sadece "dini" gerekçelerle harekete geçtiğini kuşkuyla karşılayan bir üst düzey güvenlik görevlisinin işaret ettiği gibi, bu türden olaylarda faillerin geçmiş 4-5 yıldaki ilişkileri büyük önem taşıyor. Nitekim Avukat Alparslan Aslan'ın bu ilişkileri deşildikçe ortaya ilginç bağlantılar çıktı. Tıpkı Kartal Demirağ ve Mehmet Ali Ağca olayları gibi, avukat Aslan'ın da sadece yurt içi değil, yurt dışı bağlantıları üzerinde de duruluyor. Nitekim, soruşturmadan sızan bilgilere göre Avukat Aslan, baskından önce Edirne'den yurtdışına çıkış yapmış.
BİR KARANLIK PORTRE
Soruşturmayı yapan yetkililere göre sanıkların üç silahla Ankara'ya geldiklerine bakılırsa aralarında görev dağılımı yapmış olma ihtimalleri büyük. Bu senaryoya göre avukatın görevi öncelikli olarak silahları Danıştay binasına sokmaktı. Çünkü avukatlar çoğunlukla hâkimler ve savcılar gibi aranmadan içeri girebiliyor. Nitekim bir görgü tanığı, baskından bir gün önünce Danıştay'ın yanında arabanın içinde Aslan ve iki arkadaşını hararetli bir şekilde tartışırken gördüğünü söyledi. Aynı şekilde avukat Aslan, baskından bir gün önce Danıştay binasının beşinci katında bazı üyeler ve sekreterler tarafından görüldü. Öteki iki kişinin o gün avukatla birlikte neden Danıştay binasına girmedikleri ve baskındaki görevlerinin tam olarak ne olduğu henüz bilinmiyor. Ama, görgü tanığının "arabada hararetle tartışıyorlardı" sözlerine işaret eden bir yetkili, "Öteki ikisi içeri girip ateş etmekten vazgeçtiyse, görevi bizzat avukat tamamlamış oluyor." yorumunu yapıyor. Tabancadaki 11 mermiden beşiyle odadaki üyelere ateş eden Aslan, odadan çıkınca dikkat çekici biçimde bir el daha rasgele ateş ediyor ve dışarı çıkmak için merdivenlere yöneliyor. Aslan, bina çıkışında kendisini yakalamaya çalışan bir polis memuru ile bir süre boğuşuyor. Ancak bu polis memuru üzerine atlayıp onu etkisiz hale getiriyor.
1977 Bingöl doğumlu avukat Aslan'ın Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ndeki yılları ve 1998'de mezun olduktan üç yıl sonra başladığı avukatlık hayatında izaha muhtaç pek çok nokta yer alıyor. Örneğin üniversite yıllarında bir dönem "Kürt Apo" olarak da tanınıyor. Ancak daha sonra koyu bir milliyetçi çizgiye kayıyor. Üniversitede karşıt gruplu öğrenciler arasındaki çatışmalarda, satır kullananlardan biri olarak ön saflarda yer alıyor. Avukat olunca da Aslan, avukat kimliği ve pozisyonu ile bağdaşmayacak biçimde, İstanbul'daki pek çok olayda hızlı bir eylemci olarak yer aldı. Cumhuriyet gazetesine bomba atılması olayı öncesinde, 25 Eylül 2005 günü Bilgi Üniversitesi'nde gerçekleştirilen Ermeni Konferansı protestolarına katılan kişilerden biriydi mesela. Yine 3 Aralık 2005 günü İstanbul'da Göztepe Parkı#8217;na cami yapılması için Kadıköy'ün CHP'li belediyesi aleyhine yapılan gösteride bir eli pankartta, öteki eli havada slogan atmaktaydı. İlginç olan bu eyleme güvenlik güçlerinin müdahale etmesi üzerine kalabalığın arasından sıyrılıp kenara çekilmesi.
Avukat Aslan'ın eylem hızı Diyarbakır'a kadar uzanıyor. Nitekim Cumhuriyet'in bombalanmasından bir süre önce, 16 Nisan 2006 günü Diyarbakır'da ezilmişler anlamına gelen "Mustazaflar" derneğinin düzenlediği "Kutlu Doğum" gösterisine ön saflarda katılıyor. Bu etkinliğin özelliği, ilk defa Güneydoğu'da PKK ile Hizbullah mensuplarının yan yana bir faaliyette bulunması. Hızlı eylemci avukatın son olayları ise peş peşe gelen Cumhuriyet Gazetesi#8217;ne yönelik saldırı ve iki arkadaşıyla Ankara'ya gelip Danıştay'ı basması. Bütün bu olaylardaki en çarpıcı iddialardan biri de Danıştay'ı basarken herkese bir kurşun sıkma başarısı gösteren Avukat Aslan'ın olaylar öncesinde atış eğitimi almış olması. Soruşturmanın ilk aşamasında, "siyasallaşmış mafya uzantısı" olarak tanımlanan bu saldırı ilk belirlemelere göre 10-15 kişilik bir örgütün işi.
Derin ilişkilerde kilit rol oynayan isimlerin başında ordudan ihraç edilen yüzbaşı Muzaffer T. geliyor. Avukat Aslan'ın, halen yakalanamayan Muzaffer T. ile sık sık telefonla görüştüğü belirtiliyor. "Aslan'ın bağlantılarını kuran kişi" olarak ön plana çıktığı belirlenen Muzaffer T.'nin ev ve işyerinde aramalarda ele geçirilen "İstihbarat ve Gerillanın El Kitabı" adlı dokümanın "illegal" bir yayın olup olmadığı araştırılıyor. Evde ayrıca, "Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi, 2005 Ankara" kaşeli bir kitapçık ile Türk Solu dergisinin bütün sayıları ciltlenmiş halde bulundu.
Saldırgana yardım edenler arasında mafya üyelerinin olması, suç ve suçlularla örülü bir ağı gözler önüne seriyor. Türk İntikam Tugayı'nın yanında başkentte geçtiğimiz Şubat ayında ortaya çıkan Sauna Çetesi'yle adı tekrar duyulan Türk Mukavemet Teşkilatı tipi yapılanmaların da Danıştay saldırısıyla ilişkisi tespit edildi. Bir başka ilginç iddia ise Alpaslan Aslan'ın Ankara'ya geldiğinde telefonla konuştuğu Tarkan T. adlı bir avukatla ilgili. Avukat Aslan'la hem telefonla hem de yüzyüze görüştüğü belirlenen ve halen tutuklu bulunan Tarkan T.'nin aynı zamanda Yüzbaşı Muzaffer T. ve Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi ile ilişkisinin olduğunun tespit edilmesi akıllara Sauna Çetesi benzeri bir yapılanmayı getiriyor.
Şüphesiz ulusalcı gruplar ve çete ilişkileriyle örülü Danıştay saldırısında olaya karışan, azmettiren, planlayanlarla birlikte saldırının bağlantıları dava açıldığında ortaya çıkacak. Her durumda Danıştay'a yapılan bu saldırı Cumhuriyet tarihinde derin bir yara olarak iz bırakacak.
CEYHAN MUMCU: UĞUR#8217;DA DA AYNISI OLDU TAHRİKE KAPILMAYIN
Bombalı saldırı sonucu öldürülen gazeteci Uğur Mumcu'nun abisi Avukat Ceyhan Mumcu, Danıştay'a yapılan saldırıdan hemen sonra yaptığı açıklamalarla dikkat çekti. Mumcu geçen Pazartesi günü birisinin yanına gelerek, "Türkiye'de kan gövdeyi götürecek." dediğini açıkladı. Yaşadıklarını Aksiyon'a değerlendiren Mumcu, kendisine bu bilgiyi verenin Türkiye kamuoyu tarafından yakından tanınan, yazan çizen biri olduğunu dile getirdi: "Olayı Pazartesi günü yaşadım. Hukuk büromdaydım. Çorum Belediyesi katı atık raporunu hazırladım. O kişi gelip bana, #8220;Türkiye'de kan gövdeyi götürecek. Türkiye'nin İran konusunda ikna edilmesi için cinayetler işlenecek#8221; dedi. #8220;Türkiye cezalandırılacak, bir savaş ortamına sürüklenecek#8221; diye devam etti. İsmini açıklamamam için de ikinci kez telefon etti. Kocatepe'deki cenazeden sonra Uğur'un öldürülmesini müteakip yaşananları bire bir gözlemledim. Herkes soğukkanlılığını korumalı. İş cepheleşmeye giderse, korkarım yeni cinayetler gelir. Ana hedef Cumhuriyet'tir, AK Parti zarar gören hedef konumundadır. Danıştay'da güvenlik zaafı ve hizmet zafiyeti vardır. Adam bir gün önce gelmiş başkanın odasını yoklamış? Niye salıveriliyor. Niye izlenmiyor? Güvenlik cihazlarının çalışmaması da ayrıca incelenmeli. Hükümet kararlılığını sürdürmeli. Savcı Hamza Keleş doğru bir isim. Engel çıkarılmazsa, iş nereye uzanıyorsa, oraya kadar gider. Cepheleşme olursa, bu olayın arkasındaki güçler 'iyi gidiyor, devam' diyecekler. Yenileri gelecek. Başbakan İstanbul'daki sinagog saldırılarından sonra 'bu mesajı ayağımın altına alıyorum' demişti. Aynı noktada açıklama yapmalı. Sonuna kadar işin takipçisi olmalı.#8221;
DAKİKA DAKİKA SALDIRI
Hukuk okuduğu için siyaset ve yüksek yargı organları, üniversitelerle bezeli başkent ona hiç de yabancı bir yer değildi. Avukat Alparslan Aslan, sabahın ilk saatlerinden beri Ankara'daydı. O gün, (16 Aralık Salı) akşam Kızılay'da arkadaşlarıyla vakit geçirdi. Saat 23.06'da Opel Astra marka 34 BE 0126 plakalı beyaz aracıyla Ankara Büyükşehir Belediyesi Kocatepe Otoparkı'ndan çıkış yaptı. Muhtemelen kalacak bir otel aramıştı kendine. Gündüz yorulmuştu çünkü. Danıştay'ın ek binasının beşinci katına kadar çıkmış, belindeki silahın içindeki mermileri hedefine/hedeflerine gönderememenin yorgunluğu ve stresi sarmıştı onu. Ertesi gün aracına atladığı gibi Necatibey Caddesi'ne indi. Saat 09.35'te Adana Sofrası'nın önüne alelacele aracını park etti. Çantasını da alarak hızlı adımlarla Danıştay'a yöneldi. Girişte sağdaki küçük kulübeye baktı. 'Haftasonu kimlik gösterilmesi zorunludur' yazıyordu, güldü geçti. 11 katlı yeni binanın kapısından girdi. Avukat kimliğini gösterdi, yoluna devam etti. Ek binaya geçmek için köprüyü kat etti. Asansöre ulaşıp bindiğinde yanında Danıştay 1. Daire Başkanı Osman Alpak vardı. Selam bile vermedi. Altıncı katta Alpak'la birlikte asansörden indi; sonra bir kat alta inmek için merdivenlere yöneldi.
Beşinci kata geldiğinde müzakere salonunun kapısına bir gün öncekinden daha sert asıldı. Kapı açıktı içeriye daldı, sekreter durun nereye gidiyorsunuz diye bağırdı. Belindeki Glock marka Avusturya yapımı silahı çıkarttı. Mermileri odadaki altı insanın üstüne boşalttı. Ağzından çıkan kelimeler cinnet haliyle karışık ifadeler değildi. Düz mesaj veren cümlelerdi: 'Biz Osmanlıyız, devamı gelecek bunların.' Kimileri sonra bunu 'Allah'ın askeriyiz, hesap vereceksiniz' şekline dönüştürse de Aslan, soğukkanlı olarak herkese bir kurşun sıkmıştı. Son 5 mermiyle merdivenlere yöneldi. Üçüncü katın sekreterlerinden biriyle göz göze geldiğinde 'Ne oluyor?' sorusunu 'Gürültü var galiba' diyerek geçiştirdi. Üzerine atlayan bir görevli ve polis onun için kapıdan çıktığında bitecek film şeridini adeta yırtarcasına kopardı. Kaçamamış, sıkışıp kalmıştı. Üstelik arkadaşları da söz verdikleri gibi yanında değildi. Acı olay yarım saat sonra televizyon ve gazetelerin haber merkezlerine düştüğünde gerçek gürültü kopmuştu. Danıştay'a saldırı: 1 ölü, 4 yaralı, saldırgan yakalandı...
Türkiye'yi sarsan menfur cinayet başörtüsü, meslek liseleri, denklik gibi son dönemin kritik ve tartışılan yargı kararlarının alındığı Danıştay 2. Dairesi Başkanı ve üyelerine yönelikti. Acaba bu saldırı Türkiye'nin düzlüğe çıktığı her dönemeçte 'siyasi cinayetler' ile sarsılan üçüncü dünya ülkeleri arasından hâlâ çıkamadığının bir göstergesi miydi? Faili malum olayın arkasında kim ya da kimler vardı? 17 Aralık Çarşamba sabahı saat 10.30'da Ankara Sıhhiye'deki Danıştay binasına avukat kimliğini kullanarak silahıyla giren Alparslan Aslan, Danıştay 2. Dairesi'nin müzakere salonunu ve yüksek yargının koridorlarını kana bulamıştı. Hacettepe Hastanesi'nde ameliyata alınan başkan yardımcısı Mustafa Yücel Özbilgin olaydan yaklaşık 7 saat sonra hayatını kaybetti.
ANAP ESKİ MİLLETVEKİLİ FAİK TARIMCIOĞLU:ÖZAL SUİKASTİ DE FAİLİ MALUMDU
Olayda birçok yön var. Son zamanlarda hem hükümet hem muhalefet tarafından inanılmaz bir gerginlik tırmandırıldı. Bu psikolojik ortamda irrasyonel (akıldışı), irreguler (sıradışı) olaylar zaten bekleniyordu. Maalesef bu gerçekleşti. İkinci nokta, Danıştay gibi bir kurumun güvenlik sistemlerindeki zafiyet çok düşündürücü. Üçüncüsü bir avukat, bu kimliğini kullanarak, hukuk fakültesi mezunu kimliği ve kişiliğiyle olayı gerçekleştirdi. Örgütsel bir hadise ortaya çıkarsa çok daha vahim sonuçlar doğacaktır. Dördüncüsü Türkiye'de tırmanmakta olan gerginlik, arkasından bir sürü sualleri ve cevapları getirecek.
Şahıs bir sürü eylemde yer almış. Bu da bir güvenlik zaafı ve adalet zaafı demek. Birçok noktada görülen bir provokatör nasıl izlenmez? Bu da çok büyük zafiyet demek. Beşinci nokta, Türkiye'de bir güvenlik bunalımı doğup doğmadığıdır. Türkiye bugüne kadar merdivenlerden, ara yollardan kaçırılan bakan görüntüsü görmedi. İşin bir güvenlik bunalımına götürülmesi engellenmeli. Bu yüzden hükümet derhal toplumu bu gerginlikten kurtaracak adımlar atmalı. İdeolojik kaygı gözetmeksizin olayları anlatmalı. Kamuoyu ile olay tüm şeffaflığı ile paylaşılmalı. Soğukkanlı bir devlet adamı kimliğiyle bizzat Başbakan bunları kamuoyuna açıklamalı. Faili malum cinayetler bazen özellikle yapılır. Rahmetli Özal'a yapılan suikastta da fail belliydi, ama arkasındaki el teşhis edilemedi.
-
Arkadaşlar, bu konu ile ilgili bişeyler yazmakta geciktim ama şunu söyleyebilirim ki yapılan bu saldırının kesinlikle ve kesinlikle islamla bir ilgisi yok. Çünkü islamı daha doğrusu Kuran'ı okuyan ve saptırmayan bir insan bilir ki islamda teröre asla yer yoktur. Bununla ilgili bir site buldum. Dileyen inceleyebilir. www.islamterorulanetler.com
-
Bana kendimi, insanları, tüm canlıları sevmem öğretildi; bana muhtaç olana yardım eli uzatmam, insanları kırmamam, kimseyle dargın kalmamam nasihat edildi; bana ben değil biz duygusu aşılandı.. Bana dili, dini, ırkı, ideolojisi, mezhebi ne olursa olsun insanlar arasında ayrım yapmamam öğretildi, ayrım yapmamayı da öğrenmiştim ancak artık ayrım yapıyorum, ben de biz ve onlar diyorum..
Biz dini, dili, ırkı, mezhebi, ideolojisi ne olursa olsun terörü, şiddeti lanetleyenler; onlar ise insani duygularını kaybeden, her türlü değeri teröre alet eden, katil ruhlular, caniler...
Şimdi bu canilere karşı birlik olma zamanıdır, şimdi kardeşçe, insanca yaşayabileceğimiz çağdaş Türkiye için el ele verme zamanıdır, şimdi kaynağı ne olursa olsun terörü lanetleme, teröre karşı omuz omuza mücadele etme zamanıdır, şimdi teröristlere ve destekçilerine istedikleri zemini bulamayacaklarını ispat etme zamanıdır..
Terör öyle bir maniveladır ki, bir defa insan onun kulpuna elini kaptırdı mı, bir daha bırakamaz. İlk hareketleri kendi tanzim edebilir. Fakat, ondan sonra kendi bildiği gibi dönecek olan makinenin, kolu kopuncaya kadar esiri olur.
Mustafa Kemal ATATÜRK
-
Yazılan tüm yazıları okumaya calıştım ve bir cogunda gercekten çok üzüldüm.sürekli sağduyu cagrıları yapılıyor süreklı bu olaylara alet olmayalım denılıyor ama hukukçu sıfatına sahip olan insanlar bile olayın gercek yüzünü görmeden en kolay ve en sevdiğimiz şeyi yapıyor.. günah keçisi bulup ona yüklenmek ve onu suçlamak..
Saldırıyı gerceklestıren kısı yakalanıyor ve yakalanmasının ardından daha 30 dakıka olmadan tüm kanallarda türban nedenıyle saldırı yapıldı denılıyor,daha yarım saat gecmeden...
Danıştayın cok önemlı ısımlerınden bır hanımefendı cıkıp saldırgan allahu ekber dıyerek ates etti diyor ama saldırıya maruz kalanlar hıcbısey soylemeden ateş etti acıklamasını yapıyor...
Saldırgan saldırıyı gerceklestırdıkten sonra saga sola ateş etmiş ben burdayım der gıbısınden. kılıt ısım dıye nıtelendırılen ınsan yaralı olarak hastanede bulunuyor evlerı arandıgında adeta kolleksıyonlarını gösterırcesıne tüm dökümanlar orda..
Bunları benım bıldıgım kadar belkı daha da fazlasını bılıyor herkes ama ya ''aptal'' rolune yatmak onlara kolay gelıyor ya da deve kuşu gibi baslarını topraga gömmekten yanalar..
barmenınden kumarbazına bar basan albayından içkiyi elinden bırakmayanlara kadar onlarca kısının yer aldıgı bu olayda bu olayın farklı kesımlere yansıtılması farklı hedefler gösterılmesı türbandı,adam ülkücüymüs gıbı tırmanan gerılımın daha da tırmandırılmaya calısılması herkesın farkında oldugu durumlar..dedım ya maksat bı günah kecısı yaratmak olsun..
-
Sayın Dilek kuzulu Yüksel,
Söylenmesi gereken en iyi sözü söylemişsiniz.Tam dediğiniz gibi''
Şimdi bu canilere karşı birlik olma zamanıdır, şimdi kardeşçe, insanca yaşayabileceğimiz çağdaş Türkiye için el ele verme zamanıdır, şimdi kaynağı ne olursa olsun terörü lanetleme, teröre karşı omuz omuza mücadele etme zamanıdır, şimdi teröristlere ve destekçilerine istedikleri zemini bulamayacaklarını ispat etme zamanıdır..''
Saygılarımla..
-
Bu gün saat 16.00 da istanbul barosunun önünde cübbelerimiz ile toplanıyoruz. Atatürk anıtına yürüyüp çelenk koyuyoruz cübbesi olmayanlara barodan cübbe temin edilecektir
İstanbul Barosu
-
saldırıyı kınıyorum Vafat eden değerli üyeye allahtan rahmet dilerim mekanı cennet olsun zaten cebinden de cevşen çıkmış. Dindarım diye gelip vuranın cebinden de suikast silahı çıktı Demekki birisi dindardı birisi sadece suikast yapabilecek kadar gözü dönmüş dinci bir fanatik. Yaralı üyelere acil şifalar dilerim.
Adli makamlar haricinde soruşturmayı hükümetin yapıyor gibi gözükmesi çok canımı sıkıyor ayrıca. Konuyu saptırıyorlar gibi geliyor bana. Başnakanın bu iş hablemitoğlu' nun cinayeti gibi olmadı hemen yakaladık diye konuşmalarını şaşkınlıkla izliyorum. Şaşkınlıktan ne diyeceklerini şaşırtılar hedef saptırmaya ortalığı bulandırarak 'biz madur' uz u oynuyorlar bazılarıda bunlara inanıyor .Soran yok Sayın Hablemitoğlu katledildiğinde başbakan kimdi içişleri bakanı kimdi şimdi ne yaparlar ? Başbakan Abdullah güldü İçişleri bakanı Aksu şimdi neredeler ? Başbakan kendi kabinesinden şikayetçi anlayacağınız....
Olayı susurluk kıvamına getirmeleri o bağlantıyı kurmaya çalışmaları tamamen aldatmaca gibi geliyor bana inanmayın
-
böyle yobaz kafalı insanlarla aynı mesleği yapmak ne acı... utandım, ilk defa utanç duydum mesleğimden... halbuki onların utanması lazım öyle değil mi? doğduğum ilk günden beri Atatürk sevgisiyle büyütülmüş, son nefesini de bu şekilde verecek genç bir avukat olarak, ben bu saatten sonra, ona olan borcum için, vatanım için, kim ne derse desin, laik Türk Cumhuriyetinin her zaman bekçisi olmaya daha da büyük bir istekle devam edeceğim, edeceğim ki, böyle zihniyetler beğenmiyorlarsa defolup gitsinler benim vatanımdan!!! çünkü bu vatan, Atatürk çocuklarınındır, bize emanettir ve asla sahipsiz değildir!!! bu vatan seni her an daha da çok özlüyor... üzgünüm, çok üzgünüm... birbirimize kenetlenmeyi öğrenmeliyiz artık arkadaşlar, bizim çocuklarımız bu örümcek kafalı insanların eline kalmamalı!!! merhum üyeye Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum...
-
Olayı bilerek bulanıklaştırdıklarını ve aldatmaca olduğunu söylemiştim. Övünmek istemiyorum ama Muzaffer Tekin in adını TSK yı yıpratmak ve Şemdinli için Hükümetin gündemde tuttuğunu söyledim. Ne oldu ? Adam bırakıldı RTE ne yapıyor hiç saldırıyor hala Almanyada Türkiyenin en deneyimli büyükelçisine laf ediyor. O elçi ki silkinse 100 lerce RTE çıkaracak devlet etiğine ve bilgisine sahip bu kadar azınlık oyuyla devletle bu kadar kavgalı birisi hiç gelmemişti. Bu hükümeti savunanlar ne dindar nede müslümandır. Para ve iktidar uğruna gerçek dindarlaral oynayanlardır. Artık bu kesindir. Türkiyenin gündeminde olmayan türbanı gündemde tutmak salak salak konuşmak destekledikleri vakit paçavrasıyla kişilere hedef göstermek sonrada mazlumu oynamak bunların eseri. Commodore1tr niye yazmıyor bilmiyorum ama az bile yazmış sert ama doğru...
Bir yerde commodore1tr soruyordu olayı çözmek istiyorlarsa Türkiyeye girişi yasak olan suikast silahı nı neden incelemiyorlar ? Geröekten silahın menşei geldiği ülke belli eğitim belli ne iş ? Düşünün hele bir bu olay devlete karşı irticanın baş kaldırmasıdır. Aynı sakız ciğnemek lise öğrencilerini zorla AKP toplantılarına götürmek ve ha bire zararlı neşriyatı yaymaları gibi... Ama mazlumlar hadi
beeee
-
SAYIN ALİSİNKAY EVET BİRAZ DİKKAT ÇEKİCİ OLDU.UYARDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.YAZACAĞIM, YAZMAK İSTEDİĞİM O KADAR ÇOK ŞEY VARKİ...YA BU KADAR ÜZÜCÜ OLAYLAR İÇİNDE BASINIMIZ BİRAZ DAHA DİKKATLİ OLMALI.YANİ BEN ŞAHSEN TV.NİN BAŞINA OTURUP HABERLERİ İZLEDİĞİMDE HER HABERE ''ACABA''DİYORUM. ÇOĞU KEZ BİR HABERE TAKILIP BİRKAÇ KANALDA İZLİYORUM İNANIN KANALLARIN HEPSİ ÇELİŞKİLİ.BUGÜNDE GAZETENİN BİRİNİ ALDIM İLK SAYFASINDAKİ ÜÇ KİŞİYİ GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM.AĞAR-BAYKAL-ERDOĞAN ELELE.HABERİ OKUDUM,GAZETE BUNLARIN ELELE POZ VERMELERİNİN NEDENİ SADECE ŞOV DİYOR.GİTTİM HUSUSİ OLARAK BAŞKA BİR GAZETE ALDIM ONDA DA BAYKAL VE ERDOĞAN BARIŞTILAR TÜRÜNDEN MANŞETLER VAR.SAYIN ALİSİNKAY SEN GELDE BUNLARI YAZMA.KONUYLA ALAKASI YOK AMA BUNLARDA MAALESEF TÜRKİYE GERÇEKLERİ.BUNLARI GÖRÜNCE ÇOK ÜZÜLÜYORUM GERÇEKTEN...SİZ BU KONUDA NE DERSİNİZ SAYIN ALİSİNKAY YORUMUNUZU BEKLİYORUM.
-
SAYIN med_cezir GERÇEKTEN OLAYLARI YAKINDAN TAKİP ETMİŞ.SAYIN ALİSİNKAY sayın med_cezirin yazdıklarını okursanız neden basınımıza sitem ettim,bana hak verirsiniz.
-
Olayın seyrinin üçüncü günü dedikki bu olay çok büyük olay değildir. Olmamasıda gerkir. Çünkü 'sırlarla' örtülü bir yanı yok. Son derece planlı programlı yani bir çete işi olsa gerçekte somut veriler bu kadar çok olmaz sisli puslu olaylar oluşur ama hiç öyle olmadı...
Nedense sonradan birden olay içiçe bir sürü garabete dönüştürüldü. Militer çeteler adı konulmaz oluşumlar ülkücüler aşırı laikler ( ne demekse ) koministler ortaya çıktı . Mantıklı bakış soğukkanlılığı kaybetmeden bir duruşla aslında hepsinin olayın özüyle uzaktan yakından ilgisiz olduğunu gösteriyordu. Ne hikmetse sayılan o kdar adlı adsız oluşumda bir tane 'irticai örgüt' bulundurulmaması idi. Yani hedefler karışıktı ve saptırıldı. Zaten ne silah nede ilgili kişilerin sorgulanması tam yansımadı. Saldırı silahının ve daha önce ki üç silahında aynı marka ve girişlerinin 'İran' olduğu ve nedense tek eylemde kullanıldığı gibi ciddi bir ayrıntı üzerinde durulmadı. Kaçak silah temizdi? Aynı daha öncekiler gibi... Ancak teröre bulaşmış silahların genel yapısına terti bu olay demekki bilindik bir terör değil başka bir sistematik bir olay vardı karşımızda. Tıpkı Onat Kutlar 'ın 30 aralık 94 te opera pastahanesinde ki bombalı saldırı sonucunda ölmesi gibi. Malum olayda suç hemen İBDA-c ye kaldı ama geçen sürede olayı PKK nın yaptığı anlaşıldı. Gerek ibda -c gerekse pkk kesinlikle şaşırmıştır Onat Kutlar In ölümüne çümkü saldırı amacı Beş yıldızlı otellerin bile güvensiz olduğu izlenimi verme amacını taşıyordu... Bu olayda da ne hikmetse herkes bir yana çekti temel kaynadı gitti...
Bu olay özellikle iktidarın irticayı desteklemesi türbanı sürekli kaşıması ve Hükümet olarak hemen hemen tüm devlet kurumlarıyla kavgalı olmalarının bir sonucudur. O kadar çok irticai oluşuma izin verir halkın kafasını örümcek ağıyla doldurursanız sonunda patlar en başta giden manyaklar.. Olayda bence örgüt yok ama bir takım kirli ilişkiler ve çıkar var nitekim çıkarın birisi ortaya çıktı...
Şimdi yapılması gereken İrandan giren bu silahın ve özellikle alparslan aslan ın irticai bağlantılarının incelenmesidir. Çok büyük olmayan ama sapkınlarla dolu birilerinin ortaya çıkacağı kesindir...
-
Bayraklı Adliye Sarayı önünde toplanan yaklaşık 50 gazete okuru adına suç duyurusunda bulunulmadan önce basın açıklamasını okuyan Demet Günoğlu, "Atalar sözüdür: `İmam ele verir talkını, kendi yutar salkımı' derler. Yetkili kişiler ağızlarından çıkacak sözlere dikkat etmelidir. Sayın Başbakan ve hükümet gazetemize atılan bombalardan Danıştay nezdinde yüreğimize sıkılan kurşunlardan sorumludur. Başbakan, en son 16 Mayıs günü `Birileri ne derse desin kervan yürüyor' diyerek sonlandırdığı bir dizi beyanları üzerine o kervan bir gün sonra rejimin kalbine Danıştay 2'nci Dairesine yürümüş ve bir aydınlık insan Cumhuriyet'e şehit verilmiştir" dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu cinayetin kasten adam öldürmeye azmettireni olduğunu öne süren Demet Gündoğdu, iddialarını şöyle sürdürdü:
"Şimdi o kirli ayaklarıyla kafalarımıza girmeye çalışmaktadırlar. Oysa Başbakan'ın görevi cinayet çözmek değildir. Aksine, Başbakan'ın görevi soruşturmanın aydınlatılmasını kaosa tahvil ederek, kendi suçunu, yarattığı kargaşa ortamında bulanıklaştırmaya örtbas etmeye çalışmaktadır. Bu durumda bize şunu söylemek, hatırlatmak düşer: Yer yüzünde kendi pisliğini örten tek hayvan kedidir. Sadece `Sayın Başbakan bu küstah yönetim anlayışının sonu hayırlara vesile olmayacak. Bu yüzden yargıdan elini çek ve laik Cumhuriyet'imizin altını oymaktan vazgeç' diyoruz. Tükiye laiktir, ve ilelebet de öyle kalacaktır. Sayın savcım, yurttaşın vicdanında Başbakan tetiği çeken kadar suçludur. Kamu davası açılmasını istiyoruz."
Basın açıklaması ardından grup Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hakkında `Kasten adam öldürmeye azmettirmek' suçunu işlediği gerekçesiyle hazırladıkları şikayet dilekçelerini Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na iletilmek üzere İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına verdi.
-
Tutuklu bulunduğu cezaevinde zehirlenme endişesiyle yemek yemeyen Danıştay saldırısının faili Alparslan Arslan, rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı.
Adalet Bakanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre Arslan, Ulucanlar Kapalı Cezaevi'nden hastaneye götürüldü.
Danıştay saldırısıyla ilgili olarak, Arslan'la birlikte, İsmail Sağır, Osman Yıldırım, Tekin Irşi ve Erhan Timuroğlu tutuklu bulunuyor.
Son olarak, saldırıda kilit rol oynadığı düşünülen ve kırmızı bültenle aranan Ayhan Parlak, dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na teslim olmuştu.
Parlak'ın, Alparslan Arslan ile serbest bırakılan eski asker Muzaffer Tekin arasındaki bağlantıyı sağladığı ihtimali üzerinde duruluyor. Parlak'ın polis sorgusu sürüyor.