-
Bilirkişilik kurumu, gecekondu gibi. İhtiyaçtan doğan çarpık bir yapı. Nasıl ki, plansız kentleşme, göç vs. gibi nedenlerle artan nufusa yetecek arsa üretilemediği için, vatandaş gecekondu yaparak başını sokacak yer buluyor. Sonra da, gecekondulara af çıkıp gariban vatandaşlar arsa zengini oluyor.
Bilirkişilk de öyle oldu. Yetersiz eğitim, iş yoğunluğu, yargıtayın temyiz dosyalarından boğulup içtihat üretmememesi gibi nedenlerle, hakimler de dosyaları bilirkişiye yollamaya başladılar.
Zira bir şekilde o davayı bitirmek zorundaydılar. Ama sonra bir de baktık ki, bilirkişilk, bazı avukatlar için ayrı bir meslek olmuş neredeyse. Gecekondu ağaları gibi bilirkişilk de, bazılarının tekeline geçivermiş.
Özellikle iş ve kamulaştırma davalarında bu daha belirgin tabi. Ne yazık ki, davalar da bilirkişilere görebelirlenir hale geldi. Sonrasında bir de baktık ki, artık bilirkişiler, davanın reddi gerekir kanısındayım gibi raporlar yazmaya da başladılar.
Daha da ilginci, Dava dosyalarına hukuki mütalaalar konmaya başladı. Hakimler de ya kardeşim bu yazıyı yazan kişinin davayla ne ilgisi var, bu yazıyı dosyaya niçin koyayım? diye sormuyorlar.
-
Bu kepazelikte o kadar ileriye gidildimi Ragıp abi ? Vay ki vay..
Desene bilirkişilik para getiren özel bir sektör olduktan sonra şimdi hukuka yön veren bir sistem olmaya çalışıyor...