eğer yanlış anlamıyorsam burada osmanlıya bir dokundurma var ama umarım yanlış anlıyorumdur.:) çünkü laf söyletmeyeceğim 2 şeyden 1 i osmanlı:) .
Printable View
eğer yanlış anlamıyorsam burada osmanlıya bir dokundurma var ama umarım yanlış anlıyorumdur.:) çünkü laf söyletmeyeceğim 2 şeyden 1 i osmanlı:) .
Cezayir kurun OSMANLI İMPARATORLUĞU nu,ilk biz tabi olalım demişti.Başkalarının tarihine bir bakın ne yapmışlar ele geçirdikleri yerleri.Adil ve merhametli olan ecdadımız.Yöneticiler iftira atar,halkların düşüncesine bakmak lazım değilmi.?Birde merak ettiğim bizim tarih kitaplarını fransız tarihçiler mi yazıyor.?Öyle duymuştum bilgisi olan varmı.?
Bunu yapan sadece Osmanlı değildi.
Avrupanın oluşumu esnasında da yapıldı bu, halen de "barış getirmek, demokrasi getirmek" adı altında medeni dünyada (?) yapılmaya devam ediyor.
Osmanlı'yı henüz Türkiye Cumhuriyeti olmadan işgal etmiş olan İngilizlere, Fransızlara, Yunanlılara hangi gözle bakmış ve bakmaya devam ediyorsak, bizim atalarımız da onların vatanlarındayken bize / onlara o gözle bakılıyordu.
Birşeyle övüneceksek, adil olalım. Çifte standardı bir kenara bırakalım.
Orta Asya bozkırlarından kalkıp Mısır'a, Tunus'a, İspanya'ya, Viyana'ya davet üzerine misafir olarak gitmedik herhalde. :)
ilknur hanım tabi ki çifte standardı bir yana bırakalım da bir hatanız yok mu.biz söylediğiniz hangi devletin topraklarını fethetmişiz.ne fransaya girmişiz ne ingiltereye ne de yunanistan a..yunanistan 1821 de osmanlı dan bağımsızlığını ilan etmiş bir devlettir.o tarihten sonra da onların vatanına girmemişiz ki.evet osmanlı fetih yapmıştır.peki bu fetihler neden yapılmıştır biliyor musunuz.osmanlı gittiği her yere adalet götürmüştür.sizlere sadece 1 tane basit örnek vereceğim milyonlarca örnekten sadece 1 tanesini.1933 yılında karpatlarda(romanya toprakları) sonradan haksızca idam edildiği anlaşılan bir adama hakimin son isteğin nedir sorusuna verdiği cevap ben sadece osmanlı adaleti istiyorum.çifte standard yapmayalım.batı anadolu işgalinde hamile kadınların karnındaki bebeklerin cinsiyetini öğrenmek için 1 paket sigarasına iddiaya girip karın deşen yunanlılar biz istanbulu fethederken halkına zulmettiğimizi hangi tarih kitaplarında yazmışlardır.çünkü biz onlar gibi halklarına zulmetseydik bugün ne fener rum patriği olurdu ne de boğazda bugün boğaz kıyısındaki çoğu evin sahibi ermeni ve rum kökenli olurdu.eğer osmanlı o dönemdeki devletler gibi krallıkla yönetilen bir devlet olsaydı size hakverirdim.ama ne yapalım şeriat kabul edilmiş ve onun gereksinimleri yapılmış.ve birinci dünya savaşına kadar da hiçbir hata yapmamıştır.
Osmanlı arşivlerini araştırmada çalışan Japon görevli 15 yıldır arşivleri inceliyormuş.10 Yıldır aynı yerde çalışan Türk görevli sormuş o kadar inceliyorsun ne buldun,ne öğrendin diye sormuş.Japon tek cevap vermiş.ADALET.Eğer 95 sene önceki ermeni olayları açığa çıkacaksa ilk önce rus arşivleri açılması lazım.% 90 neyin ne olduğu ortaya çıkar.Kıyısından köşesinden açılan arşivlerde ne olduğu çıkıyor.Eğer ecdadımızda merhamet olmasaydı neler olabileceğini herkes tahmin edebilir.
Türk Tarihi Bir bütündür.Bölünemez.
Osmanlı da bizim,Hun imparatorluğu da bizim,Göktürkler de bizim,Selçuklularda bizim,
Cumhuriyet de bizim,
Eksi ve artılarıyla
Ecdadı Rahmetle anıp, vatanı ve milleti için kara toprağa düşmüş
Doğmayan çocuğunun gül yanaklarından öpememiş
Yavuklusunun mektuplarıyla yetinerek
Bir daha göremeyeceğini de bilerek ,kendini feda edenleri
Rahmetle anıyorum.
Onlar kendilerini feda etmeseydi ,Bu gün bu topraklarda huzurla yaşayabilir miydik.
Irak,Afganistan,Bosna Hersek en yakın örnekler.
Hangi Osmanlı toprağında yukarıdaki vahşetler ve soykırımlar gerçekleşmiştir?
Kınalı Hasan
Yüzbaşı Sırrı Bey, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla sohbet ediyor, "Nerelisin?" ya da "Kaç kardeşsiniz?" gibi sorular soruyordu.
Gözleri bir ara, saçının bir tarafı kınalanmış delikanlıya takıldı. Delikanlıyı yanına çağırdı ve merakla sordu: "Adın ne senin, evladım?" dedi.
Delikanlı hazır ol durumuna geçti ve komutanın sorusunu bir solukta yanıtladı: "Hasan komutanım" dedi. Sonra da, komutanın "Nerelisin?" sorusunu da aynı çeviklikte yanıtladı: "Tokat’lıyım, komutanım" dedi. "Tokat’ın Zile kazasındanım…" Yüzbaşı Sırrı Bey şimdi de, kafasını kurcalayan sorusunu sordu: "Peki evladım, bu kafanın hali ne?" dedi. "Saçlarını ortası neden böyle kırmızı boyalı?" Hasan, duraksamadan yanıt verdi: "Cepheye gitmek için evden ayrılmadan önce anam saçıma kına yaktı, komutanım" dedi. "Neden yaktığını da bilmiyorum."
Yüzbaşı daha fazla üstelemedi, "peki, gidebilirsin Kınalı Hasan" dedi.
Onun o gün ağzından çıkan "Kınalı Hasan" adı, Hasan’ın o günden sonraki adı oldu. Cephe de tüm arkadaşlarının ağzında onun adı artık, "Kınalı Hasan" idi. Arkadaşları ona "Hasan" yerine "Kınalı Hasan" demekle kalmıyorlar, saçlarının ortasındaki kınasına takılıyorlar, onun kınalı saçını, zaman zaman yoğunluğunu artırdıkları şakalarının konusu da yapıyorlardı.
Kınalı Hasan, arkadaşlarına karşı sevecen tutumu ve cephedeki cesur atılımlarıyla kısa sürede tüm arkadaşlarının sevgisini kazandı. Bir gün memleketine mektup göndermek isteyince, arkadaşlarından yardım istedi.
"Anama, babama burada iyi olduğunu ve ellerinden öpmek istediğimi bildirmek istiyorum ama, okumam yazmam yok, mektup yazamıyorum" dedi. "Bana biriniz olsun yardım eder mi acaba?"
Bir değil, bir çok arkadaşı yardımına geldi Kınalı Hasan’ın:
"Sen söyle, biz yazalım mektubunu" dediler. Kınalı Hasan, söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, öteki arkadaşları ise, mektubu yazanın sağıdan solundan başlarını uzatarak, söylenenleri doğru yazıp yazmadığını denetliyorlardı. "Sevgili anacığım, babacığım" diye başlıyordu Kınalı Hasan’ın mektubu ve "hasretle ellerinizden öperim; ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin" diye devam ediyor.
"Kız kardeşini, kendinden bir küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını soruyor, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini" söyledikten sonra, "Biz burada var oldukça, bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir" cümlesiyle bitiyordu. Mektubunu yazdırmayı bitiren Kınalı Hasan, tam zarfı kapatırken birden durdu ve "iki üç satır daha ekleteceğini" söyleyerek mektubunun sonuna şunları ekletti:
"Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada komutanların da, arkadaşlarım da benimle hep dalga geçtiler. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah Ahmet’e de gelecek. Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burada onunla da dalga geçmesinler. Bir kez daha ellerinden öperim, sevgili anacığım."
Gelibolu’da savaş giderek şiddetleniyordu. İngilizler kesin sonuç almak için tüm güçleriyle Gelibolu’ya yüklenmeye başlamışlardı. Gelibolu Cephesini savunan erlerimiz, önceleri teker teker, sonraları beşer beşer, onar onar şehit oluyorlardı. Onlara destek olmak için giden yedek güçler de yeterli olmuyor, onların sayıları da giderek azalıyordu. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Hasan’ın komutanı da bu durum karşısında çaresizliğinden ve hırsından yerinde duramıyordu. Kendisinin bölüğü, henüz sıcak temasa hazır değildi. Onlar yeni gelmişlerdi cepheye. Genç erlerini, insan bedenini süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah’a dua ediyordu.
Komutanlarının bu düşünceli ve sıkıntılı durumunu gören ve cephenin düşmekte olduğunu bilen Kınalı Hasan ve arkadaşları, komutanlarına gittiler ve ondan, kendilerini cepheye göndermesini istediler. Erlerinin yalvarırcasına birkaç kez yineleyerek bildirdikleri bu istekleri karşısında komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile bile onların bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.
Kınalı Hasan ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye, bile bile ölüme gidiyorlardı. Kısa bir süre sonra Hasan Cephede iken, anne ve babasından mektup geldi. Mektubu onun yerine komutanı okudu Kınalı Hasan’a. (Bu mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.)
Gelibolu cephesine gitmeden önce onun, arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna, aile adına babası yanıt veriyordu: "Oğlum Hasan, nasılsın, iyi misin gözlerinden öperim, selam ederim" dedikten sonra şöyle devam ediyordu mektup: "Öküzü sattık, parasının bir kısmını sana gönderiyoruz, bir kısmını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Zaten artık Zahire’ye de fazla ihtiyacımız olmadığı için, yorulmuyorum da. Siz sakın bizi merak etmeyin, bizi düşünmeyin."
Babası mektupta, köydeki herkesten, akrabalarından haberler verdikten sonra, "şimdi sana ananın da diyeceği bir şey var" diyerek sözü ona bırakıyordu. Mektubun bundan sonraki bölümü, Kınalı Hasan’ın anasının ağzından yazılmıştı. Şöyle diyordu anası:
"Ey gözümün nuru Hasanım, Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor. Sen ecdadından, babandan aşağı kalmazsın. ben, senin anan isem, beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü. Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor. Sen bu ailenin seçilmiş kurbanısın. Hasanım söyle Zabit Efendi’ye, bizim köyde üç şeye kına yakarlar:
1) Gelinlik kıza, gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye,
2) Kurbanlık koça, Allah’a kurban olsun diye,
3) Askere giden yiğitlerimize, vatana kurban olsun diye…
Ben de seni evlatlarım arasından vatana kurban adadım. Onun için saçını kınalamıştım. Allah’ın hükmüyle, Allah seni İsmail Peygamberin yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktır.
Gözlerinden öperim,
Annen Hatice"
O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan Kınalı Hasan cephede savaşır, savaşır. Sonra yaralanır, geriye alınır. Cephenin hemen gerisinde Sığındere Köyü’ndeki sargı yerine getirilir. Fakat tedavi göremeden şehit olur. Diğer şehitlerle birlikte, Hasan’ında kimlik tespiti yapılıp mezarlığa gömülecektir. Bu işlerle görevli Zabit Namzeti (Yedek Subay) Mehmet Efendi, Kınalı Hasan’ın üzerini aradı, anasının mektubunu ve tamamlanmamış bir şiir karalaması buldu.
"Anam yakmış kınayı adak diye,
Ben de vatan için kurban doğmuşum.
Anamdan Allah’a son bir hediye, Kumandanım ben İsmail doğmuşum."
Ne çok Osmanlı hayranı varmış!..
BEN CUMHURİYET ÇOCUĞUYUM!
Ecdadı ile gurur duyup onu sevenlere yetersiz bir üslup ile gönderme yapmaya çalışmışsınız ama görüyorum ki siz de tarihi değerlerine bağlılığını eleştirdiğiniz insanlar gibi bakıyorsunuz kendi tarihinize.Yoksa bu yazıyı hiç okumadan mı kopyalayıp yapıştırdınız buraya?Alıntı:
Türk olmak zordur, çetindir ve eziyetlidir. Üç kıtadan dönüp, bir küçük yarımadada misafir muamelesi görmektir. Sayısız imparatorluk kurmak Türk olmaktır, aynı zamanda sayısız imparatorluk yıkmak da Türk olmaktır.
Arabaya koşulan ilk atın vatanında, ilk yazılı antlaşmanın imzalandığı yurtta, yazının bulunduğu, paranın icat edildiği her metrekaresinden bereket fışkıran bu yurtta, kalkınmak için yabancı sermaye beklemektir.
Türk olmak; Truva"dan bu yana, Sümer"den bu yana serpilerek gelse de, tarihten eski bu topraklarda, bütün zamandan damıtılarak gelen yüksek değerlerine rağmen, bir haftalık hafıza ile yaşamaktır.
Doğu Roma"yı DA Batı Roma"yı DA yıkıp, yeni Roma olan AB"ye girmeye çalışmaktır Türk olmak.
Türk olmak, Mostar"da köprüdür, Kerkük"te kaledir, İstanbul"da Kızkulesi"dir, Anadolu"da buğdaydır, Çukurova"da pamuktur, Ege"de tütün, Karadeniz"de fındık, Trakya"da ayçiçeğidir.
Türk olmak Çanakkale"de ölmektir. Çanakkale"de ölmeden önce düşmana su vermektir, onun yaralısını sırtında kendi hastanesine taşımaktır.
Ne Mutlu TÜRKÜM Diyene,Nedemek olduğunu bilmeden internet ortamında çokça gördüğümüz bu yazılar insanı TÜRK yapmaz.Ayrıca esrarkeş ve alkoliklerin YA ALLAH BİSMİLLAH ALLAH-U EKBER demeleri insanı müslüman yapmaz.Bu tip insanlar ne TÜRK lüğü, nede Müslümanlığı kimseye bırakmıyor.Bizede bu insanlara gülmek düşer.Her ortamda söylediğim bir söz var.TÜRK=MÜSLÜMAN,TÜRK=ADALET,Bunları ecdat dünyaya yüzyılllar boyunca kabul ettirmiş ama içimizdekilere değil ve bunlarda bunu kabullenemiyor.Onlar için sorun TÜRK=MÜSLÜMAN Müslümanlığı kenara koysanız sorun yok onlar için.