Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yazık bardağı taşıran son damla neler oluyor bize artık kime güveneceğiz. Kutuplaşma hat safada. Ben ne esastan ne şekil şartından nede yetkiden anlamam arkadaş varsa bir suç cezalandıracaksın. Yok bu senin adamın yok bu benim adamım bu ne biçim iştir. Ne yapalım maruz kaldığımız veya maruz bıraktığımız bir olayda başka ülkelerin yargılarına mı gidelim. Hukuk dediğin yoruma açık olmayacak sade vatandaş bile kanunu okuduğunda ne olduğunu anlayacak. Böyle kanun mu olur nereye çeksen oraya geliyor. Bu arada Yargıda çok başlılık hakim sadeleştirmek gerekir diye düşünüyorum. Bizim Adaleti özeti ise Anayasa Mahkemesi özetliyor baksanıza Yüksek Mahkememizde HUKUKCU olmayan üyelerde var ve buraya atanmak için HUKUKCU olmayada gerek yok.
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Güngören;
HSYK ve üyeleri konusundaki değerlendirmelerinize katılmak mümkün değil.
1) Bizim HSYK’nın benzeri hiçbir demokratik hukuk devletinde yoktur. Varsa, açıklarsanız memnun oluruz.
2) HSYK’nın yapısına getirilen en önemli eleştirilerden birisi; kurul içerisinde sadece Yargıtay ve Danıştay’dan üye seçilmesi, alt derece mahkemeleri hakimlerinin temsil edilmemiş olmasıdır.
3) HSYK üyelerindeki 5 yargıç üyenin 3’ü Yargıtay tarafından kendi üyeleri arasından, 2’si ise Danıştay tarafından kendi üyeleri arasından önerilenler arasından seçilir (Anayasa, md. 159/2). Yargıtay ve Danıştay üyeleri de HSYK tarafından seçilir (Anayasa, md. 154/2, 155/3). Yani bunlar birbirlerini seçiyorlar. Körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor. Bu durumda “seç beni, seçeyim seni kuralı işliyor” dersem yanlış mı söylemiş olurum.
4) HSYK’nın şu andaki yapısının 82 anayasasının antidemokratik göstergelerinden biri olduğunda hiç kuşkum yok. Bu anayasa işte bunun için ve bunun gibi diğer sebepler yüzünden değişmeli. Hatta HSYK’nın yapısı 61 Anayasası’nın ilk halinde düzenlendiği şekle dönüştürülmeli diye düşünüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 61 Anayasası’nın ilk halinde bu kurul 18 kişiden oluşuyordu ve daha geniş bir tabana dayanıyordu. 61 Anayasası da bir darbe anayasasıdır, ama 82’ye göre daha özgürlükçüdür.
5) HSYK’nın kararlarının yargısal denetime kapalı olduğunu da anımsatırım (Anayasa, md. 159/4).
6) Böyle bir kurulu ve üyelerini bu açılardan da değerlendirirseniz iyi olur diye düşünüyorum.
Saygılar.
Fikirlerinize katılıyorum Sayın Bilgili.
.
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
BAROLARIN ORTAK BASIN AÇIKLAMASI:
YARGI SİYASALLAŞTIRILMAKTA,HUKUK HUKUKSUZLAŞTIRILMAKTA, HUKUKSUZLUK İSE HUKUKİLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILMAKTADIR
Erzurum'da yaşanan hukuka aykırılıklar üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun aldığı kararla ilgili olarak İstanbul barosu başkanlığınca yayınlanan Basın Açıklaması barolarca destek görüyor. Halen 25 baro açıklamayı imzalayarak açıklamada yer alan görüşleri desteklediklerini bildirdiler.
16 Şubat 2010' da Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi nezdindeki savcı tarafından gözaltına alınmış, makamında ve konutunda aramalar yapılmış ve bu şekilde son dönemlerdeki hukuka aykırı uygulamalara ve yargıya açık baskılara bir yenisi daha eklenmiştir.
CMK'nun 250.maddesinin üçüncü fıkrasına göre, maddedeki suçlar bakımından Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler saklı tutulmuştur. Bu düzenleme sadece kovuşturma evresine ilişkin olmayıp, soruşturma evresini de içermektedir. Nitekim soruşturmayı düzenleyen 251.madde: "250'nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma" şeklinde başlamaktadır. Oysa 250/3.maddedeki istisna sebebiyle Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişiler bakımından özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev ve yetkisi bulunmadığına göre, CMK 251.madde bakımından bir soruşturma yetkisinden de söz edilemez.
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 98.maddesine göre, kişisel suç-görev suçu ayrımı yapılmaksızın birinci sınıf hâkim ve savcılar ile ilgili soruşturma ve kovuşturmalar, Yargıtay Üyeleri hakkındaki hükümlere tabidir. Aynı Kanunun 88.maddesine göre Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına giren suçüstü halleri dışında suç işlediği ileri sürülen hâkim ve savcılar yakalanamaz, üzerleri ve konutları aranamaz, sorguya çekilemez.
Kısaca aktarılan bu düzenlemelerden, Erzincan Başsavcısı hakkında yürütülen soruşturma ve uygulanan gözaltı işleminin, tamamen hukuka aykırı olduğu görülmektedir. Özel yetkili savcının bu alanda ve bu yönde bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu konu, yoruma yer vermeyecek kadar açıktır. Şu halde ortada açık bir yetki aşımı söz konusudur. Olayın, Habur'da yaşanan gelişmelerde hâkim ve savcının "ayarlandığı" iddialarının hemen akabinde gerçekleşmesi zamanlama yönünden dikkat çekici olduğu gibi, bazı cemaatlerle ilgili soruşturma yürüten bir başsavcının böyle bir işleme maruz bırakılması hukuksuzluğu daha da derinleştirmektedir. Yapılan gözaltı değil gözdağıdır. Gelinen noktada yargıya müdahale ve baskıların artık açık hukuka aykırılıklarla, hukuk tanımazlıklarla ve yargı eliyle gerçekleşmesi vahimdir. Yaşanan bu olay, Türkiye'nin hızla hukuk devleti olmaktan uzaklaştığının, sivil bir dikta yönetimine doğru gitmekte olduğunun çarpıcı bir göstergesidir. Bu şekilde başta hukukun gereğini yapmaya devam eden yargı mensupları olmak üzere ilgili kişi ve kesimlere gözdağı verilmektedir.
Biz hukukçuları en çok endişeye sevk eden husus ise, yasanın açık hükümlerine karşın yargı eliyle yapılan uygulamadır. Bir uygulamanın yargı kararı ile yapılması, onu her zaman ve hemen hukuka uygun kılmamaktadır. Ne yazıktır ki son dönemlerde birçok hukuka aykırı uygulama, zaten ağır bir baskı altında olan yargı eliyle gerçekleştirilerek hukuksuzluğa bu şekilde meşruiyet kazandırılmaya çalışılmaktadır. Hukuk devletinde açık yetki aşımının suç oluşturduğunu ve yargı mensupları dâhil hiç kimsenin ceza sorumluluğu dışında bulunmadığını hatırlatmakta yarar bulunmaktadır.
Yargı siyasallaştırılmakta, hukuk hukuksuzlaştırılmakta, hukuksuzluk ise hukukileştirilmeye çalışılmaktadır.
Barolar olarak, Avukatlık Kanunun 98.maddesinin bizlere vermiş olduğu "hukukun üstünlüğünü savunma" görev ve yetkisi kapsamında ve bir hukuk kurumu olmanın bilinç ve sorumluluğu ile ilgili tüm kişi ve kuruluşları uyarıyor, hukuka uygun davranmaya davet ediyoruz
Bu türden hukuka aykırı uygulamalarla, hangi biçimlerde olursa olsun yargıyı etki altına alma girişimleri ile sonuna kadar mücadele edeceğimizi, gelişmelerin takipçisi olacağımızı, her türlü yasal girişimde bulunacağımızı kamuoyuna saygı ile bildiririz.
BASIN AÇIKLAMASINI İMZALAYAN BARO BAŞKANLARI İçin Tıklayınız
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Erzincan dosyası İstanbul'da
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Erzincan dosyasının kendilerine ulaştığını açıkladı. Engin, "Dosya inceleniyor. Hangi savcının bakacağı henüz belli değil" dedi.
Erzurum Özel Yetkili Başsavcısı Osman Şanal'ın talimatıyla başlatılan ve Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasına yol açan soruşturmanın dosyası İstanbul’a gönderildi.
Dosyanın Ergenekon savcılarına gönderilme gerekçesinin yetkisizlik olduğu belirtildi.
Savcı Osman Şanal tarafından kuryeyle İstanbul'daki Ergenekon savcılarına gönderilen koli ve valizler içindeki dosyalar dün öğle saatlerinde Beşiktaş'taki özel yetkili İstanbul Adliyesi'ne getirildi.
HANGİ SAVCININ BAKACAĞI BELLİ DEĞİL
NTV’den Erdoğan Durna’ya konuşan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin dosyanın İstanbul’a geldiğini doğruladı.
Dosyayı incelemesi için birkaç savcının görevlendirdiğini belirten Engin, “İncelemenin ardından dosyaya hangi savcının bakacağına karar verilecek. Savcılar henüz belli değil” dedi.
Başsavcı Engin, "Soruşturmayı ergenekon davasına bakan savcılar mı yürütecek?" sorusunu "Dosya incelendikten sonra karar verilecek. Dosyaya bakacak savcı hafta içi belli olur" diyerek yanıtladı.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25059532/
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Bizim ihtiyarın güzel bir sözü var . "herkesin demokrasisi, bize kalkıyor"
Biz zamanında ne dedik: Yargı bağımsız olmalı. Bakanlık vesayetinden kurtulmalı. Yüksek hakimler kurulu, hatalıysa, bu tartışılmalı. Ama yerine Ucube bir kurulun oluşturulması, demokratik değildir. Dedik, dedik, dedik. Ama yargıyı denetlemek isteyen hükümet yanlıları, ses etmedi. Şimdi ne oldu. YSHK antidemokratikmiş. Yok ya!!!!!!!!!
Biz zamanında ne dedik: Adalet ve yargı bütündür. İhtisas mahkemeleri belki ama, olağanüstü yetkili ve yargı denetimi dışındaki DGM gibi mahkemeler kaldırılmalı dedik. DGM kaldırıldı. Aynı binalar, aynı hakimler ve aynı yasayla Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kuruldu. Bu da demokratik değil, sadece isim değişti dedik. Ama denetlemeyi doğru bulan hükümet yanlıları, yasada var işte, ne oluyor size dediler. Şimdi ne oldu; antidemokratik oldu. Yok ya!!!!!!
Biz zamanında ne dedik: Savcıların yetki ve görevleri belli olmalı, hükümete bağlı olmamalı, yargıya bağımlı olmalı dedik. Özel yetkili savcı diye bir kurum olmaz dedik. dedik de ne oldu? Yasada yeri var oldu. Var tabi. Hukukilik ile kanunilk arasındaki farkı bilmezsen, hele demokratik olmak ve meşru olamanın ne olduğunu sorgulamazsan, böyle olur.
Yargı siyasallaşıyormuş; Orhan Ayhan'ın 40 yıllık sözü var. "VAY ANASINA SAYIN SEYİRCİLER"
Sen siyaset olarak yargıya müdahale et. Yargı ile, siyaset arasındaki çizgiyi kaldır. Sonra neymiş:
YARGI SİYASALLAŞIYORMUŞ
Önce yargıyı siyasetten çıkar bakalım, yargı siyasete girecek mi?
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Alıntı:
Av.Basri Gungoren rumuzlu üyeden alıntı
Gerçekleri ve sadece gerçekleri söylüyorum, en ufak yalanım varsa tüm sevdiklerimi göremeyim.
Tüm bu haberler beni de doğruluyor. Getto oluşturdular. Hem de seneler önce.
Hadi biraz daha anlatacağım, inanan inansın, inanmayan safça oy vermeye devam etsin.
Sene 1983-84 İstanbul hukuk fakültesine girdim. 1.ci sınıftayım, Anayasa hukuku hocamız, bugünkü 1982 Anayasasını yazan Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı. Aynı zamanda hukuk fakültesi dekanı. (Prof.Dr.Erdoğan Teziç ise diğer Anayasa Hukuku hocamızdı. Hani YÖK başkanı, hani AKP geldikten sonra YÖK'ten indirilen...)
Bu arada yurtlarda kalan arkadaşlar bana dert yanıyor, "bize namazı zorluyorlar, istişarelere katılmamızı istiyorlar, yoksa yurtta barındırmayız diyorlar, biz okumak zorundayız, mecburen katılıyoruz, yurttan çıkarsak okuyamayız, parası yok ailemizin..."
Birgün Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı ders verirken gözü türbanlı öğrencilere takıldı (yeni anfi-dışarıda)... "Çocuklar türbanınıza birşey demeyeceğim ama öyle guruplaşıp oturmayın, diğer öğrenciler de sizin arkadaşınız ve size bir zarar verecekleri yok, lütfen guruplaşmayın" dedi.
Aradan 10 gün geçti, türban cemaati hala aynı vaziyette. DEKAN; Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı da dekan olarak türbanlıların üniversiteye girmesini yasaklamak zorunda kaldı. Ertesi gün kız arkadaşlar WC'lerde türbanın üstüne PERUK takan kızlardan bahsediyorlardı. Takkiye lafını sonraları öğrendim ama işte takkiyecilerle ilk karşılaşan bizlerdik sanırım.
Uzatmayayım, 3.cü sınıfa geçtik, sınıfın popüler öğrencisi olduğumu öğrenen bir cübbeli bana; "sen popüler bir öğrencisin, herkes seni tanıyor, gel bizi temsil et sana xxx tl. maaş ve vakkoramadan açık giysi çeki..." dediyse de safça "ben öğrenciyim anlamam, ilgilenmem" diyerek savuşturdum.
Şimdi o dönemde beyni yıkanmış yaşıtlarım savcı, hakim... Sanırım henüz HSYK kademesine gelemediler ama özellikle yaşı 43 civarlarında olanlar o zamanlarda aldıkları borçları ödüyorlar.
Yazıktır bu ülkeye, yazık.
Ergenekon hikayesine gelirsek, o kadar hukuksuzluk yapıldı, senelerce iddianame ve delliller gelecek diye beklenirken tutuklu kaldı insanlar. Bu hukuksuzluk değil miydi? Hukuksuzluk birine dokunduğunda mı gerçek oluyor?
Hadi size Ergenekon terör örgütü için araştırmalık, mukayeseli bir soru?
Hangi terör örgütü (veya elemanları) yakalandığında biz x terör örgütü elemanıyız demez?
PKK hep dedi, evet biz PKK'lıyız dedi... ASALA, evet biz Ermeniyiz, örgütteniz dedi, 100'lerce örgüt mensubu yakalandığında bunu dedi. En azından sırf dışarıdakine şevk vermek için dedi.
Peki hangi Ergenekon sanığı biz örgüt üyesiyiz dedi? HİÇBİRİ ! Çünkü böyle bir örgüt yok. Gerçek terörist öleceğini de bilse örügütünü zikreder!
Ben mi? Eski bir ANAP'lı, oynanan oyunları çok iyi gözlemleyen, irtica istemeyen bir CHP'ye oy vermek zorunluluğu hisseden bir vatandaşım ! Kimsenin MÜR İTİ, kimsenin maşası değilim !
MEYDANI BOŞ BULANLARIN ÖYKÜSÜ BU.
CEMAAT OKULLARINDAN ÇIKAN SAVCILAR BUGÜN NEREDE?
Adlarına gerek yok...
Türkiye'nin konuştuğu-tartıştığı davalara bakan savcılar çok genç değil mi?
Çoğunuz bilirsiniz; görmüşsünüzdür, hakimler, savcılar ak saçlı, tonton amcalar değil miydi?
Mahkemeye gitmediyseniz Yeşilçam filmlerindeki yaşlı tonton hakimleri, savcıları anımsayınız.
Peki...
Ne oldu da bugün TV’de, gazetelerde gördüğümüz savcılar bu kadar genç?
Ve bu kadar genç savcılar bu kadar önemli makamlara nasıl çabuk gelmişler?
Evet, ne oldu da bu kadar genç savcılar Türkiye'nin gündemindeki tüm soruşturmaları, davaları yürütür oldular?
Bu kadar ağır yükümlülüklerin altına neden bu genç savcılar sokuldu?
Yanıtı zor sorular mı bunlar?
Bilemeyiz. Bildiğimiz şudur:
Bu soruların yanıtlarını bulmalıyız.
Bu soruların yanıtlarını bulamazsak Türkiye'nin konuştuğu soruşturmaları-davaları doğru değerlendiremeyiz.
Savcıların yaşlarıyla, aldıkları ağır sorumlulukların birbiriyle ilgisini kavrayamazsak meseleleri analiz edemeyiz.
Gelin şimdi olayın bir başka yönüne bakalım...
Rahmetli Bülent Ecevit, cemaat okullarına hep destek çıktı. "Okul açmanın kime zararı olur; okusun öğrensin çocuklar" dedi hep.
Cemaat, Ecevit'i bile etkileyecek bu psikolojiyle kamuoyunun önüne çıktı sürekli: "Ne var sanki yoksul çocuklar bu okullarda okusa, bizim yurtlarımızda kalsa, kime zararı var?"
İşte olayın özü budur.
Bu çocuklar bu okullarda okudu, bu yurtlarda kaldı.
Hepsi de çok "başarılı" oldu!
Genç yaşta en kritik makamlara getirildi.
Şimdi bu "başarılı" çocukların neler yaptığını tüm Türkiye görüyor.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor; cemaat okullardan çıkan çocukların neden hep mülki yöneticiliği, hukuku ve emniyeti seçtikleri.
Tek giremedikleri yer neresiydi: TSK.
Onun da başına neler getirilmeye çalışıldığını artık herkes görüyor. O kadar akıllı hareket ediyorlar ki; TSK suçlarını sivil mahkemelere taşımak istediler.
İstediler ki bu genç savcılar TSK'yı dize getirsin. Tasfiye; bu genç hukukçuların hazırladıkları dosyalarla gerçekleşsin?
Sadece bu mu?
Hiç kimse düşünmez mi ki; bir cemaatin, medyaya bu kadar hakim olmak istemesinin sebebi nedir?
Yoksul çocukları okutan bir cemaat, neden medyada da güç sahibi olmak ister?
Peki, niye emniyeti ele geçirmek ister?
Salt amaç yoksul çocukları okutmak değil o zaman.
Peki ne?
Ne olduğu açık değil mi?
Bugün Türkiye genç emniyetçiler ile genç hukukçuların el ele verip yaptıklarını dehşet içinde izliyor.
Amaç ne?
Yazmaya gerek var mı; bur stratejileri hala anlaşılmıyor mu?
Biliyoruz ki, birileri görmek istemiyor. Bu nedenle bugün medya, Erzincan-Erzurum-Ankara-İstanbul arasındaki hukuk skandalının ayrıntısında boğuluyor. Kimin görev alanı nedir gibi kafa karıştırıcı detaylar üzerinde duruluyor. İllüzyonla halk bıktırılıyor.
Halbuki, bu kadar ayrıntıya gerek yok.
Soru basit:
Cemaat okullarından çıkan çocuklar genç yaşta ne kadar önemli makamlara getiriliveriyor...
Cemaat medyası neden hep "yargı reformu" diye bağırıp çağırıyor....
Evet, mesele bu kadar basit.
Yapılacak tek bir haber var oysa:
Bu genç savcılar, bu kadar önemli makamlara, bu kadar ağır görevlere bu kadar kısa sürede nasıl getirildi?
www.odatv.com
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yargıdaki kadrolaşma yeni değil, eskilere bakarsanız bu konudaki kadrolaşmanın daniskasını CHP'nin yaptığını görürsünüz. Bir zamanlar CHP'li Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay; hakim ve savcıların mesleğe alınması ile ilgili olarak partizanlık yaptığı için eleştirildiğinde şöyle demişti;
"hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. bu kadroları örgütüme vermeyip de mhp'ye mi verseydim, refah'a mı verseydim? "
Sayın Bakan'ın bu açıklaması çok şey ifade ediyor. Yargı üzerinde tekel oluşturmuş olan zihniyet, bu tekelin kırılmasından çok rahatsız görünüyor.
Yıllardır yargıyı elinde bulunduran zihniyet, başkalarının da yargı alanında söz sahibi olmasını istemiyor.
Kendilerinin yaptığı partizanlığı başkalarının yapmasını istemiyor. Ne de olsa, bı tekelci hak onlara ait, başkalarını bu hakka ortak etmek istemiyorlar.
Yargı gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız olmalı.
Birilerinin çizgisinde olmamalı....
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Ben sadece ve sadece gördüklerimi ve yaşadıklarımı anlattım. İnanmayan inanmayabilir ama gerçek. Kimin nereden beslendiğini, kime burs borçlusu olduğunu ezbere bilir bizim dönem. O dönemin öğrencileri hepsini bilir. İçimize bugünkü iktidar tohumlarının atıldığı dönem ister kabul edin ister etmeyin maalesef 1982 dönemidir ki, asker bunu hiç düşünmemiştir bile.
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk: “Kimse ‘Allah’lığa özenmesin!”
Ben bir karar verirsem kanıtlayabilir misiniz? Kimse bilemez Allah'tan başka. Kimse de allah'lığa özenmesin...
Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, HSYK’yı “Yetki gaspı” yla suçlayanlara, sert cevap verdi. TV8’de Erkan Tan ile Başkent’ten programının konuğu olan Selçuk, yaşanan yargı kriziyle ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
BU YETKİ HSYK’NIN TEKELİNDEDİR: HSKY’nın yapmış olduğu tasarruf, işlem tamamen kendi yetkisi içindedir ve hatta onun tekelindedir. Bir savcının yeri değişecek yetkisindedir. Yetki gaspı, yağması gibi kavramları son derece yanlış buluyorum. HSKY’nın yetkisinde değil de bir başkasının yetkisini kullanmış gibi laflar var. Ne Bakanlığındır bu yetki ne Yargıtay’ındır . Bazı bilim adamlarının bunu söylemesi yürekler acısıdır.
DOSYAYI GÖRMEDEN BİLEMEZSİNİZ: Bu yetkisini doğru mu kullandı ayrı bir sorudur. Ben bilmiyorum çünkü dosyayı görmedim, gizlidir. Yetki gaspı diyenler de bilmiyor. Herkes ezbere konuşuyor. HYSK Başkanvekili ’Aylardan beri izliyoruz. Bazı sorular sorduk yanıt gelmedi. O kadar gelmedi ki artık başka çaremiz yoktu’dedi.
BENİM KAFAMDA DA SORU İŞARETLERİ VAR: Ben de izliyorum olayı ve bir çok soru kafamda doğmaya başladı. Bir savcı olaya el koyuyor inceleme yapıyor. Bir başka savcı bana ait diyor... Yurttaşın kafasında da sorular var. Nasıl yanıtlandığını da bilmiyorum. Bu konuda ideolojik davranılıyor havası veriliyor.
BU ARKADAŞLAR DÜNKÜ ÇOCUK DEĞİL: Şimdi yılların hakimlerine siz yetkileri gasp ediyorsunuz diyorsunuz. Ben yakıştıramıyorum. Bu arkadaşlarımız 30, 40 yıldır yargıçlık yapan insanlar. Savunmayı almadan, dosayı incelemeden kimse karar vermez. Taç giyen baş akıllanır öyledir bu işler. Bu arkadaşlar dünkü çocuklar değil. Hem deneyimleri var, hem bilgisi olan arkadaşlarımız.
KİMSE ALLAHLIĞA ÖZENMESİN: Ben bir karar versem bunu siyasi bulabilirsiniz. Kanıtlayabilir misiniz? Sadece Allah bilir. Kimse Allahlığa özenmesin. Hangi saiklerle karar verdiğimi bilemezsiniz. Herkes hiçbir şey bilmeden mahkumiyet, aklanma kararı veriyor. Herkes kendi yerini iyi bilsin ve yerinde kalsın. Hiç kimse yargının işine karışmasın.
İLGİLENMEMESİ GEREKİRDİ: Kamuoyu önünde bu davayı tartışamazsınız. Herkes susmalı, masanın başına oturmalı. (Şanal’ın dosyayı Ergenekon savcılarına göndermesiyle ilgili) Yetkisi kaldırılmış bir savcının artık bu konuyla ilgilenmemesi gerekirdi.
http://www.haberiniz.com/index.php?o...les&Itemid=176
Cevap: HSYK, dört savcının yetkilerinin ellerinden alınmasına karar verdi
Kamuoyunda ''Şemdinli savcısı'' olarak bilinen eski Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya, suskunluğunu bozdu. Sarıkaya, Şemdinli iddianamesini hazırlarken hiçbir baskı görmediğini söyledi.
Savcı Ferhat Sarıkaya, Cihan Haber Ajansı'na konuştu.
Sarıkaya, 'Ben görevimi yaptım. Hukuk içerisinde iddianameyi hazırladım. İddianamede usul hatası olduğuna yönelik iddialar varsa, bu ihracımı gerektirmiyordu'' dedi.
Geçimini sağlamak için arabasını sattığını vurgulayan Sarıkaya, mağduriyetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürmeyecek.
Sarıkaya "kendi meselesinden dolayı devletini mahkum ettirmek istemediğini" belirtti.
Sarıkaya, görevden alındıktan sonra Avrupa'ya gittiği iddialarını da yalanladı; genellikle İstanbul ve Ankara'da bulunduğuna dikkat çekti.
Bu sürede izlenip izlenmediğine ilişkin soruya Sarıkaya, "Öyle bir duyguya kapılmadım. Öyle bir şey hissetmedim" cevabını verdi.
Şemdinli iddianamesi dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ı da kapsıyordu.
İddianamenin ardından başlayan tartışmanın sonunda Sarıkaya görevinden alınmıştı.
http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/...5.0/index.html