Ordaki Fener'i bilmem bizim kadıköydeki Fener bağımsızdır.
Printable View
Sınav mizahı!
Adli yargı sınavına üç kez girip üçünde de mülakatta elenen Ali Haydar Kara’nın durumunu okurlarımız öğrendiler. Buna benzer çok daha traji komik hikâyelerin varlığını Adem Sevilmiş’in mektubundan öğreniyoruz...
Diyor ki okurumuz:
“Ben de 5 defa idari yargı, 7 defa da adli yargı olmak üzere 12 defa yazılı sınava girdim. Yazılı sınavdan hepsinden geçtim. Mülakatta hepsinden elendim.
Sınavımın iptali için Ankara 15. İdare Mahkemesi’nde açtığım dava reddedildi.”
Acaba bu mektubu yazan Adem Sevilmiş şimdi nerede ne iş yapıyor? Sıkı durunuz...
“Ben 5 yıldır Ağrı ilinde Hazine Avukatı olarak çalışıyorum. Adalet Bakanlığı’nın da ildeki avukatıyım.”
KAYNAK:http://www.milliyet.com.tr/Yazar.asp....01.2010&ver=1
3 Ocak Çarşamba 2010/MİLLİYET
Taha Akyol
Bağımsız, tarafsız yargı1
ANKARA Barosu uluslararası bir kurultay düzenledi. Türkiye’den ve Batı’dan hukukçular “adalet ve hukuk reformu”nu konuşuyorlar. İlk gün Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker konuştular.
Dünkü toplantıda ben de konuştum; görüşlerimi okurlarımla da paylaşmak istiyorum.
Önce, evrensel hukuktaki köklü eğilimi görmek gerekir: Birey hakları öne çıkıyor, bireyin hak ve özgürlükleri hem topluma hem devlete karşı daha bir özenle korunuyor. Devletçi ve yasakçı anlayışlar eskiyor.
Halbuki, Rıza Türmen’in de eleştirerek belirttiği gibi, bizim yargı kültürümüzde bireyi değil, devleti kollama refleksi çok güçlüdür. Bunu 301. madde gibi ceza kararlarında, özelleştirme kararlarında, yetkisiz ‘yerindelik’ denetimlerinde, parti kapatma ve çeşitli iptal davalarında görüyoruz.
Bizde bu yüzden yargı yeterince “tarafsız” olamıyor, bu da “güven” sorunu yaratıyor.
‘Tarafsızlık’ talebi güçleniyor
Milliyet gazetesinin arşiv servisinden rica ettiğim araştırmanın sonuçları şöyle:
- 1997-1999 arasındaki üç yılda Milliyet‘te çıkan haber ve yazılarda, ‘yargı bağımsızlığı’ veya ‘bağımsız yargı’ kavramları 333 defa kullanılmış. Aynı dönemde ‘yargının tarafsızlığı’ veya ‘tarafsız yargı’ kavramları ise sadece 20 defa kullanılmış! Yargının kendi bağımsızlığına odaklanan, tarafsızlığı ihmal eden bir kültürün yansımasıdır bu rakamlar!
- Fakat 2007-2009 arasındaki üç yılda durum değişmiş. Haber ve yazılarda yargıya ilişkin ‘bağımsızlık’ kavramı 133 defa, ‘tarafsızlık’ kavramı’ ise 68 defa kullanılmış; yarı yarıya!
Bu değişimin iki sebebi var: Demokrasi ve çoğulculuk geliştikçe yargının “tarafsız” olmasının önemi ve bu yöndeki toplumsal talep güçleniyor! Bir de AB belgelerinde “yargının tarafsızlığı” kavramı kuvvetle vurgulanıyor. Zaten yargı bağımsızlığı yargının tarafsız olması için lazımdır.
Aksi halde yargı, belli bir anlayışın “bekçi”si olur; ihtilafları çözen “tarafsız hakem” işlevini yerine getiremez.
Yargıtay başkanlarının, Ferruh Adalı’dan Osman Arslan’a kadar, Word programıyla internette yer alan Adli Yıl Açış Konuşmaları’nı da inceledim:
- Tam 426 defa ‘bağımsızlık’ vurgusu yapmışlar; muazzam!
- ‘Tarafsızlık’ kavramını ise sadece 49 defa zikretmişler!
Yargıtay başkanlarından Sami Selçuk üç defa yaptığı Açış Konuşması’nda tam 83 kez yargının “yansız” olması gerektiğini vurgulamış! Tek başına bütün Yargıtay’ın yirmi yılından fazla!
Sami Selçuk’un “Dreyfus davası” uyarılarıyla dolu yargı eleştirileri de çok önemlidir.
HSYK’da yapısal değişim
Bu tablo karşısında sadece yargı bağımsızlığını değil bilhassa yargının tarafsızlığını geliştirecek bir yargı reformu zorunludur. Tarafsızlığı gelişmemiş bir yargının bağımsız olması, sorunları çözmez!
Yargı bağımsızlığını güçlendirmek için adalet müfettişleri bakanlıktan alınıp HSYK’ya bağlanmalı, HSYK’nın kendi sekretaryası, bütçesi, binası olmalı...
Yargının “tarafsızlığı”nı geliştirmek için de HSYK mevcut ‘oligarşik’ yapısından çıkarılmalı “geniş tabanlı temsil” ve “çeşitlilik” yapısına kavuşturulmalıdır.
Bugün yüksek yargı ile HSYK üyelerinin birbirini seçmesi (kooptasyon) sistemi tam bir kapalı kast yapısı oluşturuyor.
HSYK üyeleri geniş bir taban tarafından çeşitli kaynaklardan seçilerek oluşursa “tek fikirli” olmaktan kurtulur, tarafsızlığı konusunda daha güven verici olur.
Evrensel hukuk da bunu gerektiriyor
Laik aykırı odak olduğu sadece iddia idi. Ve iddia olarak kaldı.
Savcının nerede olduğu konusunda ise o da sadece iddia. Ve o iddiayı ispat etmek size düşer. Tuncay özkan ağzı bu. (O sözleri söylediği videoyu izlemenizi öneririm zira çok komik. "Beni kim içeri alabilir" diyor. İzlerken koptum.)
Yandaşlara servis etmelerine neden ceza yok dediniz. Şamil Tayyar'a verilen nedir sorması ayıp.
Kazılardan birinden insan kemiklerinin arasında köpek kemiği çıktı. Sizin savunduğunuz terörist jitemciler adamı köpeği ile gömmüş olamaz mı? Veya bunun gibi birçok şey. Onca insan kemiği arasından sadece bir köpek kemiğini görüyorsunuz ya!!
Üst yapının alt yapıya bağımlığını.
."Ekonomi politikayı belirler" materyalist düşüncesi gereğince dünya'da sosyalizmi gerçekten kurmuş ülkeler dışında bunun mümkün olamayacağını.. Bu anlamda böyle bir sosyalist devlet şimdiye kadar hiç bir ülke'de sağlıklı olarak -ekonomi ve politika eşitliği ilkesini kuramadıklarından dolayı- bağımsız yargı'da var olmamıştır..
Başbakan'ın müdafiiliğini üstlendiği ergenekon davası devam ederken, siyasallaşan yargının bağımsızlığının konuşulması mümkün müdür?
KORKUYORUM
18 Şubat Perşembe 2010 Mehmrt Tezkan
Siz de korkun.. Çünkü korkunç!.. Yargının bölündüğü, siyasallaştığı, ideolojik yaklaştığı patlayan yanardağın alevleri gibi üzerimize dökündü..
Derimiz kavruldu, ciğerimiz dağlandı..
Son kale..
Yargı kalesi de delik deşik oldu..
Düştü!..
* * *
Bugünkü gazetelerin manşetlerine bakın.. Yorumlara!.. Bölünmüşlüğün fotoğrafını göreceksiniz..
Yargının siyasallaşması bu demek!
Aslında dünkü bazı gazeteler de aynıydı.. Erzincan Başsavcısı gözaltında diye göbek atma durumu vardı!..
Tutuklanması da, tutuklanmasına yapılan itirazın reddedilmesi de aynı şekilde değerlendirilecek..
Çift kale maç gibi..
Bölünmüşlük bu demek!
* * *
Bu sebeple korkun!..
Çetelerden korkmayın, cuntacılardan da, mafyadan da, despot yönetimlerden de, zalim yöneticilerden de, zulmedenlerden de, hakkınızı yiyenlerden de korkmayın..
Hatta polis siyasallaşsa bile korkmayın..
Bir şekilde baş edersiniz! Sığınacağınız liman vardır, hakkınızı arayacağınız kapı..
Yargıdır o..
* * *
Eski günleri unutmadık.. İşkencenin gırla gittiği günlerde polisin eline düşen, savcının karşısına çıkınca düğün bayram ederdi..
Özgür kalmış kadar sevinirdi..
Bilirdik ki adalet kapısında; siyaset yok, ideoloji yok, taraf tutma yok; bizden sizden ayrımı yok..
Bilirdi ki sadece hukuk var, adalet var..
Zaman zaman eksen kayması olsa bile temel duygumuz buydu..
Kendimizi güvende hissederdik..
O his bitti!.
Yargı bölündü!.
Korkun..
(Erzincan krizinde kimin haklı kimin haksız olduğunun hiç önemi yok.. Sadece bölünmüşlüğün belgesi var)
Dün dinleme.. Bugün tutuklama!
Bir süre önce Adalet Bakanlığı müfettişlerinin başvurusuyla 56 kadar hâkim ve savcının telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı..
Açıklanmadı..
Tesadüfen ortaya çıktı..
Aralarında başsavcılar da vardı.. İstanbul Başsavcısı da.. Tutuklanan Erzincan Başsavcısı da..
Onlar, dinlendiklerini tesadüfen ortaya çıkan evrakla öğrendiler..
Temizlermiş!
* * *
Pek gürültü kopmadı.. Ne oluyor ya diyen olmadı..
Tam tersi doğal karşılandı.. Ne var bunda dendi.. Üstü kapatıldı..
Ergenekoncu diye ağır şüphe duyulduğu için dinlenen kişiler savcıydı, hâkimdi, başsavcıydı..
Önemsenmedi..
* * *
Devamı geldi.. Bir savcı, bir başsavcıyı önce gözaltına aldı, sonra tutuklattı..
Neyse ki önemsendi..
* * *
Kimse başsavcılar soruşturulamaz, yargılanamaz demiyor..
Hoyratlığa karşı çıkıyor..
Gizli tanıklar.. İmzasız mektuplar!
Acayip bir trafik vardı.. Resmen haber bombardımanı yaşandı..
İlk açıklama Adalet Bakanlığı’ndan geldi...
Sabahın köründe..
05.57’de..
http://www.milliyet.com.tr/korkuyoru...ult.htm?ver=38
Hakimlere ‘Cübbenizi çıkarın’ diyenler... Siz mi giyeceksiniz?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dün yine “yargı”ya çattı.
Dikkat edin, “bazı yargı mensuplarına” değil, kurum olarak “yargı”ya...
Son zamanlarda neredeyse her gün söylediği sözleri tekrarladı:
“Yargı siyasallaşmadı, yargı siyasete soyundu.”
“Siyaset yapmak istiyorsan çıkar cübbeni, bir partiye katıl...”
“Siyasi arenada olanların yaptıkları açıklamalar ile sizin açıklamalarınız birebir örtüşüyor.”
Bu sözler, bir başbakana yakışmayacak kadar boş ve aynı zamanda tehlikeli!
Neden mi?
***
Devletin nitelikleri...
Hukukun üstünlüğü...
Yargının bağımsızlığı...
Güçler ayrılığı ilkesinin uygulanıp uygulanmadığı gibi konularda “yasama” ve “yürütme”nin ne kadar söz hakkı varsa; yargının yetkisi ve sorumluluğu da en az bu iki kurum kadardır.
Bu konularda konuşmak, duyulan rahatsızlıkları dile getirmek, yürütmenin ve yasamanın hata yaptığını söylemek; siyasete soyunmak değil, görevi yerine getirmektir!
Eğer bir yargı mensubu, bu değerlere yönelik bir tehlikenin yaklaştığını gördüğü halde konuşmazsa; asıl o zaman mesleğine ve ülkeye ihanet etmiş olur.
Dolayısıyla...
İktidarın; Hakimler ve Savcılar Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirmeye hazırlandığı şu günlerde, yüksek yargı kurumlarının başkanları ve yetkili kurullarının “görüş açıklaması” asla “siyaset yapmak” olarak nitelendirilemez...
Onların açıklamalarının, bazı siyasi partilerin açıklamalarıyla örtüşmesi ise “doğrularda buluşmak”tan başka bir anlam taşımaz...
Örneğin:
AKP’nin gündeme getirdiği Anayasa değişiklik önerilerinden en az yedi tanesini gönülden destekliyorum.
Bu; benim AKP’li olduğumu mu gösterir?
***
Olaya Başbakan’ın mantığıyla yaklaşırsak...
O zaman halka açık şirketini batırıp, paraları cukkalayan bir işadamı da kendisini yargılayan hakim ve savcılara pekâlâ,[B] “Siz ticaretten ne anlarsınız? [/B]Madem iş dünyasını o kadar iyi biliyorsunuz, çıkarın o cüppeleri de şirket yönetin” deme hakkına sahip olur!
***
Bir de tersten bakalım:
Sayın Başbakan bir gün olsun askerlik dersi aldı mı?
Bir tane bile “hukuk” kitabını baştan sona kadar okudu mu?
Ekonomiyle ilişkisi “bayilik”ten öte gitti mi?
Hayır!
Ama kimse ona; “Madem Genelkurmay Başkanı’na talimat verebilecek konumdasın, o zaman politikayı bırak asker ol” demiyor!
Ya da bugün yerden yere vurduğu hakimler ve savcılar, ondan takım elbisesinin üzerine cüppe giymesini istemiyor!
Bu talepler ne kadar mantıksız ve geçersizse; Başbakan’ın, eleştirilerine katılmadığı yargı mensuplarına ikide bir “Cüppenizi çıkarıp, bir partiye katılın” demesi de o kadar anlamsızdır.
***
Gelelim; bu sözlerin “tehlike”sine...
Gerçek yargı mensupları cüppelerini çıkardıklarında, o cüppeleri siyasetçiler giyer...
Ki...
Bu da “hukuk devleti”nin ve “demokrasi”nin sonu olur!
*****
4/Nisan/2010 Mustafa Mutlu Vatan G.Z.T
Başsavcı yargıyı topa tutup ayrıldı
‘Erzincan Ergenekon Davası’nda gizli tanık ‘Efe’ olduğu öne sürülen Muş’un Malazgirt Cumhuriyet Başsavcısı Bayram Bozkurt, istifa dilekçesinin kabul edildiğini açıkladı.
İliç eski Cumhuriyet Savcısı olan Bozkurt, istifa dilekçesini Adalet Bakanlığı’na 25 Haziran’da verdiğini belirtti.
Başsavcı İlhan Cihaner’in, hakkında 16 ayrı suç iddiası ile soruşturma başlattığını anımsatan Bozkurt, tümü için takipsizlik kararı verildiğini belirtti. İzmir’de tatilde bulunduğunu bildiren Bozkurt, şunları söyledi:
“Onurumla istifa ediyorum. Muhtemelen avukatlık yapacağım. Ergenekon’un Erzincan yapılanmasını deşifre ettiğim için üzerime çok geldiler. Arabamı kurşunladılar. Korktuğum için istifa etmedim. Görevimizi tam anlamıyla yerine getiremiyoruz. Yargı son zamanlarda vesayet altına girdi. Bunun için gördüğüm lüzum üzerine görevimden istifa ettim.
Malazgirt terör bölgesidir. Zaten can güvenliğim yokken Malazgirt’e atanmam düşündürücüdür. Doğu’da görev yapmama rağmen beni tekrar Malazgirt’te atadılar. Bir süre dinlenecek ve ailemi de alıp batıya yerleşeceğim.”
http://www.milliyet.com.tr/bassavci-...44/default.htm
26 Haziran 2010 Arslan BULUT
Adalet Bakanlığı'nda Amerikalı bir savcı!
* *
Şimdi Adalet Bakanı’na bir bilgi sunacağım.
Gazeteci Yılmaz Polat’ın son kitabı “CIA Pençesinde Açılım”, Ulus Dağı Yayınları arasında çıktı. Kitabın 163 ve 164’üncü sayfalarında aynen şu bilgiler yer alıyor:
“Abdullah Gül, 8 Ocak 2008’de Bush’a konuk oldu. Görüşmede, Kürt sorunu üzerinde durularak siyasi çözüm tartışıldı. Görüşmeden sonra Abdullah Gül, Bush’un bu konuyla ilgili bir isteğinin olmadığını açıkladı. Beyaz Saray ise Türk tarafını yalanlarcasına, görüşmede PKK ve siyasi çözüm yöntemlerinin ele alındığını bildirdi.
Siyasi çözümün şifresi, Erdoğan’ın 5 Kasım’da Bush ile baş başa görüşmesinde saklıydı. Gül-Bush görüşmesi, Erdoğan-Bush görüşmesinin devamı niteliğindeydi.
Abdullah Gül, Ankara’ya döndükten bir ay sonra ABD Adalet Bakanı, Türkiye Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüştü. ABD ve Türk Adalet Bakanlıkları, uzun süredir işbirliği içindeydiler. 2006’da kamuoyuna yansımayan bir anlaşma da yapılmıştı ve o tarihten beri Kaliforniya Eyaleti Sacramento bölgesinden atanan bir Amerikalı savcı, Türk Adalet Bakanlığı’nda danışman olarak çalışıyordu.
Amerikalı danışman savcı, Türk adaletini biçimlendirirken, Ankara Büyükelçiliği bünyesindeki FBI ve istihbarat birimleriyle de yakın işbirliği içinde çalışıyor.”
* * *
Sadullah Ergin, Yılmaz Polat’ın verdiği bu bilgiler hakkında bir açıklama yapar mı acaba? Bu bilgiler doğruysa, vesayet altında çalışan kim oluyor?
Mehmet Ali Şahin, Danıştay baskını sırasında Devlet Bakanı idi ve TBMM’de yaptığı konuşmada, olayın sebebi ile ilgili olarak, “sürprizlere hazır olun” demişti. Hangi savcıdan bilgi almıştı acaba? Başbakan Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bu tür olayların tamamından milliyetçileri veya ulusalcıları sorumlu tuttular, sonra da terörle mücadele bir kenara bırakılıp teröristle mücadele edenler hakkında soruşturmalar başlatıldı! İçişleri Bakanlığı’nda da ulusalcılığı suç olarak gösteren bir rapor hazırlandı!
Amerikalı savcı böyle mi tavsiye etmişti?
Yazının tamamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=13831
29 Haziran 2010 Arslan BULUT Adalet Bakanlığı: Amerikalı savcı yok
Adalet Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği, Gazeteci Yılmaz Polat’ın “CIA Pençesinde Açılım” kitabındaki bilgilere dayanarak yazdığım “Adalet Bakanlığı’nda Amerikalı bir savcı!” başlıklı yazımla ilgili olarak bir açıklama gönderdi. Açıklamayı aynen yayınlıyorum:
Yazının tamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=13870
30 Haziran 2010 Arslan BULUT "Amerikalı savcı, Türk savcıları ve polisi ile birlikte çalışıyor!"
Yazının tamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=13882
01 Temmuz 2010 Arslan BULUT İstanbul'da 8 savcıyla toplantı yapan Amerikalı!
Yazının tamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=13900
13 Temmuz 2010 Arslan BULUT Seçmene uyarı: Yargı reformunu UNDP hazırladı!
Yazının tamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=14055
14 Temmuz 2010 Arslan BULUTYargıda şimdi de Kanadalı gölgesi!
Yazının tamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=14070
15 Temmuz 2010 Arslan BULUT Adalet Bakanlığı'nın ikinci açıklaması
Adalet Bakanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Murat Aydın, uzun bir açıklama gönderdi. Açıklama bu sütunun boyutlarını dört kat aştığından, özetleyerek vermek durumundayım. Cevaplarımı daha sonra yazacağım.
Arslan BULUT
Yazının tamamı:http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr...hp?haber=14085
"Demokrasi amaç değil araçtır!"
Maşallah, araç tıkır tıkır yürüyor.(Hasan Pulur)