Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Gür;
Atatürk'ü anlayış ve algılayış biçiminiz, "ikinci dünya savaşının hala bitmediğini zanneden Japon askerinin tavrına" benziyor.
Atatürk'ün hayatı iyi incelenirse, milli mücadele dönemi ve daha sonraki dönemlerdeki söylem ve tavrının çok farklı olduğu görülür. Milli mücadele döneminde batılı emperyalist güçlerle mücadele etmiş, ancak daha sonra da batının hukuk sisteminin bu ülkeye ithal etmiştir.
Milli mücadele dönemindeki emperyalist söylemle, daha sonraki batı uygarlığını hedef göstermesi, konjoktüre bağlı olarak devletçi ya da liberal tercihlere yönelmesi, yabancı sermaye ile ilgili konuşma ve uygulamarı hep pragmatik olmuştur.
Çünkü milli mücadele bitmiş, medeni milletler arasında yer alma mücadelesi başlamıştır.
İkinci dünya savaşında bir ıssız adaya düşen japon askeri aradan yıllar geçtikten sonra bulunduğunda, savaşın devam ettiğini zannederek savaşçı tavırlarına devam etmek gibi tuhaf hareketler yapıyormuş.
Sizin ve sizin çizginizde olan arkadaşlar, ikinci dünya savaşının bittiğini bir türlü anlamıyorlar ve hala o askerin tuhaf hallerini devam ettiriyorlar. Atatürk, milli mücadelede sert eleştirilerde bulunduğu batının hukuk normlarını bu ülkeye getirdi. Size kalsa, Atatürk hep kalpaklı, kuvvacı kalmalı idi. Ama Atatürk savaşın bittiğini biliyordu ve savaştığı kişilerle dost olmasını da biliyordu.
Selam.
Abbas Bey yorumlarınıza inanın artık hiç şaşırmıyorum...
Yurtta sulh, cihanda sulh diyen de, gençliğimizi ileride ortaya çıkabilecek dahili ve harici düşmanlara (kötülük isteyenlere) karşı uyaran da Atatürk'tür. Size göre bu bile bir çelişki olabilir, o yüzden daha fazla yorum yapmadan aşağıdaki sözleri okumanızı ve anlamaya çalışmanızı rica ediyorum. Bakın bakalım, söz ettiği ya da eylemleriyle ifade ettiği "dostluk" ve "barış" nasıl ve ne şartlarda olmalıymış?..
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
- Bütün dünya milletleri aşağı yukarı AKRABA olmuşlardır... Bu itibarla İNSAN MENSUP OLDUĞU MİLLETİN VARLIĞINI VE MUTLULUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜ KADAR, BÜTÜN DÜNYA MİLLETLERİNİN HUZUR VE REFAHINI DÜŞÜNMELİ; KENDİ MİLLETİNİN SAADETİNE NE KADAR DEĞER VERİRSE, BÜTÜN DÜNYA MİLLETLERİNİN MUTLULUĞUNA HİZMET ETMEYE DE ELİNDEN GELDİĞİ KADAR ÇALIŞMALIDIR!.. (17.3.1937)
********
Beynelmilel siyasi emniyetin inkişafı için ilk ve en önemli şart milletlerin hiç olmazsa, BARIŞI KORUMA fikrinde SAMİMİ olarak birleşmeleridir.
***************
Eğer DEVAMLI BARIŞ isteniyorsa, kitlelerin vaziyetlerini iyileştirecek MİLLETLERARASI TEDBİRLER alınmalıdır!.. İNSANLIĞIN BÜTÜNÜNÜN REFAHI, AÇLIK VE BASKININ YERİNE GEÇMELİDİR! Dünya vatandaşları KISKANÇLIK, AÇ GÖZLÜLÜK ve KİNDEN UZAKLAŞACAK şekilde eğitilmelidir!..
****************
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, gayrıinsani ve son derece üzücü bir sistemdir!..
*************
- Bugün aradığımız barışın EBEDİ BARIŞ OLACAĞINA İNANMAK SAFDİLLİK olur!.. BU O KADAR ÖNEMLİ BİR GERÇEKTİR Kİ, ONDAN BİR AN BİLE GAFLET, MİLLETİN HAYATINI TEHLİKEYE SOKAR!..
******************
Şüphesiz hukukumuza, şeref ve haysiyetimize saygı gösterildikçe mukabil saygıda asla kusur etmiyeceğiz... Fakat ne çare ki, ZAYIF OLANLARIN HUKUKUNA SAYGININ NOKSAN OLDUĞUNU VEYA HİÇ SAYGI GÖSTERİLMEDİĞİNİ çok acı tecrübelerle ÖĞRENDİK... Onun için her türlü ihtimallerin gerektirdiği HAZIRLIKLARI YAPMAKTA asla GECİKMİYECEĞİZ!..
Hiç bir millet ve memlekete karşı tecavüz fikri beslemeyiz!.. Fakat VARLIĞIMIZI ve BAĞIMSIZLIĞIMIZI KORUMAK için, bir de MİLLETİMİZİN iç rahatlığı ve gönül huzuru ile çalışarak REFAHLI ve MUTLU OLMASINI SAĞLAMAK İÇİN her vakit memleket ve milletimizi korumaya GÜCÜ YETEN BİR ORDU'ya sahip olmak da ÜLKÜ'müzdür!..
****************
TÜRKİYE HALKI, her medeni ve kaabiliyetli millet gibi KAYITSIZ VE ŞARTSIZ HÜR VE MÜSTAKİL yaşamaya karar vermiştir... Bu meşru kararı ihlale yönelik her kuvvet, TÜRKİYE'NİN EBEDİ DÜŞMANI kalır!..(1922)
******************
- HAYAT-I MİLLET TEHLİKEYE MARUZ KALMADIKÇA, HARB BİR CİNAYETTİR!..
Ben HARPÇİ olamam!... Çünkü harbin acıklı hallerini herkesten iyi bilirim.
- TÜRKİYE'NİN EMNİYETİNİ GAYE TUTAN, HİÇ BİR MİLLETİN ALEYHİNDE OLMAYAN BİR BARIŞ İSTİKAMETİ, bizim daima düsturumuz olacaktır!..
Biz yabancılara karşı herhangi HASMANE bir his beslemediğimiz gibi, onlarla SAMİMİ ilişkilerde bulunmak arzusundayız... TÜRKLER bütün medeni milletlerin dostlarıdır!..(1923)