http://www.youtube.com/watch?v=M2cFYbzp98Q Kot giyen bir gencin başına gelenler
Printable View
http://www.youtube.com/watch?v=M2cFYbzp98Q Kot giyen bir gencin başına gelenler
sayin Abbas Bilgili bende simdi gonderdiginiz linke baktim bence sayin Ayse Arman o resimi alipta oraya koyarak genel bi gorus ifade etmis yazisinda, tum ortululer o resimle kiyaslanamaz. Ha birde abdest ile ilgili bi yazisi var ya benim anlamadigim makina degilde insanlarin rahat abdest almasi icin ozel olarak yapilan bir yer var diyelimki bu neden rahatsiz ediyor veya neden alay konusu yapilmaya calisiliyor sonucta musluman bi ulkeyiz ve dinimzde namaz farz kilinmistir bence bunun olmasinda herhangi bi anormallik yok son anlatilan hikayeye gelince bence bu cahillikle ve bilgisizlikle alakali bi hikaye. Siz yorumsuz birakmissiniz
Sayın Nehir48;
Ben Ayşe Arman'ın yazılarından çok türbanlı bayanla ilgili resmi "yorumsuz" dikkatlere sunmaya çalışmıştım. Diğer yazılar da aynı linkte olduğundan sanırım siz onlara takılmışsınız. Ben o türbanlı resme dikkat çekerken, başörtülülerin homojen bir topluluk değil, çok değişken ve çeşitli bir topluluk olduğunu ifade etmeye çalıştım. Gerçek durum da böyle diye düşünyorum. Bu sitede üniversiteye giden kızların kılık kıyafetlerine müdahale edilmemesi gerektiğini sürekli savundum ve savunuyorum. Türbanın laikliğe ve Atatürk'e karşı olmak anlamına gelmediğini sürekli söylüyorum.
Sayın Tayfun kardeş;
Sunduğunuz Afganistan manzaraları ne yazık ki kadınlar için olduğu kadar erkekler için de çok utanç vericidir. Bu insanlar cehaletin derinliklerinde bulunuyor. Acaba biz de kızları başörtüleri yüzünden okula sokmamakla cehalete terk ettiğimizin farkında mıyız? "En hakiki mürşit olan ilim"e bu kızlar okula sokulmayarak nasıl ulaşacak?
Hanginiz gerçekten inançlı, hanginiz değil
Hani türbanlı genç kızların birdenbire bu kadar hızla çoğalmalarına şaşıp kaldık ya... “Daha önce neredeydi bunlar?” diye sorduk...
Bir genç kızın, bir kadının
kapanma isteğini bir türlü anlayamadık ya...
“Daha önce sokakta türban yasak mıydı sanki?” diye sorduk...
İsyan ettik...
Sonra...
“Türbanın modası olur mu? Makyajlı, süslü püslü kapanarak kim kandırıyorlar?”a geçtik...
Ama bütün soruların cevapları hep havada kaldı.
Kadınları kapatmak isteyen erkekleri geçtik de, kadınlarda takılı kaldık.
Neden?
Neden kapanmak istediklerini bir türlü anlayamadık...
Oysa söylediler...
“Dini inançlarımızın gereği” dediler.
Ama onların bu cevaplarına hiç inanmadık.
İnanamadık...
Sabit fikirli falan olduğumuzdan değil, bizi inandıramadılar...
Nasıl inanalım ki?
“Madem dini inançlarınız için kapanıyorsunuz o halde neden süsleniyorsunuz?”un cevabını bize veremediler.
“Dini inancınızda erkekleri baştan çıkarmaya yönelik kırmızı ruj sürme, burnu açık ayakkabılarınızın içinden yine kırmızı ojeli parmaklarınızın görünmesi falan caiz mi?”nin yanıtını da...
E, biz de işte o zaman isyan ettik.
Demokrat tarafımız o zaman yaralandı, karalandı.
Çünkü kandırıldığımızı hissettik.
Her şeyi giy, sür sürüştür sonra dini inancından bahset...
Beline kemer tak, parlak kumaşlardan dikilmiş dar eteğinle kalçalarının şeklini sergile sonra da kapanmak istediğini söyle...
Bu mu?
Kitabının sana söylediği bu mu?
Olmuyor...
Bu yüzden inandırıcı olmuyor...
İşte bu yüzden size inanmıyoruz.
Peki uğruna kapandığınızı söylediğiniz inanıyor mu?
Asıl olan da bu değil mi zaten...
Hesabını verirsiniz artık!
HODRİ MEYDAN, SIRA SİZDE...
Ama bu dünyada benim de sormak isteğim birkaç soru var; yanlış anlamayın, hesap sormak değil, sadece öylesine birkaç soru:
“Dini inancın sana neden türban tak diyor? Bunu biliyor musun?”
“Sen gerçekten inançlı olsan, böyle süslü püslü gezer miydin?”
Şimdi bir kez daha soruyorum:
“Size nasıl inanalım? Siyasi ya da başka nedenlerle değil de sırf dini inancınızdan ötürü kapandığınıza nasıl inanalım?”
“İnanmazsan inanma”da diyebilirsiniz tabii...
Beni mi inandıracaksınız?
Peki o halde şu yargıya varma hakkım da mı yok? “Süslü püslüleri gerçek inançlıdan saymama hakkı...” Siz verin veya vermeyin ben kendimde bu hakkı buluyorum.
Hatta biraz daha ileri gidiyorum:
“Hadi bakalım, hodri meydan...” diyorum.
Sıra sizde...
Hanginiz “inançlı” hanginiz değil, göreceğiz...
Hem de fiyongunuzdan değil!
Dudaklarınızdan, gözlerinizden, yanaklarınızdan, kıyafetlerinizden...
Öyle derin tartışmalara girmeden, fikir yürütmeden...
Hanginiz gerçekten inançlı, hanginiz değil?
Anlayacağız. Bir bakışta...
Şıp diye... 14/ŞUBAT/2008 Dilek Önder. Vatan
M.E.Sezen: Güneş görünmeyeçek bu gidişle peçenin altından Farkındasınız deyilmi..!!
Sayın Av. Tayfun EYİLİK merak ediyorum acaba siz nerde yaşıyorsunuz? Yazmış olduğunuz tüm olaylar hepsi iran da geçiyor. İran laik bir ülke değil. Türkiye ise laik bir ülkedir ancak herkes laik olmaz zorunda değildir. Türkiyede sokaklarımızda başı açık olan genç kızlar ve başörtülü ya da türbanlı kızlar yanyana kolkola gezebiliyor kimsede müdahele eymiyor... Başı kapalı anaların başı açık kızları var eğer mahalle baskısı olsa ilk olarak aile içinde olur... Herkeste bir kaygı var laiklik elden gider mi diye? Laik olmak demek dine karşı olmak demek değildir. ülke yönetiminin ve yasaların din hükümleri üzerine oturtulmamasıdır. Laiklik kavramının kökenini araştırmanızı tavisye ederim... Tüm sorun bazı çıkar gruplarının işine gelmemesidir... bugun bazı hakimlerin başörtüsüne karşı çıkması açıkça belirtmeleri onların tarafsız olmadıkları anlamına gelir bu da hakimlikle bağdaşmaz... Diyorlar ki başı kapalı bir hakim davalı yada davacı taraflardan birisi eğer başı kapalıysa o kişi yönünde karar verebilir ya da kararı o kişi lehine meyledebilir. siz bunu tersinden bakarsanız başı açık bir hakimde başı açık olan lehine meyledebilir... herşey bizlerde ki hoşgörü ve empati eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Benim başı açık olanada başı kapalı olanada sonsuz saygım var. Eğer ülkemizde kadın erkek eşitliği varsa ve ben üniversiteye elimi kolumu salayarak girebliliyorsam bayan arkadaşlarda kıyafetine bakılmaksızın girebilmeli ama bu kimliğini tanımaya engel teşkil etmemeli...
Empati ve hoşgörünün sınırlarını aştığımız için tüm bu yaşananlar.
Turban ve ozgurluk ilginc bir denklem oldu. Laik bir ulkede sonsuz dinsel ozgurlukler var, yukarda degerli bir arkadasin belirtigi gibi Doktordan fazla Din gorevlisi var, acaba Iranda turbansiz yasama ozgurlugu ne zaman olacak? veya bu insanlarin kuracagi duzende Turbansiz yasama Ozgurlugu olacak midir???.
Alev ALATLI / Ne yazık ki ZAMAN değil.
Biz daha demokrasi sorunumuzu çözemeden, İran kendi sorununu çözebilir mi bilemem artık?
İçerden mırıldanmalar
Gözlemlediğim odur ki, korkutan tülbent değil, türban. Niye, çünkü, derin belleğimizdeki hayırhah kadının uzantısı tülbent. Döner yara sarar, döner kırık kol bağlar, döner sancılı başı sıkar... hastanın terini siler, yavukluya armağan olur, hasreti iyileştirir. Nurani yüzleri çevrelerken anılır...Türban öyle değil. Çünkü, türban, İslâmi tesettüre ilişkin en katı (dilerseniz, en erkeksi) yorumun benimsendiğinin ilânı hüviyetindedir; ve dolayısıyla, kadına ilişkin tüm diğer yorum ve kuralların da kabullenildiğini ima eder. Bunların arasında kötülük, fitne ve uğursuzluk kaynağı olmamızdan başka, dinen ve aklen dûn (eksik) yaratıldığımız, namazı bozan köpekler ve eşeklerle bir tutulduğumuz şeklinde...haysiyetimizi rencide eden yorumlar vardır. Türban, bu yorumların zımnen kabulü olarak görüldüğü için korkutur.
Kadın/ana koşulsuz sevginin simgesidir...Hiç bir ideolojinin yada toplumsal kurgunun ya da inancın selâmeti anayı çocuklarını feda etmeye iknaya yetmezken, kadın, pederşahi kuralların inşa ettiği dünyanın iflâh olmaz muhalifi olarak tebarüz eder. Bu iflâh olmaz muhalif, yeri geldiğinde tüm kuralları çiğneyecek, oğlan ya da kız, suçları ne olursa olsun, doğurduklarının esenliğini sağlamaya çalışacaktır. "Ağlarsa ana ağlar gerisi yalan ağlar" olgusu, kadın unsurunun beşere sunduğu eşsiz sığınağı minnetle ulularken; kadının kendisi yeryüzünde gözlenen tüm karışıklıkların (fitnenin) müsebbibi olarak takdim edilir, dünya kurulalı beri.
Hint'in kutsal metinlerinde, "doğuştan düşüncesiz ve hilekârdır" kadın... Buda, öğretisini sulandıracakları için kadınların rahibe olmalarına karşıdır. Ortodoks Yahudi erkeklerinin sabah dualarından biri, "Beni bir kadın olarak yaratmayan Kâinatın Yaratıcısı Efendimize hamdolsun."... Hıristiyan geleneğinin başat bileşeni, kadının kötülük, ayartma ve günahla özdeşleştirilmesidir... Hayrın ve şerrin, cinslerdeki karşılıkları erkek ve kadın olarak belirlenirken, yeryüzüne kötülük bulaştırdıkları gerekçesiyle kadınlardan topluca tövbe edip, günahlarını affettirmeleri talep edilir... İslam'da, "Ümmetim için kadın fitnesinden daha büyük bir fitne kaldığını bilmiyorum" mealindeki cümlenin Hazreti Muhammed'e ait olduğu bildirilir. "Allahım bizi kadınların şerrinden, fitnesinden ve onlarla imtihan olup kaybetmekten koru" mealindeki duanın(3) varlığı, semavi dinlerin ortak tutumlarının yansıması olarak belirir...Öte yandan, 1900'lü yılların başlarına kadar medeni dünyanın hemen her ülkesinde bir eş, kocasının gölgesi, uzantısı, parçası olan kadın, dünyayı saran değişimden nasibini alacaktır. "Yeni kadın" erkeğin bir refleksinden ibaret olmayı kabullenmeyen, yardımcı oyuncu rolünü reddeden, kendisine ait bir içdünyasına sahip, coşkulu, bağımsız, özgüven sahibi, yaşamını bir başına sürdürmeyi göze alabilen kadındır.
Yeni kadın, erkeğin ne gönlüne ne de aklına hitap eder. Erkek cinsinin en duyarlı zümresi iken şairler, yeni kadını ne görürler, ne duyarlar, ne anlarlar, ne de ayırt ederler... Edebiyat, ihanete uğramış, terk edilmiş, acı çeken kadınlar, intikamcı zevceler, büyüleyici aşifteler ya da iradesiz, renksiz, sade, şirin kızlar üretmeyi sürdürür...Yaşı ne olursa olsun, erkeğin kanatlarının altında olmayan kadın, ana muamelesi görür. Özetle, kadının ne olup olmadığı erkekler tarafından kadınlar üzerinden tartışılan bir süreç olmaya devam eder; günümüzde türban meselesinde gördüğümüz gibi...
Yeni kadının tecrübesi, yeryüzündeki yaşamın somutta ispatlanan aşkla ayakta kaldığı şeklindedir, yasalarla değil... Gerektiğinde baş örten, gerektiğinde yara saran tülbent, kadınlara mahsus bilginin kadim nakil aracı olarak görülür. Bu bağlamda, türban, kadınlık bilgisinin bastırılması, diğer bir deyişle, kadının kadına ihanetinin dışavurumu olarak algılanabildiği için korkutur.
Türk toplumun eriştiği tarihinin bu noktasında, yargıç kürsüsündeki yerini dişiyle tırnağıyla elde etmiş yeni kadın, tanık mahallindeki hemcinsinin şahitliğini irade ve akıl bakımından erkeklerden daha zayıf olduğu gerekçesiyle reddetmeyi aklından bile geçirmezken, dünya ve kâinat görüşünü türbanı aracılığıyla ilân eden kadın yargıcın vereceği hüküm, erkek cinsi lehine cinsiyet ayırımı yapacağının peşinen kabulü demek olacağı için korkutur. Benzeri korkular tıptan sahne sanatlarına, öğretmenlikten turizme kadar hemen her uğraş dalında nüksedebilecek; yalnız seyahat edememekten yönetici kadrolarından uzak durmaya varıncaya kadar çok sayıda olası yasaklar gündemde kalmaya ve ürkütmeye devam edeceklerdir.
Bana sorarsanız, türban sorunu işbu "kadının kadına ihaneti" olarak ifade ettiğim açmazda düğümlenmektedir. Bir kısmımız türbanı egemen erkeklerle kadınlar aleyhine yapılan bir ittifak olarak değerlendirirken, diğer bir kısmımız yasakçılarla birlikte hareket etmek suretiyle kendilerine tekâmül yollarını kapayan hemcinslerinin ihaneti olarak görebilmektedirler. Her halûkârda, konu üzerinde tartışacak, uzlaşma zemini arayacak, meseleyi çözüme ulaştırmaya çalışacak olan kadınlardır; kadınlar üzerinden ahkâm kesen muhalif ya da muvafık erkekler değil.