Re: Memleketimden aydın manzaraları
Taha abi, Süheyl hocaya ne zaman cevap verecek diye merak ediyordum. 18.01.2008 günlü Milliyet'teki köşesinde aşağıdaki cevabı verdi.
Taha AKYOL Objektif
Prof. Batum'a cevaplar
SAYIN Prof. Süheyl Batum, Vatan gazetesindeki köşesinde iki yazıyla beni eleştirdi. 26 Aralık 2007 günlü Milliyet'te çıkmış olan 'Barolar Birliği Kulüp mü?' başlıklı yazıma cevap verdi bir bakıma.
O yazımda TBB'nin yeni anayasa taslağını eleştirmiştim. TBB'nin bu ikinci taslağını hazırlayan heyette Prof. Batum da bulunduğu için, beni eleştirmesi gayet doğal.
Ben de karşı eleştirilerimi dört başlık altında toplayacağım:
Anayasa'da Atatürk konusu: Sayın Batum, TBB'nin ikinci taslağında üç defa Atatürk'ten bahsedilmesini eleştirdiğimi yazıyor; böylece anayasal bir tartışmayı Atatürkçülük ve Atatürk karşıtlığı gibi ilgisiz bir zemine çekiyor. Ya ben anlatamamışım, ya da Sayın Batum dikkat etmemiş. Ben, Atatürk'e üç defa veya beş defa yer verilmesini eleştirmedim...
Benim yazdığım şuydu: TBB'nin birinci taslağında neden Atatürk'le ilgili terimlere 'gerek görülmediği' belirtilmişken; şimdi neden 'üç defa' bu terimlere yer verilmiştir? Yazımda bunun gerekçesinin kamuoyuna izah edilmesini istemiştim.
Sayın Batum'un yazılarında böyle bir izah yok.
Aydınlanma meselesi: Ben anayasalarda devlete 'aydınlanma' görevi verilemeyeceğini, çünkü 'aydınlanma'nın hukuki değil, felsefi bir terim olduğunu, felsefelerden birini devlete görev olarak yüklemenin totalitarizme yol açabileceğini yazmıştım. Sayın Batum, kendine göre, sevimli bir 'aydınlanma' tanımı yapıyor, benim bu sevimli 'aydınlanma'ya karşı çıktığımı yazıyor!
Prof. Batum 'aydınlanma'nın anayasa hukuku ve genel hukukla ilgili bir terim olduğunu ispat etsin, ben eleştirilerimi geri çekeceğim! Dünyada 'aydınlanma'yı devlet görevi haline getiren bir anayasa göstersin, yine eleştirilerimi geri çekeceğim!
Fransız aydınlanmasının totaliter bir ideoloji olduğu ve Jakoben türü totaliter rejimlere yol açtığı görüşünü ben şu kaynaklardan öğrendim:
J. L. Talmon, The Origins of Totalitarian Democracy, 1952. Talmon'un bu eserinden köşemde defalarca bahsettim. Siyaset biliminde çığır açan bir eserdir. Hakkında çok sayıda akademik tezler, paneller yapılmıştır.
Dale Van Kley, The French Idea of Freedom, 1994. Fransız aydınlanmasının liberal anayasacılık geleneğiyle nasıl çeliştiğini ve totaliter yönlerini anlatan akademik bir eserdir.
F. A. von Hayek, Hukuk Yasama ve Özgürlük, İş Bankası Yayınları. Hayek'in bu konuda nasıl bir otorite olduğunu Sayın Batum da takdir edecektir sanıyorum.
Listeyi uzatabilirim, ama gerek yok sanırım.
Liberal anayasacılık: TBB'nin taslağını hazırlayan heyette bir tek liberal anayasa hukukçusunun bulunmadığını yazmıştım. Sayın Prof. Batum bunu yadırgıyor. Heyette liberal olduğunu söyleyen bir kimse var da ben mi bilmiyorum?
Aslında, esasen devleti sınırlayıp bireyi özgürleştiren anayasacılık, liberal bir harekettir.
Başka türlüsü var mı? Elbette var; asgariden, Fareed Zakaria'nın 'illiberal demokrasiler' dediği anayasacılık... 1982 Anayasası'nı yazanlar 'liberal' miydi?
Kamu yararı: Sayın Batum'la anlaştığım bir nokta var: Özelleştirme işlemlerinin 'o ülke için gerekli ya da yararlı olup olmadığına' yargı karar vermez! İktidarlar karar verir! Peki, bu açıdan, Sayın Batum, İdari Yargı'nın TÜPRAŞ kararını nasıl buluyor, merak ediyorum.
Sayın Batum, yazısında 'bilmezseniz böyle yazarsınız' üslubuyla, beni 'bilmemekle' niteliyor. Halbuki ben, görüşlerimin 'bilmemek'ten değil, aksine, anayasa hukuku ve siyaset biliminin farklı bilgilerini dikkate almaktan kaynaklandığını düşünüyorum.
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Aydınlar ve eleştiriler (2)
Geçen yazımda Sayın Taha AKYOL’un, Barolar Birliği’nin anayasa önerisini eleştirdiğinden söz etmiş, eleştirilerini çok ilginç bulduğumu ancak demokrasinin ilke ve kuralları ile ilgili hiçbir ELEŞTİRİ getirmemiş oluşunu; örneğin “katılım yetersiz, çoğulculuk güvenceye bağlanmamış, özgürlükler iyi düzenlenmemiş, eşitlik yok” türünde TEK BİR eleştirisinin bulunmamasını çok garipsediğimi anlatmıştım.
***
1) Sayın AKYOL’a göre, TBB Önerisi KÖTÜ, çünkü “yeni metinde üç kez Atatürk’ten bahsediliyor,” “Atatürk milliyetçiliği” ve “Atatürk ilkeleri” vurgulanıyor. Dahası, bu terimlerin yer aldığı “Başlangıç” kısmı da Anayasa metnine dahil edilmiş.
Anayasa hukuku teorisine bu kadar önemli bir katkı daha duydunuz mu? “İçinde üç defa Atatürk geçen anayasalar” ve “üçten az Atatürk geçen anayasalar” ayrımı! Bunlardan birincisi liberal olmuyor, demokratik olmuyor, ikincisi ise son derece demokratik, liberal. Üstelik Atatürk ilkelerini de vurguluyorsanız, bu, reaksiyon anayasası oluyor. Hele bir de “bu terimlerin yer aldığı Başlangıç kısmını anayasa metnine dahil edip, anayasanın yorumlanmasında kullanılmasını” istemişseniz, çok kötü.
2) TBB daha da kötü bir şey yapmış. “Taslakta, aydınlanma bir devlet görevi haline getirilmiş. Oysa aydınlanma hukuki değil, tartışmalı bir felsefi terimmiş ve totalitarizme açıkmış.”
TBB önerisindeki, bu eleştiriye neden olan ifade şu: “Atatürk ilkelerine dayanan demokratik cumhuriyet, bilim ve kültürü rehber edinen bir devlet olarak, toplum yaşamının bütün alanlarında aydınlanmanın öncülüğünü yapacaktır.” Cümle aynen bu. Sayın AKYOL bunu eleştiriyor.
Aydınlanma ne demek? “İnsanı ve onun iradesini, toplumun, her tür örgütlenme modelinin ve kamusal gücün temeline oturtan bir felsefe ve buna dayalı bir modernleşme süreci” demek. TBB de “Devletin tüm faaliyet ve işlemlerinde bireyi, onun iradesini, bilimi temel alması gerektiğini, Atatürk ilkelerinin hedefinin de bundan başka bir anlama gelmediğini” söylemiş. Ama Sayın AKYOL’a göre bu “totaliterlik” olurmuş.
3) “TBB, kamu yararı diye bir ölçüt getirmişmiş. Oysa kamu yararını siyasal iktidarlar belirler, mahkemeler değil” diyor. Tabii ki, kamulaştırma ya da özelleştirme yaparken, bu işlemde kamu yararının bulunup bulunmadığına, o işlemin ülke için gerekli ya da yararlı olup olmadığına, yani “yerindeliğine”, idare karar verir. O başka, ama Anayasa’da, mülkiyet hakkının sınırlanmasında ya da kamulaştırma, devletleştirme gibi alanlarda, kamu yararı ölçütünün bulunması çok başka. Bu ölçütle Anayasa Mahkemesi ne yapar? 1963’ten beri yaptığını. Yani “yasayı çıkarırken, yasa koyucunun amacı, gerçekten kamu yararı mı, yoksa kamu yararı düşüncesi olmaksızın, özel çıkarları, belli bir partinin ya da kişilerin yararını korumak için mi işlem yapılmış? Yani SAKLI bir amacı mı var?” Sadece ona bakar. Bununla da sınırlıdır. 1963’ten beri de böyle kullanıyor. Ama bunu BİLMEZSENİZ, “kamu yararı konusunda geri dönüş” dersiniz.
Öyle zannedersiniz.
***
4) Sayın AKYOL, taslağı hazırlayanlardaki totaliterliğin(!) nedenini de bulmuş. “Aralarında hiç liberal anayasacı yokmuş.” Pekiyi, liberal anayasacı nasıl biridir? Onu da eleştirilerinden anlıyorsunuz. Örneğin “bireyin iradesinden, katılımdan, çoğulculuktan, özgürlüklerden” söz etmiş olsaydı “demek ki liberal olmak için katılımı veya özgürlükleri veya çoğulculuğu ön plana çıkartmak gerekirmiş” derdik. Oysa bunlara hiç değinmiyor. Eleştirilerinden anlıyoruz ki, “liberal anayasacı” olmak için “Atatürk adını üç kez kullanmamak gerekirmiş.” “Aydınlanmadan hiç söz etmemek gerekirmiş.” “Kamu yararı kavramını, bunun Anayasa Mahkemesi tarafından ne şekilde kullanıldığını hiç bil-miyor olmak gerekirmiş.”
Dedim ya, aydınların eleştirileri çok önemli, hele anayasa öğretisine ciddi katkı yapacak nitelikte olanlar.
Süheyl Batum / Vatan
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Aydın mısın?
kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alınteri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
Rıfat ILGAZ
Re: Memleketimden aydın manzaraları
BUYRUN BİR AYDIN MANZARASI DAHA
Laikçiliğin iç bunalımı…
Başörtüsünün kaldırılmasına yönelik adımlar somutlaştıkça karşı cepheden gelen tepkiler de artıyor.
Genelkurmay Başkanı dün sessizce de olsa bu konuda birkaç kelime sarf etmek ihtiyacını duydu. CHP mangalda kül bırakmıyor, “laik seferberlik kampanyası” davullarını çalıyor. Üniversite yönetimleri kriz vaat ediyor, “tehlike-tehdit karışımı” büyük siyasi sözler söylüyor. Vural Savaş'tan Sabih Kanadoğlu'na emekli başsavcılar anayasa değişikliğini tıkamaya yönelik formüller peşinde koşuyor.
Tüm bunlar bir yasak, sadece bir yasak kalkacağı için oluyor…
Birkaç bin genç kızın üniversitelerde başörtüsüyle okuma imkânı bulmasını ya da bir hakkın iadesini, bir gaspın imhasını böyle karşılamak, “irtica” olarak adlandırmak nasıl açıklanır?
Aslında tek şekilde açıklanır… Tepkide hassasiyet içeriye yönelikse, tepki sosyolojik bir halden çok tepki verenin siyasi ruh haline işaret ediyorsa açıklanır…
Şu bizce açık:
Yasağın kalkmasıyla ilgili olarak bir kriz yaşanacaksa bu, ne sistemin ne de toplumun krizi olacak; tersine küçük, içine kapalı bir toplumsal kesimin iç bunalımı olarak karşımıza çıkacak…
Ve belirti çok…
İnönü Üniversitesi rektörü bir televizyon programında, kendi söylediğini bile duymaz hale geliyor, TBMM'nin iktidarını kabul etmediğini açıklıyordu.
Üniversitelerarası Kurul Başkanı yasağın kalkmasına yönelik anayasal girişimi “Karşı Devrim” olarak tanımlıyordu.
Aynı kurul denge sağlamak, “muhtemel karşı devrim girişimleri”ni engellemek niyetiyle olsa gerek, YÖK üyeliğine Prof. Celal Şengör'ü aday göstermiş, Şengör ise aday olur olmaz, ilk açıklamasında “27 Mayıs'ı üniversiteler yaptı” demişti…
Bir kesimin “iç konuşması ve bunalımını” iyi anlamak için, “bu bunalımın kökünde yatan iki kişilikli yapıyı kavramak için”, önemli bir örnek olan Prof. Şengör'ün üzerinde durmakta yarar var.
Jeolog Celal Şengör'ün kendi dalında dünya çapında bir ünü var. TÜBİTAK, College de France, Rusya Doğa Bilimleri Akademisi, ABD Ulusal Bilimler Akademisi gibi çeşitli ve önemli bilimsel kuruluşların ya üyesi ya hocası...
Ama aynı profesör “Bir generalle telefonda konuşurken bile esas duruşa geçerim, onlar da bunu bilirler, bana 'rahat ol' derler...” sözleriyle de ünlü…
Şengör depremle ilgili bir söyleşi kitabında (99 sayfada İstanbul Depremi, Sefa Kaplan) bakın neler diyor:
“Atatürk, 'Ben Sakarya'ya saldırırken, Başkumandanlığı ve Meclis'in bütün yetkilerini istiyorum' demiş. Dolayısıyla (depreme ilişkin olarak) İstanbul ile bütün yetkilerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne devredilmesi gerekir. Böyle bir durumda ben de elimi taşın altına sokarım…”
Devam ediyor Şengör:
“Bana göre bu durum (deprem ihtimali ve önlem planının uygulanması) Türkiye'nin bağımsızlığını tehdit edecek büyüklükte bir krizdir. Bu durumda kriz yönetiminin hükümetin elinden alınıp Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim edilmesi lazım (...) Bunun iki temel yararı var. Birincisi şu: Kriz yönetimi süratli karar almayı gerektirir. Demokrasilerde süratli karar alınmaz. İkinci yararı şu: Türkiye'de iyi okumuş tek bir sınıf vardır ve o da Türk Silahlı Kuvvetleri'dir...” “
İncileri sadece bunlarla sınırlı değil Şengör'ün.
Ekliyor: “Halk cahil, halkı yönetenler de nihayetinde halkın içinden gelen kimseler...”
Açıklıyor: “Ben bir yabancı gibiyim Türkiye'de. Çünkü ben Türkiye'nin yetiştirdiği adam değilim. Türkiye bilim camiasının içinde olan bir adam değilim. Böyle bir camia da yok zaten. Türkiye'ye gelip akıl veren bilim adamlarından bir tek farkım İstanbul'da oturuyor olmamdır...”
Üniversitelerarası Kurul'un YÖK adayı…
Harp Okulu'nda yeni yılın açılış konuşmasını yapan öğretim üyesi…
Kimin ve neyin iç bunalımı anladınız mı?
ALİ BAYRAMOĞLU
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Sn. Ali Bayramoğlu, :o
Sizin demokrasi kisveli şeriat treninize yolcu olamayacağız. Sizinkiler türban lafını duyunca, çarşaf, sarık ve bilcümle İRTİCAİ kıyafetleri , üniversite lafını duyunca, ilkokuldan başlayarak kamusal alana kadar taleplerini önüne geçemedikleri bir ağız sulanması ile dillendirmeye başladılar bile...
Şerefli, haysiyetli onlardır en azından, korkmadan, çekinmeden düşündüklerini savunuyorlar, ya sizin riskiniz nedir, uçağa alınmamak mı?:o
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Sn. Ali Bayramoğlu 10 KASIMDA ANITKABİRDE SAP Gibi dikiliyorlar sözünü kim söyledi?
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Gerçek bir Aydın!!!! bir hafta izine çıkmış...
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Sayın harun gür
İşte gercek aydınlar diyerek Latife Hanım'ın söyleşisini aktarmışsınız ama velakin Sayın aydın gecinen bilgili oldugu kitap yazmasından belli(mi) desem acaba, şöyleşinizin neresini eleştireyim bilemedim dogrusu, hani deveye sormuşlar boynun neden egri diye oda nerem dogru ki demiş misali en iyisi Türkiye nüsusunun cogunlukla bildigi tek konuyu eleştireyim bir kere tülbente yogurt calınmaz çünki yogurt sütten oldugu için tülbentte durmaz, tülbent sadece taze yogurdu süzmede küllanılır Sayın yazar kardeşim tezine güzel çalışsın talaşla teleş birbirine karışmasın.. .Saygılarımla, tüm güzellikler Türkiye'nin olsun...
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Ey sağır! Kıyametin borusu çalındı. Fakat sen işitmedin.
NESİMİ.
Re: Memleketimden aydın manzaraları
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
TÜRBAN İLE TÜLBENT ARASINDAKİ FARK
Başörtüsü yani tülbent büyükannelerimizin geleneksel örtüsü. Yumuşacık bir dokusu var, doğal ve pamuklu. Kadınlar onu kendilerince bağlıyorlar. "Erkeğin örtüsü" anlamını aşındırmışlar, hafifletmişler, bir mutfak aleti gibi kullanıyorlar. Şöyle üzerlerinden atıveriyorlar. Türban gibi ağır, kafaya yapışan bir şey değil. Alıyorlar çekiyorlar başlarından, uyuyan çocukların üzerine örtüyorlar. Ucuyla gözyaşlarını siliyorlar. Gülerken ağızlarını kapatıyorlar. Yoğurt süzüyorlar. Terlerini siliyorlar. O kadar çok amaçlı kullanıyorlar ki, ter bezi, toz bezi. Ellerinin uzantısı haline getirmişler. Bir uçurtma yapmadıkları kalmış. Ben büyükannelerimizin, kadın atalarımızın bize o örtüyü çok hafifleterek ulaştırdıklarını düşünüyorum. Bizi özgürleştirmişler, baş ferahlığı bahşetmişler. Peki biz ne yapmışız? Onu bir kenara atıp, kafamıza sentetik ağır bir cendere takmışız: Türban. Türbanla yoğurt mayalayabilir misin söyle bakalım...
Sn. cetin kardes,
Koca söyleşide bula bula bir bunu bulmuşsunuz, bulmuşsunuz da onu da eksik bulmuşsunuz.
Benim korkum; bu ve benzeri fikirsel fanatizm ile, umut ettiğiniz tüm güzelliklerin Türkiye'de olamayacağı gerçeği üzerine...
Oradaki ironi, türbanla mayalanmak istenen düzene, tabi tutarsa...
Selamlar,