Re: Anayasa Mahkemesi'nin 367 karar gerekçesi
Sayın Ragıp Atay üstadım;
Anayasa Mahkemesi'nin "367 Komedisi" olarak isimlendirdiğim kararı ile ilgili olarak çok farklı bir yorum yaparak "marksist" tahlillere girmişsiniz. Ama şunu bilin ki, sizin marksist tahlillerinz dahi bu kararın doğru olduğu sonucunu doğurmaz.
Siz diyorsunuz ki, "marksizme göre devlet, egemen sınıfların iktidarını korumak için var olan bir kurumdur ve bu kararla da egemen sınıfların iktidarını korumuştur."
Evet haklısınız. Marks, "tarih bir sınıflar savaşıdır" diyor ve "devlet de egemen sınıfların iktidarıdır" diyor. Yine Marks'a göre daha ileriki aşamada da ezilen (sömürülen) sınıflar, dayanılmaz bir noktaya gelindiğinde ihtilal yapacaklar ve önce proletorya diktatörlüğünü kuracaklar ve devleti de ortadan kaldırarak ezilen ve ezenin olmadığı, ideal, komünal bir toplum doğacak diyor.
Marks bu teorisini 1800'lü yıllarda Avrupa tarihine bakarak geliştirdi. 1848'de Komünist Manifeto'yu yazdı. Menifestodaki görüşlerini genişletip olgunlaştırarak Kapital'i yazdı.
Marks'a göre taih birsınıflar savaşı idi. Devlet, egemen sınıfların (sömürenlerin/ezenlerin) örgütü idi. Bu görüşe göre, başlangıçta insanlar, ilkel kominal bir şekilde, yöneten ve yönetilenin olmadığı, ezen ve ezilenin olmadığı bir ortamda (devletsiz) yaşıyorlardı. Ama mülkiyet düşüncesi gelişince, köleler ve onlara sahip olan efendilerinin olduğu "köleci toplum" doğdu. Zamanla "köleci toplum" yerini "feodal toplum"a bıraktı. Sömüren feodal beyler ve onların sömürdüğü serfler vardı bu toplumda. Feodal toplum, üretim ilişkilerindeki gelişme ve sanayi ile yerini "kapitalist toplum " denilen ve Marks'ın da yaşadığı 19. yüzyıl vahşi kapitalizmine bıraktı. Kapitalist düzende sömüren kapitalistler ve sömürülen işçi sınıfı vardı. Marks, bu tarihsel şemayı Avrupa'nın tarihine bakarak geliştirmişti. Daha sonraki aşamada ise sömürünün ve baskının dayanılmaz noktasında işçi sınıfı ihtilal yapmak zorunda kalacaktı. Çünkü, işçilerin kaybedecek bir şeyleri yoktu. Bu durumu ifade etmek için Marks, Kmunist Manifesto'yu şu cümlelerle bitiriyordu; "Ey dünya işçileri birleşiniz! Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok, sizi yeni bir dünya bekliyor."
Ancak, gelişmeler Marks'ın beklediği (tahmin ettiği) gibi olmadı. İşçi sınıfı Avrupa'da "zincirlerinden başka kaybedecek şeyler" sahibi oldu. Arabası, evi vs. oldu. Bu gelişmeler karşısında Marks'ın beklediği ihtilal Avrupa'da bir türlü gerçekleşmedi. Yani işçi sınıfının ihtilal yapmaya hiç niyeti yoktu.
İhtilal, 1917'de Marks'ın hiç beklemediği, sanayi toplumu olamamış bir köylü toplumu olan Rusya'da oldu. Ama Rusya'daki ihtilal, Marks'ın teorsindeki gelişmelere uygun değildi. Avrupa'daki anlamda işçi sınıfının olmadığı bir yerde Lenin'in öncü örgütlernmesi ile olmuştu ihtilal.
Zaten, Marks'ın teorisi Avrupa tarihine bakılarak oluşturulduğu için doğu toplumlarının gelişimine hiç uymamıştı. Özellikle O dönmede doğu denildiğinde ilk akla gelen Osmanlı tarihine de hiç uygun değildi. Bu durumu fark eden Marksistler, teorideki açığı kapatmak için bir yama bulmak ihtiyacını hissettiler ve doğu toplumlarına uygun bir teori olarak ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzı) diye bir teori geliştirdiler. Aslında bu teoriye ihtiyaç duyulması dahi Marks'ın sınıf teorisinin yetersizliğini göstermektedir.
Bütün bu açıklamalarım, Marks'ın teorisinin tam anlamıyla doğru olmadığını belirtmek içindir. Marks'ın devlet ve sınıf teorisi elbette düşünce tarihinde önemli bir yere sahiptir. Ancak, genel bir doğruyu içermemektedir. Eleştirilecek bir çok yönü vardır. Zaten devleti izah etme iddiasında olan başka bir çok teori vardır. Örneğin Ruso'nun "toplum sözleşmesi (sosyal kontrat)" veya Hobs'un "Leviathan" teorileri de bu yöndeki önemli görüşlerden sadece bazılarıdır.
Şimdi gelelim Anayasa Mahkemesi'nin artık meşhur olmuş olan 367 kararına.. Siz, Marks'ın teorisinden ödünç aldığınız "devlet egemen sınıfların örgütüdür" söylermini daha ileri götürerek, "bu kararla egemen sınıfların iktidarı korunmuştur" diyorsunuz.
Bu yorumunuzu Marks'a değinmeden yapsaydınız fazla üzerinde durmayacaktım. Ama Marks'a göre, egemen sınıf demek "ezen/sömüren sınıf" demektir. Oysa Anayasa Mahkemesi'nin kararı ile korunan sınıf, ezilen/sömürülen sınıf mıdır? Cumhuriyet mitinglerini yapanlar benim bildiğim kadarı ile kapitalist (ezen/sömüren) sınıf değildi. Tamamen bir orta sınıftı. Değerli sosyolog Sencer Ayata, bu mitinglere katılanları sosyolojik olarak tahlil ederken, bunlar, avukat, doktor, eczacı, mühendis, bankacı gibi eğitimli "yeni orta sınıftır" görüşünü belirtmişti. Bu görüş benc de doğrudur. Bu mitinglere katılanlar, burjuva değil, eğitimli bir orta sınıfı oluşturuyorlardı. Anayasa Mahkemesi de burjuvaların değil, bu katılımcıların görüşüne(menfaatine) göre karar vermiştir. Yani Yüksek mahkeme egemen sınıfların değil, eğitimli orta sınıfın çizgisinde bir karar vermiştir.
Aslında orta sınıfın bir toplumdaki büyüklüğü o toplumun daha sağlıklı bir toplum olduğunu gösterir. Çünkü orta sınıfın diğerlerine (yani alt ve üst sınıflara) göre daha büyük olması, alt ve üst sınıfların (yani ezilenlerin ve ezenlerin) daha az olduğu anlamına gelir. Toplumda orta sınıflaşma çok önemlidir. Çünkü bu durum gelir dağılımının daha adil olduğu anlamına gelir. Orta sınıf, alt sınıfların gelir dağılımından daha fazla pay alması ile büyür. Orta sınıf büyüdükçe de ezilenler azaldığından, toplumda Marks'ın beklediği anlamda bir ihtilal olmaz. Bu nedenle de Marks, orta sınıftan hiç hazzetmemiştir. Çünkü, onun beklediği ihtilal bu orta sınıf yüzünden olmamaıştır.
Bütün bu açıklamlardan şu sonucu çıkarabiliriz, Anayasa Mahkemesi kararının sizin bahsettiğiniz Marksist anlamda bir "egemenleri koruma" işlevi yoktur. Tamamen başka dinamiklerle ilgildir. Bu dinamikler başka bir yazı konusu olabilir.
Selam ve saygılarımla.
Re: Anayasa Mahkemesi'nin 367 karar gerekçesi
Sayın Bilgili
Ben kendi görüşümü yazmadım. Sadecetarihsel Materyalist düşünce açısından bakarsak, ne olur diye bir değerlendirme yaptım. Yoksa, mitinge katılanların sınıfsal kökenini araştırmadım. Kaldı ki, Tarih boyunca, devletin en ateşli savunucuları, ezilenler olmuştur.
Marksizmin haklı olup olmadığını tartışmak için, başka bir forum açarız. Ancak, 367 komedisi gibi, çok komedi var ülkemizde. 12 eylül generallerinin yargılanmayacağı hükmü ne kadar hukuki?
141-142 nin kalkıp kalkmaması niçin yıllara anayasa hukukçularını uğraştırdı?
marksist felsefe demem lafın gelişi. Aslında, devlet,tarih ve gelişim üzerine ağırlıklı olarak Engels yazmıştır. Bu görüşler de Engels'in kitaplarında yer alır. Şunu da belirteyim. Bak burada doğru tesbitlerde bulunmuş. Her söylediği doğrudur diye bir sonuç da çıkarmıyorum ve benimsetmeye çalışmıyorum.
Başka bir konuda da,Rousso'nun görüşleri olaya oturabilir.