-
Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala ;
- Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabı hiç bir zaman içemeyeceksiniz ki! deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış.
Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. şarap bardağını eline alarak:
- Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiç bir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin ? diye sormuş.
Köle şöyle cevap vermiş:
- Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!
Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi dişleriyle, Sisam kralının karını yarıp ölümüne sebep olmuş.
Kral bostanda, bardak masada kalmış
-
Aç kalın, aptal kalın
Geçtiğimiz yıl pankreas kanserine yakalandığını öğrenerek, tedaviye başlayan Apple'ın CEO'su Steve Jobs, başarılı bir ameliyat geçirdi. Öğrencilere seslenirken, başlangıçta doktorların kendisine eve gidip, ailesiyle vakit geçirip, işlerini yola koymasını, yani bir anlamda 'ölmeye hazırlan' mesajını ilettiğini anlatan Jobs, gençlere zamanlarının kısıtlı olduğunu hatırlattı. Son derece dramatik olan konuşmada, Jobs'un unutulmaz bir ders niteliğindeki sözlerinin özeti şöyle:
1. Size yaşamımdan üç öykü anlatacağım. İlki noktaları birleştirmekle ilgili. Ben üniversiteden mezun olmadım, altı ay sonra okulu terk ettim. Annem üniversitedeyken, evlenmeden hamile kalmış ve beni evlatlık olarak bir avukat ve eşine vermiş. Bu aile bir kız çocuğuna sahip olmak istediği için, başka bir aile gündeme gelmiş. Biyolojik annem, yeni ailenin üniversite mezunu olmadıklarını keşfedince, onlara beni üniversiteye göndermeleri koşuluyla evlatlık vermiş.
2. Üniversiteye 17 yaşında başladım, ama işçi sınıfından gelen ailemin tüm birikimi okul taksitlerine gitsin istemedim. Bu yüzden okulu bıraktım. Hayatımı boş şişeleri satarak sürdürmeye çalıştım. Okulda verilen kaligrafi dersleri ilgimi çekti, bu derslerde yazı karakterleri hakkında her şeyi öğrenme imkânım oldu.
3. On yıl sonra, Macintosh bilgisayarları tasarlarken, bütün bu öğrendiklerim bana yol gösterdi. Macintosh, harika bir yazı karakteri olduğu için beğenildi.
4. Yaşamınızdaki noktaları birleştirirken, geçmişe bakarak bunu yapamazsınız. Geçmişteki noktaları birleştirerek çözüme ulaşılır. Noktaların gelecekte bir biçimde birleşeceğine güvenmek zorundasınız. Bir şeye güvenmek zorundasınız: Kadere, sezgilerinize, karmaya, vs. Benim yaşamımdaki en önemli öğe bu yaklaşımım oldu. Beni asla yanıltmadı.
5. İkinci öyküm aşk ve kaybetmek üzerine. Apple'ı 20 yaşındayken, garajda kurdum. On yılda 4 bin çalışanıyla 2 milyar dolarlık bir şirket yarattık. 30 yaşında, kendi kurduğum şirketten yönetim kurulunun kararıyla kovuldum. Yaşamımın merkezinde olan şeyi kaybedip, umutsuz biçimde ortada kaldım.
6. Hâlâ Apple'a aşıktım. Yeniden başlamaya karar verdim. Başarının ağırlığı yerini, yeniden başlamanın hafifliğine bıraktı. Yaşamımın en yaratıcı dönemlerinden birine başladım. Sonraki beş yılda, sıfırdan başlayan birisinin rahatlığıyla, NeXT ve Pixar'ı kurdum. O sırada şimdiki eşime aşık oldum. Pixar dünyadaki ilk bilgisayar yardımıyla tasarlanmış filmi, Toy Story'yi yarattı. Pixar bugün dünyanın en başarılı animasyon stüdyosu. Sonra Apple NeXT'i aldı, ben de tekrar işime kavuşmuş oldum. Bu arada şahane bir ailem oldu.
7. Apple'dan kovulmamış olsaydım, bunların hiçbirisi olmamış olacaktı. Acı bir ilaçtı, ama anlaşılan hastanın buna ihtiyacı vardı. Bazen yaşam kafanıza bir tuğla atıyor. İnancınızı yitirmeyin. Neyi sevdiğinizi anlayın. İş, yaşamınızın büyük bir bölümünü dolduruyor, eğer hâlâ bulamadıysanız, aramayı sürdürün. Aşkta olduğu gibi, bulduğunuzda onun olduğunu bilirsiniz.
8. Üçüncü öyküm, ölümle ilgili. 17 yaşında, şöyle bir şey okumuştum: "Hayatınızın her gününü, son gününüz gibi yaşarsanız, günün birinde mutlaka haklı çıkarsınız." Bu beni çok etkiledi, son 33 yılda, her gün aynaya baktım ve kendime sordum, "Bugün hayatının son günü olsa, şimdi yaptığın işi yapar mıydın?" Cevabımın hayır olduğu günlerin sayısı arttığında, değiştirmem gerektiğini anladım.
9. Yakında öleceğini bilmek yaşamdaki büyük kararları almamda yardımcı oldu. Çünkü tüm beklentiler, gurur, başarısızlık, utanç ve korku ölümün yüzü karşısında parçalanır. "Hayatınızın her gününü, son gününüz gibi yaşarsanız, günün birinde mutlaka haklı çıkarsınız." Öleceğinizi unutmamak kaybedecek bir şeyinizin olduğu tuzağından sizi çıkartır.
10. Zamanınız kısıtlı, başkasının hayatını yaşayarak onu boşa harcamayın. Başkalarının fikirlerinin sesinin iç sesinizi bastırmasına izin vermeyin. Kalbinizin ve sezginizi takip edecek cesaretiniz olsun. Geri kalan he şey ikincildir.
11. "Hayatınızın her gününü, son gününüz gibi yaşarsanız, günün birinde mutlaka haklı çıkarsınız." Öleceğinizi unutmamak kaybedecek bir şeyinizin olduğu tuzağından sizi çıkartır.
12. Zamanınız kısıtlı, başkasının hayatını yaşayarak onu boşa harcamayın. Başkalarının fikirlerinin sesinin iç sesinizi bastırmasına izin vermeyin. Kalbinizin ve sezginizi takip edecek cesaretiniz olsun. Geri kalan he şey ikincildir.
13. Gençken, benim neslimin İncil'i olan The Whole Earth Catalog (Bütün Dünya Kataloğu) isimli bir yayın vardı. 1970'lerde son sayılarını yayınladılar. Arka kapakta, sabahın ilk saatlerinde çekilmiş bir köy yolunun fotoğrafı vardı. Altında veda cümlesi olarak şu yer alıyordu: 'Stay hungry, stay foolish- Aç kalın, aptal kalın' Her zaman böyle olmayı diledim. Şimdi size de aynı şeyleri diliyorum.
-
Yüzük ve Mutluluk
Bir zamanlar ülkenin birinde padişah kendisine bir mutluluk hatırlatan şey yapılmasını ister. Bu öyle bir şey olmalıdır ki, her zaman yanında taşısın mutsuz olduğunda mutluluğu hatırlatacak, mutlu olduğunda ise bunun da farkına varmasını, kendisini tembelliğe kapılmasını engelleyecek bir şey olmalıdır. Saraydakiler düşünürler ve padişahın yanında taşıması ve her an görebileceği şey olarak bir yüzük yapılmasına karar vermişler. Bu yüzüğü de bilge bir dervişe danışarak yaptırmaya karar vermişler.
Bilge derviş ile kuyumcu birlikte çalışarak padişaha bir yüzük yapmışlar. Padişah yüzüğü aldığında şaşırmış. Çünkü sade ve basit bir yüzük imiş yapılan. Bir an öfkeye kapılmış böyle bir şeyi nasıl bana sunarlar diye. Sonra yüzüğün üstünde bir yazı olduğunu fark etmiş. Dikkatlice bakıp okuduğunda şu cümlenin olduğunu görmüş: "Bu da geçer."
Bazen bizim için de durum anlamsız hale geldiğinde, öfkelendiğimizde, kendi mutluluğumuzun coşkusu altında günümüzü unuttuğumuzda, zamanın hızla geçtiğinin endişesine kapıldığımızda ya da çok üzüldüğümüzde anımsayacağımız bir cümle olmalı:
"Bu da geçer."
-ALINTI-
-
NASIL BAKARSAN ÖYLE GÖRÜRSÜN
Fransa da, ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir. Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar:
Ne yapıyorsun?
Nesin sen, kör mü? diye öfkeyle bağırır işçi.
Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum. Cehennem sıcağında kanter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter.
Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar:
Ne yapıyorsun? İşçi cevap verir:
Kayaları mimari plana uygun şekilde yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi.
Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler.
Ya sen ne yapıyorsun? diye sorar.
Görmüyor musun? der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak. Bir katedral yapıyorum.
Bu hikayenin enteresan tarafı her üç işçinin de aynı işi yapıyor olmaları. Görmeyi seçtiğiniz yol sizin tutumunuza bağlıdır. Bugün hava biraz bulutlu mu yoksa biraz güneşli mi? Güllerin dikeni mi vardır, dikenli dalların gülleri mi? Bardağın yarısı boş mudur, yarısı dolu mu? Yoksa bardak olması gerekenin iki katı büyüklükte midir?
Seçim size ait...
-ALINTI-
-
Özlü bir hikaye
ÇİT VE ÇİVİLER
Çabucak parlayıp arkadaşlarına kötü sözler söyleyerek onların kalbini kıran bir çocuk vardı. Kızdığında diline hiç mi hiç hakim olamıyordu.
Bir gün babası ona bir torba çivi verdi. Oğluna her parlayıp, ağzından çıkan sözleri kontrol edemediğinde, bahçenin çitine bir çivi çakmasını söyledi. İlk gün, çocuk çite 37 çivi çaktı. Ama çivilerin sayısı günler geçtikçe azaldı. Çünkü çocuk çivileri çite çakarken çenesini tutmaktan daha çok yoruluyordu..
Gün geldi, çocuğun ağzından kimseye karşı tek kelime kırıcı söz çıkmadı. Bunu fark eden çocuk sevinçle babasına koştu: "Bugün tek bir çivi bile çakmak zorunda kalmadım çünkü hiç kimseyi kırmadım."
Baba bu sonuca memnun oldu. Bu kez oğluna kimseye karşı kırıcı söz söylemediği her gün çitten bir çivi sökmesini söyledi. Günler geçti. Çocuk nihayet çitteki bütün çivileri sökmüştü.
Baba bu haberi duyunca oğlunun elinden tutarak çite doğru götürdü. Çitin yanına geldiklerinde "aferin oğlum" dedi. "Büyük iş başardın. Ama şimdi çite bak. Çitteki deliklere bak. Çit asla eski görünümünde olmayacak. İnsanlara kızgınlıkla kırıcı sözler söylediğinde aynen bu delikler gibi onlarda yaralar bırakırsın. İnsana bir bıçak saplayıp çektiğinde, ne kadar özür dilersen dile yara yine de orada olacaktır. Sözel yaralar, fiziksel yaralar kadar acı verir."
Bazen dürüstlük adı altında ne çok acıtırız sevdiklerimizi. Dürüstlük adı altında nobranlık yaparak, onlara öfke kustuğumuzun farkına bile varmayız. Bize kırıldıklarında ise, dürüstlüğümüzü kaldıramadıklarını söyleyerek kendimizi savunuruz. Nobranlık, kaba , kırıcı, sert ve gönül kırıcı davranış biçimidir.
Gerçek dürüstlükte, en ağır sözler bile sadece bizim iyiliğimizi gözeterek söylenmiş olduğu için, o an içinde kendimizle yüzleşmekten dolayı canımızı acıtsa da, özümüz söylenenin doğru olduğunu bilir. Bu yüzden o anki savunma mekanizmaları içinde kızsak da, incinmeyiz. Yani çivi çite çakılamaz.
Kızmak, gururumuza ya da onurumuza yapılan bir saldırıya verilen duygu tepkisidir.
İncinme de ise bir hayal kırıklığı vardır. yaralanma vardır. Çivi çitte delik açmıştır.
Kızmak anlıktır. Gelir geçer.
İncinme derindir. Yürek sızısıdır. Oturur.
Öfke kızgınlıktan farklıdır. Öfke, dışa vurulmamış, açıklanmamış ve bastırılmış kızgınlığın uç noktasıdır. Artık zapt edilemez. Bu da zamanla incinmeye çevrilebilir. Ama bu tür incinme, tümör gibi içeride sinsice büyüyen türdendir ve gerçekte kişinin kendisini de en az karşısındaki kadar incitmesidir. Tümüyle gurur kaynaklıdır, onur kaynaklı değil.
Onur incinmesi anında sağlıklı tepki verir ve öz-sorumluluğun ifadesidir. Onur, benliği korur.
Gurur incinmesi için için fokurdar, sağlıksız tepki verir ve yıkıcıdır. Gurur, egoyu korumaya çalışır.
Gurur incinmesi, zamanla ya birikerek kronik hastalıklar yaratır ki bu, içe yönelik şiddettir. Kanser gibi hastalıklar incinmişliğin had safhada birikiminin bedende tezahürüdür. Ya da dışarıya yönelik şiddetle kendisini ifade eder.
Başka insanları davranışlarıyla yargılarız, kendimizi ise niyetimizle savunuruz.
Gerçek niyetimizin ne olduğunu, sözümüzün doğruluğu, gerekliliği ve özünün iyi olması belirler.
Sadece doğru ve iyi niyetle bile söylenen sözler, bazen gerekli olmayabilir.
Sadece doğru ve gerekli sözlerin, özü iyi olmayabilir.
Sadece gerekli ve iyi niyetli sözler, doğru olmayabilir.
İnsanın diline hakim olabilmesi, dilini doğru kullanabilmesi ve duygularını bastırmadan ifade edebilmesi, olgunluğun ve gelişkinliğin göstergesidir.
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Cennete giden yolun taşları da düşünce, söz, duygu ve davranış tutarlılığıyla döşeniyor.
Bir arkadaşım şöyle demişti: "Anneannem, öldüğünde cennete gidebilmek için her türlü ibadeti yapıyor. Ama hem kendi hem bizim hayatımızı birlikteyken öylesine çekilmez kılıyor ve anneme yaklaşımı öylesine saldırgan ki. Ama ben bundan bir ders çıkardım: 'Sevdiğin herkesle ilişkinde mümkün olduğunca cenneti yaratmaya bak.' Anneannem de bizim ailenin zebanisi."
Cennet ve cehennem bizim seçimimiz.
Bilinçsiz yaşamla cehennemi yaratıyoruz, bilinçli yaşamla cenneti.
İnsanlar bizim iyi niyetimizi anlamıyor mu? Sızlanıyor muyuz? Şikayet ediyor muyuz?
İşte cehennemin kapısı.
Onurlu ve çite çivilerin çakılmadığı bir yaşam mı sürüyoruz?
İşte cennet kapısı.
Cennet yolu, az seçilen yoldur.
Sevgiyle hoşça olun.
-
Sevgi yanımızda
ALTIN KUTU
Üç yaşındaki küçük kız, yılbaşı hediyelerini paketlemek için alınmış kağıtların en parlak sarı olanını bolca kullanıp bir paketi kat kat sarmaya çalıştığında babası küçük kıza bağırdı.
"Parayı sokakta bulmuyoruz, kağıdı ziyan ediyorsun!"
Küçük kız babasının tepkisinden ürkse de kutuyu paketlemeye devam etti.
Ertesi gün yılbaşı sabahıydı. Küçük kız sabah babasının yanına heyecanla gelip ona hediyesini uzattı.
"Bu senin için babacığım."
Baba, daha önce kızına gösterdiği tepkiden utanmıştı. Altın renkli kağıda sarılmış hediye kutusunu açtı. Ama kutunun içini boş görünce öfkesi kabardı. Kızına yine bağırdı.
"Birisine hediye verdiğinde içine bir şey konulması gerektiğini bilmiyor musun?"
Küçük kız gözleri yaşlarla dolu, kafasını kaldırarak babasına baktı.
"Oh, babacığım, kutu boş değil ki. İçini öpücüklerle doldurdum. Hepsi senin için babacığım."
Baba utancından koltuğa çöktü. Küçük kızını kucağına alarak, ondan af diledi. Küçük kız, sevgisinin doğal saflığıyla babasını çoktan affetmişti bile. Babanın kendini affetmesi ise hiç de kolay olamayacaktı.
Baba, ömür boyu, altın rengi kağıda sarılmış öpücük kutusunu yatağının başucunda tuttu. Morali bozuk olduğu anlarda, kutudan bir öpücük alıyor ve öpücükleri kutuya dolduran kızının sevgisi yüreğini ısıtıyordu.
Her birimizde sevdiklerimizden bize verilen içi sevgi ve öpücüklerle dolu altın kaplı bir hediye kutusu var. Bu kutunun içindeki hediyenin değerini bilmek, içimizin şükran duygusuyla dolmasını sağlıyor. Gerçek hediyeler, hep elle tutulamayıp gözle görülemeyenler değil mi? Yüreğimizi en çok ısıtan, bize sevildiğimizi hissettiren hediyeler yine onlar değil mi?
Sevgiyle hoşça olun.
-
Re: Sevgi yanımızda
YÜREGINDE BÜYÜMEK...
Okulda birinci sinif ögrencileri, bir aile fotografi üzerinde tartisiyorlardi.
Fotograftaki küçük çocugun saç rengi ailenin öteki bireylerinin saç renginden degisikti. Ögrencilerden biri o küçük erkek çocugunun belki de evlat edinilmis olabilecegini söyledi.
Onun bu sözünü duyan Jocelynn Jay adinda küçük bir kiz ögrenci, birden sesini yükseltti:
"Ben evlat edinme konusunda her seyi bilirim, çünkü ben de evlatligim!..."
Siniftaki bir baska ögrenci sordu: "Madem biliyorsun bize de anlatsana
Evlat edinilmek ne demektir?"
Jocelyn, kendinden emin bir biçimde bilgisini özetledi:
"Annenin karninda degil, yüreginde büyümüssün demektir."
-
Re: Küpe...
Daha evliliklerinin ilk yılıydı.Evde kavga hiç eksik olmuyordu.Birbirini severek evlenen çift
yolun başında bu işin fazla gitmeyeceğini düşünmeye başlamışlardı.
Fazla yıpratmadan buna bir çare bulmaları gerekiyordu.
Bir akşam oturup ilişkilerini yeniden gözden geçirirlerken adam eşine "aklıma bir fikir geldi "dedi.
"bahçeye bir fidan dikelim ve bu fidan üç ay içinde kurursa bışanalım.yok eğer kurumazsa bu konuyu
sonsuza dek kapatalım."Bu ilginç fikir karısınında hoşuna gitti.Ertesi gün bahçeye bir meyve fidanı
diktiler.Aradan bir ay geçti.Bir gece bahçede karşılaştılar.her ikisinin de elinde içi su dolu birer kova vardı.
-
Re: Küpe...
ÖĞRENDİM Kİ...
Farkında mıyız acaba ?
Yıllar sonra öğrendim ki...
Öğrendim ki,
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz, gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki,
Güveni geliştirmek yıllar alıyor
Yıkmak 1 dakika.
Öğrendim ki,
Hayatında nelere sahip olduğun değil, kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki,
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün,
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki,
Kendini en iyiyle kıyaslamak değil,
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki,
İnsanların başına ne geldiği değil,
O durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki,
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle,
Her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki,
Olmak istediğim insan olabilmem çok zaman alıyor.
Öğrendim ki,
Karşılık vermek düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki,
Sevdiklerinle iyi ayrılman gerek.
‘’Bittim’’ dediğin andan itibaren, daha pilinin bitmesine çok var.
Öğrendim ki,
Sen tepkilerini kontrol edemezsen,
Tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki,
Kahraman dediğimiz insanlar bir şey yapılması gerektiğinde,
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlardır.
Öğrendim ki,
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki,
Bazı insanlar sizi çok seviyor,
Ama nasıl göstereceğini bilmiyor.
Öğrendim ki,
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterirseniz,
Bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki,
Para ucuz bir başarı.
Öğrendim ki,
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.
Öğrendim ki,
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları,
Seni kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki,
İki insan aynı şeye bakıp, farklı şeyler görebilirler.
Öğrendim ki,
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.
Öğrendim ki,
Her şartta kendisi ile dürüst kalanlar daha uzun yol yürüyor.
Öğrendim ki,
Hiç tanımadığın insanlar 2 saat içinde hayatını değiştirir.
Öğrendim ki,
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki,
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Öğrendim ki,
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa kullanılsın,
Anlam yükü o kadar azalır.
Öğrendim ki,
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasındaki çizginin,
Nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki,
Gerçek arkadaşların arasına mesafe girmez,
Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki,
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla ilgisi var.
Öğrendim ki,
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan da ilgi, sevgi ve güven görebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki,
Ne kadar yakın olurlarsa olsunlar,
En iyi arkadaşlar da üzebilir.
Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki,
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor,
Bazen insanların kendisini affedebilmesi gerekir.
Öğrendim ki,
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın,
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki,
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir,
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Öğrendim ki,
2 kişi münakaşa ediyorlarsa
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki,
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar
Ve problem fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki,
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
Pişmanlığı uzun yıllar sürüyor…
Kaynak: geocities.com
( Sayın Tangör Evren bu yapıştırma iletiyi görmez inşallah :mahcup: ama harika sözler.. hepsi birer küpe, o nedenle paylaşmak istedim)
-
Re: Küpe...
Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan boğulmak üzere olan bir akrep görür.
Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır AMA akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır AMA sonuç değişmez akrep tekrar sokar...
Yakınlarında onları seyretmekte olan birisi ona , kendisini sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaktan vazgeçmesini söyler....
Hintli şu yanıtı verir...
Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. NEDEN ?Sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim ????
SEVMEKTEN VAZGEÇMEYİN....
İYİLİĞİNİZDEN VAZ GEÇMEYİN.
ETRAFINIZDAKİ İNSANLAR SİZİ SOKSALAR DA !......