Sayın Bilgili, Sayın Karakum,
Sizlerle çoğu noktada hemfikirim;
Düşünenler, düşündüklerini ifade edenler bence de cezalandırılımasın, bence de yargılanmasın. Bir başkasının özgürlüğüne müdahale etmemek şartı ve sınırı ile bence de herkes düşüncesini özgürce ortaya koyabilsin.
Bu tip olaylarda, ortaya çıkarak toplumu galeyana getirmeye, cephe oluşturmaya çalışanlara, protesto adı altında gerek sözle gerekse eylemle suç işleyenlere, şiddet içeren her türlü tepkiye ben de karşıyım.
Ancak tartışmalarda bence asıl üzerinde durulması gereken husus düşünce kavramıdır. Düşünmek, üretmek, özgün olanı oluşturmaktır. Ben, "X şahsının büyük büyük babası huysuzdu." desem bu benim o şahıs hakkındaki düşüncemdir, bir başkası için farklı da olsa bana göre o insan huysuzdur, tartışılır, eleştirilir. Ama "X şahsının büyük büyük babası hırsızdı." desem burada düşünceden bahsetmek imkansızdır. Burada suç isnadı vardır ve suç isnadı mevzuatımıza göre suçtur.
Bu tezi soykırım meselesine uygulayacak olursak; soykırım Birleşmiş Milletler'in ilgili sözleşmesi ile insanlık suçu kabul edilmedi mi, Türkiye bu sözleşmeyi kabul etmedi mi, gerek bizim gerekse çoğu ülkenin iç mevzuatında da soykırım suç olarak düzenlenmedi mi? Bir planın icrası için, dini ve etnik sebeplerle sistematik bir şekilde adam öldürme, çoğalmalarını engelleme, köleleştirme... gibi eylemler soykırım diye tanımlanmadı mı? Savaş halinde dahi soykırım, insanlık suçu, savaş suçu addedilmedi mi?
Soykırımın suç olduğu -çok yerinde olarak- genel görüşken, genel kaide iken ve de bu hususta resmi gayrıresmi hiçbir dayanak yok iken soykırımla, insanlık suçu işlemekle itham edilmek ağır değil mi? Bırakın manevi yönünü, yarın bir gün bir şekilde Türkiye'ye Ermeni Soykırımı kabul ettirilirse, rahatlayacaklar mı? Tamam kabul ettiniz, mesele burda bitti mi diyecekler, yoksa diyetini mi isteyecekler? Soykırım iddiası Türkiye üzerinde oynanan oyunların bir parçası değil mi? Ve bizim içimizden kültürlü, aydın oldukları iddia edilen birilerinin düşüncesizce, ileriyi görmeden ortaya atılması, bilerek ya da bilmeyerek bu oyuna katkı sağlamak değil mi?
Hukukun ilkelerinden bahsederken, her somut olayın kendi özelliğine, içinde bulunulan hal ve şartlara, dönemin şartlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini de unutmamalıyız. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu, dönemin hassasiyetini, Ermeni soykırımının bizlere dayatılma çabasını, AB sürecini, küreselleşme sürecini, Büyük Ortadoğu projesini ve bu süreçte Türkiye'nin konumunu göz önünde bulundurursak, böylesine hassas bir dönemde böylesine hassas bir konuyu pervasızca, hiçbir dayanak göstermeden kim ortaya atarsa atsın ben o kişinin iyi niyetinden, ben o kişinin ülkesinin çıkarını gözettiğinden şüphe duyarım.
Ayrıca, hukukta kanunlar, olaylar toplum yapısına, meydana geldiği çevreye göre de yorumlanır, değerlendirilir. Bazı kesimler için suç olan ya da ayıp olan, bir başkası için gayet normal bir davranış olabilir. "Büyük büyük baban zamanında benim dedeme şunu yapmış." cümlesi ile fırtına koparan, kan davaları güden bir toplumun atasına suç isnat ederseniz, o toplumu tam onikiden vurmuş olursunuz, o toplumun tepkisini ister istemez üzerinize çekerek gündeme oturmuş olursunuz. Sanıyorum bunun farkındalar ki (Değillerse aydın sıfatlarını bir kez daha değerlendirmek gerekecektir.) toplumu canevinden vurarak amiyane tabir ile köşe olmanın yolunu tutuyorlar...
Soykırım konusunda bence yapılması gereken şudur; varsa soykırıma ilişkin iddianız deliliniz, dayanağınız, önce koyarsınız ortaya, konunun uzmanları ile tartışılır, araştırılır, kanıtlarsınız iddianızı ondan sonra da yazarsınız çizersiniz, kurgularsınız, ona diyecek lafım olmaz. Ya da gerçekten iyi niyetle böyle böyle bir tezim var, gelin bu tez üzerine çalışalım diyerek toplarsınız tarihçileri, bilim adamlarını, tarihin aydınlanmasına, gerçeklerin ortaya çıkmasına katkıda bulunursunuz, ben de size helal olsun derim. Ammaaa, sözde Ermeni Soykırımına değinen Devlet Mavi Kitap isimli kitabın yazarının dahi kitapta geçen hususların tarihi doğruluğundan emin değilim dediği bir noktada, fırsatçıların dahi hiçbir kanıt sunamadığı bir ortamda siz kalkıp soykırım yaptık derseniz ya da bunu ima ederseniz ben sizin kukla olduğunuzu düşünürüm, ben sizin kişisel menfaatleriniz için ülke menfaatlerini hiçe saydığınızı düşünürüm. Aydın, düşünür (!) olduğunu iddia eden bu şahsiyetler hiç düşünmezler mi ki , soykırıma ilişkin en ufak bir emare, en ufak bir dayanak olsa çoktan yüzümüze vurulmuş ve diyetleri ödetilmeye başlanmıştı, bilmezler mi ki böyle bir fırsatı asla ama asla kaçırmazlar bir şekilde bize karşı kullanırlardı...
Sonuç itibarı ile, 301. madde bu haliyle kalırsa soyut ibareler içerdiği için uygulanamayacağı gibi bu tip tartışmalara meydan vererek, rant elde etme, çıkar sağlama, meşhur olma, en çok satan, en çok okunan sıfatını kazanma gibi amaçlara hizmet edecektir. Tamamen kaldırılırsa da adım kadar eminim ki kimse bu kapsamda yazı, kitap yazmayacaktır, çünkü konu popülaritesini yitirecektir ve ses getirecek başka bir madde kapsamı bulunacaktır. Yani ne yapılırsa yapılsın, kanunlar istediği kadar değiştirilsin, istediği kadar kaldırılsın zihniyetler değişmediği sürece Türkiye bu tip olaylara alışır hale gelecektir...
Benim görüşüm, düşünceyi açıklama özgürlüğünün geliştirilmesi ve korunması; soykırım iddiasının ise suç isnadı olduğu ve bu nedenle düşünce-ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğidir.