İzmir'e ulaşma düşü, yüreklerde kabarmış alevden bir topa dönüştü. 30 Ağustos günü düşmanın ana unsurlarının yok edilmesinin ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın (Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz'dir) tarihi emrini alan ordu, İzmir'e akarken, İkinci Süvari Tümen Komutanı Yarbay Zeki (Tümgeneral Zeki Soydemir), öncü olarak Birinci Süvari Alayını görevlendirdi. Öncü öncüsü olma görevi de İkinci Süvari Tümeninin 4. Alayında Bölük Komutanı olan Yüzbaşı Şerafettin'e verildi.
Yüzbaşı Şerafettin özel arşivinde, bu anı (İlk Hedefiniz Akdeniz'dir. İleri' emrini almıştık. Anlatılmaz bir hızla mesafeleri aşıyor, İzmir'e doğru uçuyorduk. Kaçan düşman köyleri, kasabaları yakıyor, intikamını sivil halktan alıyordu. Adım başı rastladığımız yürekler acısı manzara, hızımızı büsbütün artırıyordu) diye anlattı. 9 Eylül sabahı saat 09.00'da Bornova'ya giren genç yüzbaşı, Halkapınar'a doğru yürüdü. Bir Rum'a ait Tuzakoğlu Fabrikası önünde baskın kuşkusunu taşıyan yüzbaşı, birliğin önüne tüfekleriyle koşan 8 er yerleştirdi. Kuşkular doğru çıktı, bir anda müfreze fabrikadan ateş yağmuruna tutuldu. Burada şehit verilen 4 erin başlarının İzmir'e dönük olduğu görüldü. Yürüyüşüne devam eden müfreze, yönünü Alsancak'a çevirdi, dolu dizgin, yalın kılıç 80 kişilik kuvvetle şehre akmaya başladı. Müfrezesinin başında kente saat 10.30'da giren Yüzbaşı Şerafettin, Kordon'a kurşun ve şarapnel yağmuru altında 40 askerini kaybederek ulaştı.
http://image.haber7.com//haber/39386.jpgSüvariler, dört nala Kordonboyu'ndan Pasaport İskelesi'ne geldiklerinde, bir Rum'un attığı bomba, Yüzbaşı Şerafettin'in atının önünde patladı. Omzuna ve koluna şarapnel parçaları isabet eden yüzbaşı, parçalanan atını değiştirerek, yoluna devam etti.
Hükümet Konağı'nın önündeyse makineli tüfek ateşiyle karşılaşan Yüzbaşı Şerafettin'i, burada göğsüne isabet eden mermiler de durduramadı. Atından inen Şerafettin Bey, bir gencin uzattığı Türk Bayrağı'nı alıp, göğsüne soktu ve sendeleyerek Hükümet Konağı'na yöneldi. Ama burada bir sürprizle karşılaşan yüzbaşı, kapının kilitli olduğunu gördü.
Emir subayı Süvari Teğmeni Ali Rıza Bey, yan kapının zincirini kırarak yol açtı. Bir kaç dakika içinde binanın üst katında görev tamamlandı. Böylece 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgaliyle başlanılan nokta, 3 yıl 3 ay 24 gün sonra 9 Eylül 1922 günü kurtuluşuna mekan oldu.
Balkona çıktığında göğsündeki kanın bulaştığı bayrağı gözyaşları içinde göndere çeken Yüzbaşı Şerafettin, o dakikaları, ''Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir'i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya'' diye anlattı.
Hükümet Konağı'nın önünde toplanan halk, coşkun alkışlar arasında Türk subayı ve arkadaşlarını bağrına basarken, o gün akşam saatlerine kadar yabancı konsoloslarla görüşme görevi de bir yandan yaraları pansuman edilen Yüzbaşı Şerafettin tarafından yerine getirildi. Bu arada Yüzbaşı Zeki komutasındaki süvari birliği Sarıkışla'ya, Üsteğmen Arif ve Takım Komutanı Celal Bey ile Yedeksubay Besim Efendi de Kadifekale'ye bayrağı çektiler. Bütün bu gelişmeler, dakika dakika cephe komutanlığına bildirildi.
Belkahve'den tarihi günü izleyen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın, yanında Fevzi ve İsmet paşalarla, 10 Eylül sabahı İzmir'e gelişi görkemli oldu, kent adeta ayağa kalktı. İzmir'e girişinden iki gün sonra Başkomutan, Şerafettin Yüzbaşı'ya, ''İzmir'' adını verdi. Genç subay, soyadı kanunun çıkmasından sonra İzmir'i kullandı.
Büyük Kurtarıcı, Buhara Hükümeti'nden emanet aldığı kılıcı da, 15 Eylül günü Yüzbaşı Şerafettin'e verdi. Bu arada Beyrut eşrafından Misbah Efendi'nin, ödül olarak koyduğu 500 altın lira da, Şerafettin ve Zeki yüzbaşılar arasında paylaştırıldı.''
Yıllar sonra bu yüzbaşımız Albayken hastalandı ve emekli edildi. Doktorlara göre savaştan dolayı aldığı yaralardan dolayı kısmi felç ve perkinson hastalığıyla uğraştı durdu. Çok ciddi maddi sorunlarla boğuştu uğraştıda uğraştı Ancak ellilerde bir kampanya ile bu kahraman anımsandı ama artık çok geçti
Bu kadar vefasızlığa karşı Şerafettin Yüzbaşının muhteşem vefası asla unutulamaz çok ama çok az bilinen bir gerçeğide buradan okuyan varsa bir kez daha duyurmakta benim boynumun borcudur. Şimdi bazıları çıkıp gene gerçeküstücülük dese bile bunun böyle olduğunu tespit ettim. Olaya başlarkenr kısa bir giriş yapmıştım Afyonda ayağına bakan kızın verdiği çorabın hikayesini. Gerçektende Şerafettin yüzbaşı o çorapla girer İzmir e daha sonra çorap vermenin '' izmir e ilk sen girersen senle evlenmek istiyorum.'' demek istendiğini öğrenir ve döner bulur kızı Mutlu bir yuva oluştururlar çok saygıdeğer Siret İzmir hanımefendi ile.
Her ikisinin de ruhu şad mekanı cennet olsun....
E be Harun sana da yuh olsun. Bu düşünceler içerisinde böyle anı yazmayacak hep yukarıdaki gibi yazacaktım ama bu yazını okuyunca dayanamadım. Aslında yuh değil sana helal olsun. Bunlarıda ne kadar kızsakta anlatmamız lazım belki biri anlar...