Printable View
Aklıma birde Mel Gibson'ki kendisi ölü olamayan erkek sınıfının iyi üyelerindendir Filmi aklıma geldi Kadınlar Ne İster?.
Orada da Nike firmasının bir reklamı için amansız rakibi Helen Hunt ile kapışıyorlardı.
Nike için hazırlanan reklam filminde de konu koşan kadındı.
Demek ki koşma eylemi kadınla birleşince anlam kazanıyor ama neden?
Destek emrinize amade Dilek Hanım :) ,
Sayın gecem1970,
Seviyeli de olsa, farklı görüşlerin ortaya konulduğu platformlarda alınganlıklar, incinmeler sözkonusu olabilir düşüncesi ile nezaketen "umarım sizi kırmamışımdır" sorusunu yöneltmiştim. Yoksa hemen kırılacak kadar zayıf olduğunuzu ima gibi bir niyetim yoktu. Kaldı ki güzel ve seviyeli bir tartışma oluyor , bundan keyif aldığımı ve bilgilendiğimi itiraf etmeliyim.
Feminist değil, hümanistim, bundan mutluluk duyuyorum. İnsanın; kadın-erkek, zengin-fakir, güzel-çirkin, şu memleketli bu memleketli, şu dinden bu dinden, şu ırktan bu ırktan vb. şekillerde ortaya konulabilecek her tür etiketlenmesine karşı çıkıyorum. Bu etiketlerin hepsinin içerisinde erdemlisi de vardır erdemsizi de, iyisi de vardır kötüsü de... Aslolan insan olmanın güzellikleri ve onuru ile dünyaya bakabilmektir.
Yazarı ile aynı dünya görüşüne sahip olmamakla birlikte, tanımlamaya çalıştığınız feminizmin başka düşünce akımlarınca nasıl görüldüğünü aşağıda bir alıntı ile bilgilerinize sunuyorum.
Selamlar,
Çözümsüz bir burjuva akım olarak feminizm
Bugün burjuva bir akım olan feminizm, bu olguyu görmezlikten gelmekte; sınıf çelişkisinin yerine kadın-erkek çelişkisini geçirerek, tüm sınıflardan kadınları tek bir talep etrafında cins olarak ezilmişlikleri temelinde bir araya getirmeyi hedefleyebilmektedir. Bağımsız bir kadın hareketini savunan bu akım, tarihsel temellerinden, toplumsal-sınıfsal içeriğinden koparılmış bir erkek egemenliği olgusuna tepki olarak ortaya çıkmakta, bağımsızlığı da bu çerçevede koymaktadır.
Kadın-erkek eşitsizliğinin kökenini insan neslinin yeniden üretiminde ve aile kurumunda gören ve bu temelde erkek egemenliğine bayrak açan feminizm, mevcut kurumlara ve kültüre de, kadını sınıf olarak değil de, cins olarak eziyor olma noktasında karşı çıkmakta, ama bunların özel mülkiyetle, kapitalist üretim tarzıyla olan bağını görmemeyi tercih etmektedir. Açıktır ki, ne egemen sınıfların kutsal ailesi, ne de ideolojisi ve kültürü kapitalizmin kendisi sorgulanmadan sorgulanamaz.
Tarihsel-toplumsal gelişim yasalarının bilgisinden ve sınıf çatışması perspektifinden bu yoksunluk, kadının ezilmişliğinin nedenlerine, kökeninde yatan olguya inmek yerine, sonuçlara bakmaya ve bu sonuçlar üzerine burjuva görüşler üretmeye yolaçmaktadır.
İster klasik anlamıyla feminizm, isterse "sosyalist" etiketli feminizm olsun cins olarak ezilmişliği, sınıf olarak ezilmişliğin önüne çıkarmakla, emekçi kadınları sınıf kavgasından uzaklaştırmaya, bilinçlerini karartarak mücadelelerini hedeflerinden saptırmaya ve yozlaştırmaya hizmet etmektedir. Ve bugün bu akımın, en çok da küçük-burjuva yoz aydın ve entellektüel çevrelerde yankı buluyor olması, yaşanan bir dönemin ardından çok da şaşırtıcı olmasa gerek.
Sayın Yüksel,
Bir anlamda haklısınız. Çünkü her iki yaklaşımda da amaç temelde insanın insan olma çabasında problemlerin çözümüdür.
Ancak felsefi akımlar sadece temel amacı tanımlamakla yetinmezler. Problemlerin çözümünde paradigmaları, modelleri de ortaya koyarak bütün bilim alamlarına izdüşüü yaparlar. Şöyleki;
Feminizm insanın insan olma konusundaki sorunlarının çözümünün kadının sorunlarının çözümünde yattığını düşünür. Çünkü kadın sorunları çözüldüğünde otamatik olarak erkeğinde sorunlarının çözüleceğini, kadın kalkındığında toplumunda kalkınacağını düşünür.
Örnekleyelim. Diyelim ki X ülkesindeki ekonomik kalkınma problemi. eğer feminist bir yaklaşım benimsediyseniz okonomik değişkenleri kadına bağlı ölçersiniz. Kadının çalışma yaşamına katkısı, milli gelirden aldığı pay vb. Böylece evreniniz otomatik olarak yarıya indiği gibi en kötü tabloyu görme şansınız olur. Şimdi siz bir ekonomist olarak çözümüde kadına bağlı yaparsınız. Örneğin kadınlara tarım kredisini erkeklere göre daha ucuza verirsiniz. Aslında tabii ki verilen kredi aileye yöneliktir. Ancak yapılan araştırmalar bu tarz kredilendirmenin başka ekonomik etkenli alanlarıda olumlu etkilediğini göstermiştir. Vergi ve sağlık sigortası primi ödeyenleri artırma gibi.
Yada Feminizm denilince akla ilk gelen bir alandan örnek verelim. Cinsellik. Toplumda bir cinsel sorun olsun. AIDS örneği. Ki uygulamada pekçok feminist proje var. Proje kadını hedef alır. Önleme teşhis ve tedavide hedef kitle kadındır. Şimdi bu proje erkeği dışlamaktamıdır? Kesinlikle hayır.
Benzer örnekler sağlıktan, politikaya eğitime her alanda sayılabilir. Toplumun sorununna bütün olarak yaklaşan hümanistik yapı ile feminist yapı arasındaki fark budur. Birinde bütünü diğerinde problemin daha ağır seyrettiği yarımı ele alırsınız. Sonuçta bu yarı diğer yarıyı etkiler ve sorunu daha hızlı ve çok yönlü çözersiniz.
Sayın HMGR,
Açıkçası Feminizmi bu kadar kibarca eleştiren bir yazıyı nerden buldunuz bilemiyorum. Çünkü feminizm denilince diğer yazılanların yanında bu hiç bir şey.
Size feminist dediğim için özür dilerim. haddimi aştım sanırım...:D
Sayın gecem1970,
Son yazdıklarınızda size katıldığım birçok nokta var, evet kadının toplumun yapısını belirlemekte büyük rol oynadığına ben de inanıyorum.
Ama yine de feminizm gibi tepki akımları, teorileri ile kadının ve dolayısı ile toplumun iyileştirilmesinin mümkün olmayacağını düşünüyorum. Bunu gündelik hayattaki her konuya uyarlayabilirsiniz, mesela iki kardeş düşünün anne sürekli birine ilgi gösteriyor, birini diğerine karşı korumaya kalkıyor, diğerinin tepkisi normal mi olur? Ya kardeşine zarar verecek ya da hatalarını kabul etmeyerek düzeltmemekte ısrar edecektir.
Toplumsal iyileştirmeye, kısa yoldan feminizm/dişicilik adı verdiğiniz bir teori ile ulaşmaya çalışırsanız, karşınızda buna da tepki gösteren ve iyileşmekte direnen bir diğer sınıf görürsünüz. Bu yeni direnen ve tepkili sınıf da karşı sınıfa saldırır, zarar verir, savunma mekanizması geliştirir. Ve bence böyle bir durumda bırakın hızlanmayı bir adım dahi atamazsınız. Kanımca feminizm toplumun iyileşme sürecine ket vuran bir teoridir ve toplumun iyileşmesi hümanizm gibi ayrım gözetmeyen teorilerle daha mümkün olacaktır..
Şunu da ifade etmek isterim ki bu sonuca ne akademik bir çalışma ne de kapsamlı bir araştırma sonucunda vardım. (sadece geçmişte bir şekilde edindiğim bilgileri mantığımın da desteği ile kendimce yorumluyorum, inandıklarımı aktarıyorum, iddia etmiyorum :)
Sayın Kuzulu;
tek kelime ile mükemmel ifade etmişsiniz.
Sayın Kuzulu,
İki temel sorunu görmezden geliyorsunuz. Bunlardan birincisi kadının zaten diğer kardeş tarafından hor görülen zarar verilen olduğudur. Budurumda etki, tepki ilişkisi varsayımınız karşılıksız kalıyor. Çünkü etki olmadan da tepki var.
İkicisi ise nereye kadar sorusuna hümanizmin cevap vermekte zorlanışıdır. Oysa feminiz bu soruya çok net bir yanıt vermektedir. X=Y olana kadar. Bir Y ve X i sayı olarak düşünün. Birde Y>X ilişkisi olduğunu ve bunların bağımlı değişken olduğunu. Y nin değeri arttıkça X değişmez ya da çok az değişiyor. Oysa X arttıkça Y de en az %50 artıyor. Evet X kadar artmıyor. Ama sabit durmuyor oda artıyor. Sonuçta bir noktada X=Y olacaktır. X=Y noktası insanın insan olması, herkesin eşit olması, mutlu olması noktasıdır. Matemetiksel olarak mümkün, toplumsal olarak ütopiktir.
Şimdi bu soruya hümanizmin verdiği cevabı söyleyin bana. Kadın yada erkek ayırmadan insanı temel alan bu felsefenin nereye kadar sorusunda sık sık sıkıntıya düştüğünü eminim biliyorsunuz. Toplum mu birey mi açmazını çözmediği sürece sabit bir K sayısı tanımlayamadığı sürece hümanizm gerçek anlamda bir çözüm olabilir mi?
Bu konuda bende herhangi bir akademik çalışma yapmadım. Alanım değil. Ancak okuyor, düşünüyor ve paylaşıyoruz değil mi?
Sayın gecem1970,
Akademik çalışma ve araştırma yapmadığımı belirtmemin sebebi, benim dışımdakilerin öyle yaptığını ima etmek değildi. Ben sadece bu konuda -yeterli bulmadığım bilgim ile- ukalalık yapmadığımı, bilakis düşünerek vardığım ve kendimce doğru olduğuna inandığım yorumlarımı paylaştığımı vurgulamak ve kimseye de inandıklarımı kabul ettirmek amacında olmadığımı ifade etmek istedim. Bunu yaparken diğer katılımcıların öyle yaptığını düşündüğüm sonucu çıkmasın lütfen...
Matematikle aram oldum olası iyi olmamıştır bu yüzden inanın kurduğunuz denklemleri anlayamadım (Denklem deniyordu dimi onlara :) ) kaldı ki akşamın bu saatinde bu kafayla anlamam hiç mümkün değil..
Ama bu cümleyi anladım :))) Hayır dediğiniz noktayı gözden kaçırmış değilim, dilerseniz kendi alanımdan, hukuktan örneklerle açıklamaya çalışayım bu kez.Alıntı:
İki temel sorunu görmezden geliyorsunuz. Bunlardan birincisi kadının zaten diğer kardeş tarafından hor görülen zarar verilen olduğudur. Budurumda etki, tepki ilişkisi varsayımınız karşılıksız kalıyor. Çünkü etki olmadan da tepki var.
Sanıkları düşünün, suçu sabit olana kadar her sanık masumdur. Ama siz daha suçu sabit olmadan sanığa karşı tepki göstermeye başlıyorsunuz, çünkü kendinizce o suçu işlediğinden eminsiniz. Sanık beraat etse dahi sizin gözünüzde suçludur, sanıktır. Diğer bir ihtimalde sanığın suçu sabit oluyor, ceza alıyor, ama siz yine sanığı topluma kazandırmak yerine sürekli baskı kuruyor, sen şunu yaptın böyle suçlusun diyerek de geri dönüşümünü engelliyorsunuz. Neden çünkü ortada bir mağdur var, haksızlığa maruz kalmış.
Elbette mağdur korunacak,elbette sanık işlediği suçun bedelini ödeyecektir ama sanık da dışlanmayacak, eğitilecek ve topluma yeniden kazandırılacaktır. Eğer bunu yapmazsanız, sanığa her yerde sanık ya da hükümlü olduğunu hatırlatırsanız, salt ceza vererek ıslah etmeye çalışırsanız sanığı topluma kazandıramazsınız, sanık kendini toplumdan iyice soyutlar, kendince savunma mekanizmaları oluşturur (Açım, ekonomik durumum kötü, hükümlüyüm diye iş bulamıyorum ne yapayım gibi...) ve yeniden suç işleme eğlimi içine girer. Sadece mağduru koruyarak toplumu iyileştirmek isterken, sanıkları kazanamayacağınız gibi sayılarını da artırırsınız; mağdur, sayının arttığını sizin koruma çabalarınızın hiçbir işe yaramadığını görünce kendi hakkını kendi almaya, sanığa tepki göstermeye, başka bir suç ile karşılık vermeye kalkar, sonuçta bir kaosa sürüklenirsiniz..
İşte femizim de mağdur kadını korurken ( ya da sizin tanımınıza göre erkekle eşit olması için çabalarken) erkeğe dışlandığı hissi vermekte, tepki göstermekte; erkek de bu tepkinin karşısında tutumunu değiştirmek, düzeltmek yerine daha da sertleştirmekte ve belki de telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Erkeğin değişmediğini gören mağdur kadın bu kez, erkeğe tepki göstermeye başlar, kendi çabası ile erkeği değiştirmeye çalışır, bu da mümkün olmazsa ortadan kaldırır... (Son günlerde kocalarını öldüren kadınlar mesela...)
Erkeklerin kadını hor gördüğünü, kadının ezildiğini tartışmanın en başında ben de dile getirdim, bu etki elbette inkar edilemez, etki varsa tepki olmalı evet ama bu tepki yıkıcı değil yapıcı olmalı...
Bu arada, etki tepki ilişkisi varsayımının sonuçsuz kaldığını düşünmüyorum, şöyle ki ; etki tepkiyi , tepki de etkiyi doğuruyorsa ve sizin dediğiniz gibi etki olmadan da tepki varsa, bu etkisiz tepki bir başlangıç olur, başka bir etkiyi, o etki de başka tepkiyi doğurur, bu böyle uzayıp gider...
Sayın Kuzulu;
yazdıklarınız bana öğrenilmiş davranışlar kavramını anımsatıyor.
Bu tür toplumsal tepkiler karşısında hemen aksi örgütlenmeler çıkar ve karşı topluluğun nasıl, ne şekilde, ne zaman, ne yapması gerektiği şeklinde bir nevi müfredat çıkarılır. Bunu kimler yapar; konu erkeklerse bu hem cinsleri olduğu kadar bizim hemcinslerimizde başı çekerler.
Bu tıpkı ekonomik özgürlüğü olmayan kadının eksik kalan eğitim ve kariyere sahip olması gerekliliğinin öğretilmesi gibidir.
Yani kadınlar pasivize edilmiş bir yaşam sürüyorken, buna baş eğmemenin yolunun önce kendini eğitmek gerektiği ile başlayıp, eğitim tamam ekonomik olarak güçlenme gerekliliği ile devam etti. Ve derken erkeklerin tarihsel ve geleneksel olarak yer aldığı bir çok alanda sızmalar yapılarak onların yerine ikame edildi.
Bu iyi birşeydi ama daha sonra kadınlar; kadınlıklarını unutup erkekleşmeye başladılar. Çünkü bunu öğrendiler. En naif tarafları ezilmiliğin hırsıyla keskinleşti. İyi mi oldu hayır.
Kadınlar çocukta yapabildiler kariyerde ama savaşacak unsur kalmadı karşılarında. E en geleneksel hedef vardı yıne karşılarında "erkekler"..
Artık erkeklerle eşit olan kadınlar onları aşağılamak yok saymak gerekliliğini öğrenmeye başladılar. Ve bu büyük yanılgı ne yazık ki bedelleri bu kadınlara şu anda ödetmekte.
Kadınlar kariyerde yaptılar çocukta ama gelin görün kü yalnız zamanların süresi uzadı kendini alışverişe verdi kredi kartı borçları birikmeye başladı:D, çalışıyorum borcumu öderim dedi krediler çekti.
Buda sonuçsuz kalınca en sağlam yolun bir evlilik yaşamak olduğunu, bir ekonomik dayanağın ve en önemlisi güven ve sığınma duygusunun en iyi temsilinin erkekle olduğunu fark etti. Yani en başa döndü.
Yani hayat bunu da öğretti.
"Bu iyi birşeydi ama daha sonra kadınlar; kadınlıklarını unutup erkekleşmeye başladılar"
Size katılmıyorum Sayın Tekay. Bence kadınlar daha kadınlaştılar. Kendilerinin farkına vardılar.
Evet alışveriş konusunda haklısınız:D Ama bunun nedeni bence artan yanlızlaşma değil, kendilerini mutlu eden şeylerin daha fazla farkında olmaları ve mutlu olmak için daha fazla fırsatlarının olması. Herşeyi olduğu gibi kendini mutlu etmeninde ödüllendirmeninde bir sınırı var. Bazılarının o sınırı aşıp artan kredi kartı borcu altında ezildiğinde de haklısınız.
Ancak kredileri ödemenin en iyi yolu evlilik değil. Biz kendimizi mutlu ederken erkekler boş mu durdu? Onlar kredi çekmedimi? Duygu hanım, çekmeyen birini tanıyorsanız haber verin :D
Bu gün onları korkutsada kadınların daha güvenli ve ekonomik olduğu için değil, sadece bunu istedikler için evet dedikleri bir dünyada herhalde erkekler kadınlardan da mutlu olacak...