Ergenekon'da yeni tutuklamaların;
Emniyet Müdürleri,
Yeraltı dünyasından,
ve çok büyük olmayan medya kuruluşlarından olacağını düşünüyorum.
Ne dersiniz varmısınız bahise ? :)
Printable View
Ergenekon'da yeni tutuklamaların;
Emniyet Müdürleri,
Yeraltı dünyasından,
ve çok büyük olmayan medya kuruluşlarından olacağını düşünüyorum.
Ne dersiniz varmısınız bahise ? :)
Efendiler nereye? (Engin Ardıç yazısı)
Ziyafet bitti, fakat ağzınızı silmeden, elinizi yıkamadan, bir de acı kahvemizi içmeden efendiler nereye?
Yaz başlangıcında sırtı karnına yapışmış, sarı, sıska, cansız birtakım tahtakuruları çıkar, iğne gibi vücudumuza batarlar, derimizi haşlarlar, kanımızı emerler, sonra sabaha karşı etli canlı, iri yarı şuraya buraya kaçarlar... Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye?
Kedisiz evlerde fareler vardır, kilerlere girerler, dolapları delerler, şunu bunu kemirip, sağa sola koşuşup baş köşede gezerler, bir pıtırtı olunca deliklere girerler... Galiba koku aldınız, kedi geliyor, koca fareler nereye?
Dul anaların haylaz çocukları vardır, sandıkları kırarlar, paraları çalarlar, bohçaları aşırıp eskiciye satarlar ve sonra korkup sokak sokak kaçarlar... Galiba foyanız meydana çıktı, yakanız ele geçecek, ziyankâr evlatlar nereye?
Yukarıda bir bölümünü okuduğunuz yazı, duru Türkçe'nin büyük ustası Refik Halit (Karay) tarafından, 5 Kasım 1918 günü Zaman gazetesinde yayınlanmıştı... Evet, taa doksan yıl önce... Dili de taptaze...
Refik Halit, o gün, üç gece önce Kuruçeşme açıklarında bir Alman denizaltısına binerek kaçan İttihat ve Terakki "kocabaşlarını" anlatıyordu... "Efelere taş çıkardınız, zorbalara parmak ısırttınız" diyordu... "Ne oluyordunuz? Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti?" diye soruyordu... "Anamıza sövdüler, babamızı dövdüler, hulasa bacağımızdan yakalayıp bu devleti yerden yere vurdular, paçavraya çevirdiler"...
Bir süredir ülkemizde bazı kişilerin yaşadığı "sağlık sorunlarını" görünce bu yazıyı hatırladım.
Ayılanlar bayılanlar, merdivenden kayanlar, yurt içinde ya da yurt dışında kalbi sıkışanlar, mermiye kafa atanlar...
Efendiler, hesabı ödemeden nereye?
Yazının başka bölümleri de var. Son derece çarpıcı.
Umarım denk düşmez de hatırlamak ve zikretmek zorunda kalmam.
Arkadaşlar tekrar söylüyorum.
1. Emniyet amirleri ve üst düzey müdürler,
2. Anap partisinden eski milletvekilleri
3. En son dalgada yapacaklarını düşündüğüm medya operasyonu.
( Gerçi bugün bir tanesi yapıldı ama devamı gelecektir.)
Kahve falında çıktı :)
İşimiz fallara kaldı zaten artık.
Benim karşı çıktığım ve rahatsız eden asıl şu. Karşıt fikirlerin söylenebildiği medya araçları sustukça halkın tek yanlı bilgi alması söz konusu olacak. Bu demokrasilerde kabul edilir bir şey değildir.
İçerik suç ergenekon her ne ise. Hukuk çözsün, bizim işimiz bu değil. Ancak bir siyasi sitemde toplumun tüm güç kaynakları temsil edilmiyorsa gerilimin rejime kayacağını siyaset bilimciler iyi bilir. Gücün dağılımındaki denge bozuldukça da sistem gerilmeye başlar. Şu an bunu çok net görebiliyoruz. Güç dengeleri olarak kaymalar söz konusu ve temsil edilmeyen güç merkezleri var. Medya bu konuda kamuoyu oluşturma ve propoganda yoluyla çatışmaları uzlaştırma araçlarından biri olarak hizmet edebilmek için tarafsız olmalı ve çok sesliliğe yer verebilmeli. Medya üzerindeki baskılar arttıkça halka yanlış ve taraflı bilgi gidecektir. Bu da sağlıklı bir demokrasiyi engelleyecektir.
Engin Ardıç da alıntı yaptığı Refik Halit Karay'ın izinden gidiyor anlaşılan. :rolleyes:
İttihat ve Terakki'nin ileri gelenlerinden Talat Paşa, Enver Paşa ve Cemal Paşa'nın (Hasan Cemal'in dedesi), özellikle Enver Paşa'nın gayreti ile Almanların yanında savaşa soktukları Osmanlı İmparatorluğu'nun 1. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılması üzerine imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan birkaç gün sonra savaşta müttefik oldukları Almanya'ya kaçmaları üzerine kaleme alınmış bir yazının bugün ile nasıl bir bağı vardır?
Tarihten bihaber okur "duru Türkçe'nin büyük ustası" Refik Halit Karay'ı bilmez , sanır ki pek makbul bir adamdır. O Refik Halit Karay, Mütareke Basını'nın önemli simalarındandır. Padişah yanlısı Alemdar ve Sabah (ne benzerlik:) ) Gazeteleri'nde yazan, işgal altındaki İstanbul'da Ali Kemal İçişleri Bakanlığı yaparken, kendisi Posta-Telgraf Bakanlığı yapmış bulunan, Amerikan mandacısı Wilson Prensipleri Derneği'nin kurucusu olan, Kuvayi Milliye hareketine keskin muhalefeti ile tanınan bir zat-ı muhteremdir kendisi.
150'likler listesinde yer alıp yurtdışına sürülmüş Refik Halit Karay'dan alıntı, "tarih tekerrürden ibarettir" e iyi bir örnek olmuş. Afferim ardıç kuşu...
O yazıda çarpıtılmış bir hikaye ve görüş bildirilirken üç kelime var ki, çıkar ilişkileri insanı insanlıktan da çıkarıyor, hiçbir manevi değer bir anlam ifade etmiyor demek ki diyor insan...
"Mermiye kafa atanlar"
Kim olursa olsun, bir ölünün ardından söylenecek en son sözdür bana göre ama bunu yapan ardıç kuşu olunca eski sabıkalarından bu yaptığını ilk kez yapmadığını da bilir normal karşılarız. Madem yazarlardan alıntılarla gidiyor ben de bir alıntı yapayım bari...
Kan ağlamaktan yüreğim kurudu
Öyle sanıyorum ki medyada Ergenekon hakkında çıkmış en ağır yazıyı ben yazmışımdır.
Henüz davası sürüyor, neyin ne olduğunu tam bilmiyoruz ama Ergenekon ve Susurluk türündeki örgütlenmeler, bir ülkede masum insanların hayatı ile oynayarak karışıklık çıkarmak için vardırlar.
Kendilerinden tiksindiğimi anlattığım o yazıyı yazdım çünkü:
Ergenekon-Susurluk türü örgütler benim için iktidar ve sistem filan değil.
'Haydi hocam pazartesi görüşürüz' diye odamdan çıkan, 5 dakika sonra gelen silah sesi üzerine sokağa fırladığımda cansız vücudunu kucağıma aldığım arkadaşım/öğrencimdi.
Gözaltına alındıktan aylar sonra tekrar sınıfta gördüğümde bana bile ürkerek bakan kızdı. Utandığımdan ona 'Ne oldu?' bile diyemedim. Feci işkence gördüğünü biliyordum çünkü. O yaştaki kızın ruhunu dağlamışlar alçaklar.
Neredeyse her gün gelen yeni ölüm haberleriydi. Her sabah 'Acaba bugün hangi arkadaşım gidecek yoksa sıra bana mı geldi?' korkusuyla uyanmaktı.
Ardı arkası gelmeyen cenaze törenleriydi. Yaşı henüz 20'lerde insanların o yaşta o kadar fazla cenazeye katılmak zorunda kalması iğrençti.
Ve sakat bırakılan ve hatta işkenceden delirmiş arkadaşlarım/yoldaşlarım.
Biz 'Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu?' marşını söyler, buna inanırdık. Ama oyunları gereği bizi birbirimize vuruşturdular, geri kalanların da hepsini birlikte hapse tıkıp aynı işkenceden geçirdiler.
Hayatta kalanlar ölmediklerine üzülecek hale geldiler. Türkiye'de bir tek işkencede demokrasi vardı. Her insana eşit uygulanıyordu.
Birtakım katiller bize bunu yaptılar, yaşadım bunları.
Hepsine lanet olsun, amaçları her neydiyse Allah o amacın da belasını versin.
Yıllar boyu yüreğim kan ağladı.
Yaşadıklarımdan yüreğimin artık kuruyup tükendiğini sanıyordum.
Ama yine ağlıyor yüreğim. Ben kişisel olarak neredeyse tükendim, bu ülkenin belası bir türlü tükenemedi.
Allah belalarını versin diyorum, lanet olsun diyorum da birçok insanın haksız yere damgalandığını biliyorum. Ben Allah'tan korkarım. Hiç alakası olmadığı halde bu işlere karıştığı söylenen herkes bu dediklerimin dışındadır. Masum insanlar üstüne alınmasın.
Yüreğim tekrar kanamaya başladı çünkü...
Vatan için kurşun atan her insana siz potansiyel suçlu ve katil olarak bakarsanız...
Vatan için sakat kalmış olan bir eski askerin sadece onuruyla yaşıyor olabileceğini düşünmeden ona suikast silahı olan elinizdeki gazete ile öldürücü darbe vurursanız....
Devletten kahramanlık madalyası almış olan insanı öldürdünüz.
Peki ya cenazesinde, çatışmada sakat kalmış olan onlarca gencin komutanlarının arkasında tekerlekli sandalye ile yaptıkları yürüyüş de utandırmadı mı sizi?
Katillerin bile haysiyeti vardır. Biz onun için onlara 'Kader mahkumu' diyebiliyoruz.
O zaman Allah sizin de belanızı versin, lanet olsun size.
Şerefsiz medyacılar.
Şimdi anladınız mı; benim neden uzun süre, sızdırılan haberleri gazetede kullandırmadığımı? Çünkü sızdırılan haberin bir onurlu insanı öldürebileceğini biliyordum.
Basmadım haberi, yine de bıkmadılar... Sızdıranı afişe ettim. Askeri binanın önünde onlardan sızdırılmış görüntüsü vermek için başkaları tarafından belge teslim edildi. Bunu da yazdırdım.
Baktılar bizden yarar yok, bu pis işi yapmak için heyecanla bekleyen leş kargalarını buldular. Gazete silahını onlara ateşlettiler.
Sonra gördünüz mü olanları?..
Belki de ailesi ve onurundan başka hiçbir şeyi olmayan adam, dayadı silahı kafasına ve onuruyla birlikte cennete gitti.
Çünkü onun onurunu ayaklar altına almaya çalışanlar kesin cehenneme gidecek.
Dindar olduğunu söyleyen insanlarda Allah korkusu nasıl olmaz anlayamıyorum.
Kime sorsan dindar olduğunu söyleyen insanların bol bulunduğu bu ülkede Allah korkusunun bu kadar az olması çok trajik, çok.
Yeter artık. Orada bela, şurada bela yetti artık.
Yüreğim kan ağlamaktan kurumuş sanıyordum.
Biraz daha kan kalmış meğerse. Cenazeye katılan sakat gençlere ve o subayın ailesine baktığımda yüreğimdeki son kan da aktı gitti.
Yüreğim kurudu kaldı.
(Kişisel bir not: Old soldiers don't die they just fade away. Yani: Eski askerler ölmez sadece sessizce göz önünden çekilirler.)
Serdar TURGUT / Akşam
Ardıç kuşu yiyip pislemekten vazgeçmez de, ne oldu bu foruma pisleyenler?
Aşı kampanyamıza hoşşgeldiniz efendim!
Sizi şöyle alalım.
Aşılarımız yüzdeyüz abd labarotuvarlarında uzun araştırmalar sonucu üstün emek ve gayretle elde edilen anti sosyal ve anti bağımsızlık içeren f tipi bir ajandır.
Tamamen İslami teamüllere uygun helal olarak üretilmiştir.
coğrafyamızın bulaşıcı bağımsızlık hastalığına karşı üstün direnme gücü sağlayan bu aşının teknik özellikleri sonderece kusursuzdur.
Terkibi::
Bir doz islam
İki doz Hıristiyanlık
Üç doz siyonizm
Bir miktar kapitalizm
Bir miktar emperyalizm
Ve çok miktarda İslamın kullanılmayan ögeleri
beher ampul çok miktarda dolar içerir.
Endikasyonları:
Aşı vücuda girdikten kısa bir süre sonra bir miktar yüksek ateş yapar.
Hatta uzun bir süre hasta kendini tanıyamıyarak çevresindekileri telaşlandırabilmesine rağmen ateş düştüğünde vücut; artık bağımsızlık özgürlük demokrasi gibi şımartılmış virüslere karşı bağışıklık kazandığı gibi vatan millet bayrak gibi haslet içeren bakterileride duraganlaştırır.
Kontradikasiyonları:
Depresyon tehlikesi nedeniyle Dincilik sendromu içinde olanlara kesinlikle yapılmaz.
Kullanış tarzı.
Aç karına bir defada yüksek bir doz. Yeterlidir.
Yanetkileri:
karın ağrısı bulanık görme kabızlık paranoyak belirtiler..yoğun suçluluk duyguları.
Histerik ağlamalar.
Not:
Beklenmeyen durumlarda ulemaya başvurunuz.
ayazoglum