-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bilgi sahibi olunmadan yazılmış bu yazıları çok şanslı buluyorum çünkü onlara değer verip okuyan ve yanıt verme nezaketi gösteren birine rastladılar.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Bu ülkede başı açık gezenlere yapılan baskı ve eziyetleri denince bir anımı yazmak istedim. Gerçektir resimlerle ispatlıdır. Lütfen kimse kendisine yanıt falan olarak almasın.
X üniversitesi öğrencisi iken ailevi nedenlerle Y üniversitesine geçiş yaptım. Y üniversitesi tutucu ve dinci grupların elinde küçük bir doğu üniversitesiydi. O yıllar türban henüz yasaklanmamıştı. Başı açık öğrenci sayısı çok azdı. Onlarında önemli bölümü mezhep dayanışması ile ayakta duruyordu. Yapılan günlük baskıları falan anlatacak değilim. Benzerleri pek çok yerde yazılmıştır.
X üniversitesinde üstün başarılıydım. Gelgelelim Y üniversitesine geçince notlarım belirgin şekilde düştü. Sorumluluğu kendimde aradım hocaların tarzı falan dedim.
Mezuniyet zamanı geldi. Arkadaşlarımdan biri sevinçle aradı beni ve dönem birincisi olduğumun kulaktan kulağa yayıldığını söyledi. Sevindim doğal olarak. Ertesi gün okula gidince herkesin beni kutlayacağını falan düşünerek heyecanla ulaştım okuluma. O da ne? Karşılaştığım herkes yolunu değiştiriyor, beni taktir ettiğini düşündüğüm hocalar bile görmezden geliyordu. Arkadaşıma haberi nerden duyduğunu sordum. İkinci ve üçüncü dekan tarafından kutlanmış bu arada birinin sorusu üzerine benim adım söylenmişti. Bu arada ikinci ile üçüncünün nişanlı olduğunu üçüncünün türbanlı olduğunu belirteyim. Birde ortada çok kızgın hakkı yenmiş edasında dolaşan türbanlı dördüncü olduğunu… Ben hata var herhalde dedim. Öğrenci işlerine gittim. Memur beni görünce kızardı bozardı. Sorumu şefine havale etti. Şef önce bir telefon görüşmesi yaptı. Sonra cenaze haberi verir gibi bir tonda birinci olduğumu söyledi. Hiç beklemiyordum dedim yanıt bizde beklemiyorduk meğer ilk iki yıldaki notlarınız ne kadar yüksekmiş oldu. Anlamıştım . O da anladığımı anladı.
Mezuniyet töreni yapılacaktı merkezde. Bir otobüs tutulmuş bana haber verilmiyor. Ertesi gün tören var, ikinciyle üçüncü çağrılıp, cübbe veriliyor bana hiçbir haber verilmiyor. Nerdeyse zorla aldım cübbemi (sonra alışkanlık yaptı bende -cübbe değil zorla almak cübbeyi) Kendi imkanlarımla 2 saat uzaktaki törenin yapılacağı şehre gittim. Ailemden üç kişi vardı yanımda. Salona gittiğimde okulumdaki öğrencilerin bulunduğu bölümde bana yer ayrılmamış olduğunu gördüm. Ve hiçbir arkadaşımın orda olmadığını.(saatler önce doldurulmuş otobüs ayakta bile gelmeye razı olmuşlar ama nafile) Tesadüfe bakın ki bir tek başı açık öğrenci gelmişti kızlardan. Oda nedense üçüncünün yerine sahneye çıkarıldı (ispatlı). Oysa türban serbestti. Neden o kız sahneye çıkarılmadı anlamadım. Bu gün kıyamet koparanlar neden sustu?
Sırasıyla tüm okulların birincileri ilan ediliyor. Adı söylenen sahneye çıkıyor. Öğrencileri bilirsiniz hangi okulun birincisi çıkarsa o okulun öğrencileri ve hocaları alkışlıyor. Adım söylendi. Gururla çıktım sahneye. Birincilik falan geri planda kalmıştı. O sahneye çıkabilmiş olmam o günün koşulları ve imkanlarımda daha büyük bir başarıydı. Size o anı anlatamam. Kocaman bir salon dolusu öğrenci, hoca. Ve sadece üç kişinin alkışı. Orda öyle durmak bütün o salonu doldurmuş ama başlarını önlerine eğmiş öğrencileri dekanları hocalara bakmak. Salonun sessizliğinde yankılanan üç çift elin alkışı…İçinizde kopan fırtına gözünüzden yaş olup akmasın diye alınan derin nefes… Başınızı zorlayarak kendinizi daha da dik tutma çabası. Yok anlayamazsınız. Orda benim yerimde dikilmiş olmanız lazım...
Alalım bakalım üniversiteye ne olacak diyenler o günler unutuldu mu sanıyor?
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın gecem1970 in yazısına diyebilecek lafı olan olduğunu sanmıyorum. Çok kibar görünüşlü nazik nazik türbanı savunan Fethullahçılar bile başlarını öne eğer ( Sadece temenni bulurlar bir kılıf ufacık yöredeki olumsuzlukları koca ülkeye mal etmemek lazım diye başlarlar içleride acır ufacık yerde olmuş hala yıkamadık şu Cumhuriyeti ve Atatürk 'ü diye de ama onu söylemezler ) buda bir gerçeği gündeme açıkça çıkarıyor.
Ulu Önder Maraşal Gazi Mustafa kemal ATATÜRK ün ölümünden kısa bir süre sonra Çağdaş Türk kadını yobazlarca baskı altına alınmaya başlandı. Asıl baskı asıl zulm asıl ezilen daima başı açık kızlarımız oldu. Kendi yobazlıklarını din diye sunan din tacirleri kızlarımıza baskı uyguladı ve uyguluyor. Commodore1tr ın söylediği doğru asıl mağdur asıl ezilen başı açık aydın kızlarımız. Zaten gerçek platformda onu göstermiyor mu?
Bakınız burası hukuk sitesi Türkiye nin en büyük hukuk platformu aslında bakmayın siz uyduruk kaydırık bir takım hukuk siteleri olduğuna onlar kendi içlerinde kısır döngü yaşıyor gerçek labarotuar burası aslında . Bundan dolayı sizlerle paylaşayım.
Hukuk temelde haksızlıklara karşı kişileri koruma üzerine kuruludur. özellikle ceza hukuku ve sosyal hayatıdüzenleyen kurallar. Nedense hiç bir hukukçu belirtmeye gerek görmedi bu ciddi hususu. Belki basit bir mantık diye söylenmedi ama çok önemlidir aslında bu kural. Dolayısı ile hukuk tecavüzcüye ceza verecek kuralları içerir, tecavüz etmeyene tecavüzden kaçana bir yaptırım getirmez yada cinayete karşı caydırıcı ağır cezalar vardır. Bunlarda ki amaç insanları caydırmak baskı tecavüz cinayet hırsızlık sömürü yapılmasın diyedir.
İşte bu basit mantıktan hareketle aslında Kanun koyucu Üniversitede türbanı yasaklamıştır. Takmayanı korumak için. Çünkü baskı onların üzerinde olduğu zorlandıkları görülmüştür. Aile mahalle toplum baskısı ve dini baskı gelmiştir bu kızlarımıza bunları koruyan tek kurum kalmıştır oda hukuk. Başı açık kızlar ezildiği için bu toplumda koruma altına alma gereği duymuştur kanun koyucu. Eğer baskı din tacirlerinin yabozların söylediği gibi olsaydı türbanlıya laf etmek yasak olurdu. Bu gerçeği saklamadan açıkça söylemek insanlık borcudur. Asıl baskı başı açıklar üstünedir kanunda onları korumaya çalışmaktadır.
Özgürlükten yana olanlar zorla başlarını hala açık tutmak isteyenleri savunamıyorsa onların özgürlük anlayışlarında sakatlık var demektir. Her kim olursa olsun ister Cumhurbaşkanı ister başbakan isterse bu sitede yönetici...
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sayın commodore1tr;
başlığınızda ki din İslam dinimi, yoksa üst kavram olarak mı din? Anlamaya çalışıyorum da.. Lütfen beni anlayışla karşılayın..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Maalesef üniversitelerde de bu anlamda bir ayrımlaşma olduğu yadsınamaz. Ben aslında bundan sonrası için endişeliyim zira 25 üniversitenin rektörünün değişim aşamasını yaşıyoruz. Yukarıda sayın gecem1970 in anlattığı türde olayların daha sık yaşanacağından endişe etmek sanırım yersiz olmaz.
Buna ek olarak asıl hukukça korunması gerekenin başı açıklar olduğu noktasındaki saptamaya katılmıyorum. Bizlerin korunmaya ihtiyacımız yok.. Aslına bakarsanız şu kadının örtülü ya da örtüsüzü olsun korunmaya muhtaç bir yaratık gibi algılanması tezinden hoşlanmıyorum. Ne örtülü ne örtüsüz! türbanı ise örtü olarak değil bir siyasal simge olarak sayıyorum bu arada. Kadınların kendileri konusunda verecekleri yaşam tarzları dinleri inanışları gelecek beklentileri , eğitim hedefleri, vs. vs. vs.......... bunların erkeklerce bir siyasal araç olarak kullanılmasından en çok kadınların zarar gördüğünü ve artık malzeme haline getirilmemesini , bizzat kızlarımızın da bunlara izin vermeyecek bir zihniyete , bakış açısına ve tabi bunu eyleme dökecek güce kavuşması gerektiğini düşünüyorum..
Yeter artık kadın üzerinden prim yapılacak siyasete dur demenin zamanı çoktan geldi de geçiyor. TABİİ BUNU ÖNCE BİRİLERİNE HALA SIĞINMAK VE BUNU KULLANMAK ÇABASI İÇİNDE OLAN KADINLARA KIZLARA ANLATMAK LAZIM..
Başı kapalının bu ülkede hiç bir zaman korunmaya ihtiyacı olmadı çünkü toplumun manevi değerleri daima onları saygın buldu ve artık namusla eşdeğer algılanmaya başlanması ise gelinen son noktayı anlamamızı sağlıyor. Başı açık olan üst sosyo ekonomik düzeyde ve iyi eğitim görmüş olan kadın da bence korunmaya muhtaç olmadı. Ezilen her zaman orta sınıf oldu. Çalışmak ya da aile baskısından kurtulmanın pasaportu örtünerek sokağa çıkmak oldu ve bunlar başörtüleri dini olduğu kadar sosyal yaşamda dışarda olmalarını daha meşru kılabilme amaçlı kullandılar. Bugün gelinen noktada türban mağduru üniversiteli kızlar dediklerinin çoğunun cemaat bağlantılı olduğu söylenebilir tabii resmi bir kaynak göstermek zor olsa da özellikle türbanın üstüne iğreti takılmış PERUKLARI ile sınıflarda ya da okul kantinlerinde ucube gibi dolaşmaları tam bir tepki göstergesidir ve organizedir.
Açık kızlarımızın korunması gereken bir durum yok. Önleri açılsın. İstihdam olanağı sağlanırsa her zaman güçlü olacaklar ve ayakları yere ne kadar sağlam basarsa o kadar gür sesle kendilerini ifade edebileceklerdir.
Birileri kafasına sokmalı artık. TÜRBAN KONUSU ÜNİVERSİTELER İÇİN ARTIK ÇÖZÜLMÜŞTÜR. ŞU SAÇMA SAPAN TÜRBAN ÜSTÜ UCUBE PERUKLARIYLA VAMP ŞEKİLDE OKULDA TEPKİLERİNİ ORTAYA KOYAN ÖĞRENCİLERİMİZE DE KENDİLERİNE ÇEKİ DÜZEN VERMELERİNİ ÖNERİYORUM.
Amaç saçın görünmesi mi yoksa çekici görünmemek mi? MAKSAT EĞİTİM ALMAKSA OKU DİYE BAŞLAYAN BİR DİNİN MENSUPLARI OLARAK 3 TEL SAÇA KOCA BİR EĞİTİM HAYATINI KURBAN ETMEK MANTIKSIZ. SİYASET ELİNİ ÇEKERSE ÜNİVERSİTELERDE YİNE UZLAŞI ORTAMI SAĞLANABİLİR.. TABİİ YENİ YÖNETİMLERİN İŞE BAŞLAMASIYLA BAZLARI BİR KALE DAHA ELE GEÇİRDİK DEMEZLERSE...!
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
Akademik Sultan rumuzlu üyeden alıntı
Yeter artık kadın üzerinden prim yapılacak siyasete dur demenin zamanı çoktan geldi de geçiyor. TABİİ BUNU ÖNCE BİRİLERİNE HALA SIĞINMAK VE BUNU KULLANMAK ÇABASI İÇİNDE OLAN KADINLARA KIZLARA ANLATMAK LAZIM..
katılıyorum)))
Bence 'kadınlar' tüm bu olan bitende asıl karar mekanizması, turnusol kağıdı...,
Ve hatta 'çıban başı'
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
katılıyorum)))
Bence 'kadınlar' tüm bu olan bitende asıl karar mekanizması, turnusol kağıdı...,
Ve hatta 'çıban başı'
Hayır aslında söylediğim tam olarak bu değil. Yukarıdaki yazdıklarımdan sadece bir kısmı aldığımızda anlatılmak istenen tam olarak anlaşılmıyor. Katıldığınızı söylediğiniz şey ve hatta kadını tam belirleyici ya da çıban başı gösteren yaklaşım benim ifade etmediğim ve inanmadığım bir yaklaşımdır.
sosyal bilimlerde bir olayın nedeni sadece tek bir bağımsız değişkene bağlanamaz. yani demem şudur ki, kadına yönelik bir şeyler yapmak için diğer düzenlemeler yapılırken kadının da kendi kendisine olan özgüveni sağlanmalı ve istihdam olanağı yaratılarak onun kendi kendine ayakta durabileceği olanaklar sağlandığı gibi onun da birilerine ya da bir yerlere sığınma güdüsü ile hareket etmemesi gerektiğidir.
her zaman şunu derim. kadın üzerinden yapılan siyaset bu türban için de geçerlidir öncelikle kadına zarar vermiştir. dini anlamda da sömürülen kadın olmuştur. örneğin ingilterede hukuk sistemine müslümanların kendi kurallarının monte edilmesi tartışılıyor şu günlerde. kadın her nerede olursa olsun bakınız yine dinen kendisine uygulanacak bir takım yaptırımlardan bir avrupa ülkesinde yaşasa ve oranın hukukuna tabi olsa bile kurtulamıyor görebiliyor musunuz? kadın olmak zor zenaat..dışardan üstünüzde bir takım oyunlar oynanıyor ve sizin adınıza kararlar verilip düzenlemeler yapılıyor. fakat buna izin veren ve bunu çıkarına kullanan kadınlar da yok değil. benim sözüm bu tür hemcinslerimizedir. yoksa kadından çok önce kendini insan olarak görenler zaten bu tür şeylere prim vermezler ve neyi nasıl savunacaklarını çok iyi bilirler..
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Din devletinin öbür yüzü;
A woman's rape is frequently the last act that precedes her execution. This is explained by the rule in Iranian political prisons that the sentence of execution cannot be carried out if the woman is a virgin. Since there is a theological belief that if a woman dies a virgin she will go to heaven, the politically active virgin is forced to "marry" before her execution and thus to insure she will go to hell. She is forced to "marry" the hangman who will carry out her execution.
Türkçesi: İdamdan önce kadına tecavüz edilmesi sıklıkla uygulanan son görevlerden/işlemlerden biridir. Bunun nedeni; İran siyasi hapishanelerinde, bakire kadının idam edilemeyeceği gerçeğidir. Çünkü teolojik inanca göre; kadın, bakire olarak ölürse direk cennete gideceğinden, siyasi yetkililerce/ulemaca kadın zorla evlendirilek ( muta nikahı ), celladı tarafından tecavuze uğratılmak suretiyle cehenneme yollanması sağlanır.
Osmanlı İmparatorluğu HİLAFET..., YA TAVAŞİ??????
TAVAŞİ;
Herhangi bir erkek canlının erkeklik bezlerini çıkararak veya burarak erkeklik görevini yapamayacak duruma getirmek. Arapça bir kelime olup, Türkçe´de buna iğdiş etmek, burmak, enemek ve hadımlaştırmak denir. Arapça´da da başka çeşitli kelimelerle ifâde edilmektedir.
Hadımlaştırmanın tarihi çok eskilere; orta çağa, eski Roma ve Asuriler dönemine dayanmaktadır. İslâm´dan önce, dünyanın çeşitli yerlerinde, bilhassa saraylarda hadımlaştırma yapılmıştır. Hz. Muhammed (s.a.s.) ise, buna şiddetle karşı çıkmıştır. Onun döneminde ve dört halife zamanında hadımlaştırmaya asla müsaade edilmemiştir. Ondan sonra Emeviler ve Abbasiler zamanında, Romalılara özenti duyularak hadımlaştırma olaylarına gidilmiş, saraylarda hadım ağaları bulundurularak bu kötü adet müslümanların arasına sokulmuştur. Ayrıca Osmanlı saraylarında da hadım ağaları bulundurulmuştur. Bu hadımlar, vezirlik ve sadrazamlık makamlarına kadar yükselmişlerdir. Hadım Ali Paşa ve Hadım Süleyman Paşa gibi. Osmanlı saraylarındaki bu tavaşiler iki kısımdı. Beyazlarına "Ak ağa" ve siyahlarına da "Hadım ağa" denilirdi. Bilhassa siyah hadımlar Sudan´dan getiriliyordu. Sudan´dan getirilen çocuklar Mısır´da hadımlaştırılıyor, erkeklikleri yok ediliyordu. Ondan sonra İstanbul´a ve memleketin diğer yerlerine gönderiliyordu. Bu hadiseler, saltanatın kaldırılmasına kadar sürüp gitmiştir (Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, III, 422 vd.).
İnsanı hadımlaştırmak, Allah´ın vermiş olduğu bir hakkı ortadan kaldırmak ve onu şahsiyetinden uzaklaştırmaktır. Erkeği, kendi hakkında cari olan ilâhı kanunun dışına itmek ve ona karşı saygısızlıkta bulunmaktır. İnsan haklarına indirilen ağır bir darbe ve insanlık adına bir utançtır. Bir insanın soyunu kesip kurutmak, birini diğerine köle yapmak sûretiyle ilâhı denge kanununu bozmaya çalışmaktır. insanın hem vücudunda hem de ruh yapısında çeşitli dengesizliklerin meydana gelmesine sebep olduğu için, ilmi yönden sakıncalı kabul edilmiş; dinî yönden de şiddetle yasaklanmış ve haram kabul edilmiştir.
Yüce Allah, bir ayette şöyle buyurmuştur:
"Allah şeytanı rahmetinden kovdu. O da dedi ki: Celâlin hakkı için, kullarından belli bir pay edineceğim. Onları her halde saptıracağım. Onları olmayacak kuruntulara boğacağım. Onlara elbette emredeceğim de, davarların kulaklarını yaracaklar. Onlara yine kesinlikle emredeceğim de, Allah´ın yarattığını değiştirecekler. Kim Allah´ı bırakır da şeytanı dost edinirse, doğrusu o açıktan büyük bir ziyâna düşmüş olur" (en-Nisâ, 4/119).
Bu ayette geçen Allah´ın yarattığını değiştirecekler" ifâdesi, alimler tarafından çeşitli manalar için yorumlanmıştır. Alimlerin büyük bir kısmı buna, "Erkekleri hadımlaştıracaklar" diye mana vermişlerdir (el-Beydâvî, Envaru´t-Tenzîl ve Esrâru´t-Te´vîl, Mısır 1955, 1, 102; el-Maverdî, en-Nuketu ve´l- Uyûn, Beyrut 1992, 1, 530).
Hz. Muhammed (s.a.s.) hadımlaştırmaya karşı çıkmış. Onun zamanında hadımlaştırma hareketleri önlenmiş ve bu işi yapanlar cezalandırılmıştır (İbn Mâce, Diyât, 29). Hatta, Resulullah (s.a.s.): "Kim kölesini hadımlaştırırsa, biz de onu hadımlaştırırız" (Neseî, Kasame, 7) diyerek, tavaşi hareketlerine karşı kesin tavır koymuştur.
Bütün mezhep imamları, fakihler, insanları hadımlaştırmayı caiz görmemişler ve haram olarak kabul etmişlerdir. Hayvanları hadımlaştırma hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı hayvanların etlenmesi için iğdiş edilmeleri faydalı olur şeklinde düşünen bazı alimler, bunu caiz görmüşlerdir. Faydası olmadığı taktirde, hayvanları hadımlaştırmak da bütün alimlere göre caiz değildir (İbn Humâm, Fethu´l-Kadîr, Mısır 1318, VIII, 131; İbn Abidin, Reddu´l-Muhtâr, Mısır 1966, VI, 388).
Tavâşî bir zulümdür. Zulüm de, çeşitli ayet ve hadislerle yasaklanmış, tenkit edilmiş bir barbarlıktır.
-
Re: Din, İman, Türban, Don, Kadın ve Kurufasülye İşte AKP İşte Öykü...
Sn AkademikSultan; çok iyimsersiniz))) samimiyetle sizi tebrik ediyorum.
Bu diyalektiğin dümenini, makul bir seviyeye kararlayıp, 'her işin başı eğitim' limanına rotalamak inanın ki iyimserlik...
Biraz marjinal olmak ise yine de şart... Vaziyet 'marjinal' bir vaziyet zira...
_________
'tarih tekerrürden ibaret' mi???
****Humeyni'nin başörtüsünü zorunlu yapma girişimini protesto için binlerce kadın meydanlara aktığında takvim 8 Mart 1979'u Dünya Kadınlar Günü'nü gösteriyordu. Hükümet göstericilere "Humeyni'yi yanlış anladıklarını zorunlu örtünmenin söz konusu olmadığını" anlatmak, güvence vermek zorunda kaldı.
http://img159.imageshack.us/img159/9110/iran002pj5.jpg
http://img237.imageshack.us/img237/9880/iran2no7.jpg
Eski Tahran Büyükelçisi Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan uyarı var:
"İran'da örtü okula sinsice girdi; 3 yılda herkes örtündü"
Tahran'da yaşamış, "adının açıklanmasını istemeyen" bir diplomat eşi, İran'daki örtünme konusundaki deneyimini aktarıyor, Türk kadınlarını uyanık olmaya çağırıyordu.
Mektup, 1991-94 yılları arasında Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği'ni yapan Korkmaz Haktanır'ın eşi Handan Haktanır'dan geliyordu.Yayında isim vermeden, mektuptan bölümler okudum.
Yayından sonra da kendisine ulaşıp mektubun tamamına bu köşede yer vermek için iznini istedim.
İşte Handan Haktanır'ın "türban uyarısı":
"Ruj süreni sopaladılar"
"Tahran'da görev yapmış bir diplomatın eşi olarak, türban konusunda düşündüklerimi bir iki cümleyle ifade etmek isterim:
Tayin yerimiz olan Tahran'a uçağımız inerken 'hicab'ımı başıma geçirdiğimde kendimi şöyle teselli ediyordum:
'Nasıl olsa burası benim ülkem değil. Birkaç yıl dişimi sıkar katlanırım. Çok şükür ki biz Atatürk kızlarıyız ve böyle şeyler bizim başımıza gelmez.'
Tahran'daki görev süremiz boyunca (gayrimüslimler de dahil olmak üzere) 'hicab'sız dolaşan tek bir kadın görmedim. Bir yabancı diplomatın eşi, şapka takarak bu yasağı delmeyi denedi, ancak devrim polisleri kendisini derhal ikaz ettiler.
Bir başkasının eşi ruj sürdüğü için karakola alındı ve ellerine sopalarla vuruldu. Bu hanım bir keresinde 'Eğer Müslümanlık buysa, Hıristiyan olduğum için çok şanslıyım' demişti.
"Süreç 3 yılda tamamlandı"
"Tayinimizin ilk günlerinde İranlı hanım dostlarım bana sürekli olarak Türk kadınlarının dikkatli olmalarını ve erkeklerin bilinçaltındaki güvensizlik duygularından ve endişelerden kaynaklanan bu uygulamanın, sinsice ve adım adım geldiğini söylüyorlardı.
Bir gün okullarına gittiklerinde kapıda 'Bundan böyle hicabsız derslere giremeyeceklerine' dair bir kâğıt bulmuşlardı.
Dedikleri kadarıyla, sürecin tamamlanması üç yıl almıştı. Ondan sonra ise çok geç olmuştu.
İtiraz edenlerin sayısı giderek azalmış, sonuçta yıllar sonra bu ortam içine doğan kızlar için 'hicab'lı olmak son derece doğal ve yerine getirilmesi gereken bir şart olarak algılanmaya başlanmıştı.
Bu uyarıları ben o zaman masal dinler gibi dinlemiştim. Evet, ben de onlar gibi giyiniyordum, ama bu benim değil onların sorunuydu. Bizim ülkemizde böyle şeyler olmazdı.
"Rüyamda korkuyordum"
Ancak, bir süre sonra vestiyerden 'hicab'ımı alıp taktığımı, ancak sokağa çıktıktan sonra fark ettiğimin ayırdına vardım. 'Hicab', benim için de artık bir refleks haline gelmişti.
Öyle ki, bazen rüyalarımda bile kendimi başı açık olarak gördüğümde korkuyla uyanıyor 'Devrim polisleri geliyor, ben ise hicabımı takmamışım' diye paniğe kapılıyordum. İşte o zaman, 'hicab'ın aslında buzdağının görünen parçası olduğunu; asıl amacın, kadının ezilmesi, kontrol altına alınması ve korku altında yaşayan, ikinci sınıf insanlar olduklarına inandırılması olduğunu anladım.
O nedenle Türk kadınlarının çok dikkatli olması ve son derece masumane bir şekilde, özgürlük adı altında gelen bazı uygulamaların, ileride çok daha baskıcı bir rejimin ayak sesleri olabileceğini asla akıllarından çıkarmamaları gerekmektedir.
En içten saygılarımla..."
07.02.2008.... CAN DÜNDAR