Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Migrenin evde tedavisinin 11 yolu
Tüm dünyada 240 milyon insan, migrenle boğuşuyor. Bunun büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.
Bu da genellikle kadınların menstrüel döngüsünden kaynaklanıyor. Fakat migreni tetikleyen diğer nedenler arasında ise alkol, hava değişimleri, stres, yemek ve uyku yoksunluğu bulunuyor.
Foxnews'te yer alan habere göre, migren ağrınızı evde tedavi etmenin 11 yolu:
1. Su için: Dehidrasyon baş ağrısının nedenlerinden biri olabilir.
2. Kafein alın: Kafein iki tarafı keskin bir kılıçtır. Başağrısına çare olabilir ve engelleyebilir. Kafein kan damarlarını daraltabilir, ağrıyı azaltabilir. Ancak bazı insanlarda kafein başağrısını tetikleyebilir. Eğer birisi aşırı derecede kafein kullanıyorsa, mevcut başağrısını kötüleştirerek geri tepen başağrısına neden olabilir.
3. Başınızı saç bantıyla sarın: Bu yöntem çok eskilerden beri denenmiştir. Bazı insanlar, bunun işe yaradığını iddia ediyor.
4. Balık yağı: Balık yağı taraftarları yağın iltihabı azalttığını ve şakaklarınızdaki kan damarlarını daraltarak işe yaradığını iddia ediyorlar.
5. Nane yağı: Başınızın ağrıyan kısımları üzerine ovalayarak sürün. Nane yağının migrene iyi geldiğine dair literatür olmamasına rağmen, insanlar migrene iyi geldiğini söylüyor.
6. Zencefil yiyin ya da zencefil kapsülleri için: Hiç kimse bunun nasıl işe yaradığını bilmiyor. Ancak zencefil açıkca mide bulantısını azaltıyor.
7. Magnezyum: Günde 400-600 mg alındığında, magnezyum menstrüelle ilişkili ve aurayla ilişkili migrenlerde etkilidir. Ancak, çok fazla magnezyum içmek ishale neden olabilir.
8. B2 vitamini: Günlük 400 mg alınan B2 vitamini, migren için önleyici rol oynar. Ancak B2 vitamini bazı kişilerde sık idrara çıkma ya da koyu renkli idrara neden olabilir. Bu nedenle dozu iyi düzenlenmeli.
9. Koenzim Q10: Günde 300 mg alınması halinde, başağrısını azaltmada etkilidir. Ancak çok pahalı olabilir.
10. Lapaza çiçeği: En etkili doğal ilaç olan lapaza çiçeği, alt üst olmuş mideyi yatıştırmasının yanında migren ağrısının ve astımın tedavisinde çok etkilidir.
11. Soğuk ya da sıcak kompres: Bu kimsenin niçin iyi geldiğini bilmediği diğer bir çaredir. Fakat, plasebo etkisi yapabilir, hastalarda oyalacı bir etki oluşturur.
(Zaman/12.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Türkiye'nin tansiyonu neden yükseliyor?
Araştırmalar, Türkiye'de hipertansiyon oranının 2003’te yüzde 35,8 iken, 2009'da yüzde 41,1’e çıktığını gösteriyor. Peki Türkiye'nin tansiyonu neden yükseliyor? İşte nedenler...
www.ntvmsnbc.com / Sağlık
Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği'nin 2003’te yaptığı, “Türk Hipertansiyon Prevalans çalışmasında” yüzde 35,8 olan yüksek tansiyon oranı, 2009'daki çalışmada yüzde 41,1’e yükseldi.
Rakamlar, 'Türkiye'nin tansiyonu neden yükseliyor?' sorusunu da beraberinde getiriyor. "Türk halkının ekonomik, sosyal ve siyasi nedenleri var" diyen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Karpuz, tansiyonumuzu yükselten nedenleri ntvmsnbc'ye anlattı.
ŞİŞMANLAYIP TEMBELLEŞİYORUZ
Her üç erişkinden birinin hipertansiyon hastası olduğunu belirten Prof. Karpuz'a göre, Türk halkı olarak gittikçe şişmanlayıp tembelleşiyoruz.
"Bu tablonun birinci nedeni obezite ve hareketsiz yaşam tarzı. Şişmanladığımızı gösteren en önemli gösterge bel çevresi. Bir insanın bel çevresi genişse, hipertansif olma potansiyeli çok yükseliyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde daha az hareket eder olduk, yani hareketsiz yaşam biçimi ve beslenme şekli obeziteye yol açıyor. Bunlar hipertansiyonun da en önemli nedenleri."
UCUZ BESLENME İSTEĞİ ETKİLİ
Aynı zamanda Türk Kardiyoloji Derneği üyesi olan Prof. Hakan Karpuz, hipertansiyon oranının yüzde 35'lerden yüzde 40'lara çıkmasında sosyo ekonomik faktörlerin etkisini şöyle özetledi:
"Sosya ekonomik düzeyin yüksek olmaması beslenme şeklini de etkiliyor. Ekonomik beslenme şekli ekmek ve tuz tüketiminin artmasına yol açıyor. Bu sene Dünya Hipertansiyon Günü'nün ana teması tuz tüketimi idi. Türk halkı olarak gittikçe tuzlu yiyoruz. Ekonomik sıkıntı nedeniyle beslenme şeklimiz değişti, artık daha fazla ekmek tüketiliyor. Bu ekonomik zorlukta daha ucuz doyabilmek için ortalama 400 gram ekmek yiyoruz. Ekmekte de tuz var. Ekmek tüketiminden günde ortalama 6 gram tuz alıyoruz ki bu yüksek bir rakam."
ASIL TEHLİKE ÇOCUKLARDA
Beslenme tarzı ve hareketsizliğin çocukları da olumsuz etkilediğini vurgulayan Prof. Karpuz, hipertansiyonda yaş faktörünün önemine değindi ve çocukların sandığımızdan çok daha tehlikeli durumda olduğuna dikkat çekti:
"Fast food ve internet dolayısıyla hareketsizliği yaşam biçimi haline getiren çocuklarımızda hipertansiyon şaşırtıcı boyutlarda. Eskiden çocukların tansiyonu bu kadar önem arzetmiyordu ama yapılan çalışmalar, hipertansiyonun çocukları da tehdit ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, çocukluk çağında hipertansiyonu olan bireylerin ileride koroner arter hastası olma potansiyeli taşıdığını gösteriyor. Bir diğer önemli nokta ise çocuklar arasında sigara yaşı da bir hayli düştü. Çocukların sigara alışkanlığı hipertansiyon ve kalp hastalıkları açısından ciddi risk oluşturuyor."
SİYASİ TANSİYON YA YÜKSEK REEL TANSİYON DA
Türkiye'nin yükselen tansiyonunu, sosyal ve siyasal yaşamın dinamikleriyle da ilişkilendiren Prof. Hakan Karpuz'a göre siyasetin yüksek tansiyonu reel tansiyona da yansıyor:
"Yapılan araştırmalar, miyokart enfartüs nedenleri arasında stres ve psikososyal faktörlerin ön planda olduğunu gösteriyor. Yine araştırmalara göre, siyasi tansiyonun çıkması insanların da tansiyonunu yükseltiyor. Siyasi gerginlikler ve belirsizlikler ile özellikle de ekonomik sorunlar insanlarda psikosomatik olarak tansiyonu etkiliyor."
Beslenme şeklini değiştirmek, Akdeniz tarzı beslenmeye yönelmek, çocukları fast food beslenmeden uzak tutmak, hareketsizliğin önüne geçmek ise tansiyonun normal sınırlarda tutulması için alınabilecek önlemler arasında bulunuyor.
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Bu üçlüyü beraber yemeyin
Meyveleri karıştırıp yemek ishal yapıyor. Yazın besin zehirlenmeleri ve ishaller sık görülüyor.
Yaz mevsiminde ısı artmasıyla birlikte yiyecekler daha çabuk bozuluyor. Sıcak ortamda mikroplar daha çok çoğalıyor, sıcak ortamda besinleri serin yerlerde saklamak daha bir zorlaşıyor. Bu bozulmaya bağlı olarak besin zehirlenmesi ortaya çıkıyor. Yazın besin zehirlenmeleri ve ishaller sık görülüyor.
International Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Soysal, yazın kavun, karpuz, üzüm gibi meyveleri karıştırarak soğuk şekilde tüketmenin, meyvelerin yanında soğuk içecekler içmenin mide ve barsak hareketlerini bozarak ishale neden olduğunu söyledi.
Tıpta "gastroenterit" olarak adlandırılan besin zehirlenmesinde ise, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı görülüyor. Gastroenteritte, mide ve barsak hareketleri bozuluyor, ağızdan alınan yiyeceklerinin sindirim sistemini hızlı ve erimemiş terketmeleri sonucunda ishal ortaya çıkıyor.
YAZIN YUMURTA İÇEREN BESİNLERE DAHA ÇOK DİKKAT
Yumurta içeren unlu mamuller, yaş pasta, tavuk eti (kırmızı ete göre daha kolay bozuluyor) tüketirken dikkatli olmak gerekiyor. Tavuk eti bozulunca "salmonella" gibi mikroplar kısa sürede aşırı miktarda ürüyor. Bu mikropların toksinleri de ishale yol açabiliyor. Mikrobik olmayanlar ise karışık meyvelerin yenmesinden kaynaklanıyor.
BU YİYECEKLER İSHAL YAPAR!
Bazı yiyecekleri az miktarda tüketmek sorun yaratmasa da, fazla miktarda yemek ishale neden oluyor. İşte bu yiyeceklerden bazıları:
Taze kayısı (kayısı suyu)
Üzüm (üzüm suyu)
Erik
Kiraz
Kavun
Karpuz
İSHALE İYİ GELEN YİYECEKLER
İshal nedeniyle gelen erişkin ve hastalara özellikle 24-48 saat belli yiyecekleri tüketmelerini önerdiklerini belirten Dr. Murat Soysal, ishale iyi gelen yiyecekleri şöyle sıraladı:
- Muz
Şeftali
Elma
Peynir
Zeytin
Ekmek
Az yağlı makarna
Haşlanmış patates
Patates püresi
Pirinç çorbası
İSHALE KARŞI KAHVE TELVESİ, KURU ÇAY YEMEYİN!
İshal çoğu zaman aniden ortaya çıkan bir durum. Bu nedenle çareyi geleneksel yöntemlerde aramaya yol açıyor. İshali gidermek için kahve telvesi, kuru çay yemek ishali kesmeyeceği gibi, midenin ve bağırsakların da tahrişine neden olabiliyor. Dr. Murat Soysal,
ishale yüksek ateşin de eşlik etmesi ve 24 saat boyunca geçmemesi halinde hekime başvurulması gerektiğini belirterek şunları söyledi:
"Elma, armut, şeftaliden birer tane, karpuz kavunda birer ince dilim, erik için 15 adetten fazla tüketmemek gerekiyor. Meyveleri soğuk yememek önemli. Eğer kişide mide hassasiyeti varsa, sadece meyvelerin yanı sıra soğuk meşrubat da içiyorsa ishal yapar. Deniz ve havuz suyunun yutulması, mide ve bağırsaklarda tahrişe neden olabilir. Karnı üşütmek diye tabir edilen durumda, vücut terliyken klimaya maruz kalmak nedeniyle ishal ve karın ağrısı oluşur."
(Hurriyet/13.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Sürekli stres hem işi, hem sağlığı kaybettiriyor
Son zamanlarda yayınlanan bilimsel araştırmalar, iş yerinde yaşanan stresin sadece dikkati ve motivasyonu olumsuz etkilemekle kalmayıp, uzun vadede kalp hastalıklarından inmelere birçok ölümcül hastalığa zemin hazırladığını gösterdi.
Acıbadem Maslak Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Defne Eraslan, stresin sağlımıza etkileri hakkında bilgiler verdi.
Sürekli stres ruh ve beden sağlığını nasıl etkiliyor?
Kişinin bedensel ya da ruhsal olarak zorlandığı, yüklendiği durumlarda stres ortaya çıkar. İşyeri stresi söz konusu olduğunda, stres, kaygı ve gerginlik yaratan bir duygusal deneyim olarak tanımlanır. Sürekli stres altında olan kişiler, hem iş verimlerini hem de bedensel sağlıklarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır.
Stres hagi hastalıklara yol açıyor?
Yöneticinin aşırı talepleri, haksız rekabet, işini kaybetme kaygısı veya olumsuz koşullardan ötürü işyerini açık tutamama korkusu gibi nedenlerle sürekli kendini tehlikede hiseden bir kişide sürekli zorlanmanın olumsuz sonuçları kendini gösterir. Bağışıklık sistemi zayıflar, iş devamsızlığı ve sağlık sorunları artar. Stresle ilgili hastalıkları olanların beş kat daha sık doktora gittikleri saptanmıştır.
Stres, endişe düzeylerinin yükselmesi, uykusuzluk, sinirlilik, alkol ve sigara kullanımında artma, kilo alımı, depresyon gibi birçok soruna yol açar. Motive olamayan, dikkatini toplayamayan, öfkesine hakim olamayan kişiler daha az verimlidir.
Ne yapılmalı?
Hem kurumlar hem de bireyler önlem alabilir. İşyerlerinin alabileceği önlemler temel olarak işyerinin çalışanlar arasındaki eşitsizliklerin azalmasını sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmesi, psikolojik baskının engellenmesini sağlayacak kontrol sistemlerinin oluşturulması, terfi ya da ödüllendirme gibi konularda belirsizlik-lerin azaltılması ve şeffaflık sağlanması.
Bireyler ise kendilerindeki stres belirtilerini tanımalı ve gerektiğinde bu duruma müdahale etmelerini sağlayacak teknikleri öğrenmelidir.
(Milliyet/14.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Çene eklemi rahatsızlığınız mı var?
Çene ekleminde senelerce ağrı, ses, tıkırtı ve sabah baş ağrısı çeken pek çok kişinin, bu konuda hangi doktora başvuracağını bilemediğini belirten Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, bu rahatsızlık için KBB uzmanları, çene cerrahları hatta nöroloji uzmanlarının kapısını çalan hastalar olduğunu vurguladı. Oysa çene rahatsızlığı konusunun, eklem uzmanı diş hekimlerinin branşı olduğunu belirten Kışlaoğlu, doğru teşhis sonrasında sorunun, çeşitli tedavi yöntemleriyle çözülebildiğini ifade etti.
Çağdaş Kışlaoğlu, çene eklemi rahatsızlığının hangi semptomlarla kendini gösterdiği, nasıl bir tedavi yöntemi izlenmesi gerektiği konusunda merak edilen soruları yanıtladı.
Çene eklemi rahatsızlığının, çene eklemlerinin “tam açılmama”, “hiç açılmama” yahut “çene açıldıkça yerinden çıkma” gibi fonksiyon bozukluklarını kapsayan bir rahatsızlık olduğunu belirten Kışlaoğlu, bu rahatsızlığın daha çok genç ve orta yaşlarda görüldüğüne dikkat çekti.
SEMPTOMLARI NELERDİR?
Diş Hekimi Kışlaoğlu, bu rahatsızlığın; baş, kulak, çene-yüz ağrıları, kulak çınlaması, çene ekleminden ses gelmesi, ağız açmada kısıtlılık, ağrı veya kaymalar şeklinde semptomlarla kendini gösterdiğini belirtti. Kışlaoğlu, kimi kez klinik belirti vermeden yıllarca devam eden, kimi kez de insanları adeta canından bezdiren bir rahatsızlık olarak süren çene eklemi rahatsızlığının nedenlerini kısaca şöyle anlattı: “Çene eklemi rahatsızlığının oluşmasında birçok neden vardır. Farkında olmadan çene ekleminize ve yüz kaslarınıza aşırı yüklenmeye sebep olabilecek şekilde dişlerinizi sıkıyor veya gıcırdatıyor olabilirsiniz. Çene eklemi rahatsızlığına sebep olabilecek fizyolojik olmayan bir diş kapanışına sahip olabilir veya daha önceleri çene yüz bölgesinde bir travmaya maruz kalmış olabilirsiniz.”
Çağdaş Kışlaoğlu, aşağıdaki sorulara cevap vererek çene eklemi rahatsızlığını test edebileceğinizi belirtti.
ÇENE EKLEMİ İÇİN BASİT TEST…
Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, aşağıdaki soruların üç veya daha fazlasına evet diyorsanız çene eklemi sorununuz olabileceğini ve böyle bir durumda mutlaka bir diş hekimine başvurmanızı tavsiye etti.
- Ağzınızı açtığınızda çene eklemlerinizden ses geliyor mu?
- Ağzınızı açıp kapamada, yemek yemede veya esnemede zorluk çekiyor musunuz?
- Bazen çenenizin kilitlendiğini hissediyor musunuz?
- Sabahları uyandığınızda çene-yüz kaslarında ağrı hissediyor musunuz?
Ağzınızı kapattığınızda dişleriniz birbirine temas ediyor mu?
- Eksik dişleriniz fazla mı?
- Zaman zaman kapanışınızın değiştiğini hissediyor musunuz?
- Çiğneme sırasında zorluk çekiyor musunuz?
ÇENE EKLEMİ RAHATSIZLIĞI NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Diş Hekimi Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, çene eklemi rahatsızlığınız olduğu teşhis edildikten sonra nasıl bir tedavi yöntemi uygulanması gerektiği konusuna da değindi. Kışlaoğlu, çene eklemi rahatsızlığının nedenlerinin anlaşılmasına yardım eden diş hekimi muayenesinin, tedavinin ilk aşamasını oluşturduğunu söyledi. “Diş hekimi tarafından yapılan detaylı muayeneniz, sadece çene eklemi rahatsızlığıyla ilgili değil bütün genel sağlığınızla ilgilidir” diyen Kışlaoğlu, bu muayenede, stres altında olup olmadığınız, dişlerinizi sıkıp sıkmadığınız, dişlerinizi gıcırdatıp gıcırdatmadığınız, ailenizde çene eklemiyle ilgili şikâyetlerinizin olup olmadığına dair sorular sorulduğunu anlattı. Alınan cevaplar ve muayene sonuçlarıyla rahatsızlığın nedenlerinin anlaşılmaya çalışıldığını söyleyen Diş Hekimi Kışlaoğlu şöyle devam etti: “Yine muayene sırasında kaslarınızı etkileyecek sinir sistemi veya ortopedik bir bozukluk olup olmadığı, çene-yüz ve boyun kaslarınızın uyum içinde çalışıp çalışmadığı anlaşılmaya çalışılır. Doktorunuz çene eklemlerinizi çene yüz kaslarınızı parmak uçlarıyla palpe ederek ağrı olup olmadığını, ağzınızı açıp kapatarak çene eklemlerinizde ağrı olup olmadığını ve çene eklemlerinizden ses gelip gelmediğini ve alt çenenizi açıp kapatma sırasında kayma yapıp yapmadığını ve maksimum ağız açıklığınızı ölçerek muayenenizi tamamlar.”
TEDAVİDE NASIL BİR YÖNTEM UYGULANIR?
“Çene ekleminizdeki problemlerin düzeltilmesi için tek bir tedavi şekli yoktur.” diyen Çağdaş Kışlaoğlu, çene-yüz kaslarındaki spazmın azaltılması, optimum bir kapanışın sağlanması veya çene eklemlerinin aşırı yüklerden kurtulması gibi çeşitli tedavi şekilleriyle çene-yüz bölgesinde uyum sağlanabildiğini ifade etti. Okluzyon uyumu (kapanış) tam olmayan dolgu, protez ve kuron köprülerin de ayrıca gözden geçirileceğini kaydeden Kışlaoğlu, kapanış hattını dengelemek ve aşırı çiğneme basınçlarını önlemek için özel bir aparat olan gece plağı yapılabileceğini de belirtti.
(Milliyet/15.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Sağlıksız çocuk kalmayacak
Sağlıklı bir gelecek için sağlıklı çocuklar ilkesi ile yola çıkan Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Çocuk Gelişim Ünitesi açıldı.
Bağcılar’da büyük bir açığı kapatacak olan merkezde 0-6 yaş arası çocukların gelişimsel takipleri ile 0-18 yaş arası çocuk ve ergenlerin davranış problemleri konusunda danışmanlık hizmeti veriliyor.
Hastanenin Çocuk Gelişim Uzmanı Sezen Aksu, ünitede, bilgilendirme, eğitim, tanıtım ve koordinasyon çalışmalarının birlikte yürütüldüğünü belirterek şunları söyledi:
‘’Gecikmiş yürüme, gecikmiş konuşma ve çeşitli davranış problemleri ile ilgili danışmanlık almak isteyenler başvuruyor. Sıklıkla karşılaştığımız davranış problemleri ise, enürezis (idrar kaçırma), enkoprezis (dışkı kaçırma), tırnak yeme, parmak emme, sosyal uyum bozuklukları, mastürbasyon, beslenme bozukluğu, iştahsızlık ve obezitedir. Bağcılar’da aileler çok çocuklu olmasından dolayı anne babalar çocuklarıyla yeterince ilgilenemiyor. Aileler, çocuklarının ihtiyaçlarının ve gelişimlerinin içinde bulundukları yaşa uygun olup olmadığını ve davranış problemlerini farkına varamıyor. Çocuklarında herhangi bir problem olduğunu fark eden anne ve babalar ise eğitim seviyelerinin düşük olması nedeniyle yetersiz kalabiliyor. İşte bu noktada bizler devreye giriyoruz.
HANGİ DURUMLARDA KORKMALISINZ?
0-3 ay arasındaki bebekler, karşısındaki konuştuğunda gülümsemiyorsa, agulama sesleri çıkartmıyorsa, yüzükoyun yatarken başını yerden kaldırmıyorsa, zil ya da çıngırak seslerine tepki vermiyorsa,
3-6 ay arasındaki bebekler ,otururken önündeki oyuncağına uzanıp alamıyorsa, arkasından bir ses çıkarıldığında dönüp bakmıyorsa, otururken başını dik tutmuyorsa,
6-12 ay arasındaki bebekleri küçük nesneleri iki parmağı ile kavrayamıyorsa, eline verilen yiyeceği yiyemiyorsa, bay bay yapamıyorsa, da-da-da gibi tek heceli sesleri çıkaramıyorsa,
10-12. Aylarda tek kelimeleri söyleyemiyorsa, sekizinci ayda desteksiz oturamıyorsa,
1-3 yaş arasında tek kelimeler kullanarak konuşmuyorsa,
14 aylıkken düzgün ve desteksiz yürüyemiyorsa, sorulduğunda hayvan ve nesneleri resimlerinden gösterip, adlandıramıyorsa,
iki yaşında bebeksi olsa bile anlaşılır konuşamıyorsa,
3-6 yaş arasındaki çocukları düzgün cümlelerle konuşamıyorsa, zıt kavramları ve eş kavramları bilmiyorsa, geçmiş ve gelecek zaman cümleleri kuramıyorsa ve tek ayak üzerinde sekiz-on saniye duramıyorsa aileler ‘Çocuk Gelişim Ünitesi’ne’ başvurmaları gerekiyor!
Haftanın beş günü 08.00-17.00 saatlerinde hizmet veren Çocuk Gelişim Ünitesi’ne randevu almadan başvurmak mümkün.
Anne babalar Çocuk Polikliniği’nden ‘Çocuk Gelişim Ünitesi’ için barkot isteyerek bu merkeze başvurabiliyor.
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastenesi : 0212 440 40 00 / (Çocuk gelişim ünitesi dahili) 11 93
(Hurriyet/16.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Modern çağın sorunu unutkanlık!
Cep telefonu, internet, televizyon gibi uyaranlar yüzünden insanların hiçbir şeye tam olarak konsantre olamadıkları belirtildi.
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı ve Başhekim Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, cep telefonu, internet, televizyon gibi uyaranlar yüzünden insanların hiçbir şeye tam olarak konsantre olamadıklarını ifade ederek, "Sağlıklı beslenmek, spor yapmak, kitap okumak, müzikle uğraşmak, bulmaca çözmek hafızayı güçlendirir" dedi.
Prof. Dr. Bingöl yaptığı yazılı açıklamada, para hesabını karıştırmanın unutkanlık hastalığının belirtisi olabileceğine dikkat çekerek, kendileri için çok önemli olan telefon numaralarının unutulmaya başlanmasının da önemli bir gösterge olduğunu vurguladı.
Bu tür belirtilerin farkına varılması halinde kişinin öncelikle bir nörologa gitmesinin daha doğru olduğunu kaydeden Bingöl, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
"Önemli olan, unutkanlığın tedavi edilebilir bir hastalık sonucu olup olmadığının tanısını yapmaktır. Bunun için bazı testler, sorgulamalar, kan
incelemeleri yapıyoruz. Son zamanlarda çok sık gördüğümüz B12 eksiklikleri, tiroit hastalıkları da unutkanlığa yol açabiliyor. Bunama hastalıkları ya da demansı olan hastalarda ilaç tedavileri ile hastaların yaşam kalitesini daha iyi hale getiriyoruz. Hastalığın sürecini çok değiştiremesek de hasta ve yakınları açısından daha iyi bir yaşam standardının oluşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bunama hastalığının kesin bir tedavisi yok."
-AĞIR DİYETLER HAFIZAYI ZAYIFLATIYOR-
Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, unutkanlık hastalıklarının 60 yaş üzerinde daha çok görüldüğünü, nadiren de 40-50’li yaşlardaki kişilerde oluşabildiğini, daha erken yaşlarda ortaya çıkanların ise genellikle tedavi edilebilir nedenlerden dolayı olduğunu bildirdi.
Hafızayı güçlendirmek için sağlıklı beslenmenin, bol su içmenin çok önemli olduğunu vurgulayan Bingöl, "Ağır diyetler ve uzun süren açlıkları
kesinlikle önermiyoruz. Çünkü ağır diyetler hafızayı zayıflatıyor" dedi.Düzenli spor yapmak ve her gün yürümenin bu tür hastalıkların ortaya çıkmasını çok büyük oranda geciktirebildiğine işaret eden Bingöl, açıklamasında şu tavsiyelerde bulundu:
"Unutuyoruz, çünkü cep telefonu, internet, televizyon gibi uyaranlar yüzünden aslında hiçbir şeye tam olarak konsantre olamıyoruz. Sağlıklı beslenmek, spor yapmak, kitap okumak, müzikle uğraşmak, bulmaca çözmek hafızayı güçlendirir."
Bingöl, özellikle kaygı düzeyi yüksek ve çok titiz kişilerde unutkanlık ve hastalıklarının daha erken ortaya çıktığını belirtti.
-"GENÇ YAŞTA UNUTKANLIK PSİKİYATRİK HASTALIK BELİRTİSİ OLABİLİR"-
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hakan Atalay da unutkanlığın, çoğu kez depresyon, kaygı bozukluğu gibi psikiyatrik bazı hastalıklara eşlik ettiğini bildirdi.
Travma geçiren birinde görülen unutkanlığı psikolojik olarak yorumlamanın doğru olmadığını belirten Atalay, unutkanlık hikayesi olan kişilerin depresyon gibi birçok açıdan araştırılması gerektiğini vurguladı.
-RUHSAL NEDENLERDEN KAYNAKLANAN UNUTKANLIK-
Psikolojik nedenlerden kaynaklanan unutkanlığın giderilmesi için psikolojik tedaviler uygulanması gerektiğini belirten Atalay, açıklamasında
şunları kaydetti:
"Ancak kullanılan ilaçlar da unutkanlıklara yol açabilir. Örneğin kişinin unutkanlığı yok ama depresyonu varsa kullandığı antidepresan küçük unutkanlıklar yapabilir, onu bir hastalık olarak görmemek gerekir. Bir süre sonra yoluna girer ve kalıcı bir soruna yol açmaz. Unutmak aynı zamanda bir psikolojik korunma yöntemidir. Çok ciddi travmalarda, sürekli o travmayı yaşamak, zihinsel olarak başa çıkamayacağımız bir şeydir. O yüzden onu unuturuz. Ama unutarak kalmamız da iyi bir şey değildir, onu mutlaka uygun bir şekilde hatırlamamız, yüzleşmemiz ve çözümlememiz gerekir."
(Milliyet/17.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Beyin için faydalı 5 yiyecek
Beyninizin fonksiyonlarının sağlıklı çalışması için bu 5 yiyeceği beslenme programınızda her zaman bulundurun.
Akıl ve ruh sağlığının merkezi beyin, en ufak bir değişim ve eksiklikten anında etkilenebiliyor. Beslenme de buna dahil. Besin ve mineral değeri düşük bir yiyecek sinir sistemini bozarken, balık gibi fosforlu gıdalar beynin daha iyi çalışmasını sağlıyor. İşte beyniniz için 5 faydalı yiyecek…
Somon
Omega 3 kaynağı somon, uskumru gibi soğuk denizlerde yetişen yağlı balıklar beyni hem korur, hem de besler. Omega 3, beyin hücrelerinin gelişimini de sağladığından çocuklara da önerilir. Haftada en az 2 kez somon yenilmesi beyniniz için çok yararlı olacaktır. Çünkü içeriğinde bulunan faydalı yağ beynin temel kimyasını etkilemekte ve gelişimini sağlamaktadır.
Tahıllar
Beyin karbonhidratı çok sever. Ayrıca beynin yiyeceklerle vücuda alınan enerjinin yüzde 20’sini harcadığını da düşünürsek yediğimiz yiyeceklerin önemi bir hayli artıyor. Tam tahıllı ekmek ve yulaf ezmesi ile güne başlamanız gün boyunca beyninizin çok iyi çalışmasını ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.
Potasyum
Potasyum beynin normal çalışmasını sürdürmesi açısından çok önemli bir mineraldir. Çünkü sinirler üzerinden oldukça fazla etkisi vardır; sinir sistemindeki mesajların iletilmesini sağlar. Potasyumu vücuduma nasıl sokabilirim derseniz; muz, avokado, kivi, incir, lahana, brokoli, patates, zeytin, sarımsak, süt ürünleri ve portakal suyunu bol bol tüketmenizi tavsiye ederiz.
B vitamini
Bol bol türü bulunan B vitamini beyin merkezi için çok önemlidir. Temel sinir ve beyin fonksiyonlarının düzgün bir şekilde çalışması için gerekli olan B vitamini beslenme programınızda her zaman yer alması gereken vitaminlerdendir. B vitaminini tahıllar, baklagiller, süt ürünleri, tavuk ve balıktan alabilirsiniz.
C vitamini
Güçlü bir antioksidandır. Beynin bulanıklığını, mahmurluğu en iyi önleyen vitamindir. Özellikle ağır ve yağlı bir yemekten sonra C vitamini içeren besinlerden almanız tavsiye edilir. Çilek, limon, portakal, greyfurt, mandalina gibi C vitamini içeren yiyecekler hem beyninize, hem de ruhunuza çok iyi gelecektir.
(Gazeteport/18.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Yüzünüzü sık sık yıkayın
Dünya Göz Hastanesi’nden Op. Dr. Haluk Talu, göz sağlığı için yüzün sık sık yıkanması gerektiğini söyledi.
Talu, “Yüzümüzü sık yıkayarak gözyaşımızın kurumasına engel olabiliriz. Yanı sıra sık sık göz kırpması gözyaşımızın kurumasına engel olabilecek bir diğer önlemdir” dedi.
Aydınlatmaların da göz sağlığı için önemli olduğunu vurgulayan Talu,“Özellikle gelişim çağındaki çocuklarımızın çalışma ortamlarının aydınlatılması büyük önem taşımaktadır. Gün ışığında olduğu gibi tüm renkleri doğru haliyle gösteren lambaların tercih edilmesini öneririm. Okul çağındaki çocuklarımızın göz sağlıklarını korumak ve yorulmadan uzun süre çalışmalarını sağlamak için, çalışma masalarının aydınlık olmasına ve ışığın gözlerine yansımamasına dikkat edilmelidir” diye konuştu.
KARANLIKTA TELEVİZYON İZLEMEYİN
Göz sağlığı için televizyonların izlenmesi sırasındaki aydınlığın çok önemli olduğunu vurgulayan Talu, şunları kaydetti:
“Televizyonların karanlıkta izlenmemesi gerekir. Çünkü TV ekranı çok ışıklı, çevre karanlık olduğu zaman göz yorulur. Özellikle ışığın dengelenmesi açısından televizyonun bulunduğu bölümün aydınlatmasının iyi olması gereklidir. Evlerimizde tasarruflu lamba olarak da bilinen akkor halojen lambaların seçilmesi uygun olur. Yalnız bu lambaların çıplak olarak kullanılmaması ve ışığının doğrudan göze gelmemesi gerekir.“
OFİSLER NASIL AYDINLATILMALI?
Ofislerde floresan aydınlatmasının en sağlıklı yöntem olduğunu anlatan Talu, şöyle devam etti:
“Sağlıklı ve doğru bir ofis aydınlatması, personelin verimi, çalışma motivasyonu ve göz sağlığı için olduğu kadar modern ofislerin prestiji açısından da önem taşımaktadır. Ofislerde ışığın homojen dağılımı sağlanmalıdır. Ofis ortamlarında genel ışık veren ürünler seçilmesi; halojen ve spot gibi direkt ışık veren ürünlerin ise sadece özel vurgulama istenen noktalarda kullanılması önerilir. Daha çok floresan veya kompakt floresanlı armatürlerin tercih edilmesi gerekir. Ofis aydınlatmasında, ev aydınlatmasındaki gibi dekoratif değil, işlevsel aydınlatmaların seçilmesine özen gösterilmelidir.”
(hürriyet/20.07.2009)
Cevap: Madde Madde Sağlık Kontrolü
Hızlı kalori yakmanın yolları
Hayatınızda ve beslenmenizde birkaç değişiklik yaparak gün boyu yediğiniz gıdalardan kazandığınız kalorileri hızlı bir şekilde yakabilirsiniz. Foxnews'te yer alan haberde, hızlı kalori yakmanın 9 yolu yer alıyor:
1. Çalışmalar, spordan sonra yeşil çay içmenin sağlıklı genç erkeklerde yağ oksidasyonunu artırdığını, insülin hassasiyetini ve glukoz toleransını iyileştirerek şeker hastalığı oluşumunu engellediğini ve kalori yakımını hızlandırarak kilo vermede yardımcı olduğunu gösterdi.
2. Araştırmalar, C vitamininin de yağları yakmada faydalı olduğunu gösteriyor. Vücudun günlük C vitamini ihtiyacı en az 75 miligramdır. 1,5 greyfurtta ise sadece 44 mg C vitamini bulunuyor. C vitamini bakımından zengin olan meyvelerin çoğu, aynı zamanda yağları yakmada faydalı olan lif de içeriyor.
3. Kas geliştirme, metabolizmayı desteklemenin mükemmel bir yoludur. Ve daha fazla kasa sahip insanlar, daha fazla kalori yakıyor.
4. Stres, kas kaybını artırıyor ve metabolizmayı yavaşlatıyor. Bu nedenle, tansiyonun arttığı durumlarda stresi azaltmak için spor yapabilirsiniz.
5. Dışarı çıkın. Çalışmalar, D vitamininin kilo vermede etkisi olduğunu kanıtladı. Bu nedenle, dışarı çıkıp biraz güneşlenin. Ancak, güneşten yeterince korunduğunuza emin olun.
6. Su içmek, metabolizmayı yavaşlatan dehidrasyonu önlüyor. Vücudu su kaybeden insanlar, açlıkla ile susuzluğu karıştırıyor ve gereksiz kalorilerden dolayı zararlı çıkıyor.
7. Gülümseyin. Bir fıkra anlatın. Kahkaha atmak, metabolizmanızı hızlandırır ve en az 10 kalori yakmanızı sağlar.
8. Yemek aralarında yenilen küçük atıştırmalıklar, yemek saatinde aşırı yemenizi önler. Ancak, atıştırmalıklarınızın sağlıklı olmasına dikkat etmelisiniz.
9. Gezin. Herhangi bir spor kulubüne üye olmasanız bile, günlük rutin içinde kalorilerinizden kurtulabilirsiniz. Ofiste oturarak çalışıyorsanız, asansör yerine merdivenleri kullanın. Merdiven tırmanma, diğer aktivitelerden yaklaşık 2 kat daha fazla kalori yakar. Eğer tüm gün oturuyorsanız, ayağa kalkın ve çevrede biraz gezin.
(ZAMAN/22 Temmuz 2009)