-
Cevap: Referandum Sonuçları
Alıntı:
yas2010 rumuzlu üyeden alıntı
Ne kadar ilginç?
Sn.Kılıçdaroğlunun adı seçmen listesinde bulunmadığından, OY kullanamadı!..
Eh siz artık bu seçimin ne kadar dürüst olarak hazırlandığını tahmin edin!
GÜRSEL TEKİN: HATA BENİM
MYK üyesi Gürsel Tekin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, referandumda oy kullanamaması ile ilgili olarak, “Eksik bizde, başta bende, özür diliyorum” dedi.
Gürsel Tekin, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun referandumda oy kullanamaması ile ilgili bir soru üzerine şunları kaydetti:
“Ben bugün hiçbir bilgi alamadım ama şunu çok iyi biliyorum. Yerel seçimlerde İstanbul Kağıthane'de oy kullanmıştı, yine orada kullanması gerekiyordu ama burada bir yasal değişiklikleri olmuş onu tam bilmiyorum. Ama siz de takdir edersiniz ki Sayın Kılıçdaroğlu bir kongreden çıktı, sonra da çizmelerini giydi, Türkiye'yi dolaştı. 'Nerede oy kullanacağım, kağıdım geldi mi gelmedi mi?' diyemezdi. Bu konuda eksik, hata varsa bizlerin var. Başta benim etrafımdaki arkadaşlarımın, bundan dolayı bütün Türkiye'den özür dilemek istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu'nun buna zaman ayırabilecek bir durumu söz konusu değildi. Herkesin çok iyi bilmesi gereken şu, Sayın Kılıçdaroğlu çok hassas bir insan bu konularda, yakinen tanıdığım için... Nasıl nasıl kaçırdı bunu doğrusu ben de bilmiyorum. Çünkü buna ayırabilecek zamanı da yoktu, 'Nasıl olsa ben bir önceki seçimde oy kullandığım yerde oyumu kullanırım' diye düşünmüştü. Ama bizler, arkadaşları bu konuda daha hassas davranması gerekiyordu, eksik bizde başta bende, herkesten özür diliyorum.”
Mesele bu.3-4 Bekleseydi,sorumlu hükümet i gösterip laf kalabalığı yapsaydı,kendini ve partisini küçük düşürürdü. Bütün mesele bu. Afiş olayında ve partili bayanlara saldırı haberinde hemen hükümete suç atmak yerine kendi içlerinde ne oldu sorusunu sorup sonra kamera karşısına çıksalardı,birileri hata yapsada birileri telafi etmiş olurdu. Bu tempo da unutulabilir.Konu şimdi kapandı.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
HAYIR ESASTA kazanmıştır.KİMSE HAYIR'ın gücünü küçümsemesin.
Yüzde 22 boykot ,AKEPE 'nin yetkili ve etkililerinin dediği gibi HAYIR HÜKMÜNDEDİR.
Buna 42 HAYIR'ı eklediğinde HAYIR OLUR YÜZDE 64
DEMEKKİ TÜRK MİLLETİ ESASTA HAYIR DEMİŞ.
HAYIRLAR KAZANMIŞTIR.
HAYIRLAR ÇOĞUNLUKTADIR ARKADAŞLAR.
Kaldığımız yerden GÜÇLÜ bir şekilde HAYIR demeye DEVAM EDECEĞİZ.
BİZ ÇOKUZ ÇOK .........
Mücadeleye Devam..............
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Bence de reel sonuç hayırdır. Böylesi de oldukça hayırlı bir sonuç olmuştur. %8 gibi bir kıl payı farkla referandum sonuçlanmıştır.
%70-80 ler ile sonuçlanmasından endişe ediyodum ben. Ak partiyi şımartacak bir sonuç değildir bu. Ak parti giderek güçlenen bir parti görüntüsü vermiyor.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Kullanılmayan oyların "hayır" olabileceğini nereden biliyorsunuz, hiç mi "evet" olasılığı yok?
Bence de "hayır"lar az değil ama referandum ile genel seçim haritasının aynı olması dikkat çekici.. Umarım bir dahaki seçimde karma bir dağılım görürüz.
Sonuç olarak hepimiz için hayırlı olsun :ok
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Alıntı:
Alper Yüce rumuzlu üyeden alıntı
Ben sizin yaşamak istediğiniz gibi bir ülkede yaşamayı istemek zorunda mıyım?İstemedim,evet dedim.Benim gibi düşünen herkes evet dedi.
Sizin ve sizin gibi düşünenlerin siyasi,hukuki çözümleri ya da deneyimleri o kadar iyi olsaydı bu aptalların (!) seçtiği insanların getirdiğinden daha iyi bir ortam hazırladığınıza
insanları inandırırdınız.Yıllardır kıyasıya terbiye sınırlarını da pervasızca zorlayarak eleştirdiğiniz bu insanlardan daha iyisini ortaya koyamıyorsanız aslında gizliden gizliye kendinizi eleştiriyorsunuz demektir.
Yarası olan gocunsun ancak korkaklıkla söylenebilecek bir söz.Yüzdelerle olasılıklarla hakaret ederek aslında biraz kendi terbiyenizi sergilemektesiniz.Bunların hepsi utanılacak tavırlar.
Ben de sizin yaşamayı arzu ettiğiniz gibi bir ülkede yaşamayı istemek zorunda değilim.
Yeni Anayasa değişikliğinin ne olduğu, neler getireceği götüreceği konusunda çok şey açıklandı bu halka bugüne kadar bu ülkede. Ancak halk ; Anlamıyor, anlayamıyor, anlamak istemiyor.
Bugüne kadar bu ülkede halk kendi ait olduğu sınıf bilinci ile oy vermiş olsaydı "sağ" sittin sene iktidar yüzü göremezdi ve sağ düşünce toplumdan silinir giderdi.
Bu ülkede Sabancılar, Koçlar DYP'ye ANAP'a oy verirken asgari ücretli gariban da aynı partilere oy vermişse ve bu enayilerin sayısı azımsanamayacak kadar fazla ise o ülkede, oturup adamakıllı düşünmek gerekir ne oluyor diye!
Bugün de aynı durum söz konusu. Emperyalizmin yerli işbirlikçileri iş başında. ABD ülkede istediği gibi at oynatıyor, istediği seçim sonucunu çıkartmaya gücü yetiyor.
Kazanan AKP değil ABD'dir.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
‘Memlekete hizmet etmek isteyenlerin kalbi açık olmalıdır. Açık söylemelidirler. Milletle, milleti sevk ve idare eden insanlar açık kalple görüşmelidirler. Yapılacak şeyler olduğu gibi ifade olunmalıdır. Yoksa safsatalarla milleti aldatmak, ifsat etmek demektir. Şiarımız daima millete karşı hakikatleri ifade olmalıdır. Ve ancak bu tarz, milleti aydınlatmanın başlangıcı olabilir. Millete hakikati izah edenlerin, kendisinin de aldanmadığına emniyeti olmalıdır.’
K. Atatürk
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Unutmayın doğru çoktur ama hakikat tektir.O hakikat ta tabi olduğu ve bir zamanlar aynı sofrayı aynı masayı paylaştığı insanları geçmişini unutarak onları hakir gören onları ahlak dışı nitelemelere tabi tutanlar dolaylı olarak kendilerini de nitelemeye dahil ediyorlar.Yazmıştım yine tekrar ediyorum:Millet sosyal açıdan belli bir dönemde yaşıyan insan topluluğunu değil belli bir dönemde yaşayan yaşamakta olan ve doğacak olanlar şeklindeki geniş bir kurgusal varlığı ifade eder.Farkında olmadan sizleri yetiştiren bugünlere getiren ebeveynlerinize aptal diyerek poltik çıkaralrınız uğruna değerlerinizi kaybediyorsunuz.Eğer memleketinize gerçekten hizmet etmek istiyorsanız demokrasinin gelişmesine yani diğer insanların kanaatine saygı duymaya çalışın.Tek hakikat;milletine zeka seviyelerine ve meslek gruplarına göre bir sosyal sınıf bahşetmek yerine onlar daha da bilinçlendirmek ve kanaatlerine saygı duymaktır.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Atam, hala yaşıyorsak:
Edepsizlik sayesinde!
Altı oku soruyorsan,
Politika dehlizinde!
Hele partin senden sonra,
Devrimlerin tavizinde!
Vasfedeyim halimizi,
Kalemime ver izin de!
Yobazlarla gericiler,
Onlar bizden daha zinde!
"Atam, Atam..." derler ama
Bir adınız var sizin de...
Halkçılıkla devletçilik:
Anlatamam, çok hazin de...
Çoktan beri sahteciler,
Ağır çeker her vezinde!
Tek umut var, o da yalnız,
Amerikan dövizinde!
Sorma Ata"m, halimizi,
Hâl mi kaldı anlatacak...
İste geldik dizindeyiz!
Yata yata çok yorulduk,
Tatil yaptık, izindeyiz!
Sanayide henüz daha,
Cafer için lazım diye,
Amerikan bezindeyiz!
Geçeceğiz Avrupa’yı
Ama şimdi izindeyiz!
Hocamız var, hacımız var,
Uçan kuşa borcumuz var,
Eloğlunun ağzındayız!
Ama bizi zor bulurlar,
Bahar, yaz, kış izindeyiz!
Evet, doğru söylemişsin:
"Türk milleti çalışkandır! "
Biz de senin tezindeyiz!
Dinlenmekten yorulduk da,
Onun için izindeyiz!
Zinde kuvvet diye söz var,
Kimse bilmez adresini,
Ah izindeyiz, vah izindeyiz!
Bugün değil, bu yıl değil,
Çoktan beri izindeyiz!
İlerledik Ata"m öyle,
Şimdi görsen tanımazsın:
Amerikan tarzındayız!
Arasan da bulamazsın,
Otuz yıldır izindeyiz!
Hani "Türk, öğün, çalış, güven" demiştin ya... Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalışmaya vakit kalmadı. Kimselere de (kendimiz dâhil) güvenmiyoruz. Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz.
Balolar, heykeller, hatalar yapıyoruz. Klipler, zamlar, işkenceler, darbeler...
Öyle bir kargaşa yarattık ki senin adına darbe yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle
Açıklıyorlar bunu.... Ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini...
Herkes seni bir dönem ki görüşlerinle tanımlayıp başka başka anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar, ateist,
Laik, çapkın, milliyetçi... Liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.
Hala "izindeyiz" ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
"İzinde" olduğumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama
Sana layık bir film yapamadık. 66 yılda... Belki kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı denkleştiremediğimizden...
Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurttaşların... İntihar etmek için...
Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde bugün çetelerin gölgesi var. Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini yapamadık
Ata"m...! Arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştiği için yazılarını, konuşmalarını doğru dürüst bir kitapta toplayamadık.
Adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık. Senin adına iktidara el koyanlar mirasını çiğnedi, ses çıkartmadık. Kurduğun partiyi kapatıp, arşivini yaktılar... Alkışladık... Çünkü biz izindeyiz Ata"m...
Her sabah güne "Türküm, doğruyum, çalışkanım" diye bağıran, geri ve tembel nesiller yetiştirdik. Sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor. Köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor... Kocaman resimlerinin asıldığı kamu binaları içinde memurun aç.. "Beni emanet ediniz" dediğin doktorların biliyorsun seni "geç Teşhisten" erken yolcu ettiler. Merak etme "izindeyiz" ata"m...
O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında. Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya,
Söylemeye kalkanlar mahkemelerde sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün ağza alamayacak haldeyiz.
Seni asmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz ata"m... Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki,
Ardında bir dolu adam kendi pisliğini gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar.
Şu "izindekiler"in listesini bir görsen inanamazsın ata"m... Kendini tanıyamazsın.
Özlü sözlerini paylaşamıyorlar.
Yılgınlığa düşmememiz için söylediğin "Küçük kıvılcımlar, Büyük
Yangınlar doğurabilir" sözünü itfaiye kapısına asmışlar.
Bağışla bizi... İzindeyiz Ata"m...!
Aziz Nesin
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Geriye doğru yorumlarımda en az 5 iletide 58-42 yazmıştım. Seçim hileleri olmasa minumum 70-30 olurdu. Chp-Mhp yerel seçimlerde iş birliği yaptığı iller vardı.Referandum da yine işbirliği yaptılar. Bu seçim gösterdiki Ak parti gücünü koruyor.Chp Sayın Baykal liderliğinde küskünler oluşturmuştu.Özellikle aleviler Sayın Kılıçtaroğluna büyük oy sağladı ve bu Chp ye minumum 2 puanlık artış getirmiştir. Mhp Sayın Bahçeli ile devam ederse baraj sıkıntısı olacak büüyük olasılıkla. 2011 Seçimlerinde Bazı millet vekili söylemleri,özellikle medya da tartışma programlarına katılan Profosör ve gazeteciler, Sanal ortamda halkı aşağılayanlar ( Arzuhalci abimin ellerinden öperim) sayesinde,hükümet yapacağı hizmetin yarısını yapsa bile çok kolay seçim kazanır. Oy verenleri cahillik ile suçlamayın kendinize bir bakın,nerede hata yapıyorsunuz. Dün gece Fatih Altay lı bazı noktalara değindi,hemen hemen tam isabet yorumlar yaptı. Bence kendi kendinizi kantara koyun hata nerede.?
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Dün ve Dünden Sonra
Kirli propaganda ve yalanlar. Paket anayasa değişikliği ve bu sanki 1982 anayasasında yapılacak ilk değişiklikmiş gibi ve hatta sanki tüm 1982 Anayasasını ortadan kaldıracakmış gibi bir söylemle temellendirilmeye çalışılan aldatıcı propaganda. Halbuki bundan önce tam 16 kez bu 1982 anayasası değişmişti.
Kirli propagandanın bir diğer ayağı; bu anayasa değişiklikleriyle 1980 darbecilerine, işkencelerine karşı “özgürlüklerin, demokrasinin” hakim kılınacak olmasıymış. Evet, bu değişiklikler sonucunda da hâlâ bir sanık muhatabı hakim-savcıyı yasadaki koşullar nedeniyle Adalet Bakanı'na şikayet edebiliyor, ancak artık Adalet Bakanı'nın vereceği karara karşı yargı yolu kapanıyor. Gerçekten özgürlük bu olsa gerek! YAŞ'a ve HSYK kararlarına yargı yolu açılırken peki neden burada yargı yolu kapatılıyor! Özgürlük ve eşitlik bu mudur? Kavramlar havalarda uçuşuyor ve pek çoğunun oturduğu somut bir zemin yok, içi boş.
Sonra bir başka söylem daha, 1980 darbecileri yargılansın!
12.Eylül.1980 – 12.Eylül.2010, 30. yılında, zaman aşımı süresinin dolduğu günde darbecilerin yargılanma yasakları kaldırılıyor, müthiş bir ironi ancak dalga geçer gibi! Peki neden 2002-2010 arasında bu yasaklar kaldırılmadı, TBMM'deki diğer partiler bu yasakların kaldırılmasına evet oyu verecekken? Niye zaman aşımının kalktığı gün beklendi?
Çünkü AKP'nin ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın söyledikleri koca bir yalandır. AKP'li yöneticiler darbe yapmış hiç kimseyi yargılamak istemiyor. İsteseler, sürekli mağdur olduklarını söyledikleri 28 Şubat darbecilerini, Çevik Bir'leri yargılarlardı. Ses yok.
E-muhtıra yani e-darbe tehdidini savuran Yaşar Büyükanıt'a karşı da bir yargılama yok! Yargılama yerine pazarlık yapılıyor, Dolmabahçe'de gizli kapılar ardında. Ne açıklanacaksa, “o açıklarsa ben de açıklarım” diyor Tayyip Erdoğan. Maskeli yüzler kuşağındayız.
Bülent Arınç, haftada bir çıkıp darbeciler-işkenceciler gibi sıfatlarla TSK'ya ve onun dünkü bugünkü komutanlarına örtülü ve bazen de açıktan salvolar yapıyor, izliyoruz. Bunun yerine bir dilekçe yazsa ve cumhuriyet başsavcılığına gidip 28 Şubatçıları ve Yaşar Büyükanıt'ı darbe girişiminde bulunmak iddiasıyla şikayet etse, laftan öteye gidebilseler! İddia ediyorum, şikayet edemezler. Belki 28 Şubat'ın 30. yıldönümünde, zaman aşımı süresinin dolduğu günde şikayet edebilirler, bu istisna! Demek ki referandumdaki “1980 darbecilerini” yargılama isteği de büyük bir yalanın parçasıydı.
Sonuçta toplumun %58'i “evet” dedi. Hayırlı olsun.
Bu referandum sonucu nedeniyle toplumda evetçi-hayırcı ayrımına ve bölgesel-kentsel olarak da evetçi yerler hayırcı yerler ayrımına gidilmemelidir, bu bir toplumsal ayrışma konusu yapılmamalıdır. Bunun aksi istenmektedir. Evet diyen de hayır diyen de bu ülkenin vatandaşıdır. 2010 birleşme yılı olmalıdır, 2011 yılında Türkiye'yi çok büyük riskler beklemektedir!
Evet çıktıysa bunda hata ve sorumluluk, elbette artık gerçekleri ve söylenen yalanları göremeyen “evet” diyen kesimde ve bunları anlatamayan “hayır” diyen kesimde, bizdedir.
* * *
Evet oyu için; kara propaganda yürüttüler, meydanlardan yalanlar bağırdılar, cemaat tabanı zehir gibi çalıştı, Tayyip Erdoğan'ın Ilımlı İslamcı-dinci kimliğini gizleyip dindar gibi gösterip oy almaya çalıştılar, Ramazan iftariyeliklerine bile el uzatıp, Allah'ın Ramazan'ına “evet”i soktular (ki bu propagandaların isabetli sonuç vermesinde geçmiş yönetimlerin çok büyük sorumluluğu ve hataları vardır, bugünün tarihi dünün hataları yüzünden yaşanmış, yazılmıştır), yoksullara yardım adı altında verilen rüşvetlerde yerel yönetimler iktidarın hizmetindeydi, basın yayın (medya) kuruluşları (TRT dahil) tam bir AKP propagandası yürüttüler (ki her türlü seçimde artık halkın vereceği kararın televizyonlar ve internet kanalıyla topluma şırıngalandığını biliyoruz, vereceği oy için yapacağı seçimi kendi kararı sanan millete kararları Sistem (Küresel Krallık) tarafından 4. kol faaliyetleri yürüten medya kanalıyla örtülü biçimde demokrasi kılıfıyla dikte ediliyor)...
Gerçekleri millete anlatmak, göstermek, Kralın Çıplak olduğunu göstermek, İslam'ın Ilımlı İslam ile yok edilmeye çalışıldığını göstermek, sınırsız din reklamı yapanların Siyonizm dostluğunu ve Siyonistlerin emperyal hedeflerle Türkiye'yi bölme ve yıkma planını, Genişletilmiş BOP'u göstermek görevimizdir.
Habur'u unutan millete Habur'u hatırlatmak, Irak'ta 1.5 milyon Müslüman Iraklı'yı öldüren ABD ordusuna-askerlerine Türkiye'den Irak'ı işgal etmeleri için tezkere vermeye çalışan Tayyip Erdoğan ve takımını hatırlatmak görevimizdir.
Başımıza çuval geçirilince bir “müzik notası dahi veremeyen” Tayyip Erdoğan iktidarını hatırlatmak görevimizdir.
İslam'ı, Allah'ın ayetlerini okuyarak öğrenen değil yerine, İsrailiyat nedeniyle çoğu şüpheli hadislerde ve hocaların kitap-külliyatlarında arayan, boğulan topluma İslam'ı anlatmak, Allah'ın ayetlerinin ne olduğunu hatırlatmak-öğretmek görevimizdir. Toplum cahilse öğretmek, unutuyorsa hatırlatmak, çıkarı biz değil ben diyorsa bunu da değiştirmek görevimizdir.
Atatürkçü geçinen laikçilerin din düşmanlığı kapsamında yürüttüğü örtülü siyaset nedeniyle bugün dinciliğin tavan yaptığını görmeliyiz, toplumumuzun Müslüman olduğunu hatırlamalıyız. Dinci yapıya karşı durduğumuz gibi laikçi yapıya karşı durmak da, biz Müslüman ve laiklerin yine görevidir. Katı laiklik (laikçilik) ve katı irtica (dincilik) başarıyla yönetilmiş bir projedir. Bunun sonuçlarını yaşıyoruz.
Ancak bizlerin bir parti ile yada bir sivil toplum örgütü ile bunları yapmak, seçim yada vatanseverlik propagandası faaliyetlerinde kullanmak için harcayabileceğimiz paramız ve zamanımız kısıtlı, güçlü bir taban-cemaat tabanımız yok, basın-yayın desteği yok. O zaman bizlerin işi olanaksız mı?
HAYIR! Mustafa Kemal'in de parası yoktu, silahları yoktu, basın-yayını yoktu, karşısında büyük bir (dindar değil) dinci kesim vardı, merkezi yönetim hakkında idam kararı bile çıkartmıştı. Hem ülke bugünkü gibi sessizce değil, açıktan ve silahla işgal edilmişti. O, bu ülkeyi kurtardı. Okuyunca bugüne ne kadar da benziyor değil mi?
Mustafa Kemal'in de iki gözü, iki eli, bir dili ve ayağı vardı. Bizlerin de... Heykellere hapsettiğimiz Mustafa Kemal, cesaret ve çalışma azmiyle, vatanını ve toplumun dinini kurtarma adına, bildiği tüm istek ve dünyevi amaçlardan vaz geçmişti.
Az önce bahsettiğim Mustafa Kemal'in o iki gözü gerçekleri ve geleceği çok iyi görüyordu, iki eli çok iyi yazıyor ve bildiklerini aktarıyordu, o dili sayesinde söylemleriyle kitleleri harekete geçiriyordu, ayaklarıyla durmadan ve yorulmadan köyde, kasabada, kentte ve savaş meydanında işgale karşı savaşıyor, dolaşıyor, gezerek anlatıyordu. Mustafa Kemal bir insandı. Bizler de öyleyiz. O zaman Mustafa Kemal'leri beklemek saçmalıktır, çünkü hepimiz bir Mustafa Kemal'iz, onun izindeyiz.
AKP'nin yanlış politika ve hedeflerle ülkeyi “gitme” aşamasına getirdiğine inanan bizler, ayrıştırıcı değil birleştirici söylemlerde bulunmak, birbirimizi sevmeyi öğrenmek zorundayız. Çünkü nefret imparatorlukları sevgiyle yıkılır!
AKP'nin yanlış politika ve hedeflerle ülkeyi “gitme” aşamasına getirdiğine inanan bizler, gerçekleri millete anlatma yolunda kendimize Mustafa Kemal misyonu yükleyerek, cesur olmalı ve sonsuz bir azim ve arzuyla çalışmalıyız. Ülkemiz için, kutsal değerlerimiz için, yarınlarımız için kendimize yakın hissetiğimiz partilerde ve sivil toplum örgütlerinde, manevi ve maddi gücümüzü, paramızı ortaya koyarak çalışmalıyız.
Girdiğimiz bu kuruluşlarda bir yanlışlık görürsek, söylemeye de çekinmemeliyiz. Çünkü bizler, körü körüne birilerine biat eden bir cemaatin parçası değil, bireyleriz, aklımızı kullanıyoruz. Eleştirilerimizle, girdiğimiz ortamları da (varsa hataları göstermeli) düzeltmeli, düzeltilmesini sağlamalıyız.
Maddi ve manevi gücümüzü, paramızı ortaya koymalıyız dedik. Çanakkale Savaşı'nda bir günü üzüm kompostosu ertesi günü ekmekle geçiren atalarımızı, gazi-şehitlerimizi düşünürsek, bugün vatanın gerçek kurtuluşu için harcayabileceğimiz çok büyük paralarımız var.
Banu AVAR bir konuşmasında diyordu ki, “Türkler çok enteresan bir millet... Türkler, bütün bu kavram kargaşasında ve bütün bu korku imparatorluğunda, böyle bakıyor, bakıyor, bakıyor, sonra bir patlatıyor, gidiyor... Bu millet dalga geçmeye gelmez fakat sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler, bakar, kaşınır, falan filan sonra bir patlatır, gider”.
Türkiye-Sırbistan maçında, maçın bitimine 4.5 saniye kala milli takım basket atıp maçı alınca, Banu Avar'ın bu sözü aklıma geldi birden. Çok haklıydı Banu Avar. Bu örnek, bu söyleme olan inancımızı artırmalıdır. Ben inanıyorum. Bugün, inançlı bireylere ihtiyacımız var!
TEVFiK BiR / 13.Eylül.2010
-
Cevap: Referandum Sonuçları
baş kimmiş öğrendin mi?
Ne Süheyl’in sazan çiftliğinde atlattığı balıklama faşistlik
Ne Fazıl Say’ın eksik bastığı iktidar notası
Ne Kırıkkanat’la yere yakın uçup çakılan çifte kumru romantizmi
Ne de Bedri’nin boyasına süt karıştırıp 12 Eylül şirinliği adı altında başlattığı hayır üzerinden sanatçı tadilatı!
Hiçbirisi işe yaramadı azizim. Bu yüzünüzün rengidir bu da oyunuzun rengi iki renk arasındaki farkı bulup eğlenin şimdi. Biriniz çıksın boş kovan sahnesine rus ruleti oynasın kafama sıkarım sloganı eşliğinde hayır kabadayılığı yapsın, sonra cesaret edemeyip sıkamadığı kafasını duvarlara vursun çerçevelik sanat desinler! Diğeriniz elinde kalan milliyetçi damarına tuz bassın heyhat! Feryat figan dosyası kabarsın.. Topluca komik olun.
Biriniz evet üzerinden Türkiye İslamileşiyor desin, Ruhat’ın programını afakanlar bassın hemen ardından hipnozla Şeriat’ı sevsin olmadı Arap kanallarına transfer olsun Şeriat TV’de dört izdivaç adıyla iç güveysinden hallice programlar sunsun! Ne yaparsanız yapın siz eskidendiniz! Bu kafa biçimiyle savaşmak adına hepinizi kafalıyorum.
Ve bu kafalayış iktidar tellalı olduğumu da göstermez. Evet, oyu da iktidarın istikrarını garantilemez sayın elitist garabet senfoni topluluğu. Hayırcıların ukalalığını eleştirişim de evetçilerin olası şımarıklığını eleştirmeyeceğim anlamına gelmez. Beni sandığa götürecek tek sebep dinozor anayasasının maddelerini tatlı su kıvamına getirecek mücadele içinde, mücadele vermek istememdi diyordu feride. Bu saatten sonra da hiçbir lider ve parti için sandığa gideceğimi sanmıyorum.
Kral çıplak deyip kralın yerine üşümeyi tercih eden dalkavuk hareketine dahil olmak istemeyişimiz de cılkı çıkmış siyasi fanatizmi kabul etmeyişimizle birdir. Bu anayasa değişikliği Merhum Ecevit zamanında olsaydı ki o tayfanın “ Bu kadına haddini bildirin” demekten başka eğlencesi yoktu sakalda fiş, mangalda sarık ortalığı bağnazlığa defnederken bu anayasa değişikliğini akıl edebilselerdi bugün evet diyenler o zamanlar hayır diye çığırtkanlık mı yapacaktı? Pek tabi hayır azizim! Bugün her çırpınışıyla ortalığı hayır kurumuna dönüştüren pek cumhuriyetçi Kemal’iniz oyunu sonradan kargoyla yollamak istemiş olmalı ki pek sevdiği halkının içine karışıp kameralara sırıtarak oy kullanma tenezzülünde bile bulunamadı. Şimdi oy kullanmayı beceremeyen bir adamın türban meselesini neden bu kadar iyi kullandığını anlayabildiniz mi? Bu da Kullanım hatası olsa gerek!
Esra Elönü - Haber 7
eelonu@mynet.com
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Sandıklar açıldı, oy verme işleminin üzerinden dört saat geçmesine rağmen 151 bin sandık açıldı, sayıldı ve sonuç ilan edildi.
Yüzde 57,9 Evet, Yüzde 42,1 hayır…
Ülkemize “hayırlar” getirsin…
***
Sandıklar açılırken ülkemiz aydınlarının ekranlara yansıyan yorumlarıyla izledik sonuçları…
Gördükki herkes seçimden önce ne söylediyse oraya doğru götürüyor yorumunu…
“Ege’den Hayır çok yüksek çıktı” diye anlatıyor mesela bir aydınımız…
Sanırsınız seçim bir Ege’de yapılmış…
Sanırsınız memleket bir İzmir’den, Aydından, Muğla’dan ibaret…
Konuşma bitenedek Ege’den çıkamadı…
***
Bir başkasının gözü Güneydoğudaki “boykot” oranındaydı…
“Ben daha yüksek hayır” bekliyordum diye çıkıştı…
Ağrı’da millet rekor kırmış, 95,61 oranla evet, yüzde 4,39 ile hayır vermiş, aydınımız oralı değil…
Şanlıurfa’dan 94.43 evet, 5,57 Hayır çıkmış beyefendinin gözü görmüyor…
Aklı Diyarbakır’daki yüzde 35’i bulan katılım oranında, “BDP’nin Boykot gücü varmış” diye yorumluyor, ama bir önceki referandumda Diyarbakır’dan katılımın yüzde 45 dolaylarında olduğundan haberi yok…
Aradaki fark yüzde 15…
BDP’nin gücünü göstermeye çalışan aydınımız, “bidon kafa” diye küçümsediği milletin sandıktan çıkarttığı sonucu bir türlü görmüyor, milletin gücünü yorumlamaktan kaçınıyor…
***
Bir diğeri atılıyor yine…
“Benimde içinde olduğum Hayır tezine Türk milleti prim vermemiştir” diyor…
Almış mesajı yani…
Millete “bidon kafalı” diyerek küçümsedikleri yazıların daha mürekkebi kurumadı.
Bugün bidon kafa’nın intikam günü…
Yani gücünü yalnızca sandıkta gösterebiliyor ne yapsın?
Bir tek sandıkla konuşabiliyor bidon kafalar…
Bir tek sandık günü sesini yükseltebiliyor ve içini döküyor böylece.
***
12 eylül 2010…
Bidon Kafaların özgürlüklerin önündeki prangaları kaldırdığı bir gün olarak tarihe geçti.
Bidon kafa özgürlüğe kapı araladı…
Bidon kafa hak ve hukuka evet, dedi…
Bidon kafa üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünü tercih etti…
Bidon kafa çocuklara karşı cinsel istismarın önüne geçti…
Bidon kafa vesayeti değil, demokrasiyi seçti…
Bidon kafa yine bir Pazar günü pikniğe gitmedi, umresinden, bayram gezmesinden döndü sabahın erken saatinde elinde seçmen kağıdıyla sandığına gitti ve vatandaşlık görevini yerine getirdi…
Bidon kafalar bir araya gelince ülkenin önü açıldı…
Lakin bunca fedakarlığına ve çabasına rağmen “bidon kafalı” olmaktan kurtulamadı…
Olsun, böylede mutluydu Bidon kafa…
Kendini aydın sayıp “evet ve hayır” demenin ne anlama geldiğini anlamayacak kadar “beton kafa” olmaktan daha iyiydi…
İşte bugün Bidon kafa’nın, beton kafa’ya cevap günüdür…
Bugün 12 eylül 2010…
Tarihe kayıt düşülsün diye yazıyorum…
Fatih Bayhan – haber7
bayhanfatih@mynet.com
-
Cevap: Referandum Sonuçları
"TÜSİAD silah komisyoncularından oluşan İstanbul sermayesidir. Kriz çıkarmak istediler ama krizden bile karlı çıktılar. TÜSİAD yatıp kalkıp Başbakan'a dua etmelidir" Dün yapılan referandum oylamasından çıkan sonuçlar farklı meslek alanlarındandaki uzmanlardan farklı yorumlar aldı. Bu yorumlardan birini yapan Sabah gazetesi ekonomi yazarlarından Süleyman Yaşar'dı. Yaşar, konuyu farklı bir boyuta taşıdı ve hükümet ile TÜSİAD arasında yaşananlarla ilgili çarpıcı bir gerçeği açıkladı.
İşte Star gazetesinden Fadime Özkan'a konuşan Yaşar'ın açıklamaları...
Yaşar: Statükocu sermaye çıkarlarına uygun davranmayan hükümetlere hep muhalefet etmiştir. AK Parti vesayeti kaldırmak isteyince kriz çıkarmanın yollarını aradılar ama krizden bile karlı çıktılar.
Patronlar kulübü olarak bilinen TÜSİAD'ın (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) kuruluş yılı 1971. 12 Eylül darbesinden sonra cunta yönetiminin faaliyetine izin verdiği ilk dernek TÜSİAD. Sayıları bugün 600'e yakın. Nüfusun yüzde 5'ini temsil ediyor, milli gelirin yüzde 50'sini alıyorlar. 60 yaşındaki TOBB ise (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği)'nin toplam üye sayısı ise bin 3 yüz civarında. Her iki kuruluşun da Türkiye siyasi tarihinde, bugününde bir yeri var. Evvveli bir yana, TÜSİAD ve TOBB ile hükümet arasındaki gerilim referandum tartışmaları nedeniyle hat safhaya ulaştı. Ne olup bittiğini, dünün ve bugünün anlamını hem kamuda hem özel sektörde utzun yıllar üst düzey yönetici olarak çalıştıktan sonra şimdi, Sabah gazetesinde yazan, 24 tv'de ekonomi yorum yapan, İ.Ü.'nde ders veren Süleyman Yaşar ile konuştuk. Yayınlanmış beş kitabı bulunan Yaşar'ın son kitabının adı 'Derin Ekonomi'.
Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak bu siyasi bir konu, biz siyasete girmeyiz, diyen TÜSİAD'ın 1991, 1992, 1995 ve 2001'de gazete ilanlarıyla irade beyan edip anayasa reformuna, yeni anayasaya evet dediğini de biliyoruz. Halböyleyken TÜSİAD bu konuda neden kendisinden bile geriye düştü? Siyasete girmem diyen TÜSİAD tarihi itibariyle siyasetin dışında kalmayı başarmış bir STK mıdır?
Hayır, hiç. Hatta bir siyasi parti gibidir. 1979'ların sonunda Bülent Ecevit Başbakanken bunlara 'defter tutun' dedi diye tam sayfa gazete ilanlarıyla hükümeti düşürdüler. Her zaman da siyasete, özellikle ekonomi yönetimindeki bürokratların atanmasına müdahil oldular. TÜSİAD, Özal döneminde de ekonomiye müdahale etti. Türkiye'nin iç kamu borç yükü yüzde 47 idi. O zaman ekonomi prefesörü olan Tansu Çiller'e bir borç raporu hazırlatarak Özal'ı yıpratmaya çalıştı, 90'lar boyu da hep siyasetin içinde oldu.
Başbakanlığı döneminde Çiller'e de muhalefet etti ama TÜSİAD, değil mi?
Evet. Kendi çıkarlarına ters düşen bir karar alındığında TÜSİAD hükümette kim olursa o hükümetle çatışma içinde oldu.
Demokratikleşme konusundaki tutumu nasıldır TÜSİAD'ın?
Aslında TÜSİAD'ın burada ilerici tavırları da oldu. Demokratik bir anayasa için, Kürt sorunu için, raporlar hazırlattı, hatta bunun için askerle bile karşı karşıya geldi. Belki Sabancı'nın öldürülmesi olayından sonra korkmuş da olabilirler. Ama 2001'deki anayasa değişikliklerinde hep önde oldu. AK Parti iktidara gelmeden önce de aralarında bir anlaşma vardı. Fakat 2006'da AK Parti iktidarıyla ters düştü.
2001'de aralarındaki anlaşma neydi?
Siz AB'yi destekleyin, bizde toplumdaki İslamcı rejim getirecekler korkusunu giderelim dediler.
2006'da bozulan neydi?
Hükümet Merkez Bankası atamasında kendi adaylarını gündeme getirdi, TÜSİAD iki başkan adayına da karşı çıktı ve kamuoyu nezdinde yıpratmaya çalıştı. Ardından Merkez Bankasına kendi içinden bir başkan adayı seçip getirmek zorunda kaldılar. Ayrıca ekonomi yönetiminin Başbakan yardımcılığı konusunda da bir anlaşmazlık vardı. Bunun yanında hükümetin artık bu statükocu iş adamlarının isteklerini yerine getirmediği görüldü. Bunun üzerine bu gerilim iyice sertleşmeye başladı. Ve anayasa değişikliklerinde de artık hakikaten sert tartışmalar yaşanıyor.
KENDİ BORÇLARINI HALKA ÖDETMEK İSTEDİLER
TÜSİAD ve TOBB anayasa değişikliğine neden karşı gibi görünen bir tutum içinde?
Çünkü Anayasa değişiklikleriyle askeri vesayet, yargı vesayeti ve IMF'nin bütçe üzerindeki vesayeti kaldırılıyor. Ekonomi yönetimi elitlerden alınıyor halka veriliyor. Buna tabi statükocu işadamları razı değiller. Statükocu işadamları ve TÜSİAD, IMF konusunda "35 milyar doları alın ve bize verin aksi takdirde batarız" dediler. Hükümet bunu yapmadı. Çünkü devletin bir borcu yoktu, 3 milyar dolar kısa vadeli borcu vardı ama bunu da her an ödeyebilirdi. Ama özel sektörün borcu vardı. Hükümet burada şunu anladı: Baktı ki, bu borçların büyük kısmı, back to back denilen, işadamlarının yurt dışına götürüp kendi şirketlerine verdikleri borçlar. Bir cebinden bir cebine borç vermiş yani. Ve bunu devlete ödetmek istiyorlar, yani halka.
2001 krizinde zaten bankaların içi boşaltılmıştı. IMF'den aşagı yukarı 45 milyar dolar alınarak para alınarak bunlar ödendi. E şimdi ikinci bir operasyon. Türkiye'de kriz çıkmamış, kriz Amerikan kaynaklı, ama sanki Türkiye'de çıkmış gibi gösterildi. Dendi ki "Biz bunları ödeyemeyiz, Türkiye de batar". Yabancı basından da destek alarak kriz medyada büyütüldü. Bunun üzerine bir de bazı bankalar birden bire eleman çıkarttılar. Sanki Türkiye'de kriz derinleşiyor korkusu yaratıldı, yatırımcı da korktu. Bu da, Türkiye ekonomisinde talep daralmasına yol açtı. Burada da amaç, işsizlik yoluyla sosyal kaos yaratarak hükümeti zora sokmaktı. Zaten darbe iddianamelerinde, darbecilerin AK Parti hükümetini ekonomik kriz yaratarak düşürmek istediği açıkça görülüyor. İşten çıkarmalar, yaratılan olumsuz hava, kara propaganda, Türkiye'de çıkmayan krizin Türkiye'de çıkıyor gibi gösterilmesiyle iddianamelerle de bir tutarlılık gösteriyor.
IMF'DE ISRARIN NEDENİ RANT ALABİLMEK
Ama toz duman yatıştan sonra görüldü ki şirketler krizden büyük karla çıktılar!
Rakamlar açıklandığında şirketlerin krizden büyük karlar elde ettikleri de, bu işten çıkarmaların ekonomik bir mantığının olmadığı da ortaya çıktı. Demek ki burada bir kötü niyet varmış. Fakat hükümet çıkarılan gürültüye rağmen IMF ile anlaşmayarak borç yükü artırmadı. Bunlar da kendi borçlarını ödediler. Demek ki ödeyebiliyorlarmış. Bunun back to back kredi olduğu da böylece doğrulandı. Dolayısıyla IMF kredisinin alınması da bir yerde bunların rant sağlama amacına yönelikti. Çünkü IMF ile anlaşıp bütçe yönetimi yaptığınızda seçilmiş hükümet olarak inisiyatifi kaybediyorsunuz. IMF karar veriyor harcamalarınıza. Hükümetin kararlarını uygulatmıyor, emekli maaşlarını, içşi ücretlerini, okul, yol, köylere yatırımlarını kesin diyor.
Ama hiç silah alımını kesin demiyor!
Çünkü silah üreticileri gelişmiş ülkeler. Gelişmekte olan ülkelere böyle bir öneride bulunmuyor. IMF'nin sosyalist Başkanı "Biz bugüne kadar gelişmiş ülkelerin jandarmalığını yaptık, bundan sonra yapmayacağız" diyerek bunu da doğrulamış oldu.
IMF İŞÇİNİN PARASINI KES DİYOR AMA HİÇ SİLAH ALIMINI KES DEMİYOR
Eh, silah ticaretinin Türkiye ayağı da var tabi.
Tabi. IMF ile anlaşma yapılmasında ısrarcı olanların çoğu, silah komisyoncusu. Savaşın bitmesini istemiyorlar. Statükocu işadamları açılıma da karşı çıktılar. Bu, sorunun çözümünü istemiyorlar demektir. IMF'nin Ankara'ya gitmeden önce İstanbul'da ilk görüştüğü, TÜSİAD'dır. Görüşleri ondan alıyor, öyle gidiyor. Dolayısıyla bu da bir IMF vesayeti olduğunu da gösteriyor.
Bunun yanında ekonomideki, bütçe üzerindeki bu IMF vesayetini sürdürebilmeniz için yanınızda bir güç olması gerekiyor. O da, devletin sopası, asker. Bunun da destekçisi yargı. Bu ikisi, düşük gelir gruplarının ses çıkarmasını önlüyor. Hükümet vesayet rejimini kaldırayım, IMF ile anlaşmayayım dediğinde de bu, statükocu işadamlarının işine gelmiyor.
IMF'nin ve yerel işbirlikçilerinin baskılarına daha önceki hükümetler direnemezken AK Parti hükümeti nasıl direniyor?
Anadolu sermayesi var artık. Anadolu sermayesi IMF ile anlaşma, devlet rantları istemiyor çünkü onlar İstanbul sermayesi gibi devlet rantlarıyla zengin olmamışlar. Halbuki Istanbul sermayesinin kaynağına baktğınızda çoğunun devletin ortaklığıyla kurulmuş fabrikalara sahip olduğunu görürsünüz. Devlet kurmuş ama sonra sermaye artırımlarına katılmayınca o fabrika onun olmuş. İstanbul sermayesi devletin yetiştirdiği sermaye. Anadolu sermayesi ise 1980'lerden sonra, kendi ayakları üzerinde duran, rebakete açık, dünyanın dört tarafına ihracat yapıyor. Kriz döneminde de görüldü ki Türkiye'nin ihracatanı artıranlar bu iş adamları.
ANADOLU KAPLANLARINDAN RAHATSIZLAR
İstanbul sermayesinin Anadolu sermayesine bakışı nasıl?
Ilk 500'e giren firmalar arasında giderek artan sayıda Anadolu sermayesi var artık. Dolayısıyla bu onları korkutuyor. Anadolu sermayesinin sanki kendi şirketlerini satın alacaklarını, üretim alanlarına geçeceklerini sanıyorlar. Bakıyorlar kendi çocuklarının girdiği okullara onların çocukları da giriyor. Onların kullandıkları jiplere biniyor, aynı restarontlara geliyorlar. Bu da onları rahatsız etmeye başlıyor.
Bir imtiyaz, statü kaybı korkusu bir yanıyla da?
Onların elitsit tavırları bir yerde kalkıyor tabi. Şu var. 1980'lerden sonra, Turgut Özal'ın dışa açılma, ihracat önderliğinde büyüme politikasıyla beraber Türkiye dışa açılınca Anadoludaki iş adamları güçlendi, Anadoluda lisan öğreten kolejler açıldı, üniversiteler yaygınlaştı. Eskiden Anadolu dünyayı, İstanbulun ağzından öğreniyordu. Şimdi Anadolulu işadamlarının çocukları lisan biliyor, yurt dışında okumuş, dünyayla doğrudan temas kuruyor. Dolayısıyla bu imtiyazlarını da yitirdiler.
Bu onları rahatsız ettiği, değişmesini de istemedikleri için direniyorlar. Yoksa bu anayasa değişikliklerine bir iş adamının Kenan Evren ile aynı oyu vermesi, hayır demesi mümkün değil.
Wall Street Journal'de, dünyadaki darbecilerin ülkelerinden kaçırdıkları 150 milyar doların İsviçre'deki gizli hesaplarda olduğu açıklandı. Belki buradaki darbecilerin de böyle bir hesabı var. Yargı yolunun açılması belki bunu da ortaya çıkaracak, buna nasıl hayır diyorsunuz?
HAYIR DİYEREK KENAN EVREN'E BORÇ ÖDÜYORLAR
1980 darbesinden sonra cunta yönetiminin serbest bıraktığı, faaliyetine izin verdiği ilk dernek TÜSİAD oldu. Bunun bir anlamı var mıdır?
Vardır. O zaman darbeciler grevleri de yasakladı, bu da işadamlarının işine geldi, darbeyi de desteklediler. Darbeden çıkar sağladıkları için TÜSİAD'ın bugün Kenan Evren'le aynı oyu vermesi belki kendi içinde mantıklıdır, haklısınız. Değişikliğe hayır diyerek Evren'e minnetlerini sunuyorlar.
Kendi paralarını şirketlerini yönetmekte pek mahir olan, çağı doğru okuyan, dünyayla ilişki içindeki işadamlarının, ülkelerinin ekonomisi siyaseti ve geleceğiyle ilgili çağdışı bir tutumu benimsemelerini neye bağlıyorsunuz?
Burada kasıt var çünkü değişiklik kendi yönetimlerini, yargı vesayetini kaldırıyor. Vesayetin kalkması onların bütçe rantlarını kullanamamalarına neden olacak. Siyaset üzerindeki etkilerinin kalkacağını düşündüklerinden böyle bir tutum alıyorlar.
28 ŞUBAT'IN ARKASINDA ONLAR VAR
Özal'la başlayan süreçte, serbest rekabet ortamında Anadolulu rakipleri tutundu güçlendi, kendileriyle rekabet edecek cesamete yaklaştı. Yeni bir orta sınıf doğdu, talepleri konusunda ısrarcı olan. Askeri ve sivil vesayet kalkıyor. Siyaset buradan yürüyor, değişim kaçınılmaz. Son olarak IMF ile anlaşma için bastırmışlardı, anlaşma olmadı, Türkiye IMF'siz de, üstelik küresel kriz döneminden gayet sağlıklı çıktı. Yani değişim kaçınılmaz. Bunu göremiyorlar mı?
Bu gelişmelerin hepsi çatışa çatışa oluyor. Oligarşik dikta şeklinde örgütlenen; işadamları, asker-sivil bürokrasi, yargı bürokrasisinin elinden halk hakkını çarpışa çarpışa alıyor. Bunlar mesela özelleştirmeye de karşı çıktılar. Çünkü KİT'lere kendi bankalarından yüksek faizle kredi veriyor, KİT'lerden kendi fabrikalarına ucuz girdi alıyorlardı. Ilk dönem özelleştirmeler yapılırken hepsi ihalelere davet edildi, gelin bu fabrikaları alın, dendi, katılmadılar. USAŞ'ı, çimento fabrikalarını yabancılar geldi aldı, çünkü çıkarlarına ters olduğu için bunlar katılmadılar, KİT'lerin satılmasını istemediler.
28 Şubat'a gelindiğinde de, o zamanki hükümet "Ben artık bu KİT'lere özel bankalardan çok fazla kredi almayacağım, borçlar bunların karşılamayacağı düzeylere yükselmiş. KİT'ler için bir havuz kuracağım, o havuz içinden birbirlerini finanse etsinler" deyince kıyamet koptu, ardından bir askeri müdahale geldi, hükümeti yerle bir ettiler. Yani 28 Şubat'ın da bir ekonomik gerekçesi var. Ve yine bu işadamları var. Sonrasında da zaten 28 Şubat'ı destekleyen işadamlarının bankaların içini boşaltmalarına göz yumuldu. Orada da askeri vesayet vardı, yargısal vesayet vardı.
BANKALAR DARBECİLERİN GÖZETİMİNDE SOYULDU
Yargısal vesayet işin ekonomi ayağında nasıl işliyor?
Mesela 2001 krizinde bankalar boşaltılırken de yargının vesayeti vardı. Görevi olmadığı halde yerindelik denetemi yapmasından kaynaklanan bir uygulama yürütüldü. Bankalar Kanunu iptal edilmişti. Kanun yoktu. BBDK yoktu. Bankacılık Genel Müdürlüğü'nün de bankalara müdahale yetkisi yok. Müdahale ettiği anda banka sahipleri gidip Danıştay'dan yürütmeyi durdurma kararı aldırıyorlardı. Dolayısıyla öyle bir sistem sözkonusu oldu ki, bankaların içinin soyulması, 28 Şubat askeri darbesini destekleyenlerin nemalanması sağlandı. Statükocu işadamları böyle gelişti ama artık halkın talepleri karşısında da duramıyorlar. Kademe kademe geriliyorlar. Halkın yönetimi eline almasının mekanizması adım adım gerçekleşiyor.
Ya hayır çıkarsa?
Türkiye'de statükocuların alanı genişler. Yargı ekonomideki bütün kararları engelleyecek. Çeteleri serbest bırakacak. Darbe iddianamesiyle yargılananlar serbest olacak. Türkiye kaosa girebilir. Türkiye 10, 15 yıl daha anayasasını değiştiremez. Bu ekonomiyi de çok kötü etkileyecektir. Demokrasi olmadan ekonomi gelişmez. Demokrasi olmadan ekonomisi gelişen ülkeler de var ama şu da var: Demokratik ülkelerde hiç açlık olmamış, otoriter ülkelerde ise hep açlık olmuş. Yüzbinlerce insan ölmüş. Demokrasi olmayan ülkeye yabancı sermaye gelmez, yerli sermaye yatırım yapmaz. Açlık kaçınılmazdır.
TÜSİAD YATIP KALKIP BAŞBAKAN'A DUA ETSİN
TÜSİAD ve TOBB ile ilişkilerin gerildiği sürecin sonunda Başbakan "iktidarlarla bugüne kadar kedi köpekle oynar gibi oynadınız ama bizimle oynayamayacaksınız", "onlara kırgınım", "Bakanlarıma, onların hiçbir toplantılarında konuşmayın dedim" gibi cümleler kurdu. Hayli duygusal tepkiler değil mi bunlar?
Başbakan duygusal olmakta haklı çünkü işverenlerin isteklerinin hemen hemen tamamını yerine getirdi, hele bu kriz döneminde. Vergi indirimi yaptı, KDV ÖTV'leri erteledi. 2008'den beri devlet işveren sigorta primlerini de ödüyor. 50 milyara yakın teşvik verdi. Bunların karşılığında Başbakan onlara, "işsizliği önlemek sosyal barışı sağlamak amacıyla sorumluluklarınızı yerine getirin, birer işçi alın" dedi. Başbakan'la alay ettiler, "söyledikleri ekonomi dışı" diye. Kendi istekleri ekonomi içi mi? Devlet yardımlarıyla yaşayan fakat kendisi hiçbir sosyal sorumluluk duymayan bir özel sektör olur mu, piyasa ekonomisinde? Geçmişte de böyle. 2001 krizinden çıkmış bir Türkiye'yi devraldı Başbakan. Hakikaten Kemal Derviş ve IMF'nin hazırladığı programa uydu sıkı sıkıya. Kamu maliyesinde büyük bir başarı sağladı. Borç yükünü yüzde 94'lerden yüzde 39'lara, bütçe açığını yüzde 20'lerden, yüzde 1.7'ye geriletti. Kamu maliyesinde bu başarıyı sağladı, bunun yanında yüzde 30 olan reel faizleri yüzde 1'lere kadar indirdi. Zenginlerin batmasını da önledi. Ciddi bir ekonomi politikası uygulamasaydı Başbakan, bu zenginlerin çoğu servetlerini kaybedelerdi. Yatıp kalkıp dua etmeleri lazım. O krizde ciddi bir ekonomi politika uygulaması olmasaydı ülkeye yabancı sermaye girişi de olmayacaktı, şirketlerine yabancı ortaklar alamayacaklardı. Özelleştirmeler yapılamayacaktı. Bu hükümete güvenildiği için yabancı sermaye geldi. Hakikaten firmalarının değeri düşmüştü, batıyordu çoğu, kimse almıyordu, Başbakanın ekonomi politikasıyla kurtuldular, servetleri arttı. Son krizde de kurtardı onları. Eğer iyi bir finans sistemi kurmamış olsaydı, Amerikan mali krizinin dış şoklarıyla ciddi hasar alıp batabilirlerdi. O yüzden Başbakan'a borçlular. Bence Başbakan bu açıdan duygusal davranıyor. "O kadar çalıştık, fedakarlık yaptık, bu kadar para kazandırdık bunlara" sorumluluk almıyorlar diye düşünüyor olmalı.
BAŞBAKAN KUKLALIK YAPSIN İSTİYORLAR
Ee?
E'si, onlar da diyorlar ki "bunlar tamam olsun da Başbakan da bizim yönetimimizde olsun, ne istersek onu yapsın, bütçe kontrolünü bize versin, askeri vesayet de devam etsin, kukla gibi orada dursun, eskisi gibi biz yönetelim". Ama halkın seçtiği Başbakan da bütün bu yapılanlar karşısında çıktı dedi ki, "Sizin sermayeniz varsa benim arkamda da halkın oyları var". Dolayısıyla haklı. Çünkü halka yönetimi teslim etmiyorsunuz, sürekli engeller koyuyorsunuz karşı çıkıyorsunuz, vesayet sürsün istiyorsunuz.
Başbakan'ın taraf olmayan bertaraf olur, sözüne TÜSİAD'dan gelen cevap da manidar ama: Biz vesayetin her türlüsüne karşıyız?
Siz demokratikleşmeye karşı çıkıyorsunuz da referandumdan evet oyu çıkarsa yanımıza gelip nasıl taleplerde bulunacaksınız, dedi Başbakan.. Bu kesinlikle yok etme tehdidi değil, zaten demokrasi gelişmezse kendi kendilerine yok olacaklar. Küresel ekonomi sizin rekabetçi ordamda çalışmanızı üretmenizi istiyor. Darbeci statükocu yapıda ısrar ederseniz yok olursunuz. Demokratik olmayan sermaye küresel ekonomiye de entegre olamıyor. Zaten anadolu sermayesi geliyor, küresel sermaye geliyor, devlet rantlarıyla nereye kadar büyüyeceksiniz?
KURTLA KUZU YANYANA
Bir işveren ve işçi sendikasının yanyana gelmesi, TÜSİAD ile DİSK'in kolkola girmesi demokrasimiz adına sevinç nedeni mi olmalı? Nedir bu 'kurtla kuzu yanyana' durumu?
TÜSİAD ve DİSK bir mutabakat yapmışlar, AK Parti düşmanlığı üzerine, özelleştirmeler yoluyla devletin KİT'leri yabancılara ve dirdarlara satılmasın şeklinde. Bu bir duyum ama görünen de bunu doğruluyor. Yoksa bu iki kuruluşun birarada olması düşünülemez.
BUNUN ADI MIZIKÇILIKTIR
Anayasa değişiklik paketi henüz tartışılıyorkenden başlayarak işveren çevreleri seçim barajının indirilmemesini eleştirerek samimiyet sorgulaması yaptılar. Haklılar ancak, darbeye ve askeri sivil bürokrasiye o kadar da gür bir sesle itiraz ettikleri söylenemez. Şu da var: Türkiye tarihi gösteriyor ki, siyasi istikrar sağlandığında ekonomik istikrar sağlanmış ve ülke gelişmiş, kalkınmış. İşçevrelerinin ilkesel duruşu ile pratikteki tutumunu nasıl buluyorsunuz?
Bana göre bu mızıkçılık yapmaktır. Seçim barajı düşmüyorsa bu değişiklikler de kötüdür gibi bir tezle gelmek mızıkçılıktır. Bu itiraz Anayasa paketinin bütününü gereksiz kılacak ya da onları haklı kılacak bir itiraz değil. Tek parti hükümetleri hakikaten ekonominin hızlı büyüdüğü dönemlerdir. Koalisyon hükümetlerinin de ülkeyi krize sürüklediği biliniyor. Çok yakın dönemde de görüldü bu. Özal döneminden sonra ülke kaybetti. Bir ahbap çavuş ekonomisi kuruldu ve sistem çöktü. Halk bunun üzerine hep tek partiyi getirdi iktidara. Yani siz barajı indirdiğinizde daha da parçalı bir yapı ortaya çıkacak. Avrupa'da da baraj tartışılıyor, yükseltilmesi konuşuluyor çünkü hükümetler kurulamıyor. Şimdi bu Anayasa AB tarafından da destekleniyor. AB ilerleme raporunda da var değişiklik gerektiği. Bu değişiklikler AB müktesebatının da bir parçası Demek ki TÜSİAD ve TOBB, AB'ye de karşı çıkıyor. Hem AB'yi istiyor hem değişikliğe karşı çıkarak saçmalıyorlar.
ASKER PARTİSİNİ TUTUYORLAR
Fazla mı genellemeci olur bilmiyorum ama TÜSİAD'ın TOBB'un bir parti tercihi var mıdır? Partilere uzaklıkları, yakınlıkları nedir, sanırım MHP ile başları hiç hoş değil.
MHP'yi bugüne kadar hiç ziyaret etmemişlerdi, bu süreçte ettiler, artık MHP ile de araları gayet iyi. AK Parti ile sorunları var. Sorunun kaynağına bakarsak, darbe iddianamelerinde TÜSİAD'ın TOBB'un bazı yöneticilerinin adı geçiyor. Demek TÜSİAD ve TOBB vesayetin sürmesini istiyorlar. Bir yerde asker partisini tutuyorlar. Kamu kaynaklarını kullanabilmeleri, rant kollayabilmeleri için bir sopaya ihtiyaçları var. O sopa da asker. Aslında asker partisini tutuyorlar. Darbe iddianamalerinde de yöneticilerinin hangi ilişkiler içinde olduğu ortaya çıktı biliyorsunuz.
Mevcut resimde AK Parti'nin iktidar olmaması demek CHP-MHP koalisyonu demek. Bu onlar için iyi bir tercih midir?
Onlar için başta iyi bir tercih olabilir ama sonuçta servetlerinin büyük kısmını kaybedeceklerdir. Çünkü bu koalisyon partileri askeri vesayeti, anti demokratik bir anayasayı savunuyorlar. E statüko devam ederse ülkeye yabancı sermaye gelmez ve onlar da servetlerini kaybedebilirler. Uzun vaadeli düşünmeliler. Ama demokratikleşmeyi gecikterseler de önleyemezler.
DEVLET KURDU ONLAR ÜSTÜNE OTURDU
Darbeseverlerin rağbet ettiği, son dönemin yükselen ideolojisi ulusalcılıktı. Vesayetçi zihniyetin zemini, besleyeni. Kuvayi milliyeci. Ulusalcılık içe kapalı bir ekonomi politiği önerir, duvarlar yükseksin, dışarıyla alış veriş, gidiş geliş pek olmasın vesaire. Öte yandan Türk sermayesi bir yanıyla Batılıdır, Batıcıdır, küresel ekonomiyle bağları, yabancı ortakları vardır. Halböyleyken ulusalcılarla saf tutmak da yaman bir çelişki değil mi?
Darbe planlarında görülüyor, darbecilerin darbeden sonrası için bir ekonomi politikası var. Özelleştirilen kurumların hepsi geri alınacak deniyor, aşırı bir devletleştirme yapıyor. Fakat bu, statükocu sermayerdarlarla çelişmiyor çünkü onlar hep öyle dönemlerde palazlandılar, imtiyazlar kazandılar.
Örnekleyebilir miyiz bunu?
Koç mesela; Asil Çelik kurtarılmasaydı Koç Holding batabilirdi. Ne zaman kurtarıldı Asil Çelik, Kenan Evren döneminde. Bakın, bu sermaye hep darbe dönemlerinde tekamül etmiştir. Anadolu sermayesi darbe istemiyor, IMF istemiyor, vesayet istemiyor, silah ticareti komisyonculuğu yapmıyor. Ama bunların hepsi var İstanbul sermayesinde.
UTANÇ VERİCİ BİR GEÇMİŞ
En başa dönelim mi: Türkiye burjuvazisi cumhuriyetin kuruluş yıllarında devlet eliyle oluşturuldu fakat bu süreç nasıl işledi? Mesela Meclis çatısının bile Koç ailesinden alınan kiremitlerle kapatıldığı, Koçlarınsa, erkekleri savaşta ölmüş yaralanmış Anadolu insanının evinin damındaki kiremitleri 3 kuruşa alıp 33 kuruşa devlete sattığını, ilk sermayesinin böyle oluştuğunu duymuştum mesela...
Devlet eliyle sermayedar yaratma politikası var, evet. Önce liberal ekonomi politikası benimseniyor fakat daha sonra dünya ekonomik buhranı nedeniyle devletçiliğe dönülüyor. Daha sonra da statürkocu sermayedarlar devletin kurduğu fabrikaların teslim edilmesiyle yaratılıyor. Devletin kurduğu, ortak olduğu şirketlere devlet sermaye artırımına katılmıyor ve fabrika o kişilere bırakılıyor. Ayrıca mübadelelerden kalan malların üzerine oturulmuş. Tehcirden kalan malların, 6-7 Eylül olaylarıyla Türkiye'den kaçırılanların mallarının üzerine oturulmuş.
Utanç verici bir geçmiş bu!
Öyle tabi. Devlet kimi zaman el vererek, kimi zaman göz yumarak bir sınıf yaratmaya çalışmış. 70'lerin sonuna kadar devam etti bu böyle. Pek çok gayri müslim Türkiye vatandaşı, kaçırtıldı ülkeden. Onların mallarına fabrikalarına bugün zengin dediğimiz kişiler sahip oldular. Devletin kurduklarına sahip oldular. Migros bile, Gima bile devlet ortaklığıydı. Bakkalı bile devlet kurmuş yani. Kendileri hiçbir şey kurmamışlar. Tofaş otomobil mesela, devlet kurmuş. Arçelik'ten Türk Kablosu'na kadar hepsi böyle... Türkiye'deki zenginler Rocefeller veya Bill Gates gibi bir şey yaratarak risk alarak zengin olmuş insanlar değilki. O yüzden bu düzenin bozulmasını istediklerini hiç sanmıyorum.
Ben de sizden pek hoşlandıklarını sanmıyorum!
Öyledir herhalde. Ben bugüne kadar hem bürokraside hem özelde en üst düzeyde çalıştım. Ama ekonomiyi, olup biteni halkın anlayacağı şekilde anlatmayı seçtim. Halkın anlaması bazılarının işlerine gelmiyordur sanırım. Onlar bu ekonomi işleri anlaşılmaz olsun isterler.
HÜKÜMETİN EKONOMİ KARNESİ
Hükümet neyi yanlış yaptı bütün bu süreçte?
Merkez Bankası'nın yanlış para politikasına müdahale etmesi gerekirdi. Bağımsız kuruluşum, diyen Merkez Bankasının, üç beş tane bürokratın keyfiyetine bırakmamalıydı. Nasıl ki Amerika'da Merkez Bankası sadece enflasyonu değil işsizliği de hedef olarak alıyorsa bizde de Merkez Bankası'nın bunu gözetmesini sağlaması gerekir. Bunun dışında yanlışı yok. Maliye politikasında iyi bir politika tasarımı ve uygulaması yaptılar. Devletin millete 13 milyar borcu vardı, konut edindermeden, tasarruf tedbirinden... bunu ödediler. Sağlıkta devrim, eğitimde büyük bir değişiklik yaptılar. Bunları yaparken de borç yükünü azalttılar, bütçe açığını düşürdüler. Belki bunlar hizmet devrimi olduğu için göze görünmüyor olabilir ama AK Parti döneminde yapılan hizmet devrimini de Cumhuriyet tarihi boyunca hiç bir hükümet yapamadı. Sosyal güvenlik kurumlarını kim birleştirebildi bugüne kadar, sağlıktaki israfı kim önledi, eğitimde keza. Belki bunları halka anlatmada bir zayıflık olabilir. Bunun yanında Türkiye'nin her tarafında duble yollar, tüneller, tüp geçit, köprü projesi, bunlar önemli yatırımlar. Bunlarda başarılılar. Özelleştirmede de öyle. Yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekebilmek, Amerikan küresel krizden başarıyla çıkmak.. Krizin Türkiye'yi teğet geçmesinde Başbakan'ın kişisel katkısı vardır, stresi iyi yönetti, sözünden de geri adım atmadı. O gün alay edenler şimdi biz hata yaptık, Başbakan doğrusunu yaptı diyorlar.
AK Parti de kendisini destekleyecek sermayeyi yaratıyor, ihaleleri veriyor vs. deniyor. Orada alengirli bir durum var mı? Açık konuşun lütfen.
Yaratsaydı, özelleştirme ihalelerine onlar da girerdi, sonuç alırdı. TÜPRAŞ'ı Koç aldı biliyorsunuz, Erdemir'i OYAK aldı. Son elektrik dağıtım ihalelerine bakıyorsunuz, yine İstanbullu işadamları alıyor. Hiçbiri de AK Partili değil. Dolayısıyla bu hiç doğru değil.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Tahminim yine okumadan hazır cevap verme peşindesiniz. Yazılanlar her satırı nedense bana doğru geldi.Acaba sorun ne idi. Başbakanımız neyi nerede söyleyeceğini bilir kanaatindeyim. Yakında onların foyasınıda çıkartır gibime geliyor.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Alıntı:
carsambalıfaruk rumuzlu üyeden alıntı
TÜSİAD silah komisyoncularından oluşan İstanbul sermayesidir
Bakın artık karalamadığımız kurum, kuruluş, kişi kalmadı toplum olarak. Bu kadar kin ve nefretin sonu nedir sizce? 1982 öncesine mi dönmeye çalışıyorsunuz? Lütfen kişi, kurum ve kuruluşları elde somut bir delil veya bir yargı kararı olmadan suçlamayınız. Çünkü suçlamanın da suçlanan kişilerin de sonu gelmez.
Sizlere bu konunun referandumun hukuki sonuçlarını tartışabilmeniz için açtık. Neredeyse slogan atıp, Parti propagandası yapacaksınız. Hükümetin demokrasisinin sınırı var mı bilinmez ama site yönetimimizin demokrasisinin bir sınırı var.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Merhabalar,
Referandum sonuçlarına göre Anayasanın 125 maddesindeki Y.A.Ş. kararları yargı denetimine açılmış oldu. Bundan sonraki süreçte daha önceki yıllarda Y.A.Ş. kararları ile T.S.K.dan atılanlar nasıl bir yol izleyecekler. Bu konuda yarımcı olunur ise sevinirim. Saygılarımla
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Akşam bir araştırma şirketi sahibinin,yaptığı analizi izliyordum bir tv programında.İlginç değerlendirmelerdi ilgimi çekti.En ilginç olanı ise,arastırmacı anketci aynen sunu söyledi;Eğitim seviyesinin düşük olduğu bölgelerde,illerde evet oyları,eğitim seviyesinin yükseldiği bölge ve illerde hayır tercihlerinin ağır bastığıydı.Tamamen dinlediğimi aktarıyorum,tuhaf değilmi.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında, “görevi kötüye kullanma” iddiasıyla suç duyurusu... Elazığ Barosu avukatlarından Şuay Alpay, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında, “görevi kötüye kullanma” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Alpay, bürosunda yaptığı basın toplantısında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere nöbetçi Elazığ Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusu dilekçesi verdiğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya'nın 13 Eylül'de basın mensuplarına Anayasa değişiklik paketi için yapılan referandumla ilgili açıklamalarda bulunduğunu hatırlattı.
Söz konusu açıklamada Yalçınkaya'nın “Yargıçlar olarak hukuk devletini ve yargıçların bağımsızlığını Anayasa değişse dahi, yasalar değişse dahi korumak azmindeyiz. Çünkü yargı organı halkın temsilcisidir. Halkımız müsterih olsun. Biz hukuk devletini gerçekleştireceğiz. Bunu engellemek mümkün değildir” dediğini söyleyen Alpay, bu açıklamanın referanduma sunulan ve halkın yüzde 58'inin 'evet' dediği halk oylamasından sonra yapıldığını kaydetti.
Yapılan açıklamanın sadece referanduma ait bir görüş olmadığını kaydeden Alpay, “Bu halkın oylamasına sunulmuş ve halkın yüzde 58'inin çoğunluğu ile kabul edilmiş Anayasa'yı tanımamak, hükümsüz kılmak, yok saymaktır. Bu halkın oyu ile kabul edilmiş Anayasa'ya açık bir başkaldırıştır” dedi.
Yalçınkaya'nın yaptığı açıklamanın basit bir değerlendirme ve oylama sonucu ile ilgili bir yorum değil, açık bir siyasi duruş ve muhalefet olduğunu öne süren Alpay, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Abdurrahman Yalçınkaya'nın 'Anayasa değişse, yasalar değişse dahi korumak azmindeyiz' diyerek korumaya azmettiği şey değişiklik yapılan 12 Eylül 1980 askeri darbesi ürünü olan halkın içinde olmadığı askeri ve sivil vesayet yapımı 1982 Anayasası'dır. Buna karşılık 'Anayasa değişse dahi, yasalar değişse dahi' diyerek karşı çıktığı, direnmeye karar verdiği, yok saydığı halkın oyu ile kabul edilmiş, halkın yaptığı 2010 Anayasa değişikliğidir.”
Şuay Alpay, söz konusu gerekçelerden dolayı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya hakkında gerekli incelemenin yapılarak, görevi kötüye kullanma suçundan yargılanmasını talep ettiğini sözlerine ekledi.
AA
Başvuru yapan hukukçu,bu konu hakkında ne yorum yapılabilir sitede görevli hukukçular açısından. Ayrıca şikayetten bir netice çıkacağını sanmam. Bu açıklamalar alıştığımız türden.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
O Avukat Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının Görevi neymiş onları okusun.Ben Başsavcının yerinde olsam Bu Avukata ceza davası açardım.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Alıntı:
feyyar rumuzlu üyeden alıntı
Akşam bir araştırma şirketi sahibinin,yaptığı analizi izliyordum bir tv programında.İlginç değerlendirmelerdi ilgimi çekti.En ilginç olanı ise,arastırmacı anketci aynen sunu söyledi;Eğitim seviyesinin düşük olduğu bölgelerde,illerde evet oyları,eğitim seviyesinin yükseldiği bölge ve illerde hayır tercihlerinin ağır bastığıydı.Tamamen dinlediğimi aktarıyorum,tuhaf değilmi.
Bende dün tv de eski Chp millet vekili ve Chp li bir profosör konuktu. Chp nin yanlışlarını çok iyi analiz etti. Ben Chp liyim,başka partiler beni dinliyor,Chp bu güne kadar dinlemedi. Enteresan olan eğitim seviyesi oranına bakıldığı zaman belirtilen hayır oyu kullananlar içinde % 40 civarı eğitim seviyesi düşük görünüyor. Sanki bununla bizdeki % 40 eğitim seviyesi düşük kişiler hayır dediği için oy kullanmayı biliyor,seviye düşük görünsede akıllılar demeye getirilmeye çalışılıyor.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Alıntı:
Hakkarili Arzuhalci rumuzlu üyeden alıntı
Eğitim düzeyi arttıkça hayır oyları yükseliyor, düştükçe evet oyları yükseliyor. Bunu bidon kafalılar da dahil olmak üzere herkes kabul ediyor. Bunun neresi tuhaf?
Hakkarili Arzuhalcimiz referandum sonuçlarına pek bir içerledi 1982 Anayasasını özleyeceğinden midir yoksa?
http://www.internethaber.com/bidon-k...ndi-10536y.htm
http://www.haber7.com/haber/20100913...Cevap-Gunu.php
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Sayın Oğuz Bey"in deyimiyle Hakkarili Arzuhalci gibi ben de referandum sonuçlarına pek bir içerleyenlerdenim.1982 Anayasası değişmeliydi ama bu şekilde hem de parti çekişmelerine sahne olarak değil...Genel olarak cehaletimizle -maalesef- referandumu siyasi parti seçimiyle çorba gibi karıştırdık,ortaya ne çıkacak hep birlikte göreceğiz.Umarız 1982 Anayasını "fazla" aramayız.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, dünyanın en iyi üniversitesi Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Harvard. Dünyanın en iyi ıoo üniversitesini içeren ve 'Times Higher Education' (THE) adlı dergide yayımlanan listede herhangi bir Türk üniversitesine yer verilmemiş. İşin ilginç tarafı bu listeye göre, Britanya üniversiteleri de sınıfta kalmış gibi görünüyor. İsimleri büe insanda hayranlık uyandıran Oxford ile Cambridge üniversiteleri, listeye altıncı sıradan girebilmiş. Çin ve Güney Kore'deki üniversiteler de listede kendine yer bulmuş. Araşürma yapılırken, üniversitelerin şöhretleri ve sahip olduklan mirastan ziyade, objektif ölçülerin gözönüne alındığı belirtiliyor.
Cambridge mi, Harvard mı?
İlk ıo'un içinde üç Britanya üniversitesi bulunuyor. Imperial College London, dokuzuncu sırada yer alırken, diğer beş Britanya üniversitesi de ilk 50'de kendine yer bulabilmiş.
Geçen hafta bir kariyer planlama şirketi olan QS de bir liste yayımlamıştı. Bu listede, Cambridge birinci, Harvard ise ikinci sırada yer alıyordu. THE, altı yıl boyunca QS ile birlikte çalıştı ancak daha sonra iki kurum birbirinden aynldı. Dolayısıyla THE'nın, listeyi hazırlarken gözönüne aldığı kriterler, QS'ninkilerden farklı.
Şöhret değil, bilimdeki basan
THE'nın Dünya Üniversiteleri Sıralaması editörü Phil Baty, konu hakkında şöyle konuşuyor: "Dünyanın en iyi 100 üniversitesiyle ilgili araştırmalar, altı yıldır benim dergimde yayımlanıyor ve dünyanın her tarafından bu araştırmaya ilgi var. Yaptığımız araştırmada üniversitelerin sosyal ve fen bilimleri alanındaki başansmı göze aldık. Bizim için bu, okulun şöhretinden çok daha önemli."
Baty'ye göre liste, dünyadaki yükseköğretim kurumlarıyla ilgili aynntılı ve güvenilir bir resim çiziyor. Listede çoğunlukla İngilizce eğitim veren üniversiteler yer alıyor.
Bizim üniversiteler ilk 500'e bile giremez
Dünyanın en iyi 100 üniversitesi arasında neden Türkiye'deki herhangi bir eğitim kurumunun yer almadığını Prof. Dr. Eser Karakaş'a sorduk.
"Türk üniversiteleri değil ilk ıoo'e, en iyi 500 üniversite arasına bile giremez" diyen Eser Karakaş, sözlerine şöyle devam ediyor: "Sadece bir keresinde İstanbul Üniversitesi, 404. olmuştu. Bence bunun nedeni de Türkiye'nin Nobel Edebiyat ödülü almış ilk yazarı Orhan Pamuk'un İstanbul Üniversitesi mezunu olmasıydı. Türk üniversitelerinin bu listelerde yer alamamasının yegâne sebebi kaynak eksikliği ya da YÖK değil. Bunlann da etkisi var ama asıl sebep, Türk
üniversitelerinde araştırmacılık geleneğinin olmaması. Türkiye'de alternatif bir araştırma geleneği yok. Biz, eski köye yeni âdet getirmiyoruz. Oysa araştırmanın özü, eski köye yeni âdet getirmektir. Eski köyü yeniden üretmenin hiçbir anlamı yok. Türkiye'de bilimsel yöntemlerle yeni paradigma arayan akademisyen sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Burada ancak mevcut paradigmalar terennüm ediliyor. Türk üniversitelerinin değil ilk 100, ilk 500" arasında bile yer bulamamasının nedeni budur."
(Guardian - Taraf)
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Alıntı:
carsambalıfaruk rumuzlu üyeden alıntı
"Sadece bir keresinde İstanbul Üniversitesi, 404. olmuştu. Bence bunun nedeni de Türkiye'nin Nobel Edebiyat ödülü almış ilk yazarı Orhan Pamuk'un İstanbul Üniversitesi mezunu olmasıydı.
Tespite bakarmısınız, Türkler 1 milyon ermeniyi soykırım yaptı diyen sonra da karşılığında ödül ve paraya boğulan ,Türkiyeyi TERK eden şahsın reklamını yapıyor.
Onca sayfalık Yargıtay içtihatını okudum,hiç sıkılmadım.
Bu zatın bir kitabını 10 sayfa sonra okuyamadım.
Neye ödül verdiler anlamadım.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
İngiliz The Daily Telegraph Gazetesi'nin gündeme getirdiği "AKP, İran'dan 25 milyor dolar bağış aldı" iddiası, CHP tarafından Meclis gündemine taşındı.
İngiltere'nin muhafazakâr eğilimli gazetelerinden The Daily Telegraph gazetesinin "AKP'nin, İran'dan 25 milyon dolar bağış için anlaşma yaptığı" haberine AKP'den anında yalanlama gelmişti. Ancak Daily Telegraph Dış Haberler Masası Sorumlusu, 25 milyon dolarlık önemli iddiayla ilgili olarak Gazeteport’a şunları söyledi:
“Haber halen yayında. Geri çekilmedi. Bizde haberler rüyada görülerek yazılmaz.”
Bunun üzerine CHP iddia ile ilgili olarak harekete geçti. CHP Muğla Milletvekili Fevzi Topuz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığı'na verdiği soru öngergesinde, iddiaları sordu. Gazetenin "AKP ile İran yönetimi arasında yapılan anlaşma gereği ilk etapta AKP’ye 12 milyon dolar verildiğini, kalan 13 milyon doların ise önümüzdeki genel seçimler öncesi verilmesi konusunda anlaşmaya varıldığı" iddiasını hatırlatan Topuz şu sorulara yanıt istedi:
1. İran’dan geldiği ve referandumda kullanıldığı iddia edilen böyle bir para, yasal ya da yasa dışı olarak Türkiye’ye girişi olmuş mudur?
2. Bu konuda idari ya da adli herhangi bir araştırma ya da soruşturma yapılmış mıdır?
3. Referandumdaki evet kampanyasında dev bir bütçe kullanıldı. Bu bütçede İran’dan geldiği iddia edilen paranın payı nedir?
4. Bir Başbakan olarak partinize karşı iddia edilen bu olayda kendi sorumluluğunuzun da var olduğunu kabul edip gereğini yenine getirecek misiniz?
AKP İzmir milletvekili Ahmet Ersin de Gazete 5'e şu açıklamayı yaptı:
"Bu referandumda AKP'nin yaptığı harcamaların kaynağı belli değildi. Çok yüklü miktarlarda para harcadılar. Bu harcamalar, sadece Hazine yardımı ile açıklanacak boyutta değildi. İran ve cemaatten para yardımı yapıldığına bende inanıyorum. Ama hukuki bir işlem yapılması için de belge gerekiyor.
Parti harcamalarının Anayasa Mahkemesi denetimi altında olduğu belirtiliyor. Ancak Anayasa Mahkemesi de belgeleri inceler. Duyumla hareket etmez. Belgesiz harcamalar varsa bu Anayasa Mahkemesi'nin alanında değildir."
İngiliz Gazetesi'nin iddiasının ciddi olduğunu ve mutlaka incelenmesi gerektiğini de vurgulayan Ersin "Bu gazete haberinin arkasında duruyorsa ya elinde belge vardır ya da ellerinde belge olan kaynaklarla görüşüp bunu haberleştirmiştir" dedi.
GAZETE 5/Ceyhun BOZKURT
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Demokrat Parti kısa zamanda halkın büyük ilgisini çekti ve 1950 seçimlerinde 27 yıllık tek parti iktidarı olan CHP’yi yenerek iktidara geldi. Bayar Cumhurbaşkanı, Menderes de Başbakan oldu. Menderes koltuğuna oturur oturmaz büyük kalkınma hamlesi başlattı. Amerikan yardımları ve alınan dış kredilerle fabrikaların temelleri atıldı, yol, baraj, liman inşaatları başlatıldı, tarım makineleştirildi. Köylü traktörle tanıştı.
Türkiye bir anda şantiyeye döndü. Halk bu dinamizmin getirdiği refahtan çok mutluydu. 1954 seçimlerinde DP daha fazla milletvekilliği kazandı.
* * *
Ancak plansız programsız bir şekilde yürütülen bu kalkınma hamlesi sonunda ülke döviz sıkıntısına girdi ve borçlarını ödeyemez hale geldi.
İthalat hemen hemen durdu. Bu da yokluklara neden oldu. Kahve yoktu. Halk nohudu kavurup öğüterek kahve niyetine içiyordu. Şeker karneye başlanmıştı.
Halkın sevgisi ve desteği günbegün azalmaya başladı. Muhalefet arttı, gazetelerdeki eleştiriler şiddetlendi.
Menderes bunu önlemek için baskıcı yollara başvurdu. Gazetelere yoğun bir sansür uygulanıyor, özellikle köşe yazarları hapislere atılıyordu.
Başbakan’a bazı akil adamların nasihatleri etkili olmuyordu. O dönemlerde ülkenin tek iletişim organı olan radyo tamamen hükümetin sesi haline gelmişti.
Muhalefetin söyledikleri verilmiyor, tersine onlara Başbakan’ın yanıtları dakikalarca yayınlanıyordu.
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü yurt gezilerinde bindirilmiş kıtalar tarafından saldırıya uğruyor, bunun için önlem alınmıyordu.
Bu huzursuzluklar üniversitelerde yoğun tepkilere neden oldu. Ankara ve İstanbul’a on binlerce öğrenci sokaklara dökülerek gösteriler yapmaya başladılar.
Polisle öğrenciler arasında çatışmalar oluyordu.
Bu hava orduda da rahatsızlık yaratıyordu. Sonunda olan oldu ve daha ağırlıklı olarak genç subaylar 27 Mayıs’ta Menderes hükümetini devirdiler.
Türkiye ilk kez darbeyle tanıştı.
Bayar, Menderes, bakanlar ve DP milletvekilleri tutuklanarak Yassıada’ya kapatıldılar ve orada kurulan mahkemede yargılandılar.
Çok sayıda idam ve hapis cezası çıktı. İdamların üçü dışındakiler kaldırıldı.
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi.
Oysa 27 Mayıs olmasaydı 3 politikacı asılmayacak, DP büyük olasılıkla iktidarı yitirecek, değişim sandıkta gerçekleşecekti.
***
Biraz araştırma ile bu sonucu bulursunuz arkadaşım...
Darbe yanlısı değilim!
Ama şu anda yapılan da sivil darbedir...
***
Bakınız bu gün gazete şu haberle karşılaştım..
"Habertürk Gazetesi, gazeteci-yazar Bekir Coşkun'un işine son verdi. Konuyla ilgili açıklama yapan Çoşkun, "İlk bertaraf olan ben oldum" dedi. "
ANKA
Kısacası Bekir Çoşkun kovuldu!...
%42 sonucunun meyvalarını toplamaya başladık!..Çekilişte ilk bertaraf talihlisi Bekir Çoşkun oldu.Demokratik bertaraf çekilişimiz devam edecektir. !..
***
Menderes konusunda'na tekrar gelerek sözümü bağlıyorum... Hayran olduğunuz Menderes'in köylüleri bile bu siyasi iktidara tokat gibi bir yanıt vermiştir, referandumda!
“Adnan Menderes‘in köyü Çakırbeyli, “Her evet oyu, babamın ruhuna okunmuş Fatiha’dır” diyen oğlu Aydın Menderes‘e sürpriz yapmış...
Aydın‘ın Çakırbeyli köyünden referandumda 336 “Hayır”, 139 “Evet” çıkmış...
-
Cevap: Referandum Sonuçları
'Türk halkı aptaldır' diyenlere kapak olsun!
Referandum sonrasında Yazar Aziz Nesin'in "Türk halkının yüzde 60'ı aptaldır" sözünü kullanan çevrelere en güzel cevap Nesin'in oğlu Prof. Dr. Ali Nesin'den geldi. Nesin darbecilere suç duyurusunda bulundu. Bir süre önce Eşitlik ve Demokrasi Partisi'ne (EDP) katılan Ali Nesin, bazı partililerle İzmir Adliyesi'ne gelerek, 12 Eylül darbecilerinin cezalandırılması isteğinde bulunduğu dilekçeyi özel yetkili cumhuriyet savcısına verdi.
Ali Nesin, dilekçesinin daha önce EDP İzmir İl Başkanı Arif Ali Cangı'nın aynı konuyla ilgili yaptığı suç duyurusuyla birleştirilmesini talep etti.
Dilekçede, 12 Eylül 1980 ve devam eden tarihlerde, eski cumhurbaşkanı ve dönemin genelkurmay başkanı Kenan Evren ile dönemin kuvvet komutanları Nurettin Ersin, Tahsin Şahinkaya, Nejat Tümer, Sedat Celasun, Bedrettin Demirel, Ali Haydar Saltık ve eski başbakan Bülend Ulusu ile kovuşturma sonucu kimlikleri tespit edilecek diğer bakan, bürokrat, vali, kaymakam, emniyet müdürü, asker, sivil memur ile diğer yetkili organ ve merci görevlileri şüpheli olarak yer aldı.
Şüphelilerin, ''Darbe yapmak, cebren anayasayı değiştirmek, hükümeti yıkmak, TBMM'yi zor kullanarak görev yapmaktan men etmek, darbeye zemin hazırlamak için sistemli bir şekilde planlayarak ve tasarlayarak adam öldürülmesine ve yaralanmasına göz yummak, işkence yapmak, eziyet etmek, hürriyetten yoksun bırakmak, cinsel saldırıda bulunmak'' suçlarını işledikleri öne sürülen dilekçede, darbe sonucu TBMM'nin kapatılıp anayasanın ortadan kaldırıldığı, siyasi partilerin kapısına kilit vurulduğu kaydedildi.
Dilekçede, ''12 Eylülde Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koymuştur. Bu darbe emir-komuta zinciri içinde, yukarıdan aşağı, askeri hiyerarşi çerçevesinde cereyan etmiştir'' görüşüne yer verilerek, şüphelilerin işledikleri suçların soruşturmasına geçici 15. madde engel olduğundan bugüne kadar zaman aşımının işlemediği savunuldu.
-
Cevap: Referandum Sonuçları
Geçen zaman gösteriyor ki Anayasa değişikliğine EVET diyenler şimdi pişman. Ülkede yasama-yürütme-yargı tek kişide birleşmeye başladı. Monarşi ile mi yönetilecek bu ülke? Hiçbir parti veya kişi toplumun üstünde değildir. Birgün ahlaksız bir başbakanımız olursa ondan bu full yetkileri kim alabilir ki? Uzun vadeli düşünün RTE falan demeyin. Atıyorum adı Z.E.T. Başımıza padişah, zorba kesilir. Ordu da yok...