-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
16-01-2010
TTB salı günü iş bırakma kararı aldı
ANKARA (A.A) - Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri Eriş Bilaloğlu, TTB, SES ve Devrimci Sağlık-İş'in de aralarında bulunduğu sağlık örgütlerinin, Tam Gün Yasa tasarısına karşı 19 Ocak Salı günü iş bırakma eylemi yapma kararı aldıklarını bildirdi.
Bilaloğlu, TTB Genel Merkezi'nde SES, Devrimci Sağlık-İş ve bazı sağlık çalışanları dernekleri adına düzenlediği basın toplantısında, TBMM Genel Kurulu'ndaki Tam Gün Yasa Tasarısı görüşmelerine 19 Ocak Salı günü devam edileceğini hatırlattı.
Tasarıya ilişkin eleştirilerini sıralayan Bilaloğlu, hekim ücretleriyle ilgili kamuoyuna yansıtılan rakamların da gerçeği yansıtmadığını savundu. ''İktidarın sağlık çalışanlarının sesine kulak vermek yerine kendi programını uygulamaya devam ettiği'' görüşünü dile getiren Bilaloğlu, ''Bizler, sağlık çalışanlarının örgütleri olarak 19 Ocak 2010 günü tüm gün işimizi gücümüzü bırakıp eylemde olacağız. Eylemimizin öncelikli talebi mevcut tasarının acilen geri çekilmesidir'' dedi.
Hastaların herhangi bir zarar görmemesi için gerekli tedbirlerin alınacağını kaydeden Bilaloğlu, bunun için acil hastalarla çocuk, hamile, diyaliz, kanser ve yoğun bakım hastası gibi özellikli grupların tedavi ve bakımlarının aksatılmayacağını, servislerde yatarak tedavi görenler için ise gece ve hafta sonu nöbetlerindeki gibi sağlık personelinin görev yapacağını söyledi. Bilaloğlu, ''Eylemden bir sonuç alamazsanız ne yapacaksınız?'' sorusu üzerine, tasarının yasalaşması halinde 19 Ocak sonrası için de mücadelelerinin süreceğini belirtti.
SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun da, Tam Gün Yasa Tasarısı, Hastane Birlikleri Yasa tasarısı ile birlikte değerlendirildiğinde bir özelleştirme yasası olduğunu öne sürdü. Halkın sağlığı ve sağlıkçıların hiçe sayılması halinde mücadelelerinin devam edeceğini ifade eden Yorgun, radyasyonla çalışanların çalışma sürelerinin artırılacak olmasını da eleştirdi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
TBMM'de görüşülen Tam Gün Yasasının 19 maddelik son hali
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun Kabul Ettiği Metin
Esas No: (1/715) Karar No:14 - Tarih: 26/6/2009
ÜNİVERSİTE VE SAĞLIK PERSONELİNİN TAM GÜN ÇALIŞMASINA VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 4/1/1961 tarihli ve 209 sa*yı*lı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Ka*nu*nun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “serbest çalışıp çalışmaması” ibaresi “tetkik, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri” şeklinde, dördüncü ve yedinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden personele bir ayda yapılacak ek ödemenin tutarı, ilgili personelin bir ayda alacağı aylık (ek gösterge dâhil), yan ödeme ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamının; klinik şefleri ve şef yardımcıları ile uzman tabip kadrosuna atanan profesör ve doçentlerde yüzde 800’ünü, uzman tabip ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlar ile uzman diş tabiplerinde yüzde 700’ünü, pratisyen tabip ve diş tabiplerinde yüzde 500’ünü, idari sağlık müdür yardımcısı, hastane müdürü ve eczacılarda yüzde 250’sini, başhemşirelerde yüzde 200’ünü, diğer personelde ise yüzde 150’sini geçemez. İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli acil servis ve benzeri sağlık hizmetlerinde çalışan personel için yüzde 150 oranı, yüzde 200 olarak uygulanır. Nöbet hizmetleri hariç olmak üzere mesai saatleri dışında gelir getirici çalışmalarından doğan katkılarına karşılık olarak tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlara bu fıkradaki oranların yüzde 30’unu, diğer personele yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde ayrıca ek ödeme yapılır. Sözleşmeli olarak istihdam edilen personele yapılacak ek ödemenin tutarı ise, aynı birimde aynı unvanlı kadroda çalışan ve hizmet yılı aynı olan emsali personel esas alınarak belirlenir ve bunlara yapılacak ek ödeme hiçbir şekilde emsaline yapılabilecek ek ödeme üst sınırını geçemez.”
“4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı ve bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görevlendirilenler, aynı maddede belirtilen ilave ödemelerden yararlanmamak kaydıyla, Bakanlık merkez veya bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yaptıkları unvan için belirlenen ek ödemeden faydalandırılır. Sağlık kurum ve kuruluşlarında ihtiyaç duyulması hâlinde, ilgilinin isteği ve kurumlarının muvafakatiyle diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sağlık personeli haftanın belirli gün veya saatlerinde veyahut belirli vakalar ve işler için görevlendirilebilirler. Yıl veya ay itibarıyla belirli bir süre için görevlendirme hâlinde bu kişilere, sadece görevlendirildikleri sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden ödeme yapılır. Belirli bir vaka ve iş için görevlendirilenlere ise, kadrosunun bulunduğu kurumdaki döner sermaye işletmesinden yapılan ödemenin yanı sıra, katkı sağladıkları vaka ve iş dolayısıyla görevlendirildiği sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden, üçüncü ve dördüncü fıkra esasları çerçevesinde ve toplamda tavan oranları geçmemek üzere döner sermayeden ek ödeme yapılır. Bu görevlendirmeye ilişkin usul ve esaslar Sağlık Bakanlığınca belirlenir.”
MADDE 2- 209 sayılı Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Ek Madde 3- Sağlık Bakanlığı ile Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanlığı kadro ve pozisyonlarına (döner sermaye dahil) atanan ve 5 inci madde (altıncı fıkra kapsamında ek ödeme alanlar hariç) gereğince döner sermaye gelirlerinden ek ödeme alan klinik şef ve şef yardımcılarına en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) %410’u, uzman tabip, Tıpta Uzmanlık Tüzüğünde belirtilen dallarda bu Tüzük hükümlerine göre uzman olanlar ile uzman diş tabiplerine % 335’i ve pratisyen tabip ve diş tabiplerine ise %180’i oranında her ay herhangi bir katkıya bağlı olmaksızın döner sermaye gelirlerinden ek ödeme yapılır. Bu ödemeye hak kazanılmasında ve ödenmesinde aylıklara ilişkin hükümler uygulanır.
Bu madde kapsamında yapılan aylık ek ödeme tutarı, 5 inci madde kapsamında aynı aya ilişkin olarak yapılacak olan ek ödeme tutarından mahsup edilir. Bu maddeye göre yapılan ek ödemenin 5 inci madde kapsamında aynı aya ilişkin olarak yapılacak ek ödemeden fazla olması halinde aradaki fark geri alınmaz. Bu madde kapsamında ödeme yapılanlara 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ek ödeme yapılmaz.”,
MADDE 3- 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 36- Öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar.
Öğretim elemanları, bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler. Öğretim elemanının görevi ile bağlantılı olarak verdiği hizmetin karşılığında telif ücreti adıyla bir bedel tahsil etmesi hâlinde 58 inci madde hükümleri uygulanır.
Öğretim üyesi, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç bulunması hâlinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari on saat ders vermekle yükümlüdür. Öğretim görevlisi ve okutmanlar ise, haftada asgari oniki saat ders vermekle yükümlüdür.
Öğretim elemanlarının, ders dışındaki uygulama, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez danışmanlıklarının kaç ders saatine karşılık geldiği; kendi üniversitesi dışındaki Devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yükseköğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatleri ve uzaktan öğretim programlarında verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine tekabül ettiği Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenir.
Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürlerinin ders verme yükümlülüğü yoktur. Başhekimler dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdür yardımcıları ve bölüm başkanları, bu madde hükümlerine göre haftada asgari beş saat ders vermekle yükümlüdür.”
MADDE 4- 2547 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye bu fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Öğretim elemanları; ilgili kurumların talebi ve kendisinin muvafakati, üniversite yönetim kurulunun uygun görmesi ve rektörün onayı ile ihtiyaç duyulan konularda, özlük işlemleri kendi kurumlarınca yürütülmek kaydıyla, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebilir. Bu şekilde görevlendirilenlerin, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumlarındaki aylık ve diğer ödemeler ile öteki hakları devam eder. Yükseköğretim Kurulu, bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda görevlendirilenler hariç olmak üzere bu fıkra uyarınca görevlendirilenler döner sermayeden yararlanamaz.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile dernek ve vakıfların yönetim ve denetim organlarında görev yapanlar bakımından ayrıca bir görevlendirme kararı aranmaz. Ancak bu görevler, öğretim elemanının bu Kanundan kaynaklanan mesaisini aksatmayacak şekilde yürütülür.”
MADDE 5- 2547 sayılı Kanunun 58 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Madde 58- a) Yükseköğretim kurumlarında üniversite yönetim kurulunun önerisi ve Yükseköğretim Kurulunun onayı ile döner sermaye işletmesi kurulabilir. Kurulacak döner sermaye işletmesinin başlangıç sermayesine ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinde bu amaç için ödenek öngörülmek şartıyla katkı sağlanabilir.
Döner sermaye işletmesi faaliyetlerinden elde edilen gelirler, birimler itibarıyla ayrı hesaplarda izlenir.
Döner sermaye işletmesine tahsis edilen sermaye, üniversite yönetim kurulu kararı ile artırılabilir. Artırılan sermaye tutarı yıl sonu kârlarından karşılanır.
Ödenmiş sermaye tutarı, tahsis edilen sermaye tutarına ulaştıktan sonra kalan yıl sonu kârı, döner sermaye işletmesinin hizmetlerinde kullanılmak üzere ertesi yılın gelirine ilave edilir.
Döner sermaye işletmesinin gelirleri, işletme adına yapılan mal ve hizmet satışları ile diğer gelirlerden oluşur.
Döner sermaye işletmesinden verilen hizmetler dolayısıyla öğretim elamanları adına her ne nam altında olursa olsun ayrıca ücret talep edilemez.
Süreklilik arz eden hizmet alımları ile maliyeti yüksek ve ileri teknoloji ürünü olan tıbbî cihazların hizmet alımı yoluyla temini veya kiralanması için döner sermaye kaynaklarından gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilir.
b) Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın, tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile sağlık uygulama ve araştırma merkezleri için asgari yüzde 35’i; ziraat ve veteriner fakülteleri, sivil havacılık yüksekokulu ile bünyesinde atölye veya laboratuar bulunan yükseköğretim kurumları için asgari yüzde 25’i, diğer yükseköğretim kurumları için ise yüzde 15’i, ilgili yükseköğretim kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım, kiralama, devam etmekte olan projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve diğer ihtiyaçlar ile yönetici payları için kullanılır. Bu oranları yüzde 50’sine kadar artırmaya üniversite yönetim kurulu yetkilidir.
Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın yüzde 5’i, üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanı için kullanılır. Bu tutar döner sermaye muhasebe birimince, tahsilâtı takip eden ayın yirmisine kadar ilgili yükseköğretim kurumu hesabına yatırılır. Yatırılan bu tutarlar, yükseköğretim kurumu bütçesine öz gelir olarak kaydedilir. Kaydedilen bu tutarlar karşılığı olarak ilgili yükseköğretim kurumu bütçesine konulan ödenekler, gelir gerçekleşmelerine göre kullandırılır. Süresi içinde yatırılmayan tutarların tahsilinde 6183 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
Bilimsel araştırma projelerine ilişkin ödenekler, üniversite yönetim kurulunca gerekli görüldüğü takdirde, her bir proje için avans verilmek suretiyle de kullandırılabilir.
Bilimsel araştırma projelerinin seçilmesi, uygulanması ve izlenmesi ile ödeneklerin kullandırılması, genel hükümlerin ön ödemelere ilişkin sınırlamalarına bağlı kalınmaksızın avans verilmesi ve bu avansın mahsubuna dair usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
c) Tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinin hesabında toplanan döner sermaye gelirleri bakiyesinden, bu yerlerde;
1) Gelir getiren görevlerde çalışan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine aylık (ek gösterge dâhil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamından oluşan ek ödeme matrahının yüzde 800’ünü, araştırma görevlilerine ise yüzde 500’ünü; bu yerlerde görevli olmakla birlikte gelire katkısı olmayan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine yüzde 600’ünü, araştırma görevlilerine ise yüzde 300’ünü,
2) 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi personel (döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dâhil) ile aynı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) bendine göre sözleşmeli olarak çalışan personele ek ödeme matrahının; hastaneler başmüdürü ve eczacılar için yüzde 250’sini, başhemşireler için yüzde 200’ünü, diğerleri için yüzde 150’sini; işin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli, acil servis ve benzeri sağlık hizmetlerinde çalışan personel için yüzde 200’ünü, geçmeyecek şekilde aylık ek ödeme yapılır. Sözleşmeli personele yapılacak ek ödeme matrahı, sözleşmeli personelin çalıştığı birim ve bulunduğu pozisyon unvanı itibarıyla aynı veya benzer unvanlı memur kadrosunda çalışan, hizmet yılı ve öğrenim durumu aynı olan emsali personel dikkate alınarak belirlenir. Emsali bulunmayan sözleşmeli personelin ek ödeme matrahı ise brüt sözleşme ücretlerinin yüzde 25’ini geçemez.
Nöbet hizmetleri hariç olmak üzere mesai saatleri dışında gelir getirici çalışmalarından doğan katkılarına karşılık olarak (1) numaralı bentte belirtilen personel için yüzde 50’sini, (2) numaralı bentte belirtilen personel için yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde ayrıca aylık ek ödeme yapılır.
Yükseköğretim kurumlarının tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinde ihtiyaç duyulması hâlinde ilgilinin isteği ve kurumlarının muvafakatiyle diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sağlık personeli haftanın belirli gün veya saatlerinde veyahut belirli vakalar ve işler için görevlendirilebilir. Belirli bir vaka ve iş için görevlendirilenlere, kadrosunun bulunduğu kurumdaki döner sermaye işletmesinden yapılan ödemenin yanı sıra, katkı sağladıkları vaka ve iş dolayısıyla görevlendirildiği sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden, bu maddede belirtilen esaslar çerçevesinde ve toplamda tavan oranları geçmemek üzere döner sermayeden ek ödeme yapılır.
d) Ziraat ve veteriner fakülteleri, sivil havacılık yüksekokulu ve bünyesinde atölye veya laboratuar bulunan yükseköğretim kurumlarında üretilen mal ve hizmetlerden elde edilen döner sermaye gelirlerine katkısı bulunan personele yapılacak ek ödemeler hakkında da (c) fıkrası hükümleri uygulanır.
e) Yükseköğretim kurumlarının (c) ve (d) fıkraları kapsamına girenler haricindeki diğer birimlerinde döner sermaye işletmesi hesabına yapılan iş veya hizmetler karşılığında tahsil edilen gelirlerden kanuni kesintiler ile varsa yapılan iş veya hizmetle bağlantılı giderler düşüldükten sonra geri kalan tutar, hizmet karşılığı olarak gelir tahsilâtının yapıldığı tarihi izleyen bir ay içinde, hizmeti veren öğretim elemanlarına, memurlara ve sözleşmeli personele ödenir.
Tıp ve diş hekimliği fakültelerindeki öğretim elemanlarının sağlık hizmeti dışında verdikleri hizmetler karşılığında döner sermaye hesabına tahsil edilen paradan pay alma hususunda bu fıkra hükümleri uygulanır.
f) Rektör, rektör yardımcısı ve genel sekreterlere, gelir getirici katkılarına bakılmaksızın, üniversite yönetim kurulunun uygun gördüğü birimin döner sermaye hesabından yönetici payı olarak ayrılan tutardan ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemenin tutarı ek ödeme matrahının, rektörler için yüzde 600’ünü, rektör yardımcıları için yüzde 300’ünü, genel sekreterler için yüzde 200’ünü geçemez.
Döner sermaye gelirinin elde edildiği birimlerin dekan, başhekim ve enstitü ve yüksekokul müdürleri ile bunların yardımcılarına, gelir getirici katkılarına bakılmaksızın, görev yaptıkları birimin döner sermaye gelirlerinden yönetici payı olarak ayrılan tutardan ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemenin tutarı ek ödeme matrahının, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürü için yüzde 250’sini, bunların yardımcıları için yüzde 100’ünü; tıp ve diş hekimliği fakülteleri dekanları ile sağlık uygulama ve araştırma merkezleri başhekimleri için yüzde 500’ünü, bunların yardımcıları için yüzde 300’ünü geçemez.
Bu fıkra kapsamında bulunan yöneticilere, mesai saatleri içerisinde verdikleri meslekî hizmetlerinden dolayı ayrıca ek ödeme yapılmaz; mesai saatleri dışında döner sermaye gelirlerine katkıları bulunması hâlinde alabilecekleri toplam ek ödeme tutarı, hiçbir şekilde
yönetici payı dâhil ilgisine göre (c), (d) ve (e) fıkralarında belirtilen esaslara göre hesaplanacak tutarı geçemez.
g) Bu madde uyarınca 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa tabi personele yapılan ödemeler, 27/1/2000 tarihli ve 4505 sayılı Sosyal Güvenlikle İlgili Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Temsil Tazminatı Ödenmesi Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin (c) fıkrası ile 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 16 ncı maddesi hükümlerinin uygulanmasında dikkate alınmaz.
h) Yapılacak ek ödeme oranları ile bu ödemelerin esas ve usulleri; yükseköğretim kurumlarının hizmet sunum şartları ve kriterleri de dikkate alınmak suretiyle personelin unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve meslekî uygulamalar ile ilgili performansı ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
ı) Döner sermaye işletmelerinin faaliyet alanları, gelir ve giderleri, sermaye limitleri ile işletmelerin yönetimine ilişkin esas ve usuller Maliye Bakanlığının uygun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 6- 2547 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 57- Bu maddenin yayımlandığı tarihte kısmî statüde görev yapmakta olan öğretim üyelerinden, Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde talepte bulunanlar devamlı statüye geçirilir. Bu süre içerisinde talepte bulunmayanlar istifa etmiş sayılır.”
MADDE 7- 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun 12 nci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, aşağıdaki bentlerden yalnızca birindeki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir.
a) Kamu kurum ve kuruluşları,
b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları; Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri,
c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları; Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri; serbest meslek icrası.
Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilir. Bu maddenin uygulanması bakımından Sosyal Güvenlik Kurumunca branş bazında sözleşme yapılan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversiteleri yalnızca sözleşme yaptıkları branşlarda (b) bendi kapsamında kabul edilir. Mesleğini serbest olarak icra edenler, hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmemek kaydıyla, (b) bendi kapsamında sayılan sağlık kuruluşlarında da hastalarının teşhis ve tedavisini yapabilir. Sözleşmeli statüde olanlar da dahil olmak üzere mahalli idareler ile kurum tabipliklerinde çalışan ve döner sermaye ek ödemesi almayan tabipler işyeri hekimliği yapabilir. Döner sermayeli sağlık kuruluşları ise kurumsal olarak işyeri hekimliği hizmeti verebilir. Bu maddenin uygulamasına ve işyeri hekimliğine ilişkin esaslar Sağlık Bakanlığınca belirlenir.”
MADDE 8- 1219 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Ek Madde 12- Kamu sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbî kötü uygulama nedeniyle kendilerinden talep edilebilecek zararlar ile kurumlarınca kendilerine yapılacak rüculara karşı sigorta yaptırmak zorundadır. Bu sigorta priminin yarısı kendileri tarafından, diğer yarısı döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermayeden, döner sermayesi bulunmayan kurumlarda kurum bütçelerinden ödenir.
Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan veya mesleklerini serbest olarak icra eden tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, tıbbî kötü uygulama sebebi ile kişilere verebilecekleri zararlar ile bu sebeple kendilerine yapılacak rücuları karşılamak üzere meslekî malî sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.
Zorunlu meslekî malî sorumluluk sigortası, mesleklerini serbest olarak icra edenlerin kendileri; özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanlar için ilgili özel sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yaptırılır.
Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışanların sigorta primlerinin yarısı kendileri tarafından, yarısı istihdam edenlerce ödenir. İstihdam edenlerce ilgili sağlık çalışanı için ödenen sigorta primi, hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde çalışanın maaş ve sair malî haklarından kesilemez, buna ilişkin hüküm ihtiva eden sözleşme yapılamaz.
Zorunlu sigortalara ilişkin teminat tutarları ile uygulama usul ve esasları Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Hazine Müsteşarlığınca belirlenir.
Bu maddedeki zorunlu sigortaları yaptırmayanlara, mülki idare amirince sigortası yaptırılmayan her kişi için beşbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.”
MADDE 9- 19/4/1937 tarihli ve 3153 sayılı Radyoloji, Radiyom ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Ek Madde 1- İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin haftalık çalışma süresi 35 saattir. Bu süre içerisinde, Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte belirtilen radyasyon dozu limitleri de ayrıca dikkate alınır. Doz limitlerinin aşılmaması için alınması gereken tedbirler ile aşıldığı takdirde izinle geçirilecek süreler ve alınacak diğer tedbirler Sağlık Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. ”
MADDE 10- 14/7/1965 Tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ek 33 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Ek Madde 33- Yataklı tedavi kurumları, seyyar hastaneler, ağız ve diş sağlığı merkezleri ve 112 acil sağlık hizmetlerinde haftalık çalışma süresi dışında normal, acil veya branş nöbeti tutarak, bu nöbet karşılığında kurumunca izin kullanmasına müsaade edilmeyen memurlar ile sözleşmeli personele, izin suretiyle karşılanamayan her bir nöbet saati için (nöbet süresi kesintisiz 6 saatten az olmamak üzere), aşağıda gösterilen gösterge rakamlarının aylık katsayısı ile çarpılması sonucu hesaplanacak tutarda nöbet ücreti ödenir. Ancak ayda 130 saatten fazlası için ödeme yapılmaz. Bu ücret damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaz.
Bu madde hükmü, üniversitelerin yataklı tedavi kurumlarında çalışan ve 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 50 nci maddesinin (e) bendi kapsamında bulunanlar hakkında da uygulanır.
İcap nöbeti tutan ve bu nöbet karşılığında kurumunca izin kullanmasına müsaade edilmeyen memurlar ile sözleşmeli personele, izin suretiyle karşılanamayan her bir icap nöbeti saati için, icap nöbeti süresi kesintisiz 12 saatten az olmamak üzere, yukarıda nöbet ücreti için belirlenen ücretin yüzde 40’ı tutarında icap nöbet ücreti ödenir. Bu şekilde ücretlendirilebilecek toplam icap nöbeti süresi aylık 120 saati geçemez.
Bu madde uyarınca yapılacak ödemeler, döner sermayesi bulunan kurumlarda döner sermaye bütçesinden karşılanır.”
MADDE 11- 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Ek Madde 9- Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşları ile üniversitelerin ilgili birimleri, Bakanlık ve üniversitelerce karşılıklı olarak işbirliği çerçevesinde birlikte kullanılabilir. Birlikte kullanım ve işbirliğine ilişkin usul ve esaslar ile ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde döner sermaye gelirlerinden personele yapılacak ek ödemelere ilişkin esaslar Maliye Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 12- 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununun ek 17 nci maddesinin (C) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir
Ç)Türk Silâhlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan ve aşağıda rütbeleri belirtilen personelden öğretim üyesi tabip, öğretim üyesi diş tabibi, uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlara hizalarında gösterilen oranları geçmemek üzere Orgeneral aylığının (ek gösterge dâhil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir.
Türk Silâhlı Kuvvetleri kadrolarında görevli sivil öğretim üyesi tabiplere ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi olarak görev yapan uzman tabip, uzman diş tabibi, tabip ve diş tabiplerine aşağıda belirtilen oranları geçmemek üzere en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarı ile çarpımı sonucu bulunan miktarda sağlık hizmetleri tazminatı ayrıca ödenir.
Sağlık hizmetleri tazminatının oranları ile usul ve esasları; personelin rütbesi, unvanı, görevi, çalışma şartları ve süresi, görev yeri ve özellikleri, eğitim-öğretim ve araştırma faaliyetleri ve mesleki uygulamaları ve özellik arz eden riskli bölümlerde çalışma gibi hizmete katkı unsurları esas alınarak Maliye Bakanlığının görüşü, Genelkurmay Başkanlığının uygun görüşü üzerine Milli Savunma Bakanlığınca belirlenir.
Sağlık hizmetleri tazminatından yararlanan personele, bu maddenin (C) fıkrası ile 17/11/1983 tarihli ve 2957 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi, 10/6/1985 tarihli ve 3225 sayılı Kanunun 14 üncü maddesi ve 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesi hükümlerine göre ödeme yapılmaz.”
MADDE 13- 926 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Ek Madde 26- Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığına bağlı eğitim hastaneleri ile askeri tıp fakültesinde öğretim üyesi veya tabip ihtiyacı doğması halinde, Türk Silâhlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığının talebi üzerine Sağlık Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu tarafından öncelikli olarak görevlendirme yapılır.
Türk Silâhlı Kuvvetlerine bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında ihtiyaç duyulması ve Türk Silâhlı Kuvvetleri Sağlık Komutanlığının talep etmesi halinde, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında veya üniversite hastanelerinde görevli öğretim üyeleri ile diğer sağlık personeli, haftanın belirli gün veya saatlerinde veya belirli vakalar ve işler için Sağlık Bakanlığı veya Yükseköğretim Kurulu tarafından görevlendirilir.
MADDE 14- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Ek Madde 1.- 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Sağlık Bakanlığına Bağlı Sağlık Kurumları ile Esenlendirme (Rehabilitasyon) Tesislerine Verilecek Döner Sermaye Hakkında Kanunun 5 inci maddesi (altıncı fıkra kapsamında ek ödeme alanlar ile diğer kurumlardan vekaleten atama veya görevlendirme suretiyle Sağlık Bakanlığında görevlendirilenler hariç) gereğince döner sermaye gelirlerinden ek ödeme alan ve aynı zamanda bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı bulunanlardan; tabip ve diş tabipleri ile tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, sigorta priminin işveren payı dahil tamamını kendileri ödemek kaydıyla, 209 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesine göre kendilerine ödenen tutar üzerinden malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasıyla sınırlı olacak şekilde ilave olarak sigorta primine tabi tutulur. Ancak, bu şekilde ilave olarak sigorta primine tabi tutulacak kazancın tutarı, bu haktan yararlanacakların tamamı açısından 80 inci maddenin üçüncü fıkrasına göre belirlenecek sigorta primine esas kazanç toplamı ile 82 nci maddenin birinci fıkrasında belirtilen sigorta primine esas kazanç üst sınırı arasındaki farkı geçemez.
Bu şekilde ilave prim ödemesinde bulunanlardan malullük, yaşlılık, vazife malullüğü veya emeklilik aylığı ya da sürekli tam iş göremezlik geliri bağlanmasına hak kazananlara; ilave olarak ödedikleri her yıla ait sigorta prim matrahının, kazancın ait olduğu yıldan itibaren söz konusu aylık veya geliri talep ettiği tarihe kadar geçen yıllar için her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek bulunan kazançlar toplamının, ilave prim ödedikleri gün sayısına bölünmesi sonucu bulunacak ortalama günlük kazancın otuz katının, ilave prim ödedikleri gün sayısının her 360 günü için %2’si oranında bulunacak tutarda ilave aylık ödenir. Bu hesaplamada, 360 günden eksik süreler orantılı olarak dikkate alınır. Sigortalının ölmesi halinde ise, bu fıkra çerçevesinde hesaplanacak ilave aylık geçici 18 nci madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, geçici 4 üncü madde kapsamında bulunan sigortalıların aylığa müstehak dul ve yetimleri için geçici 4 üncü madde hükümlerine, diğer sigortalıların hak sahipleri için ise 34 ve 54 üncü madde hükümlerine göre ödenir. Bu şekilde ilave aylık alan kız çocuğunun 37 nci madde uyarınca evlenme ödeneğine hak kazanması durumda, aynı madde hükümleri çerçevesinde ilave evlenme ödeneği ödenir.
İlave aylıklar, 55 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca artırılır.
Bu şekilde ilave prim ödemesinde bulunanlardan 31 inci madde ve geçici 4 üncü madde uyarınca toptan ödeme yapılan veya emeklilik kesenekleri geri verilenlere; ilave olarak ödedikleri sigorta primlerinin her yıla ait tutarı, primlerin ait olduğu yıldan itibaren yazılı istek tarihine kadar geçen yıllar için, her yıl gerçekleşen güncelleme katsayısı ile güncellenerek bulunacak tutarda ilave toptan ödeme yapılır. Sigortalının ölmesi halinde ise, bu fıkra çerçevesinde hesaplanacak ilave toptan ödeme, geçici 4 üncü madde kapsamında bulunan sigortalıların aylığa müstahak dul ve yetimlerine geçici 4 üncü madde hükümlerine, diğer sigortalıların hak sahiplerine ise 34 üncü madde hükümlerine göre ödenir.
İlave aylıkların başlangıcı, kesilmesi ve yeniden bağlanmasında geçici 4 üncü madde kapsamına girenler için geçici 4 üncü madde hükümleri, diğerleri için ise 27, 30 ve 34 üncü madde hükümleri kıyasen uygulanır. Ancak, geçici 4 üncü madde kapsamında veya 30 uncu maddenin üçüncü fıkrası kapsamında aylıklarının kesilmesi sebebiyle ilave aylıkları da kesilmiş olanlardan birinci fıkra kapsamında yeniden ilave sigorta primi ödemiş ve yeniden aylık bağlanmasına hak kazanmış olanların yeni ilave aylığı, eski aylığın kesildiği tarihten yeniden ilave aylık bağlanacak tarihe kadar 55 inci maddenin ikinci fıkrasına göre aylıklara yapılan artışlar uygulanarak bulunacak tutara, yeniden ilave sigorta primi ödediği süreler için ikinci fıkraya göre hesaplanacak ilave aylığın eklenmesi suretiyle tespit olunur.
Birinci fıkra gereğince ilave sigorta primi kesilmesine, 209 sayılı Kanunun ek 3 üncü maddesine göre ek ödeme verilecek ilk aybaşında başlanır. Bu şekilde ilave sigorta primi alınacakların sigorta primleri için ayrı bir bildirge düzenlenir; ancak, bu bildirgelerin verilme ve primlerin ödeme zamanının tespitinde genel hükümlere uygun olarak işlem tesis edilir.
Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası için bu madde hükümlerine göre sigorta primi ödenen süreler; prim ödeme gün sayısı sigortalılık süresi ve prime esas kazanç hesabına dahil edilemez. Ödenen prim tutarları ve bildirilen kazanç tutarları ise; emekli ikramiyesi, iş sonu tazminatı ve kıdem tazminatı da dahil olmak üzere bu maddede belirtilmeyen herhangi bir hakkın elde edilmesinde veya hesabında dikkate alınmaz.
Bu madde kapsamında ödenen sigorta primleri daha sonra geri talep edilemez ve bu Kanunun ihya hükümleri ilave aylıklar hakkında uygulanmaz.”
MADDE 15- 13/12/1983 tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Geçici Madde 11- Kamu kurum ve kuruluşlarında memur statüsünde çalışmakta iken
26/5/1999 ile 26/5/2009 tarihleri arasında görevinden çekilmiş olan ve çekilmiş sayılan tabip, uzman tabip ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, bu Kanunun yayımından itibaren altı ay içerisinde başvurmaları halinde, açıktan atama izni aranmaksızın, görevden ayrıldıkları ildeki Sağlık Bakanlığına ait kurum ve kuruluşlara, bu yerlerde ihtiyaç olmaması halinde ihtiyaç bulunan münhal yerlere açıktan atanabilirler. Görevlerinden ayrıldıkları yere mazeret sebebiyle atanmış olanlardan talep tarihinde mazereti ortadan kalkmış bulunanlar hakkında ilgili yönetmelik hükümlerine göre işlem yapılır.
MADDE 16- 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasına “yükseköğretim kurumlarının öğretim üyeliklerine” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Sağlık Bakanlığının tabip ve uzman tabip kadrolarına” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 17- a) 31/12/1980 tarihli ve 2368 sayılı Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun,
b) 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ek 22 nci maddesi,
c) 14/4/1982 tarihli ve 2659 sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununun 30 uncu maddesinin üçüncü fıkrası,
d) 17/11/1983 tarihli ve 2955 sayılı Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununun 32 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi,
e) 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 73 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi,
yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 18- Bu Kanunun;
a)3, 4, 5 inci maddeleri ile 17 nci maddenin (b) ve (e) bentleri yayımı tarihinden bir yıl sonra,
b)1, 2, 7, 8, 11, 12, 13, 14 üncü maddeleri ile 17 nci maddenin (a), (c) ve (d) bentleri yayımı tarihinden altı ay sonra,
c)Diğerleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
MADDE 19- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
TAM GÜN ve DÖNME DOLAP
1- Soru: Tam Gün’den sonra ne olacaktır?
2- Hepimizin bildiği iki püf noktası
3- Neden üniversite elemanlarına verilen süre 1 yıla çıkarılıyor da, diğer hekimlere verilen süre 6 ayda kalmaya devam ediyor, bir açıklaması olabilir mi?
4- Hekimlerin ortak bir sesi var mıdır?
5- Yıl Hesabı mı, Saat Hesabı mı, Ter Hesabı mı?
6- Tam Gün ile doktorların para derdi bitecek midir?
7- Bileşik Kaplar Teorisi ile bizim ne ilgimiz olabilir ki?
8- Sorunun Cevabı
1- Soru: Tam Gün’den sonra ne olacaktır?
Epey uzun zamandır belli bir hekim kitlesi artık hayatlarının bir parçası haline gelen ‘Tam Gün Yasası” ile yatıp kalkıyor. Muhtemelen bugün veya birkaç gün içinde TBMM’de görüşülecek olan kanun tasarısı ile ilgili spekülasyonlar bitmek bilmedi. Çıkacak mı? Çıkmayacak mı? Çıkacaksa ne zaman çıkacak? Çıkınca bizi nasıl etkileyecek? Yapabileceğimiz bir şeyler var mı? Bu sorular zihinleri birkaç yıl meşgul etti. Bu konu ile ilgili olarak yıllardır ileri sürülen görüşlerin, yazılan yazıların, yapılan konuşma ve tartışmaların haddi hesabı yok. Peki, bu yasa niçin hekim camiasını bu kadar etkiledi ve hareketlendirdi? Çünkü:
1- Ciddi sonuçları olacak bir kanundur. Memleketimizdeki sağlık sisteminde köklü değişiklik olacaktır. Hekimlerin bugüne kadar ki çalışma koşullarını ve alışkanlıklarını tümden değiştirecektir. Yeni bir sistem, yeni alışkanlıklar ve tabii ki yeni duruma uygun, hepsi bugünden öngörülemeyecek orijinal suiistimaller ortaya çıkacaktır.
2- Özelliği nedeniyle de konu sadece doktorları ve sağlık personelini ilgilendirmemekte, onlardan daha fazla olarak toplumun tümünü ilgilendirmektedir. Yasanın meydana getireceği değişiklik dalga dalga yayılarak bütün toplumu bir şekilde etkileyecektir.
Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle sonuçta aşağıdaki 3 ihtimalden biri gerçekleşecektir. Soru da budur: Hangisi gerçekleşecektir?
1- Şimdikinden daha iyi bir durum olacaktır.
2- Şimdikinden daha kötü bir durum olacaktır.
3- Hiçbir şey değişmeyecektir.
Tabii ki buradaki daha iyi ve daha kötü durumlar öznel (sübjektif) nitelik taşımaktadırlar. Yani toplum için iyi olan, doktorlar için iyi olmayabilir, ya da tam tersi doktorlar için iyi olan toplum için iyi olmayabilir. Bir değerlendirme yapabilmek için önce 2 uç noktayı belirlemek gerekir:
1- Toplum için en iyisi: Doktorlar en iyi şekilde eğitim görüp yetişmeli, çok çalışkan ve üstün yetenekli olmalı, hayatlarını bu işe vakfetmelidirler. Nereye gönderilirlerse itirazsız olarak orada çalışmalıdırlar. Hep hastanelerde kalmalı, sürekli nöbet tutmalı, hiç evlerine gitmemeli, tercihen hiç evlenmemeli, hiç izin kullanmamalı, hiç para almamalıdır. Sadece boğaz tokluğuna çalışmalı, taşı çatlatacak kadar sabırlı olmalı, gelen her hastaya güler yüz göstermelidirler. Telefonları 24 saat açık olmalı ve her isteyen günün her saati ulaşabilmelidir. Hata yapma hakları olmamalı, en ufak hatalarında en büyük maddi ve manevi cezalara çarptırılmalı, iyileşemeyen her hastanın hesabı sorulmalıdır.
2- Doktorlar için en iyisi: İstedikleri yere tayin olmaları ve çalışmaları sağlanmalıdır. Mümkün olan en az nöbeti tutmalı, en az hastaya bakmalı, en az ameliyatı yapmalı fakat mümkün olan en çok izni kullanmalı ve en çok parayı almalıdırlar. Kariyer isteyen kariyerine, ünvan isteyen ünvanına kolaylıkla kavuşmalıdır. En güzel evlerde oturmalı, en güzel arabalara binmelidirler. Hatalarından dolayı kimse bir şey diyememelidir. İstemedikleri zamanlarda kimse ulaşamamalıdır. Toplum içinde saygınlıkları en üst düzeylerde dolaşmalıdır.
Kuşkusuz gerçek bu iki uç noktanın aralarında bir yerlerde olması gerekir. Ama hangi uca daha yakın olunacaktır, ağır basan uç hangisidir? Bu nedenle bakış açımızın omurgasını öznellikten (sübjektiviteden) nesnelliğe (objektiviteye) kaydırmamız gerekmektedir. Kanımca, hekim de olsak, ana bakış açımız toplum yararı olmalıdır. Zaten hepimiz doktor olmaktan önce birer vatandaş olarak bu toplumu oluşturan bireylerden biri değil miyiz? Neticede, kısa vadede hekimlerin zararına görünse bile, toplumumuz yararına olan her şey uzun vadede bizim de, en azından çocuklarımızın da yararına olacaktır. Memleketimiz için iyi olan her şey bizim için de iyidir.
Tam gün yasası ile gerçekleşmesi arzu edilen iki amaç olduğu söylenebilir:
1- Muayenehane–kamu hastanesi ilişkisi ve dolayısıyla doktor-hasta arasındaki para ilişkisi kaldırılmak istenmektedir.
2- Üniversite hocalarının zamanlarını muayenehanelerine değil, bilimsel çalışmalara, öğrenci ve asistan yetiştirmelerine ayırmaları istenmektedir.
Eğer gerçekten tam gün yasasını çıkarmanın amaçları bunlarsa, en azından teorik düzeyde bunlara itiraz etmek pek mümkün değildir. Nitekim yaklaşık 16–17 yıl önce, büyük bir SSK eğitim hastanesini ziyarete geldiğinde toplantı salonunda bütün personele konuşma yapan o zamanın SSK Genel Müdürü, bugünün ana muhalefet partisi milletvekili olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da, konuşmasının bir bölümünde bu muayenehane-hastane ilişkisinin doğru olmadığını ve eninde sonunda bir gün bu ilişkinin kesileceğini söylemişti. Bizzat dinlemiştim. Keza bugün başka nedenlerle karşı çıkıyor olsa bile, TTB (Türk Tabipler Birliği) de yıllardır aynı fikri savunur. Yani üzerinde geniş mutabakat olan bir konudur. Ama bir konu üzerinde mutabakat sağlansa da isteklerle gerçekler örtüşmeyebilir. Örneğin Türkiye’nin dünyanın en zengin ve güçlü ülkesi olmasını hepimiz isteriz ve herhalde bu konuda tartışmasız mutabakat sağlarız. Ama iş bunu gerçekleştirmeye geldiğinde maalesef durumun hiç de isteklerimizle uygun olmadığı gerçeğiyle yüz yüze gelebiliriz.
Bugün “Tam Gün” için kuvvetli bir istek ve irade olduğu ortadadır. Ama gerçekler nedir? Uygulanabilme durumu var mıdır? Tam Gün çalışma, Türk halkının sağlığına olumlu mu olumsuz mu etki edecektir? Tam Gün için gerekli süreç ve çalışmalar tamamlanmış mıdır? Bunu gerçekleştirme zamanı gelmiş midir? O gün, bu gün müdür?
2 - Hepimizin bildiği iki püf noktası
Tam Gün Yasası ile ilgili olarak özellikle 2 husus dikkati çekmektedir:
1- Kamudan ayrılıp da özel hastanelerde ve muayenehanelerinde çalışmayı düşünebileceklere çeşitli zorluklar çıkarılacağı ima edilmektedir. SGK anlaşmalı özel hastanelerin kadrolarının bakanlığın denetiminde olduğu ve bakanlıktan izin almadan kadrolarına yeni doktor alamayacakları, muayenehane sahibi doktorların ameliyatlarını sadece SGK anlaşmasız hastanelerde ya da SGK anlaşmalı hastanelerin anlaşmasız branşlarında yapabilecekleri gibi bir takım tedbirler alınması öngörülmektedir. Bunlar doğru ya da yanlış, mantıklı ya da mantıksız olabilir. Fakat yasanın kamudan ayrılmayı zorlaştıracak, ayrılanlarının özgürce mesleklerini uygulayabilecekleri bir ortamın oluşmasını mümkün mertebe engelleyecek şekilde çıkartılmaya çalışıldığı, hekimlerin çalıştıkları kurumlardan ayrılmalarını ve özele yönelmelerini önlemeyi amaçladığı aşikârdır. Önemli ve açıkça belli olan şudur ki, eldeki ve üniversitelerdeki kadroların (yani kamuda çalışan hekimlerin) kaybedilmesi istenmemektedir. İster istemez bunun hesabını yapılmakta ve kaybedilmesi muhtemel kadroların tedirginliğini ve endişesini duyulmaktadır. Bu da son derce anlaşılabilir bir durumdur.
2- Kaçıncı “Tam Gün Yasa Taslağı”na geldik sayamadım, ama sürekli öncekinden değişik taslaklar ortaya sürüldü. Her taslak bir öncekinden ciddi değişiklikler içerdi. Yabancı hekimler yasaya bir dâhil edildi, bir çıkarıldı, askeri hekimler keza öyle. Performans için öngörülen katsayılardan nöbet saatlerine ve maaşlara kadar sürekli değişiklikler oldu. Belli aralıklarla “Tam Gün Yasası’nın Son Hali”, “Tam Gün Yasası’nın En Son Hali” gibi yazılar çıkar oldu. Hatta “Şu tarihli taslak ile bu tarihli taslak arasındaki farklar” başlıklı yazılar bile yayımlandı. Şüphesiz zaman geçer, koşullar değişir, elbette yasalarda değişiklikler yapılabilir. Ama bu kadar kısa sürelerde ne değişmektedir ki bu taslaklar sürekli birbirilerinden ciddi farklar içerecek şekilde değişmektedir. TBMM’ye gönderilen son taslak da komisyon görüşmeleri sonrası yine değişmiştir. Genel kuruldaki görüşmeler sırasında da yeni değişiklikler olabileceği belirtilmektedir. Demek ki ortada ciddi bir belirsizlik ve değişkenlik vardır. Sanki kurumların (askeriye, maliye, SGK, YÖK, üniversiteler, vs.) bu konuyla ilgili olarak birbirleriyle anlaşmada ciddi bir sıkıntı çektikleri izlenimi herkesde hasıl olmuştur.
Şimdi ilk maddede sözünü ettiğim endişe ve ikinci maddede belirttiğim belirsizlik ve kurumlar arası anlaşma sıkıntısı ile bu yasayı çıkarmaya çalışmak en azından memleketimizin bu yasanın çıkarılmasına henüz hazır hale gelmediğinin bir kanıtı sayılmaz mı? Bu kadar değişiklik, berrak bir görüş açısı bulunmadığı izlenimi vermektedir. Zorlamak, bugünkünden daha sıkıntılı sonuçlara yol açmaz mı?
Dolayısıyla yasa iyidir, kötüdür, doğrudur yanlıştır tartışmaları bir yana, “Mevcut durum böyle bir yasanın çıkartılmasına elverişli midir yoksa değil midir, bu yasa var olan sorunları azaltacak mıdır arttıracak mıdır? Bu işi yapmanın zamanı mıdır değil midir?” tartışması daha doğru olacaktı. Ama maalesef bu tartışmanın yeterli ve sağlıklı bir şekilde yapıldığını söyleyebilmek mümkün değildir. Bu konuda kendini taraf olarak gören her kesim, bizim her işimizde tipik olarak yaptığımız gibi, kendi işine geldiği gibi anlamak ve anlatmak dışında hiçbir karşı görüşün haklılığını düşünmek bile istememiştir.
Normal koşullarda, eğer gerçekten hekimlerin tam gün çalışmasına uygun bir ortam oluşmuş olsaydı, bu kadar ince ayrıntılarla uğraşan bir yasa yerine gayet basit, net ve kolay anlaşılır bir yasa çıkardı: “Doktorlar şu tarihten sonra ya kamuda ya da kamu dışında çalışacaklardır.” veya “Kamuda çalışan doktorlar şu tarihten sonra serbest çalışamayacaklardır.” Bu kadar! Kamuda verilecek maaşlar da açıklanır, olur biterdi. İsteyen istediği yerde çalışırdı. Tam Gün Yasası budur. Yoksa bu kadar çetrefilli, rakamlara boğulmuş ve sürekli değişen bir yasanın göreceği fonksiyon ne derecede sağlıklı olacaktır?
Bu değişkenliğe hemen bir örnek vereyim.
3 - Neden üniversite elemanlarına verilen süre 1 yıla çıkarılıyor da, diğer hekimlere verilen süre 6 ayda kalmaya devam ediyor, bir açıklaması olabilir mi?
TBMM’de komisyondan geçmeden önce hem üniversite elemanlarına hem de Sağlık Bakanlığı ve diğer kurum çalışanlarına tam güne geçmek için, yasa çıktığı andan itibaren eşit olarak 6 ay süre verilirken, komisyondan geçen yasa tasarısında üniversite elemanları için bu süre birden bire 1 yıla uzatılmış, diğerleri için ise 6 ay olarak aynı kalmıştır. Hâlbuki amaç neydi? 1- Muayenehane-kamu hastanesi ilişkisini kesmek 2- Üniversitelerde zamanın bilimsel araştırmalar ile asistan ve öğrenci yetiştirilmesine harcanmasını sağlamak. Sağlık Bakanlığı elemanlarını sadece 1. madde ilgilendirirken, üniversite elemanlarını her 2 madde de ilgilendirmektedir. Yani bir anlamda bu yasanın uygulanmasıyla üniversitelerde elde edilmesi hedeflenen fayda, her halükarda Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ve diğer hastanelerde elde edilmesi hedeflenen faydadan fazladır. Çünkü üniversitelerdeki bilimsel araştırma, eğitim, öğretim gibi başka parametrelerde de iyileşme sağlanması ümit edilmektedir. Sağlık Bakanlığı hastanelerinde bir taşla bir kuş vurulurken, üniversitelerde bir taşla iki kuş vurulması öngörülmektedir. O zaman yasanın çıkış amacının Sağlık Bakanlığı hastanelerinden ziyade üniversite öncelikli olması gerekmez mi? Ama gelgelelim, üniversitelerde yasanın uygulanışı 6 ay daha ötelenerek 1 yıla uzatılmıştır. Neden olabilir ki bu? Üniversitelerde daha uzun hazırlanma süresine gerek olabilir mi? Hani YÖK ile görüşülmüş ve anlaşılmış idi? Bu yasa yaklaşık 3 yıldır konuşuluyor, birçok taslak eskitildi, tartışıldı. Kuşkusuz kamuoyuna açıklanmadan önce de bu konu ilgili ve yetkili kişilerce etraflıca düşünülüp tartışılmış olmalıdır. Tasarı yasalaştığı taktirde, yasa çıktıktan sonraki 6 ayı da eklersek, 3,5 yıldan daha uzun bir süre geçmiş olacak. Yani 3,5 yıldan fazla zamanda hazırlanamayıp da 6 ay daha uzatılarak hazır hale getirilebilecek olan nedir? Bu fazladan 6 ayda eksik olan ne tamamlanacaktır? Tasarıdaki söz konusu değişikliğin nedeni meçhul kalmıştır. Bu her açıdan açıklamaya muhtaç bir durum arz etmektedir. Öncelikle eşitlik ilkesi bozulmaktadır. Ancak bunun dışında esas olarak, bu küçük görünen değişiklik, yasanın en başta yazmış olduğum çıkma amacına tamamen ters bir durum yaratmaktadır.
Bu takdirde yasa çıktıktan sonraki 7.aydaki durum nasıl olacaktır? Şimdi geleceğe gidelim ve yetkili biriyle hayali bir konuşma yaparak o günlerdeki durumu değerlendirmeye çalışalım:
- Tam Gün’e geçtiniz mi?
- Evet, bu ay geçtik.
- Ama üniversitedekilerin muayenehaneleri duruyor.
- Devlet Hastaneleri ve diğerleri geçti. Üniversiteler de 6 ay sonra, 1 yılları dolunca geçecek.
- Şimdi üniversitedekilerin 6 ay daha muayenehaneleri açık mı kalacak?
- Yasaya göre öyle oluyor.
- O zaman bu “Tam Gün” değil. Bu, bu, “Kısmi Tam Gün Yasası” gibi bir şey…
- Eh, geçici bir zaman için öyle sayılabilir.
- Oh ne güzel!
- Neden güzel?
- Daha ne olsun? Şimdi devlet hastanesindeki doktorların ve askeri doktorların da muayenehaneleri yok. Onların rekabeti de ortadan kaldırıldı. Muayenehaneci üniversite elemanları için dikensiz gül bahçesi gibi bir ortam yaratılmış oldu. Kendi kendilerine rekabet ederler artık.
- 6 ay sonra onlar da geçecek nasıl olsa…
- Orası belli olmaz.
- Nasıl belli olmaz? Yasa açık.
- Yahu bu yasa çıkmadan önce en öncelikli amaçlarından biri üniversite elemanlarının muayenehanelerini kapatmaları değil miydi?
- Öyleydi.
- Hani muayenehaneleri yüzünden hocalar üniversitelerine vakit ayıramıyor, hasta bakamıyor, eğitim öğretime yeterince katılamıyor denmiyor muydu?
- Evet…
- E şimdi eskisinden de çok daha güzel bir muayenehane ortamı yaratılmış olmadı mı onlar için?
- 6 ay…
- Kaç ay olursa olsun. Hem diğerlerine haksızlık, hem de yasanın çıkma amacının tam tersi bir sonuç vermiş olmuyor mu?
- 6 ay…
- Bu tadı aldıktan sonra artık eskisinden de kuvvetli olarak bırakmak istemeyeceklerdir. Kim olsa bundan vazgeçmemek için elinden geleni yapar.
- Yok canım…
- Hatta daha önceden muayenehane açmayı hiç düşünmeyenlerin bile aklı karışır. “Acaba biz de açsak mı?” evresinden, “Aman hemen açalım bu fırsatı kaçırmayalım, bir daha ele geçmez.” evresine doğru çok hızlı bir yol alınır. Tıp fakülteleri artık tamamen “part-time”laşır, acil bir muayenehaneleşme süreci yaşanabilir.
- ???
- Profesörsün, üniversitede çalışabiliyorsun, aynı zamanda yeni yasaya göre devlet hastanesinde de çalışabiliyorsun ve hatta aynı zamanda özel hastanede de çalışabiliyorsun, üstelik özel hastaneye staf da olabiliyorsun, ayrıca muayenehane de açabiliyorsun ve seninle rekabet edebilecek herkes ortadan kaldırılıp temizleniyor. Bu muydu yasanın amacı?
- Bu değildi ama şimdilik böyle oldu. 6 ay sonra…
- Ne 6 ayı yahu… 6 ay sonra kimin ne olacağı belli değil. 6 ay sonra bir yasa daha çıkar, 1 yıl daha uzatılır, sonra 1 yıl daha… Bir de bakmışsın ki unutulmuş gitmiş. Sen nerede yaşıyorsun?
- Olur mu öyle şey canım…
- Neden olmasın? Aile Hekimliği sevk zinciri sürekli ertelenmiyor mu daha hazır değil diye? Bu da öyle ertelene ertelene unutulur gider. O zamana kadar altta kalanında canı çıkmış olur zaten.
- Valla ne diyeyim bilemiyorum.
- Bir şey deme istersen, boşver.
Geleceğe ait bu hayali konuşma gerçekleşir mi gerçekleşmez mi bilinmez ama yasa bu haliyle “Rahşan Affı”na benzemez inşallah. (Hatırlayacaksınızdır, hapishanede çocuğu ile kalmak zorunda kalan bir kadın mahkûmun ve benzerlerinin kurtulması için hazırlandığı söylenen yasa, onlardan ziyade, onlarla hiç ilgisi olmayan diğer birçok mahkûmun da salıverilmesine ve dışarıda yeniden birçok suç işlemelerine yol açmıştı. Yasayı çıkaranlar bile daha sonra böyle bir sonuç beklemediklerini söylemişlerdi. Amacın tam tersi bir sonuca yol açma dense dense buna denirdi herhalde.)
4 - Hekimlerin ortak bir sesi var mıdır?
Hani nasıl olsa devlet hastanelerine ve diğerlerine olan olmuş, kıskançlık yapma, bırak da üniversiteler bari kendisini bu yasadan kurtarsın denilebilir. Cehennemde kaynayan Türk kazanının içindeki Türklerin, nasıl olsa birbirlerini ayaklarından tutup kazandan çıkıp kurtulmalarına imkân vermedikleri için başlarına nöbetçi bir zebani koymaya gerek kalmadığını anlatan fıkradaki, kurtulmak üzere olanların ayaklarına yapışıp çeken Türk pozisyonuna düşmek istememe rağmen bu durumu yazmadan geçemedim. Çünkü bu her şeyden önce haksızlık… Çünkü bu hazırlanan yasanın sürekli değişkenliğinin tipik bir örneği… Çünkü bu yasanın amacının tam tersi… Çünkü bu, belki de tek defada sindirilemeyecek büyüklükteki bir lokmayı iki parçaya bölüp daha rahat sindirebilme yolu… Çünkü bu hekimleri ikiye bölebilecek bir kırılma noktası... Bilmem ki bu konuda, TTB, Uzmanlık Dernekleri Platformu, Türkiye Hekimler Platformu gibi oluşumlar ne tepki gösterecekler? Veya bir tepki gösterecekler mi? Ben bu konuyla ilgili şu ana kadar hiçbir ses ya da seda duymadım da…
Maalesef hekim popülasyonu çok heterojen bir kitleden oluşuyor. Pratisyen, asistan, uzman, yardımcı doçent, doçent, profesör… Anabilim dalı başkanı, başhekim, dekan, rektör, sağlık müdürü… Yönetici, yönetilen… Branşların farklılıkları, temel bilimciler, klinik dallardakiler… Anatomici, fizyolojici, patolog, biyokimyacı, adli tıpçı, dahiliyeci, cerrah, çocukçu, anestezist, kadın-doğumcu, gözcü, cildiyeci, fizik-tedavici, radyolog, vs. Muayenehanesi olan, olmayan… Muayenehanesi olup iyi kazanan, kazanamayan… Performansçı olup iyi performans gösteren, gösteremeyen… Kamu hastanesinde çalışan, üniversite hastanesinde çalışan, özel hastanede çalışan, serbest çalışan… Mecburi hizmette olan, mahrumiyet bölgelerinde olan, en gelişmiş şehrin göbeğinde olan… Sosyetik olan, halk çocuğu olan… Sonu gelmeyecek, bölünmesini bir türlü tamamlayamayacak amip gibi… Her birinin, hekimlikle ilgili olarak, kendilerine özgü ayrı sorunları, ayrı beklentileri var. Peki, hepsini bir noktada birleştirecek, toplayacak ortak bir nokta yok mu? 100.000’den fazla doktorun ağırlık merkezi neresi? Bu kitlenin ortak bir sesi var mı? Varsa bu ses nasıl ve nereden çıkacak?
Maalesef açıkça söylemek gerekirse, bu kadar bölünüp parçalara ayrılmış ve birbirlerinin sorunlarına tamamen yabancılaşmış bir hekim kitlesinin birlikte davranarak bir toplumsal baskı gücü oluşturabilmesi pek mümkün görünmüyor. Görünüş itibarıyla “Tam Gün Yasası” bütün hekim kitlesinin sorunu da değil. Zaten hiç kullanmadıkları bir hakkın kaybedilmesinin kendilerine bir zararı dokunmayacağını düşünen geniş bir hekim kitlesi olduğu ortadadır.
Nitekim Tam Gün Yasası’na karşı aylar önce “Yöneticilerimize Açık Mektup” başlığı altında devletimizin en üst yöneticilerine hitaben gazetelere verilen tam sayfa ilanda adları geçen dernek ve odalara bakarsanız bu durum açıkça ortaya çıkar. 29 derneğin imzalamış göründüğü ilanda, aslında 8 tane kadın-doğum derneği, 2 üroloji, 3 KBB, kardiyolojiyi de katarsak 6 dahiliye derneği vardır. Örneğin, kadın-doğumun 7 alt branş derneğinin üyelerinin hepsi aslında Türk Jinekolojik ve Obstetrik Derneği’nin zaten üyesidirler. Orada adı yazılı 3–4 derneğe birden üye olanlar vardır. Herhalde böyle tek tek alt dernek adlarını da yazarak daha çok kişi imzalamış izlenimi verilmek istenmiştir. Çünkü aksi takdirde 10 dernek adı zar zor konulabilecekken, bu yöntemle kişi sayısı aslında aynı kalırken imzalayan dernek sayısı hop bir çırpıda 29’a yükselivermiştir. Artık üstün bir strateji ve taktik uygulaması mı dersiniz, yoksa klasik şark kurnazlığı mı dersiniz bilemem… Daha da ilginci Türkiye’deki 40’tan fazla tabip odasından sadece 13’ü imzalamıştır. En büyük 5 şehir’den sadece biri, İzmir Tabip Odası, imzalamıştır. Düşününüz ki en çok üyesi olan İstanbul ve Ankara Tabip Odaları katılmamıştır. Sadece bu ilana bakarak bile, tam gün konusunda, hekim kitlesindeki derin bölünme görülebilir.
Ancak ve ne mutlu ki aylar sonra bu durum önemli ölçüde telafi edilebilmiş, 14.10.2009’da Hürriyet gazetesine verilen yeni tam sayfa ilanda 75 uzmanlık derneği ve 64 tabip odası, TTB’nin başkanlığında güzel ve görülmemiş bir birliktelik sergileyebilmiştir. Bu sefer ki ilanda yöneticilere değil kamuoyuna seslenilmiş ve sadece “Tam Gün” yasası değil, “Kamu Hastane Birlikleri” yasası da konu edilmiştir. Belki de bu birliktelik, Tam Gün konusu başka bir konu ile birleştirilip, yani bir bakıma %50 sulandırılarak, anca sağlanabilmiştir. Buna da şükür…
5 - Yıl Hesabı mı, Saat Hesabı mı, Ter Hesabı mı?
6 yıl tıp fakültesi, 4-5 yıl uzmanlık eğitimi, yapabilirse 2-3 yıl yan dal eğitimi, her birinin ardından mecburi hizmetler, her bir aşamada tayin bekleme, gelme gitme süreleri, vs. Kaç yıl tutacağı hep yazılıp duruyor, tekrara gerek yok, siz artık duruma göre hesap edin. Ayrıca bu eğitim süreleri, diğer mesleklerdeki gibi sabah git akşamüstü dön şeklinde olmayıp, sayısız nöbetler, hastanelerde geçirilen akşamlar, geceler, cumartesi ve pazar günleri, bayramlar, yılbaşılar, vs. hepsini içeriyor. (Eğitiminiz bitip de mesleğinizi yapma durumuna geçtiğinizde aşağı yukarı, belki biraz daha hafiflemiş olarak bu durum devam edecektir.)
Eğer emeklilik süreleri, gün ya da yıl bazında değil de çalışılan saatler dikkate alınarak hesap edilseydi, herhalde hekimlerin bir kısmı 15 yılları dolmadan, belli dallarda uzmanlık eğitimi yapanlar ise belki de asistanlık süreleri dolduktan kısa bir süre sonra emekliliğe hak kazanabilirlerdi. Basit bir hesap yapalım: Günde 8 saat, ayda 20 gün çalışan biri, 1 ayda 160 saat çalıştığına göre, günaşırı nöbet tutan bir beyin cerrahi asistanını düşünelim. Ayın 15 günü 3 mesai, yani 3x8x15 = 360 ve kalan 10 iş günü (20 iş gününün 10’u nöbette geçtiği için) de normal mesai 8x10=80, yani 360 + 80 = 440 saat. Bitmedi… Resmi 4 bayram günü, 7 gün de dini bayramlar, bunlar arasındaki köprü günlerini de düşünürseniz toplam bir 15 gün daha diğer insanların çalışmadığı zamanlarda, hadi günaşırı değil de 3 günde bir nöbet denk geldi diyelim, 5x24= 120 saat yıllık, 12’ye bölersek ay başına 10 saat daha düşer. 440 + 10 = 450 saat etti mi… Yani günaşırı nöbet tutan bir doktor, normal mesai yapan herhangi bir insanın 2,8 katı çalışmakta, yani onun yaklaşık 3 aylık çalışmasını 1 ayda yapmaktadır. Yani saat bazında 5 yıllık bir ihtisas süresi de 15 yıllık bir çalışmaya eşdeğer olmaktadır. Yani uzmanlıkta da aynı hızla devam ettiğini varsayarsak, 25 yıl / 2,8 = 8,9 yıl, hadi 9 diyelim, toplam 9 yılda emekli olması gerekir. Bu çok uç, hatta en uç örnek olmasına rağmen gerçekleşme ihtimali olan ve bazı insanlar için muhtemelen gerçekleşmiş inanılması güç bir durumdur. Ne kadar farklı ve düşük hesap ederseniz ediniz (nöbet tutulmayan branşlar hariç) en azından diğer insanlardan 2 kat fazla çalıştıkları ortaya çıkacaktır. Uzmanlıkta tutulan icap nöbetleri, muayenehanelerde geçen zaman, özel hastanelerde çalışılan süreler ve nöbetler hep bunların dışında tutulmuş ve hesaba katılmamış olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Bu uç örneğin 24 yaşında fakülteyi bitirdiğini düşünürseniz 24 + 9 yıl = 33 yaşında emekli olması gerekirdi. Daha az nöbet tutulan yerlerde olsun olsun 36 – 38 yaşlarında emekli olurlardı. Büyük ihtimalle 40 yaşına varana kadar emekli olmamış doktor kalamazdı. Diğer fakültelere göre 2 yıl da fazla okuduğunu ve bunun da çalışma sürelerine eklenmesi gerektiğini göz önüne alırsanız bu süreler daha da aşağılara çekilecektir. Hesabım yanlış mı, doğru mu, ne dersiniz?
Burada yine dikkat ederseniz olaya sadece niceliksel (kantitatif) açıdan yaklaşılmıştır, sadece saatler hesap edilmiştir. Saatlerin nasıl geçirildiğinden söz edilmemiştir. Eğer olayın niteliksel (kalitatif) boyutu da dikkate alınırsa yapılan işin ağırlığının saatlerin çok ötesine geçtiği herhalde tartışılmaya mahal vermeyecek derecede açıktır. Bir gece bekçisinin kulübesinde oturup, çayını kahvesini yudumlayarak, gazetesini okuyarak ve belki de televizyonunu seyrederek, arada bir de bahçesinde dolaşarak fabrikasını bekleyerek geçirdiği mesaisi ile bir doktorun acil serviste, ameliyathanede, yoğun bakımda geçirdiği mesaisi arasında herhalde bir fark vardır. Ameliyatta saatlerce dimdik ayakta durmaktan bacaklarını ve ayaklarını hissedemez hale gelmenin, kaşınan burnunu kulağını kaşıyamamanın, çok susadığın halde su içememenin, acıkmaktan miden gurul gurul ötse bile bir iki lokma bir şey yiyememenin, sıkıştığın halde tuvalete gidememenin, sigara tiryakisiysen çok ihtiyaç duyduğun halde sigara içememenin, terden sırılsıklam olmuş üstündeki yeşil ameliyat önlüğünün ıslak bir muşamba gibi sırtına yapışmasının verdiği rahatsızlığın, alnından damlamak üzere olan terleri sildirmek için etrafa bakarak birilerini bulmaya çalışmanın ne demek olduğunu bunu çekenler iyi bilir. Ama bunlar da önemli değildir. Bunları zaten işler yolunda gidiyorsa fark edebilir ya da hissedebilirsiniz. Yani ameliyat güzel sorunsuz gidiyordur ki bunlar aklınıza gelebiliyordur. Esas bunları aklınıza bile getiremeyeceğiniz, hiç hissedemeyeceğiniz zamanlardan korkarsınız. Gecenin saat 3’ünde, size yardımcı olabilecek hiç kimse yokken, mesela bir trafik kazasında yaralanıp karaciğer rüptürü olmuş bir hastanın karaciğerini onarıp kanamaya hakim olmaya çalışırken bunların hiçbiri aklınıza bile gelmez, hissedemezsiniz de. O sırada gece bekçimiz de görevini yapıyordur, bekliyordur. Katiyen küçümsemiyorum, hiçbir iş küçümsenmez, çalışan ve üreten herkes saygıdeğerdir, ama onun görevi o, bizimki bu. Koca bir şehir, yumuşacık yatağında mışıl mışıl uyurken, siz gecenin kör bir saatinde, bir acil serviste, bir yoğun bakım ünitesinde ya da bir ameliyathanede, avuçlarınızın içinden bir hayatın akıp gitmemesi için bütün benliğinizle ve var gücünüzle uğraşmaktasınızdır. Yapabileceğiniz her şeyi yaparsınız. Kimimiz büyük bir şehrin büyük bir hastanesinde, kimimiz özel bir hastanede, kimimiz de unutulmuş bir taşra kasabasının odadan bozma ameliyathanesinde… Fark etmez… Çektiğiniz sıkıntı öyle yoğunlaşabilir ki bulunduğunuz yerin pek bir önemi kalmaz. Hasta için hayati kararları verecek olan sizsiniz ve o anda koca evrende yalnızsınızdır. Bazen ne yaparsanız yapın, durmak üzere olan bir kalbi geri döndüremezsiniz, bir kanamayı durduramazsınız, verdiğiniz ilaçlar ya da yaptığınız ameliyat hiçbir işe yaramaz, kötü gidişatı tersine çeviremezsiniz. Kendi koroner damarlarınız sıkışır. Yokuş aşağı frenleri boşalmış bir kamyon gibi yuvarlandığınızı hissedersiniz. Fizik ve moral olarak tükenmişsinizdir. Sanki bedeniniz kendinize ait değildir artık… Hiçbir yardımın gelmeyeceğini bildiğiniz halde, biri gelip de beni şuradan kurtarsın diye gözleriniz yalvarır. Şu anda evde sıcacık yatağınızda mışıl mışıl uyumanın nasıl ulaşılamaz bir hedef olarak göründüğünü içiniz sızlayarak duyumsarsınız. Ama ne kanama durmaktadır ne de zaman… Bilirsiniz, durdurulamayan kanamada ateist kalmaz. Bildiğiniz bütün duaları etmeye başlarsınız. Gözünüzün önünden en kötü senaryolar hızla geçmeye başlar. Hiçbirini gerçekleşmemesini tüm kalbinizle dilersiniz. Ama maalesef bazen gerçekleşir.
Biraz fazla mı dramatize ettim bilemiyorum. Ama her hekim arkadaşın branşına göre, daha ağır ve daha hafif sayısız vaka ile karşılaşmış olduğu ortadadır. Yapılan işin niteliği budur. Bazı işleri yaparken insanın sadece elleri çalışır. Bazı işlerde ellerle birlikte beynin de çalışması gerekir. Ama hekimlikte üç organınız birlikte çalışmak zorundadır: elleriniz, beyniniz ve yüreğiniz. O yüzden aslında bu işlerin parasal bir karşılığı da yoktur.
Gelgelelim bu işlerin iyi yapılabilmesi için mümkün olduğu kadar zeki, akıllı, çalışkan, dürüst, sorumluluk sahibi ve sevgi dolu insanların, bir anlamda seçilmiş insanların, bu işe yönlendirilmesi gerekir. Ya da bu işe yönelen insanlara bu özelliklerin kazandırılması gerekir. Peki, bu nasıl olacaktır? Acaba tam gün yasası bu amaca hizmet edebilecek midir yoksa tersi bir durum mu yaratacaktır?
6 - Tam Gün ile doktorların para derdi bitecek midir?
İnanız ki para konuşmaya, yazmaya utanıyorum, sıkılıyorum. Para ile bizim yaptığımız işin birlikte anılması bile beni yaralıyor. Ama ne yazık ki hayatın gerçeği bu… Biz hepimiz, şu an dünyada yaşayan herkes gibi, kendimizi bu ortamda ve paraya muhtaç bir halde bulduk. Çünkü gittiğimiz her yerde, yediğimiz her yemekte, içtiğimiz suda, çocuğumuzun gittiği okulda bizden sürekli para istiyorlar. “Olmaz, veremem. Benim param yok. Biz kutsal bir meslek yapıyoruz, bizden istemeyin.” diyemiyoruz. Bir şekilde bulup buluşturup vermek mecburiyetinde kalıyoruz. Peki bize gerekli olan bu parayı mesleğimiz sayesinde bulamayacaksak, nasıl bulacağız?
Şu anda 1.500–2.000 TL civarı maaş alındığı cümle alemin malumudur. Eğer muayenehanesi yoksa ve becerebilirse 3000–4000 TL civarı ek ödeme, toplam 4.500–6.000 TL alabilen bir hekim kitlesi oluşmuştur. Becerebilirse diyorum, çünkü bu parayı alabilmek için inanılmaz bir performans göstermek gerektiği ve aynı para için gittikçe daha çok performans gerekmekte olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu paranın sürekli alınabileceği konusunda da ciddi kuşkular vardır. Ama çevremde bu miktarların çok altında kalan birçok hekim arkadaşım var. Tam gün çıktıktan sonra yan ödemelerle birlikte, pratisyen hekimin 6.000 TL, asistan hekimin 6.500 TL, uzman doktorun 10.000 TL, profesörün 17.000 TL alacağı belirtiliyor.
Önce bugün alınan maaşlar ve emekli aylıkları üstünden bir değerlendirme yapalım, ne de olsa bugünkü gerçek bu… Hiç kıyaslama yapmak istemezdim. Her meslek saygıdeğerdir, yapılan her iş topluma bir şekilde fayda sağlamaktadır. Ama anlayabilmek ve değerlendirme yapabilmek için mecburen kıyaslamak gerekiyor. O nedenle ister istemez hekimin aldığı eğitim ve karşılaştığı güçlüklerle, diğer bazı meslekler için alınan eğitim ve güçlükleri karşılaştırıp, hâkim, savcı, polis, asker, vs. maaşlarıyla hekim maaşlarını, hele hele emeklilikte aldıkları aylıkları karşılaştırdığınızda karşınıza gerçekten hekimler aleyhine vahim bir sonuç çıktığı zaten hepinizin malumudur. Amaç diğer mesleklerin aldığı maaşları aşağı çekmek değil, hekimlerin aldığı maaşları layık oldukları yere yükseltmektir. Eğer birisi sadece maaşlara ve emekli aylıklarının miktarlarına göre mesleklerin önemini belirleyen yukarıdan aşağıya bir sıralama yapmaya kalksa, hekimliğin herhalde epeyce alt sıralarda yer bulacağından pek şüphe olmaması gerekir.
Şimdi gelelim verileceği telaffuz edilen yeni rakamlara… Bunlar en üst düzeyde alınabilme ihtimali olan rakamlar... Ama normalde açıklanan rakamların ortalamayı göstermesi gerekir. Yoksa birkaç kişinin ulaşabileceği en üst miktarları herkesin alabileceği miktarlarmış gibi göstermek, lotoya katılan her kişinin büyük ikramiyeyi sanki kesin kazanacakmış gibi gösterilmesine benzer. Sonuçta açıklanan bu rakamlar güzel. Eğer gerçekten verilebilecekse o zaman hiçbir sorun yok. Çıksın Tam Gün. Türkiye bu aşamaya ulaşmış demektir. İstekler, gerçekler ve zaman tarihin bu noktasında çakışmış ve Tam Gün’ü çıkarmanın zamanı gelmiş demektir. Kimsenin bir diyeceği olamaz. İsteyen bu rakamlara çalışır, beğenmeyen gider.
Yalnız önce yine biraz hesap yapalım. Sağlık Bakanlığı’nda 25.000 uzman, 40.000 de pratisyen hekim olsa, üniversitelerde de herhalde yaklaşık 4000 profesör, 3000 doçent ve 3000 de yardımcı doçent olsa ne kadar para gerekecektir? (Doktor sayılarını tam olarak bilmediğim için yaklaşık olarak alıyorum.) 25.000 x 11.000 = 275.000.000 TL uzmanlar için… 40.000 x 6000 = 240.000.000 TL pratisyen (ve asistanlar) için… 10.000 x 15.000 = 150.000.000 TL profesör, doçent ve yardımcı doçentler için… Toplam 665.000.000 TL (665 milyon TL) … Her ay… 1 yılda 665.000.000 x 12 = 8 milyar TL civarı tutuyor. Bu imkânsız! İster Sağlık Bakanlığı Bütçesi’nden, ister SGK’ dan, ister maliye’den bu karşılanamaz bir miktardır. Bildiğim kadarıyla Türkiye’nin 2009 bütçesi 260 milyar TL civarı olup, bunun da 50–60 milyar TL’si faizlere gidecektir. 2010 bütçesi ne kadar olacak bilemem ama bu yıla göre hesaplarsak, faiz ödemelerinden sonra geri kalan 200 milyar TL’nin 8 milyar TL’si doktorlara maaş olarak ödenecek, yani bütçenin 25’de 1’i veya %4’ü doktor maaşlarına ayrılacak. Üstelik 1–2 yıl değil sürekli verilecek. SGK deseniz, 2009 yılı bildiğim kadarıyla 31 milyar TL açıkla kapanıyor, 2010 yılı için de şimdiden 32 milyar TL civarı açık öngörülüyor. Yani “Kendi himmete muhtaç bir dede, varıp kime yardım ede.” durumu söz konusu… Bu hesapları yapınca kendim de inanamadım, bir yanlışlık mı var acaba? Telaffuz edilen rakamların yarısının verilmesi bile pek mümkün görünmüyor. Açıkçası bu işe pek aklımın ermediğini söylemeliyim.
7 - Bileşik Kaplar Teorisi ile bizim ne ilgimiz olabilir ki?
İster devlet, ister üniversite, ister özel olsun istediğin hastaneye gitmek, dilediğin doktora muayene olabilmek, sıra beklememek, istediğin tahlilleri yaptırabilmek, teknolojinin son nimetleri olan her tür görüntüleme cihazından ve imkânından yaralanabilmek, en iyi ilaçları kullanabilmek ve bütün bunlar için ya hiç para ödememek ya da çok cüzi bir katkıda bulunmak adeta sağlıkta ideal koşullara kavuşmak demektir. Bildiğim kadarıyla dünyanın en gelişmiş en zengin ülkelerinde bile böyle bir hizmet verilemiyor.
Fizikte iyi bildiğiniz bir “Bileşik Kaplar Teorisi” vardır. Birbiriyle sıvı geçişine imkân verecek tarzda tabanlarından irtibatları olan, kesitleri ve şekilleri birbirinden farklı iki ya da daha fazla değişik kabın içlerine konulan sıvı her kapta aynı seviyede bulunur. Sistemi yere paralel yatay eksende, bir tarafını yukarı diğer tarafını aşağı oynatsanız bile, yukarıdan gelen hava basıncı nedeniyle sıvı seviyeleri hep eşit kalır. Bu fizik prensibini toplumlara uygularsak, bir toplumun eğitim düzeyi, hukuk düzeyi, politika düzeyi, ekonomi düzeyi neyse sağlık da aynı düzeyde olacaktır. Sağlık düzeyi yüksek de eğitim düzeyi düşük, ya da politika düzeyi iyi olup da hukuk düzeyi kötü olamaz. Yani hastaneleri çok kaliteli olup da okulları kalitesiz olamaz. Hastaneler kaliteli ise okullarda kaliteli, okullar kalitesiz ise hastaneler de kalitesiz olacaktır. Yollarının durumu ve trafik adabı bile o ülkenin sağlıktaki durumu hakkında ciddi ipuçları verir. Logar (veya rögar, rogar) kapaklarının yolları çukurlarla dolu engebeli bir araziye dönüştürdüğü ve çoğu yolun bir şerit eksik kullanımına yol açtığı, kırmızı ve yeşil ışıkları ne araçların ne de yayaların takmadığı, herkesin kafasına göre kendini yollara attığı, yolların en sağındaki güvenlik şeritlerinin normal şeritmiş gibi işgal edildiği, kimsenin kimseye yol vermediği, çoğu yerde doğru dürüst bir park etme imkânının olmadığı, sinyalin az, kornanın fazla kullanıldığı bir yol ve trafik düzenine sahip bir ülke ile bunların her birinin usulüne uygun yapıldığı başka bir ülkenin elbette sağlık sistemleri de farklılık gösterecektir. Ülkenin genel bir kalite seviyesi vardır ve hiçbir alan da kendini bu genel düzeyden kurtarıp diğerlerinden belirgin olarak daha iyi ya da daha kötü duruma geçemez.
Gerçi bizim ülkemiz için “Bu ülke dört işleme gelmez.” denir, yani bileşik kaplar ilkesine uymaz anlamına da, bilimsel prensipler bizim buralarda her zaman geçerli olmaz anlamına da gelir. Haklılık payı yok diyemeyiz. Yıllarca dünya futbol şampiyonasına katılamamışken, bir katılışta dünya üçüncüsü olup, sonraki şampiyonalara yine hiç katılamamak gibi, sahiden dört işleme gelmediğini gösteren değişik ve acaip birçok örnek bulunabilir. Ama yine de bilimsel yörüngeden ayrılmadan düşünmeyi sürdürürsek, sağlıkta diğer bütün alanları geride bırakacak böyle bir gelişmeyi sağlayabilmek, bileşik kaplar teorisine uygun düşmez. Elimizde hiçbir rakam, hiçbir veri olmasa bile sadece ülkenin genel durumuna bakarak en iyi ihtimalle nasıl bir sağlık sistemi olabileceği tahmin edilebilir. İnsanların sadece trafik ışıklarına uyup uymamaları bile o ülkenin sağlık sistemi ve hatta çok daha genel olarak ülkenin genel durumu ve geleceği açısından ciddi bir gösterge sayılabilir.
8 – Sorunun Cevabı
1979’daki denemeden sonra bir daha 30 yıl kimsenin kalkışmadığı büyük değişiklik için kısmet demek bu zamanmış. Bu ne doktorlar için ne de milletimiz için bir ölüm kalım savaşı değil. Doktorlardan hem eğitim sırasında hem de eğitim sonrası bir ömür boyu meslek hayatında istediğiniz ve beklediğiniz çabaya karşın verileceği vaat edilenlerin yeterli olduğuna inanıyorsanız mesele yok. Ama ya doktorlar, daha da kötüsü doktor olmayı düşünen gençler gösterecekleri çabanın karşılığında elde edeceklerinin dengeli olmadığını, emeklerinin karşılığı olmadığını düşünüyorlarsa… Yetenekli, akıllı, çalışkan gençler hekimliği her açıdan verimli bir meslek olarak görmezler ve tercih etmezler ise, ileride sağlığımız kimlere emanet edilecektir?
Bu yüzden Tam Gün sonrası hekimlere vaat edilenlerin gerçekleşmemesi ihtimali çok yönlü ciddi bir sıkıntılar doğuracaktır. Hekimlik, sadece hekimleri ilgilendiren bir meslek değildir. Dolayısıyla ortaya çıkan sıkıntı da sadece hekimlerin sıkıntısı olarak kalmayacak, kısa sürede tüm toplumun sıkıntısı haline dönüşecektir. Hayatta ödenmemiş fatura yoktur. Her halükarda doktor ücretleri ama dolaysız (muayenehanede, özel hastanede ya da üniversitede doktora cepten verilen para), ama dolaylı (vergiler yoluyla halktan alınıp, devlet tarafından doktora verilen para) yoldan halktan tahsil edilecektir. Toplum cebinden verdiği parayla daha zor ulaşabildiği ama daha kaliteli bir hekimlik ortamından, vergiler yoluyla verdiği para ile daha kolay ama daha kalitesiz bir hekimlik ortamına geçiş yaptığı hissiyatına kapılırsa, önceden öngörülemeyecek sonuçlar ortaya çıkabilir. Örneğin bu durum artık biteceği düşünülen muayenehaneciliğe bir hayat öpücüğü kondurabilir. Gittikçe azalan performans ödemeleri, bittiği düşünülen bıçak parasını bir hortlak gibi diriltebilir. Her şey emeğin gerçek karşılığının verilip verilmemesine bağlı olacaktır. Ve doktorlar akıllı ve meslek icabı sezgisi kuvvetli insanlardır, emeklerinin karşılığının verilip verilmediğini anında algılarlar.
Şimdi gelelim en başta sorduğumuz sorunun cevabına… “Tam Gün şimdikinden daha iyi bir duruma mı yoksa daha kötü bir duruma mı yol açacaktır?” diye 3 ihtimalli bir soru sormuştum. Biliyorum, herkesin kendine göre, beklentilerine göre bir cevabı var. Ben sadece kendi cevabımı verebilirim ve doğru çıkmayabilir. Her ilerici atılımın önüne dikilenler, çözümleri engelleyenler olabilir. Kesinlikle öyle bir konuma düşmek istemiyor ve eğer gerçekten memleketimiz için iyi olacaksa Tam Gün’ün hayırlı olmasını, hem bir doktor hem de bir vatandaş olarak cani gönülden diliyorum. Ama…
Ekonomi aynı ekonomi, halk aynı halk, doktorlar aynı doktorlar, yöneticiler aynı yöneticiler… Allah’ınızı severseniz, hiçbir şey değişmez iken, neyin değişebileceğini bekliyorsunuz ki? Hiçbir öğesi değişmeyen bir sistemin kendi nasıl değişebilir? Tabii ki cevabım, ne daha iyi, ne de daha kötü olacaktır. Cevabım: hiçbir şey değişmeyecek olacaktır. Kimi doktorlar eskisinden daha çok, kimileri daha az kazanç elde edebilir. Bazı pozisyondakilerin bir süre rahatı kaçabilir. Eskiden çok kazananlar aza, az kazananlar da çoğa kavuşabilirler. Şahıs bazında galibiyetlere ya da yenilgilere yol açılabilir. Bazı hayatlarda geri dönüşümsüz değişikliklere neden olabilir. Bir dönme dolaba binip iner gibi, bazıları iner, bazı yeniler biner, ama dönme dolap içindekilerle dönmeye devam eder. Kimi zirveden aşağılara inebilir, kimi de aşağılardan zirveye tırmanabilir, ama genel işleyiş değişmez. Halk bir süre daha rahat bir ortama kavuştuğunu zannetse bile, koşullar uzun yılların kendi dinamikleri içerisinde mecburen dayatmış olduğu eski durumları hızla yeniden yaratmaya başlayacaktır.
Bundan kurtulabilmenin yolu koşulları değiştirebilmektir, ama bu da yukarıda onca sayfada yaptığımız değerlendirmeler göz önüne alınırsa, en azından kısa bir süre içerisinde, mümkün görünmemektedir. Öyleyse kaderimize razı olalım, başımıza ne gelecekse gelsin, çekelim mi diyelim? Katiyen hayır! Bir doktora hiç böyle bir söz yakışır mı? Ama ben değişimlerin ancak temellerin bilimsel olarak atılıp ciddi hazırlık ve çok çalışmayla gerçekleştirilebileceğine inanıyorum. Bu nedenle bu yasa ile ilgili olarak, şu anda, ne üzülenler fazla üzülsün, ne de sevinenler fazla sevinsin… Sadece sıkı durun, biraz sarsıntı olacak. Haa, diyebilirsiniz ki, madem ki hiçbir şey değişmeyecek, o zaman ne diye bu yasa çıkıyor? Artık o kadarını da ben bilemem…
Bu uzun yazıyı buraya kadar okuyabilme sabrını gösterebildiğiniz için teşekkür ederim.
Hepinize sevgi ve saygılarımla
Dr. Semih Hızıroğlu
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Belediye hastaneleri tıp merkezi olup SGK ile anlaşma yapıyor
Mali açıdan zorda olan belediyelerin yeni gelir kapısı sağlık sektörü oldu. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), son dönemde kendi sağlık merkezlerini tıp merkezlerine çevirip, SGK ile sözleşme imzalayarak ödeme yapılmasını isteyen belediyelerle karşılaşmaya başladı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), belediye meclisi kararıyla polikliniklerini tıp merkezlerine çevirirken SGK'ya "Bizimle de sözleşme yapın" önerisini götürdü. Belediyenin teklifi SGK tarafından kabul gördü. Böylece İBB'ye de baktığı hastalar karşılığında SGK'dan kaynak aktarılmasının önü açıldı.
Sözleşme yapılıyor
Sosyal Güvenlik Kurumu, bir süredir tıp merkezlerine verdikleri hizmet karşılığı ödeme yapmak için bu merkezlerle sözleşme imzalıyor. Böylece tıp merkezlerinin baktıkları hasta SGK'lıysa bu hastalar için devlet önceden belirlediği oranlarda ödeme yapıyor. Bir süredir belediyelerin de bu alanda SGK'yla sözleşme imzalamak için sıraya girdiği ortaya çıktı. Bu alanda başı İstanbul Büyükşehir Belediyesi çekti. Büyükşehir belediyesi, kendi bünyesinde faaliyet gösteren poliklinikleri aldığı kararla birer birer tıp merkezine dönüştürmeye başladı.
Şehzadebaşı, Tozkoparan, Kayışdağı tıp merkezleri de bu kapsamda oluşturuldu. Büyükşehir belediyesi, bu merkezler için SGK'yla sözleşme de yaptı. Bir süredir SGK, büyükşehire bağlı tıp merkezlerinde bakılan hastalar için de ödeme yapıyor.
Konya da sırada
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden sonra Konya Meram Belediyesi'nin de ağız ve diş sağlığı konusunda bir tıp merkezi oluşturduğu ve SGK'yla sözleşme yapmak istediği öğrenildi. Meram'ın sözleşme isteğine ne yanıt verileceği konusunda ise henüz bir netlik bulunmuyor.
Belediyelerin tıp merkezleri oluşturup, bu merkezler için SGK'yla sözleşme yapma isteği; "Sağlık sektörünü kârlı gören belediyeler, bu alana el attı" yorumlarına neden oldu. SGK'nın bu konuda nasıl bir genel politika izleyeceği konusunda ise henüz bir netlik bulunmuyor.
Belediyelerin tıp merkezi kurmasında genel teamüllerin dışında bir süreç işliyor. Tıp merkezi kurululurken Sağlık Bakanlığı'nın izin vermesi gerekiyor. Bu nedenle tıp merkezleri Sağlık Bakanlığı'nın genel sağlık politikasına uygunsa ve bakanlık tarafından ihtiyaç görülürse kurulabiliyor. Belediyelerin ise Sağlık Bakanlığı'na başvurması zorunluluğu bulunmuyor. Belediye, bu yöndeki kararı belediye meclisinde aldığı kararla yaşama geçirebiliyor
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
21-01-2010
Tam gün yasası Meclis'ten geçti
Üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasını öngören yasa tasarısı, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.
Üniversite ve sağlık personelinin tam gün çalışmasını öngören yasa tasarısı, TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.
Yasaya göre, personelin katkısıyla elde edilen döner sermaye gelirlerinden personele bir ayda yapılacak ek ödemenin tutarı, ilgili personelin bir ayda alacağı aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamının; klinik şefleri ve şef yardımcıları ile uzman tabip kadrosuna atanan profesör ve doçentlerde yüzde 800’ünü geçemeyecek.
Bu ödemeler; uzman tabip ve tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda, bu mevzuat hükümlerine göre uzman olanlar ile uzman diş tabiplerinde yüzde 700, pratisyen tabip ve diş tabiplerinde yüzde 500, idari sağlık müdür yardımcısı, hastane müdürü ve eczacılarda yüzde 250, başhemşirelerde yüzde 200, diğer personelde ise yüzde 150 ile sınırlı olacak.
İşin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli, acil servis ve benzeri hizmetlerde çalışan personel için yüzde 150 oranı, yüzde 200 olarak uygulanacak.
Nöbet hizmetleri hariç olmak üzere, mesai saatleri dışında gelir getirici çalışmalarından doğan katkılarına karşılık olarak tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlara, bu oranların yüzde 30’unu, diğer personele yüzde 20’sini geçmeyecek şekilde ayrıca ek ödeme yapılacak.
Sözleşmeli olarak istihdam edilen personele yapılacak ek ödemenin tutarı ise aynı birimde aynı unvanlı kadroda çalışan ve hizmet yılı aynı olan emsali personel esas alınarak belirlenecek ve bunlara yapılacak ek ödeme hiçbir şekilde emsaline yapılabilecek ek ödeme üst sınırını geçemeyecek.
-ÜNİVERSİTE ELEMANLARI-
Yükseköğretim Kanununa göre Sağlık Bakanlığı merkez teşkilatı ile bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görevlendirilenler, ilave ödemelerden yararlanmamak kaydıyla, Bakanlık merkez veya bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yaptıkları unvan için belirlenen ek ödemeden faydalandırılacak.
Sağlık kurum ve kuruluşlarında ihtiyaç duyulması halinde, ilgilinin isteği ve kurumlarının onamasıyla diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevli sağlık personeli, haftanın belirli gün veya saatlerinde veya belirli vakalar ve işler için görevlendirilebilecek. Yıl veya ay itibarıyla belirli bir süre için görevlendirme halinde bu kişilere, sadece görevlendirildikleri sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden ödeme yapılacak.
Belirli bir vaka ve iş için görevlendirilenlere ise kadrosunun bulunduğu kurumdaki döner sermaye işletmesinden yapılan ödemenin yanı sıra, katkı sağladıkları vaka ve iş dolayısıyla görevlendirildiği sağlık kuruluşundaki döner sermaye işletmesinden, toplamda tavan oranları geçmemek üzere döner sermayeden ek ödeme yapılacak.
Sağlık Bakanlığı ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezinde kadro ve pozisyonlarına (döner sermaye dahil) atanan ve döner sermaye gelirlerinden ek ödeme alan klinik şef ve şef yardımcılarına, ek gösterge dahil en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 410’u, uzman tabip, Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne göre uzman olanlar ve uzman diş tabiplerine yüzde 335’i ve pratisyen tabip ve diş tabiplerine ise yüzde 180’i oranında, her ay herhangi bir katkıya bağlı olmadan döner sermaye gelirlerinden ek ödeme yapılacak. Bu ödemeye hak kazanılmasında ve ödenmesinde, aylıklara ilişkin hükümler uygulanacak.
-TIP FAKÜLTELERİNDE DE TAM GÜN ÇALIŞMA-
Yasaya göre, öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapacak. Bu durumda, üniversitelerin tıp fakültelerinde görev yapan öğretim elemanları da tam gün çalışacak.
Öğretim elemanları, bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremeyecekler, ek görev alamayacaklar, serbest meslek icra edemeyecekler.
Öğretim üyesi, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim birimi ile sınırlı olmaksızın ve ihtiyaç bulunması halinde görevli olduğu üniversitede haftada asgari 10 saat ders vermekle yükümlü tutulacak. Öğretim görevlisi ve okutmanlar ise haftada asgari 12 saat ders verecekler.
Öğretim elemanlarının, ders dışındaki uygulama, seminer, proje, bitirme ödevi ve tez danışmanlıklarının kaç ders saatine karşılık geldiği; kendi üniversitesi dışındaki devlet veya vakıf üniversitelerine bağlı yükseköğretim kurumlarında haftada verebileceği azami ders saatleri ve uzaktan öğretim programlarında verdikleri derslerin örgün öğretim programlarında verilen kaç ders saatine karşılık geldiği YÖK tarafından belirlenecek.
-REKTÖRLERİN DERS ZORUNLULUĞU YOK-
Rektör, rektör yardımcısı, dekan, enstitü ve yüksekokul müdürlerinin ders verme yükümlülüğü bulunmayacak. Başhekimler, dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdür yardımcıları ve bölüm başkanları haftada asgari 5 saat ders vermekle yükümlü olacak.
Öğretim elemanları; ilgili kurumların talebi ve kendisinin kabul etmesi, üniversite yönetim kurulunun uygun görmesi ve rektörün onayı ile ihtiyaç duyulan konularda, özlük işlemleri kendi kurumlarınca yürütülmek kaydıyla, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilebilecek. Bu şekilde görevlendirilenlerin, kadrosunun bulunduğu yükseköğretim kurumlarındaki aylık ve diğer ödemeler ile öteki hakları devam edecek. YÖK, bağlı birimleri ve Üniversitelerarası Kurul ile Adli Tıp Kurumunda görevlendirilenler hariç olmak üzere görevlendirilenler, döner sermayeden yararlanamayacak.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile dernek veya vakıfların yönetim ve denetim organlarında görev yapanlar bakımından, ayrıca bir görevlendirme kararı aranmayacak. Ancak, bu görevler, öğretim elemanının bu Kanundan kaynaklanan mesaisini aksatmayacak şekilde yürütülecek.
-ÜNİVERSİTELERDE DÖNER SERMAYE-
Yükseköğretim kurumlarında, üniversite yönetim kurulunun önerisi ve YÖK’ün onayı ile döner sermaye işletmesi kurulabilecek. Kurulacak döner sermaye işletmesinin başlangıç sermayesine ilgili yükseköğretim kurumu bütçesinde bu amaç için ödenek öngörülmek şartıyla katkı sağlayabilecek.
Döner sermaye işletmesine tahsis edilen sermaye, üniversite yönetim kurulu kararı ile artırılabilecek. Artırılan sermaye tutarı yıl sonu karlarından karşılanacak.
Ödenmiş sermaye tutarı, tahsis edilen sermaye tutarına ulaştıktan sonra kalan yıl sonu karı, döner sermaye işletmesinin hizmetlerinde kullanılmak üzere ertesi yılın gelirine ilave edilecek.
Süreklilik arz eden hizmet alımları ile maliyeti yüksek ve ileri teknoloji ürünü olan tıbbi cihazların hizmet alımı yoluyla temini veya kiralanması için döner sermaye kaynaklarından gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilecek.
Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın, tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile bağlık uygulama ve araştırma merkezleri için asgari yüzde 35’i, ziraat ve veteriner fakülteleri, sivil havacılık yüksekokulu ile bünyesinde atölye veya laboratuvar bulunan yükseköğretim kurumları için ise yüzde 25’i, diğer yükseköğretim kurumları için ise yüzde 15’i; ilgili yükseköğretim kurumunun ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları, her türlü bakım, onarım, kiralama, projelerin tamamlanmasına yönelik inşaat işleri ve yönetici payları için kullanılacak.
Döner sermaye gelirlerinden tahsil edilen kısmın yüzde 5’i, üniversite bünyesinde yürütülen bilimsel araştırma projelerinin finansmanına ayrılacak.
-DÖNER SERMAYE PAYLARI-
Tıp ve diş hekimliği fakülteleri ile sağlık uygulama ve araştırma merkezlerinin hesabında toplanan döner sermaye gelirleri bakiyesinden, bu yerlerde; gelir getiren görevlerde çalışan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine aylık (ek gösterge dahil), yan ödeme, ödenek (geliştirme ödeneği hariç) ve her türlü tazminat (makam, temsil ve görev tazminatı ile yabancı dil tazminatı hariç) toplamından oluşan ek ödeme matrahının yüzde 800’ünü geçemeyecek.
Bu oran, araştırma görevlilerine ise yüzde 500, bu yerlerde görevli olmakla birlikte gelire katkısı olmayan öğretim üyesi ve öğretim görevlilerine yüzde 600, araştırma görevlilerine ise yüzde 300 olarak uygulanacak.
Devlet Memurları Kanununa tabi personel (döner sermaye işletme müdürlüğü ve döner sermaye saymanlık personeli dahil) ile sözleşmeli olarak çalışan personele ek ödeme matrahının; hastaneler başmüdürü ve eczacılar için yüzde 250’si, başhemşireler için yüzde 200’ü, diğerleri için yüzde 150’si, işin ve hizmetin özelliği dikkate alınarak yoğun bakım, doğumhane, yeni doğan, süt çocuğu, yanık, diyaliz, ameliyathane, enfeksiyon, özel bakım gerektiren ruh sağlığı, organ ve doku nakli, acil servis ve benzeri sağlık hizmetlerinde çalışan personel için yüzde 200’ü geçmeyecek şekilde aylık ek ödeme yapılacak.
Sözleşmeli personele yapılacak ek ödeme matrahı, sözleşmeli personelin çalıştığı birim ve bulunduğu pozisyon unvanı itibarıyla aynı veya benzer unvanlı memur kadrosunda çalışan, hizmet yılı ve öğrenim durumu aynı olan emsali personel dikkate alınarak belirlenecek. Emsali bulunmayan sözleşmeli personelin ek ödeme matrahı ise brüt sözleşme ücretlerinin yüzde 25’ini geçemeyecek. (aa)
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
21-01-2010
Hastanenin başhekimine 15 yıl istemi
Bursa'da geçen yıl 28 Mayıs'ta Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi'nde meydana gelen ve yoğun bakımda yatan 8 hastanın ölümüyle sonuçlanan yangınla ilgili Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Savcı, o dönemde hastanede görev yapan başhekim, hastane müdürü ve yardımcıları ile elektrik mühendisi hakkında 15'er yıla kadar hapis cezası istedi.
Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi'nin zeminin 2 kat altındaki Radyoloji Bölümü'nde çıkan yangının dumanı 3'üncü kattaki Yoğun Bakım Ünitesi'ni sarmış ve 8 hasta yaşamını yitirmişti. Sağlık Bakanlığı, yaptığı ön soruşturma sonucu, çıkan yangından Hastane Başhekimi Osman Naci Çelik, Hastane Müdürü Salim Özdağ, Müdür Yardımcıları Mehmet Genç ve Yakup Güler ile Elektrik Mühendisi Süleyman Karapınar'ı sorumlu tutmuştu.
Devam eden soruşturmalar kapsamında ilk dava, yangının çıktığı nokta olan zeminin 2 kat altında bulunan Burtom Tıbbi Görüntüleme ve Tanı Merkezi’nin kurucusu ve Genel Müdürü Uzman Dr. Erol Kılıç hakkında ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak’ suçundan açılmıştı.
Yangınla ilgili soruşturmayı sürdüren Bursa Cumhuriyet Savcılığı bu kez olay günü hastanede görevli olan ve daha sonra görevlerinden alınan Başhekim Osman Naci Çelik, Hastane Müdürü Salim Özdağ, Müdür Yardımcıları Mehmet Genç ve Yakup Güler ile elektrik mühendisi Süleyman Karapınar hakkında ‘taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak’ suçundan Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nde 15'er yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı.
Bursa Ağır Ceza Mahkemesi'nde birleştirilen 2 davayla ilgili yargılamaya önümüzdeki günlerde başlanacak.
Hürriyet
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Diş hekimleri önlüklerini bakanlığa gönderdi
ADANA (A.A) - Adana Diş Hekimleri Odası üyesi bir grup diş hekimi, özel muayenehanelere sevk uygulamasına geçilmemesini protesto amacıyla önlüklerini Sağlık Bakanlığına gönderdi.
Adana Diş Hekimleri Odası Başkanı Asım Savaş, Sürmeli Oteli'nde gerçekleştirilen diş hekimliğindeki gelişmelerle ilgili seminer öncesinde, diş hekimleri için 4 yıldır yasa gereği uygulanması gereken asgari ücret tarifesinin Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmadığını ileri sürdü.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın muayenehanelerden hizmet alınması yönünde açıklamalarının bulunduğunu anımsatan Savaş, diş hekimlerine verilen sözlerin tutulmadığını savundu.
Konuşmasının ardından meslektaşlarından alkış alan Savaş, kargo poşetine koyduğu önlüğünü Sağlık Bakanlığına göndereceğini söyledi. Savaş'ın ardından bazı üyeler de yanlarında getirdikleri önlüklerini kargo poşetlerine koydu.
Konuşmanın ardından Prof. Dr. Serhat Yalçın ve Prof. Dr. Yasemin Kulak Özkan, diş hekimliğinde gelişen teknolojiler ve uygulamalarla ilgili bilgi verdi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Döner sermaye sistemi kurulsa da bu hastaneler ayakta kalamaz"
Bakan Recep Akdağ, İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait Tepecik'teki sağlık kurumuyla ilgili olarak, Başkan Aziz Kocaoğlu'na önemli bir çağrı yaptı
İzmir'e gelen Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, döner sermayesi olmadığı için çalışan sağlıkçıların sıkıntılar yaşadığı İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait Tepecik'teki Eşrefpaşa Hastanesi'yle ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na önemli bir çağrı yaptı.
Bu hastanenin yüzde 20 dolulukla çalıştığını, çalışanların da düşük ücret aldığını belirten Akdağ, "İşin doğrusu İzmir ve Ankara'daki belediye hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesidir. Döner sermaye kurulsa bile bu hastaneler ayakta kalamazlar" dedi. Yeni Asır Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı'yı ziyaretinde bu öneriyi ilk defa dile getiren Akdağ, "Yeni Asır olarak konuyu, Belediye Başkanınıza götürün. Belediye Başkanının CHP'li olması bu işi çözmek konusunda hiçbir farklılık oluşturmaz. İsterlerse derhal yardımcı olur, hastaneyi alırız" dedi.
DÖNER SERMAYE
Bakan Akdağ, Ege Üniversitesi'nin (EÜ) ev sahipliğinde gerçekleşen Üniversite Hastaneleri Birliği toplantısına katılmak için önceki gün İzmir'e geldi. Toplantının ardından Bakan Akdağ, İzmir Valisi Cahit Kıraç, İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Mehmet Özkan ve beraberindeki heyet ile birlikte Yeni Asır Genel Yayın Yönetmeni Şebnem Bursalı'yı ziyaret etti. Akdağ, ziyaretinde İzmir ve ülke gündemi açısından çarpıcı açıklamalarda bulundu. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ait Tepecik'teki Eşrefpaşa Hastanesi'nde görevli sağlık çalışanlarının döner sermaye sistemi olmadığı için düşük ücret almalarıyla ilgili gündeme getirdikleri şikayetler konusundaki soru üzerine Akdağ, "İzmir ve Ankara Büyükşehir belediyelerine ait iki hastane de fonksiyonel değil. Yüzde 20 doluluk oranlarıyla çalışıyor. Aslında işin en doğrusu bu hastanelerin Sağlık Bakanlığı çatısı altında devredilmesidir" dedi.
Belediye hastanelerinde döner sermaye işletmesi bulunmadığını anlatan Akdağ, "Belediye hastaneleri için Döner Sermaye Kanunu yapılması ya da bu hastanelerin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesi gerekiyor. Döner sermaye kurulsa bile bu hastaneler ayakta kalamazlar. Döner sermaye, o hastanenin gelirlerinin masraflar çıktıktan sonra paylaşılması esasına dayanıyor. Şehir merkezindeki Eşrefpaşa Hastanesi'nin yüzde 20-25 doluluk oranıyla ayakta durması mümkün değil. Belediye hastanelerinde çalışan uzman doktorlar 2 bin TL civarında para alıyorlar. Bu para uzmanı tatmin edecek bir miktar değil. İzmirliler ve Ankaralılar isterlerse ve belediyeler de 'tamam' derse hastaneler Sağlık Bakanlığı'na devredilir" diye konuştu.
Bakan Akdağ, "Bu konuyu Yeni Asır olarak Belediye Başkanı'nıza (İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu) götürün. Belediye Başkanının CHP'li olması bu işi çözmek konusunda hiçbir farklılık oluşturmaz. İsterlerse derhal yardımcı oluruz. Belediyelerimizin yapacağı gerçekten çok değerli hizmetler var. Geçmişte bu hastanelerin bir önemi vardı. Çünkü özellikle yoksul ve sigortası olmayan kişilerin sağlık sorunları buralarda çözülmeye çalışılıyordu. Çıkardığımız yasalarla bu grup sosyal güvence kapsamına alındı. Bu yüzden belediye hastanelerinin böyle bir gruba bakma ihtiyaçları da kalmadı" dedi. Akdağ, Tam Gün Yasası'nda yaptıkları düzenleme ile Kızılay hastanelerini ve tıp merkezlerini de Sağlık Bakanlığı çatısı altında topladıklarını belirterek, "Birleşme talebi Kızılay yetkililerinden geldi. İki belediye hastanesinin de böyle bir talebi olursa biz onu çözecek mevzuatı hemen hazırlarız. Kanun maddesi yazarak, orada çalışan memurları da Sağlık Bakanlığı'na alabiliriz. Ama onların istemesi lazım. Zorla 'Bize verin' diyecek halimiz yok. Eşrefpaşa Hastanesi bize devredilirse bu hastaneyi de, o bölgede Tepecik Eğitim Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile çevresindeki tesislerle birlikte kuracağımız sağlık kampusüne katabiliriz" diye konuştu.
"Ay sonunu zor getiriyoruz"
İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi'nde görevli 20'si pratisyen 90 doktor ve 40'a yakın hemşire meslektaşlarından düşük maaş alıyor. Bu haksızlığa isyan eden sağlık çalışanları, "Hastanemizde ya döner sermaye kurulsun ya da Sağlık Bakanlığı'na devrimiz gerçekleştirilsin. Ay sonunu zor getiriyoruz" dedi. Hastanede görevli bazı uzmanlar da, "Tam Gün Yasası çıktı. Üniversite ve devlet hastanelerindeki doktorların maaşı döner sermaye ödemesi ile artacak. Hastanemizde döner sermaye yok. Biz ne yapacağız" diyerek tepkilerini dile getirdi. Hastane görevli uzman doktorlar 1.7 ile 2 bin TL, hemşireler ise bin 250 TL ücret alıyor. Kamu hastanesinde görevli bir uzman doktor ise döner sermaye ödemesi ile 4-6 bin TL, bir hemşire ise bin 800 TL maaş alıyor.
"Sağlık kampusü için yer bulduk"
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, İzmir'de sürdürdükleri sağlık yatırımlarıyla ilgili de önemli bilgiler vererek, "İzmir zamanında hızlı göç aldığı ve gecekondulaşma olduğu için imarlarında sağlık kampusü yapabilecek alanlar bırakılmamış. Arsa bulmakta çok güçlük çekiyoruz. Bornova'da Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait bin dönümlük bir alan var. Bu alan için görüşmelere başlayacağız. Alabilirsek buraya şaheser bir kampus yapacağız" dedi. Bakan Akdağ, Dünya Sağlık Örgütü yetkililerinin, "Türkiye sigara yasağı açısından dünya için en iyi örnek" dediğini de belirterek, "Türkiye şu anda Avrupa'da bu işi en iyi yapan 6 ülkeden biri. Çok hayırlı bir iş yapıyoruz. Hem çocuklarımızı hem pasif içicileri koruyoruz. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e de teşekkür ediyorum. Dünya Sağlık Örgütü'nün kriterlerinden birini daha uyguladı. Sigara üzerindeki verdi yüzde 75'in üzerine çıktı" diye konuştu.
YeniAsır
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Sağlık Müdür Yardımcısı, El Kaideli çıktı!
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nün düzenlediği operasyonla çökerttiği terör örgütü El Kaide'nin Şanlıurfa sorumlusunun İl Sağlık Müdür Yardımcısı olduğu ortaya çıktı.
Polisin ele geçirdiği çok sayıda örgütsel dokümanların yanı sıra Afganistan'da düzenlediği intihar saldırısında 7 CIA görevlinsin ölümüne yol açan Ürdünlü Doktor Humam Halil Abu Mulal El Malavi'nin Türk eşi Defne Bayrak'ın Usame Bin Ladinle ilgili yazdığı kitapta ele geçirildi.
Şanlıurfa'da terör örgütü El Kaide'ye yönelik düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 6 kişiden aralarında örgütün Şanlıurfa sorumlusunun da bulunduğu 3'ü tutuklandı. 2 kişinin adli kontrollü olarak serbest bırakıldığı Şanlıurfa'da El Kadide Örgütünün İl Sorumlusunun Şanlıurfa İl Sağlık Müdür Yardımcısı Reşit B. olduğu ortaya çıktı. Şanlıurfa da her hangi bir eylem hazırlığında olmadıkları belirlenen örgütün yapılanma aşamasında olduğu açıklandı.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü koordinasyonun da El Kaide örgütüne yönelik 12 ilde düzenlenen eş zamanlı operasyonda 112 kişi gözaltına alınmıştı. Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından geçtiğimiz günlerde El Kaide Örgütünün Mehmet Doğan gurubuna yönelik Şanlıurfa merkezli olarak 3 ilde düzenlediği operasyonlarda yapılanma aşamasında olan örgüt çökertildi.
Geçtiğimiz günlerde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri Şanlıurfa merkezli olarak 3 ilde eş zamanlı düzenlediği operasyonda 6 kişiyi gözaltına almıştı. Şanlıurfa da 1, Birecik ilçesinde 3, Adana'da 1, İstanbul'da da 1 olmak üzere gözaltına alınan 6 kişinin evlerinde yapılan aramada çok sayıda örgüte ait ikaz name, esrar name, cihat name, hareketlilik name, İslami kitap, Mehmet Doğan ve Usame Bin Ladin'in fotoğrafları ile Afganistan'da düzenlediği intihar saldırısında 7 CIA görevlinsin ölümüne yol açan Ürdünlü Doktor Humam Halil Abu Mulal El Malavi'nin Türk eşi Defne Bayrak'ın Usame Bin Ladinle ilgili yazdığı kitapta ele geçirildi.
Operasyonlarda gözaltına alınan Şanlıurfa İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Reşit B.'nin terör örgütü El Kaideye bağlı Mehmet Doğan grubun Şanlıurfa İl sorumlusu olduğu ortaya çıktı. Reşit B.'nin 1 yıldan bu yana Şanlıurfa da İl sağlık Müdür Yardımcılığı görevini yürüttüğü öğrenildi. İstanbul'da yakalanarak Şanlıurfa'ya getirilen örgütün İl Sorumlu yardımcısı Yusuf Ç.'nin ise Türkmeydanı Mahallesi'nde bulunan Hayrullah camisinin İmamı olduğu belirlendi. Gözaltına alınan El Kaidecilerin örgütün Türkiye genelinde yapacağı eylemleri benimsedikleri, her hangi bir elem hazırlığında olmadıkları, İl genelinde yapılanma aşamasında oldukları açıklandı.
Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğündeki sorgulamaları tamamlanana 6 kişi dün adliye ye çıkartıldı. Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık kontrolünden geçirildikten sonra adliye ye getirilen El Kaidecilerden 1 kişi, Kahraman B. savcılıktaki sorgusunun ardından serbest bırakılırken tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilen örgütün Şanlıurfa İl Sorumlusu Şanlıurfa İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Reşit B., örgütün sorumlu yardımcısı cami İmamı Yusuf Ç. ile Yalçın U. çıkardıkları nöbetçi mahkeme tarafından tutuklandı. Tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edilen Yasin Y. ve Fevzi A. mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrollü olarak serbest bırakıldı.AA
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Domuz gribi alarmı sona erdi; Bakanlık kriz merkezi kapandı
Tüm dünyayı salgın alarmına geçiren ve Türkiye'de de ekim ayından ocak başına kadar 600'den fazla kişinin ölümüne neden olan A gribi kış bitmeden sezonu kapattı. Dünya Sağlık Örgütü'nün son olarak A gribi salgınıyla ilgili "İlaç firmalarının başlattığı sahte salgındı" açıklaması yapmasının ardından Sağlık Bakanlığı, A gribi için bünyesinde oluşturduğu kriz merkezini kapattı.
Bakanlık, A gribi kriz merk e z i için görevlendirdiği personeli yeniden eski görevlerine gönderdi. Salgın tehdidi ile birçok kişinin ölümüne yol açabileceği ihtimaliyle korunma önlemleri alan ve bu çerçevede hastalıktan korunmak için üretilen A gribi aşısı alan bir çok ülke, hastalığın artık tehdit oluşturmadığı düşüncesiyle aşıları iade etmek için girişimlerini sürdürüyor.
35 MİLYON AŞI
Sabah gazetesinin haberine göre; hastalıktan korunmak için 43 milyon doz aşı sipariş eden ancak bu aşıların sadece 8.4 milyon dozunu teslim alan ve bunun da 4 milyonunu kullanan Türkiye'de bu yönde girişimlerini sürdürüyor. Türkiye henüz teslim almadığı 35 milyon doz aşıyı iade etmek için sipariş verdiği 3 aşı firmasıyla görüşüyor. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü'nden Prof. Dr. Levent Akın ise bir süre önce SABAH'a Sağlık Bakanlığı'nın ilaç firmalarıyla yaptığı sözleşmeye göre elde kalan aşılar için takas formülünü işletebileceğini açıklamıştı. Prof. Akın, "A Gribi aşısı 2 parçadan oluşuyor. Aktif madde ve sulandırılacak madde var. Sözleşmeye göre aktif madde, Türkiye'de en çok kullanılan aşıyla değiştirebilecek. Örneğin, grip aşısı, karma aşı gibi" demişti.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
19-02-2010
İşini kaybedenler, bundan böyle sağlık hizmetinden yalnızca 10 gün yararlanabilecek
Hastaneye tedavi için giden ya da eczaneden ilaç almak isteyen çok sayıda vatandaş, sağlıktan yararlanma sürelerinin dolduğu gerekçesiyle kapıdan çevrildi. Zaman'ın haberine göre, sosyal güvenlik reformu ile işsiz kalanların sağlık hizmetinden yararlanabilecekleri süre 100 gün olarak düzenlenmişti. Reformun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008'den itibaren de uygulama bu şekilde yapıldı. Ancak SGK yetkilileri, 17 aydır kanunun yanlış uygulandığını savunarak, işsiz kalanların sağlık hizmetinden faydalanma süresini 10 güne indirdi. Bu durum, kurum içinde 'şimdiye kadar yasayı yanlış yorumlamışız' diyerek açıklandı.
SGK'nın kararı, uygulayıcı il müdürleri ile sosyal güvenlik merkez müdürlerini de zor durumda bıraktı. Uygulamayı vatandaşa izah etmekte güçlük çeken yetkililer, vatandaşın tepkisini göğüslemeye çalışıyor. Tedavi olmak için gittiği hastanenin kapısından dönen vatandaşlar ise tepkili: "Sağlıktan yaralanma hakkımızı yasa 100 gün olarak öngörüyorsa ne hakla 10 güne indirildi? Eğer 10 gündüyse 17 aydır nasıl 100 gün şeklinde uygulandı?" SGK'dan il müdürlüklerine ve sosyal güvenlik merkezlerine gönderilen yazı ile tedavi süresinin 10 gün olduğu bildirildi. Bilgisayar ve provizyon programları da buna göre düzenlendi. 10 günün ardından hastane ve eczanelere gidenler sağlık hizmeti ile ilaç alamadan dönüyor.
Ancak sosyal güvenlik reformu olarak nitelenen 5510 sayılı kanuna göre işini kaybedenlerin son bir yılda en az 90 gün ödenmiş primi varsa kendisi ile eş ve çocukları sağlık hizmetinden 90 gün yararlanabiliyor. 90 günün bitiminde de genel sağlık sigortası kapsamına geçmesi için 10 gün süre tanınıyor. Buna göre işsiz kalanlar toplamda 100 gün daha sağlık hizmeti alabiliyor. Uygulama da reformun yürürlüğünden beri bu şekilde yapıldı. Kafa karışıklığına, işsiz kalanların sağlık hizmetinden yararlanacakları süreyi düzenleyen iki maddenin bulunması yol açtı. Reformun 67. maddesinde "60'ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanlar, zorunlu sigortalıklarının sona erdiği tarihten itibaren on gün süreyle genel sağlık sigortasından yararlanırlar. Bu kişilerin sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten geriye doğru bir yıl içinde 90 günlük zorunlu sigortalılıkları varsa, sigortalılık niteliğini yitirdikleri tarihten itibaren 90 gün süreyle bakmakla yükümlü olduğu kişiler dahil sağlık hizmetlerinden yararlandırılırlar." ifadesi yer alıyor. Bu maddeye göre 90 gün ödenmiş primi bulunanlar, sağlık hizmetinden 90+10 gün olmak üzere 100 gün sağlık hizmeti alabiliyorlar. Ancak aynı kanunun 61 maddesinde ise, "60'ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılanların zorunlu sigortalılıklarının sona erdiği tarihten itibaren 10 gün sonra bu bent kapsamında genel sağlık sigortalısı sayılır." diyor. VATAN
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
19-02-2010
SGK hatadan döndü: İşsizler yeniden 100 gün sağlık hizmeti alacak
ANKARA(CİHAN)- Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), işsizlerin sağlık hizmetinden yararlanma hakkını 100 günden 10 güne düşürme hatasından döndü. Kurum Başkanı Mehmet Emin Zararsız'ın konuya el atmasının ardından işini kaybedenlerin yeniden 90 artı 10 gün tedavi ve ilaç almalarının önü açıldı. Provizyon sistemi yeniden işsizler için 100 gün olarak hizmet vermeye başladı.
SGK Kısa Vadeli Sigortalar Daire Başkanlığı'ndan İl Müdürlüklerine ve sosyal güvenlik merkezlerine gönderilen maille başlayan mağduriyet sona erdi. Daire Başkanının gönderdiği mailde sigortalılıkların bittiği tarihten itibaren 10 gün süreyle tedavi ve ilaç harcamaları devlet tarafından karşılanmaya başladı. 10 gün dolduktan sonra eczane ve hastanelerde 'sizin sigortanız yok' cevabıyla karşılayan işsizler şaşkınlık yaşadı. Tepkilerin ardından konuyu incelemeye alan SGK yönetimi işsizlerin işsiz kaldıkları günden itibaren yeniden sağlık hizmetinden 100 gün yararlanması talimatı verdi. Provizyon sistemi düzeltilerek eczane ve hastanelerde işsizlere 100 gün daha ilaç ve tedavi hizmeti verilebilecek.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Sayın şufuke bunlar hatadan döme falan deyil düpedüz takiye bunlar buzdağının görünen yüzü hele şu yakın zamandaki Seçim falan gözükmese Kasaplara Cerrahlık yaptıraçaklar:DD
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
Sayın şufuke bunlar hatadan döme falan deyil düpedüz takiye bunlar buzdağının görünen yüzü hele şu yakın zamandaki Seçim falan gözükmese Kasaplara Cerrahlık yaptıraçaklar:DD
Valla sonuna kadar katılıyorum hakikaten öyle!:ok
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
SGK uyardı: Sisteme kaydolmayan doktorun yazdığı ilaç 1 Mart'tan itibaren verilmeyecek
ANKARA(CİHAN)- Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), devletin yıllık 15 milyar lirayı bulan ilaç giderlerini azaltmak için yeni bir adım daha atıyor. Kurum, bütün doktorları 'kayıt altına' alıyor. 4 Şubat'tan itibaren sisteme 110 bin doktorun 95 bin 644'ü diploma numaralarıyla kaydedildi. Kalan 15 bin doktor, 1 Mart'a kadar sisteme dahil olmazlarsa yazdıkları ilaçlar eczaneler tarafından verilmeyecek. Kurum bu sayede ilaç yazımında yaşanabilecek olumsuzlukların önüne geçmeyi planlıyor.
Daha önce eş değer ilaç uygulaması, online eczane sistemine geçilmesi ve ilaç yazılan reçete başına 2 lira kesilmesi gibi uygulamalara imza atan sosyal güvenlik kurumu, ilaç giderlerindeki 'kaçağı' kapatmak için doktorları da kıskaca alıyor. Kurum, bu sayede cılız sesle de olsa bazı doktorlar tarafından gündeme getirilen , 'doktor-eczane-ilaç firması işbirliğini' kırmayı ve ilaca ödediği faturayı bir miktar daha azaltmayı hedefliyor.
SGK, sistem sayesinde bir tek tuşla internet üzerinden hekimin bilgilerini, hangi hastaya hangi ilacı ne zaman yazdığını bütün ayrıntılarıyla görebilecek. Sürekli aynı firmaya ait ilacın yazıldığının tespit edilmesi durumunda doktor uyarılacak. Hekimin ekranında, "Hep aynı firmanın ilacını yazıyorsun." ikazı düşecek.
1 Mart 2010 itibarıyla başlayacak uygulamaya göre eczaneler, SGK'nın sistemine kendisini kaydettirmeyen doktorun yazdığı ilaçları vermeyecek. Hastaların mağdur olmaması için bu durumdaki doktorların ellerini çabuk tutması yönünde Sağlık Bakanlığı ve SGK yoğun mesai harcıyor. İl Sağlık Müdürlükleri ve başhekimlere gönderilen yazılarla doktorların biran önce sisteme girmesi isteniyor. Şimdiye kadar sisteme, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde çalışan 42 bin 865, üniversite hastanelerindeki 20 bin 424 hekimin girişi yapıldı. Özel hastanelerden ise 20 bin 348 doktor kayıt yaptırdı. Ayrıca serbest çalışan 4 bin 962 doktor ile 7 bin 45 diş hekimi de sisteme kabul edildi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Danıştay; “sağlık sorunu ertelenemez ve ikame edilemez'' dedi.
Ülkemiz insanının % 90’ının ağzında çürük ve % 80’ninde ise dişeti hastalığı vardır. Buna karşın resmi kurumlarda tedavisi sağlanamayan hastaların 30-45-90 gün gibi uzun sürelerde serbest dişhekimlerine sevk edilmeleri yargı çevrelerince de sorgularken; Sosyal Güvenlik Kurumunun 07.09.2009 tarihli Genelgesi ile bu süreler hiçbir haklı gerekçe olmadan 60-90 ve 180 güne çıkarılmıştır. Ayrıca daha önce dişhekiminin belirtmesi ve başhekim onayı ile yapılan sevkler, sağlık kurulu koşuluna bağlanmıştır. Böylece, sevkin uygulanması ve kişilerin sağlık hizmetine erişimi güçleştirilmiş adeta hizmete erişmek “imkansız” hale getirilmiştir.
Aylar hatta yıllar sonrasına randevu verilen mevcut sistemde, hastaların bu şekilde mağdur edilmesini ve sağlıklarının tehlikeye atılmasını anlayabilmek mümkün değildir. Ülke gerçekleri ile örtüşmeyen ve insan sağlığına değer vermeyen bu uygulamaya ilişkin olarak Türk Dişhekimleri Birliği’nin açtığı dava sonucunda Danıştay 10.Dairesi, Sosyal Güvenlik Kurumu’na önemli hatırlatmalarda bulunarak, 2009/11954 Esas Nolu kararı ile 07.09.2009 tarihli Genelgesinin yürütmesini durdurmuştur.
Kararla, “...dişhekimi hasta sayısı ve yoğunluğu, sağlık kuruluşundaki diş hekimi sayısı, hastanın varsa diğer sağlık sorunlarını ve sağlık kuruluşunun teknik imkanlarını ve benzeri durumları gözeterek, hastanın diş tedavisine ne zaman başlanılmasına veya bir başka sağlık kuruluşuna sevk edilmesine karar verme yetkisine sahiptir. Dolayısıyla diş hekiminin sözü dilen yetkisine doğrudan müdahale sonucunu doğuran, sağlık sorununun ''ertelenemez ve ikame edilemez'' nitelikte bulunduğu hususunu göz ardı eden Genelgenin sözü edilen ibarelerinde bu yönüyle de hukuka uygunluk görülmemektedir.” denilerek, dişhekiminin yetkisi iade edilmiştir.
Kararda ayrıca, “...genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmetini karşılamakla yükümlü olan Kurumun sözleşme yaptığı sağlık hizmeti sunucularınca diş tedavilerine başlanılamamasına karşın, bu kişilerin serbest diş hekimliklerine veya kurumla sözleşmesi olmayan sağlık kuruluşuna sevk edilebilmeleri için, önceki düzenlemelerde öngörülen bekleme sürelerini (30, 45 ve 90 gün) iki katına çıkaran, yasal ve bilimsel dayanağı bulunmayan dava konusu Genelgenin 1- (a) maddesinin birinci cümlesindeki ''...180 gün, ...60 gün, ...90 gün içinde'' ibarelerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır." ifadesiyle sağlık kurumlarında yapılamayan diş tedavilerine ait sevklerdeki süre ve sağlık kurulu koşulunun hukuka uygun olmadığının altı çizilmiştir.
Böylece, hastaların mağduriyetlerinin önündeki engeller ortadan kaldırılmış, sağlık kurulu kararı ve süre koşulu aranmaksızın serbest dişhekimine sevkin yolu açılmıştır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
25-02-2010
Sağlık Müdürlüğü'nde dinleme cihazı bulundu
BATMAN(CİHAN)- Batman Sağlık Müdürlüğü İdari ve Mali Şube Müdürü'nün odasında 'böcek' diye tabir edilen dinleme cihazı bulundu. Olaya sert tepki gösteren sağlık sendikaları yaptıkları ortak basın açıklamasında yetkilileri göreve davet etti.
Edinilen bilgiye göre, Batman Sağlık Müdürlüğü İdari ve Mali İşler Şube Müdürü M. Ali Pala'nın odasındaki ışığın yanmaması üzerine görevliler ampulün gevşediğini düşünerek sıkmaya çalıştı. Bu esnada çatlayan 'duy'dan böcek diye tabir edilen dinleme cihazı düştü. İlk etapta ne olduğunu anlamayan görevliler, düşen nesnenin dinleme aleti olduğunu öğrenince durumu emniyete bildirdi. Emniyet konuyla ilgili soruşturma başlattı.
Sağlık Eğitim Sendikası ile Sağlık-Sen yaptıkları ortak basın açıklamasında olaya tepki gösterdi. SES Batman Şube Başkanı Deniz Topkan, Batman'daki sağlık kurumlarında çalışan personelin artık iş yapamaz hale geldiğini belirtti. Topkan, yetkilileri duyarlı olmaya davet etti.
Sağlık Sen Batman Şube Başkanı İbrahim Kara da dinleme cihazı ile kimin neyi hedeflediği ve bunun sorumlusunun kim olduğunun ortaya çıkarılması gerektiğini ifade etti. Kara, son dönemde sağlık müdürlüğünde sağlıkçıdan çok inşaat firmaları ve ihalecilerin gezdiğini ileri sürdü.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
YÖK, ihale yolsuzluğu ile suçlanan dekanı görevden aldı
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), Diyarbakır Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şebnem Eskimez'in, tıbbi cihaz alımı ihalesinde usulsüzlük yaptığı iddia edilmesi nedeniyle görevden aldı. İki yıl önce dekanlığa atanan Eskimez, YÖK Disiplin Kurulu kararı ile görevden uzaklaştırıldı. Olayın, bazı basın kuruluşlarınca 'eski- yeni yönetim kavgası' şeklinde yansıtılması ise üniversite yönetiminin tepkisini çekti.
Yazılı bir açıklama yapan rektörlük, herkesi kucaklayan bir yönetim anlayışı benimsediklerini vurguladı. Açıklamada, "Tüm bu samimi ve özverili çalışmalarımıza rağmen, çeşitli zamanlarda yanlış bilgilendirme ve yönlendirmelerin etkisi ile bazı gruplar tarafından kamuoyuna yapılan mesnetsiz ve taraflı açıklamalar üniversite camiamızı ve halkımızı derinden üzmektedir." denildi.
Diş Hekimliği Fakültesi'nin makine ve cihaz alımları ihalesinde usulsüzlük yapıldığı ihbarı üzerine yapılan mali denetimlerde İhale Yasası'na aykırı işlem tespit edildiğini belirleyen üniversite yönetimi, konuyla ilgili olarak tanzim edilen raporun Rektörlük makamına sunulduğunu anlattı. Bu rapora istinaden Prof. Dr. Şebnem Eskimez hakkında soruşturma açıldığını, soruşturma dosyası ve alınan disiplin kurulu kararının da YÖK'e gönderildiğini belirten üniversite yönetimi, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Yükseköğretim Kurulu'na gönderilen dosya, Yüksek Disiplin Kurulu sıfatıyla toplanan Yükseköğretim Genel Kurulu'nda görüşülmüş ve teklif edilen 'yönetim görevinden ayırma cezası' kabul edilmiştir. İdari bir boşluğun oluşmaması için DÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Aytekin Sır, geçici olarak dekan vekili olarak atanmıştır. Şunu belirtmek isteriz ki, yetkisiz ve usulsüz bir şekilde üniversitemizin adını kullanarak, kendilerini 'izleme komisyonu' olarak adlandıran, kamuoyunu yanıltma ve üniversitemizi karalama misyonunu üstlenmiş bu grubun hiçbir meşruiyeti olmayıp, üniversitemizce de tanınmamaktadır. Öncelikle yasaların yanında yer alması ve kamu yararını gözetmesi gereken kişi ve kuruluşların, yasalara aykırı işlem ve usulsüzlük yapanlara destek vermeleri düşündürücü olup, bu durum kamu vicdanını yaralamaktadır." (CİHAN)
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Oda, diş hekimine "meslekten men cezası" verdi
Kayseri'de 3 ay önce 16 yaşındaki Sinan Kahriman'ın apseli dişini çekerek ölümüne neden olduğu iddia edilen teknisyen hakkında açılan soruşturma sonuçlandı.
Konuyu Disiplin Kurulu'nda değerlendiren Kayseri Diş Hekimleri Odası, teknisyeni çalıştıran ve diş çekiminin muayenehanesinde yapıldığı diş hekimi T.G. hakkında 'meslekten men kararı' aldı. Oda, aldığı kararı Türk Diş Hekimleri Birliği'ne götürecek.
Geçen yıl Kasım ayında diş ağrısı şikayetiyle hekime giden Sinan Kahriman, dişindeki apse nedeniyle hekimlerce diş çekimi yapılmamıştı. Daha sonra başka bir diş hekiminin özel muayenesine giden Sinan Kahriman, burada 20 lira diş çekim ücreti karşılığında hekimin çekmediği dişi, diş hekiminin yanında çalışan teknisyen Y.Ü. tarafından çekilmişti. Gencin yakınlarının ifadesine göre, diş çekimi sonrası muayenehaneden ayrılırken Sinan Kahriman baygınlık geçirmiş ve hastaneye kaldırılmıştı. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 9 gün yoğun bakımda kalan genç hayatını kaybetmişti. Gencin ölümü üzerine ve ailenin de şikayetçi olmasıyla teknisyen hakkında Cumhuriyet Savcılığı soruşturma açarken, Kayseri Diş Hekimleri Odası da inceleme başlatmıştı.
Kayseri Diş Hekimleri Odası, olayla ilgili dün konuyu Disiplin Kurulu'nda görüştü. Disiplin Kurulu ise teknisyeni çalıştıran diş hekimi T.G. hakkında 'meslekten men kararı' aldı. Disiplin Kurulu'nun kararı Türk Diş Hekimleri Birliği'ne götürülecek. Birliğin bu kararı onaylamasının yanı sıra para cezasına da çevirebileceği belirtiliyor. Eğer karar birlik tarafından onaylanırsa muayenehanesi kullanılan diş hekimi de mesleğinden atılmış olacak.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
26-02-2010
Tam Günden sonra istifa eden ve emekliler için “Eve dönüş” başladı
500’e yakın sayıda istifa eden ve emekli olan hekim kamuda çalışmak için Bakanlığa başvuruda bulundu. Atamalar nisan ve temmuz aylarında yapılacak kurayla belirlenecek. Bakanlık martta internetten ilan yayınlayacak. Başvuruların çoğu emekli askeri hekimlerden geliyor
Tam Gün Yasası, istifa eden ve emekli olan hekimlere tekrar kamuda çalışmanın yolunu açıyor. Kamuyu ya da özel sektörü tercih etmeleri için hekimlere tanınan 6 aylık ve 1 yıllık süre başladı. Kamuda çalışmak için Bakanlığa şimdiden başvuran hekim sayısı 500’e yakın. Mart ayı ortalarında yayınlanması beklenen ilanla birlikte başvuruların çok daha artması bekleniyor.
Bakanlık, kamuya dönüş için hekimler için nisan ve temmuz aylarında 2 kez kura yapacak. Kura, ilk elde boş yerler için yapılacak. İstifa eden hekim, istifa ettiği yerleşim merkezinin boş olması durumunda görev yerine dönebilecek; yoğun talep olması durumundaysa ihtiyaç duyulan diğer illerden biri için tercih yapılacak ve kurayla görev yeri tayin edilecek.
Askeri hekimler dönecek
Kamuya dönmek için yapılan başvurularda ağırlığı erken yaşta emekli olan askeri hekimler oluşturuyor. Bakanlığın sunduğu ekonomik şartların askeri hekimlere göre daha iyi olması da bu tercihi tetikliyor.
Hekimlerin yurt genelinde dengeli dağılımının amaçlandığına dikkat çeken Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürü Hikmet Çolak, “Doktor, diş hekimi ve eczacının her tür ataması kurayla olmak zorunda. Emekli olanların kurayla dönüşü zaten kanun gereği. Adetlerimiz de atamaları kura yoluyla, noter huzurunda, internet ortamında yapmak yönünde. Noterler birliğinin yeni bir yazılım yapmasını bekliyoruz” diye konuştu.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
05-03-2010
Aile hekimliği ile 95 milyon lira tasarruf edildi
KAYSERİ(CİHAN)- Sağlık Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan aile hekimliğinin, sağlık giderleri konusunda devleti kara geçirdiği belirlendi. Aile hekimliğinin uygulandığı illerin başında gelen Kayseri'de devlet, 95 milyon lira tasarruf etti.
Kayseri İl Sağlık Müdürü Kadir Çetinkara, birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında olan aile hekimliğine başvuran bir kişinin muayene, tetkik ve ilaç dâhil maliyetinin devlete 12 lira olduğunu kaydetti. Bu miktarın ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinde 60 ile 170 lira olduğunu belirten Çetinkara, Kayseri'de aile hekimliğinden faydalananların sayısının fazlalaştığını 3 basamak olarak değerlendirilen Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde de hasta sayısının azaldığını söyledi.
Çetinkara, "Bir yıl da Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi olmaya gelenlerin sayısı 600 bin azaldı. Bu rakamın aile hekimliğine kaydığını gördük. Birinci basamakta yer alan aile hekimliğinde bir kişi için devlet 12 lira harcarken, 3 basamakta yer alan Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ise devlet bir kişiye 170 lira harcıyor. 600 bin kişiyi hesaplarsak ortaya devletin bir yılda sağlık giderlerinden 95 milyon lira kar ettiğini görüyoruz." açıklamasında bulundu.
Vatandaşların hastane yerine artık aile hekimini tercih etmeye başladığının altını da çizen Çetinkara, Kayseri'de 354 aile hekiminin görev yaptığını ifade etti.
GAZETECİLERE İLK YARDIM KURSU
İl Sağlık Müdürü Kadir Çetinkara, sahada gezen gazetecilere ilk yardım kursu verilmesi için girişim başlattığını söyledi. İlk olay yerine gazeteciler ile polisin ve sağlık ekibinin gittiğini ifade eden Çetinkara, "Çoğu gazeteci arkadaşımız ilk yardımı bilmiyor. Vereceğimiz kursla olay yerine önce gittiklerinde yaralananlara ne yapacağını öğrenirler." diye konuştu. Çetinkara, bu kursun önümüzdeki günlerde hayata geçmesi için bir ekip görevlendirdiğini de sözlerine ekledi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
05-03-2010
İlaçta devlete indirim var, vatandaşa yok
Araları iki yıldır bozuk olan eczacılarla ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) en son ilaç takip sistemi nedeniyle karşı karşıya gelirken; ilaç firmaları arasındaki rekabet kızıştı, kamuya yapılan indirim oranı yüzde 40-50'ye ulaştı.
İlaçtaki ucuzlamanın devlete yarayıp sosyal güvencesi olmayan, ilacını reçete yazdırmadan almak zorunda kalan vatandaşlara faydası olmadığını belirten İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, “Nedeni ne olursa olsun 25 liralık ilaç 12 liraya kurtarıyorsa bunu 25 liradan satmanın mantığı yok, insaf ölçülerinde anlatılabilirliği de yok” dedi.
Sosyal güvenlik kurumlarının SGK çatısı altında birleşmesinin ardından müşterileri arasına SSK ve Bağ-Kur'luların da girdiği eczacıların devletle ‘balayı’ günleri geride kaldı. Eczacılar, muayene ücretlerinin tahsilatçısı olmak, kamu indirimi uygulamasında yüzde 3.5-4 gelir kaybına uğramak gibi sıkıntılarla uğraşırken, ilaç sektörünün ‘iskonto’ları fiyatlarda ‘çifte standart’a yol açtı. Devletin yerli ilaçta yüzde 11, yabancı ve pahalı ilaçta yüzde 23'ten az indirimi kabul etmediğini ancak pazarda payını artırmak isteyen firmaların rekabetiyle kamu indirimlerinin yüzde 40-50'lere ulaştığını belirten Sayılkan, “Devlet kazanıyor, vatandaş cezalandırılıyor” yorumunu yaptı. Sayılkan şunları söyledi:
KAMU İNDİRİMİNİN VATANDAŞA YARARI YOK
“Çok bilinen, tüketilen antibiyotik olan augmentinde (1 gr. tablet) kamu indirimi yüzde 43 oldu. Firma bu ilacı devlete 9.07 liraya satarken, ilacın etiket fiyatı 15.92 lira. Yani sosyal güvencesi olmayan ya da hastaneye, aile hekimine gidemeyip direkt eczaneden almak zorunda kalan vatandaş bu ilaca 15.92 lira ödeyip bu ilacı alıyor. Devlet ucuz ilacı baz alıyor. Biri ucuz yeri bir ilaç çıkarıyor, pazar payını artırıyor. Rakipleri de kayıp yaşamamak için indirim oranını yükseltiyor. Şu anda çok tüketilen ilaçlarda bu rekabet ve indirimler yaşanıyor. Bu firmalar bizi, devleti, ülkeyi sevdikleri için bu indirimleri yapmıyorlar. Rakiplerinin önüne geçmek, daha fazla satmak için indirim oranlarını artırıyorlar. Hedeni her ne olursa olsun 25 liralık ilaç 12 liraya kurtarıyorsa, yüzde 90 alıcısı olan devlete milyonlarca kutu verirken zarar etmiyorsa, üç beş gariban vatandaşa 25 liradan satmanın da bir mantığı yok, insaf ölçülerinde de bunun anlatılabilirliği yok. Devlet ilacın parasını 90 gün sonra öderken, vatandaş anında nakit ödüyor ama cezalandırılıyor. Yani kamu indiriminin vatandaşa bir yararı yok. Böyle bir çifti standart olmamalı. Üstelik böylesine işsizlik oranlarının arttığı, insanların sosyal güvencesiz kaldığı bir ortamda hiç olmamalı.”
Bazı ilaçların indirimli ve etiket fiyatları
Augmentin antibiyotik: 9.07 - 15.92
Nexium 40.mg. mide: 16.75 - 31.01
Famodin mide: 4.51 - 9.60
Panthec mide: 12.89 - 21.48
Bonviva kemik erimesi: 108.26 - 154.66
Betanorm diyabet 80 mg.: 4.19 - 6.26
Ceftinex antibiyotik 10'luk: 27.47 - 45.78
20'lik: 54.76 - 91.26
Micardis antibiyotik 80 mg.: 26.12 - 45.04
Erdostin öksürük şurubu: 10.39 - 20.78
Pandev mide 20 mg.: 12.91 - 21.52
HÜRRİYET
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
04-03-2010
Akdağ’ın ‘muayenehane hekimliği bitsin’ planı
Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Tam Gün Yasası’na ilişkin açıklama yapan Sağlık Bakanı Recep Akdağ, doktorlara kamu veya özel hastaneleri seçmeleri için 6 ay süre verdiklerini hatırlattı.
Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Tam Gün Yasası’nın ardından, sistemdeki yozlaşmanın ana sonuçlarından biri olan hasta ile doktor arasındaki para ilişkisinin büyük ölçüde bittiğini savundu.
Hedeflerinin altı aylık süre sonunda doktorların kamuda çalışma oranını yüzde 95’in üzerine çıkarmak olduğunu belirten Recep Akdağ, “Böylece muayenehane hekimliği oranını yüzde 5’in altına düşürmek, giderek de sıfırlamak istiyoruz” dedi. Hastane birlikleri tasarısını da yasalaştıracaklarını belirten Akdağ, şunları söyledi: “Para ilişkisi bitti. Sağlıkta sistem çok iyi oturdu. Muayenehanesini kapatarak hastaneye dönmüş doktorla hasta arasında para ilişkisi yok denecek kadar azaldı. İnsanlık hali, eski alışkanlık, tamamen yok diyemeyiz. Ama genel olarak, hekim ile hasta arasındaki para alışverişi ilişkisi muayenehaneler kapandıktan sonra bitti.”
Kamu cazip hale geldi
Süreç boyunca önce teşvik sistemi ile kamuda çalışmayı cazip hale getirdiklerini ardından vatandaşı bezdiren ‘Önce muayenehaneme geleceksin’ tuzağına karşı mücadele ettiklerini vurgulayan Recep Akdağ sözlerini şöyle sürdürdü: “Fiilen meşru hale getirilen ‘bıçak parası’ uygulamasına karşı savaş açtık, haksız olarak bu parayı alanları cezalandırdık. Hekimlerimizin kamu hastanelerini tercih etme oranı yüzde 11’den yüzde 84’lere çıktı. Şimdi kalan yüzde 16’lık bölümü yasayla çözümlüyoruz. Sistemin tam olarak yerine oturması lazım. Yüzde 16 sistemi arızalandırıyor. Yasa ile verdiğimiz altı aylık yumuşak geçiş süreci sonunda bu arıza da büyük ölçüde ortadan kalkacak.”
Recep Akdağ, “Özel hastaneler bu sistemde zor durumda kalmayacak mı?” sorusu üzerine şu yanıtı verdi: “Biz halk için yapıyoruz, gariban vatandaşımıza kolaylık getiriyoruz. Sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası primi ödeyen, geliri sınırlı geniş kitleler, neden devlet hastanelerine gitmeyip özel hastaneye gidip parayı bayılsın? Biz bunu ortadan kaldırmak istiyoruz. Sosyal adaleti sağlayan bir sistem getiriyoruz.”
İlaç Takip Sistemi 16 Mayıs’a ertelendi
SAĞLIK Bakanlığı, eczanelerde ve hastanelerde yaşanan sıkıntılar nedeniyle İlaç Takip Sistemi’ni 16 Mayıs’a erteleme kararı aldı. Geçtiğimiz günlerde eczaneleri ve SGK’yı karşı karşıya getiren karekod uygulaması yeni bir kriz yaratmıştı. Türk Eczacılar Birliği’nin önceki gün yaptığı “Karekod uygulamasını erteleyin” açıklamasının ardından Sağlık Bakanlığı dün bir genelde yayınladı. Sağlık Bakanlığı’nın genelgesinde, ilaçların izlenebilmesi için ürünler üzerinden kupürlerin kaldırıldığı, yerine “karekod” adıyla yeni bir tanımlayıcı konulduğu anlatıldı.
HÜRRİYET
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
08-03-2010
İlaç kavgası büyüyor
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanı Emin Zararsız, eczanelerde yaşanan ilaç sorununun kaynağının sisteme karşı direnen eczacılar olduğunu öne sürdü. Türk Eczacılar Birliği (TEB) Genel Sekreteri Özgür Özel ise aksaklığın sorumlusunun SGK Başkanlığı olduğunu bunu mahkeme ve noter aracılığıyla da belgelendirdiklerini söyledi.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile Türk Eczacılar Birliği vatandaşın ilaç alamamasının sorumlusu olarak birbirlerini suçluyor. SGK Başkanı Emin Zararsız, eczacıların “stok affı” çıkartmak için çaba gösterdiğini, “İlaç Takip Sistemi”ni engellemeye çalıştığını öne sürdü. TEB Genel Sekreteri Özgür Özel ise bugün yaşanan sıkıntının kaynağının kendileri değil, sistemi bir türlü oturtamayan SGK yetkilileri olduğunu söyledi.
Zararsız, eczacıların toplantılarda başka, kamuoyuna başka açıklamalar yaptığını iddia etti. TEB Genel Sekreteri Özgür Özel “Türkiye’de sağlık alanında ne kadar radikal değişim varsa hepsi eczacı üzerinde deneniyor ve bizden de zararımıza da olsa bütün bunlara uyum sağlamamız bekleniyor” dedi. Özel, "hurriyet.com.tr"ye şunları söyledi:
Biz de tam tersine işliyor
“Elektronik sisteme geçiş tüm dünyada eczacının iş yükünü azaltmak, hastanın ilaç almasını hızlandırmak ve kolaylaştırmak için yapılıyor. Oysa Türkiye’de bir sistem değişikliğinde ilaç alımı beş gün boyunca durabiliyor. Bunun eczacı ile hiçbir ilgisi yok. ‘Eczacı sisteme direniyor, o yüzden işlemiyor’ söylemi hiçbir şekilde doğru değil. Program tamamen SGK’nın elinde ve aksaklıklarından da onlar sorumlu olmalı.”
Noter aracılığıyla belgelendi
SGB yetkililerinin “sistem çalışıyor” açıklamaları karşısında eczacıların şoke olduğunu belirten Genel Sekreter Özgür Özel, “Eczacı odaları noter ve mahkeme kanalıyla sistemin çalışmadığına ilişkin tespitler yaptırdı. 24 bin eczacı ve milyonlarca hasta aynı anda yalan söylüyor olabilir mi?” dedi.
Protokolü unuttular
Her ilaca üretiminden tüketimine kadar kullanılacak numara verilip bunların takibinin yapılacağı “İlaç Takip Sistemi”ne geçişle ilgili sıkıntılarının olduğunu kaydeden TEB Genel Sekrereti sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eczacıların sıkıntıları aşılmadan İlaç Takip Sistemine geçilemeyeceğine ilişkin protokolde SGK Başkanının da imzası var. Bu maddelerden birinde de stok düzeltme hakkı var. Bu konuda düzeltme bekliyoruz. İlaç fiyatı düşüyor, fark karşılanmıyor, raftaki stok bozuluyor. Eczacı kamu kurum iskontosu taşıma zararına uğruyor, stok bozuluyor. Vergi denetimi nedeniyle etmediği oranda kar bildiriyor, stok bozuluyor.”
Fazladan vergi ödeniyor
İşin ilginci şu ki: eczacı vergi kaçırmıyor, aksine kazanmadan fazla vergi veriyor. Şu anda SGK sisteminin çalışmamasının ne ertelenen İTS ile ne eczacı ile bir ilgisi yok. Bizim elektronik sistemler açısından birincil önceliğimiz hasta sağlığı ve güvenliğidir.
Biz de destekliyoruz ama
MEDULA sistemi eczanede hayatı durdurmuştur. Bu nedenle de aynı İlaç Takip Sistemi gibi, MEDULA sistemi de aksaklıkları giderilene kadar ertelenmeli. Ülkemizin, kamunun ve kurumların yararına olan her sistemi üyelerimizin hukukunun da gözetilmesi şartı ile sonuna kadar destekledik, desteklemeye de devam edeceğiz.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Hemşirelik yönetmeliği yayınlandı
Kamu ve özel tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında ve hemşirelik hizmetleri sunulan diğer alanlarda görev yapan hemşireleri kapsayan Yönetmelik yayınlandı.
Sağlık Bakanlığının Hemşirelik Yönetmeliği, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Kamu ve özel tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında ve hemşirelik hizmetleri sunulan diğer alanlarda görev yapan hemşireleri kapsayan Yönetmelik, sağlık hizmeti sunulan kurum ve kuruluşlarda görev yapan hemşirelerin çalışma alanlarına, pozisyonlarına ve eğitim durumlarına göre görev, yetki ve sorumluluklarını belirliyor.
Yönetmeliğe göre, hemşirelik hizmetleri, birey, aile, grup ve toplumun sağlığının geliştirilmesi, korunması, hastalık durumunda iyileştirilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması amacıyla hemşirenin yerine getirdiği bakım verme, hekimce hazırlanan tıbbî tanı ve tedavi planının oluşturulması ve uygulanması, güvenli ve sağlıklı bir çevre oluşturma, eğitim, danışmanlık, araştırma, yönetim, kalite geliştirme, işbirliği yapma ve iletişimi sağlama rollerini kapsayacak.
Hemşireler, her ortamda bireyin, ailenin ve toplumun hemşirelik girişimleri ile karşılanabilecek sağlıkla ilgili ihtiyaçlarını belirler ve hemşirelik tanılama süreci kapsamında belirlenen ihtiyaçlar çerçevesinde hemşirelik bakımını kanıta dayalı olarak planlayacak, uygulayacak, değerlendirecek ve denetleyecek. Tıbbi tanı ve tedavi planının uygulanmasında, hekim tarafından, acil durumlar dışında yazılı olarak verilen tedavileri uygulayacak, hastada beklenmeyen veya ani gelişen durumlar ile acil uygulanması gereken tanı ve tedavi planlarında müdavi hekimin şifahi tıbbi istemini kabul edecek. Bu süreçte hasta ve çalışan güvenliği açısından gerekli tedbirleri alacak.
Hastaya lüzumu halinde uygulanmak üzere hekim tarafından reçete edilen tıbbi talepleri bilimsel esaslara göre belirlenen sağlık bakımını, tanı ve tedavi protokolleri doğrultusunda yerine getirecek.
UZMAN HEMŞİRE
Lisans mezunu hemşirelerden, yurt içinde hemşirelik anabilim dallarında ve bunların altında açılan lisansüstü eğitim programlarından mezun olan ve diplomaları Bakanlıkça tescil edilen hemşireler ile yurt dışında bu programlardan mezun olup, diplomalarının denklikleri onaylanan ve diplomaları Bakanlıkça tescil edilen hemşireler alanlarında uzman hemşire olarak çalışacak.
Uzman hemşireler, temel hemşirelik rollerinin yanı sıra uzmanlığını yaptığı alana yönelik klinik bilgi, beceri, sağlık araştırmaları, danışmanlık hizmetleri, sağlık eğitim hizmetlerinin programlanması, uygulanması ve değerlendirilmesinde sorumluluk alacak, uygulayacak ve değerlendirecek.
Yetki belgesine sahip hemşireler, hemşirelik mesleği ile ilgili özellik arz eden birim ve alanlarda yetki belgesine sahip ve bu alanlara ilişkin hemşirelik bakım hizmetlerinden sorumlu hemşire olacak. Yetki belgesine sahip hemşirelerin görev, yetki ve sorumlulukları, sahip oldukları yetki belgeleri ve çalıştıkları özellikli alana göre Bakanlıkça düzenlenecek.
BAŞHEMŞİRE
Başhemşire olabilmek için hemşirelikte en az lisans eğitimine sahip olmak gerekecek. Ancak kurum, kuruluşta, hemşirelikte lisans eğitimine sahip hemşire bulunmaması halinde diğer hemşirelerden de görevlendirme yapılabilecek.
Başhemşire bağlı olduğu kurum, kuruluş üst amirine karşı sorumlu olarak, hemşirelik hizmetlerinin planlanmasını, yürütülmesini, değerlendirilmesini, geliştirilmesini ve kayıt altına alınmasını sağlayacak. Hemşirelik hizmetleri organizasyonu doğrultusunda görevli hemşirelerin mevzuata ve meslek ilkelerine uygun olarak görev yapmalarından, hemşirelik hizmetlerinin etkin ve verimli sunumundan sorumlu olacak. İstenmeyen olaylar ve hatalı hemşirelik uygulamalarını önleyici tedbirleri alacak, meydana gelen menfi olayların kaydının tutulmasını ve bildirilmesini sağlayacak.
Başhemşirenin görevleri normal mesai dışında ve resmi tatil günlerinde gözetmen hemşire tarafından yürütülecek. Bu hemşireler meslekte beş yıl deneyimli, lisans mezunu hemşireler arasından başhemşire tarafından seçilecek ve görevlendirilecek. Ancak, kurum/kuruluşta, hemşirelikte lisans eğitimine sahip hemşire bulunmaması halinde diğer hemşirelerden de görevlendirme yapılabilecek.
Sorumlu hemşire yatan hasta üniteleri, klinikleri, yoğun bakım üniteleri, ayaktan tanı ve tedavi birimleri, acil, evde bakım gibi alanlarda hemşirelik hizmetlerinin yerine getirilmesinde başhemşireye karşı sorumlu olup, öncelikle ilgili alanda uzman hemşireler, yoksa üç yıl deneyimli ve hemşirelikte lisans mezunları arasından başhemşire tarafından görevlendirilecek.
Sorumlu hemşire, servis ve ünitedeki hastaların bakım gereksinimlerinin hemşirelik süreci doğrultusunda belirlenmesine ve karşılanmasına yönelik hemşirelik hizmetlerinin yürütülmesinden sorumlu olacak.
Bakanlık, bu Yönetmeliğin uygulanmasını sağlamak üzere her türlü alt düzenlemeyi yapmaya yetkili olacak.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
11-03-2010
Savcı ile tartıştıktan sonra gözaltına alınan doktor serbest bırakıldı
AMASYA(CİHAN)- Amasya'nın Suluova ilçesinde dün gece rapor verme meselesi yüzünden savcı ile tartıştıktan sonra gözaltına alınan doktor, mahkeme tarafından serbest bırakıldı.
Suluova Devlet Hastanesi'nde dün gece hırsızlık zanlısı bir bayana hamile raporu verilmesi yüzünden Cumhuriyet Savcısı Yıldırım Tercan ile tartışan Acil Servis Doktoru Hacer Türk gözaltına alınmıştı.
Mahkeme sonrası basın açıklaması yapan Doktor Hacer Türk, savcı ve polisin nasıl rapor vermesi gerektiği konusunda kendisine baskı yaptıklarını dile getirerek, "Bu bir hukuksuzluktur. Hırsızlık zanlısı bayana ben geçici rapor verdim, fakat bebeğe bir şey olur şüphesi ile kat'i rapor vermek istemedim. Kadın doğum uzmanımıza ulaşmaya çalıştım, ama olmadı. Ben rapor vermeyince gözaltına alındım." dedi.
Doktor Hacer Türk'ün eşi Sadık Türk ise bu olayın bir hukuksuzluk olduğunu belirterek, peşini bırakmayacaklarını söyledi.
Sağlık Emekçileri Sendikası Amasya Şube Başkanı Recep Karabek de sağlık çalışanlarının nasıl baskı altında olduğunu bu olayla daha net oraya çıktığına değinerek, "Bu olay tamamen hukuk dışı. Sendikalar olarak bu olaya sessiz kalmayacağız. Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı nezdinde girişimlerimiz devam ediyor. Yarın bu konu ile alakalı detaylı açıklama yapacağız." şeklinde konuştu.
Bu arada hırsızlık zanlısı bayanın 8 aylık hamile olduğu bildirildi.
.........................
Meslekdaşım sayın Dr. Hacer TÜRK'ün son derece nizami bir yaklaşımı dolayısıyla başına gelen bu vahim hadisenin müsebbiberini kınıyorum. Arkadaşıma büyük geçmiş olsun dileklerimi iletirken hatıratmak isterim ki: Her meslek kutsaldır. Ancak nedense güzel Ülkemde kutsallığı mensuplarını da kutsallaştıran (!) tek meslek hukuktur??? Tababette malpractice olduğu gibi adalette olmalıdır. Sömürge valileri keyfiliğinde davranışlar malesef arşa çıkıyor. Tuz kurtlandı sayın meslekdaşlarım... Meslekdaşımın hakkını arayacağını bildirmesi sevindirici; sonucunu da bu sahifelerde görmek isteriz.
Dr. İ.G.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
17-03-2010
Diş hekimlerinden "pratisyen" tepkisi
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ünsal Özgen’in diş hekimliğinde uzmanlığın gerekli olduğuna, pratisyenliğin kaliteyi düşürdüğüne ilişkin Medimagazin’de yayınlanan açıklamaları Türk Dişhekimleri Birliğinin (TDB) tepkisine neden oldu.
İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ünsal Özgen ne demişti?
Açıklamada, uzmanlık alanı kabul edilen dallarda, bazı işlemlerin uzmanlığı ilgilendirdiği ileri sürülerek diş hekimlerinin çalışma alanlarının kısıtlanmasına neden olacağı belirtildi.
Açıklamasında şunlar kaydedildi:
“Diş hekimliğinde uzmanlaşmayı körüklemek; gerekliliği bilimsel olarak kanıtlanmamış alanlarda fazladan 4 yıllık eğitimle ülkenin kıt kaynak ve olanaklarının heba edilmesine, diş hekimlerinin kısa süreli eğitimle edinebilecekleri bilgi ve beceriler için zaman kaybetmelerine, diş hekimliği hizmetlerinin maliyetinin artmasına ve hizmete ulaşımın zorlaşmasına yol açacaktır.”
Pratisyen yerine “genel uygulayıcı”
Fakültelerin, bulundukları iller ve bir kaç komşu il için “sağlık hizmeti” vermek amacıyla açılamayacağını belirten TDB şunları ifade etti:
“Üniversitelerin asli görevi en iyi şekilde eğitim vermektir; sağlık hizmeti ise iyi eğitim almış bu kişiler tarafından verilir. AB ülkelerinde fakültelerin sağlık hizmetlerindeki yeri yüzde 1’dir. Diş hekimliği eğitimi veren her kişinin bildiği üzere 5 yıllık eğitimi tamamlayan bir diş hekiminin neleri yapmaya haiz olacağı, yetkileri ve yetkinliği çok açık bir şekilde hem ülkemizdeki eğitimin yazılı standartlarında, hem de uluslararası diş hekimliği eğitim standartlarında bellidir. Bilimin ışığında hareket eden, bilimselliğe önem veren tüm ülkelerde diş hekimliği eğitimi ‘yetkin diş hekimi’ yetiştirmek üzerine kurgulanmıştır. Bu ülkeler yine bilimsel verilerine ve ihtiyaçlarına göre uzman diş hekimi eğitimlerini planlamışlardır.
‘Pratisyenlik’, ülkemize genel tıp alanından girmiş; terminoloji olarak yanlış kullanılan ve işlev olarak yanlış uygulan bir kavramdır. Yıllarca diş hekimliği alanında kullanılmazken aynı yanlışlarla diş hekimliği alanına da sokulmaya çalışılmaktadır. Aslında, ‘genel uygulayıcı’ anlamına gelen ‘general practitioner’ ın yetersiz tercümesidir. Sanılanın aksine bir eksiklik değil; tam tersine diş hekimliği alanında çoğu işlemi yapabilecek bilgi ve beceri düzeyindeki diş hekimlerini tanımlar.
Kaliteyi düşürdüğü iddia edilen ve ‘pratisyen’ olarak tabir edilen diş hekimlerini yetiştirme görevi ve sorumluluğu sadece fakültelerimizdedir. Buna rağmen, böyle bir açıklamanın yapılmış olması, bu sorunun kaynağının, cevabının ve çözümünün kimde olduğu gerçeğini görmezden gelmemiz için yeterli değildir.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
31-03-2010
Özele diş sevki imkansız hale geldi
SGK’nın serbest diş hekimlerine sevki düzenleyen ve sevklerde “60, 90 ve 180 gün” ile “sağlık kurulu kararı” koşulu getiren kararının iptali üzerine SGK yeni düzenleme yaptı. Buna göre, özel sağlık kuruluşlarında diş tedavilerinin yapılabilmesi için; Bakanlığa bağlı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinde tedavinin sağlanamaması ve hastanın sevk edilmesi gerekiyor. Diş Tedavileri Sevk Formunu işaret eden Kurum, özelde yapılacak tedavilerde TDB’nin fiyat tarifesini geçerli kıldı.
Sevkler ADSM den yapılmalı diyor. Yani devlet hastanesi diş polikliniği veya sağlık ocağı diş ünitesinden sevk aldırırsanız SGK ödeme yapmayacaktır. Soruyorum?
ADSM ben her tedaviyi yapabiliyorum, o yüzden sevk vermeme gerek yok derse ne olacak.
Hastada beni bekletemezsin derse ne olacak benim anladığım SGK topu ADSM başhekimlerine attı siz uğraşın diyor, sevk ederseniz sağlık bakanlığı müfettişleriyle uğraşırsınız , etmezseniz de hasta avukatlarıyla uğraşırsınız diyor.
İyice arapsaçı ettiler artık. Kendileri de ne yazdıklarını şaşırdı.
Danıştay ın D. 10. daire Esas No : 2009/11954 kararında; bir önceki genelgeyi durdurma nedenlerini de şu şekilde izah ediyordu;
Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen "yaşama hakkı" yalnızca yaşamını sürdürmek anlamında değil "sağlıklı yaşama hakkı"na sahip olmak anlamındadır. İşte bu nedenle kişilerin sağlıklı olma hakkı, kamusal korumaya tabidir.
Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı, bir ekonomik ve sosyal hak olup, bu yönüyle kamuya ya da Anayasada geçen biçimiyle Devlete belli yükümlülükler getirmektedir. Devlet bu anayasal yükümlülüğün gereğini yerine getirmek ve herkesin sağlık hizmetlerinden yararlanması için her türlü tedbiri almak, kişilerin sağlık hizmetlerinden gecikmeksizin yararlanmasını sağlamak durumundadır
Anayasa Mahkemesi de 22.11.2007 günlü, E:2004/114, K:2007/85 sayılı kararında, sağlık hizmetlerinin nitelikleri gereği diğer kamu hizmetlerinden farklı olduğunu, sağlık hizmetlerinin temel hedefi olan insan sağlığı sorununun ''ertelenemez ve ikame edilemez'' nitelikte bulunduğunu belirterek sağlık hizmetinin insan ve toplum yaşamındaki önemi vurgulanmıştır.
Sağlık bakanlığı ve SGK bu genelge ile prim üreten hastaların hekim seçme özgürlüğünü tamamen engellemişlerdir. Neredeyse özele diş sevk lerini imkansız hale getirmişlerdir.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
30-03-2010
Başhekim yardımcısı ve hastane müdürü ihaleye fesat karıştırmaktan gözaltında
İhaleye fesat karıştırıldığı iddiasıyla İzmir'in da aralarında bulunduğu 20 ilde düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 51 kişi arasında bir başhekim yardımcısı ile hastane müdür yardımcısının da bulunduğu öğrenildi.
AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince başlatılan soruşturma sürüyor.
Operasyon kapsamında gözaltına alınan 51 kişi arasında bir başhekim yardımcısı ile hastane müdür yardımcısının da bulunduğu bildirildi.
Bu arada, operasyon kapsamında İstanbul'da yakalanan 8 kişinin İzmir'e getirildiği öğrenildi.
İzmir Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri aralarında Ankara, İstanbul, Ağrı ve Ordu'nun da bulunduğu 20 ilde ''suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suç örgütüne üye olma, belediye ve hastanelerin güvenlik, yemek, temizlik ihalelerine fesat karıştırma, tehdit ve rüşvet'' iddiasıyla eş zamanlı operasyon düzenleyerek, 51 kişiyi gözaltına almıştı.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
02-04-2010
Sağlık Bakanlığı, Kıbrıs'a gidenleri yakın takibe aldı
ANKARA - - Sağlık Bakanlığı, sperm bankalarıyla temasa geçilerek bebek sahibi olunmasını önlemek için gazetelerde ve internette yayınlanan, "Kıbrıs'ta tatil" ilanlarını takibe aldı.
Bakanlık, bu yolla bebek sahibi olunmasına aracılık edenleri savcılığa bildirecek. Hürriyet gazetesinin haberine göre; Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü İrfan Şencan, tartışmalara neden olan "Sperm bankası yolu ile bebek sahibi olma" uygulamasının Türkiye'de yasak olduğunun bilinmesine rağmen yasayı delmeye çalışanlar olduğunu söyledi.
Özellikle bazı organizasyon şirketlerinin, "tatile götürüyorum" diyerek insanları Kıbrıs'ta ya da başka ülkelerdeki sperm bankalarına yönlendirdiklerini belirten Şencan şöyle devam etti: "Şikayetlerin yanı sıra internetten açıkça ya da gazetelere tatil maskesi altında ilan verip bu işi yapanların tespitine başladık. Şüphelileri savcılığa bildireceğiz.
Türkiye'de yasak bir uygulamayı gerçekleştirmek için ilan vermek de kesinlikle yasak. Hangi çocuk babasız büyümek ister? 'Baban kim' diye sorduklarında X ya da K-335 mi diyecek? Çocuğun psikolojisini düşünsenize. Çocuğun babasını aramasına da izin verilmiyor. Bu çok kötü durumlara neden olabilir. 'Olmaz olmaz' demeyin, çocuk babasıyla ya da kardeşiyle bile evlenebilir."
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Başhekim cinayetinde karar açıklandı: 27 yıl hapis
Elbistan'da faaliyet gösteren özel bir tıp merkezinde başhekim olarak görev yapan Genel Carrahi Uzmanı Opr. Dr. Saim Urungu Maraş cinayetinde karar verildi. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada sanık Taşer A.'ya 27 yıl hapis cezası verildi.
Elbistan'da faaliyet gösteren özel bir tıp merkezinde başhekim olarak görev yapan Opr. Dr. Saim Urungu Maraş, 28 Temmuz 2009 tarihinde tıp merkezinin önünde bir bankta dinlenirken, Taşer A. adlı kişi tarafından pompalı tüfekle öldürülmüştü.
Olay sonunda yakalanan Taşer A.'nın görülen davası karara bağlandı. Ağır Cezada görülen davada, kasten adam öldürmekten yargılanan Taşer A., makdül Saim Urungu Maraş ile konuşmaya gittiği sırada istemeyerek cinayet işlediğini ifade ederek, olaydan dolayı pişmanlığını dile getirdi.
Yapılan savunmaların ardından 5 dakikalık ara veren mahkeme heyeti, daha sonra nihai kararını açıkladı. Önce ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan Taşer A., mahkeme heyetinin olayda tahrik olduğuna kanaat getirdiği için bu ceza 24 yıl ağır hapis cezasına, 3 yıl da değişik cezalara çarptırılarak, toplam 27 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Duruşma sonunda, olayda hayatını kaybeden Opr. Dr. Saim Urungu Maraş'ın avukatları, ANAP eski Milletvekili ve Kültür Bakanı Gökhan Maraş, Abidin Maraş, Hanifi Sancar Kara, verilen cezadan memnun olmadıklarını belirterek, olayda planlı cinayet olmasına rağmen dava hakiminin ağır tahrik kanaati kullanmasının kendilerini memun etmediğini ifade edip, Yargıtay'a müracaat edeceklerini vurguladılar.
Abi Avukat Gökhan Maraş, olayın sebebinin para hırsızlığı olduğunu ifade ederek, "Olayın asıl sebebi vuran kişinin nişanlısının işten atılmasıdır. İşten atılmasının sebebi de nişanlısının kendi hesabına para aktarması. Bu nedenle işten ayrılması ve Taşer A.'nın arpalığının kesilmiş olmasıdır." dedi. Daha sonra sanık Elbistan E Tipi Cezaevi'ne sevk edildi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Diş hekimliğinde fakülte artış hızı ikiye katlandı
Yıllara göre açılan özel ve resmi diş hekimliği fakültelerinin artışını inceleyen
Türk Dişhekimleri Birliği, 2000 yılından sonra açılan diş hekimliği fakültesi sayısının önceki on yıllık dönemi neredeyse ikiye katladığını gözler önüne serdi
Türk Dişhekimleri Birliği (TDB), Türkiye’de açılan resmi ve özel diş hekimliği fakültelerinin yıllara göre dağılımını inceleyen bir araştırma yaptı. 1908-2009 yılları arasında açılan diş hekimliği fakültelerinin yıllara göre dağılımını gösteren araştırma TDB internet sitesinde de yer aldı.
Makul bir artış var
Yapılan araştırmada, 1908-1959 yılları arasında sadece bir diş hekimliği fakültesi olduğu gözlendi. Çalışmanın devamında fakülte artış oranları 9’ar yıllık periyodlar halinde incelendi. Buna göre 1960-1969 yılları arasında fakülte sayısının 6’ya yükseldiği; 1970-1979 yılları arasında ise açılan yeni iki fakülte ile diş hekimliği fakülte sayısının 8’e yükseldiği belirtildi.
Artık özel üniversiteler de var
Araştırma, kurulan ilk fakülteden 1980-1989 yıllarına kadar artışların bir ile beş fakülte arasında değiştiğini gösterdi. 1980 sonrası diş hekimliği fakülte sayısı 9 olan Türkiye’de, 1990 yılından sonra ilk özel üniversite fakültelerinin de açılmaya başladığı gözlendi. TDB araştırmasında, diş hekimliği fakültesi sayılarının 13 resmi ve 2 özel üniversite ile 1990-1999 yılları arasında toplam 15’e yükseldiğine dikkat çekildi.
2009’da artış tavan yapıyor
TDB, Türkiye’de son yıllarda hızla artan diş hekimliği fakültelerinin önceki yıllara göre oranını belirlemek amacıyla yaptığı araştırma ile 2000-2009 yılları arasında fakülte sayısının hızla arttığını gözler önüne serdi. 1990 yılından sonra toplam 15 olan fakülte sayısının 2000-2009 yılları arasında 13 fakülte ile tarihinin en hızlı artışının gerçekleştiğini gösteren TDB araştırmasında, diş hekimliği fakülte sayılarının 23 kamu ve 5 özel olmak üzere toplam 28 fakülteye ulaştığı bilgisine yer verildi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Özel hastaneler ne kadar ‘fark ücret’ alabilir?
Merhaba sevgili okurlar, günümüzde bireylerin en önemli ihtiyaçlarından birisi şüphesiz sağlıktır. Sağlığın korunması, bozulan sağlığın iyileştirilmesi bireyler için doğal bir zorunluluktur. Her geçen gün daha da gelişen tedavi yöntemleri, sağlıklı yaşam koşullarımızı iyileştirmektedir.
Ne var ki, devlet eliyle yürütülmeye çalışılan kamu hastaneleri belirli bir kapasiteye sahipler. Çok değil bundan 5-10 yıl öncesinde devlet hastanelerinde uzun kuyruklar oluşmakta, tedavi için gittiğimiz hastanede sağlığımız daha da kötüleşmekteydi. 2007 itibariyle Sosyal Güvenlik Kurumu özel hastanelerle hizmet alım sözleşmesi imzalamaya başladı. Böylece eski adlarıyla SSK’lı ve Bağ-Kur’lu yeni adlarıyla 4-A ve 4-B’li sigortalılar ve bakmakla yükümlü oldukları eşleri ve çocukları SGK ile anlaşmalı olan dilediği özel hastanede tedavi olma şansını elde etmişlerdir. Emekli Sandığı kapsamındaki memurlar, daha öncesinde çalıştığı kurum sandığı ile anlaşmalı olan özel hastanelere, Ocak 2010 itibariyle de SGK kapsamında dilediği özel hastaneye gidebilmektedirler.
Özel hastanelerle hizmet alım sözleşmesi imzalandığı ilk dönemlerde, özel hastaneler hastalardan en fazla yüzde 30’luk fark ücret sınırına tâbi tutulmuştur. Daha sonra 8 Aralık 2009 tarih 27426 Sayılı (Mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanan Sağlık Hizmetlerinde İlave Ücret Alımına Dair Bakanlar Kurulu Kararı ile özel hastaneler yüzde 70’e kadar fark ücret almaya başlamışlardır.
Özel hastanelerin alacağı fark
Ocak 2010’da Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından Türkiye’de faaliyet gösteren tüm hastaneler puanlandırılmıştır. Hangi hastanenin hangi sınıfta olduğu www.sgk.gov.tr adresinin duyurular bölümünde yer almaktadır. Nitekim özel hastaneler hangi sınıfta olduğunu gösteren tabelayı herkesin göreceği bir yere asmak zorundadır. Buna göre hangi sınıftaki hastanenin ne kadar fark ücret alabileceği şöyledir:
1) 0-200 puan arası hastaneler yüzde 30
2) 201-400 puan arası hastaneler yüzde 40
3) 401-600 puan arası hastaneler yüzde 50
4) 601-800 puan arası hastaneler yüzde 60
5) 801-1000 puan arası hastaneler yüzde 70
Bu oranlar genellikle halk arasında bilindiği gibi özel hastanelerin belirlediği fiyatlar üzerinden değil SGK tarafından belirlenen fiyatlar üzerinden hesaplanmaktadır. Özel hastaneler, alacakları fark ücretleri, bulunduğu puan aralığındaki oran üzerinden alabileceklerdir.
Uygulamadan bir örnek
A sınıfı, diğer bir ifade ile yüzde 70 oranında fark ücret alabilen özel hastanede doğum yapan kişinin taburcu olurken hastaneye ödemesi gereken tutarı hesaplayalım. Doğumun SGK tarafından belirlenen fiyatı 674,54 TL dir. Yani özel hastane sizden doğum için en fazla 674,54 TL x % 70 = 472,18 TL alabilecektir.
Diğer taraftan özel hastaneler, tek yataklı, banyolu, Tv ve telefonu bulunan odalarda sundukları otelcilik hizmetleri için standart yatak tarifesi işlem bedelinin üç katına kadar ücret alabilir. SGK tarafından 2010 için belirlenen standart yatak ücreti 50,59 TL’dir. Yani özel hastane sizden yatak ile ilgili en fazla 50,59 TL x 3 = 151,77 TL alabilecektir.
Sonuç olarak normal doğum yapan bir kişi özel hastaneye en fazla 472,18 TL + 151,77 TL = 623,95-TL ödemek zorunda kalabilir. Hemen belirtelim bu tutar SGK ile anlaşmalı özel hastanelerin alabileceği en yüksek tutardır. Yüzde 30 veya yüzde 50 fark ücret alan hastanelerde bu tutar düşecektir. Başka bir ifade ile örneğimizde en yüksek oranları aldığımızdan, SGK ile anlaşmalı hiçbir özel hastane normal doğum yapan bir kişiden 682,97 TL’den fazla para talep edemez.
Diğer tedavilerde fark ücret nasıl tesbit edilir
Örneğimizde sadece normal doğumu ele aldık. Özel hastaneye giden kişi, almış olduğu sağlık hizmetinin SGK tarafından belirlenen fiyatını kolayca bulabilir. Öncelikle www.sgk.gov.tr veya herhangi bir internet sayfasından Sağlık Uygulama Tebliği’ni temin etmeniz gerekmektedir. Sağlık Uygulama Tebliği’nin eklerinde hastaneler tarafından yapılacak muayene, tetkik, ameliyat ve diğer işlemlerin fiyatları ayrı ayrı belirtilmektedir. Örneğin normal doğum, Sağlık Uygulama Tebliği Ek-9’da yer alan listenin 2027’nci sırasında yer almaktadır. Böylece SUT’un eklerinde yer alan tedavi hizmetine karşılık gelen para tutarını sınıfına göre yüzde 30 - yüzde 70 arasında bir oran ile hesaplamanız yeterli olacaktır.
Fark ücret alınmayacak kişiler
İstiklal madalyası verilmiş bulunanlara vatani hizmet tertibinden şeref aylığı alan kişilerden, 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerine göre aylık alan kişilerden ve Harp malûllüğü aylığı alanlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamında aylık alanlardan otelcilik hizmetleri hariç olmak üzere fark ücret alınmamaktadır. Belirtmiş olduğumuz kimselerin bakmakla yükümlü olduğu eş, çocuk ve duruma göre ana babadan da fark ücret talep edilemeyecektir. Ayrıca bu kişilerin tedavi hizmetlerinden fark ücret alınamaması için resmî sağlık kurum ve kuruluşları tarafından sevk edilmeleri gerekmektedir.
Fazla fark ücret alındığında ne yapılmalı
SGK ile anlaşmalı özel bir hastaneye giderek muayene veya ameliyat oldunuz. Hastane tarafından sizden alınması gerekenden fazla para alındığını düşünüyorsunuz. Bu halde her ilde bulunan Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezlerine bir dilekçe ile başvurabilirsiniz.
Fatura almayı unutmayın!
SGK ile anlaşmalı özel bir hastanede muayene olduğunuzda veya taburcu olurken mutlaka fatura alın. Zira daha sonra sizden alınması gereken tutardan fazla ücret alındığını düşünüyorsanız bunu kanıtlamanız gerekecektir. Şikâyette bulunacağınız ilgili Sağlık Sosyal Güvenlik Merkezlerine elinizdeki fatura ile başvurmanız yeterli olacaktır. Ayrıca özel hastane tarafından size verilen faturada yapılan işlemlerin ayrıntılı dökümünü istemeniz faydanıza olacaktır.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Haftaya yeni bir Diş Hekimliği Fakültesi açılıyor
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Diş Hekimliği Fakültesi'nin resmi açılışının haftaya yapılacağı bildirildi.
YYÜ Basın ve Halkla İlişkiler Koordinatörlüğü'nden yapılan açıklamada, 12 Mayıs 2010 Çarşamba günü saat 17.30'da açılışı yapılacak olan Diş Hekimliği Fakültesi'nin aynı zamanda bölgenin büyük bir açığını kapatacağı belirtildi. Bir yılda altyapı ve öğretim üyesi sorununu çözerek hasta kabulüne başlayan Diş Hekimliği Fakültesi'nin, kısa bir süre sonra da öğrenci almaya başlayacağı ifade edilen açıklamada, açılış törenine tüm üniversitelilerin davetli olduğu kaydedildi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Hekimlere açılan dava sayısında patlama yaşanacak
İSTANBUL- Türk Toraks Derneği’nin 13. Kongresi İstanbul’da devam ediyor.
Kongrede "Hekimlerin Hukuki Sorumlulukları ve Sigorta Malprastik Sigorta Sistemleri ve Hekim Hakları" konulu panelde konuşan Yrd. Doç Dr. Haluk Özsarı, önümüzdeki 7-8 yılda hekimlere açılan dava sayısında patlama yaşanacağını kaydetti. Avukat Ziynet Özçelik de devletin 5 yılda 6 milyon 200 bin lira tazminat ödediğini belirterek "Sigorta şirketleri, bu rakamı bizden 1 yılda alacaklar" dedi
'Tam Gün Yasası' olarak bilinen ve ana muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülen yasa, doktorların da öncelikli gündem maddesi haline geldi. Yardımcı Doç Dr. Haluk Özsarı, hekimlerin teşhis, tanı ve tedavi sürecini yürütmekle yükümlü olduğunu belirtti.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Uzman doktoru olmayan tam teşekküllü bir devlet hastanesi!
GÜROYMAK - Bitlis'in Güroymak ilçe Devlet Hastanesi'ndeki uzman doktor eksikliği nedeniyle, vatandaşa sağlık hizmeti verilemediği bildirildi.
Güroymak Belediye Başkanı Mehmet Emin Özkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Güroymak Devlet Hastanesi'nin durumunun içler acısı olduğunu ve ilçede sağlık alanında ciddi sıkıntı yaşandığını söyledi.
İlçe nüfusunun köylerle beraber yaklaşık 60 bine ulaştığını belirten Özkan, hastalanan vatandaşların çevre il ve ilçelerdeki hastanelere sevk edildiğini bildirdi.
Özkan, şöyle konuştu:
''Hastanede uzman doktor olmaması gerçekten çok üzücü bir olay. İlçe halkı hastaneye gittiğinde, hastanede sadece giriş işlemi yapıldıktan sonra, Bitlis'e veya Tatvan'a sevk ediliyor. Başka hiçbir müdahale yapılamıyor. İlçe sakinleri uzman doktor olmamasından dolayı çok büyük sıkıntı yaşıyor. Maddi durumu iyi olmayan bir sürü insanımız var ve bunlar her gün Bitlis ve Tatvan'a sevk ediliyor. Şu an Güroymak Devlet Hastanesi'nde basit müdahalelerden başka hiçbir işlem yapılamıyor.''
-''SAĞLIK HİZMETİNDE TALİHSİZLİK YAŞIYORUZ''
Güroymak'ta yaşayan vatandaşlar ise, sağlık konusunda yeterli hizmet alamadıklarını kaydetti.
Fikri Saygıner isimli vatandaş, uzman doktor olmadığı için hastaların sevk çilesi yaşadığını ifade etti.
Saygıner, şöyle konuştu:
''Uzman doktoru olmayan tam teşekküllü bir devlet hastanesi ne işe yarıyor? İlçemizde şu an sadece bir dahiliye uzmanı görev yapıyor. Sağlık konusunda çok mağduruz. Hastaneye gittiğimizde giriş işlemi yapıldıktan sonra, Bitlis veya Tatvan'a sevk ediliyoruz. Maddi durumu iyi olmayan fakirimiz, fukaramız ise bir yerlerden borç alarak hastasını il merkezine veya Tatvan'a götürüyor. İlçemizde hastane kurulduğundan bu yana, sağlık hizmetinde talihsizlik yaşıyoruz. Uzman doktor olmayınca hastane ne işe yarar. Hastanenin kapıları kilitlensin, bizler de ona göre başımızın çaresine bakalım.''
Konuyla ilgili açıklama yapan Güroymak İlçe Kaymakamı Nurettin Dayan ise, ilçede yaşanan uzman doktor eksikliğini Sağlık Bakanlığı'na bildirdiklerini söyledi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
“İTS mükerrer satışa onay veriyor”
İSTANBUL (A.A) - İstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör, ilaç takip sisteminin olmayan, hayali karekodlara dahi onay verdiğini belirterek, ''Böylece sahte ilacı önlemek iddiası ile devreye sokulan ilaç takip sistemi, mükerrer satışa onay verecek şekilde değiştirilmiştir'' dedi.
Güngör Şişli'deki oda merkezinde düzenlediği basın toplantısında, 2 gün önce altyapı hazırlıkları tamamlanmadan uygulamaya konulan ilaç takip sisteminin, dün gün boyu çalışmadığını ve ülke genelinde ilaç hizmetinin durduğunu ileri sürdü.
Akşam saatlerinde yapılan değişiklikle, her kayıt edilen ilaca bir kez kayıt onayı vermesi gereken sistemin, aynı ilacın farklı reçetelerde ve elden yapılan tüm satışlarında onay verir hale getirildiğini belirten Güngör, sisteme her türlü ilaç kayıt edilebildiğini, aynı ilacın defalarca sistem üzerinden satılabildiğini savundu.
Güngör, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sistem, olmayan, hayali karekodlara dahi onay vermektedir. Böylece sahte ilacı önlemek iddiası ile devreye sokulan ilaç takip sistemi, mükerrer satışa onay verecek şekilde değiştirilmiştir. Bu da sistemin fiilen çöktüğünü göstermektedir. İlaç takip sistemi uygulaması, bir kez daha hüsranla sonuçlanmıştır. İşlevsiz kalan sistemin uygulamasını derhal sonlandırmaya çağırıyoruz.''
Danıştay 10. Dairesi'nin aldığı kararla, karekodsuz ilaçların 1 Haziran tarihinden itibaren geçersiz olması uygulamasının yürütmesini durdurduğunu söyleyen Güngör, ''Odamız tarafından Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü'nün 2010/12 sayılı genelgesinin 4. ve 6. maddelerinde yer alan 1 Haziran 2010 tarihlerinin iptali istemiyle açtığı davada, Danıştay 10. Dairesi yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu karara göre, karekodsuz ürünlerin 1 Ocak 2011 tarihine kadar eczanelerden hastaya verilmesine olanak tanınmış oldu'' dedi.
Bu kararla 24 bin eczanede bulunan milyonlarca lira değerindeki geleceği belirsiz karekodsuz ilacın sağlık hizmetine sunulmasının sağlanmış olduğunu öne süren Güngör, kararın Danıştay'ın web sayfasında yayınlandığını, ancak kendilerine henüz tebliğ edilmediğini bildirdi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Sağlık Bakanlığı, birinci basamakta döner sermayeyi artırıyor
ANKARA- Sağlık Bakanlığı Tedevi Hizmetleri Genel Müdürü İrfan Şencan, birinci basamakta döner sermayeyi artırmayı düşündüklerini söyledi.
Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci ve Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. İrfan Şencan'ı ziyaret etti. Ziyarette, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi (ADSM) çalıştayı sonunda hazırlanan rapor Genel Müdüre sunuldu. Ayrıca sendika başkanı Önder Kahveci, ADSM'lerde çalışanların ücretsiz yemek hakkından yararlanmaları; diş laboratuarlarının sağlığa uygun hale getirilmesi ve teknik personelin idari görevlerde çalıştırılmaması ile ilgili taleplerini iletti.
Genel Müdür Doç. Dr. İrfan Şencan da bu sorunların sahada karşılaşılan sorunlar olduğuna dikkat çekerek, "Çalışma ortamları ile ilgili düzenleme yaptık. Bu konuda hiçbir masraftan kaçınılmamasını iş sağlığı için para harcanması talimatını verdim. Yemek konusunda bunu önümüzdeki dönem bütçeye ek yaparak çözmeyi düşünüyoruz. Teknik personel idari görevde çalıştırılmamalıdır. Kayıtta filan görev verilmemelidir." şeklinde konuştu.
"TSM'LERİN DÖNER SERMAYELERİNİ ARTTIRMAK İÇİN UĞRAŞIYORUZ"
Toplum Sağlığı Merkezleri (TSM) ve ADSM'lerde çalışanların döner sermayelerinin yükseltilmesini çalışanların beklediğini kaydeden Kahveci, bu konuda düzenleme yapılmasını istedi. Genel Müdür Şencan ise birinci basamağa ayrılan döner sermaye miktarının arttırılmasının düşünüldüğünü ifade ederek, "TSM'lerin döner sermayelerini arttırmak için uğraşıyoruz. Birinci basamağa döner sermayeden ayrılan payın arttırılması düşünülüyor. Aylık mahsuplaşma da kısa süre sonra hayata geçecek. En az alan Sağlık Personeli 318 TL alacak." dedi.
ADSM'lerin birinci basamağa dönüştürülmesinin 'düşme' gibi algılanmasından dert yanan Şencan, bu konuda da şunları söyledi:
"Birinci basamağa dönüşmek bir düşme gibi algılanıyor. Böyle bir düşüş yok. Ama koruyucu ağız ve diş sağlığını iyi vermek lazım. Diş Hekimlerinin yüzde 20'si koruyucu sağlık hizmeti üretmelidir. Yeniden sınıflandırma yapılmalıdır. Bunlar çalışma aşamasında ve hala uğraşıyoruz. Çalışanların motivasyonunu bozmayız. Mağdur oluşturmayız. Diş hekimlerinin pratisyen hekimler ile aynı ücreti almalıdırlar."
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
Pazar, 22 Ağustos 2010
Sağlık Bakanı Recep Akdağ Tam Gün Yasasıyla ilgili Danıştay ve Anayasa MAhkemesine bugün de eleştirilerini sürdürdü
Akdağ, Muğla programı kapsamında Vali Fatih Şahin'i makamında ziyaret etti. Valilik Şeref Defterini imzalayan Akdağ, burada yaptığı konuşmada, ''Sağlıkta Dönüşüm Programı'' kapsamında çok ciddi mesafeler aldıklarını, Türkiye'nin her geçen gün sağlık dönüşümünde, sağlık reformunda modern bir ülke haline geldiğini söyledi.
Sağlığın herkesin hakkı olduğuna ve herkesin bu hakka kavuşması için yoğun çaba harcadıklarına işaret eden Akdağ, ''Bunu sadece biz söylemiyoruz. Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere, uluslararası örgütler bu hakkı teslim ediyorlar. Türkiye her geçen gün sağlık dönüşümünde, sağlık reformunda model ülke olma özelliğini biraz daha belirginleştiriyor'' diye konuştu.
Yürütülen çalışmaları ahlaki bir zemin üzerine bina ettiklerini kaydeden Bakan Akdağ, şunları söyledi:
''Bu ahlaki zemin şudur; sağlık herkesin hakkıdır. Herkes bu hakka kavuşmalıdır. Bir sosyal devlet, bütün vatandaşlarına sağlık hizmetini eriştirmelidir. Vatandaşlar, sağlık hizmetlerine hem kolay erişebilmelidir hem eriştikleri yerde parasal açıdan bir sıkıntı çekmeden bu hizmeti alabilmelidir hem de bu hizmet kaliteli olmalıdır. Koruyucu sağlık hizmetlerinden tutun da 112 hizmetlerine, hastahane hizmetlerinden tutun evde bakım hizmetlerine varıncaya kadar bu böyle olmalıdır. Bu süreci hep böyle geçirdik ve bundan sonra bu şekilde hizmete devam edeceğiz. Artık şükürler olsun, ülkemizde bir ambulans çağırdığınızda gelen ambulansın 'parasını verirsen hastanı ambulansa alırım, mazot parasını verirsen hastanı şu ilçeden şu şehre götürürüm' dediği günler geride kaldı. Son derece modern ambulanslarımız, Avrupa standartlarında dünyanın en gelişmiş ülkelerin standartlarında gerek donanımları gerek çalışanları gerekse ulaşma süreleri açısından bütün halkımıza ücretsiz olarak hizmet veriyor.''
Vatandaşlara verilen hizmetlerin sadece ambulansla sınırlı olmadığını, hastaların hastahaneye götürüldüğünde para pul istenmeden, evrak istenmeden hizmetlerin verilmesi gerektiğini ifade eden Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bugün bunu da başarmış durumdayız. Vatandaşlarımız bu haklarından emin olsunlar. Acil bir hastamız bir özel hastaneye bile götürülmüş olsa, bu hastadan hiç kimse para talep edemez. Eğer ediliyorsa kural ihlali yapılıyor, suç işleniyor demektir. Onun için vatandaşımız böyle noktalarda kendini sakın mağdur, mazlum bir pozisyonda hissetmesin. Hiç kimse vatandaşımıza bu hizmetler için senet imzalatamaz. 'Acil hizmetler içinde para ver de seni tedavi edeyim' diyemez. Özel hastaneler sigortalı vatandaşlar için ilave para alamazlar, yoksullar için herhangi bir para alamazlar. Sadece işleri bitirilmiş tedavisi yapılmış hastalardan, zengin olanlardan, o da eğer sigortaları yoksa özel hastaneye para ödeyebilir. Bu da bütün tedaviler bittikten sonra yapılabilir. Vatandaş ben ödeyemiyorum diyorsa, bunu söylemesi beyan etmesi yeterli. Hiç kimse vatandaşın boğazına çökerek para isteyemez.''
-''MUAYENEHANE ÇİLESİNİN NE OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİYORUZ''-
Bakan Akdağ, Tam Gün Kanunu adıyla bilinen kanun yaptıklarını ve kanunun CHP ve MHP milletvekilleri ile birlikte alt komisyonda hazırlandığını ifade ederek, ''Kanun ile devlet hastanesi, askeri hastaneler ve üniversite hastanelerinde çalışan doktorlarımız bu görevleri sırasında muayenehane açamazlar, özel hastanede çalışamazlar. Biz bunu, muayenehane çilesinin ne olduğunu çok iyi bildiğimiz için yapıyoruz'' dedi.
Akdağ, vatandaşın annesini, babasını, eşini sırtına alıp bir muayenehanenin merdivenlerinden yukarı çıkardığı dönemi artık kapattıklarını söyleyerek, ''Biz vatandaşın muayenehanelere sürekli para ödemesini kabullenmiyoruz. Biz bunu kabullenmediğimiz için süreç içerisinde meseleyi çözdük ve çok sayıda doktor gönüllü olarak muayenehanelerini kapattı. Çünkü onlara ilave paralar ödüyoruz. Ama bir kısım hekim arkadaşımız, bütün bu teşvik edici unsurlara rağmen muayenehanelerini açık tutmayı tercih ettikleri için bu kanunu yaptık'' diye konuştu.
Doktorların muayenehane açamamasına ilişkin kanunun bazı maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı verirken, ''tuzu kuru, piyasada çok para kazanan az sayıdaki öğretim üyesinin etkisi altında kaldığını'' ileri süren Akdağ, şunları söyledi:
''Ortaya yeni bir durum çıktı. Bu yeni durum tartışılırken, tabip örgütü bizim bir basın açıklamamızı bahane ederek Danıştay'a gitti. Danıştay, bir gün içerisinde jet bir karar verdi: 'Sağlık Bakanlığından savunma gelinceye kadar yürütmeyi durdurdum' dedi. Yani muayenehaneler açık olabilir. Tabii, ne yaparsınız Sağlık Bakanı olarak, hukukçularınıza derli toplu güzel bir savunma hazırlatır ve onu Danıştay'a gönderirsiniz, gönderdik. Aradan üç hafta geçti, tık yok. 24 saat içinde tabip örgütünün talebine jet yanıt veren Danıştay'ın ilgili dairesi, üç hafta geçmiş olmasına karşın bir cevap vermedi.''
-''MUĞLA'DA SAĞLIK YATIRIMLARI''-
Bakan Akdağ, Muğla'daki sağlık alanında yatırımlara ilişkin, 7 yıl içerisinde 65 milyon yatırım yaptıklarını söyledi.
Muğla'ya asıl büyük yatırımların bundan sonra başlayacağını, Muğla merkezde yeni ve çok modern 300 yataklı bir hastane inşa edeceklerini ifade eden Akdağ, '' Bununla ilgili uygun bir arsa arama çalışmaları sürüyor. İmar değişiklikleri en kısa sürede yapılarak uygun bulduğumuz bir arsanın bize teslimini bekliyoruz. Bununla birlikte süratle projelendirerek böyle bir hastaneyi imar işleri bittikten ve arsa Sağlık Bakanlığı'na teslim edildikten sonra, biz en geç 3 yıl içerisinde Muğla'ya hastaneyi kazandıracağız.
Bunun yanı sıra Köyceğiz, Ortaca ve Datça'ya yeni bir hastane yapacağız. Ayrıca Dalaman Devlet Hastanesinde tadilat çalışması yaparak orayı modernleştireceğiz'' diye belirtti.
Akdağ, Aralık ayı içinde aile hekimliği uygulamasının Muğla'da da başlayacağını bildirdi.
-
Cevap: Yurdumdan sağlık haberleri
ANKARA-Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü İrfan Şencan, yaptığı açıklamada, sağlık hizmeti verilen tüm mekan ve personel ile ilgili niteliklerin düzenlenmesinden bakanlığın sorumlu olduğunu hatırlattı. Şencan bu kapsamda, muayenehanelerin fiziki şartları ile ilgili de düzenleme yapıldığını söyledi. Yapılan çalışma ile çocuk hastaların bakıldığı yerlerde emzirme odalarının öngörüldüğünü belirten Şencan, "Muayenehane de hastane de hasta ve özürlü insanların gideceği yerler. Bunlara yönelik düzenlemelerin yapılmasını istedik. Havlandırma, iklimlendirme, tıbbi atıklar gibi standartları söyledik. Bunlar içinde de kesinlikle abartılı bir konu yok." diye konuştu.
Bundan sonra, hastane ve tıp merkezlerinde olduğu gibi, hangi işlemlerin muayenehanelerde yapılabileceğinin yayınlanacağını belirten Şencan, şöyle devam etti: "Çünkü, burası da tarif ettiğimiz bir sağlık tesisi. Bir kişinin çalıştığı, bir yardımcı elemanının bulunduğu bir yer. O zaman böyle bir yerde hangi tıbbi işlemler yapılabilirse, bu yapılabilecek tıbbi işlemleri yayınlayacağız."
Bu listelerin uzmanlarla birlikte hazırlanmakta olduğunu aktaran Şencan, genel olarak getirilen ölçüyü ise şöyle özetledi: "Böyle bir sağlık tesisinde yapıldığında risk oluşturacak veya risk olması durumda bu riski ortadan kaldıracak altyapı, personel yoksa o işlem yapılmaz. Yani bir hekimin bir yardımcı ile beraber, bir dairede yapabileceği ve riskli olmayan işlemler listesi olacak."
Şencan şunları dile getirdi: "Sağlık tesislerini sınıflandırdık, insanlar tıp merkezi gibi muayenehane açıyordu. O standartta açıyorsan, adı tıp merkezi olur. Muayenehane ise muayenehanede yapılabilecek işlemler bunlar. Tabii ki, bu tür riskler her zaman var. Mesela, bazı muayenehaneler var, gün hastanesi gibi çalışıyor. Böyle çalışmak istiyorsa, saygı duyup, gün hastanesi veya tıp merkezi olarak tescil ederiz. Orada da o işlemler yapılır."
Şencan, söz konusu liste ile ilgili çalışmaların 10 gün içinde biteceğini söyledi.