Aynı soruyu bir başkası için soran bir başlık açtığmızda maalesef konumuz kilitleniyor.. üzücü...
Printable View
Aynı soruyu bir başkası için soran bir başlık açtığmızda maalesef konumuz kilitleniyor.. üzücü...
TÜRKAN SAYLAN’A SALDIRI SÜRÜYOR
Vatan yazarı Necati Doğru, bugünkü köşe yazısında, başta Nazlı Ilıcak olmak üzere, Türkan Saylan’ın öüsünün ardından bile saldırılarını sürdürenleri yazdı.
Doğru’nun “Öldü, toprağa girdi yine saldırıyorlar!” başlıklı yazısı şöyleydi:
“Yemiyor-yedirmiyor toplanan parayı, Anadolu’nun çok geri kalmış köy ve kasabalarından mektup yazıp “Bizi de okut...” diye yardım isteyen ilkokul çağındaki kızlara aktarıyordu. Yılmaz, yıkılmaz, yorulmaz duruşuyla Türkan Saylan, Cumhuriyet Türkiyesi’nde “Kardelenlerin Annesi” olmuş, arkadaşlarıyla birlikte kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile “aydınlanma devrimi” nin takipçiliğini yapmaktaydı.
Türkan Saylan altın kadındı.
Cumhuriyet’in altın kadını.
İkinci Meşrutiyet’ten başlayıp bugünlere kadar gelen, çoğu penceresini hayata kapamış çok azı yaşayan “aydınlanmanın altın kadınları listesinin” son neferiydi: Yaşar Nezihe Bükülmez, Nezihe Muhittin, Fatma Aliye Hanım, Afife Jale, Halide Edip Adıvar, Nigâr Hanım, Sıdıka Özdoğru, Fatma Yalçı, Behice Boran, Afet İnan, Azra Erhat, Mina Urgan, Gülten Akın, Leyla Saz, Mübeccel Kıray, Tomris Uyar, Yıldız Kenter, Adalet Ağaoğlu, Halet Çambel, Gülten Kazgan ve Türkan Saylan...
O, sağken sipere girmişti.
Korkusuz bir neferdi.
Geriliğe, cahilliğe yoksulluğa, karanlığa, köleliğe, ağalığa, biatçılığa, yeni emperyalizme karşı; “insan hakkı ve vatan aşkı” için yılmadan savaşıyordu. Sağken de saldırıyorlar ve lezbiyen olduğu çirkefini bile atmaktan çekinmiyorlardı.
Öldü, toprağa girdi.
Yine saldırıyorlar.
Bir kadın yazar (Nazlı Ilıcak), Türkan Saylan’ın kurduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin “burslu kız öğrencilerin denizci subay eğitimi alan askeri öğrencilerle birlikte kalmasını sağlamak” yönünde çalıştığını TV’lerdeki söyleşide söylüyor.
Bu nasıl kadındır!
Nasıl söyleyebiliyor!
Yasal olarak delil değeri sıfır olan Poyrazköy İddianamesi’nde böyle bir ifade yer almış ve Nazlı Ilıcak, “doğruluğunu kanıtlayan en ufak bir bilgi, belge” ortaya koyacak gazetecilik çabası göstermeden bu çamuru TV’lerden yayabiliyor.
***
Ölmüş kadına çamur!
Dirisine saldırmışlardı.
Ölüsüne de saldırıyorlar.
Burs verenlere ve burs alan öğrenci kızlara karşı insanlık suçu işliyorlar. Biliyor musunuz, dirisiyle yetinmeyip ölüsüne de saldırdıkları Türkan Saylan, “mayından temizlenmesi gereken topraklar” için ne demişti:
45 ay önceydi.
Şunları söylemişti:
“Ülkemizin sınırlarındaki mayınlı arazinin temizlenmesi, arazinin daha sonra 49 yıllığına işletme koşuluyla yabancı şirketlere verilmesi, asla ve asla kabul edilemez. Mayınlı arazinin temizlenmesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nce, onların kontrolünde, gereken para halkın yani bizlerin vergilerinden ayrılarak yaptırılmalıdır. TC Devleti parasını ödemeli, Türk firmaları, Türk iş gücü ile bu mayınları temizlemelidir. Temizlenen arazi yine bir plan ve proje içinde ve hakkaniyetle bölge insanının üretimine dönüştürülmelidir. İşin yabancılara 49 yıllık kullanma hakkıyla devri, Misakı Milli sınırlarımızın yok edilmesi anlamına gelir ki, bunun karar çoğunluğu olsa bile, TBMM’deki hiçbir temsilcimizin onaylaması mümkün değildir. Asla onaylanmamalıdır. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkez ve Tüm Şubeleri adına Prof. Dr. Türkan Saylan.
Genel Başkan.”
***
Ölmüş kadındaki (Türkan Saylan) vatanseverliğe, insana saygıya, yoksulun acısını hissetmeye, ülkesi için özgüven geliştirmeye bak. Bir de yaşayan kadındaki (Nazılı Ilıcak) kine, nefrete, belden aşağı vuruşa ve arkadan pusu kuruşa bak!
Bak bak, iktidara sor!
Ne oldu bu topraklar!
Bu mayınlı topraklar!
Mayından temizlenecekti.
Bir yıl doldu, dolacak.
Ne yaptınız?
Hangi hesap içindesiniz?
Niçin mayınlardan temizlemiyor, niçin yörenin yoksul halkına; Kürt-Türk-Arap-Süryani-Alevi-Sünni ayrımı yapmadan kardeşçe ve ortaklaşa işlesinler diye verilecek ve bölgedeki feodal ağalığın kökünü, hem bedenen hem ruhen, kazıyan bir model oluşturacak şekilde dağıtmıyorlar?”
Odatv.com
http://fotograf.gazetevatan.com//pics/yazarlar/102.jpg
Bu yazıyı birilerinin ‘pazar keyfi’ni kaçırmak için yazdım!
Ne şeriat ne darbe deriz biz... Darbeden yana bir şey demeyiz... Böyle dediğim halde bazı basın mensupları yazdılar; ‘Bu kadın ne zaman tutuklanacak’ diye. Böyle şeyler nasıl oluyorsa Türkiye’de?
Ama ben onlara aldırmıyorum. Önemli olan derneğimizin sağ salim ilerlemesi...
Sömürüye, hırsızlığa, üçkağıda muhalifiz.
Muhalif olmayıp da ne yapacağız? Onurumuzla yaşıyoruz biz...
Şubelerimizin başkanlarıyla yönetim kurulu üyelerimizi tutukladılar. Buna çok kızdım. Bana yapılana değil ama onlara yapılana kızdım. 36 bin kız çocuğuna burs veriyoruz. Bilgisayarları kopya almadan alıp gittiler. Aramanın da kuralları var. Aldıkları bilgisayarlarda burs gören öğrenci kayıtları var. Öğrenciler burslarını alamayacaklar. Bu beni rahatsız ediyor.
Hükümetin 1 Mart tezkeresi yüzünden bize hıncı var...
Türkiye’yi bu kadar küçük düşürücü davranışlarda bulunmamalıyız.
Kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Biz bir aileyiz. Demokratik haklarını kullananlar cezalandırılırsa... Eğer bize oluyorsa kim bilir başka kimlere olacak. O ‘kim’leri de korumamız gerekiyor. Ben kimsenin zarar görmesini istemiyorum. Karamsar değilim. Beğenmediğimiz şeylere karşı demokratik haklarımızla mücadele ediyoruz. Ama kimse muhalefet istemiyor. Kimse ‘Bunu neden yaptın’ denmesini istemiyor.
Ergenekon soruşturması sırasında cinsel hayatım ile ilgili olarak bile iftiraya uğradım. Lezbiyen olduğum bile söylendi.
İsimsiz tehdit mektuplarıyla taciz ediliyoruz. Türkiye’yi çıldırtacaklar...
Hepimiz demek ki bir gece vakti gözaltına alınabiliriz. Bu çok yanlış bir şey...
Demokratik haklarını kullananlar cezalandırılıyor... Karamsar değilim maalesef bunu yaşıyoruz!”
***
Yukarıdaki sözler 18 Mayıs 2009’da kaybettiğimiz ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’a ait...
Hastalığı ilerlemişti. Haftanın dört günü hastanede yatıyordu. Takvimler 13 Nisan 2009’u gösterirken hastaneden bir günlüğüne çıkmıştı. Arnavutköy’deki evinde kendisine kan veriliyordu.
İşte tam bu sırada basıldı evi, polis tarafından... Didik didik edildi!
Talimatı veren, Ergenekon Savcısı’ydı...
Arama 7 saat sürdü.
Polisler evden bir çuvalla çıktı. Götürdükleri, günlükleri ve gençliğinden kalma aşk mektuplarıyla, şarkı CD’leriydi...
***
Bu baskının üzerinden 2 yıl 4 gün geçti...
Ve ben bu yazıyı bilerek baskının ikinci yıldönümü olan çarşamba günü yayınlamadım, bugüne bıraktım...
İstedim ki; hayatı bu ülkeye ve bu toprağın insanlarına hizmetle geçmiş ve üstelik hasta bir bilim insanına, hem de hayatının son günlerinde o zulmü yaşatanlar bu yazıyı bir pazar sabahı okusunlar...
Evet; özellikle tercih ettim bugünü...
Onlar; nasıl 13 Nisan 2009’u ve sonrasını Türkan Saylan’a zehir ettilerse ben de bu pazar keyfini kursaklarında bırakmak istedim...
***
Kim mi “onlar?”
O baskın ve arama kararını veren savcılar, aramayı yapan polisler...
Şimdi hepsine soruyorum:
Türkan Saylan’ın evine yaptığınız o baskında ne buldunuz?
Tam 2 yıl 4 gün geçti; ne aziz hatırasına, ne evlatlarına, ne de sevenlerine bir açıklama yaptınız bu konuda...
O kocaman ayıbı işlediniz ve devekuşu gibi başınızı kuma gömdünüz...
Söyleyin beyler... Söyleyin ciddi bakışlı, bol apoletli amcalar:
Türkan’ın “vatan haini” olduğunu kanıtlayan belgeleri atın ortaya...
Susmayın artık; zaten fazlasıyla sustunuz...
Çok değil; bir ay sonra ikinci ölüm yıldönümü, devlet ciddiyetine gölge düşürmeyin daha fazla... Tamam; basın toplantısı yapamazsınız ama en azından oğlunu çağırıp anlatın...
O evi niçin bastığınızı, o baskında neler bulduğunuzu, bulduğunuz delillerle Türkan’ın hangi suçlarını kanıtladığınızı anlatın...
Eğer bir suç bulamamışsanız; o zaman da adam gibi özür dileyin!
Ya mahkûm edin aziz ruhunu ya da aklayın...
Çünkü bu ona borcunuz...
Bu; ailesine, derneğinden burs alan çocuklara, burs veren yardımseverlere, okumasına katkıda bulunduğu on binlerce öğrenciye borcunuz...
Bu; Türkiye’ye borcunuz...
***
Bu yazıyı özellikle pazar günü yayınladım Sayın Savcı...
İstedim ki; pazar keyfiniz kaçsın...
Ölene kadar her yıl soracağım bu soruları size... Yazacak yer bulamazsam mektup göndereceğim makam adresinize...
Yılda bir pazarınızı zehir edeceğim!
Hadi; anlatın, suçu neydi Türkan’ın, evini niye bastınız?
*****
GÜNÜN SORUSU
Sorum yukarıdaki yazıyı okuyan vicdan sahibi tüm yurttaşlara:
Gözümüzün önünde yaşanan bir haksızlığa seyirci kalırsak, yeni haksızlıklara döl bırakmış olmaz mıyız? Ve bize insan denir mi?
http://haber.gazetevatan.com/Haber/371579/1/Gundem