CIA ve MOSSAD izin verirse Fettullah Gülen niçin Türkiye'ye gelmesin. ABD nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye'yi Ilımlı İslam Cumhuriyeti'ne dönüştürme projesinde görev almaya devam ediyor.
Printable View
CIA ve MOSSAD izin verirse Fettullah Gülen niçin Türkiye'ye gelmesin. ABD nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye'yi Ilımlı İslam Cumhuriyeti'ne dönüştürme projesinde görev almaya devam ediyor.
Hangi Darbe Mübah?
Yıllardır bir askeri darbe fobisi gidiyor. Darbe ile yatıp, darbe ile kalkılıyore.
Bu durum 28 Şubat olayıyla başlıyor. Ergenekon denen hilkat garibesiyle devam ediyor.
28 Şubat askere kara bir sicil olarak yaftalanıyor. Oysa 28 Şubat Türkiye’nin ikinci İran olarak geçmesini önlüyor.
Kimse o günlerin tüyler ürpertici manzarasını hatırlamıyor.
Erbakan öncülüğünde Halil İbrahim Çelik, Şevki Yılmaz, Hasan Mezarcı gibi dinci militan milletvekillerinin nasıl bir kanlı geliş ve cihat çağrıları yaptıklarını kimse önemsemiyor.
Türkiye’de Laik Cumhuriyet’in mayınlaması o dönemle başlıyor.
28 Şubat öncesi “camilerde, kahvehanelerde, tarikat ve cemaat toplantıları açık hava tiyatro temsillerinde” tarihin kara sayfası 31 Mart provaları yapılıyor.
28 Şubat bunları engelleyen darbesiz, kansız bir uyarı operasyonu oluyor.
28 Şubat Türkiye’den çok AKP ve Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları “artık biz onlardan değiliz, biz yenilikçiyiz” diye kurnaz bir tahkiyeyle milli görüşçülerin söylemlerini terk- ediyor. Bu şekilde AKP iktidar, Erdoğan da Başbakan oluyor.
Ancak bu takiye Türkiye’ye daha pahalıya mal oluyor.
Sinsi amaçlarına ulaşmada en büyük engel gördükleri LAİK Rejimin güvencesi ASKERİ yıpratmak ,güçsüz bırakmak, pasifize etmek için sürekli darbe çığırtkanlığıyla her türlü melanete başvuruyor.
Bundada başarılı oluyorlar.
*
Türk Ordusu varken kimse LAİK CUMHURİYETİN kılına dokunamaz inancı zaafa uğratılıyor.
Türk Ordusu’nu Battal Gazi Ordusuna dönüştürmek iştiyorlar.
Türkiye iki büyük tehlikenin eşiğine geliyor.
Bunlar “şeriat darbesiyle devleti ele geçirmeyi amaçlayan Dinci”, Diğeri de “terör darbesiyle ülkeyi parçalamayı planlayan Kürtçülük” harekatıdır.
AKP iktidarı bu iki tehlikeye de adeta davetiye çıkarıyor.
Kürtçüler; Güneydoğu’nun yakında Kürdistan olacağını açıkça ilan ve itiraf ediyorlar.
Fethullah Gülen ise TV’lerde cematine (Mülkiyeyi, Adliyeyi, Askeriyeyi) devleti ele geçirin,
“Ama bunu fincancı katırını ürkütmeden yapın” diye talimat vererek amacını açıkça ilan ediyor.
Bunlar kimsenin gözünü açmıyor.
“Fethullahçılık sadece manevi bir inanç meselesidir” diye düşünenlere sormak lazım.
Devleti ele geçirme neyin nesidir?
Bunun adı dinci darbe değil de nedir?
Böyle bir duruma asker seyirci mi kalacak., buna müdahele edecek Türk Ordusu darbeci diye mi anılacaktır? Milli ruh ve Türklük bilinci yok ediliyor. Atatürkçü, milliyetçiliğin suç olduğu bir Türkiye yartılıyor.
Fetullah Hoca’dan icazet almadıkça hiçbir makama gelinmiyor.
Devlet, F tipi (Humeynivari) örgütleniyor.
Ergenekon davasında Atatürkçülere karşı aslan kesilen Cumhuriyet Savcıları; Kürtçü bölücüler, Dinci cihatçılara karşı muniş bir kedi oluyorlar.
Hamas’la Varoşların Karnını Doyuruyorlar
Türkiye’nin en saygın ve akil kişilerini yaptıkları Encümeni Daniş toplantılarını sorgulayıp “teknik takibe” alan Ergenekon Savcıları, Fethullahçı örgütlenmeler ve cemaat toplantılarını huşu ile seyrediyor.
Türkiye’de dinci tehlike bir paranoyadır diyenler AKP’nin Atatürk ve Laiklik karşıtı bir odak olduğu gerçeğini (Anayasa Mahkemesi’nin hükme bağladığını) görmezden. Laiklik karşıtı odak olmanın adı şeriatçılık değil de nedir?
Ergenekon kasası diye gariban bir vatandaşı hapse atıp ölümüne neden olan Savcılar, dinci parti ve cemaatin kasası DENİZ FENERİ ve onun kuryesine Devlet Dokunulmazlığı uyguluyorlar.
Bir ruh hastasının deli saçması ihbarları ile ulusal bir vahşet yaratan Savcılar;
Fethullah Gülen’nin eski yardımcısı Nurettin VEREN’in tüyler ürpertici ihbarları karşısında toz oluyorlar. Tüm bunların sonucu:
Güneydoğu “Barzani”, Türkiye “Gülen İmparatorluğu” haline getiriliyor.
Türkiye Başbakanı kedi ülkesine ağlayacağına Hamas adına ağıt yakıyor.
Hamas terör örğütü uğruna Türkiye çıkarları feda ediliyor. Başbakan Erdoğan, Simon Peres karsısında düzeyli, saygın bir Devlet adamı dirayet ve üslubuyla konuşabilseydi hem kendisi hem Türkiye tam puan alabilecekti.
Buna kişilik ve kültür birikimi yetmeyince “Melih Gökçek vari davranışlar ve Kasımpaşa ağzıyla” işin kolayına gitmiş gariban varoşlara oynamıştır.
Yani Erdoğan; Davos’u da Ergenekon gibi içteki kirli çamaşırları gündemden kaçırmak ve gizlemek için kullanmış, halkı bunu yutmuş, olan Türkiye’ye olmuştur.
Kimi çıkar kimisi idrak özürlülüğü nedeniyle başta medya olmak üzere aydın bozuntusu, Entel-liboş, yazar-çizer takımı, tüm bu olup bitenleri görmüyor, endişe duyup rahatsız olmuyorlar.
Bu durum, her toplum layık olduğu lider ve yönetimi bulur deyimine yardımcı oluyor.
Kemal BAYTAŞ Sözcü G.Z.T si Sayfa 4. 1-Şubat-2009
Anlaşılan büyük satranç tahtasında hamleler peş peşe yapılıyor.(Yorumlara ve gösterilen anektodlara bakarsak)Piyonlar feda ediliyor ki piyonlar belli bu satranç tahtasında ve Ortadoğu'nun adıda sanki Balkanlar gibi Bal ve Kan çerçevesinde kaderi çiziliyor.Ortadoğu'nun balı petrol ve su kanı ise Balkanlar'dakiyle aynı. Ben de bir kaç anektod aktarmak isterdim ve fakat doğruluğundan emin olmam için araştırma yapmam gerekiyor. Bu sebeble yorumlar çerçevesinde kişisel yorumumu yazmak istedim. Saygılar...
Sayın Harun Gür,
Kusura bakmayın ama, "2x2=4 dört eder, üçgenin üç kenarı vardır, o zaman 285 bilinmeyenli şu denklemin çözümü şudur." demekten bir farkı yok söylediklerinizin.
İddia sahibi iddiasını ispatlamalıdır. Ben sizin nasıl bir bağlantı kurduğunuzu anlamış değilim ki bir şey söyleyeyim.
Mormonluğun ve Yahudiliğin ortak inanışları olduğu gibi pek çok çatışan yönleri olduğu da doğru:
http://en.wikipedia.org/wiki/Mormonism_and_Judaism
Ancak bu Mormonların Said Nursi'nin işaret ettiği "müslüman İseviler" olduğunu veya Fethullah Gülen ile nasıl bir ilişkisi olduğunu açıklamıyor ki...
Gelelim Halidiye - Barzani ilişkisine...
Öncelikle daha önce açıkça ifade etmeliyim ki: Mevlana Halid Bağdadi ya da Şah-ı Nakşibendi Hazretleri'nin pek çok kişinin düşündüğü gibi büyük İslam alimleri olduklarını düşünüyor ve saygı duyuyorum. Bir kişi gerçekten bu kişilerin takipçisiyse ne mutlu ona.
Mesela Boğaziçi Üniversitesi'nde çok kıymetli hocalar var, onların değerli öğrencileri olduğu gibi kanun kaçağı, vatan haini, katil, hırsız olan öğrencileri de var. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi'nde okumamış değerli insanlar da var.
İşte Said Nursi hakkında söylediğim bu: Boğaziçi Üniversitesi'nde okumamış.
Barzani hakkında söylediğim ise, evet Boğaziçi'ne kaydolmuş, ama okumamış, okuduğunu iddia ediyor ama okuduğu söylenen zamanda haydutluk yapmış.
Şimdi bir siteden yaptığınız alıntıdaki "Böyle çeşitli nedenlerle icazet merasimi yapılamayan Bediüzzaman Hazretlerine, asırlar ötesinden gönderilen Mevlana Halid Hazretlerinin cübbesi nasip olmuş ve kendisine giydirilmiştir." cümlesinden
"Said Nursi Nakşibendi'dir." sonucunu çıkarıyorsunuz.
Oysa burada kastedilen maddi ve manevi anlamda bir mezuniyet. O cümlenin anlamı şu:
Said Nursi'nin maddi anlamda medreseden bir mezuniyet töreni olmamıştır, ama bazılarına göre Bağdadi 12., Nursi 13. müceddiddir. (Bu subjektif bir bakış açısı, Said Nursi'nin müceddit olup olmadığı değil konumuz. Ama o cümlede buna atıf var.)
Bağdadi'nin cübbesi nasip oldu, ifadesinde böyle bir mecazi mana var. Onu takip eden müceddit Nursi oldu şeklinde.
Daha önce de başka bir örnekle anlatmaya çalışmıştım. Marx, Deniz Baykal ve Abdullah Öcalan.
Barzani hakkında alıntıladıklarınız tam da benim söylediklerimle uyuşuyor.
Nasıl ki Abdullah Öcalan'ın yaptıkları Marx'a mal edilemezse, Barzani ailesinin yaptıkları da Bağdadi'ye, Nursi'ye mal edilemez.
Ayrıca bir Neçirvan Barzani ile Mesud Barzani aynı aileden olsa da farklı kişilikler. İnsanları akrabalıklarıyla değerlendirmemek lazım. Öyle değerlendirecek olsaydık, Hakan Yavuz'un eski eşi Edibe Sözen'den bahsederken bir de Edibe Sözen'in akrabası Nurettin Sözen'e uzanmak gerekirdi.
(Sahi Hakan Yavuz E.Org. Kemal Yavuz, Hakan Yavuz'un nesi oluyor? :P)
Beşir Esad ile Hafız Esad; İlham Aliyev ile Haydar Aliyev; Ahmet Özal ile Turgut Özal hiç de aynı yolun yolcusu değil. Örnekler çoğaltılabilir.
Sn. sdt23,
Sanırım siz yukarıda alıntılananlar karşısında kendi zekanıza hakaret etmekte herhangi bir beis görmüyorsunuz. O sizin zekanız, ne isterseniz onu yapabilirsiniz. Ancak lütfen benim zekama hakaret edecek çocukça şeyler yazmayınız. Koruma içgüdünüzü anlıyorum ama bu şekilde olmaz birilerini korumak.
Said Nursi Nakşibendi'dir, bunu cümle alem bilir, kendisince ve taraftarlarınca açılmış sitelerde de bu gerçek gururla vurgulanır. Nakşibendi olmak ayıp birşey de değildir, yazdıklarımdan bu çıkıyorsa kusura bakmayın, o sizin zekanız ve anlayışınız. Bilmediğiniz konularda en azından susmanız da savunduğunuz fikirlere hizmet eder. Böyle körleme şeyler yazıp hem kendi zekanıza, hem benim zekama, hem de savunduğunuz oluşumlara hakaret etmeyin.
Said Nursi, Mehdi olmadığını, 13. müceddid olduğunu, 12. nin Halidi Bağdadi olduğunu iddia eder. Said Nursi ve onu sevenler 13. müceddid olduğunu söylüyorlar, açın okuyun, ben de buraya bunu alıntıladım. Bu nasıl benim subjektif bakış açım olur?
Bu forum fazla uzadı ve canımı da sıkmaya başladı. Ben bu düşünce ile ilgili merakınız ve iddialara itirazınız üzerine iddialardan değil, yazılı kaynaklardan ve hatta bu düşüncenin sahiplerinin veya savunanların kendi kaynaklarından örnekler veriyorum, siz beni itham eden veya konuyu subjektif değerlendiren olarak tanımlıyorsunuz.
Adamlar 2+2=5 eder, üçgenin iç açıları toplamı 360 derecedir diyorlar kendilerine göre, ben de bunları bu foruma alıntılıyorum. Yazdığım bu, siz ne diyorsunuz Allah aşkına?
Bu konuda aramızda bir anlaşmazlık yok ki.. Ya ben kendimi ifade edemiyorum ya da siz anlayamıyorsunuz.
"Said Nursi'nin 13. müceddid olduğu" subjektiftir, ama böyle bir inanış olduğu doğrudur. Ben Said Nursi'nin bazılarınca 13. müceddid olarak görülmesine itiraz etmiyorum ki. Zaten sizin alıntıladığınız o "Bağdadi'nin cübbesi ona nasip oldu." cümlesinin de bu inanışın ifadesi olduğunu söylüyorum.
Nakşibendi olmak kötü bir şey değildir. Said Nursi'nin Nakşibendi olup olmayışı da sonucu değiştirmeyecek.
İşin özü şu: Abdullah Öcalan ne kadar marksistse, Barzani de o kadar Nakşibendi. Gerisi teferruat.
Siz Barzani'yle ilişkileri Halidiye bağlantısına bağlıyorsunuz. Ben de o kadar basit değil diyorum.
Bağdadi olsun, Nursi olsun, bugün Kürtlerin de sahiplendiği isimler.
Kürtlere sorarsanız Salahaddin Eyyubi de Kürttür, -olabilir ama - o devirde Kürtlük kimlik belirleyici bir unsur değildi ki.
Bağdadi veya Nursi de Kürt olsa da Kürtçü değildi.
İtirazlarım yazılarınızdaki "fact"lere değil, bu "fact"lere dayanarak yaptığınız çıkarsamalara. Vardığınız sonucun yanlış olmadığını da söylemiyorum, bağlantı olmadığını söylüyorum.
"...
Kürtlere sorarsanız Salahaddin Eyyubi de Kürttür, -olabilir ama - o devirde Kürtlük kimlik belirleyici bir unsur değildi ki.
..."
Bu sözlerin o döneme bir ÖZLEM olmasından daha çok tespit olmasını yeğlerdim...
Sahi, var mı elimizde böyle bir tespit?
Peki...
Barbie Bebek'e bugün ne giydirelim? "Barbie pembe elbise oyunu" ile çıplak kalmaz değil mi?
Fact'lara uygun çıkarsamalarınızı alalım da, demokrasi şalından mahrum, aç açıkta kalmasın Barbie bebek.:o
Obama, Ankara Maltepe Cami imamını özel olarak Beyaz Saray'a davet etti
Büyükelçisi Büyükelçisi James F. Jeffrey, Maltepe Camii'ni ziyaret etti. Beraberindeki heyetle birlikte camiide incelemelerde bulunan Jeffrey, din görevlisi Mustafa Demir'den bilgi aldı.
Bu ilginç ziyaret Amerikan Ankara Büyükelçiliği'nin resmi web sitesinden de duyruldu. Ziyarete ilişkin yapılan açıklamada Büyükelçi Jeffrey'in Demir'i iki ülke arasında inanç diyalog programı çerçevesinde ABD'ye davet etti.
İşte bu ilginç davetin ardından İmam Mustafa Demir'e bu kez ABD'nin çiçeği burnunda yeni Başkanı Obama imzalı bir davet mektubu geldi.
Demir, davetin ardından hazırlıklarını yaparak ABD'ye yani Beyaz Saray'a uçtu. Demir'in, Obama'nın yemin törenindeki diyalog çağrılarının hemen ardından gerçekleşmesi ise ABD yönetiminin bu konuya verdiği önemin göstergesi olarak yorumlandı. İşin bir diğer ilginç yönü ise Türkiye'nin Müslüman bir ülke olarak bu diyalog programında Orta Doğu'yu temsil etmesi oldu.
İnternethaber
Obama beni neden davet etmiyor?
Sayın Harun Gür,
Ben söylemek istediklerimi en açık şekilde lafı dolandırmadan söylemeye çalışıyorum. Bilgi ve kültürünüzün -ben dahil- bu forumdaki pek çok kişiden üstün olduğuna inanıyorum. Ama böyle üstü kapalı sözler maalesef benim gibi anlayışı kısıtlı kişilerin anlayabileceği şeyler değil.
Bazı konular tekrar edile edile, toplumların hafızasında ezberlenir.
Fethullah Gülen hakkında da pek çok iddia var. Ben 8 sezondur devam eden dizinin belki de 8. sezonun 6. bölümünden başladığım için anlayamıyorum. Bana birinci sezon 1. bölümü veya gizemin çözüldüğü kısmı anlatmanızı rica ediyorum.
İki iddia var:
1. Fethullah Gülen'in Barzani ile Nakşi kardeşliğine dayalı bir ilişkisi var. Zaten Türkiye'yi yıkmak isteyen dinci bölücü akımlar bu Nakşilerin içinden çıkar.
Bunu destekleyen veriler ne?
a. Bazıları tarafından Bağdadi 12., Nursi 13. müceddid olarak kabul edilmektedir.
b. Fethullah Gülen cemaatinin Kuzey Irak'ta okulları var.
c. Abant platformu bir sonraki toplantısını Kuzey Irak'ta Erbil'de yapacak.
Bundan başka unuttuğum bir şey var mı? a-b-c'ye dayanarak 1'e nasıl ulaşıyoruz?
2. Fethullah Gülen'in Yahudilerle/Mormonlarla ilişkisi karışık.
Bunu destekleyen veriler ne?
a. ADL Gülen'in kitabını basıp dağıtacak(tı.) Dağıttı mı, kitapta ne yazıyor, vs. gibi soruların cevapları yok.
b. Said Nursi "müslüman İseviler"den bahseder.
c. Mormon nüfusun yaşadığı Utah eyaletindeki bir üniversitede 6 tane Fethullahçı (?) var.
Bundan başka unuttuğum bir şey var mı? a-b-c'ye dayanarak 2'ye nasıl ulaşıyoruz?
İki kişi arasındaki ilişkiyi irdelerken şu sorulara cevap vermek de konuyu açıklığa kavuşturacaktır:
1. Fethullah Gülen ile X'in ilişkisinden Fethullah Gülen'in ne gibi bir çıkarı var?
2. Fethullah Gülen X'in çıkarlarına ne şekilde hizmet ediyor?
Bu sorulara cevap veren birisi herkesi ikna edebilir.
Aydınlanmanın, bilimin sahibi insanoğlunun, türünü ve ortamını koruma ve kollamada gelmiş olduğu noktayı takdimimdir... :(
Yazık bu uğurda emek sarfeden, terini akıtan yüzaklarına...
Yazık bu uğurda gözünü kırpmadan kanını akıtan ve canını verenlere...
Hiç mi bakmazlar "gaibten gelen tavsiye ve emirlere" de çatıyı bu destek üzerine oturturlar anlayan beri gelsin...
Sen de az değilsin be Tanrı'm!
Neden öbür dünyan için bu güzelim dünyada rezil rüeva olanları :) ısrarla gönderirsin?
NEDEN?
Neden hem onlara hem de bizlere eziyet edersin?
NEDEN?
Gönderme be Tanrım, hoşgörülü ol hep yanında kalsın bu sevgili "kul"ların...
En ufak bir kıskançlığımız olursa eğer ODUN olalım cehenneminde...
VALLAHİ DE BİLLAHİ DE...
VESSELAM!
"Fettullahçı Organizasyon" söz konusu olunca, bir de hangi taşı kaldırsak altından hep o üç harf çıkıp durunca olacağı budur...
Hal böyle olunca da, konuyla ilgisi yoksa bile, yine bağlantılı olarak vatandaşın paranoyaklığı ile ilgisi var demek yanlış olmasa gerek Sayın unbelivable, var mı yok mu siz karar verin artık...
Yok mu?
:rolleyes:
Çok güzel... Eskiden münazara denirdi, şimdilerde tam karşılık gelmese de sanırım tartışma deniyor. Siz bu etkinliklere katılmış olmalısınız ancak, değerlendirme polemiğin şekliyle değil, argümanlara göre yapılır.
Düşünüyorum da; siz bu tarikat hakkında benim hem iddia makamı, hem karar verici olmamı bekliyorsunuz. Bu da bir talep doğrusu, ancak ben itham eden değil, bir çok kaynakta varolan (buna ilgili tarikatın açık kaynakları da dahildir) gerçekleri ve parçaları ortaya koyarak yap-boz'u tamamlamanızı bekliyorum.
Birincisi; konu yazdıklarınız kadar basitleştirilmiş değil... Öyle a,b,c, x ile sınırlı da değil.
İkincisi; daha dün bir yabancı kaynakta çıkan makalede, iktidar ve ordudan sonra bu oluşumun Türkiye'nin 3. gücü olduğu belirtiliyor. Aslında analiz ilginç , iktidar içerisinde de bu tarikatın önemli bir etkisi olduğunu bu ülkede uçan kuş bile biliyor. Nedense bu oluşumla ilişkilendirilenler de ya tarikatın medyasında veya 3 güç içerisinde sayılan orduya çamur at izi kalsınların Taraf'ı medyada yer buluyor.
Daha dün bu ülkede Başbakanlık yapmış bir zat, bizzat Emniyet içerisinde bu oluşumun ciddi şekilde örgütlendiği bilgisinin kendine ulaştırıldığını söylüyor.
Devlet Memurları yabancı bir ülkede 4 yıldan fazla kalamazken, ne gariptir ki; bu tarikatle ilişkili bir polis "okyanus ötesi uçamaz" gerekçesi ile 8 yıldır, tarikat şeyhinin bulunduğu ülkede akademisyenlik yapıyor. Bu arada CIA ile bağlantılı bir think-tank'de işe başlıyor.
Bu tarikatin istihbarata meraklı olduğu,ülkenin iktidar partisinin bir Bakanı tarafından telaffuz ediliyor, bu arada CIA içerisinde de Mormonlarla ilgili istihbarata meraklı yorumu yapılıyor. Bu ülkede eski bir Nakşi Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın kardeşi yıllar öncesinden Mormonlarla ilişki kuruyor.
Daha birçok nesnel iddia var ama buraya forumlar dolusu yazmanın da bir anlamı yok.
Benim merak ettiğim, nasıl olup da emekli bir din görevlisinin, toplamda milyarlarca dolarla ölçülen muazzam bir servete sahip olabildiği, ne amaçla Emniyet, Adliye, Mülkiye, Medya, Finans, Eğitim ve hatta Spor alanlarında dahi örgütlendiği... Aslında bunun nedenlerini ve niçinini daha önce alıntıladığım, kendi söyleminde de gayet açık bulmak mümkün...
Bu durumu görünce bizim mahalledeki Cami'nin aydın imamının emeklilik günlerini düşünüp üzüntü duyuyorum.
Atalarımız "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" derler, nasıl bir şeyse bırakın dumanı, ortada artık saklanması mümkün olmayan koca bir yangın var, ancak "yangın var" diyen yok...
Bu arada "bilgi ve kültürümün -kendisi dahil- bu forumdaki pek çok kişiden üstün olduğuna inandığını" söyleyen (estafurullah) bir üye, her ileti sonrası yazılanları anlamamazlığa gelip, olur olmaz, yazdıkça yazıyor. Benden a+b+c=X denklemini ispatlamamı istiyor. e=mc2 'dir de, "bazı kavramların varlığına inanmak için bunları cismen görmeye, formüle etmeye gerek yoktur" desem, alkışlamaktan da geri durmayacağını biliyorum.
E bana da, "yangın var" demek düşüyor. Yangını çıkarıp , işi itfaiyeye ihale edecekler utanmaz olduklarından , yarın "itfaiye su sıkıp evimi berbat etti" de derler, deneyimle sabittir. O nedenle aman ha siz siz olun , evde kibrit ile oynamayın.
Bu kadar yazdın, senin derdin ne peki derseniz:
"Kardeşim ben bu evde yaşıyorum, Dünya üzerinde tek dikili ağacım bu ev, gideceğim başka evim de yok, daha torunlar da bu evde oturacaklar, bu işlere çok meraklıysanız çıkın sokakta oynayın ama derdiniz evin tapusunu ele geçirmekse, cesedimi çiğnemeniz lazım."
Selamlar,
"Kardeşim ben bu evde yaşıyorum, Dünya üzerinde tek dikili ağacım bu ev, gideceğim başka evim de yok, daha torunlar da bu evde oturacaklar, bu işlere çok meraklıysanız çıkın sokakta oynayın ama derdiniz evin tapusunu ele geçirmekse, cesedimi çiğnemeniz lazım."
Anlaşılmaz olan da bu olsa gerek...
Şeyh uğruna DEĞİL
Tarikat uğruna DEĞİL
Hodja uğruna DEĞİL
Öbür dünya uğruna DEĞİL
"Allah" uğruna DEĞİL
ULUS UĞRUNA
VATAN UĞRUNA
BAYRAK UĞRUNA
İNSANLIK UĞRUNA
YAŞAM HAKKININ VARLIĞI VE
BU UĞURDA ONURLA VE GURURLA ÖLÜMÜ TEREDDÜRSÜZ GÖZE ALMA ARZUSU VEYA GÜDÜSÜ...
Ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi sayın GÜR...
TEŞEKKÜRLER...
Ben ispatçı arkadaşımızın,ergenekon davasıyla ilgili bütün iddiaların ispatlanmış sayıldığını kabul ettiğini burda okudum.Sizin iddialarınız sizin vicdanınızda ispatlanmışsa sayın Sdt,başkalarının iddialarını ispata davet etmenize hakkınız yoktur.
Sayın Harun Gür'ün de dediği gibi her zaman kesin ispat gerekmez.Hukukta karineler vardır,hayatın olağan akışı kavramı vardır,gerçekleşmiş ve ispatlanmış bir olaydan,başka bir olayın var olduğu ya da olmadığı çıkarılabilir aşağıda vereceğim örnekteki gibi.
Mesela şu deniz feneri davası.Türkiyeyle ilgisi yok deniyor almanyadakinin.
Size şunu diyim kanal 7yi kurmak için almanyada o zamanki rpli şimdiki akpli çok üst düzey vekiller para topladılar(Tv kurmak da erbakanın projesidir).Onlar kanal 7yi kurdular,kanal 7ye bağlı olarak da türkiye ve almanyadaki deniz feneri dernekleri kuruldu(Kanal 7 ve Deniz Feneri programı artı yöneticilerinin ilgisi).Deniz Feneri derneğine de 2004 ya da 2005de bakanlar kurulu kararıyla izinsiz bağış toplama hakkı verildi.
Deniz Feneri Derneği Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına çalışan ve izin almadan yardım toplayabilen dernektir.(Deniz Fenerinin internet sayfasının altından aldım bu yazıyı)
Şimdi burda hayatın olağan akışından,(olayların oluş biçimi ve birbirleriyle bağlantısından,kanal 7,deniz feneri ve akp arasındaki ilişkilerden)bu deniz feneri vurgununda akpnin de çıkarı olduğu açıkça ortaya çıkıyor.Tabiki biz mahkeme değiliz,bu dediklerimde mahkeme kararıyla sabit oluncaya kadar sadece iddiadır ancak ben size hukukun mantalitesini anlatmaya çalıştım,davanın sonucunun dediğim şekilde olacağını da göreceksiniz.
Aynı şekilde ergenekonda da bişeyler var(ama daha kapsamlı ve karışık bir dava) belli,onda da kesinleşmiş hükmü beklemek lazım.Ancak asker olmayan kişiler açısından darbe yapmak ya da darbeye teşebbüs etmek suçlamaları hukuki değildir.Çünkü Türkiyede darbeyi değil 1000,100000 silahlı bombalı sivil kişi biraraya gelse yapamaz.Türkiyede darbe yapabilecek tek kurum Tskdır.Suçun oluşması için kullanılan aracın sonucu gerçekleştirmeye elverişli olması lazım.100000 kişilik sivilin kullandığı top,tüfek,bomba(araç)hükümeti devirmeye yetmez.Bu Tsknın böyle bir olay karşısında sessiz kalacağı anlamına gelir ki,böyle hareket etmesi darbeye onay verdiğini gösterir, bu da mantıksız olur çünkü darbeye onay veren kurum zaten darbeyi kendisi yapabilirdi.Olmamış bir hareketten dolayı da ordunun sivillerin yapacağı darbeye sessiz kalacağını çıkaramazsınız.Ha paşalar bu adamları kullandı deniyor bi de darbe yapmak için.Onun için bu adamlar da darbeye teşebbüsten yargılanmalıdır.Allah aşkına Tsknın sivillere ihtiyacı var mı darbe yapmak için.Yapacak olsa zaten kendiliğinden yapar.Onun için sivillerin darbeye(T.C Hükümetini ortadan kaldırma)dolayı ceza almaları mümkün değildir.
2860 SAYILI YARDIM TOPLAMA KANUNU'NUN 6. MADDESİNCE İZİN ALMADAN YARDIM TOPLAYABİLEN SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ İSİM LİSTESİ
DERNEK - VAKIF ADI
1 - ANKARA LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR SAĞLIK VE EĞİTİM VAKFI
2 - (UNICEF) BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUKLARA YARDIM FONU TÜRKİYE MİLLİ KOMİTESİ DERNEĞİ
3 - TEMA TÜRKİYE EROZYONLA MÜCADELE, AĞAÇLANDIRMA VE DOĞAL VARLIKLARI KORUMA VAKFI
4 - ANKARA TIP FAKÜLTESİ NÖROŞİRÜJİ KLİNİĞİNE YARDIM DERNEĞİ
5 TÜRK HAVA KURUMU
6 TÜRKİYE KAS HASTALIKLARI DERNEĞİ
7 İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKFI
8 EĞİTİM SAĞLIK VE KÜLTÜR DERNEĞİ
9 OMURİLİK FELÇLİLERİ DERNEĞİ
10 DENİZ FENERİ YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
11 TÜRKİYE DİYANET VAKFI
12 TÜRKİYE KIZILAY DERNEĞİ
13 KİMSE YOK MU YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
10 ve 13. maddelere dikkat,listede yardımlaşma ve dayanışma amaçlı sadece 2 dernek var ve ikisine de akp zamanında izinsiz bağış toplama hakkı verildi.
Bu ülkede başka yardım kuruluşları yok mu, varsa neden sadece kanal 7 ve stv dolayısyla akp ve fethullah hocanın yardım derneklerine yani cemaatçilere bu izin verildi.
Memlekette aç bitti. Her kurban bayramı öncesi; Tanzanya, Fildişi Sahilleri ve Papua Yeni Gine gibi ülkelere göndermek üzere kurban parası toplarlar.
Değerli forum katılımcıları,
Bugün bir mail aldım. Mutlaka okuyun ve okutturun yazıyordu. Buradan daha çok kişiye ulaşacağını düşünüp iletiyorum.
Generaller,profesörler,yazarlar,doktorlar,toplumun tüm aydın insanları delilsiz örgüt kurmaktan hapse atılırken bakın örgüt kurmayanlar! delilleri somut neler yapıyor, yapmış ve yapacak.
Yorum sizin.
ŞAKİRT ANLATIYOR
Ben bir 'ortaokul şakirt'iyim yani en kıdemli Fethullah talebelerinden biriyim. Aşağıda anlattıklarımı bizzat yaşadım. Sizinle paylaşmak için yine kendim yazdım.
1990'lar ;
Orta birinci sınıftaydım ve Cuma namazlarına düzenli olarak giderdim. Beni aynı semtte bulunan okulumdan ve gittiğim camiden takip ederek fişleyen ve bir gün okul bahçesinde top oynamak bahanesiyle yanıma gelen o kişi ilk 'ağabeyim' idi. Daha sonra bana ve okuldan seçtikleri fen, matematik ve Türkçe derslerinin toplam notu 21(10'luk sisteme göre) olan arkadaşıma cami kütüphanesinde ders vermek bahanesiyle yakınlık gösterdiler. Yakınlık daha bir samimiyete dönüşünce evlerine davet ettiler. Dersler evde devam etti. Bu arada bizimle oyunlar oynuyor ve bol bol sohbet ediyorlardı. Baştan futbol içerikli bu sohbetler yavaş yavaş dini mevzulara geldi. Allah'ı tanımak, namaz kılmak derken 'Öğretmenin Not Defteri' gibi kitapları okumamızı istiyorlardı. Buna 'Sızıntı' okumaları ve adını henüz bilmediğimiz o hoc anın banttaki ses kaydını toplu olarak dinlemelerimiz eşlik etti. Bize yeterince itimat kazandıklarında o sesin 'Hocaefendi' ye ait olduğunu ve kendisinin çok 'mübarek' bir insan olduğunu anlattılar.
Artık 'işi' biliyorduk ve bize adam lazımdı. Okuldaki arkadaşlarımızı nasıl 'kafalayarak' ağabeylerin huzuruna getireceğimizi öğrenmiştik. Yıllar
orta üçüncü sınıfa getirdiğinde bizi artık sınavlara hazırlanma vakti de gelmişti. Bu tarihlerde Kuleli Askeri Lisesi'ne girmenin ne kadar önemli
ve saygın bir iş olduğu sürekli telkin ediliyordu bize. Derken tanıdığımız birkaç arkadaşımız orayı kazandı. Biz ise devlet lisesine devam ettiğimizde okuldan arkadaş 'kafalamak' en büyük hedefimiz haline gelmişti.
Okulumuzun hemen yanında bulunan 'nur evi' ne ders çalışma bahanesiyle getirdiğimiz arkadaşlarımıza yemekler veriyor onları mümkün olduğunca bu evlerde tutmaya çalışıyorduk. Bu kişilerle okulda ve başka yerlerde de 'ilgileniyor' yörüngemizden uzaklaştırmamaya çalışıyorduk. Bunların durumlarını her hafta düzenlenen 'istişare' toplantılarında ağabeylerimize anlatıyorduk. Onlar da bize ne yapmamız gerektiğini, hangi yolları adım adım takip etmemiz gerektiğini, yapmamız gereken jestlere ve takınmamız gereken mimiklere kadar anlatıyordu.
Yılsonlarında gelen 'Sızıntı koçanları' nı bitirmemiz ve onlarca, hatta yüzlerce kişiyi Sızıntı'ya abone etmemiz her birimizden bekleniyordu.
Biz ise kimisinin parasını kendi cebimizden vererek bu en kutsal yolda birbirimizle kıyasıya yarışıyorduk. Zaman aboneliği de yine bu şekilde
cereyan ediyordu. Haftada okumamız gereken Kuran miktarı, Risale-i Nur ve Hocaefendi Kitapları(Pırlanta Serisi) miktarı belliydi. Bunlara ek
olarak o zamanki adı 'Tuna Kırtasiye' olan 'NT Mağazaları'nda kaçak olarak çoğaltılan ve ağabeyimizin adını kullanarak arka bölümden aldığımız 'Hocaefendi Vaaz Kasetleri'nden de ağabeyimizin seçtikleri doğrultusunda dinlememiz isteniyordu. Bunların hepsinin ortak adı 'keyfiyet' idi. Bunu bir çetele halinde ağabeyimize her haftaki 'istişare' de sunmamız isteniyordu.
Hiç müzik dinlemezdik, kola içmezdik ve hep kumaş pantolon giyerdik. Kız arkadaşımız asla olmazdı, okulda yüzlerine bile bakmazdık. Sokakta hep yere bakarak ve hızlı hızlı yürürdük. Ağabeyimizin dedikleri ana-babamızdan önemliydi. Mehmet Kafkas'ın 'Geçmişi Bilmek' ve 'Milli Mücadelede 'Öncüler' adlı kitaplarını okuyorduk. Atatürk masondu, deccaldı. Atatürk Kemal'di,Kemal Ağa idi. Atatürk baş eğlencemizdi. Okuldaki hocaların bazısı 'duruma uyanmıştı', biz 'tedbir dairesini' genişleterek okuldan çıkınca arka sokaktan dolaşarak nur evine gidiyorduk, içeri birer ikişer giriyorduk ve asla toplu çıkmıyorduk.
Bize göre iki çeşit adam vardı; 'müspet ve solcu'. Solcunun bir adı da 'kom' du. Kom, 'komünist'in kısaltılmışıydı. Ve okuldaki bazı hocalar komdu. Özelikle de felsefeci.
Üniversite hazırlık dershanesi olan FEM'e lise ikinci sınıfta da kayıt yaptırdık. Amaç hem iyi bir üniversite hem d e 'hizmet' para kazansın idi.
Ortaokuldan beri ailelerimizi alıştırdığımız 'ağabeylerle ders çalışma' için onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayrı bir önem vermeye başlamıştık. Bu kalma dönemlerine biz 'kamp' diyorduk. Kamplarda ders çalışılır ve uzun vadeli projelerimizi ağabeylerimize anlatarak onların direktifleri doğrultusunda yaşamımızı planlardık. Ailelerimizle ağabeylerimizi ne zaman ve nasıl tanıştıracağımızı ve her iki tarafın ne yapması gerektiğine varıncaya kadar her şey planlanırdı. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki 'not' verirdi.
Evlerin bir imamı vardı, yani evden sorumlu olan kişi. İki ya da üç ev bir semte ve semt imamına bağlıydı. Semtler bölgelere, bölgeler büyük
bölgelere, büyük bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara, kıtalar da en sonunda Hocaefendi'ye bağlıydı. Hatta öyle ki O Muhterem Zat'a Dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da 'hizmet'e katmak için ne gerekiyorsa yapılmalı idi. Bu insanl arın hepsi birbirini denetler, not verir ve bir üstündekine durumu iletirdi. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem vardı.
Lise sonda FEM'in yurdunda kalmaya başlamıştık. Çekebildiğimiz kadar arkadaşı FEM'e kayıt ettirmiştik nasıl olsa sonra 'ilgileniriz' diye. Yurtta, odadaki durumdan pek haberi olmayan diğer kişileri de namaz kılma, çay içme ve türlü türlü bahanelerle yanımıza çekmeyi başarıyorduk. Yani ağabeylerle danışıklı dövüş şeklinde 'adam kafalama' tüm hızıyla devam ediyordu. Her birimizin 'ilgilendiği' arkadaşlar da zamanla 'şakirt' olma yolunda ilerliyordu. Ağabeylerimizin düzenlediği maçlar, mangal partileri, çiğköfte partilerine artık not ortalamasına falan da bakmaksızın İslami görüşe yakın ailelerden çocukları seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu, kot pantolon giydik.
28 Şubat sürecinde Hocaefendi'nin video ve ses kasetlerini, kitaplarını evlerden alarak kendi evlerimizde sakladık ve ev lere Atatürk ile ilgili
kitaplar doldurduk. Evlerin çoğu yer değiştirdi. Bazı ağabeylerimiz 'tedbir' gereği takma isim kullanmaya başladı. Cep telefonlarının pilini istişarelerde söktük. Telefonda 'Hocaefendi, hizmet, sohbet' gibi kelimeleri kullanmayı yasakladık. Bunların yerine 'maç yapmak, çay içmek, çorba içmek' gibi önceden kodladığımız filleri kullanmaya başladık. Aslında yapılan her şey 'istişare' adı altında yukardan gelen emirlerin bize verildiği toplantılarda kararlaştırılıyordu. Yani 'istişare' yoktu, belki teferruatta vardı, ama her şey bir emir zinciri vasıtasıyla bizim önümüze konuyordu.
2000'ler ;
Üniversiteye girince artık biz de 'ağabey' olmuştuk. Evlerde kalmaya ve sistemi bizzat kendimiz daha büyük sorumluluk üstlenerek yürütmeye başlamıştık. Talebelerimiz vardı, onlarla ilgileniyorduk. Aksiyon okuyorduk, artık bandrollü ve sakıncalı yerlerinden temizlenmiş Hocaefendi kasetlerini koli koli alarak herkese ama herkese dağıtıyord uk. Hocaefendi hakkında yine 'hizmet'in başka yayın evlerinden çıkmış kitapları 'mütevelli olmuş esnaf ağabeylerimizin' katkılarıyla kolilerce alıp dağıtıyorduk. Kitaplar binlerce satıyordu. Ramazanda zekât, kurban bayramlarında deri topluyorduk, kurbanlık parası topluyorduk. Amerika'dan, Hocaefendi'nin yanından gelen ağabey gelmişti bir seferinde. O anlatıyordu biz ağlıyorduk. Ardından adam başına toplayacağı büyükbaş kurbanlıkların sözünü almaya ve kayıt ettirmeye başlamıştı. Her birimizden 60-70 belki de 100-120 büyükbaş kurban parası getirmemizi istiyor ve pazarlık bu rakamlardan açılıyordu.
Bazı tanıdıklarımızın yaptığı hiçbir iş yoktu. Evde de kalmazdı. Sonradan bu kişilerin görevinin 'çok özel' olduğunu öğrendik. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri'ne girmek üzere olan öğrencilerle askeri okuldayken 'ilgileniyorlar' idi. Hocaefendi'nin 'en önemli on gör evden biri' saydığı bu iş için seçilmiş insanlardı.Hepimizin en nefret ettiği yer Ordu idi. Bir toplantımızda bir ağabeyimizin Ordu, Danıştay ve diğer 'solcu' kurumlar için yaptığı tanımlama ilginçti. Ağabeyimiz bu gibi kurumlar için 'artık fitne kurumlaşarak üzerimize geliyor, biz de bir an önce kurumlaşarak karşı koymalıyız' diyordu. Gazetemizi sürekli okumamız gerektiği de bir diğer telkin idi. Özkök Paşa'nın Genelkurmay Başkanı olacağı günleri ip ile çekiyorduk.
Aksiyon Dergisi'nin bir sayısında 'Ergenekon' diye bir grup kapak yapılmıştı. Bu sayıdan çok sayıda fotokopi çekerek hepimizden okumamız istenmişti. Yazıda, devlet içinde gizli bir birimin oluşturulduğu ve bu birimin amacının Arjantin benzeri sosyal patlamaların önüne geçmek,devlete zarar verebilecek oluşumlara müdahale etmek olduğu yazılıydı. Ağabeylerimiz bunun bize de müdahale edeceğini söylediler. Bu benim için bir dönüm noktasıydı.
Biz bu devletin bekasına, milletin dertlerine derman olmaya çalışmıyormuyduk? Bizi solcular engellemiyor muydu? Bizim mücadelemiz iman kurtarmak değil miydi? Bize ne toplumsal patlamaların önüne geçmek ve devleti korumak için kurulmuş bir gizli teşkilattan? Devlet hepimizin devleti değilmiydi, neden korumasınlar ki? Hem bize ne diye düşman olsunlar ki?
Uyanışım;
Artık her şey saçma geliyordu bana. Biz bir emir kuluyduk ve ne denirse yapıyorduk. Çünkü toplu olarak cennete girecektik. Sorgulama yoktu, körü körüne bağlanma ve emri ne kadar çabuk yerine getirdiğine bağlı olarak sahte bir samimiyet vardı. Ama bu sahtelik genellikle bize emir verenler ve onların üstünden başlıyordu. Tabanı samimi ve bir o kadar da cahil (beyni etkisizleştirilmiş anlamında) insanlar oluşturuyordu. Bu insanlar dürüst,çalışkan ve edepli insanlardı. Ama uyuyorlardı. Üstelik biz uyutmuştuk yıllarca çocuklarını, kendilerini, karılarını, tüm yakınlarını.
Sırf 'solcularla' inatlaşma uğruna yaptığımız birçok saçma iş vardı. Bunlara en iyi örnek Yeni Yüzyıl gazetesinde Hocaefendi'nin röportajının çıktığı zamandı. Bu gazeteyi sırf solcular 'Hocalarının röportajına bile sahip çıkmıyorlar' demesinler diye balya balya aldık ve Zaman gazetesinin depolarında çürümeye bıraktık, sonra da imha ettik. Bazı yerlerde Zaman gazetesinin içine koyarak dağıtıldığını duyduk. Gazete hiçbir yerde bulunmaz olmuştu. Üç günlük röportajı on beş güne yayarak ve tirajını da ona katlayarak gazete büyük kar etti sayemizde. Bir sefer de Süleyman Demirel'in Fatih Üniversitesi' nin açılışında 'burayı doldurabilir misiniz' demesi üzerine iş-güç, okul-sınav demeden koştuk ve doldurduk orayı. Hocaefendi istiyor diye daha yeni okuduğumuz kitapları bir kere daha okuduk. Hocaefendi çağırıyor diye pılımızı, pırtımızı topladık Amerika'da yaşamaya gittik bazılarımız. Buna da 'hicret' deniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşıma giden biri hakkında ne zaman döneceğini sorunca bana güldü ve dedi ki 'hicret bu, dönmek olur mu'. Benim bildiğ im hicret sayfası dinen kapanmıştır. Hele Türkiye gibi ibadetlerinizi rahatça yapabildiğiniz bir ülkede.
Merakım şu: Türkiye'de halkın %99'u Müslüman. Amerika ise kendi deyimiyle Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı başlatmış durumda. Nasıl oluyor da burada rahat olunamıyor lakin orada istediğimizi yapmamıza izin veriliyor?
ABD her yere ajanlar sokarken, iki kişi bile kendi karşısında ciddi bir şeyler yapmaya kalktığında haberi olurken bu nasıl denli büyük bir oluşuma müsaade ediyor? Üstelik bu oluşumun biricik görevi insanları Müslüman yapmak iken. ABD'nin yoksa insanları Müslüman yapmak gibi bir gizli amacı mı var? Yoksa Hocaefendi ABD'nin de mi üzerinde büyük bir güce sahip ki bizimle uğraşamıyor? Garip işler bunlar. Bizden ABD'ye hicret etmemizi Fatih koleji'ndeki bir barkovizyon gösterisi sonrası Hocaefendi'nin yanından gelen bir ağabey istemişti. Ben de düşünmüştüm; bu resmen bir beyin göçü ve sermaye göçü... O zamanlar Hocaefendi için evden bile dışarı çıkmıyor denmişti. Ağabeylerimiz diyormuş ki 'hocam zaten çok hastasın, bari bir çık bahçede dolaş' ama Hocamız hiç çıkmıyormuş. Aynı yıllarda (BİLMEMNE)adlı internet sitesinde Hocaefendi'nin boy boy dışarıda çekilmiş resmi yayınlanıyormuş da haberimiz yokmuş. Biz Hocamız'a üzülüp dua etmekle vaktimizi geçiriyorduk. Bir de tabi gelen emirleri eksiksiz yapmakla.
Hocaefendi'nin Latif Erdoğan'a yazdırdığı 'Küçük Dünyam' adlı kitabından en az bir kere yazılı sınav olmamış şakirt tanımıyorum ben. Anlamadığım bir nokta da bu işte. Yani sen ta Amerikalardan 'diğergamlık' üzerine,'hizmette önde mükâfatta geri durma' üzerine göğüslerimize salvolar savur, sonra da çıkıp kendini anlatan kitaptan bizi belki beş belki on kere imtihan et. 'İmtihan Dünyası' bu olmasa gerek. Halen 'hizmette' aktif olan ve son derece de teslimiyetçi bir arkadaşım bir seferinde şunları söylemişti,ben de yanlışı o zaman fark etmiştim: 'ne bu Hocaefendi, Hocaefendi ya... Allah var, Peygamber var ya'Hocaefendi, Hocaefendi, Hocaefendi.. . 'Hocaefendi ne diyor bu konuda,Hocaefendi'nin çok mühim tespitleri var bu konuda,Hocaefendi bugün ne diyor, Hocaefendi'nin dediklerini artık (BİLMEMNE) sitesinden günü gününe takip edebileceğiz arkadaşlar, Hocaefendi çok ciddi uyarıyor, Hocaefendi çok mübarek, Hocaefendi bizzat ilgilenmiş, Hocaefendi adını bizzat kendi koymuş, Hocaefendi derhal yapılsın istemiş, Hocaefendi, arkadaşlar dikkatli olsun demiş, Hocaefendi, arkadaşlar artık evlensin demiş, Hocaefendi, çocuk yapın demiş, Hocaefendi, İŞHAD'ı güçlendirin demiş, Hocaefendi, gazete tirajının bu haliyle karşıma çıkmayın demi ş, Hocaefendi başı açık 'ablalar' la da evlenilsin istemiş, Hocaefendi, bir dua etmiş maçın ikinci yarısı Galatasaray iki gol atarak Real Madrid'i devirmiş, Hocaefendi, Allah depremde İkitelli Medyası'nı 'çiftetelli' gibi sallardı ama içlerinde mübarek gazeteler de var demiş, Hocaefendi üzülmüş, Hocaefendi çok kederlenmiş, Hocaefendi hastalanmış, Hocaefendi, Asya Finans Kredi Kartı alın demiş; Ulusal Televizyon ihalesi yapılacağı gün Asya Finans'ın kasasında o kadar para yokmuş, para lazımmış, Hocaefendi şunu demiş, Hocaefendi bunu demiş...' Bu konuşma tarzına sıradan bir 'ışık evi'nde her gün rastlayabilirsiniz.
Nurettin Veren'e gelince; 'o ne pis bir adam öyle, tipi kayık, pis bir çıkarcı o, yalancı herifin teki' gibi yakıştırmalar yapıyorlar. Ve size şu kadarını söyleyeyim, bu insanları asla şartlandırıldıkları haricince bir şeye inandıramazsını z. Belki size abartı gelir ama ben biliyorum ki Hocaefendi bugün atlayın ve ölün dese sayıları binlere varabilecek kadarı bu emri de hiç çekinmeden yerine getirir. Nurettin Bey bu konuda ne söylese azdır. Hiçbir şey bu gerçek kadar sıra dışı değildir, yine bu gerçeğin tasvirleri bile.
Sonuç ;
Aklı başında herkesin de anlayabileceği gibi bu bir karşı devrim örgütlenmesidir. Devlet içinde koskoca bir devlettir. ABD ve AB çıkarlarına koşulsuz hizmet etmektedirler. Ayrıca birçok yerde yazıldığı gibi dergileri,radyoları, televizyonları , üniversiteleri, vakıfları, ışık evleri vs.her şeyleri vardır. Öyle ki savcıları, kaymakamları, valileri, emniyet müdürleri, öğretmenleri, doktorları, istihbaratçıları (ki bu konuya doymak bilmeyen bir iştahla yanaşmaktadırlar) ,askerleri, milletvekilleri,bakanları vardır. Hemen hemen her büyük partinin de desteği ile bu noktalara gelinmiştir. Bence yegâne çözüm bu örgütün tüm malvarlığına el konmasından geçer. Ama sorun şu ki; kim koyacak?
Diğer insanlardan tüm bu olan bit en son derece profesyonelce saklanmaktadır. Hatta çıkan yalan haberler bile buna en güzel şekilde hizmet etmektedir. Yok, Fethullah komandoları varmış; yok, kendilerini patlatacaklarmış ,yok, hücre evleri varmış; tabancalar, tüfekler, bombalar varmış... Bu atmosfer onlara en çok yarayan ortamı oluşturuyor ve kendilerinin terörist olmadığını 'muhabbet fedai'leri olduğunu insanlara yaymalarına yarıyor.
Bu kişilerin ne yapmaya çalıştıkları çok iyi bilinmeli ve o kanaldan mücadele verilmelidir. Örgüt deşifre edildiğinde, ABD yerine başkasını bulmak için faaliyete geçecektir ve bu zannımca on yıl on beş yıl kadar bir zamanı alacaktır. Bu bir bölünme süreci olarak da yansıyabilir Fethullahçılara. Çünkü kurulu mekanizma en güzel şekilde işletilmektedir. Bir daha böyle bir mekanizmayı kurmak çok çaba gerektirir. Bölüp bir kısmını yine ABD emriyle kamuoyunda kötülemek diğer kısmıyla yola devam etmek ile de bu mücadeleyi verebilirler. Her ne yapılacak ise bu darbeden hemen sonra yapılmalıdır. Yani bir daha güçlenmesine fırsat verilmeden 'meydana getirdiği boşluk' doldurulmalıdı r. Ama dediğim gibi ilk iş; oyunu açığa çıkarmak ve 'Ağababası' olan ABD'nin işlerliğini yitiren bu beşinci kolunu gözden çıkarmasını beklemek olacaktır...
MUTLAKA OKUYUN OKUTTURUN. Bu herhangi bir mail değildir. Sakın silip atmayın ya da okumayı sonraya bırakmayın.FW: Merhabalar,AKP ve yandaslarinin,Feto (Fetullah Gülen)'nun nasil örgutlendiklerini ogrenmeniz acisindan cok onemli ve ibret verici bir yazi. Bizler sag-sol-turban derdine dusmusken adamlar kac senedir bugunler icin hazirlik yapmislar ve nasil orgutlenmisler,lütfen her işinizi bırakıp okuyun. (Yazi bana orjinal haliyle, ilk elden gelmedigi icin ve yaziyi hazirlayan kisinin e-posta adresinden emin olmadigim icin diger adresleri sildim. Zaten yazan da sahte bir e-posta adresi almıştır diye dusunuyorum. )Yazi biraz uzun, ama hepinizin buyuk bir merakla sonuna kadar okuyacagina eminim. Bu arada yazida gecen dergi ismini ve web sitesini kontrol ettim, maalesef dogru. Tuylerim diken diken oldu.Yaziyi tum cevrenize iletmeniz, ve bilinclendirmeniz dilegi ile. (Ozellikle AKP yandasi, turbana sicak bakan kesimi. Neticede karsi olan bizleriz, onlarin gercekleri gormesi ve ogrenmesi lazim.
Nurettin Veren de aynı yolun yolcusu. Muhtemelen dolandırıcıları dolandırmaya kalmış fakat eline yüzüne bulaştırmıştır. Rant kapısı kesilince ötmeye başlamıştır.
Hücre evlerinde sürekli risale okurlar. Mesela, derler ki: "Ulan bu şeftali ağacı çamur yeyip nasıl şeftali veriyor" Tövbe tövbe..Sanki biz aksini iddia ediyoruz.
Toplayın paraları. Besleyin Fettullah ve şurekasını. Akıllara zarar bir organizasyon. Oturmuşlar Amerika da emperyalizme hizmete devam. Niçin S.Arabistan da değil.
Dunyanin her yerinde molla yetistiren okullarin acilmasi Fettullah Gulen ve organizasyonunun misyonudur.. ABD'nin Ortadogu'da ve musluman cografyadaki hesaplari belli..Bu nedenle emperyalistler haritada nereyi işaret ediyorsa, Fethullahçı isbirlikciler oraya gidiyorlar ve okul açıyorlar.
Bu durumda Fettulah Gulen'in kabesi ABD'dedir..Suudi Arabistan din kardesliginde sembolik bir olaydir..
Fettullah Gülen, Coca Cola nın tadını aldı bir kere. Şakirtleride kendisine habire para yetiştiriyor. CIA nın elinde el bebek gül bebek. Kim gidecek Arabistan'a.
Sizce dönecekmi Türkiye ye F.Gülen?
Bir adet daha "ÖZ KÖK" bulup biad eden bir ekip yetiştirmedikçe zor gibi...
Malum senaryosu, yönetmeni, yapımcısı, platosu hazır bir role bile bir "jack nickalson" bulmalarının epey zaman aldığı günümüzde
senaryosu karışık,
yönetmeni ve oyuncuları maçasını yemiş,
yapımcısı müflis bir hovarda,
platosu ise daha önce buna benzer filmlere sahne olmuş bir platoda
İŞLERİ ÇOK ZOR...
Ama çıkmayan candan ümit de kesilmez demiş atalar... :)
Özbekistan Devlet Televizyonu, Gülencilerin kullandığı “nur" kelimesine atfen “Karanlığa Giden Işık" adını verdiği programda, “Türk Nurcuları" adını verdiği kişilerin, Özbekistan'ın çeşitli kentlerinde açılan liselerde “Nurculuğu yaydıkları" ve “Pan Türkist" propaganda yaptıklarını ileri sürdü.
Özbek televizyonu, Türkiye'den gelen Nurcuların kurduğu okulların özellikle yatılı statüyle faaliyet gösterdiğini, bundan amacından da öğrencileri ailelerinden ve çevrelerinden uzaklaştırarak, 24 saat kendi denetimleri altında, daha kolay etkilediklerini iddia etti.
Bu okulların 1990'lardan itibaren Özbekistan'da faaliyet göstermeye başladığını belirten kanal, Özbek lider İslam Kerimov'un talimatı üzerine bu okulların kapatıldığını ve bazı “Türk Nurcuların" sınır dışı edildiğini ve çok sayıda Özbek okul yöneticisiyle 3 Türk Nurcunun tutuklandığını kaydetti.
Özbek Televizyonu, Taşkent Mahkemesi'nde yıkıcı faaliyet ve dini propagandadan yargılanan 3'ü Türk, 11 kişinin 6.5 yıl ile 8 yıl arasında hapis cezalarına çarptırıldığını duyurdu.
"Türk Nurcuları" adını verdiği Gülen cemaati üyelerini “Binlerce yıllık Özbek kültür ve geleneklerini yıkıp din yoluyla beyin yıkamakla" suçlayan Özbek Televizyonu, bu okullardan mezun olan iyi eğitimli, "Türkçü" çocukların ileride devletin kilit noktalarına gelmesinin amaçlandığını iddia etti.
Haber3
Bu haberi okuyunca vallahi çok güldüm...
Nurcular "pantürkist" miş.:o
Bunu diyen de, Turancıların Türk birliği kuracakları bir ülkenin televizyonu...
Marks'ı ütopik görenler, buna ne derler acep?
Fettullahçılar mı Pantürkistmiş? Tövbe, tövbe.:)
Kedidir onlar kedi, Mustafacığım...
Işık evleri gerçeği ve Gülen’i ‘paşa’ sanan bazı rütbeliler!
Genelkurmay adına dün yapılan resmi açıklamayla öğrendik ki, birileri Kayseri’de halkı Garnizon Komutanı Tümgeneral Rıdvan Ulugüler’e karşı kışkırtmaya çalışıyormuş.
Diyorlarmış ki, “Bu General bazı iş yerlerini ve semtleri kara listeye aldı, oraya askerlerin gitmesini yasakladı...”
Bu sözlerine kanıt olarak da yine bazı astsubaylar tarafından hazırlandığı iddia edilen sahte belgeleri gösteriyorlarmış.
Bu sahte bildirileri hazırladığı belirtilen üç astsubaydan biri olan Ali Balta, askeri savcıya verdiği ifadede çarpıcı itiraflarda bulunmuş.
Demiş ki:
“Denizli’de lisedeyken bir yıl kadar Işık Evleri’ne gitmiştim. Mezun olduktan sonra bir abimiz Kayseri’de Işık Evleri’nden kişilerin bize ulaşacağını söyledi. 2006’da Kayseri’deki birliğime katıldım. Birkaç gün sonra Tarık isimli şahısla tanıştım. Tarık daha sonra İsmail Dağ ve Orhan Güleç astsubaylarla yanıma geldi. Bize yardımcı olacağını söyledi. İsmail Dağ ve Orhan Güleç ile ev tuttuk. Daha sonra E.Ş. isimli biri ‘ev abimiz’ (şakirt) oldu.
Bize Fethullah Gülen’in kitaplarını getirdi. Daha sonra bu kişiler kendi hazırladıkları yazıları, karargâhtan gönderilmiş gibi göndermemizi istediler. Tehdit ettiler. Bize komutanlıkta görevli subay ve astsubaylarla ilgili sorular sordular. Bunları takip etmemizi ve kendisine bilgi vermemizi istediler. Kendilerinin bu listeleri ‘rütbeli abilerden’ (şakirtlerden) aldıklarını söylediler.
Eşcinsel olanların, erotik ürünlerle ilgilenenlerin, kadın düşkünlüğü olanların, piyango, loto oynayanların, borsayı takip edenlerin isimlerini vermemizi istediler.”
***
Demek ki neymiş; Fethullah Gülen’e mürit yetiştirme amacıyla kurulan ve yıllardır devlet tarafından görmezden gelinen ışık evlerinde “eğitilen” çocuklar artık büyümüş ve iş hayatına atılmış...
Bunlardan bazıları da tıpkı Fethullah Hoca’nın dediği gibi “Devletin içindeki önemli yerlere, hatta askeriyeye” bile sızmış...
Kimileri astsubay olmuş, kimileri “üst rütbeli abi...”
Kendilerine ücretsiz ev, bedava yemek sağlamaya devam eden ışık evlerine olan borçlarını, bu evleri yöneten kişilerden gelen talimatları yerine getirerek ödüyorlarmış!
***
Işık evleri hakkında onlarca yazı yazdım.
Bu evlerde barındırılan yoksul gençlerin beyinlerinin yıkandığını, dinci militanlara dönüştürüldüklerini haykırdım.
Astsubay Ali Balta’nın itirafları, kaygılarımda ne kadar haklı olduğumu gösteriyor. Çünkü bu itiraflar, ışık evlerinin bazılarının iddia ettiği gibi birer “ilim-irfan yuvası” değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini değiştirmeyi amaçlayan dinci örgüt hücresi olduğunu belgeliyor.
Bu yasa dışı örgütün çökertilmesinin, zamanı geldi de geçiyor!
***
Bir çift söz de bu gerici örgütün kandırıp, kullandığı Astsubay Ali Balta ve onun “rütbeli abisi” gibi askerlerimize:
Fethullah Gülen, sizin ne komutanınız, ne de paşanız!
Ekmeğini yediğiniz Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve ülkeye ihanet ederek “sevap” kazanamazsınız...
Aklınızı başınıza alın!
*****
GÜNÜN SORUSU
Yasa dışı ya da düzmece dinleme kayıtlarıyla bütün muhalifleri susturmayı görev edinen sözde aydınlar, liboşlar, gazeteciler, bürokratlar; sorum size:
Astsubay Ali Balta’nın ifadesiyle gündeme gelen Işık Evlerinin üzerine de aynı kararlılıkla gidebilecek misiniz?
Mustafa MUTLU / Vatan
Sayın Umur TALU'nun umurunda olur bu haber umarım...
Aylardır
hatta yıllardır kaşıdığı yaraların
aslında hangi organizasyona hizmet ettiğini görmüş olur...
Neden kara kaşı kara gözü için SABAH'ta yazmadığını da ona değer veren ve takip eden "hayran"ları anlamış olur...
Liboş, her devrin adamı bukalemunların sessizliğini yazmama gerek var mı?
Şu kadarını söylim, nur cemaatinin yetiştirdikleri devlet içinde önemli noktalara gelmektedir. Belli bir süre ben de içlerinde mecburen bulunduğum için söylüyorum. Düşünebileceğiniz her yere girebiliyorlar, daha önce girmiş olanlardan kolalıkla referans alabiliyorlar. Nasıl bir devletin yapısı varsa, mevki ve makamlar devlette nasıl iş görüyorsa cemaat içindeki yapıda ABİ lik esasına dayalı bir şekilde işliyor. Abi' ler ne derse o olur. Yanlış veya hatalı olan bir davranışa karşıamazsınız. ABİ' ler ne derse o.
Söyleceğim tek şey ileride ne olur bilmem. Ama adamlar en güvenilir kurum dediğimiz kurumlara girmişler ve hala da girmeye de devam ediyorlar.
Allah sonumuzu hayretsin.
Kim bu Fettullah Hoca Allah aşkına, gitmişse güle güle.. Neden hep onun konuştukları yayınlanıyor, neden konuşuyor? kimin nesi bu insan anlamış değilim! Hocalar , çocuklar, yabancılar, yerliler..
Her kafadan bir ses , bu hale geldik!
PES...
Ana haber değil; iftira, hakaret, tehdit ve şantaj bülteni!
http://haber.gazetevatan.com/pics/yazarlar/102.jpg
Önümüzüdeki pazar günü, yani 17 Mayıs’ta Ankara’da yapılacağı açıklanan Cumhuriyet Mitingi’nin yobazları paniklettiğini daha önce yazmıştım.
Aşağıda tamamını okuyacağınız metin; 10 Mayıs Pazar akşamı, Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Samanyolu Televizyonu’nun ana haber bülteninde yayınlandı.
Bant çözümü aynen şöyle:
***
“Sayın Seyirciler.
Darbe mimarı Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un ADD’si aracı oluyor, Ergenekon yeniden meydanlara inmeye hazırlanıyor.
Daha önce Cumhuriyet Mitingleri adı altında yapılan darbeye zemin hazırlama toplantılarının şimdiki amacı, millete namlu doğrultan Ergenekon sanıklarını adaletin elinden kurtarmak.
Ancak bu defa Ergenekon mitinglerinin, PKK yandaşlarının yaptığı mitinglerden çok da farkı yok...
Hafta sonu yapılacak yeni mitinglere, her ne kadar yine Cumhuriyet adı verilse de; bu toplantıların iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’ne destek amacıyla yapıldığı artık aşikâr. Ergenekon davasını sulandırmaya ve gerçeklerin üstünü örtmeye çalışanların bu defaki hedefi, soruşturmayı yürüten savcılar ve devam eden dava üzerinde baskı oluşturmak ve yargı sürecini etkilemek.
Yani adaletin terazisine, millete silah doğrultma suçuyla çıkan darbe girişimcileri, ‘cahil’ dedikleri halkı meydanlara sürerek kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu yüzden 17 Mayıs’ta yapılacak miting, doğrudan savcıların silahlı terör örgütü dediği organize suç oluşumunun bir faaliyeti olarak dikkat çekiyor. Bu noktada işin en önemli yanıysa Ergenekon mitinglerine katılanların düşeceği durum...
Artık akla kara birbirinden ayrıldığından Ergenekon mitinglerine katılan herkes, iddia edilen terör örgütünün bir parçası olduğunu ilan etmiş olacak. Bu mitinglere katılmak; ‘darbecilerin, cephanelerin, suikast planlarının, cinayetlerin ve Danıştay saldırısının arkasındayız’ anlamına geliyor.
Darbe yapmak için her yöntemi deneyen Egenekoncularla birlikte mitinge katılmak, kişinin demokrasinin karşısında yer almasını gerektiriyor.
Dünya; özgürlük ve demokrasi yarışına girmişken, darbecilerin safında yer alan kişilerin, bu durumu çocuklarına ya da torunlarına açıklaması ise hayli zor görünüyor.
Güvenlik birimlerinin Türkiye’yi kaosa sürüklemek için provakasyon peşinde koşan bir örgütün düzenlediği mitingi, yakın takibe alacağı da muhakkak.
2007 senesindeki mitinglere katılanlar bugün aldatıldıklarını söylüyor. Ancak 17 Mayıs’taki mitinge katılanların böyle bir mazereti de olmayacak.
Dolayısıyla mitinge bilinçli bir şekilde katılanlar, Ceza Kanunu’ndaki ‘suçu ve suçluyu övme’, ayrıca da ‘yardım ve yataklık fili’ni işlemiş olacaklar ve 2 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacaklar.
Bu yüzden yasaları ve yargıyı çiğneyerek yapılan Ergenekon mitinglerini, güvenlik birimlerinin dikkatle takip edeceği tahmin ediliyor.
Her toplumsal olayda alınan güvenlik önlemleri ve yapılan istihbarat çalışmalarının, terör örgütü olduğu ileri sürülen Ergenekon’u aklama mitinglerinde daha sıkı yapılacağı muhakkak.
Daha önceki mitinglere katılan sivil giyimli muvazzaf subayların bile tek tek resimleri çıkmıştı.
Yani Ergenekon mitinglerinin katılımcılarının da tek tek görüntülenerek, Ergenekon Terör Örgütü’yle bağlantılarının araştırılacağı tahmin ediliyor.”
***
Bu sözüm ona “haber” de söylenenlerin tamamı yalan...
Dini ticarete ve siyasete alet eden bu kişiler, iftirayla, tehditle, şantajla mitinge katılımı azaltma derdine düştü...
Peki neden?
Çünkü bu mitinge katılımın az olması; onların amaçlarına ulaşmalarını kolaylaştıracak!
Aslında onlar da biliyor ki ne önceki Cumhuriyet Mitingleri’nin ne de bu yeni mitinglerin Ergenekon’la bir ilgisi var...
Onların asıl derdi; Atatürk devrimlerine bağlı kitlelerin bir araya gelmesi!
***
Laik, demokrat, sosyal hukuk devletinden yana cumhuriyet sevdalıları:
Hani diyordunuz ya; “Elimizden bir şey gelmiyor” diye..
İşte; size tarihi bir fırsat:
Meydanı bunlara bırakmayın...
***
GÜNÜN SORUSU
Sorum RTÜK Başkanı Zahid Akman’a:
Henüz hüküm giymemiş bir kişiden “darbe mimarı” diye söz eden, yasal izinle yapılan toplantıyı PKK gösterisiyle bir tutan, katılacak olanları ‘potansiyel darbeci’ ilan eden bu televizyon kanalına, size göre ceza mı verilmeli, madalya mı?
12/05/2009 Vatan G.Z.T.
Kervan Yuruyor Ne Yazik ki,-
Evet bugün Türkiye de konuşulması gereken e- muhtıra değil artık f-muhtıradır. Devletin bütün kurumlarını tek tek ele geçirdiler. Sıra orduya ve yüksek yargıya geldi. Uğraşın bakalım nereye kadar!
Albay DURSUN ÇİCEK Tutuklandı !
Avukatları tarafından bir üst mahkemeye yapılan itiraz sonucunda Sn. Albay Çiçek tahliye edildi.