-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
İşte vücudumuzun mutluluk kaynağı
Bugun/16 Ocak 2009
Sinirleri yatıştırıp, uykusuzluğu ve kalp çarpıntısını gideriyor.
Uzmanlara göre, sağlık deposu olarak gösterilen marul, sinirleri yatıştırıyor, uykusuzluğu gideriyor, sinirsel kalp çarpıntılarını önlüyor, vücuttaki serotonin hormonunu yükselterek mutluluk sağlıyor.
Kabızlığı önleyici ve hazmı kolaylaştırıcı özelliği ile de bilinen marul, basura iyi gelmesinin yanı sıra kanı da temizleme özelliğine sahip. İdrar söktüren, romatizma tedavisinde de önerilen marul, karaciğer ve dalaktaki şişkinlikleri gidermede de olumlu etki yapıyor.
Pikan cevizi, her derde deva
Kalp-damar hastalıkları ile kolesterol için faydalı...
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırmalar Enstitüsü (BATEM) Müdürü Suat Yılmaz, ana vatanı Orta Amerika olan Pikan cevizi fidanının Türkiye'de sadece BATEM bünyesinde yetiştirildiğini ve diğer bölgelere gönderildiğini belirterek, bu cevizin, bir çok kalp damar hastalıkları ve kolesterol kontrolünde çok faydalı olduğunu bildirdi.
BATEM Müdürü Suat Yılmaz, düzenlediği basın toplantısında, Pikan cevizi ve çeşitlerini tanıttı. Pikan cevizinin Türkiye'de yaygın olmadığını, fidanının sadece BATEM bünyesinde yetiştirildiğini kaydeden Yılmaz, Pikan cevizinin ana vatanının Orta Amerika olduğunu söyledi. Bu cevizin sıfırın altında 6 dereceye kadar dayanıklılık gösterdiğini vurgulayan Yılmaz, Pikan cevizinin dünya üzerindeki üretiminin yaklaşık 250 bin ton civarında olduğunu, yeni bir ceviz olması nedeniyle Türkiye'deki üretimi konusunda henüz bir bilgiye sahip olmadıklarını belirtti.
Pikan cevizi konusunda Türkiye'de ilk çalışmaların 1950'li yıllarda başladığını, ilk ciddi çalışmaların ise 1970'li yıllarda yapıldığını anlatan Yılmaz, ''Uzun yıllar yapılan çalışmalar sonucunda şu an en az beş çeşidin Türkiye'ye uyum sağlayabileceğini tespit ettik'' dedi.
Yılmaz, Pikan cevizinin Türkiye'de daha çok sahil kesiminde yetiştiğini, yüksek alanlarda yetişip yetişmeyeceği konusunda henüz bir fikirleri olmadığını kaydetti. Pikan cevizinin, fidanının dikilmesinden beş yıl sonra ürün vermeye başladığını ve 250-300 yıl kadar yaşadığını vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:
''Bu süre 500 yıla kadar da çıkabilir. Dekar başına 15-20 adet fidan dikilmesi halinde her bir ağaçtan 50-100 kilogram ürün elde edilebilir. Pikan cevizi içerik yönünden de çok zengin. İçerisinde yüzde 70-71 oranında yağ var. Bu yağın yüzde 93'ünden fazlası doymamış yağ asidi. Bu ne demek? Bu şu demek: Pikan cevizi, bir çok kalp damar hastalıkları ve kolesterol kontrolünde çok faydalı bir ürün.''
Bu yıl 3 binin üzerinde Pikan cevizi fidanı üretiklerini bildiren Yılmaz, dört çeşit ve bir anaç türün tescil işlemlerini yaptırdıklarını ve şu an enstitünün Pikan cevizinin bu beş türünü ürettiğini kaydetti. Yılmaz ''Amacımız Türkiye'ye yeni yeni ürünleri tanıtmak, ülkemizin mevcut zenginliklerini ortaya koymak'' dedi.
Pikan cevizi birinci sınıf fidanların tanesi 20 TL'den satıldığını vurgulayan Yılmaz, bu cevizin aşılama işlemenin zor olduğunu ve ustalık gerektirdiğini, üretmek isteyenlere yardımcı olabileceklerini söyledi. Yılmaz, Pikan cevizinin Türkiye'deki diğer ceviz türlerine aşılanamadığını, aşılansa dahi Türkiye'deki ceviz türlerinin yaşadığı soğuk alanlarda, ılıman iklimde yetişen Pikan cevizinin zarar göreceğini anlattı.
Yılmaz, BATEM'de üretilen Pikan cevizini, kilogramını 10 TL'den satışa sunduklarını, son zamanlarda Pikan cevizine talebin arttığını, az bulunduğu için de pazar sorunu olmadığını sözlerine ekledi.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Ihlamurla gargara yapın mutlu olun!
Bugun/17 Ocak 2009
Mutlu olmak için 10 dakika mola...
Bir efsane, "mutluluk için her yeri arar, etrafa bakar durursunuz ama o sizin içinizdedir" anafikrini vurgular. Mutlu olmak için çok çalışıp, kafa yormaya gerek yok. İşte size 10 dakikada kendinizi daha keyifli, iyi ve mutlu hissettirecek öneriler. Kesin buzdolabınızın üzerine asın... Mutlu kalın...
YASTIĞINIZI TEST ETMEYE 2 DAKİKA AYIRIN
Eski yastıklar yorgunluk ve ağrı riskini arttırır. Kollarınızı bile kaldıramaz hale gelebilirsiniz. Bir köşede yığılıp kalmamak için yeni bir ortopedik yastığı deneyip eski yastığınızı değiştirmenizde yarar var. Sabahları uyandığınızda yeni yastığınızın sağladığı yararları görebilirsiniz.
IHLAMUR İLE GARGARA YAPIN
Günde üç defa ılık bir fincan ıhlamur ile yapılan gargara, soğuk alma riskini azaltır. Bunu yaparken gülmemeye dikkat edin. Sağlığınızı riske sokmayın.
HESAPLARINIZI KONTROL EDİN
Yapılan araştırmalara göre, insanlar banka hesaplarını kontrol ettiklerinde kendilerini daha mutlu hissediyorlar. haftada bir yapılabilecek bir kontrolle finans durumunu takip eden insanlar, güçlerini ellerinde tuttuklarını hissederek huzurlu oluyorlar.
ALIŞVERİŞTEN ERKEN AYRILIN
Masraflarınızı düşünün ve alışverişten belirlediğiniz zamandan önce ayrılın veya telefon konuşmalarınızı 10 dakika azaltın. Omuzlarınızdan büyük bir yük kalkacaktır.
YOGA YAPIN
Yoga hocası Carolyn Cowan'a göre, profesyonel olarak ilgilenemeseniz de elleriniz ve ayaklarınız üzerinde yüzünüz yere bakarak kedi gibi yürüyün. (Vücudunuz üçgen şeklinde olacak.) Derin nefes alın, 3 dakika yeterli.
ESKİ ARKADAŞLARINIZI ARAYIN, BİRLİKTE OLUN
The Art Of Friendship'in yazarlarından Sally Horchow'a göre, eski arkadaşlarla buluşmak, insana daima huzur veriyor, geleceğe güvenle bakmamızı sağlıyor. eski arkadaşlara ayrılacak günde 10 dakikanın gün boyu sağlayacağı huzur için siz de hiç olmazsa telefonla bir arkadaşınızı arayın.
DAHA ÇOK ŞEY ÖĞRENİN
Psikolog Dr. Mort Orman'a göre, çevreye karşı ilgili olun. Olan bitene kayıtsız kalmayın. Daha fazla şey duyun ve öğrenin.
DEĞİŞİK TATLARA AÇIK OLUN
Meyve ve sebze yiyerek kendinizi hem mutlu hissedebilir hem de sağlıklı kalabilirsiniz. Psicology&Behaviour Gazetesi'nin araştırmasına göre, hep aynı meyve-sebze yerine farklı tatları deneyerek kendinizi daha iyi hissedebilirsiniz.
EV - İŞ ve İŞ - EV TEMPOSUNU KIRIN
Günlük hayatın akışına dur demek için gücünüzü kullanın. Eve varmadan önce kendinize küçük bir zaman ayırın. Bir arkadaşınızla oturup kahve için. Yolunuzu değiştirin, yolda iyi, keyifli bir şeyler görün, iyi müzik dinleyin.
GÜNLÜK TUTUN
Kalifornia'daki Loma Linda Üniversitesi'nden Dr. Lee Berk, günlüğünüze iki dakika ayırmanızı öneriyor. Yatmadan önce iki dakikanızı günlüğünüze ayırın. Günün özetini çıkardığınızda kendinizi daha rahat hissedeceksiniz.
LİMONLA FERAHLAYIN
Aromaterapist Jules McClean, banyoda limon esanslı kokular kullenmanın enerji ve mutluluk verdiğini söylüyor.
STRESTEN KURTULUN
Refloksoloji Topluluğu'ndan Pippo Tuccker- Brown'a göre, avuç içlerinize saat yönünde masaj yapmak stresi azaltmaya yardımcı olur.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Bitki yağları sağlık kaynağı
A.A /19.01.2009
Çörek otu, üzüm çekirdeği, ceviz ve keten tohumu ile nar çekirdeği gibi ürünlerden elde edilen yağların insan sağlığına çok yönlü katkıları nedeniyle fonksiyonel yağ özelliklerine sahip olduğu belirtildi.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Kan, tıbbi ve aromatik bitkilerden doğal yöntemlerle elde edilen fonksiyonel yağların insan sağlığı açısından öneminin Türkiye'de de kabul edilmeye başlandığını söyledi.
Fonksiyonel yağlarla yapılan çalışmalar çok yeni olmasına rağmen tıbbi ve aromatik özellikleri olan yağlara ilgiyi artırdığını ifade eden Doç. Dr. Kan, “Dünyada ve ülkemizde sağlıklı yaşamın temel yapısını oluşturan ve sağlıklı kalmak için tüketilmeye başlayan bu fonksiyonel yağların beslenmemizde yerini alması gerekir” dedi.
Çevre, yanlış beslenme ve stres gibi yaşam kalitesini etkileyen olumsuz faktörlerin de etkisini azaltmak için fonksiyonel yağların kullanımının her geçen gün arttığını belirten Kan, şunları kaydetti:
“Özellikle gelişme çağındaki çocukların zihin fonksiyonları ve kemik gelişiminde, yaşlıların beslenmesinde fonksiyonel yağların ayrı bir önemi var. Doğal tıbbi ve aromatik katkısı olan bitki yağlarının endüstriyel olarak üretiminde araştırma ve geliştirme çalışmaları da hız kazanmıştır. Türkiye'de üretilip tüketiciye sunulma aşamasına gelinen bu yağların üretim süreçleri ve yağlarda yapılacak kalite kontrolleri önemlidir. Tüketici tercihini yaparken kullanacağı fonksiyonel yağın üretim ve kullanım özellikleri hakkında ürün üzerindeki bilgilere dikkat etmelidir. Özellikle tıbbi ve aromatik özellikli fonksiyonel yağların ham maddeden mamul ürün oluncaya kadar geçirdiği işlemler yağın faydalılığını belirleyen önemli faktörlerdir.”
Kan, fonksiyonel yağların elde edilmesi sürecinde yapılan ısıl işlemler, soğuk pres işlemleri ve ambalajına varıncaya kadar tüm işlemlerin yağın doğal özelliğiyle uyumlu olması, hangi şartlarda üretildiği bilinmeyen merdiven altı yağların kullanımından kaçınılması gerektiğini söyledi.
Tıbbi özelliği olan yağların üretim aşamalarında gerekli analiz ve kontrol yapılmadığı takdirde fayda yerine zarar getirebileceğini belirten Kan, “Ülkedeki bitkisel yağların üretiminde, besin kaybı en aza indirilerek sağlık ve kalitenin amaçlandığı günümüzde yüksek niteliklere sahip fonksiyonel yağların üretimi endüstriyel olarak da artırılmalıdır” dedi.
BAZI BİTKİ YAĞLARININ FAYDALARI
Çörek otu, üzüm çekirdeği, ceviz tohumu, keten tohumu, nar çekirdeği, aspir tohumu, ısırgan tohumu, susam tohumu ve kabak çekirdeği gibi ürünlerden elde edilen yağların insan sağlığına çok yönlü katkıları dolayısıyla fonksiyonel yağ özelliklerine sahip olduğunu kaydeden Kan, bazı tıbbi bitki yağlarının faydalarını şöyle sıraladı:
“Çörek otu tohumu yağının antioksidan ve iltihabı önleyici özellik gösterdiği kanıtlanmıştır.
Üzüm çekirdek yağı Omega 6 yağ asidi olan linoleik asit bakımından zengindir. Yağ en az yüzde 69 oranında vücuda yararlı linoleik asit taşımaktadır.
Ceviz yağı tüketen 793 kişi üzerinde Fransa'da yapılan bir çalışmada bu kişilerde kalp sağlığını koruyan HDL kolesterol düzeylerinin yüksek olduğu saptanmıştır. Omega 3 yağ asitlerinin kalp ve damar sağlığının korunmasında ve iltihaplarda pozitif etkiler oluşturduğu görülmüştür.
Aspir tohumu yağının yağ dokularını azaltıcı etkisi, hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle de gözlenmiştir. Vücuttaki yağ oranını azaltarak, daha küçük yağ moleküllerine dönüştürmektedir. Metabolizmayı hızlandırarak, yağ ve kas dengesini düzenleyip zayıflamaya yardımcı olur.
KETEN TOHUMU YAĞI KALP HASTALIKLARINI ÖNLÜYOR
Keten tohum yağı, içerdiği omega 3 yağ asidi olan alfa linolenik aside bağlı olarak kalp sağlığını koruyucu, koroner kalp hastalıklarını önleyici etki gösterir. Ülseratif kolit gibi iltihaplı hastalıkları önlemede de yardımcıdır.
Keten tohumunun vücutta kolesterolün oluşmasını engellediği, kolesterolü düşürdüğü ve yüksek tansiyonu düşürmede yardımcı olduğu belirlenmiştir. Yorgunluğa, halsizliğe karşı enerji ve güç verir. Taşıdığı antioksidan bileşiklerden dolayı bağışıklık sistemini güçlendirir.
Güçlü antioksidan etkiye sahip olan nar çekirdeği yağı kalp sağlığını korumada yardımcıdır. İçeriğindeki asitler bağışıklık sistemini harekete geçirerek vücut direncini artırır. Sindirim sistemini koruyucu etkileri ortaya konulmuştur.
Kabak çekirdeği yağının taşıdığı özel bileşenlerden dolayı prostat ve idrar kesesi şikayetlerinin azaltılmasında yardımcı olduğu pek çok araştırmayla gösterilmiştir. Ayrıca kolesterolü düşürür ve kalp sağlığının korunmasında olumlu etkileri bulunur.”
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Saç dökülmesini önleyen sabun
Bugun/20 Ocak 2009
Kefir’in sütten sonra sabunu da üretildi...
Bursa'daki bir firma, Orta Asya'daki Türklerin geleneksel içeceği kefirden sabun üretti. Şirketin müdürü Gıda Mühendisi Özlem Desenci, kefiri ''İnsanlığa verilmiş bir hediye'' olarak nitelendirdi.
Kefirin, barındırdığı 8-10 çeşit probiyotikle, doğal antibiyotik ve hücre yenileyici özelliği bulunduğuna işaret eden Desenci, düzenli tüketilmesi halinde kefirin, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, mide ve bağırsak hastalıkları, kansızlık, yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklara iyi geldiğini kaydetti.
Saç dökülmesini önlüyor
Tamamen doğal yollar ve geleneksel yöntemlerle kefir ürettiklerini anlatan Desenci şöyle konuştu: ''Yurt dışı deneylerinde, kefir mayalarından elde edilen kefir jelinin, cildi yenileyici etkisinin olduğunu öğrendim. 'Ballı, zeytinyağlı, çilekli sabun var, neden kefirli olmasın?' düşüncesiyle 4 yıllık çalışmayla, kefir sabununu ürettik.
Kefir sabununun içinde, kefir mayalarından elde edilen jel ve palm yağı bulunuyor. Hiç katkı maddesi yok. Saç dökülmesi ve kepeklenmeye iyi geliyor.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
İşte uzun ve sağlıklı yaşamın iksiri
Bugun/21 Ocak 2009
Kalbi sağlamlaştırır, kanser ve cinsel sorunlardan korur.
Kalbinizi korumak için her sabah "bir avuç ceviz yeter" diyerek çığır açan ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, uzun ve sağlıklı yaşamın "nar iksiri"ni açıkladı. Öz, “Bol bol nar suyu içenin kalbi sağlam olur, kanserden ve cinsel sorunlardan korunur” dedi.
Narın suyu dışında çaya ve tatlılara katılarak da tüketilebileceğinin altını çizen Öz, narın sağlık konusunda mucizevi etkisi olduğunu vurguladı. Mehmet Öz, narın bu meyvelerden ayrılan tarafını şöyle açıkladı: "Narda, E vitamininden 20 kat daha güçlü olan polifenol maddesi bol miktarda bulunur. Antioksidan özelliği olan bu madde, aynı zamanda kalp hastalıkları ile cinsel problemleri önler."
Öz'ün açıklamasına göre, 6 hafta boyunca nar suyu içen 45 kadın ve 45 erkekte kalp krizi riski yüzde17, kansere yakalanma riski yüzde 22, cinsel problem yaşama riski ise yüzde 16 oranında azalıyor. Önceki araştırmalarda, narın kolestrolü ve şekeri dengeleyip, ishali kestiği, bağışıklık sistemini güçlendirip, prostat ve cilt kanserini önlediği saptanmıştı.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Uyanınca her yanı ağrıyanlar dikkat!
Bugun/22 Ocak 2009
Uyku sonrası ağrılarının habercisi olduğu hastalık.
Pek çok insan sabahları ağrı ile güne başlıyor ve kronik ağrılar neredeyse yaşamının bir parçası oluyor. 'Her tarafım ağrıyor' sözü kişilerin acılı sloganı haline geliyor. Bu durum ise kronik ağrı şikayeti olan 'fibromiyalji' yani yumuşak doku romatizmasını tanımlıyor...
Pek çok insan sabahları sızı, zonklama, oyulma, yanma şeklinde ifade ettiği ağrılarla uyanıyor. Giderek yaygınlaşan bir sağlık sorunu haline gelen kronik ağrılar öyle boyutlara taşınabiliyor ki aşırı yorgunluk ve halsizlik hissi ile kişi yataktan çıkamayacak hale gelebiliyor. Güne bir ağrı kesiciyle başlayan bu hastaların sorunlarına zaman içinde ağrı kesiciler de cevap veremiyor. Artık'' her tarafım ağrıyor '' sözü kişilerin acılı sloganı haline geliyor.
Sabah yataktan yorgun kalkıyorum enerjim çabuk tükeniyor:
Gece uykuya dalmakta zorlanma yahut sık sık uyanma şikayetleri sabah kalktığında yeterince dinlenmemiş ve hissi yorgunluk hali boyun, sırt ve bel bölgesinde ağrı, sabah tutukluğu, el ve ayaklarda uyuşma gibi şikayetlerine eşlik eden konsantrasyon bozukluğu, sık idrara çıkma, aşırı terleme şikayetleri kronik bir ağrı şikayeti olan "Fibromiyalji" yani yumuşak doku romatizmasını tanımlamaktadır. Ağrı fibromiyaljinin en önemli belirtisidir. Omuz, boyun gibi tek bir bölgede olabildiği gibi yaygın olarak da hissedilebilir.
STRES AĞRI NEDENİ
Fibromiyalji hastalarının bir çoğunda depresyon görülmektedir. Hastalar kendini kötü hissetme gibi duygusal bozukluklardan ve konsantrasyon güçlüğü çektiğinden yakınır. Hastaların bir çoğunun stresli ortamlar ve şartlar altında şikayetlerin arttığı gözlenmiştir. Hastalığın yaygın ve önemli belirtilerinden biri olan yorgunluk hissi, hastaların yaklaşık yüzde 90'ının sorununu oluşturuyor.
Ağrılara çoğu zaman sinirlilik, gerginlik şikayetleri eklenmekte bu da hastaların depresyon şikayetlerini artırmaktadır. Ağrı fibromiyaljinin en önemli belirtisidir. Omuz, boyun gibi tek bir bölgede olabildiği gibi yaygın olarak da hissedilebilir. Uyku bozukluğu, ağrı ve yorgunluğa neden olacak bazı durumlar hastalığı tetikleyen etmenlerdir; grip, enfeksiyonlar ruhsal travmalar, fiziksel travmalar, beyinde serotonin düzeylerinde bozukluk hormonal bozukluklar.
Sık grip oluyorsanız
Fibromiyalji karmaşık şikayetleri içinde barındıran bir hastalıktır. Bir yanında depresyon uyku bozuklukları diğer yanında ağrılar, sık tekrarlayan gripler, hormonal bozukluklar yanında bağırsak sorunları, gaz, şişkinlik, kabızlık, reflü gibi problemleri beraberinde getirebilen yaygın bir sağlık sorunudur. Fibromiyalji demek için ağrıların en az 3 ay sürmesi, sabah yorgunlugu ve vücutta belli sayIda hassas noktaların olmasi gerekir.
Fibromiyalji daha çok kadınlarda görülür
Fibromiyalji hanımlarda daha sık görülen bir sağlık sorunu. Nedeni tam olarak bilinmese de yapılan araştırmalar ağrılara neden olan şikayetlerin merkezi sinir sisteminden kaynaklandığını göstermektedir. 30-50 yaş arasında yaygın olarak ve kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha fazla görülen fibromiyalji eklem hastalıkları gibi eklemi tutmaz ve şekil bozukluğu yaratmaz.
Bitmeyen şikayetlere ozonlu çözüm
Fibromiyalji birçok şikayeti içinde barındıran bir yüzüyle ruhsal diğer yüzüyle fiziksel, kronik ağrılar yaratan karmaşık bir şikayet yumağıdır. Fibromiyaljinin tedavisinde uygulanan ilaç tedavileri daha çok uykuyu düzenlemek ve depresyonu tedavi etmek, yorgunluğu gidermek amacıyla kullanilmakta, fiziksel egzersiz tedavileri uygulanmaktadır.
Avrupa'dan sonra ülkemizde de giderek yaygınlaşan ozon tedavisi üzerinde yapılan çalışmalar fibromiyalji şikayetlerinde birkaç uygulama sonunda bu hastalığı tetikleyen birden çok şikayetin giderimesinde de başarılı sonuçlar yarattığını göstermektedir.
İlk uygulamada etkisini gösterir
Ağrılı bölgelere noktasal olarak uygulanan ozon enjeksiyonu kronik ağrı şikayetlerini tedavi ederken, ozonun bir başka uygulama alanı olan kan ozonu kronik yorgunluk, depresyon, uyku bozuklukları şikayetleri ortadan kalkmaktadır. İlk uygulamalardan itibaren etkisini gösteren ozon kombinasyonu bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyonlara karşı vücut direncini artırmaktadır.
Öte yandan bazı kronik hastalıkların oluşum riski şişmanlığa bağlı olarak artmaktadır. Hareketsizlik, psikolojik bozukluklar, metabolik ve hormonal bozukluklardan kaynaklanan şişmanlık yukarıda da belirttiğimiz ve fibromiyalji şikayetlerini tetikleyen bir grup etmene zemin hazırlayabilmektedir.
Kilolardan kurtulmak riski azaltır
Dolayısıyla kişinin aşırı kilolarından kurtulması hastalıkların oluşum riskini azaltması açısından büyük önem taşımaktadır. Ozon tedavisinin fibromiyalji tedavisinde kullanım alanına, sauna uygulaması aşırı kilolardan kurtulmak içinde imkan sunuyor.
Ozon sauna uygulaması her seansta kişiye yaklaşık 400 ila 600 kalori yaktırma özelliği taşıyor. Ozon enjeksiyonu, kan ozonu ve aşırı kilolu hastalar için uygulanan ozon sauna kombinasyonu hastalığın çok boyutlu çözümüne yardmcı olan etkili bir yöntemin aşamalarını oluşturmaktadır.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Stresten kurtulmanın 10 yolu
Bugun/23 Ocak 2009
Doç. Dr. Hakan Atalay, stresin hem biyolojik hem de zihinsel yapıyı olumsuz etkilediğini belirterek "Açlık, yorgunluk gibi bir nedenle başı döndüğü zannedilen kişi aslında son günlerde yaşadığı bir stresin etkisinde olabilir" dedi.
Atalay, insan vücudunda dengenin bozulması sonucu ortaya çıkan zorlanma diye tanımlanabilecek stresten kurtulmanın 10 etkin yolunu şöyle özetledi:
1. Kafeini azaltmak ya da kesmek
2. Düzenli egzersiz
3. Gevşeme/meditasyon
4. Uyku
5. Molalar ve boş zaman
6. Gerçekçi beklentiler
7. Yeniden şekillendirme
8. İnanç sistemleri
9. Boşaltma/destek sistemleri
10. Mizah
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
İşte gribin bilinmeyen tetikçisi
Hurriyet/23.01.2009
Grip vakaları her geçen gün artıyor. Eskiden 1 hafta süren grip artık 1 aya yakın sürebiliyor. Peki bu durumun en önemli nedeninin stres olduğunu biliyor muydunuz? Prof. Dr. Osman Müftüoğlu griple ilgili çok ilginç açıklamalar yaptı.
Prof. Dr. Müftüoğlu, gribe yakalanan kişinin iyileşme sürecinin artık eskisinden çok daha uzun olduğunu belirterek, bu durumun stresten kaynaklandığını söyledi.
İnsanların bağışıklık sisteminin gittikçe zayıfladığını söyleyen Müftüoğlu şöyle devam etti:
"Grip artık insanları çok daha uzun süre yatağa düşürüyor. Çünkü insanların bağışıklık sistemi artık çok daha zayıf. olması. Yaşanan olaylar, hayat şartları, maddi kriz, yaşanan üzüntüler, duyulan kötü haberler bağışıklık sistemini zayıflatıyor.B u yüzden iyileşme süreci de gittikçe uzuyor.
BEYİN ORGANİZE EDİYOR
"Neronero İnniva Modelation" deyimini söylemek istiyoru. Bunun anlamı "Beyin bağışıklık sistemini organize ediyor" Beyinsel düşünce, ruhsal durumumuz, psikolojimiz çok etkiliyor. Mutsuz insan gribe çok daha kolay yakalanabiliyor. Mutsuz insan, stresli olan insanın bağışıklı sistemi zayıflıyor ve gribe çok daha kolay yakalanıyor.
STRES EL TEMASINI ARTIRIYOR
Stres, kişinin el temasını artırıyor. Stresli insan gözünü, saçını daha fazla tutar. Bu da grip virüsünün daha fazla yayılmasını sağlıyor.
İKİNCİ FAKTÖR ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Diğer bir faktör ise çevre kirliliği. Türkiye her zamankindenn çok daha fazla kirli. Kaçak kömür, egzoz gazı bunlardan bazıları. Bu durumda insan sağlığını etkileyen faktörlerden.
Çevresel kirlilik her zamankinden daha fazla. Daha fazla kirlenmeye başladı. Herkesin bu konuda üzerine düşeni yapması hem çevre kirliliğini azaltacak hem de hastalık riskimizi daha aza indirecektir.
TOPLU TAŞIMA DAHA ÇOK KULLANILIYOR
Diğer bir faktör ise bu yıl toplu ulaşım araçlarının çok daha fazla kullanılması. Kalabalık yerlerde bulunma, kapalı alanlarda kalma, toplu taşıma araçlarında hapşırmak, öksürmek bunların hepsi gribe davetiye çıkartıyor.
NELER YAPILABİLİR?
Gribe yakalanan kişi bol bol istirahat etmeli, C vitamini, Meyve suyu ve nar çekirdeği yağı kullanmalıdır. En önemlisi istirahattir.
NASIL KORUNULUR?
Eller günde en az 4-5 kez bol su ve sabunla yıkanmalıdır. Öpüşmekten de kaçının. Gripli olan bir kişiyle temasınız olduğunda ağzınızı burnunuzu kapamak yerine bol bol ellerinizi yıkayın"
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
100 seneye neler sığmaz ki?
Gazeteport/24.01.2009
BERLİN- Alman gazeteci Barbara Hardinghaus 100 yıl yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu “Asırlık İnsanlar” adlı kitabında anlattı.
100 yaşından fazla yaşamış, iki dünya savaşına, Almanya’nın bölünmesine ve tekrar birleşmesine tanıklık etmiş Almanlar’la röportaj yapıldı. Röportajda nasıl bu kadar yaşayabildiklerinin yanı sıra, bu kadar yaşlı olmanın da nasıl bir şey olduğunu anlattı.
Onlara göre 100 yaşında olmak demek hayatın yarısını dul, çeyreği de çocuk gibi geçirmek demek.
KADINLAR DAHA UZUN YAŞIYOR
Araştırmalar, 100 yılın üzerinde yaşayanların yüzde 85'inin kadın olduğunu ortaya koyuyor. Bunun temel yapısal nedeni erkeklerin kadınlara oranla kalp ve damar hastalıklarına daha erken yakalanmaları olarak gösteriliyor.
Time dergisinin, kadınların erkeklerden daha çok yaşamasının nedenlerini ele alan haberinde, sanayileşmiş ülkelerdeki istatistiklere bakıldığında kadınların erkeklerden 5 ile 10 yıl daha fazla yaşadıkları belirtiliyor.
Boston Üniversitesi’nin New England 100 yıl Yaşam Çalışmaları bölümünün kurucusu Tom Perls, bunun temel nedeninin kadınlarda kalp ve damar hastalıklarının daha çok 70 ile 80 yaş arasında, yani erkeklerden 10 yıl sonra görülmesi olduğunu vurguluyor.
Kadınların vücudunda demir oranının erkeklere göre daha az olduğunu vurgulayan Perls, demirin dolaylı olarak hücrelerin yaşlanmasına sebep olduğunu belirtiyor. Perls bu savını, demir deposu olan kırmızı etin kalp damar hastalıkları üzerindeki etkisini ortaya koyan bir araştırmayla destekliyor.
KIRMIZI ET RİSKİ ARTTIRIYOR
Kalp ve damar hastalıklarının, kırmızı etin tüketilmediği bölgelerde, kırmızı etin tüketildiği bölgelere oranla yüzde 50 daha az görüldüğünü ortaya koyuyor.
Yaşam süresini belirleyen unsurlar arasında genetik yüzde 30, çevre koşulları, davranışlar ve yaşam boyu maruz kalınan faktörlerin ise yüzde 70 oranında etkili olduğu öne sürülüyor.
Perls'e göre, bu çerçevede de kadınların erkeklerden daha uzun yaşaması şu üç temel faktörle doğrudan ilişkili:
"Erkekler kadınlara oranla daha çok sigara içiyor, yüksek kolesterole neden olan yemekleri daha çok tüketiyor ve stresle kadınlar kadar iyi başa çıkamıyorlar."
Dünya çapında 60 yaşındaki 100 kadına 81 erkek, 60 yaşın üzerindeki 100 kadına 53 erkek düştüğü yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıktı.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
İşte diş sağlığı hakkında en yaygın yanlış bilgiler
Star/24 Ocak 2009
Ağız Diş ve Çene Cerrahi Uzmanı Dr. Dt. Okhan Oral, diş fırçalama ve bakımında yanlış bilgilerin daha kötü sonuçlar doğurabileceğini kaydetti.
Dr. Dt. Okhan Oral, ağrıyı keser diye dişe rakı ya da tuz koymak gibi kulaktan dolma bilgilerin zararları ve yanlış bilinen uygulamalar hakkında bilgi verdi. Ağız ve diş sağlığı konusunda yapılan hataları ve topluma yerleşmiş yanlış inanışları anlatan Oral, "Dişleri çizer diye macun kullanmayanlar, daha iyi temizler diye en sert diş fırçasını arayıp bulanlar, dişleri kanadı diye sevinenler, çürükler kalıtsaldır, çarpık dişler doğuştandır diyenlerin sayıları azımsanmayacak kadar çoktur" dedi.
Çoğu zaman diş ağrısından duramayacak hale gelinceye kadar diş doktoruna gidilmediğini ifade eden Oral, "Hal böyle olunca da ağız ve diş sağlığında sınıfta kalıyoruz. İyi fırçalamak fırçanın sertliğiyle değil, fırçalama tekniğiyle ilgilidir. Genellikle orta sertlikte diş fırçaları kullanılır. Çok sert fırçalar dişleri aşındırabilir. Çok yumuşak fırçalar ise dişleri temizlemeyebilir. Dişleri sert fırçalamak dişleri temizlemek yerine, 'fırça çürüğü' dediğimiz aşınmalara neden olur. Dişlerin mine tabakası
aşındığı için alttaki sarı tabaka ortaya çıkar ve dişler daha sarı gözükür. Ayrıca sert fırçalamak, dişlerde hassasiyete ve diş eti çekilmesine sebep olur" diye konuştu.
Karbonat ve tuzla fırçalanan dişlerin daha beyaz olacağı gibi yaygın ve yanlış bilgiler olduğunu söyleyen Oral, şöyle konuştu:
"Dişlerin mine tabakasının çizilmesi macunun fazla kullanılmasıyla ilgili değil, kullanılan macunun granüllerinin büyük olmasıyla ilgilidir. O yüzden granülleri büyük olan macunların uzun süreli kullanımından kaçınılmalı. Fırçanın üzerine konulan macunun miktarı ise mercimek tanesi büyüklüğünde olmalıdır. Karbonat ve tuz gibi maddeler iri granüllü olduğu için dişin mine tabakalarını çizer ve aşındırır. Bunun sonucunda dişin parlaklığı gider ve yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle dişler daha kısa zamanda
renkleşmeye başlar. Dişin rengi dişin sağlamlığını belirlemez. Ayrıca diş fırçası, fırçalamaya başlamadan önce ıslatılmamalıdır. Çünkü fırça kılları ıslatılınca sertliğini kaybeder. Macunun köpürmesi için de yeterli sıvı ağızda mevcuttur."
Ağız sağlığı için beslenme alışkanlığının düzeltilmesi, ağız hijyenine önem verilmesi ve düzenli kontrollerin büyük önem taşıdığını ifade eden Oral, "Macun, dişleri fırçalarken sabun görevi görür ve içeriğinde dişlerde biriken mikroorganizmaları yok etmek için etken maddeler vardır. Yani çürümeye neden olmaz. Bireyler arasında çürüğe yatkınlık farklı olabilir. Fakat kötü beslenme alışkanlığının düzeltilmesi, ağız hijyenine önem verilmesi ve düzenli diş hekimi kontrolleri durumunda çürüğe yatkınlığın bir
önemi kalmaz" şeklinde konuştu.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Kilo vermenin 8 altın kuralı
Bugun/25 Ocak 2009
Kilo vermek için en sağlıklı 'atıştırmalıklar', gözlerinizi açmadan önce tüketmeniz gereken gıda...
Pratik yöntemlerle kilolarınızdan kurtulabilirsiniz. Diyetisyen Serkan Tutar'ın tavsiyelerine kulak verin...
1: Teknolojik aletlerden uzak durun: Televizyon, bilgisayara ayırdığınız bir saati vücudunuza ayırın. Yapacağınız hızlı tempo yürüyüş 1 saatte vücudunuzdan 250-300 kalori yakılması anlamına gelecektir.
2: Sağlıklı atıştırmalar yapın: Atıştırmak hepimizin korktuğu bir alışkanlık olsa da, bilinçli yapılan atıştırmalar kilo vermede başrol oynamaktadır. Peynirli sandviç, taze meyve suyu, yoğurt, tahıllı ekmek en mantıklı atıştırmalıklar olacaktır..
3: Öğünlere göre sağlıklı besin seçimi: Öğlen ve akşam yemeği seçimi en büyük problemlerden biridir. İçerisinde et bulunan yemekleri öğle yemeğinde, sebzeli yemekleri ise akşam yemeğinde tercih etmelisiniz.
4: Kahvaltı zamanı: Sabah yapılmayan kahvaltı kısa vadede olumsuz etkisi olmadığı sanılsa da uzun vadede kilo almanıza neden olacaktır. Sabah düşük kan şekeri ile uyanan vücut, siz besin almadığınızda dengesizleşir. Öğlen saatlerinde yoğun şekilde yenilen yemek ise kan şekerinizin çok hızlı yükselmesine neden olur. Sonuçta kan şekerinde dengesizlik meydana gelir ve metabolizma hızınızda azalmalara neden olur.
5: Lifli besinleri tercih edin: İçerisinde lif bulunan besinler tokluk hissinizin daha uzun sürmesini sağlar ve bir sonraki öğüne daha tok mide ile oturursunuz.
6: Gözlerinizi açmadan su için: Sabah kalkar kalkmaz içilen su bağırsak hareketlerinizi hızlandırır.
7: Haftada bir kaçamak yapın: Tek düze bir yaşam hepimizi sıkacağı gibi tek düze beslenmede sizi sıkacak ve yapmış olduğunuz programda bozulmalara sebebiyet verecektir. Sevdiğiniz ve kalorisi yüksek besinleri haftada bir gün tüketmelisiniz.
8: Yemeğe küçük, salataya büyük tabak: Büyük tabağın yarısını boş görmektense, küçük tabağın tamamını dolu görmek sizi psikolojik olarak rahatlatır.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Kalp krizi riski hesaplanabiliyor
Gazeteport/25.01.2009
AMASYA - Prof. Dr. Aydın Tunçkale, bir takım ölçümlerle kalp krizi ve felç geçirme riskinin hesaplanabildiğini ve ilaçlarla bu riskin azaltılabildiğini söyledi.
Amasya Tabip Odası tarafından düzenlenen seminere katılmak üzere Amasya'ya gelen Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Tunçkale, doktorlara kalp hastalıklarının önüne geçmek için daha önceden yapılacak müdahaleleri anlattı.
Tabip Odası Başkanı Dr. Nurdoğan Karadağlıoğlu, Amasya ve ilçelerinde görev yapan uzman doktorlar ve aile hekimlerinin yanı sıra sağlık çalışanlarının katıldığı seminerde, Türkiye'de ölümlerin ilk sırasında yer alan kalp hastalıklarından korunmanın yollarını ve erken teşhis ile yapılacak tedavi sürecine değinen Prof. Dr. Tunçkale, "Hekim bir takım ölçümlerle kişinin kalp krizi ve felç geçirme riskini hesaplayabiliyor. Daha da önemlisi bir takım ilaçlarla bu riski azaltabiliyoruz, yani kişilerin ömrünü uzatabiliyoruz. Kalp krizi veya felç geçirme risklerini ortadan kaldırabiliyoruz" diye konuştu.
Kalp hastalıklarının önlenmesi ve bu hastalığın tedavisi için bazı uyarılarda bulunan Prof. Dr. Tunçkale, "Mutlaka sigarının bırakılması gerekiyor, düzenli egzersiz yapılması ve mutlaka meyve sebze yenilmesi, mutlaka tansiyon ilaçlarının her gün düzenli alınması gerekiyor. Belli yaşın üzerindeki insanların mutlaka kan sulandırıcı olarak bebe aspirini kullanması, bazı insanların mutlaka statin denilen kolesterol düşürücü ilaçlarını almaları gerekiyor. Bunların hepsi bir arada kalp krizi riskini düşürüyor" şeklinde konuştu.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Dişlerinizin katili sigara!
Gazeteport/26.01.2009
KONYA- Sigaranın ağızda sıcaklığı artırarak, mikropların üremesi için elverişli bir ortam oluşturduğu, bu nedenle sigara içen kişilerin dişlerinin daha hızlı çürüdüğü bildirildi.
Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ercan Durmuş, sigaranın, akciğer ve mide kanserleri dışında, ağız ve diş sağlığı için de büyük zararlar oluşturduğunu söyledi.
Doç. Dr. Durmuş, sigara çok tüketildiği zaman dişlerin üzerinde kalıntılar oluşturduğunu, bunun diş çürükleri ve diş eti hastalıklarına yol açan bakterilerin üremesine zemin hazırladığını kaydetti.
Sigaranın ağız bölgesi için en büyük zararının ise ağız sıcaklığını artırması olduğunu dile getiren Doç. Dr. Durmuş, ''Sigara, ağızda sıcaklığı artırarak mikropların üremesi için elverişli bir ortam oluşturuyor. Bu nedenle sigara içen kişilerin dişleri çok daha hızlı çürüyor'' dedi.
Sigaranın özellikle soğuk içeceklerle birlikte tüketilmesinin oluşacak sıcak-soğuk farkı nedeniyle dişlerdeki tahribatı artırdığını anlatan Doç. Dr. Durmuş, şunları kaydetti:
''Bu şekilde soğuk içeceklerle birlikte sigara içilirse, diş minesinde mikro düzeyde çatlaklar oluşur. Bu da dişlerin kolayca çürümesini beraberinde getirir. İçilen birkaç sigara bile ağız ve diş sağlığı için zararlıdır. Ancak sigaranın daha büyük boyutlarda ağız ve diş sağlığını etkilemesi, günde bir paket ve üzerinde sigara içilmesi durumunda gerçekleşir. Tiryaki düzeyinde sigara içenlerde dilin tat alma noktalarında duyu kayıpları oluşur. Sigara, burun bölgesinde de koku alma özelliğini azaltarak kişinin yemeklerden tat alma düzeyini düşürür. Bu nedenle kişi, yemekleri daha şekerli ve daha tuzlu olarak tüketir. Bu da sadece ağız bölgesine zarar vermekle kalmaz vücuttaki bazı organların da olumsuz etkilenmesine yol açar.''
Doç. Dr. Durmuş, sigaranın boğaz bölgesinde de enfeksiyonlara neden olabildiğini, özellikle kronik faranjitin en önemli nedenleri arasında sigaranın geldiğini sözlerine sözlerine ekledi. (AA)
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Diyet yapıp bir türlü sonuç alamayanlar...
Bugun/27.01.2009
Diyet sırasında düştüğümüz büyük yanılgı ve kaçınılmaz sonucu.
Diyet yaparken istediğiniz sonuca ulaşamamanızın başında düşündüğünüzden daha çok kalori almanız gelir. Alman Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gizem Şeber, diyetinizde istediğiniz sonuca ulaşmanızı engelleyen unsurları sıraladı...
PORSİYON ÖLÇÜLERİ
Porsiyon ölçülerinin tam olarak belirlenememesi en sık yapılan hatadır. Ülkemizde yurtdışında kullanılan bazı standart ölçü birimlerinin olmaması ve besinlerin boyutlarının standartlaştırılmamış olması bu sorunlara neden olur. Diyet listenizde yer alan bir porsiyon meyve ile sizin tükettiğiniz meyve arasında veya kaşık ölçülerinde olan farklar diyetin kalorisine yansır, bu durum da kilo verilememesine neden olabilir. Önlemenin en kestirme yolu besinleri tartmaktır.
BESİNLERİN MİKTARI
İkinci hata ise miktarların küçük olduğunu ve diyetinizi etkilemeyeceğini düşünmektir. Salatanıza fazladan eklediğiniz bir tatlı kaşığı yağın bedeli 90, çikolata sosunun 40-60, sandviçinizin içerisine fazladan eklediğiniz bir parça ızgara etin bedeli 70 kaloridir.
ÖĞÜN ATLAMA
Öğün atlamak ve vaktim yok diye gerçek bir öğün yerine düşük kalorili besinler atıştırmak da diyette başarısız olmanıza neden olabilir. Kahvaltıyı bisküviler ile geçiştirmek yerine tam buğday ekmeğinden bir tost yemek daha sağlıklı bir çözümdür.
İÇECEKLERDEKİ KALORİ
İçeceklerin kalorisi olmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Tatlandırıcı kullanılmış hazır içeceklerin ve aromasız sodaların dışında bütün yapay içecekler kalori içerir ve gün boyunca üç kutu içecek size ekstradan 300 kalori ek getirir.
TADIMLIK BESİNLER
Diyette olduğunuzu söyleyip dışarıda iken hiçbir besini satın almıyorsanız fakat arkadaşlarınızdan "tadımlık" besinler aşırıyorsanız diyette başarısız olabilirsiniz. Yapılan bazı çalışmalar arkadaşlardan aşırmaları kestiğinizde günlük enerji alımınızın yüzde 5-10 azalacağını göstermiştir.
Çay ve kahve: Aşırı tüketildiklerinde kafein içerikleri nedeni ile vücuttan su atılımını artırırlar ve dolaşımda yarattıkları bozukluklar nedeni ile selülit oluşumuna destek olurlar.
Diyet içecekler: Bu içecekler de kafein içerikleri nedeni ile aynı etkileri gösterir. Ayrıca içerdikleri tatlandırıcı türüne göre tüketimde aşılmaması gereken miktarlar vardır. n Bitki çayları: Karışık bitki çaylarının idrar yapıcı (diüretik) etkileri oldukça fazladır. Günde 2 poşetten fazla tüketilmeleri vücutta su dengesini bozar.
Çiğ sebzeler: Zayıflama diyetlerinin en popüler atıştırmalıkları çiğ sebzelerdir. Çünkü istenilen miktarda tüketilebilirler. Yüksek posa ve su içerikleri ile sınırsız tüketimi mümkün olmasa da, tüketim miktarları konusunda gene de tedbirli olmakta fayda vardır. 100 gram domates 22 kalori iken, 1 kg tükettiğinizde 220 kalori almış olursunuz.
........................................
Bu meyvenin suyu tam bir şifa deposu
Alzheimer düşmanı olan bu besin tam bir beyin dostu.
Araştırmacılar, elma suyunun Alzheimer hastalığından koruyabileceğini belirledi.
Massachusetts Lowell Üniversitesi’nce yapılan araştırmaya göre, günde iki bardak elma suyu içmek beyin fonksiyonlarının korunmasına yardım ediyor ve Alzheimer’ın ortaya çıkmasını geciktiriyor.
Elma suyunun Alzheimer hastasının beynindeki beta amyloid proteininin üretilmesini durdurduğu belirtildi.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Ekmek değil zehir yiyoruz...
Bugun/27 Ocak 2009
İnsan saçından domuz kılına kadar neler neler...
GİMDES Genel Başkanı Dr. Müh. Hüseyin Kami Büyüközer ekmekteki katkı maddelerini internet sitesinde açıkladı. Sitedeki bilgiler insanın tüylerini ürpertiyor. İnsan saçından domuz kılına kadar pek çok katkı maddesi içeren ekmek hastalıklara davetiye çıkarıyor...
GİMDES (Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Derneği) Genel Başkanı Dr. Müh. Hüseyin Kami Büyüközer ekmekteki katkı maddelerini internet sitesinde açıkladı. Büyüközer'e göre ekmeğe katkı maddelerinin konulma sebebi şöyle; "Hamurun asidini artırmak, bayatlamayı geciktirmek, ekmek hatalarını ve hastalıklarını düzeltmek, su kaldırma oranını yükseltmek, hacim artışı sağlamak, un rekoltesini yükseltmek .”
İŞTE O MADDELER
E170 kalsiyum karbonat: Hem renklendirici hem mineral tuz; kaya minerali veya kemikten elde edilir; diş macunu, beyaz boya, temizleme tozları, bisküvi, ekmek, kek, dondurma, dondurulmuş konserve sebze ve meyvede ve ilaçlarda kullanılır; yüksek dozlarda zehirlidir; safra, böbrek taşı, hemoroid, kabızlık ve fistül kanamalarına sebep olabilir. Ayrıca kemikten elde edilmesi ihtimali bu katkı maddesini en azından şüpheli hale getirir.
E 471-E477 Mono: Homojenleştirici. Bitkisel ve hayvani kökenli olabilir. Bitkisel kökenden türetilirse, helâl, hayvani unsurlardan türetilirse, şüphelidir. nE 280 propiyonik asit: Koruyucu olarak kullanılır. Migren ağrılarına sebep olabilir; doğal olarak mayalanmış gıdalarda, insan teri ve geviş getirenlerin sindirim organlarında bulunur, mayalanmış kağıt hamuru veya çürümüş lif bakterisinden elde edilir; ekmek ve un mamullerinde kullanılır.
E 200 sorbik asit: Koruyucu olarak kullanılır. Ciltte kaşıntı yapabilir.
E420 sorbitol: Kıvam artırıcı,suni tatlandırıcı ve nem tutucu; etli ve zarlı kabuksuz meyvelerden veya sentetik olarak glukozdan elde edilir; gıda, ilaç ve kozmetiklerde kullanılır. Bebek ve çocuk gıdalarında kullanmak yasaktır.
E422 gliserin: Kıvam artırıcı, tatlandırıcı ve nem tutucu, yağlı renksiz alkol; hayvansal veya bitkisel yağların alkalilerle ayrışması sonucu elde edilir; petrol ürünlerinden ve bazen propilenden sentetik olarak elde edilir; büyük miktarlar baş ağrısı, susuzluk, bulantı ve yüksek kan şekerine sebep olabilir.
E920 Sistain: Un işleme ajanı. İnsan saçı, başta domuz olmak üzere hayvan kılı ve tavuk tüyünden elde edilir. nE924 potasyum bromat: Un işleme ajanı. Bulantı, kusma, diyare ve sancılara neden olabilir.
E928 benzoil peroksit: Unun beyazlaması için kullanılır. Alerjik geçmişi olanlar sakınmalıdır. Büyüközer, "Bunlar migrenden alerjiye hatta kansere kadar birçok rahatsızlıklar oluşturabilen maddelerdir. Uygulamada ise bu katkı maddeleri bu isimleri ile değil ticari isimleri ile alınır satılır.
Ayrıca fırınlarda bu katkı maddelerini hamura katacak eğitilmiş elemanların yetersizliği sebebi ile ekseriya limit aşımı tehlikesi de söz konusudur. Ancak ister paketli olsun, ister paketsiz satılsın çoğu ekmeklerde kullanılan katkı maddelerinin detay bilgileri yer almamaktadır. Bu da tüketiciyi zor durumda bırakmaktadır" şeklinde konuştu.
Peki ne yapacağız?
Dr. Müh. Hüseyin Kami Büyüközer, "Peki ne yapacağız?" sorusunun cevabını ise şöyle veriyor: "Güvendiğimiz market veya fırından katkısız ekmek isteyelim. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yeni tebliğinde ekmeğe, herhangi bir katkı maddesi katılmaz ise “etiket üzerinde ekmek adı ile birlikte ‘katkısız’ ifadesi kullanılır” şeklinde bir düzenleme getirildi. O halde öncelikle çevremizde katkısız ekmek üreten fırınları araştırmalıyız. Bulduktan sonra iyice sorgulamalıyız. Çünki maalesef ülkemizde üreticilerden doğru bilgi almak ekseriya zor olmaktadır. İyice emin olduktan sonra katkısız ekmek tüketmeliyiz.
BEYAZ EKMEĞİ KALDIRIN
Kepek ekmeğini tercih etmeliyiz. Çünkü buğday, sağlık açısından yararlı B2 ve B6 vitaminleri ile niyasin, folik asit, demir ve çinko içeriyor. Bu maddelerin daha çok yoğunlaştığı kısım olan buğdayın dış kabuğu, un yapımı sırasında ayrıştırılıyor ve ekmeğin besin değeri düşüyor. Bu nedenle kepek ekmeği yemek daha doğru.”
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Plastikten vücüdumuza geçen tehlike
Hurriyet/28.01.2009
ABD'de yapılan bir araştırma, birçok plastik üründe kullanılan tartışmalı bir kimyasalın, vücutta sanılandan daha uzun süre kalabileceğini gösterdi.
Rochester Üniversitesi'nde görevli doktor Richard Stahlhut ve çalışma arkadaşları yaptıkları araştırma çerçevesinde, 1469 yetişkinin idrarlarındaki BPA (bisfenol A) kimyasalının seviyelerini inceledi.
Araştırma kapsamında gün boyunca perhiz yapan kişilerin idrarında dahi bu kimyasaldan önemli ölçüde bulunduğu, biberon dahil olmak üzere çok sayıda plastik üründe kullanılan bu kimyasalın, musluk suyu veya ev tozu gibi yiyecek harici kaynaklardan alınabileceği gözlendi.
Richard Stahlhut, BPA'nın vücutta, yavaşça serbest kalacağı yağ dokusuna işleyebileceğini, vücuttan hızla atılmamasının sorun yaratacağını kaydetti.
Environmental Health Perspectives dergisinde yayımlanan araştırmada, 24 saat perhiz yapan kişinin idrarındaki BPA seviyesinin, 8.5 saat perhiz yapanınki ile hemen hemen aynı çıktığı görüldü.
ABD Gıda ve İlaç Dairesi, geçen aralık ayında BPA'nın güvenliğiyle ilgili daha fazla araştırma yapmayı planladığını açıklamıştı. BPA'nın, vücuttan idrar yoluyla hızla ve tamamen atıldığına inanılıyordu.
Birçok gıda ve içecek kutusunda, bazı tıbbi malzemelerde de kullanılan BPA, vücutta östrojen hormonunu taklit ediyor. ABD'de Ulusal Sağlık Enstitüleri'nde görevli bilim adamları, BPA'nın prostat ve beyin gelişimi üzerinde zararlı etkilere yol açabileceği, cenin, bebek ve çocuklarda hareket değişikliğine neden olabileceği uyarısında bulunmuştu.
İngiltere geçen yıl yapılan bir araştırma da bu kimyasalın vücutta yüksek seviyelerde bulunmasının, kalp hastalıkları, diyabet ve karaciğerde enzim bozukluklarıyla bağlantısı olduğunu ortaya koymuştu.
A.A
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Aspirinin yeni mucizeleri
Gazeteport/28.01.2009
WASHINGTON- Aspirinin, karaciğeri alkol ve bazı ilaçların zararlı etkilerinden koruduğu ortaya çıktı.
ABD'de "Clinical Investigation" adlı derginin son sayısında yayınlanan araştırmaya göre, Yale üniversitesinden uzmanlar, düzenli şekilde kullanılan aspirinin, alkol ve bazı ilaçların karaciğere ciddi zarar vermesini önleyebildiğini tespit etti. Araştırmaya göre, karaciğerde tahribata yol açabilen mekanizma, aspirin tarafından engelleniyor.
Araştırmayı fareler üzerinde yürüten uzmanlar, karaciğeri korumak için günlük doz gerektiği görüşünü ileri sürüyor.
Uzmanlar, bu keşfin, çeşitli hastalıkların tedavisi için geliştirilmek istenen, ancak karaciğere zarar verdiği için deneme aşamasında terk edilen tedavi yöntemlerinin aspirinle karıştırılarak yeniden denenebilmesine kapı aralayacağını düşünüyor.
Aspirinin kalp-damar rahatsızlıklarıyla bazı kanser türlerine karşı önleyici özellik taşıdığı doktorlarca kabul ediliyor. (AA)
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Yağmur ormanlarından gelen sağlık iksiri
Bugun/29 Ocak 2009
Romatizmaya iyi geliyor, DNA hasarı ve kanseri iyileştiriyor.
Yüzyıllardan beri Peru'nun Yağmur Ormanları'nda hastalıkların tedavisinde kullanılan ‘kedi pençesi’ günümüzde gençlik aşısı haline geldi. DNA hasarlarını tamir eden, cilde büyük yararları olan bitkiyle ilgili araştırma yapan Dr. Beyhan Arıkan, Kedi Pençesi’nin sağlık ve güzelliğe katkılarını anlattı...
Kim derdi ki, yüzlerce yıl önce yaralı savaşçıları daha çabuk iyileştirmek için kullanılan bir bitkinin bugün gençlik aşısı olacağını... Evet, yanlış duymadınız. Peru kökenli olan bu bitkinin başka özelliklerini de keşfetmişti yerliler. Aynı zamanda yaşlıların da kanser ve eklem hastalıklarını tedavi etmek için kullanılıyordu. Kabile doktorları onu kaynatıyor, suyunu karanlıkta bekletiyorlardı. Törenle içirilen bu bitki suyu, birçok hastalığa şifa dağıtıyordu.
KEDİ PENÇESİ
Peru’nun Yağmur Ormanları’nın zor ve doğal koşullarında yaşayan kabileler, savaşçılarını ve yaşlılığa bağlı hastalıklar nedeniyle acı çekenleri tedavi etmek için doğanın sunduğu bitkilere başvuruyor. Özellikle “Uncaria tomentosa” adını taşıyan bitkiyi kullanırlar ve onu korurlar doğada.
MERAK EDİLEN GELENEK
Modern tıpla uğraşan bazı uzmanlar bu geleneği merak edip araştırıyor. En çok dikkatlerini Latince adıyla “Uncaria tomentosa” bitkisi çekiyor. Bu bitkinin Yağmur Ormanları’ndaki yüksek ağaçlara tırmanan ince uzun bir gövdesi var. Gövdenin üzerinde, ağaçlara tutunmasını sağlayan tırnaksı çıkıntılar bulunuyor. Bu nedenle de dilimizde “Kedi Pençesi” olarak biliniyor.
DNA hasarlarını onarıyor
Anne rahmine düşüşümüzden başlayıp, ölene kadar her gün, her hücremizde, iç ve dış nedenlerle onbinlerce defa DNA hasarı oluşuyor. DNA tamiri yapan sistemimiz de döllenmeden itibaren organizmanın doğru gelişmesi için tabii ki iş başında. Ancak çevre kirliliği, kimyasallar, sigara tüketimi, güneşe bağlı UV ve radyasyon bu “hasarları” daha fazla hızlandırıyor. Ve birçok hastalığın ortaya çıkmasını sağlıyor.
Örneğin, kanser türleri, metabolik hastalıklar, immün sistem bozuklukları ve romatolojik bozukluklar gibi. Yaşa bağlı genel durum bozukluğu da bu hasarların sonucu. Bilim insanları yaptıkları çalışmalarda “AC-11" maddesinin oksidasyona ve UV ışınlarına bağlı DNA hasarını azalttığını tespit etmişler. Ayrıca DNA tamir kapasitesini de artırdığını belirlemişler.
Akciğer kanseri çiftçiyi iyileştirdi
Bilim insanları yaptıkları çalışmalar sonucu bu bitkinin kabuğundan elde edilen ekstrelerin ancak yerel yöntemler kullanıldığında istenen etkiyi sağladığını görüyorlar. Ve bu yerel yöntemleri, teknolojinin olanakları ile birleştirip “AC-11” adlı maddeyi üretiyorlar. Bu kadim bitkinin Batılılar’ın dikkatini çekmesi “Don Luis" adında bir yaşlı çiftçinin akciğer kanserini iyileştirmesi üzerine oluyor. AC-11 adlı bu özel bitki extresi, Amerika, Avrupa ve Japonya’da çok gözde. Geçen yıl da Türkiye’de sağlık sektörünün gündemine girdi...
‘AC -11’in yararları
“AC-11” etken maddesinin yararları şöyle
1)) DNA hasarına karşı doğal DNA tamir yeteneğini artırır.
2)) Anti-enflamatuar etkisi var.
3)) Bağışıklık sistemini güçlendirir.
4)) Tümör oluşumunu baskılayıcı etkisi vardır.
Romatizmada etkili
Astım, romatizmal bazı hastalıklar, inflamatuvar bağırsak hastalığı gibi kronik seyirli ve inflamasyonun normalin üzerinde arttığı durumlarda, “AC-11” anti-enflamatuvar etkisi ile bu hastalıklarda tedaviye destek oluyor. AC-11’in tümör tedavisi gören hastalarda da tedaviye destek olabileceği tespit edilmiş.
Kırışıklığı azaltıyor
“AC-11”in gençlikteki rolünü keşfeeden tıp, bunun için de birçok araştırma yaptı. Bu ekstre ile hazırlanmış yüz ve göz kremleri üretildi. Krem olarak cilde uygulandığında çok farklı etkileri ortaya çıkıyor: Cildi besliyor, canlandırıyor, sarkmaları azaltıyor. Göz çevresindeki kırışıklıkları azaltıyor.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Kayısı yiyin çünkü...
Nelere fayda sağlıyor? Hangi hastalıkları önlüyor? İşte 4 yıllık araştırma sonucu...
AA
30.01.2009
İnönü Üniversitesinde yapılan araştırma, kayısının kanseri, karaciğer yetmezliğini ve kalp krizini önlediğini, alkolün olumsuz etkilerini ortadan kaldırdığı ortaya çıkardı.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Sitoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Otlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İnönü Üniversitesi Kayısı Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç. Dr. Bayram Murat Asma ve Tıp Fakültesi Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Feral Öztürk'le birlikte Malatya Kayısı Araştırma ve Geliştirme Vakfı, Malatya Valiliğinin iş birliğiyle araştırma yaptıklarını söyledi.
4 yıl önce başlattıkları araştırmanın kayısı için ilk olduğuna dikkati çeken Otlu, araştırmanın sonuçlarının kayısı ihracatına olumlu etkide bulunacağını, ihracat gelirini yıllık 200 milyon dolardan 500 milyon dolara çıkaracağını umduklarını ifade etti.
“SİNDİRİM SİSTEMİ KANSERLERİNDE ÖNLEYİCİ ETKİ”
Sindirim sistemi kanserlerinde kayısının çok önemli önleyici etkisi olduğunu gözlemlediklerini kaydeden Otlu, “Deney hayvanlarına kayısı yedirdik. Kanser ilacı verdik. Kayısı ile beslenen grubunun diğer gruplara göre daha az zarar gördüğünü gözlemledik. Bu araştırmamız ABD'de önemli bir bilimsel dergide İngilizce yayınlandı” dedi.
Karaciğer hastalıklarında kayısının olası etkileriyle ilgili de deney yaptıklarını belirten Otlu, “Karaciğer hastalıklarında da kayısının çok önemli faydası olduğunu gözlemledik. Karaciğer yağlanmasını önlüyor” diye konuştu.
“KALBE VE BÖBREKLERE DE YARARLI”
Kayısının kalbe ve böbreklere de yararlı olduğunu tespit ettiklerini bildiren Prof. Dr. Otlu, deney hayvanlarından kayısı yiyenlerin daha dayanıklı olduğunu gözlemlediklerini söyledi.
Kayısının alkolün zararlarına etkilerini de araştırdıklarını ifade eden Otlu, “Deney hayvanlarına alkol verdik. Bunun sonuçlarına baktık. Kayısıyla beslenenlerde üreme işlemlerinin alkolden dolayı zarar görmediğini gözlemledik” dedi.
Otlu, kayısının yararlarına ilişkin 4 araştırma daha sürdürdüklerini kaydetti.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Kemerinizi fazla sıkmayın
Bugun/31.01.2009
Kemeri fazla sıkmak, son zamanlarda sık rastladığımız bir hastalığı tetikliyor...
Reflü, son yılların en sık rastlanılan hastalıklarından birisi. Hastalığın artmasının bir çok sebebi var. Ama aralarında birisi var ki...
Kayseri Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yücesoy, reflünün toplumda sık görülmesinin en önemli sebepleri arasında sıkı bağlanan kemer, şişmanlık ve kullanılan bazı ilaçlar olduğunu söylüyor.
Yücesoy'a göre damar ve kas gevşetici ilaçlar, kemik erimesi tedavisinde kullanılan ilaçlar, kalsiyumlu ilaçlar, bazı tansiyon ve antidepresan ilaçlar yemek borusundan kaçağı önleyen mide kapağının bozulmasına sebep olarak reflüyü artırıyor. Prof. Yücesoy, reflüyü artıran sebeplerden birinin de kemerin sıkı bağlanması, korse ve kuşaklar olduğunu anlattı. Yücesoy, turşu ve yağda kızartılmış yemekler ile çiğ soğan, sarımsak, nane, turp, tere gibi sebzelerin de fazla tüketildiğinde reflüyü artırdığını kaydetti.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Güne başlarken mutlaka koklayın...
Bugun/01 Şubat 2009
Bu koku sizi negatif düşünceye karşı koruyacak.
Sabahları işe başlamadan önce beyninizdeki negatif düşünceleri silmek için güne bir çiçek koklayarak başlayın. Gülün yapısı ve kokusunun insan psikolojisini rahatlattığını belirten Doktor Ramazan Özarslan, güzel kokunun olumsuz düşünmenin önüne geçtiğini söyledi.
Güzel bir çiçeğin koklanmasıyla birlikte insanın beyin ve vücut yapısının kötü düşünmeye ve davranışa karşı set oluşturduğunu ifade eden Özarslan, çiçeklerin, yaydığı güzel kokuyla her insanın dışarıya çıkaramadığı çocuksu, sevgi ve merhamet dilinin remzi olduğunu kaydetti.
DUYGUYU UYANDIRIR
Özarslan, "Güne güzel düşünerek başlamak için bir çiçeği koklamak yeterli. İnsanının doğasında hep güzel görme ve düşünme vardır. Bir çiçeğin koklanmasıyla birlikte bu duygu harekete geçer. Gülün koklanmasıyla birlikte insan psikojikmen güzel düşünmeye şartlanır. Güzel koku güzel düşünmeyi sağlar. Bunun etkisi de gün boyu sürer. Pozitif düşünmek için güne gül koklayarak başlayalım" diye konuştu.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Az su tüketenlerin cildi kuruyor, bozuluyor
Hurriyet/01.02.2009
KAYSERİ'de cilt denge uzmanı Zeliha Köksal, az su tüketen kadınların ciltlerinin kuruduğunu ve bozulduğunu öne sürdü. Köklas, az su tüketen ve yanlış bakım ürünleri kullanan Türk kadınlarının, önümüzdeki 5 yıl içinde ciddi cilt problemleriyle karşılaşabileceklerini de vurguladı.
Kayseri Park Yaşam ve Alışveriş Merkezi’nde kadınlara cilt sorunlarını anlatan cilt denge uzmanı Zeliha Köksal,
Türkiye’deki kadınlarda en çok kılcal damar probleminin olduğunu söyledi. Almanya’da cilt dengesi konusunda uzman eğitimi aldığını belirten Köksal, şöyle konuştu:
“Yüzü al renginde olan kadınların daha sağlıklı olduğu düşünülürdü. Türk kadınları kuru bir cilde sahip olduğu için sivilce problemi ile uğraşmak zorunda kalıyor. Az su tüketimi ve yanlış bakım ürünleri kullanıyorlar. Az su tüketen insanların ciltleri kuruyor ve pul pul oluyor. Cildin PH dengesi 5.5’dir, sabunun PH değeri 10’dur. Suyun PH değeri ise 7.0’dir. Sabun ve su ile yıkanan cildin PH değeri 7.0’ye yükseliyor. Cildin PH değerinin 5.5’e düşmesi 7- 8 saat sürüyor.”
‘TÜRK HALKI CİLDİNDEN ÖDÜN VERİYOR’
Kendisini ilgiyle izleyen kadınların sorunlarını yanıtlayan Zeliha Köksal, Türk insanının cildinden ödün verdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Duştan ya da banyodan sonra cildin, nemlendirici krem veya başa cilt bakım ürünleriyle PH değerinin 5.5’e getirilmesi gerekiyor. Eğer, PH değerine Türk insanı dikkat etmezse gelecek 5 yıl içinde daha büyük cilt problemleri ile uğraşır. Kadınlarımızı çok az su tükettiği için cilt problemleri de artıyor. Yapılan araştırmalara göre sebze ağırlıklı beslenen insanların ciltlerinin daha yavaş yaşlandığı kanıtlanmış.”
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
BASİT BİR TEDAVİYLE HASTALIKTAN KURTULMAK MÜMKÜN
Yeniasir/01.02.2009
Erkeğin uykudaki düşmanı
Solunum durmasıyla ortaya çıkan uyku apnesi, erkeklerin cinsel isteklerinin azalmasına neden oluyor ve vücuttaki tüm organlara zarar veriyor
Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uyku Merkezi Sorumlusu Dr. Zeynep Zeren Uçar ve ekibinin bin 500 uyku apnesi hastası üzerinde üç yıldır yürüttüğü araştırma tamamlandı. Dr. Uçar, araştırmaya katılan uyku apnesi hastası erkeklerin yüzde 35'nde iktidarsızlık ve cinsel istek (libido) azalması gördüklerini belirtti. Uyku apnesi hastalarının uykuda nefeslerinin durduğunu belirten Dr. Uçar, "Gece oksijensiz kalmaktan dolayı tüm organlar zarar görüyor. Kalp ritim problemleri oluyor. Vücut ve hafıza yenilenemiyor" dedi.
BELİRTİLERİ NELER
Uyku apnesi hastalığı ile ilgili araştırmayı, Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Ali Kadri Çırak, Uyku Merkezi sorumlusu Dr. Zeynep Zeren Uçar, Merkez Genel Koordiatinörü Sibel Altınbaş, uyku teknisyenleri Hakan Dinçkol, Berkant Çoban, Servet Çengel, Kadir Tunç, İlknur Tunç tarafından yapıldı. Dr. Zeynep Zeren Uçar, araştırmaya hastanenin uyku laboratuvarına son 2.5 yılda gelip tedavi gören bin 500 hastanın katıldığını belirtti. Dr. Uçar, "Uyku sırasında, solunum duraksamasıyla uyku düzeni bozuluyor. Ardından da uykusuzluk hastalığı olarak da bilinen uyku apnesi meydana geliyor. Düzensiz solunum, uykuda nefesin durması, aşırı uyku hali ve geceleri uykunun sık sık bölünerek uyanılması uyku apnesinin belirtileri arasında yer alıyor" dedi.
İKTİDARSIZLIK YAPIYOR
Dr. Uçar, "Araştırmaya katılanların yüzde 30'unun depresyon geçirdiğini belirledik. Uyku apnesi hastalarının yüzde 40'ının hipertansiyonunun olduğunu saptadık. Laboratuvarımıza başvuran hastaların yüzde 35'inde ise iktidarsızlık ve cinsel isteğinde (libido) azalma görüldü. Uyku apnesi hastalarının yüzde 40'ının hayatında bir kez kendi kullandıkları araçlarla trafik kazası geçirdiklerini tespit ettik. Yine bu hastalığa yakalanlarda işitme kaybı oluştuğu görüldü" dedi. Türkiye ve dünyada yapılan araştırmalara göre kalp ve damar hastalarında uyku apnesi görülme riskinin arttığına dikkat çeken Dr. Uçar, "Uyku apnesi olanların trafik kazası geçirme riski 6 kat daha fazla. Ancak, bu hastalık çok kolay tedavi edilebiliyor. Uykudayken kullanılacak çeşitli aparat ve ilaçlarla veya ufak cerrahi müdahalelerle aşılabilecek olan çağımızın hastalığı uyku apnesini halkımız hafife alıyor" diye konuştu.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Tansiyonu çift kol ve bacaktan ölçün
Gazeteport/02.02.2009
ADANA - Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji ve Hipertansiyon Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yahya Sağlıker, doğru sonuç alabilmek için tansiyonun çift kol ve bacaktan ölçülmesi gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Yahya Sağlıker, hipertansiyonun dünya ve Türkiye'de hızla artış gösterdiğini, buna rağmen belirtiler hafife alındığından, yüzlerce hastanın hipertansiyonu olduğunu bilmeden yaşadığını söyledi.
Sağlıker, böbrek ve kalp hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığı beraberinde getiren yüksek tansiyonunun kontrol altında tutulması için belirli aralıklarla ölçülmesi gerektiğini, bunun için en uygun zaman diliminin her hafta salı ve cuma günleri olabileceğini belirterek, şunları kaydetti:
''Tansiyon, atardamarlardaki kan basıncının göstergesidir. Damarlarda kanın rahat dolaşabilmesi için belirli bir basıncın olması gerekir. Bu basıncın düşük ya da yüksek olması tansiyonla ifade edilir. Çok düşük tansiyon da yüksek tansiyon da tehlikelidir. Tansiyonun normal değerleri küçük tansiyonda 8, büyük tansiyonda 12'dir. Bunun çok altı ya da üstünde çıkan değerler tedaviyi gerektirir.''
Sağlıker, ''hastaneler de dahil, tansiyona hep tek koldan, daha çok da kalbe yakın olduğu düşüncesiyle sol koldan bakıldığını'' belirterek, ''Oysa, bu tamamen yanlış. Tansiyon tek koldan ölçülecekse sağ olmuş, sol olmuş fark etmez. Ancak, en doğru yöntem her iki kol ile bacaktan ölçülmesidir'' dedi.
''İki kol ile bacaklardaki tansiyon arasında 3-4 değerin üzerindeki farkın kalp ya da damarlarda rahatsızlık olduğunu gösterdiğine'' dikkati çeken Sağlıker, şöyle devam etti:
''İki kol ile bacaklardaki tansiyon ölçümünde kollarda yüksek, bacaklarda düşük çıkıyorsa ciddi bir kalp rahatsızlığının habercisidir.
Tansiyon, bacaklarda yüksek, kollarda düşük çıkıyorsa bu da kalbin büyük damarında darlık olduğunu gösterir. Buna biz şah damarı da diyoruz. Bu darlık öldürücü sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle kol ve bacaklardaki tansiyon farkı 3-4 puan ve üzeri çıkıyorsa mutlaka tedavi yoluna gidilmeli.''
Sağlıker, herhangi bir göz rahatsızlığı olmamasına rağmen ışığa karşı hassasiyetin de yüksek tansiyon olduğunu gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Tansiyon insan vücudunun kara kutusudur. Başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere birçok hastalığın habercisi olan tansiyon yaş farkı da gözetmeksizin herkeste görülebiliyor. Bu nedenle sağlıklı olduğunu düşünen bireyler de belirli aralıklarla tansiyonunu kontrol ettirmeli.'' (AA)
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Ağız kokunuzu tanıyın!
(ANKA)/02.02.2009
İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Dentistanbul Diş Hastanesi Cerrahi ve Periodontoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Korkud Demirel, dünyada olduğu gibi Türkiye'de de oldukça yaygın olarak karşılaşılan bir sorun olan ağız kokusunun sosyal ve kültürel nedenlerle üzerinde fazla konuşulmadığını ifade ederek, " Ağız kokusu birden fazla nedenden kaynaklanabilir. Ancak yine de kaynağını öncelikle ağzın içinde aramak gerekir. Bu önemli sorun, hatta ciddi hastalıkların da habercisi olabilir" dedi.
Prof. Dr. Demirel, batılı toplumlarda ağız kokusu ile karşılaşma sıklığının yüzde 10 ile yüzde 50 arasında değiştiğini kaydederek, " Farklı kültürlerde ağız kokusu farklı algılanmakta, bazı toplumlarda normal olarak nitelendirilen kokular bir başka toplumda rahatsız edici olabilmektedir. Ağız kokusu bireyin toplum içerisindeki konumunu etkilemekte ve çoğunlukla da tedavi edilmektense bastırılmaya çalışılmaktadır" dedi.
Prof. Dr. Demirel, Türkiye'nin ilk ve tek Diş Hastanesi Dentistanbul'un toplumda büyük bir sorun olan ağız kokusu ile mücadeleyi başlatarak Dentistanbul Halitosis Ağız Kokusu Tedavi Merkezi'ni hizmete açtığını belirterek " Ağız kokusu sosyal yaşamda bireylere çok sıkıntılı anlar yaşatabilmekte ve genellikle tedavi edilmektense bastırılmaya çalışılmaktadır. Halbuki ağız kokusunun tedavisi diş hekimi yardımı ile sanıldığından kolaydır" diye konuştu.
"KOKUYU ÇÖZMEK İÇİN DEĞİL BASTIRMAK İÇİN DAHA FAZLA PARA HARCANIYOR"
Prof. Demirel, kokuyu bastırmak için kullanılan çok miktarda ürün nedeniyle ilaç, kozmetik ve çiklet sektöründe büyük harcamaların yapıldığına dikkat çekerek, "Kokunun bastırılması geçici bir çözümdür. Kokunun kaynağı tedavi edilmediği için de kişiler bu sorundan bir türlü kurtulamıyorlar" diye konuştu.
Ağız kokusu olan bireylerin bu sorunlarının farkında bile olmayabileceğini hatırlatan Demirel, "Bireylerin kokuyu kendi kendilerine değerlendirmeleri ise neredeyse imkansızdır. Hatta en yakınları, aile çevreleri bile birbirlerinin ağız kokularını algılamayabilir, kokuyu kanıksamış olabilirler. Bu nedenlerle ağız kokusunun varlığının belirlenmesi çok güç olabilir ve profesyonel desteğe gereksinim duyulabilir. Konu hakkında bilgili hekimler ve ağız kokusunu ölçen cihazlar ağız kokusunu tarafsız olarak değerlendirebilmektedirler" diye konuştu.
"CİDDİ HASTALIKLARIN HABERCİSİ DE OLABİLİRLER"
Ağız kokusunun kaynağı hakkında Prof. Demirel şu bilgileri verdi: "Kokular kaynağına göre, ağız içerisinden alan kokular, nefes ve solunum yollarından gelen kokular ve sindirim sisteminden gelen kokular olarak ayırabilmekteyiz. Sindirim sisteminden gelen kokular sanılandan olduça azdır ve çoğunlukla mideden gaz kaçırıldığında ortaya çıkar. Bazı reflü olgularında ağız kokusuna rastlanmaktadır. Nefes ve solunum yollarından kaynaklanan kokular ise tüm ağız kokularının yaklaşık yüzde 10' u kadardır ve bazı ciddi hastalıkların habercisi veya onların sonucu olarak ortaya çıkarlar. Şeker hastalığı bu hastalıklar arasında ilk akla gelenler arasındadır. Solunum yollarındaki kronik enfeksiyonlar ve bademcik taşları gibi faktörler de nefesin kokmasına neden olabilmektedir."
"NORMAL AĞIZ KOKUSU İLE KARIŞTIRMAMAK LAZIM"
Sabah yataktan kalkar kalkmaz hissedilen ağız kokusunun ağzın uyku sırasında uzun süre kapalı kalması ve yatarken dişlerin fırçalanmamasına bağlı olduğunu hatırlatan Prof. Demirel, bunun gerçek ağız kokusu olarak değerlendirilmediğini söyledi. Prof. Dr. Demirel, "Bu tür kokular birşey yemek ve içmek ile kısa zamanda ortadan kalkmaktadır. Aynı şekilde sarımsak, soğan gibi kokulu yiyecekleri, kahve gibi içecekleri ve sigarayı ağız kokusu nedeni olarak ele almak çok doğru değildir çünkü bu maddelerin kokusu tipik ağız kokusu olmaktan uzaktır ve tüketilmedikleri zaman sorun yaratmamaktadırlar. Ancak bu kokular sanıldığı gibi kolaylıkla uzaklaştırılamamakta ve karşı tarafı fazlası ile rahatsız etmektedir. Sakız çiğnemek, koku bastırıcı şekerler kullanmak ise çözüm getirmekten uzaktır" dedi.
"NEDENLERİ AĞIZ İÇİNDE ARAMALI"
Prof. Demirel, ağız kokularının en sık karşılaşılan nedenini yine ağız içerisinde aramak gerektiğinin altını çizerek şu noktaları hatırlattı: "Bu kokuların en önemli sebebi aksayan ağız bakımıdır. Yetersiz ağız temizliği diş çürümelerine ve dişeti hastalıklarına neden olan mikroorganizmaların birikmesine yol açmakta ve dil üzerinde bu bakterilerin tabakalar oluşturmasına imkan sağlamaktadır. Dil sırtı yüzeyindeki girintiler yüzünden mikroorganizmaların birikmesine elverişli bir ortam oluşturduğu için ağız kokusu açısından da özel bir önem taşımaktadır. Dil sırtında oluşan bu tabakalar içerisinde bulunan bazı bakteriler gıda artıklarının da katkısı ile çürük yumurta veya gıda bozulması benzeri kokuların ortaya çıkmasına neden olmaktadırlar. Bu bakteriler ağızın çalkalanması veya sadece dişlerin fırçalanması ile uzaklaştırılamadığı için kokusu kalıcı olmaktadır. Aynı şekilde temizlenmeyen diş araları, iltihaplı dişeti cepleri bakteriler için kötü kokuları üretebilecekleri elverişli ortamlardır. Diğer taraftan ağız kuruluğu, uzun süreli açlık, ağız içerisindeki hastalıklar, iltihaplar kötü kokunun kaynağı olabilirler. Dişler arasına sıkışıp kalmış gıdalar, kötü yapılmış protezler, köprülerin altına kaçan gıda artıkları, dişeti kanamaları ağız kokusunun diğer nedenleri arasında sayılabilmektedir."
"AĞIZ KOKUSU ÖLÇÜMÜ RAHATLIKLA YAPILABİLİR"
Ağız kokusunun tedavi edilebilmesi için önce kokunun kaynağının doğru belirlenmesi ve bu nedenin ortadan kaldırılmasının gerektiğini söyleyen Prof.Dr Korkud Demirel, "Bazı merkezlerde ağız kokusunun ölçülmesi yolu ile teşhisi daha objektif olarak yapılabilmektedir. Ağız içi kaynaklı kokularda tedavi çoğunlukla ağız içerisindeki gıda takılmalarının ortadan kaldırılması, iltihapların ve çürüklerin temizlenmesi, ve ağız içi bakteri sayısının ağız bakımı yöntemleri ile azaltılmasından oluşmaktadır. Bu tedavi planları kişiye özel hazırlanmalı ve o bireyin gereksinimlerine göre şekillendirilmelidir. Diş hekimin tüm bu tedavileri bir taraftan gerçekleştiriken diğer taraftan da ağız bakımı eğitimi ve uygulamaları ile kokunun tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır. Sadece diş fırçası kullanımı ağız bakımı için yeterli olmamakta, bakterilerden ve oluşturdukları olumsuzluklardan kurtulabilmek için diş ipi, köprü altı ipi ve dil kazıyıcısı kullanılması gerekmektedir. Gerekli olduğu takdirde antibakteriyel ağız gargaralarının kullanımı da faydalı olmaktadır" dedi.
(ANKA)
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Soğuk algınlığı için ev çareleri
Bugun/03 Şubat 2009
Hastalığı hafif atlatmak için 4 önemli kural.
Soğuk algınlığı hepimizin yenik düştüğü kronik bir rahatsızlık ve ne yazık ki birden etki edebilecek mucizevi bir tedavi şekli yok. Dr. Atilla Şengör, bu rahatsızlığı daha konforlu geçirip, yakınlarımıza bulaştırmamak için 'ev çareleri' listesi verdi...
Etiler Memorial Tıp Merkezi KBB Bölümü'nden Op. Dr. Atilla Şengör, soğuk algınlığında önce nezle-grip virüsleri nedeniyle kırgınlıkla birlikte burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırma ve hatta öksürme başladığını belirtti. Şengör "Ne yazık ki soğuk algınlığına birden etki edebilecek mucizevi bir tedavi şekli yoktur. Bakteri enfeksiyonlarında etkili olan antibiyotikler ise bu virüslere etki etmezler. Böylece burnumuzu çeker dururuz, soğuk algınlığı için birkaç hap alırız ve belirtilerin geçmesini bekleriz" dedi. Dr. Şengör soğuk algınlığından korunmanın yollarını aktardı:
ÖNERiLER
"Stres bağışıklık sistemini zayıflatarak kolay nezle-grip olmamıza neden olabilir. Her türlü stresten uzak durmaya çalışmak bu açıdan da önemlidir.
Olumlu düşünün
Olumlu düşünmek çok önemlidir; yapılan çalışmalar hayata olumlu bakan insanlarda bağışıklık sisteminin daha iyi çalıştığını göstermektedir. Vücudumuzun dirençli ve dayanıklı olduğunu düşünmek iyileşmeyi kolaylaştırabilir.
Kendinizi sıcak tutun
Bu durumda aşırı terlemeye yol açmadıkça, vücudun bağışıklık sistemi enerjisini infeksiyona karşı savaşta kullanmak için odaklayabilir.
Hafif yürüyüş yapın
Bu şekilde kan dolaşımını arttırılarak infeksiyon bölgesine akyuvarların gelmesine katkıda bulunulur.
Beslenmeye dikkat
Soğuk algınlığı sırasında infeksiyona karşı önlem almaya çalışan vücudun metabolizması, hazmı zor gıdalarla yorulmamalıdır. Az yağlı gıdalar, et ve süt ürünleri, taze meyve ve sebzeler yenmelidir.
YETERLi ViTAMiN ALIN
Öksürük, hapşırma ve diğer belirtilerin azalmasını sağladığına eskiden beri inanılmaktadır. Yüksek doz C vitamini doktor gözetiminde, kısa süreyle kullanılabilir. Fakat sıvı alımını da artırmak açısından portakal, mandalina, kivi ve greyfurt gibi C vitamininden zengin meyvelerin suları içilebilir.
Tuzlu su ile burnunuzu temizleyin:
Burun içindeki ödemin azalmasına ve burun tıkanıklığında azalmaya yardımcı olur. Ayrıca mikropların mekanik olarak temizlenmesini sağlar.
Çevrenize bulaşmasını önleyin
1- Ellerinizi yıkayın. Ellerin yıkanması mikropların uzaklaştırılmasında oldukça önemlidir. Sabun ve akan sıcak su ile nezle virüsleri el ve parmak cildinden temizlenir. Sabun ve deterjanlar nezle virüsünü etkilemezler; virüsler yıkama ile mekanik olarak ortamdan uzaklaştırılırlar.
2- Fincan veya bardakları paylaşmayın. Tek kullanımlık kağıt bardaklar, özellikle okul ve iş yerlerinde mikropların yayılımını önlemede başarılıdır.
3- Kağıt mendil kullanın. Kağıt mendile sümkürerek çöpe atmak en iyisidir. Burun akıntısı burundan temizlenir.
4- Gözlere, burun ve ağza dokunmayın. Nezle olan biriyle temas ettiyseniz, asla gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza elinizi sürmeyiniz. Böylece mikroplar bu bölgelerden size bulaşamaz. Çocuğunuza sık el yıkamasını öğütleyiniz.
5-Kağıt havlu kullanın. Mutfak veya diğer yerlerde, özellikle nezle olunduğunda pamuklu havlu yerine kağıt havlu tercih edilmelidir.
6- Oyuncakları temiz tutun. Oyuncaklar mikropları barındırabilirler. Oyuncaklar düzenli olarak sıcak, sabunlu suyla yıkanmalıdır.
7- Başka yöne hapşırın. Diğerlerinden uzağa veya mendile hapşırılması önemlidir. Ağzınızı elleriniz ile kapadıysanız, sonrasında mutlaka elinizi yıkayınız.
8- Bulunduğunuz ortamı havalandırın. Mikroplar durağan havada asılı kalırlar. Pencereler açıldığında temizlenirler. Ayrıca oda nemlendirilmelidir.
9- Mikropları temizleyin. Mikroplar üç saate kadar, kapı kollarında, trabzanlarda, ışık düğmelerinde, telefon, uzaktan kumanda gibi sıkça dokunulan yüzeylerde yaşayabilirler.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Sindirimi zor 10 yiyecek!
Milliyet/03.02.2009
Çikolata
Bu lezzetin ardından ortaya çıkan kötü sonuçların çoğu sadece çikolata yemekten kaynaklanmaz. Çikolatayı aşırı tüketmekten kaynaklanır. Klasik tarifte bir küçük browni muhtemelen kabul edilebilir; ama üç browni kabul edilemez. Gastro-esophageal reflü hastalığından (GERD) şikayeti olanlar çok küçük bir porsiyon çikolatada bile problem yaşayabilir.
Kızarmış tavuk parçaları
Bir yiyeceği, aldığınız bir sosa buladığınız ve yoğun bir biçimde kızarttığınız vakit, o yiyeceği midede seıt bir kıvama dönüştürmüş olursunuz. Kızarmış yiyecekler kaçınılmaz olarak yağlıdır ve yağ içeriği yüksektir. Bu iki özellik de mide için sorundur. Uzmanlara göre, iltihaplı bağırsak hastalığından şikayetçi iseniz yağlı yiyecekler özellikle problem yaratır ve mide bulantısı ile ishale neden olabilir. Daha sağlıklı bir yemek elde etmek için dondurulmuş tavuk göğüsleri üzerinde kendi ekmek kırıntılarınızı kullanın.
Çiğ soğan
Soğan ve sarımsak, pırasa ve arpacık soğanı gibi gıdalar (kalbi koaıyucu etkilerine karşın) mide ağnsına neden olurlar. Bu gıdaları pişirmek problem yaratan bileşenlerin kimilerini etkisiz hale getiriyor gibi görünür. Fakat pişirerek aynı zamanda vücuda yararlı maddeleri de etkisiz hale getirirsiniz. Bu nedenle diyetisyen Mary Ryan, hem pişmiş hem de çiğ soğanı bir arada kullanmanızı öneriyor.
Şekersiz sakız
Sorbitol (şeker, sakız, şekerleme ve diyet çikolatalarda bulunan içerik malzemesi) midede gaza neden olabilir. Sorun yaratan, şeker yerini tutacak maddelerden daha az kullanan şekersiz ürünleri görmek için almadan önce etiketini kontrol edin. Çoğu insan iki ya da üç gramı sorun yaşamadan tüketebilir fakat 10 ya da daha fazla gram içeren bir ürünü sindirmek şüphesiz zor olacaktır.
Narenciye suları
Her sabah portakol suyu içmek oldukça faydalı görünebilir Ancak bu türden asitli içecekler yemek borusunu tahriş edebilir. Midede asit reflüsü hissi yaratsa da bu sadece bir tahriştir. Midede, içeceğin ekstra asidi başka problemlere neden olabilir. Eğer sabah kalkar kalkmaz hiçbir şey yememişseniz mideniz zaten asitle doludur ve ekstra asit eklemeniz midenizin ağrımasına neden olur. Yüksek früktozlu mısır şurubu ile tatlandırılmış limonata içiyorsanız dikkatli olun, çünkü yüksek miktardaki şeker istilası ishale neden olur.
Dondurma
Laktoza karşı toleransının olup olmadığını test eünek için büyük bir kase dondunna ile oturmaktan daha hızlı bir yol yokaır. Şişkinlik, kramp ve gaz açık mesajlardır. Böylelikle sisteminiz bu tür zengin süt ürünlerinden uzak durmanızı size anlatmaya çalışır. Eğer durum böyleyse, tek çare laktoz içermeyen dondurulmuş yiyeceklere (soya ya da pirinç sütünden yapılanlar gibi) geçmektir. Fakat laktoza karşı toleranssız olmasanız bile yarım litrelik bir dondurmayı bir defada yemek midenizde problemler yaratacaktır. Bunun nedeni sindirilmeden önce tüm yağların ve yağ artıklarının midede diğer yiyeceklerden daha uzun süre kalmasıdır.
Patates püresi
Bir kase kremalı patates püresinden daha masum görünemez hiçbir şey. Her şeyden önce, patates ezmesinin sözde 'uygun yiyecekler' listesinde en üst sıralara yakın olmasının nedeni budur. "Eğer laktoz toleransı olmayan biriyseniz, bu patateste hiçbir uygunluk göremezsiniz; çünkü çoğu süt ve hatta yoğun krema ile doludur. Patates püresinin yan etkilerini ortadan kaldırmak için evde laktoz içermeyen tam yağlı süt kullanarak yapabilirsiniz.
Baharatlı yiyecekler
Biberler yiyeceğe muhteşem bir baharat tadı katsa da, mideye inerken yemek borusunu tahriş edebilir. Sonuç: yedikten sonra hoş olmayan bir mide ağ rısı. Uzmanlar, "Sıcaklığı ekşi krema ekleyerek dindinneye çalışsanız bile hala tüm baharatı yemiş olursunuz ve aynı ölçüde yemek borusunda tahriş olur" diye uyarıda bulunuyor. Bu yüzden baharatı çok yağlı krema ile maskelemek yerine, eğer rutin olarak etkilerden şikayetçiyseniz daha makul versiyonlarda tüketmeyi deneyin
Fasulyeler
Fasulyenin gastrik rahatsızlıklara neden olduğuna dair kötü bir ünleri vardır. Bunun bir kısmı da doğrudur. Fasulyeleri parçalamak için gerekli enzim sadece mide bakterilerimizde bulunur. Ve düzenli olarak fasulye yemezseniz bunları rahat bir biçimde sindirmek için gerekli enzimlere yeterli derecede sahip olamazsınız. Sonuç, tabii ki, gaz ve şişkinliktir. Fasulyeleri sulu pişirmek işe yarayabilir. (Ekstra sıvı, fasulyelerin içerdiği liften çok miktarda sindirmenize yardımcı olacaktır ve ekstra pişimıe süresi fasulyeleri yemeden önce bile parçalamaya başlayacaktır.) Fasulyeleri diyetinize kademeli olarak dahil etmek, sindirmeniz için gerekli enzimleri oluşturmanıza yardım edecektir.
Brokoli ve çiğ lahana
Bu lif ve besin zengini sebzeler oldukça sağlıklıdır; ancak midede gaz yapıcı yiyeceklerden olduklan çok iyi bilinmektedir. Neyse ki, çözüm basittir. "Onları pişirmek ya da en azından kabuğunu soyarak hafifçe kaynatmak gaza neden olan sülfür bileşenlerini etkisiz hale getirecektir"
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Depresyona karşı yeşil kür
Yeşil sebzelerin depresyona iyi geldiğini biliyor muydunuz?
04.02.2009/Milliyet
İşte İbrahim Adnan Saraçoğlu'ndan depresyona özel kürler;
Prof.Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
Değerli okuyucu, ıspanak deyince akla hemen demir gelmektedir. Ispanağı, demir deposu olarak bilenlerin bu bilgilerini kesin olarak değiştirmeleri gerekir. Hemen belirtmekte fayda görüyorum, ıspanak suyu içerek veya ıspanak yemeğini sıkça tüketerek demir eksikliklerini gidereceklerini zannedenler veya demir eksikliklerini bu yolla takviye edeceklerini düşünenler kesinlikle yanılırlar. Çünkü ıspanak sanıldığı kadar demir bakımından zengin olmadığı gibi, demirin bağırsaklarda emilmesine de engel olmaktadır.
Bazı kimseler demir eksikliğine karşı ilaç alırken, takviye olsun diye veya daha çabuk demir eksikliklerini kapatabilmek için ıspanak yemeyi yer veya ıspanak suyu içerler ki bu tamamen yanlıştır çünkü bu şekilde aldıkları demir ilacının bağırsaklarda emilmesini de büyük oranda engellemiş olurlar.
Çizgi film kahramanı Temel Reis’in ıspanak yedikten sonra güç kazanmasının arkasında yatan gerçek, ıspanağın zengin bir protein deposu olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü, ıspanak bilinen sebzeler içerisinde protein bakımından en zengin sebzelerin başında gelmektedir.
Söz demirden açılmışken hemen belirtmekte çok büyük fayda görüyorum, hamilelik dönemlerinde demir eksikliği çeken anne adaylarının, dünyaya getirdikleri çocukları ileri yaşlarında çok büyük bir olasılıkla (yüzde 85 - yüzde 90) yüksek tansiyon hastası olmaktadırlar. Bu nedenle hamilelerin özellikle beşinci aya kadar demir eksikliği çekmemeye özen göstermeleri, dünyaya getirecekleri çocuklarının ileri yaşta yüksek tansiyon hastalığına yakalanmamaları için çok mühimdir. Demir takviyesi için ilaç alan anne adaylarının da çay, kahve ve kola türü içeceklerde mutlaka ölçülü olmalarını öneririm. Gerek çay, gerek kahve ve gerekse de kola türü içecekler demirin vücudumuz tarafından hem emilmesini hem de demirin normalden daha fazla vücudumuzdan atılmasına neden olmaktadırlar.
Karışımlar önemlidir
Birçok sebze ve salata türü bitkilerde (brokoli, patates, patlıcan, beyaz lahana, kereviz, maydanoz gibi...) antidepresan özellik taşıyan birçok biyoaktif madde vardır. Bu bitkilerin karışımları önemlidir. Bunların tek başlarına etkileri yeterli olamamaktadır. Ancak, bu karışımda ıspanak ana bitkiyi teşkil etmektedir. Ispanakta, antidepresan özelliği olan çok önemli etkin maddeler olmasına rağmen, ne yazık ki vücudumuz tarafından alınımları yeterli düzeyde olmamaktadır. Ispanağın içerdiği antidepresan maddelerin vücudumuz tarafından emilebilmeleri mutlaka ikinci bir sebzenin karıştırılmasıyla mümkündür. Bunlardan en önemlisi maydanoz ve tere otudur. Tere otuna kısaca tere denilmektedir. Ispanak-maydanoz ve ıspanak-tere otu ikili karşım kürleri depresyon hastaları için bulunmaz bir nimettir. Bu ikili kürlerin en önemli özelliği antidepresan ilaçların gösterdiği yan tesirlerin hiçbirini göstermemesidir.
GÜNÜN KÜRÜ
Depresyon ve anksiyeteye karşı
Kullanacağınız tere otu ve maydanozun sararmamış olmasına dikkat ediniz. Sararmış olanları kullanmayınız.
Kullanılacak olan bitkiler maydanoz, ıspanak ve tere otudur.
Kısaca: Sabah: (maydanoz + ıspanak) karışımı uygulanır.
Akşam: (tere otu + ıspanak) karışımı uygulanır.
Saplarıyla birlikte 5-6 yaprak ıspanak ve 10-12 tane maydanoz saplı olarak kaynamakta olan yarım litre suya atılır ve ağzı kapalı olarak hafif ateşte üç dakika yavaş yavaş kaynatılır. Soğumaya bırakılır. Soğuduktan sonra suyu içilir. Her gün sabah taze olarak hazırlanır. Aynı günün akşamı ise ıspanak ile tere otu karışımı hazırlanır. Kaynamakta olan yarım litre suyun içerisine 5-6 adet saplarıyla birlikte ıspanak ve 9-10 tane tere otu (saplarıyla beraber) atılır ve ağzı kapalı olarak hafif ateşte üç dakika kaynatılır. Soğuduktan sonra suyu içilir. Sabah ve akşam için ayrı ayrı hazırlanan bu karışımlar bir hafta boyunca her gün uygulanır. Bir hafta her gün uygulandıktan sonra ikinci haftada iki güne bir uygulanırken üçüncü haftada üç günde bir uygulanır. Ondan sonraki haftalarda haftada bir olmak üzre iki ay boyunca uygulanır ve kür tamamlanmış olur. İhtiyaca göre bu kür altı ayda bir tekrarlanabilir. Her iki karışım da yemekten yarım saat önce veya yemekten en az bir saat sonra içilir.
Anahtar madde
Ispanağa özgü olan spinacetin maddesi, anahtar maddeyi oluşturmaktadır. Tabiatta sadece birkaç bitkide bir arada bulunan spinacetin ve calsequestrin maddeleri ıspanağa antidepresan olarak en önemli ayrıcalığı kazandırmaktadır. Güneşin az olduğu mevsimlerde yetiştirilen ıspanak yüksek oranda nitrat içerir. Ispanağın içerdiği nitratı yaklaşık yüzde 70 oranında azaltmak isterseniz bir-iki dakika kaynar suyun içinde haşlayıp daha sonra soğuk suyun altında kısa bir müddet şoklayınız. Böylece ıspanağın içerdiği yüksek orandaki nitratı uzaklaştırmış olursunuz. Unutmayınız ki, haşlama esnasında bazı faydalı maddeler de nitrat ile beraber haşlama suyuna geçmektedir.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
ABD’nin onaltıncı başkanı Abraham Lincoln’un bir ifadesini burada hatırlatmak istiyorum. Abraham Lincoln bir dostuna yazdığı mektubunda aynen şu ifadeyi kullanmıştır: “Eğer, benim çektiğim ruhsal sıkıntılarımı dünyada yaşayan tüm insanlara eşit olarak paylaştırmış olsanız, dünyada tek bir mutlu insan bulamazsınız.” Abraham Lincoln’un bu ifadesini bazı psikoanaliz kitaplarında da bulmak mümkündür. Lincoln’un bu ifadesini yıllar önce ilk defa okuduğumda o kadar çok etkilendim ki...
Bir insanın bu kadar ağır ruhsal sıkıntı ve acı içerisinde yaşaması ve yukarıdaki ifade tarzı beni çok derin etkilemiştir. Acaba, depresyona karşı bitkisel olarak bir yardımcı tedavi olabilir mi, sorusunu kendi kendime sormama neden olmuştur. Depresyon, hâlâ sebeplerinin üzerinde araştırmalar yapılan ve bilim adamlarının merceğinde olan bir araştırma konusudur. Depresyon mutlaka tedavi edilmesi gereken, edilmediği taktirde bizi iş, okul, aile gibi sosyal hayattan ve kendi benliğimizden uzaklaştıracak verimsiz birey ve de verimsiz topluma götürecek bir rahatsızlıktır.
Dikkat: Buradaki bilgilerin herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yoktur. Bir rahatsızlığınız var ise, mutlaka bir hekime danışınız.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Cep telefonu beyin kanserini tetikliyor
Bugun/04 Şubat 2009 Çarşamba
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Derneği (T-HASAK) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hikmet Pekcan, kanserin genetik özelliklerin yanı sıra çevre koşullarıyla da doğrudan bağlantılı olduğunu belirterek, ''Cep telefonu kullananlarda, kullanılan kulakta ve kullanılan taraftaki beyin bölgesinde kanserin daha sık görüldüğü gözlendi'' dedi.
Pekcan, 4 Şubat Dünya Kanser Günü dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, kanserin insan vücudunda bir hücrenin işlev görmeden anormal büyümesi olarak tanımlandığını ifade ederek, ''Anormal büyüme çoğunlukla insanın yapı taşı olan DNA'sıyla ilgilidir. DNA'yı da beslenme alışkanlığı, kilo, tütün ve alkol kullanımı ile çevresel koşullar başta olmak üzere birçok faktör etkilemektedir'' diye konuştu.
Kanserin, görülme sıklığının giderek artış gösterdiğini ifade eden Pekcan, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, ''2010'da kanserden 15 milyon kişinin yaşamını yitireceğinin ve 20 milyon kişiye kanser tanısı konulacağının öngörüldüğünü'' söyledi. Türkiye'de de aynı tarihlerde yaklaşık 150 bin kişinin kansere yakalanmasının beklendiğini belirten Pekcan, ''Kanserlerin yüzde 35'i beslenme, yüzde 30'u sigara kullanımı ve maruziyeti, yüzde 10-15'i enfeksiyon hastalıkları nedeniyle oluşmaktadır'' dedi.
Pekcan, erken tanı ile yaşam süresinin uzatılabildiğini hatta tümörün tamamen yok edilebildiğini belirterek, şunları kaydetti:
''Erken tanı için düzenli kontrol, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri gelmektedir. Kişiye yönelik koruyucu önlemler, erken tanı, dengeli- yeterli beslenme, ilaçla koruma, kişisel hijyen, sağlık eğitimi, aile planlaması ve bağışıklamadır. Çevreye yönelik olarak da biyolojik çevreye (mikroplar, yiyecekler, ağaçlar, bitkiler), sosyal çevreye (okullar, askeri birlikler, internet kafeler, kahvehaneler), fiziki çevreye (su, hava kirliliği, atıklar, gürültü, radyasyon, baz istasyonları) yönelik koruyucu önlemler alınmalıdır.''
-''HORMONLU GIDA VE YANLIŞ GÜBRE KULLANIMI''-
Pekcan, kanserin genetik yatkınlığın dışında çevresel koşullarla da doğrudan ilgili olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
''Kanserlerin oluşmasında en önemli etken çevre kirliliğidir. Hava ve suyun kirletilmesi, toprağın yanlış kullanılması sağlık açısından risk yaratmaktadır. Ekilebilir araziye fabrika inşa edilmesi, atıkların uygun yerlere boşaltılmaması toprağın kirletilmesi verilebilecek en güzel örneklerdir. Mevsim koşulları gözetilmeden sebze-meyve yetiştirildiği için hormonlu gıda ve yanlış gübre kullanımı kansere neden olabilmektedir. Bu gıdaların tüketilmesi halinde de vücuttaki hücreler yer değiştirmektedir. Dolayısıyla, bilinçsiz kullanılan gübre ve böcek öldürücü ilaçlar ile yetiştirilen sebze ve meyvenin kanserojen özelliği ortaya çıkmaktadır.
Öte yandan ozon tabakasının delinmesi sonucunda güneşin istenmeyen ışınları başta deri kanseri olmak üzere sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Güneşin özellikle dik geldiği saatlerde uzun süre güneş ışınına maruz kalanlarda, yaşamının bir döneminde deri kanserine yakalanma riski artmaktadır. Bunların yanı sıra nüfus artışı, ekonomik gelişmeler, hızlı kentleşme de çevresel faktörlerdir.''
Baz istasyonlarının kansere etkisiyle ilgili bilim adamlarının farklı görüşlerde olduğunu ve bu alanda bilimsel bir verinin bulunmadığını dile getiren Pekcan, yapılan ön araştırmalarda ''cep telefonu kullanımında, kullanılan kulakta ve kullanılan taraftaki beyinde kanserin daha sık görüldüğünün gözlendiğini'' bildirdi. Pekcan, ''Ayrıca kullanıcılarda, telefonun bedene yakın olduğu yerlerde de kanser görülme riskinin kullanmayanlara oranla yüksek olduğu bulunmuştur'' diye konuştu.
-''HER İKİ KİŞİDEN BİRİ CEP TELEFONU KULLANIYOR''-
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer de elektromanyetik alanlarla kanser arasındaki ilişkinin bilim adamlarının çoğu tarafından kabul edildiğini söyledi. Tuncer, ''Her iki kişiden biri cep telefonu kullanıyor. Bunun yan etkisinden hem kendisi hem de çevresindekiler zarar görüyor'' dedi.
Murat Tuncer, ABD'de 8-12 yaşları arasındaki çocukların yüzde 46'sının cep telefonu kullanıcısı olduğunu belirterek, ''Cep telefonu kullanımının beyin kanserinin görülme sıklığını 2 kat artırdığını'' kaydetti.
Kanadalı bilim adamı Dr. Haward W. Fisher de elektro manyetik alanların kesinlikle insan sağlığını olumsuz etkilediğini, bunun çeşitli ülkelerde yapılan kapsamlı araştırmalarla ispatlandığını bildirdi.
Cep telefonu başta olmak üzere baz istasyonları gibi elektromanyetik alanların ''Beyin kanseri, lösemi riskini artırdığını, genetik yapıya hücrelere zarar verdiğini, kan beyin bariyerini bozduğunu, uyku düzenini etkilediğini, dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye neden olduğunu ve birçok hastalığa zemin hazırladığını'' ifade eden Fisher, bu konuda farkındalığın artırılması gerektiğini bildirdi.
Yurt dışında çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmayı anlatan Fisher, ''Elektromanyetik alanlara maruz kalan çocuklarda, hiperaktivite saptanmasının ardından, bu çocukların etraflarındaki cep telefonu, ışık, fön makinası gibi eşyaların azaltılmasıyla, çocukların sakinleştikleri tespit edildi'' dedi.
Fisher, yapılan çalışmalar sonucunda, ''Özellikle cep telefonunun en sık kullanıldığı baş bölgesinde beyin tümörlerinin geliştiğini'' ifade ederek, ''En sık baş bölgesinin sol tarafı kullanılıyorsa o bölgede, sağ tarafı kullanılıyorsa o tarafta tümör geliştiği saptandı. 2005'de yapılan bir çalışmada, 2 bin beyin tümörünün cep telefonu kullanımına bağlı olarak geliştiği belirlendi'' diye konuştu.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Tiroide rağmen sağlıklı yaşam rehberi
Sabah/04.02.2009
Son derece sinsi ilerleyen, zayıflatan ya da kilo aldıran tiroit, insanı delirtiyor. Prof. Ahmet Sadi Gündoğdu, herhangi bir şikayeti olan herkesin tiroidine baktırması gerektiğini söylüyor
Tiroit: Zayıflık, şişmanlık ve sinirde saklı hastalık
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Sadi Gündoğdu, tiroitle ilgili soruları yanıtladı:
* Tiroit deyince akla 'guatr' geliyor. İkisi aynı şey mi?
Bütün tiroit hastalıkları, halk arasında genel olarak 'guatr' olarak biliniyor. Ama tiroit hastalıkları guatrdan ibaret değildir. Nodüllü guatr, zehirli guatr, zehirsiz guatr gibi farklı nedenleri ve farklı tedavileri olan tiroit hastalıkları var. Guatr, bir iç salgı bezi olan tiroit bezinin büyümesine verilen addır. Tiroit bezinin büyümesinin ve fonksiyonlarının bozulmasının pek çok nedeni var. Ülkemiz açısından en temel neden ise iyot eksikliği! Türkiye tam bir tiroit ülkesi. Avrupa'nın pek çok ülkesinde ve Afrika'da da iyot eksikliği var. İyot, tiroit hormonu sentezinde kullanılıyor.
BELİRTİLERİ AKIL KARIŞTIRIR
* İyot nereden alınır?
İnsanlar iyodu deniz ürünlerinden, sebzelerden, farklı besinlerden ve sudan alıyor. Tiroit hormonlarının yapımının normal düzeyde olması için günlük iyot ihtiyacı kabaca 150 mikrogramdır ki; bunun günlük tüketilen besinlerle zaten alınması gerekir. Normalde İstanbul'da, hatta Türkiye'de iyot eksikliği yüzünden tiroit hastalıklarının bu boyutta olması inanılmaz. Özellikle Karadeniz Bölgesi'nde, bazı sarp dağlık bölgelerde sıkça görülebiliyor. İyot gıdalara ve suya karışmadan gidiyor. Bir de çok tüketilen karalahana, şalgam gibi besinlerin guatr yapıcı etkisi var. Psikiyatride kullanılan bazı ilaçlar, bazı kimyasal maddeler, bazı mikroplar da tiroit işlevlerini bozabiliyor.
TEŞHİSİ KOLAY!
* Tiroit başka hastalıklarla karıştırılıyor mu peki?
Belirtilerin ve komplikasyonlarının zenginliği; maalesef hastaların yanlış yönlenmesine neden olabiliyor. Adet düzensizliği varsa ve kısırlık sorunu yaşıyorsa hasta mutlaka endokrinoloğa da yönlendirilmelidir. Örneğin hasta; saçı dökülüyor cildiyeye gidiyor, terliyor botoks yaptırıyor, o yönde ilaçlar kullanıyor. Osteoporoz oluyor, nedeni araştırılmadan yanlış tedavi uygulanıyor. Bu tür şikayetler tiroit hastalığı belirtisi de olabileceğinden tiroit fonksiyonları da değerlendirilmelidir.
* Guatr riski taşıyıp taşımadığımızı nasıl anlayabiliriz?
Ailede guatr varsa, Türkiye'de guatr çok olan bölgeden geliyorsanız ve belirtiler varsa; bir endokrinoloğa mutlaka başvurmanız gerekir. Teşhisi de kolaydır; muayene ediyor, laboratuvar testleri yapıyor, tiroit hormonlarına bakıyor ve ulturasonografi çekiyoruz. İhmal edilmezse mutlaka yakalanır ve tedavi edilir.
TİROİT OBEZLERİNİ DİYET ZAYIFLATAMAZ
* Tiroit hastalıkları, şişmanlık ya da zayıflık nedeni olarak gösterilebilir mi?
Olabilir. Az çalışan bir tiroit bezi hastada metabolizmayı yavaşlatır ve hastalar daha çabuk kilo alır. Obezlerin en azından 3'te 1'inde tiroit problemi vardır. Uygun tedavi ile bu hastaların metabolizmasını düzenlemek gerekir. Verilen sıradan diyetlerle hasta zayıflayamaz. Tıbbi değerlendirilmesi yapılmadan ve altında yatan nedenler araştırılmadan verilen diyetler her zaman başarısızdır. Tıbbi bilgiden yoksun kişilerin, "Haftada şu kadar kalori alırsan, şu kadar kilo verirsin" demesi hayal kırıklığı anlamına gelir. Diyabet, şeker, metabolik sendrom, böbrek üstü bezi hastalıkları, kortizon salgısı artışı ile seyreden Cushing hastalığı gibi diğer hormonal düzensizliklerin olması da muhtemeldir. Bu hastalıklar tedavi edilmeden kilo vermek olası değildir.
* Tiroit hastalarında psikolojik problemler görülebilir mi?
Endokrin hastalıklarının çoğunda psikolojik problemler görüyoruz. Ayrıca gerek önceden mevcut olan fakat tedavi edilmemiş psikiyatrik rahatsızlıklar, gerekse kullanılan ilaçlar nedeniyle tiroit fonksiyonları etkileniyor. Tiroit hastalıklarında, kişide mevcut olan ve gizli olarak bulunan psikolojik problemler ortaya çıkabiliyor. Depresyon, agresif davranış bozuklukları, sinirlilik hali gibi... Çok hormon üretimi ile birlikte olan hipertiroitlerde ani çıkışlar, bağırmalar, çağırmalar, saldırganlık hali olabilir. Hipotirotlerde içine kapanma ve depresyon hali oluyor. Hormonal durumu düzeltmek, yani tiroit hastalığını tedavi etmek zaten bu psikolojik durumu da olumlu etkiliyor.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Açlık krizlerine psikolojik nedenler
Milliyet/ 04.02.2009
Karnınız aç olmadığı halde bir şeyler atıştırmak için dayanılmaz bir istek duyuyorsanız, bunun ruhunuzdan gelen imdat çağrısı olduğunu bilmelisiniz! Çünkü psikolojide, her besine duyulan ihtiyaç, farklı psikolojik sorunları temsil ediyor.
Öğle yemeğinden sonra pek fazla zaman geçmedi ama mideniz bir şeyler yemeniz için karşı konulmaz sesler çıkarıyor. Ağzınıza bir-iki lokma atmadan rahat edemiyorsunuz. En garibi de, böyle zamanlarda sürekli aynı şeyi yemek istiyorsunuz. Bu çikolata da olabilir, kızarmış patates de. Belki de patlamış mısırsız yapamıyorsunuz. Uzmanlar bunun psikolojik bir bozukluktan kaynaklanan bir besin takıntısı olduğunu söylüyorlar. Yine uzmanlara göre, beslenmek sadece karın doyurmanın değil ruhun bir bölümünü doyurmanın da yolu. Eğer kişinin ruhsal bir sorunu varsa, o boşluğu bir yiyecekle doldurmaya çalışıyor. Yani atıştırmak istediğiniz besinden aslında ne tür bir probleminiz olduğu anlaşılıyor. Onları keşfederek bu problemlerden kurtulmak elinizde.
Mayonez
Yorgunluk ve teselli ihtiyacı duyanlar, atıştırırken genellikle mayonezli sandviçleri tercih ediyor. Siz de sandviçinizi mutlaka mayonezle tatlandırarak yemek istiyorsanız, moralinizin biraz bozuk olduğunu ve sıkıntınızı paylaşacak bir dosta ihtiyaç duyduğunuzu söyleyebiliriz. Bu gibi durumlarda en etkili çözüm, sizi üzen şeyin ne olduğunu düşünüp ona göre hareket etmeniz olacaktır.
Salata
Sağlıklı bir beslenme yolu gibi görünebilir ama bu aralar aşırıya kaçıyorsa dostlarınızın yardımına ihtiyacınız var demektir. Gün boyunca sık sık büyük porsiyonlar halinde salata yemeye başladıysanız dostlarınızın ilgisine ve fikirlerine ihtiyacınız olabilir. Neden dostlarınızdan birini aramayı denemiyorsunuz?
Patlamış mısır
Televizyonun karşısına geçip kocaman patlamış mısır kasesini de kucağınıza yerleştirdiniz mi sizden mutlusu yok... Bilin ki üzerinizde büyük bir baskı var. Öncelikle bu baskıya neyin neden olduğunu düşünün, daha sonra baskı yaratan unsurları ortadan kaldırmaya çalışın.
Peynir-ekmek
En çok başvurulan atıştırmalıklardan biri de peynir-ekmek ikilisi. Canınız sürekli, bolca krem peynir sürülmüş ekmek istiyorsa, bu sıralar kötümserliğiniz üzerinizde olmalı. Uzmanlara göre, olaylara ne- gatif yaklaşmaya başlayan ve sürekli her şeyin kötü yönünü görenler peynir tüketme ihtiyacı duyuyor. Sizin de peynir tüketiminiz bu aralar arttıysa kendinizi biraz daha iyimser olmaya zorlayın ve olayların pozitif yönlerini düşünmeye çalışın.
Çikolata
Her an çikolataya saldırmaya hazır biriyseniz... Kendine güven konusunda eksikliğiniz olabileceğini hiç düşündünüz mü? Çikolata düşkünlerinin çoğu, kararsızlıktan yakınıyor. Bazıları da sosyal ortamlarda rahat edemiyor ve insanlardan uzaklaşmaya çalışıyor. Siz de bu gibi duygulara yabancı değilseniz, önce ilişkilerinizi sonra da kararlarınızı gözden geçirin.
Kızarmış patates
Şu sıralar hayatınızdan pek memnun değilseniz, sürekli patates kızartması yeme ihtiyacı duyabilirsiniz. Sinirleriniz biraz gergin olabilir. Bunun için öncelikle, hayatınıza yeniden anlam kazandıracak bir uğraş bulmaya çalışın.
Dondurma
Bir-iki top dondurma sizi tatmin etmiyor, bir solukta bütün dondurma kasesini bitirdikten sonra bile dondurma isteğiniz geçmiyor... Cinsel hayatınızda bazı sorunlar yaşıyor olabilirsiniz. Tekrar mutluluğu yakalamak için öncelikle eşinizle konuşmaya çalışın. Sorunun kaynağını anlamak için bir uzmandan yardım almaktan da çekinmeyin.
Bisküvi
Sütle bisküvi atıştırmayı sevenlerdenseniz, kafanız biraz karışık olabilir. Yanlış seçimler yapmış ve yanlış kararlar vermiş olmaktan korktuğunuz için farkında olmadan vücudunuz tepkisini böyle gösteriyor. Kararlarınızı tekrar gözden geçirin ve mümkünse değiştirin.
Hamurişi
Canınız sürekli börek, makarna ve lazanya türü yiyecekler istiyorsa, kendinizi son günlerde dayanıksız ve güçsüz hissediyor olabilirsiniz. Bir an önce bu yüksek kalorili yiyecekleri tüketmeyi bırakıp taze sebze ve meyveye yönelin. Gücünüzü toplamak için vitamin takviyesine de ihtiyacınız olduğunu unutmayın.
Pizza
Ev işlerinden sıkıldınız ve canınız pizza çekiyor. Uzmanlar bunu, kişinin bilinçaltındaki sıkıntı ve bağımsızlık ihtiyacına bağlıyorlar. Ev işlerinin dışında kendinize eğlenceli bir uğraş bulup hoş vakit geçirirseniz, sıkıntınızdan ve atıştırmaktan kurtulabilirsiniz.
Zeytin
Sorumluluklarınızın arttığı ve dolayısıyla da çok yorulduğunuz bir dönemdeyseniz, bu psikolojik olarak sizi zeytin yemeye itiyor olabilir. Bu durumdan kurtulmanız için zamanınızı iyi programlamanız, günün hangi saatini hangi işe ayırdığınızı iyi belirlemeniz gerek. Bunun için önce sakin olun ve telaşa kapılmayın, kendinizi sürekli "Her işimi zamanında bitireceğim" diye telkin edin.
Yoğurt
Normal zamanlarda fazla yoğurt yememenize rağmen bu günlerde elinizden yoğurt kasesini düşürmez olduysanız, hayatınızda biraz romantizme ihtiyacınız var. Bir an için hayatınızın en romantik gününü düşünün ve kendinizi o anda ne kadar mutlu hissettiğinizi hatırlayın. Kalıcı bir çözüm değil belki ama kısa süreli de olsa işe yarayacaktır.
Salam
Şu sıralar sizin için en cazip yiyecek salamlı sandviç mi? O halde bu günlerde çok yorulmuş olmasınız. Enerji ihtiyacınızı yağlı gıdalar, şarküteri ürünleri tüketerek gidermek yerine temiz havada biraz yürüyüş yapmanız, düzenli uyumanız daha faydalı olur. İşlerinizi zamanında yapamayacağınızdan korkmayı bırakın ve kendinize güvenin.
Karamela
Şekerleme ve bonbonları birbiri ardına yutuyorsanız, bilinçaltınızda bir intikam duygusu yer alıyor. Öncelikle sizi böylesine kızdıran insanla yüzleşmeniz faydalı olabilir. Onu karşınıza alıp hislerinizi anlatın! Hiçbir şey yapamıyorsanız bağışlayıcı olun, daha huzurlu bir yaşamınız olacaktır.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Öksürük deyip geçmemeli...
Milliyet/05.02.2009
Öksürük, hava yollarını açtığı için aslında faydalıdır, ama uzun sürdüğünde zararlı olabilir. 21 gün sonra öksürüğünüz hâlâ geçmediyse doktora başvurun
Bundan önceki yazımda, Dr. Murat Kınıkoğlu ile gelişmesinde çoklukla sigara içmenin önemli rol oynadığı KOAH denen akciğer hastalığı hakkında konuşmuş ve Dr. Kınıkoğlu’nun anlattıklarını nakletmiştim. Bugün de o yazının devamı olarak öksürük deyip geçmemek lazım geldiğini anlatıyor Dr. Murat Kınıkoğlu. İşte anlattıkları....
Öksürüğü, yeni başlayan öksürükler ve kronik öksürükler olarak ikiye ayırarak anlatmak uygun olacaktır. Örneğin salı günü bahsettiğim KOAH hastalığının öksürüğü kronik bir öksürüktür, hastalar günler, aylar, yıllar boyu öksürmekten şikâyet ederler. Buna karşılık son günlerde salgın olan gribal enfeksiyonlar ise bir iki hafta süren ve çoğunlukla kendiliğinden geçen öksürüğe neden olurlar. Yeni başlayan (akut) öksürükten kastımız daha önce olmadığı halde (son birkaç hafta) içinde ortaya çıkan öksürüklerdir.
Öksürük şurubuna sarılmayın
Öksürük, ciğerlerimize hava akışını sağlayan yollarda oluşan herhangi bir irritasyona yani tahrişe bağlı olarak meydana gelir. Bazen de hava yolumuza bir şey kaçar, bazen burundan veya genizden bir akıntı aşağıya inince onu çıkarmak isteriz. Öksürük hava yollarının açılması amacını taşıdığı için aslında yararlıdır, ama uzun süreli öksürükler zararlı olabilirler. Bu tip kronik öksürükler astım, kronik bronşit, allerji gibi nedenlere bağlı olabilirler.
Grip sonrası öksürükler, ateş, boğaz yangısı, burun akıntısı, halsizlik gibi bulgularla birlikte veya salgına neden olan virüsün karakterine göre bu belirtilerden birkaç gün sonra ortaya çıkarlar. Genellikle kuru bir öksürük şeklinde olurlar. Bazen birkaç gün sonra akıntının artması ile daha ifrazatlı bir öksürük haline dönüşebilirler. Hemen öksürük şuruplarına başlamayı önermiyorum. Öksürük ilaçları ve şurupların çoğu dekonjestan dediğimiz burun akmasını önleyen maddeler ihtiva eder. Bu ilaçlar, burun içindeki damarları büzerek burnun salgı yapmasını engelledikleri için görüntüde nezlenin şiddeti azalmıştır ama aslında hastalık devam eder, hatta ilaçların mikroplu bölgedeki kanlanmayı önlemesi yüzünden daha kötüye gidebilir.
Sıvı alımını artırın ki biriken mukus yumuşatılıp kolay atılabilsin.
Ihlamur kaynatın, sıcak olarak günde en az üç bardak için.
6 bardak suya;
1 çay kaşığı nane,
1 çay kaşığı kekik, 3 tane papatya çiçeği,
1 çorba kaşığı ıhlamur koyup 10 dakika kaynatın, sıcak olarak günde birkaç bardak için.
Ne yaparsanız yapın, grip sonrası öksürüklerin iki üç hafta kadar devam edebileceğini unutmayın.
Sinüzit veya reflü olabilir
Başladıktan 21 gün sonra öksürüğünüz hâlâ geçmediyse veya eskiye göre belirgin şekilde azalmadıysa doktora başvurun.
Grip sonrası burun akıntısında koyulaşma ve kanlı akıntı olması sinüzit ihtimalini akla getirir.
Grip sonrası sinüzitlerin bir kısmı viral olur, antibiyotik fayda etmez. Bakteriyel sinüzitlerde ise antibiyotik tedavisi ile diğer şikâyetlerle birlikte öksürük de geçer. Sinüzitte basit antibiyotikler çözüm olmaz, aksine hastalığın uzamasına ve kronikleşmesine neden olabilirler. Bu yüzden kendi başınıza antibiyotik almak yerine, bir doktora başvurmanızda yarar vardır.
Öksürükle birlikte mide yanması, mide ekşime, kazınma gibi şikâyetler varsa öksürüğünüz reflü hastalığına ait olabilir.
Reflü mide muhtevasının yemek borusuna kaçması demektir. Mide zarı içindeki asitle karışmış yiyeceklere karşı korunduğu halde yemek borusunda böyle bir korunma olmadığından, yanma, ekşime şeklinde rahatsızlık hissederiz.
Eğer öksürük reflüden kaynaklanıyorsa mide asidini bloke eden ilaçlar birkaç hafta içinde öksürüğü azaltır. Bu tip şikâyetlerde muhakkak hekime danışmanızda yarar vardır.
DİKKAT!
Bazı tansiyon ilaçları gıcık şeklinde kuru öksürük yapabilirler. Tansiyon ilacı kullanıyorsanız üzerinde ACE inhibitörü yazıp yazmadığına bakın. Yazıyorsa ve kuru öksürük şikâyetleriniz varsa doktorunuzla temasa geçin.
Eğer sebep bu ilaçlar ise kuru öksürük nedeniyle aylar boyu doktor doktor gezip boş yere antibiyotik kullanıyor olabilirsiniz. Bu tip hastalar, bu ilaçların kesilmesi ile birkaç gün içinde iyileşirler.
Bazen öksürüğe neden olabilecek hiçbir etken bulamayız. Bu tip öksürüklerin (tik öksürüğü) oluşmasında sinirsel gerginlikler veya tespit edilemeyen bir allerjen rol oynayabilir.
Ben yeni başlayan ve bir aydan fazla devam eden öksürüklerde mutlaka bir akciğer filmi isterim. Bu tip öksürüklerde aşağıdaki hastalıkların ekarte edilmesi gerekir:
1- Allerjik öksürükler ve astım,
2- Zatüre,
3- Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (amfizem, kronik bronşit),
4- Kronik sinüzit,
5- Akciğer tümörleri,
6- Bronşektazi,
7- Reflü hastalığı,
8- Sigara öksürükleri veya sigaraya allerji,
9- Sarkoidoz
10- Kalp yetmezliği
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
İşte beslenmeyle birebir ilişkili kanser
Bugun/05.02.2009
Bu kanser türünden korunmanın en kolay yolu.
Prof. Dr. Faruk Memik, son yıllarda artış gösteren kanser vakalarında, beslenme alışkanlıklarının etkili olduğunu savundu. Zengin, ve aşırı beslenen, enerji alımı çok, fiziksel harcaması az insanlarda kolon kanserinin arttığını belirten Memik, "Bu kanser türünün beslenmeyle direkt ilişkisi var" dedi...
Prof. Dr. Faruk Memik beslenmede taze sebze ve meyvelere ağırlık verilmesinin kanserden koruyucu etki yaptığını belirtti. Araştırmaların, özellikle kolon, mide, yemek borusu, akciğer ve meme kanserlerinde beslenme ve çevre etkisinin önemli olduğunu ortaya koyduğunu ifade eden Memik, şöyle konuştu:
Çok beslenip az hareketin sonuçları
''Dünya kolon kanseri haritasına bakarsak, bu kanser türüne daha çok Avrupa'da, özellikle Kuzey Avrupa'da çok rastlandığını görüyoruz. Ekonomik olarak ilerlemiş, zengin, yani çok beslenen, enerji alımı çok, fiziksel harcaması az olan insanlarda kolon kanserinin arttığı belirlenmiştir.
Demek ki, bu kanser türünün beslenmeyle direkt ilişkisi var. Bu ilişki toplumlardaki şişmanlık oranıyla da direkt ilişkilidir.'' Türkiye'de de sanayide ilerlemiş bölgelerde kolon kanserinin, kırsal bölgelere göre daha çok görüldüğünü anlatan Memik, şunları kaydetti:
Amerikan tarzı yaşam hasta ediyor
''ABD'de kolon kanseri çok fazla, Japonya'da çok az ama ABD'ye göç eden Japonlar'da da kolon kanserinin yükseldiği görülmüş. Yani Japon, Amerikalı gibi yemek yemeye başladığında kanser olma riski artıyor. Gelişmekte olan ülkelerde yemek borusu ve mide kanseri daha fazla görülürken, gelişmiş ülkelerde kolon, meme ve akciğer kanseri artıyor. Demek ki, kanser çevreye, beslenmeye göre artan veya azalan bir hastalık. Bu da şunu gösteriyor ki, kanser önlenebilir bir hastalıktır. Bu sorunu yemek şeklimizi değiştirerek çözebiliriz.''
Posalı yiyecekler kolon kanseri riskini azaltıyor
Prof. Dr. Memik, araştırmaların, kanserlerin yüzde 50 oranında beslenme, yüzde 33 oranında da sigara ve diğer tütün ürünlerine bağlı olarak ortaya çıktığını gösterdiğine dikkati çekti. Kuzey Avrupa ve ABD'nin kolon kanserinde ilk sıralarda yer almasının nedeninin, bu bölgelerde taze meyve ve sebze tüketiminin çok az olmasından kaynaklandığını anlatan Memik, şöyle devam etti:
''Ne kadar fazla et ve yağ tüketirseniz, kalın bağırsak kanserine yakalanma riskiniz o kadar çok artıyor. Ne kadar fazla posalı yerseniz kansere yakalanmama şansınız o kadar artıyor. Nitekim, Akdeniz insanında bu tip kanserler daha az görülmektedir. Demek ki, yeşil sebzeleri, meyveleri bol miktarda yiyeceğiz. Kanser önleyici birçok madde bitkilerde mevcuttur. Beslenmesinde, bitkisel ürünleri eksik etmeyen bir insanda, kolon, prostat, meme ve mide kanserine karşı büyük bir doğal koruyucu mekanizma gelişmektedir.
Biber ve tarçın önünü kesiyor
Sebzelerde, zararlı böcekleri öldürmeye yarayan, kendilerini korumak için geliştirdikleri salisilik asit gibi bazı maddeler vardır. Bunların kansere karşı insanları koruma özellikleri olduğu da belirlenmiştir. Örneğin brokolide, turpta acı buruk tadı veren madde, sulpharaphen denilen maddedir. Bunlar kansere karşı koruyucudur. Kırmızı acı biberin, tarçın ve narenciye meyvelerinin içeriğinde kanser oluşumunu önleyecek önemli maddeler vardır.
Mutlaka sebzeye ağırlık verin
İnsanlar diyetlerinde sebzelere ağırlık vererek, zararlı yiyeceklerden uzak durarak, kanserden korunabilirler. Kanser oluşumunda çevre ve beslenme ön plandadır. Uygun yiyecekleri yiyerek kanserden korunmak mümkündür. Ülkemiz gibi bu besinlerin bol ve ucuz olduğu bir ülkede, dışardan alınacak vitamin, mineral gibi ilave maddelere bazı şartlar dışında gerek yoktur.''
.................................................. ........
Yemeklerde ihmal edilen mücizevi bir besin
Kalp ve damar hastalıkları ile bağırsak için deva...
Bazı besinler içerdikleri besin öğeleri bakımından birbirinin yerine geçer. Bitkisel proteinin yanı sıra karbonhidrat ve posa da içeren kuru baklagiller, günlük beslenme içinde mutlaka yer almalıdır
Tüm besinler içinde bulundurdukları besin öğelerince farklılık gösterir. Bazı besinler içerdikleri besin öğeleri bakımından birbirlerine benzer, bu nedenle de birbirlerinin yerine beslenme programında yer alabilirler. Besinleri beş grup altında toplamak ve bu gruplardan her gün tüketilecek miktarların belirlenmesi, beslenme planını uygulamada kolaylık sağlar. Aşağıda temel besin gruplarını görüyorsunuz. Kuru baklagiller bitkisel proteinin yanı sıra karbonhidrat ve posa da içerir. Bu yüzden tahıl grubu ile protein grubuna yakın olup pişirme şekli ve içine eklenen tahıl veya hayvansal protein ile besin kalitesi yönünden değişim gösteren önemli bir özelliğe sahiptir.
1. grupta süt, yoğurt ve türevleri
2. grupta et ve ürünleri grubu
3. grupta sebze ve meyveler
4. grupta tahıllar ve ekmek
5. grupta yağ ve şeker bulunur.
Kuru baklagiller hem lif hem de bitkisel protein kaynağıdır. Günlük beslenme içinde mutlaka yer almalıdır.
Mercimek, nohut, fasulye, bakla, bezelye ve soya fasulyesi bu gruptaki besinleri oluşturur.
Kuru baklagillerin protein miktarı yüksektir.
Kuru baklagiller, çinko, magnezyum ve demir yönünden zengindir.
İyi pişirme ve C vitamini kaynağı olan sebze ve meyvelerle tüketilmesi vücutta kullanılmasını (biyoyararlılığını) artırır. Bu yüzden salatalara ve sebzelere baklagil eklemeyi alışkanlık haline getirin.
Bitkisel protein olan baklagilleri hayvansal protein ile desteklemek en ideal seçimdir. Bunun için kıyma, tavuk veya yoğurt gibi besinlerden yararlanabilirsiniz.
Kuru baklagillerde B12 vitamini dışında diğer B grubu vitaminlerinden de vardır.
Posa içeriği yüksek, yağ oranı ise düşüktür. Bu nedenle diyabet ve kalp damar rahatsızlığı olan bireylerin diyetinde sıklıkla yer alması tavsiye edilmektedir.
Posa oranı yüksek diyet kanser hastalıkları için koruyucu ve barsak çalışması içinde olumlu etkiye sahiptir.
Gaz yapmaması için geceden ıslatın
Kuru baklagilleri hazırlarken akşamdan önce suya ıslatın. Ancak pişirirken bu ıslatılan suda değil yeni temiz su kullanın.
Kuru baklagillerin pişmesi için gerekli zamanı ayarlayın ve tam pişmesini sağlayın.
Konserve yapılmış kuru baklagillerin suyunu dökün ve temiz suyla yıkayıp, pişirin.
Daha fazla tüketmek için
Yeşil salata içine haşlanmış nohut veya barbunya veya mercimek ekleyebilirsiniz,
Sebze çorbalarının içinde baklagil ilave edebilirsiniz,
Pilavlarınızı mercimekli veya nohutlu yapabilirsiniz,
Sıcak yemekten hoşlanmıyorsanız haşlayıp yoğurtla karıştırabilirsiniz.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Dikkat! Yastığınız sizi boğmasın
Bugun/06.02.2009
Bu hastalıkta yastık seçimi çok önemli...
Doç. Dr. Erhan Tabakoğlu, kuş tüyü yastık kullananlarda astım hastalığı şikayetinin arttığını bildirdi. Tabakoğlu, astım rahatsızlığı olanların kuş tüyü ya da samandan yapılmış yastık, döşek ve şilte kullanmaması gerektiğini söyledi.
ELYAF YORGAN ALIN
Astım şikayeti olan kişilerin, elyaf malzemeli özel astım yastığı ve yatak takımları kullanılabileceğini belirten Doç. Dr. Tabakoğlu, şöyle dedi: ''Eski yün battaniyeler yerine içi sentetik elyaf doldurulmuş yorganlar alınmalı. Perdeler, battaniyeler, yatak çarşafları düzenli olarak çok sıcak suda yıkanmalı ve güneşte kurutulmalı. Özellikle çocuk oyuncaklarının yıkanabilen tahta veya plastikten olmasına dikkat edilmeli.'' Astımlı birçok kişinin tüylü hayvanlara alerjik olduğunu ifade eden Doç. Dr. Tabakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
TÜYLÜ HAYVAN RİSKLİ
''Bu tür hayvanlar varsa dışarıda tutulmalıdır. Astımlı kişiler sigara içmemeli, güçlü kokuları evden uzak tutmalı, oda kokuları, kokulu mumlar, tütsüler, parfümlü sabun, şampuan veya losyonları kullanmaktan kaçınmalı. Tüylü koltuklar, minderler ve fazla yastıklar kaldırılmalıdır. Çünkü bunlar toz toplarlar.''
-------------------------------------
Bu özel kahve bildiğiniz gibi değil...
Afrodizyak etkisinin yanı sıra zeka ve kemik için de yararlı.
Afrodizyak özelliği yanında kolestrolü düzenleyen, çocuklarda zeka ve kemik gelişimine yardımcı olan harnuptan (keçiboynuzu) elde edilen una gıda sektörü ve tüketicilerden yoğun ilgi olduğu belirtildi.
Mersin'de faaliyet gösteren firmanın Genel Müdürü Mehmet Ali Öztürk, Türkiye'nin, halk arasında keçiboynuzu adıyla bilinen harnup üretiminde dünyada 4. sırada yer aldığını söyledi.
Harnup ununa tadı kakaoya benzediği için çikolata sektöründen talep olduğunu ifade eden Öztürk, son zamanlarda unun hazır kahve şeklinde tüketilmeye başladığını belirtti. Unun kafein, kolesterol yapıcı madde ve gluten içermediğini vurgulayan Öztürk, ''Buğday, arpa, çavdar ile yulafta bulunan ve 'gluten' olarak adlandırılan proteine karşı duyarlı olan Çölyak hastaları, ömürleri boyunca, ekmek, makarna, pasta, börek ve bisküviden uzak kalmak zorundalar. Bu nedenle harnup unundan yapılmış mamulleri rahatlıkla tüketebiliyorlar'' dedi.
Harnup ununun doğal şeker içerdiğine dikkat çeken Öztürk, ''Hazır kahve kafein, yağ ve şeker içerdiği için sağlık sorunları olan ve diyet yapanlar tarafından tüketilemiyor. Ancak üretilen harnup unu bunların hiç birini içermediği için rağbet görüyor. Kemik erimesine karşı olumlu etkisi nedeniyle yaşlılar tarafından da tercih ediliyor” dedi.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
İştahınızla başa çıkın
Hurriyet/07.02.2009
Birçok yöntem denemenize rağmen yemek yemekten vazgeçemiyor yada iştahınızla başedemiyorsanız işte size 5 öneri...
1. Daha uzun süre çiğneyin
Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beyinin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına gelir. Üstelik tat alma duyusu da daha fazla tatmin edilir. Böylece doyduğunuzu anlamazla yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalıyor. Fazla yemekten kaynaklanan sindirim sorunlarından kurtulmanız da cabası...
2. Güç harcayarak egzersiz
Egzersizleriniz zorlaştıkça vücut isiniz artıyor ve daha fazla kalori yakmaya başlıyorsunuz. Bu durumda egzersizi takip eden bir kaç saat boyunca iştahınızın bastırılmasına neden oluyor. Böyle bir durumda, normal öğün saatinden bir kaç saat önce egzersiz yapmak başlamak en mantıklısı. Çünkü öğün saati geldiğinde spor yapmanın verdiği etkiyle iştahınız biraz daha kapalı olacaktır. Ama asla öğün atlama hatasına düşmeyin. Hem vücudunuz güçsüz düşer, hem de bir süre sonra aşırı yeme isteği duyarsınız.
3. Tat alma duyunuzu tatmin edin
Yapılan araştırmalara göre değişik tatlarla bu duyuyu tatmin etmek, daha az miktarla yetinebilmemizi sağlıyor. Sürekli ayni yemeği yemek ise, özellikle de tadı hoşunuza gitmiyorsa, bir süre sonra tat alma mekanizmanızın kendini iptal etmesine neden oluyor. Bu yüzden de kendinizi sanki hiç yemek yememiş gibi hissedebiliyorsunuz. Bu durumu engellemek için öğünlerinizi taze otlarla ve baharatlarla tatlandırabilirsiniz.
4. Atıştırma krizlerini engelleyin
Gün içinde sık ve az öğünler yemek, iştahınızın kontrolden çıkmasını önlemenin en kolay yolu. Belki yine arada birseller atıştırmak isteyebilirsiniz ama sizi doyuracak miktarla çok az olacaktır. Böyle bir durumda atıştırmak için sağlıklı karbonhidratlara yönelin. Çünkü bu besin türü sindirim sisteminde daha uzun süre kalıyor ve seker seviyenizi yavaşça yükselterek daha uzun süreli bir tokluk hissi sağlıyor.
5. Daha fazla su için
Su içmek kendinizi tok hissetmenize yardımcı olduğu için önemli Ayrıca vücudunuz susuz kaldığında çoğu zaman açlık hissine benzeyen sinyaller gönderiyor. Bol su içmek bedeninizin su istediği zamanlarda yemeğe yönelmenizi de önler.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Fiziksel özellikleriniz bazı hastalıkların habercisi
Hurriyet/07.02.2009
İngiliz Daily Mail gazetesi, bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalara dayanarak, çeşitli fiziksel özelliklerin işaret ettiği hastalıkları listeledi.
Gazete, kellik, vücut yapısı, göz rengi gibi birçok özelliğin bazı rahatsızlıklara yakalanma riskinin yüksek olduğunu gösterdiğini yazdı.
Açık renk gözler:
Mavi, yeşil ya da gri gözlü insanların gözlerinde melonom oluşma ihtimali daha yüksek. Koyu renk gözlerde, daha bol olan melanin pigmenti koruma sağlıyor. Açık renk gözlülerde, körlüğe yol açabilen "yaşa bağlı maküler dejenerasyon" hastalığı da daha sık görülüyor.
Küçük ayaklar:
Küçük ayaklı kadınlar doğum sırasında daha sık sorunla karşılaşıyor. Kadınlarda küçük ayakların, leğenkemiğinin dar olduğuna işaret ettiği, dar leğenkemiğinin de doğumu zorlaştırdığı belirtiliyor.
Kellik:
Prostat kanseri ve kalp hastalıkları riskinin yüksek olduğunu gösteriyor. Saçları tepeden seyrelen erkeklerin, alın kısmından kelleşen erkeklere oranla prostat kanserine yakalanma riskinin iki kat fazla olduğu belirlendi. Kalp hastalıkları riski de alın kısmından kelleşmeye başlayan erkeklerde yüzde 9, tepeden kelleşenlerde yüzde 23, tamamen kel olanlarda ise yüzde 36 daha fazla.
Kısa bacaklar:
Kalp hastalıkları riskini artırıyor. Doğumdan ergenlik çağına kadar yeterince sağlıklı beslenmeyen insanlar genellikle daha kısa bacaklı olurken, bu dönemdeki beslenme şekli kemik gelişimi ve kalp sağlığı üzerinde de rol oynuyor.
Uzun parmaklar:
Boylarına oranla uzun parmaklı olan erkekler depresyona girmeye daha yatkın oluyor. Bu durumun, ana rahmindeyken üretilen testosteron seviyesiyle ilgili olduğu sanılıyor. Fazla testosteron, sinir sistemini etkileyerek depresyon ihtimalini artırıyor, aynı zamanda parmakların gelişimini de etkiliyor.
Geniş, yuvarlak yüz:
Uyku apnesine yakalanma ihtimalinin fazla olduğunu gösteriyor. Geniş, kısa bir kafaya sahip olanların hava kanallarının da kısa olduğu ve bu durumun uyurken nefesin kesilmesine yol açtığı belirtiliyor.
Buruşuk kulak memesi:
Kulak memelerinde çapraz şekilde buruşukluk olanların kalp hastalıklarına yakalanma riski daha yüksek oluyor. Ana rahminde yetersiz beslenmenin kulak memesinde bu şekilde buruşukluk oluşmasına yol açtığı tahmin ediliyor.
Asimetrik eller:
Sperm sayısının düşük olduğunu gösteriyor. Elleri simetrik olan ve yüzük parmakları uzun olan erkeklerin baba olma ihtimali daha fazla. İngiltere'de yapılan bir araştırmada, sperm sayısı en az olan erkeklerin en asimetrik ellere sahip olduğu görüldü.
Uzun boy:
Uzun boylu kadınların meme kanserine yakalanma ihtimali daha yüksek oluyor. Hollanda'da yapılan bir araştırmaya göre, menopoz sonrası kadınlarda normal boyun üzerindeki her 5 cm'de meme kanseri riski de yüzde 7 oranında artıyor. Böylece normal boydan 10 cm uzun olan bir kadının meme kanserine yakalanma riski de yüzde 14 oluyor. Araştırmacılar bu durumu, uzun boylu kadınların ergenlik dönemine daha erken girmesiyle ilişkilendiriyor. Bu da kanserle bağlantısı olan seks ve büyüme hormonundan kaynaklanıyor.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Asla ihmal edilmemesi gereken o 4 besin
Bugun/08 Şubat 2009
İş hayatının temposu, iş yerindeki yoğunluk ve bitmeyen toplantıların günlük beslenme alışkanlıklarımıza olumsuz etkisi oluyor. Bu etkilere en aza indirmek için ceviz, incir, kayısı ve yoğurttan asla vazgeçmeyin...
Atladığımız öğünler, düzensiz yeme alışkanlıkları çalışma hayatındaki konsantrasyonu etkiliyor. Özellikle gün içinde yemeğe zaman ayıramayan kişilerde en tipik görülen sorun akşam eve gidince günün stresinden de uzaklaşmak için aşırı miktarda yemek yemek oluyor.
YAĞLANMAYA ENGEL OLUR
International Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, aşırı yemek yeme nedeniyle göbek bölgesinde yağlanma, şeker metabolizmasının bozulması gibi sorunların ortaya çıktığını belirtti. İrkin, gün içinde aralarda yapılan ufak atıştırmaların hem yorgunluğun neden olduğu zihinsel fonksiyonlardaki azalmaya engel olacağını, hem de sık aralıklarla metabolizma hızını artırarak yağlanmaya engel olacağını ifade etti.
Özellikle erkeklere iş hayatına özel beslenme önerileri sunan İrkin, şişmanlamayı önleyen basit değişiklikler yapılabileceğini söyledi.
iNCiR hücreleri yeniliyor
İncir yüksek oranda içeriğinde bulunan B1, B2 vitaminleri ve fosfor, potasyum gibi minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin. İncirin meyve grubu içindeki yüksek orandaki kalsiyum içeriği ile kemik sağlığı içinde önemli bir rolü vardır. Yine her kuru meyve de olduğu gibi yüksek oranda lif ile kötü kolesterolün düşürülmesinde katksı bulunuyor.
CEViZ yorgunluğa birebir
Ceviz ise içindeki yüksek doymamış yağ asiti içeriği ile kalp sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Özellikle gün içindeki yorgunluktan uzaklaşmak için vücuda zindelik katan ceviz seçmek iyi bir tercih olacaktır. Fakat bunları tüketirken yüksek kalorili olduklarını unutmamak ve tüketilen miktarlara dikkat etmek gerekir.
Kayısı deyip geçmeyin...
Doktor İrkin’den beslenme önerileri :
Taze ya da kurutulmuş meyveleri taşımak kolay olduğu gibi, şeker ihtiyacını da gidermeye yarar. Ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler, diyet bisküviler hem tüketim açısından pratiklik sağlayacak, hem de çabuk enerji sağlayarak kan şekeri düşüklüğünün neden olduğu yorgunluğu azaltacaktır.
Sık tercih edilen ve toplum olarak beslenme alışkanlığımızda bulunan kuru kayısı içerdiği yüksek potasyum ile başta kalp kası olmak üzere tüm kasların ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlıyor. Kayısı ayrıca, yüksek lif içeriği ile sindirim sorunlarına iyi gelmekte başta bağırsak kanseri olmak üzere kanserden koruyucu rol oynamaktadır.
Yoğurt ve diyet bisküviler
Ara öğün olarak süt ya da yoğurt grubunu tercih etmek içeriğindeki laktozdan dolayı gaz sıkıntısı yaratabilmekte bu da çalışma esnasında performansın düşmesine neden olabiliyor. Bu gruptan bir gıda tercih edilecekse hazmı kolaylaştıran, bağışıklık mekanizmasını güçlendiren probiyotik yoğurtlar iyi bir ara öğün alternatifi olabilir.
Kepek içeriği ile doygunluk hissi sağlayacak diyet bisküviler ise yine ara öğün için bir alternatif olabilir. Beslenme Uzmanı Dilem İrkin, 3 adet kuru kayısının 50 kalori, 2 adet kuru incirin 100 kalori, 1 orta boy ithal muzun 100 kalori ve 2 adet cevizin de 45 kalori olduğunu hatırlatarak, miktarlara dikkat edilmesini önerdi.
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Patates cipsindeki büyük tehlike!!
Radikal/08.02.2009
maddesi mısır cipsinde de bulunuyor.
Çok fazla patates cipsi tüketenlerin kanında kanserojen maddesi birikiyor. Uzmanlar özellikle aileleri uyarıyor
GAZİANTEP - Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen ’akrilamid’ maddesinin kanda birikmesine neden olduğu bildirildi.
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğal beslenmenin, sağlığı korumanın en kolay ve ucuz yolu olduğunu söyledi.
Doğal beslenme konusunda kendilerini destekleyen son bir çalışmanın İsveç ve Polonyalı araştırmacılar tarafından yapıldığını ve ’American Journal of Clinical Nutrution’ isimli çok saygın bir derginin 2009 Ocak sayısında yayınlandığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.
Araştırmacıların yetişkin 40 sağlıklı insana 4 hafta boyunca 160 gram patates cipsi yedirdiğini, bu miktar cipsin içinde 157 miligram akrilamid maddesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, şöyle dedi:
"Akrilamid sık tüketilen birçok yiyecekte bulunan bir molekül olup en fazla kızarmış patates ve mısır gevreğinde bulunur. Dört hafta sonrasında araştırmaya katılanların kanlarında akrilamid birikimi olmuş, ayrıca iltihaplanmaya yol açan hs-CRP ,IL-6 ve oksijen radikallleri artmıştır. Ayrıca kanda iltihabi reaksiyonlara cevap olarak beyaz kan hücrelerinin aktivasyonu da artmıştır."
Prof. Dr. Yılmaz, akrilamidin; yüksek ısıda besinlerde çıkan vücuda zararlı kimyasal bir madde olduğunu, yüksek ısıda protein ile şekerin kimyasal reaksiyona girip ’akrilamid’i doğurduğunu vurgulayarak, "Bu madde plastik sanayiinde kullanılıyor. Sigarada kansere yol açtığı sanılan maddeler, arasında akrilamidde bulunuyor" diye konuştu.
İltihabi reaksiyonların kalp krizi, kanser gibi birçok hastalığın sebeplerinin başında geldiğini, çocukların daha küçük yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme konusunda bilgilendirip onlara örnek olunması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Patates cipsi, kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’na göre, bir yetişkinin günde en fazla 6 gram tuz alması, 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Yani günde 2 paket cips yiyen bir çocuk, bu oranları fazlasıyla aşıyor.
Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız. Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun (FDA) verileri, günde 2 paket cips yiyen bir çocuğun, bir yetişkinin bile almaması gereken oranda yağ ve tuz tükettiğini gösteriyor. Bu iki kurumun uzmanlarına göre, günde ortalama 2000 bin kalori alan bir yetişkinin en fazla 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Üstelik bu toplam yağ miktarının içinde, kalbe zararlı olan doymuş yağ oranının 20 gramı aşmaması gerekiyor. Sigara kadar tehlikeli olan trans yağların ise hiç tüketilmemesi gerekiyor."
Türkiye’de satılan patates cipslerinin üzerinde hangi oranda doymuş ve trans yağ kullanıldığı bilgisinin yer almadığını kaydeden Prof. Dr. yılmaz, şunları söyledi:
"Ancak İngiliz Kalp Vakfı’nın (BHF) verilerine göre, 100 gramlık patates cipsindeki doymuş yağ oranı 10, trans yağ oranı ise 3 grama kadar çıkabiliyor. Tuz oranı da 3 grama kadar yükseliyor. Bir başka deyişle günde 100 gramlık iki paket cips yiyen bir çocuk, aslında bir yetişkin alması gereken yağ ve tuz oranını tüketmiş oluyor.
ABD’deki California Üniversitesinin araştırmasına göre de, doymuş yağ tüketimi günlük 20 gramı aştığında obezite riski yüzde 80 ve kalp rahatsızlıklarına yakalanma riski yüzde 60 yükseliyor. Trans yağ ise damarlarda tıkanmaya yol açarak kalp rahatsızlıklarına yakalanma riskini 2 kat artırıyor. Patates cipsinin yağda kızartılması sırasında ortaya çıkan kanserojen "akrilamid" adlı maddenin kanda birikmesine neden olduğu artık biliniyor."
Prof. Dr. Yılmaz, aşırı patates cipsi tüketiminin dengesiz bir beslenme şekli olduğunu, çocukların kalsiyum ve proteine, vitamin minerallere ihtiyacı olduğunu belirterek, "Her gün köfte, tavuk veya balık, süt veya ayran meyve ve sebze tüketilmeli. Çocuğa yasak koymak yerine yediklerini dengeli hale getirmeyi öğretmek önemli" dedi. (aa)
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Kışın suyu azaltmayın
Milliyet/09.02.2009
Su, insan vücudu için en az oksijen kadar gereklidir. Sıcak havalarda daha fazla ihtiyaç duyulur, ama kış aylarında da su tüketiminin önemi büyüktür
Dilara Koçak
Su, insan vücudunda ve yeryüzünde en çok bulunan maddedir ve yaşamak için en az oksijen kadar gereklidir. Ortalama olarak yetişkin bir bireyin vücut ağırlığının yüzde 55 - 75’i (38 - 46 litre) sudur. Bu yüzdeler kişiye, vücut bileşimine, yaşa, cinsiyete ve diğer faktörlere bağlı olarak değişir.
Sıcak ve yaz ayları suyu daha fazla hatırlatsa da kış aylarında da su tüketiminin önemi büyüktür. Vücut suyunun azalması ciddi tehlikedir. Bu sebeple vücudunuzu kesinlikle susuz bırakmayın.
-Kan yüzde 83
- Kas yüzde 73
- Vücut yağı yüzde 25
- Kemikler yüzde 22 oranında su içerir.
Susamayı beklemeyin
Susama hissi geliştiğinde yüzde 1’lik su kaybı olmuştur ve bu durum beyne iletilmiştir. Sakın su içmek için susamayı beklemeyin. Her vücut hücresi, dokusu, organı ve vücudun her türlü fonksiyonunu doğru olarak sağlamada su gereklidir. Su aslında vücudun en çok gereksinim duyduğu besin öğesidir. Vücut suyunun yüzde 10’unu kaybedersek, yaşamımız tehlikeye girer. Su vücuttan sadece idrar yoluyla atılmaz, deri, akciğerler ve bağırsaklardan da su atımı olur.
Günlük sıvı ihtiyacımız
Su ihtiyacı vücudun kullandığı enerji miktarına bağlı olarak değişir. Yetişkinlerde enerji harcamasının her kalorisi başına 1- 1,5 mL su gereklidir. Buna göre yetişkin bireylerin günlük ortalama 1,5 - 2 litre su alması yeterli olur. Bu miktar basitçe şu şekilde de hesaplanabilir: Vücutta her bir kalorinin metabolize olabilmesi için 1 mL suya ihtiyaç vardır. Sizin enerji alımınız eğer 1400 kalori ise ortalama 1, 4 litre su almanız gerekir. Kısaca 1 kalori için 1 mL su gerekir.
Vücuttaki su nasıl atılır?
- Deri yoluyla: Ortalama 500 ml
- Akciğerlerden: Ortalama 300 ml (nefes alıp verirken)
- Böbreklerden (idrar yoluyla): Ortalama 1500 ml
- Bağırsaklardan: Ortalama 200 ml
Suyu nasıl alırız?
Metabolik su: Besin öğelerinin vücutta kullanılması ile oluşur.
1g karbonhidrat = 0.6 g su
1g protein = 0.4 g su
1g yağ = 1.0 g su bırakır, bu yolla vücutta yaklaşık 260 mL su oluşur.
Besinler yoluyla alınan su: Yiyeceklerin bileşiminde bulunan suyun alınmasıdır. Örneğin sebze ve meyvelerin yüzde 80- 90’ı sudur.
İçeceklerle alınan su: İçeceklerle aldığımız sudur.
Su kaybı ne zaman artar?
- Sıcak- soğuk havalar
- Ağır fiziksel aktivite durumunda
- Enfeksiyon hastalıklarında
Vücut ne zaman su tutar?
- Böbrek hastalıklarında
- Tuz alımının artmasında
Su tüketimini artırmak için
- Gün içinde çay/kahve yerine su için.
- Masanızda hep bir şişe su bulundurun.
- Yemeklerde suya önem verin.
- Fiziksel aktivite öncesi, esnasında ve sonrasında su için.
- Çantanızda su bulundurun.
Sıcak su yağları eritir mi?
Soğuk suyla sıcak su arasındaki tek fark, mideyi terk etme hızıdır. Soğuk su mideyi 20 dakika içinde, sıcak su ise 80 dakikada terk eder. Mide hacmini dolu tutmasını sağlamak için düşük kalorili diyetlerde sıcak su verilse de, yağ yaktığı düşünülmemeli.
SUYUN GÖREVLERİ
- Besinlerin sindirimi
- Besinlerin emilimi ve taşınması
- Eklemlerin kayganlığının sağlanması
- Elektrolitlerin taşınması
- Besin öğelerinin metabolizması sonucu oluşan artık maddelerin atılması
- Vücut ısısının denetimi
-
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Alıntı:
Erhan Yurdayuksel rumuzlu üyeden alıntı
Patates cipsindeki büyük tehlike!!
Radikal/08.02.2009
Kanserojen maddesi mısır cipsinde de bulunuyor.
Çok fazla patates cipsi tüketenlerin kanında kanserojen maddesi birikiyor. Uzmanlar özellikle aileleri uyarıyor
GAZİANTEP - Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen ’akrilamid’ maddesinin kanda birikmesine neden olduğu bildirildi.
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, doğal beslenmenin, sağlığı korumanın en kolay ve ucuz yolu olduğunu söyledi.
Doğal beslenme konusunda kendilerini destekleyen son bir çalışmanın İsveç ve Polonyalı araştırmacılar tarafından yapıldığını ve ’American Journal of Clinical Nutrution’ isimli çok saygın bir derginin 2009 Ocak sayısında yayınlandığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.
Araştırmacıların yetişkin 40 sağlıklı insana 4 hafta boyunca 160 gram patates cipsi yedirdiğini, bu miktar cipsin içinde 157 miligram akrilamid maddesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz, şöyle dedi:
"Akrilamid sık tüketilen birçok yiyecekte bulunan bir molekül olup en fazla kızarmış patates ve mısır gevreğinde bulunur. Dört hafta sonrasında araştırmaya katılanların kanlarında akrilamid birikimi olmuş, ayrıca iltihaplanmaya yol açan hs-CRP ,IL-6 ve oksijen radikallleri artmıştır. Ayrıca kanda iltihabi reaksiyonlara cevap olarak beyaz kan hücrelerinin aktivasyonu da artmıştır."
Prof. Dr. Yılmaz, akrilamidin; yüksek ısıda besinlerde çıkan vücuda zararlı kimyasal bir madde olduğunu, yüksek ısıda protein ile şekerin kimyasal reaksiyona girip ’akrilamid’i doğurduğunu vurgulayarak, "Bu madde plastik sanayiinde kullanılıyor. Sigarada kansere yol açtığı sanılan maddeler, arasında akrilamidde bulunuyor" diye konuştu.
İltihabi reaksiyonların kalp krizi, kanser gibi birçok hastalığın sebeplerinin başında geldiğini, çocukların daha küçük yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme konusunda bilgilendirip onlara örnek olunması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Patates cipsi, kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’na göre, bir yetişkinin günde en fazla 6 gram tuz alması, 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Yani günde 2 paket cips yiyen bir çocuk, bu oranları fazlasıyla aşıyor.
Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız. Dünya Sağlık Örgütü ile Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu’nun (FDA) verileri, günde 2 paket cips yiyen bir çocuğun, bir yetişkinin bile almaması gereken oranda yağ ve tuz tükettiğini gösteriyor. Bu iki kurumun uzmanlarına göre, günde ortalama 2000 bin kalori alan bir yetişkinin en fazla 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Üstelik bu toplam yağ miktarının içinde, kalbe zararlı olan doymuş yağ oranının 20 gramı aşmaması gerekiyor. Sigara kadar tehlikeli olan trans yağların ise hiç tüketilmemesi gerekiyor."
Türkiye’de satılan patates cipslerinin üzerinde hangi oranda doymuş ve trans yağ kullanıldığı bilgisinin yer almadığını kaydeden Prof. Dr. yılmaz, şunları söyledi:
"Ancak İngiliz Kalp Vakfı’nın (BHF) verilerine göre, 100 gramlık patates cipsindeki doymuş yağ oranı 10, trans yağ oranı ise 3 grama kadar çıkabiliyor. Tuz oranı da 3 grama kadar yükseliyor. Bir başka deyişle günde 100 gramlık iki paket cips yiyen bir çocuk, aslında bir yetişkin alması gereken yağ ve tuz oranını tüketmiş oluyor.
ABD’deki California Üniversitesinin araştırmasına göre de, doymuş yağ tüketimi günlük 20 gramı aştığında obezite riski yüzde 80 ve kalp rahatsızlıklarına yakalanma riski yüzde 60 yükseliyor. Trans yağ ise damarlarda tıkanmaya yol açarak kalp rahatsızlıklarına yakalanma riskini 2 kat artırıyor. Patates cipsinin yağda kızartılması sırasında ortaya çıkan kanserojen "akrilamid" adlı maddenin kanda birikmesine neden olduğu artık biliniyor."
Prof. Dr. Yılmaz, aşırı patates cipsi tüketiminin dengesiz bir beslenme şekli olduğunu, çocukların kalsiyum ve proteine, vitamin minerallere ihtiyacı olduğunu belirterek, "Her gün köfte, tavuk veya balık, süt veya ayran meyve ve sebze tüketilmeli. Çocuğa yasak koymak yerine yediklerini dengeli hale getirmeyi öğretmek önemli" dedi. (aa)
Cipsle sigara eşit oranda zehirliyor!!!
Bugun/09 Şubat 2009Cipsdeki maddenin verdiği geri dönülmez zarar!
Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen 'akrilamid' maddesinin kanda birikmesine neden olduğu bildirildi...
Prof. Dr. Necat Yılmaz, doğal beslenmenin, sağlığı korumanın en kolay ve ucuz yolu olduğunu söyledi. Doğal beslenme konusunda kendilerini destekleyen son bir çalışmanın İsveç ve Polonyalı araştırmacılar tarafından yapıldığını belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.
ÜRKÜTEN SONUÇ
Araştırmacıların yetişkin 40 sağlıklı insana 4 hafta boyunca 160 gram patates cipsi yedirdiğini, bu miktar cipsin içinde 157 miligram akrilamid maddesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yılmaz şöyle dedi: ''Akrilamid sık tüketilen birçok yiyecekte bulunan bir molekül olup en fazla kızarmış patates ve mısır gevreğinde bulunur. Dört hafta sonrasında araştırmaya katılanların kanlarında akrilamid birikimi olmuş, ayrıca iltihaplanmaya yol açan hs-CRP, IL- 6 ve oksijen radikallleri artmıştır. Ayrıca kanda iltihabi reaksiyonlara cevap olarak beyaz kan hücrelerinin aktivasyonu da artmıştır.''
HA SİGARA HA CİPS
Prof. Dr. Yılmaz, akrilamidin; yüksek ısıda besinlerde çıkan vücuda zararlı kimyasal bir madde olduğunu, yüksek ısıda protein ile şekerin kimyasal reaksiyona girip 'akrilamid'i doğurduğunu vurgulayarak, ''Bu madde plastik sanayiinde kullanılıyor. Sigarada kansere yol açtığı sanılan maddeler, arasında akrilamidde bulunuyor'' diye konuştu.
ÇOCUKLAR İÇİN RİSKLİ
Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Patates cipsi, kalp, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, bir yetişkinin günde en fazla 6 gram tuz alması, 65 gram yağ tüketmesi gerekiyor. Yani günde 2 paket cips yiyen çocuk, bu oranları fazlasıyla aşıyor.
Çocukların bayıldığı cips, minik vücutlar için zehirden farksız. Dünya Sağlık Örgütü verileri, günde 2 paket cips yiyen çocuğun, yetişkinin bile almaması gereken oranda yağ ve tuz tükettiğini gösteriyor. Sigara kadar tehlikeli olan trans yağların ise hiç tüketilmemesi gerekiyor.''