-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Konu ile ihtimalleri sıralarsak;
İhtimal 1: Ergenekon adlı yapılanma kuyruğuna basılan bazı çevreler tarafından intikam amacı ile uydurulmuş olan hayali bir yapılanmadır.
ihtimal 2: Ergenekon adlı aşırı milliyetçi ve kontrolden çıkmış bir yapılanma var.
ihtimal 3: Küresel yönetici aktörler tarafından Atatürkçü düşünce eski sol akımlar gibi yokedilmesi gereken ideolojiler sınıfına sokuldu.
Bu ihtimallerden hangisinin doğru olduğunu sanırım bir sene içinde öğreneceğiz. Tabi bu süreçte bazı dengeler çatırdamazsa.
Herkese iyi çalışmalar diliyorum.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Konuya çok temkinli yaklaşmak gerekiyor.
Ortada hala bir iddianame yok. Yeni gözaltılar sonrası yeni eklemelerle daha sonra açıklanacağı söylendi. İddianamenizi ortaya koyarsınız yeni deliller varsa eklersiniz. Son ifadelerin eklenmesi vs. ya da belgelerin incelenmesinin tamamlanmadığı gibi bahaneler inandırıcı değil. Henüz iddianame bile olmadan gözaltı ya da tutuklulukları süren insanları uzun süre tutmak ya da bunu hukuki dayanaklara dayandırmamak bir hukuk devletine yakışmıyor.
İkincisi başbakanın ve anamuhalefetin tutumu. Her ikisi de taraf gibi konuşuyor. SİYASİ HESAPLAŞMALARIN ARENASI MAHKEMELER OLAMAZ. HUKUKUN TARAFSIZLIĞINA GÖLGE DÜŞERSE BUNDAN HİÇ KİMSE KAZANÇLI ÇIKMAZ.
Üçüncüsi MEDYA nın BARİZ TARAF OLMASI. Tam bir iki kutupluluk bu olayda da sürüyor. Tek taraftan okuyan halkı kandırmak , bakış açısını yönlendirmek için elden gelen herşey yapılıyor. ORDU bu kadar yıpratılırsa kim kazanacak? Atatürk ü sevmek , Laikliğe karşı hassasiyetler sanki suç gibi algılanırsa bu kutuplaşmadan kim ya da kimler kazançlı çıkacak? Bu ORDU yabancı bir ordu mudur ki!!! diyor Turhan Selçuk bugünkü köşe yazısında..
TAM BİR KUTUPLAŞMA isteyenler başarılı oluyorlar. Medyası, profesörüne de darbecisi dincisi diye ayırdederek yapılan kategorize etmeler ÇOK YANLIŞ VE ZARAR VERİR. İran,Malezya derken ne o yoksa CEZAYİR den de bahsedeceğiz bu gidişle..?
BATI nın yaptığı değerlendirmelere bakılınca onlar bizden daha net görebiliyor çünkü tıpkı ormanın içinde olanın ormanı değil ağacı gördüğü gibi, bizler de tek tek olayları görüyoruz.Kriz ortamı olduğunu ve siyasi yapının çöküş sürecine girdiğini ve kutuplaşmanın derinleştiği yorumları gayet gerçeği yansıtıyor. Halkın çok sağduyulu olduğunu sağduyulu bekleyip ona göre değerlendireceğini söylüyor bazı gazeteler. Size şunu söylemeliyim halk şu ara ergenekondan çok kendisini direkt ilgilendiren ekonomik sorunlarla daha ilgili. Türban bile onların daha çok ilgisini çekiyor. Bir de darbe kelimesi prim yapar basında elbet. !
Kapatma davasına misilleme gibi bir dava olduğunu söylemek ise hukuki kurumlar arasında siyasi çekişme anlamını taşır ki, bunu dile getirmek bile bence hukukun saygınlığına zarar vereceğini hukukçular daha iyi bilir. GÖZALTINA ALINAN İSİMLERİN HÜKÜMETE KARŞI YA DA HÜKÜMETİ ELEŞTİREN İSİMLER OLMASI NASIL BİR TESADÜFTÜR? :rolleyes: BU DA ÇOK ŞAŞIRTICI BU ARADA...
Sonuç itibariyle kapatma davası da ergenekon da şu an gündemimizi meşgul eden bu iki dava da bir an evvel sonuçlandırılmalı. Sürümcemede kaldığı sürece daha çok yıpratıyor.. Bu arada gizli gündemle merkez bankası BDDK ...İSTANBULA GÖÇ EDİYOR..Bunu kesinlikle onaylamıyorum. Yabancılara toprak satışı mülk edinme ile ilgili yasa yeniden değişiklik yapılmadan çıkarılıyor.. Ki bunu da kesinlikle onaylamıyorum.. ve tabii daha neler çıkarılıyor göreceğiz.
Eminim onaylamadığımız şeyler çıkıyordur.. PARANOYAK MI OLDUM NEDİR!!! :o
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
"Terör yaralısıyım"
Balbay serbest bırakıldı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
ERGENEKON GÜNDEMDE AMA PKK DEĞİL
Son günlerde yazılı ve görsel medyada adını sıkça duyduğunuz bir Ergenekon meselesi var. Akıllarda kalan; “Terör Örgütü, Derin Devlet, Karanlık İlişkiler, Faili Meçhul Cinayetler, Ordu-Çete” temalarıdır. Gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler açısından bakıldığında emekli askerler, üniversite öğretim üyeleri, yazar, gazeteci, siyasi parti başkanı, medya mensubu gibi adı ulusalcı olan bir çevrenin etkin isimleri göze çarpıyor. İsnat edilen suçlamalar açısından ise, kamuoyuna yansıdığı kadarıyla “terör örgütü kurmak, örgüte üye olmak, örgütün fikir babası olmak, sabotaj ve suikastler” gibi geniş bir suç yelpazesi sergileniyor. İddialara dayanak teşkil ettiği öne sürülen ve yaklaşık sekiz ay önce Ümraniye’de bir evde ele geçirilmiş el bombaları ise Ergenekon ile şiddeti yan yana getiriyor.
Hukuk devletinde, bir suçun işlendiği iddiası varsa elbet bunun bir soruşturması yapılır ama soruşturma gizli olmalı, şüpheli masumiyeti ön planda tutulmalı, benzerleriyle mukayese edildiğinde eşitliği çağrıştırmalı. İşte o zaman hukuk, hukuki değer taşır. Demokratik bir ülkeyiz ama medya hukuku tartışmalı hale getiriyor çünkü soruşturmanın gizliliğini bozuyor. Toplumdaki adalet duygusunu incitiyor çünkü şüpheliler daha ifadesine başvurulmadan önce mahkûm ediliyor kamuoyu vicdanında. Bunu kim yapıyor ya da hukukun bu şekil medya günlüğüne düşmesine kim sebep oluyor?
Aslında Ergenekon medyanın kapsamlı bir psikolojik harekâtı halini aldı hem de ben Türk’üm diyenlere karşı. Neden?
Bu; bir taşla beş kuş vurma operasyonudur.
Bir; 2008/5, 2008/679 gibi yıl ve sayı ile ifade edilmesi gereken bir soruşturmaya ERGENEKON ismi verilerek, “terör, çete, terörist, saldırı, bomba” gibi dehşet imajlarıyla ERGENEKON gibi Türk destanını ifade eden bir tarihi kavram yan yana getirilmiş ve kamuoyunda Türk kimliği ve tarihi üzerinde özellikle çocuklarımızın hafızalarında olumsuz bir imaj algılaması yaratılmıştır.
İki; Emniyet Genel Müdürlüğünce ulusalcılık mücadele edilmesi gereken iç tehditler arasında sayılmış, Atatürk’ün ilke ve devrimleri etrafında oluşan ulusalcılık ideolojisi kamuoyuna iç tehdit olarak algılatılmıştır.
Üç; AKP hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kapatma davasının bu hazırlık soruşturmasına karşılık olarak açıldığı imajı servis edilmiş ve kapatma davası ile siyasi iktidar mağduriyeti algı olarak birbirine yansıtılmıştır.
Dört; siyasi otoritenin PKK terör örgütüne karşı gösterdiği anlayışlı ve hoşgörülü tavır gözden uzaklaştırılmış ve Ergenekon terörle mücadelenin simgesi haline getirilerek iktidarın terörle mücadele kararlılığı ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Beş; PKK’nın siyasallaşması, Barzani’nin bölgesel lider olması, Irak’ın parçalanması ve Kürt devletinin kurulması, Kıbrıs’ın elden çıkar hale gelmesi, ekonomik zafiyetler, işsizlik gibi sayısız iç ve dış sorunlar kamuoyu dikkatinden uzaklaştırılmış, suni bir gündem yaratılmıştır.
Şimdi sorulmalı; Ergenekon terör örgütü ise PKK nedir? Terör örgütü değil midir? Avrupa’daki siyasi cephesi nasıl serbestçe faaliyet gösterebilmektedir? Lider kadroları nasıl eli kolu serbest dolaşmaktadır? AB ülkelerindeki para trafiği bir engelle karşılaşmadan nasıl akabilmektedir? Siyasi iktidar gerçek terör örgütüne karşı mücadelede ne yapmaktadır? İşte bu sorular medyada yer almıyor, gündem oluşturmuyor, manşete çıkmıyor. Buna karşılık emekli General Veli Küçük terör örgütü üyesi ve üst düzey sorumlusu olarak kamuoyuna duyuruluyor, medya duayeni İlhan Selçuk ile terör yan yana getiriliyor, yasal bir siyasi parti başkanı Doğu Perinçek darbeci imajı ile veriliyor ama otuz bin canımızın katili PKK terör örgütünü elebaşısı Osman Öcalan Süleymaniye’de, Barzani himayesinde eli kolu serbest dolaşıyor, ekmek pişiriyor, fırıncılık yapıyor, 18 yaşındaki bir genç kızla evlendiği haberi manşet oluyor ve kimseden ses yok, kimseden ses çıkmıyor. Bunların anlamı nedir?
CUDİ GÜNDEMDE AMA HAKURK DEĞİL
Şırnak’ta gerçekleştirilen askeri operasyonlar medyanın gündeminden hiç düşmüyor. Daha birkaç gün önce bir yüzbaşı iki astsubay şehit verdik, her zaman olduğu gibi acımızı yüreğimize gömdük, “Kahrolsun PKK” diye haykırdık. Şırnak, Cudi, Gabar, Tunceli’den aldığımız haberler hava durum raporları gibi oldu, günlük veriliyor. Ama Hakurk’tan bahseden yok, Basyan’dan Avaşin’den bahseden yok, neden?
27 Mart’ta Genel Kurmay açıklamadı mı; “Avaşin-Basyan bölgelerinde terörist var, Türkiye’ye eylem hazırlığı içindeler,” demedi mi? Demek ki teröristler Avaşin- Basyan’a kadar gelmiş, yanı başımıza kadar gelmiş Dağlıca’nın güneyine, Aktütün’ün batısına, bir nefes kadar yakına. Karada konuşlu uzun menzilli silahlarla ateş altına almışız, 15 terörist etkisiz hale getirilmiş. İyi ama hani sınır ötesi harekât, neden medya sormuyor bunu siyasi iktidara? Madem inisiyatif de harekat yetkisi de Türkiye’dedir, bir tehdit olduğunda meşru müdafaa hakkını kullanmak hakkı Türkiye’dedir, öyleyse neden teröristlere karşı bir harekât gündemde değil?
Bakınız, 1 Aralık’ta başlayan hava harekâtından bu yana Irak kuzeyinde vurulan yerlere bir bakınız; Zap, Avaşin, Basyan, Hakurk, Kandil. Zap’ı vurduk diyelim peki ya diğerleri? Oralarda terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Daha dün, daha 1 Nisan’da Genel Kurmay açıklamadı mı; “Teröristler Çukurca güneyinde, ateş açtık, yok ettik”, diyerek! Çukurca güneyi neresi, Irak kuzeyindeki Avaşin ve Basyan teröristleri kampları değil mi? Dağlıca’da 13 canımızı alan 8 askerimizi kaçırarak bize İkinci Süleymaniye Vakası yaşatan teröristler bu kamplardan gelmemiş miydi? Peki, bu konular neden medya günlüğüne düşmüyor? Barzani’nin sakladığı teröristler yok mu? Var, hem de yıllardır var. Avrupa’da terörist yok mu? Var, hem de yıllardır var. Ama Cudi denince akan sular duruyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt içi operasyonları satır satır, adım adım anlatılıyor buna karşılık iş Irak’a gelince ses yok, Barzani’ye gelince, Osman Öcalan’a gelince, AB’ye gelince ses yok. Tüm bunların anlamı nedir?
ŞEHİT GÜNDEMDE AMA DAĞLICA DEĞİL
Bizde şehit gündemden düşmez, kaderimiz oldu bu bizim. Atalarımız da hep şehit olmamış mı Yemen ellerinde, Suudi Arabistan çöllerinde? Daha dün Çanakkale’yi andık, kesin sayı yok ama olsun, en az 250 bin şehidimiz yatıyor orada, Allah-u Ekber dağlarında ise 90 bin şehit. Bu topraklar şehit kanıyla sulanmış, yoğrulmuş, ağaçlar şehit kanıyla yeşermiş, bu topraklar kutsal bizim için. Şehit toprağımızın bir parçasıdır bizim, vatanımızın bir parçası. Peki, şehit haberleri hep verilir de şehidin hesabı hiç sorulmaz mı bizim medyamızda? AKP iktidarının yarattığı bir alışkanlık oldu bu; şehidin kanını yerde bırakmak! Medya da bu hesabı hiç sormaz oldu, nedendir bilinmez.
Biz soralım o zaman; Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Piyade Taburu Dağlıca’da 21 Ekim 2008 günü Irak’tan gelen 400 kadar silahlı bir gurup tarafından saldırıya uğramadı mı? Uğradı; 12 şehit 18 yaralı 8 asker kayıp! Türkiye Büyük Millet Meclisi millet adına, milletin egemenlik hakkını kullanarak bu siyasi iktidara Irak’a harekât yapmak yetkisi vermedi mi? Verdi. Ne zaman, 17 Ekim 2008’te. Yani Dağlıca’da Türk Ordusu’nun, Türk milletinin bir Piyade Taburu saldırıya uğradığında hükümet bugün olduğu gibi halkın iradesini temsil ediyordu ve yetki elindeydi ama kullanmadı, bu yetkiyi TSK’ne vermedi. Medyayı duyuyor ve görüyoruz, “şehidimizin kanı yerde kalmadı”, diye manşet atıyor. Ama doğru değil ki bunlar! Şehidinin kanını yerde bırakmayacak bir hükümet gidip ABD’den izin istemez. Dağlıca Dramının sabahında yeri göğü titretmek varken, Başbakan, “ABD ile konuyu görüşeceğiz”, demez ve de gitmez. Gündem de olması gereken, her gün hesabının sorulması gereken bir Dağlıca olayı varken, medya şehit haberleriyle yüreğimizi dağlıyor ama bir türlü Dağlıca’nın hesabını sormuyor ve de şehitlerimizin kanı yerde kalıyor. Bunların anlamı nedir?
IRAK GÜNDEMDE AMA ABD DEĞİL BARZANİ DEĞİL
Medyada nerdeyse her gün Irak’la ilgili bir haber yer alıyor; işgal, direniş, patlamalar, ölümler, bombalar gibi ama hep tek yanlı. Katliama dönüşen Amerikan işgali büyük bir hoşgörü ile anlatılırken masum Iraklıların direnişi bir atari oyunu gibi ekranlara yansıtılıyor. Direnişçi olarak nitelendirilen Iraklı vatandaşların iç yakan dramından bahseden yok, tecavüzlerden, işkencelerden, cinayetlerden haber yok.
Irak’taki masum vatandaşların ölüm kalım mücadelesindeki haklılık dile getirilmezken ve Türkiye’de şehitlerimizin hesabı sorulmazken ABD işbirlikçisi Talabani ve Barzani nerdeyse barış kahramanları oluyor medya sayesinde. Talabani Cumhurbaşkanlığı köşkünde ağırlanıyor ama Kürdistan açıklamasına tepki yok. Güneyde öldürülen Iraklılar sanki bir sürek avının hedefi olan hayvanlar gibi gösterilirken kuzeyde yaşayan Iraklı Kürtlere ise mağdur rolü oynatılıyor. Medya, Barzani fotoğrafı içerisinde yoksulluk, yardım, merhamet, acıma gibi algılamalar yaratıyor, iktidara Barzani’yi tanıması için kamuoyu hazırlıyor.
Yaşanılan gerçek ise bize dayatılan algıların çok ötesinde: Irak parçalanmıştır; kuzeyde Kürt devleti kurulmuştur; ABD, Barzani’yi stratejik ortak ilan etmiştir. ABD, Türkiye’deki kurum ve kuruluşları Barzani ile işbirliğine zorlamaktadır Büyük Kürdistan’ın gerçekleşmesi için. AB, ABD, İsrail, Ermenistan ve Barzani aynı hedefe ulaşmak için işbirliği yapmaktadır. Stratejik bir amaçtır ve amaçları Türklerin Kafkaslar ve Orta Asya ile bağını kesmektir.
Barzani, PKK ile bütünleşecektir. Barzani, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye; Ermenistan, sözde Kürdistan, İsrail ve Yunanistan tarafından kuşatılacaktır. Kıbrıs üzerinde oynanan oyunları da bu çerçevede görmek gerekir. Anlaşılan o ki; petrolden pay verilerek Barzani güçlendirilecek ve İran, Türkiye ve Suriye’de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde etki alanı yaratılacak ve Barzani gelecekte kurulması düşünülen Büyük Kürdistan ve PKK’nın lideri olacaktır.
Ulusal güvenliğimize asıl tehdit bunlardır ve hal böyle iken Barzani’yi desteklemek demek; Türkiye’nin bölünmesini kolaylaştırmak demek değil midir, Türk varlığını Anadolu’dan silmeye çalışmak demek değil midir? Bu konuları gündeme almamak demek, kamuoyunun dikkatinden kaçırmak demek; ulusal güvenliğimize tehdit olan unsurlarla işbirliği yapmak demek değil midir?
MEDYA ULUSAL GÜVENLİĞİ OLUMSUZ ETKİLİYOR
Medya gerçeği yansıtmak yerine ulusal güvenlik aktörlerinin etkinliğini azaltacak şekilde kamuoyunda yanlış algılamalara yol açıyor. İç ve dış güvenliğimizin temelini teşkil eden ordu; “çete, derin devlet, yolsuzluk, ihanet” gibi olumsuzlukları çağrıştıran temalarla birlikte işleniyor. Ordunun komuta kademesini teşkil eden generaller, darbe söylentilerine sürekli konu ediliyor. Siyasi otoritenin mutlak gafletini teşkil eden Dağlıca Olayı, askerin korkaklığı, esareti şeklinde yansıtılıyor, kahraman Türk Askeri imajı unutturuluyor.
Buna karşılık gerçeği bilmez ve duymazdan gelen medya; emekli bir generali, duayen bir yazarı, bir bilim adamını, bir siyasi parti başkanını “eli kanlı terörist” imajı ile bize yansıtırken, Şemdinli’de 74 askerimizin katili Osman Öcalan’ı fırıncı, Ekim 92 harekatında Mehmetçiğe ihanet eden Barzani ve Talabani’yi iyilik meleği, PKK terör örgütüne kurulduğu günden bu yana desteğini esirgemeyen AB’yi çağdaşlık sembolü, işgalci ABD ve İsrail’i demokrasi havarileri olarak yansıtıyor.
Ulusal güvenliğimize risk oluşturan bu kapsamdaki yayınlar gündemde yer alırken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyükanıt’ın iç ve dış tehdit analizlerini yansıtan 12 Nisan 2007 tarihli konuşmaları gündemde yer etmiyor, üniter ve laik yapımıza yönelik tehditler gözardı ediliyor ve tehdit algılaması dışında bırakılıyor. Belki de en önemlisi, geleceğimiz olan Türk gençliği sorunlarına terk edilirken üniversite olayları günlük asayiş olayları gibi işleniyor, gençliğin içindeki kutuplaşmaların kaynağı ise gündeme taşınmıyor.
Ulusal güvenliğin her zamankinden ağır ve yakın bir tehdit altında olduğu bu dönemde, Türk ulusuna değil de başkalarına hizmet edenlerin bir hesabı vardır şüphesiz. Doğrudur, bu bir hesap kitap meselesidir. Biz biliriz ki, üniter ve laik yapımıza ve varlığımıza tehdit olan yıkıcı ve bölücü unsurlar yok edilmedikçe şehitlerin kanı ödenmez ve bu kan yerden silinmez. İşte bizim hesabımız budur, açık ve nettir. Bu hesap içerisinde, bu hain örgüte destek verenlerin de yer aldığından kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Türkiye’de demokrasi değil yönetim erki kilitlenmiştir. Türkiye dış politikada teslimiyetçiliğe, iç politikada yönetim zaafına uğramıştır. Yönetim erkindeki bu zafiyet demokrasiyi ve doğal olarak da ulusal güvenliği risk altına almıştır. Medya da bu riskin bir parçası haline gelmiştir. Çözüm; ulusal birlik, beraberlik ve bütünlük çerçevesinde Gazi Paşa’nın, ilke ve devrimlerini yurt sathına yayacak, evlatlarındadır.
ERDAL SARIZEYBEK .Sitesinden
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Her fırsatta AKP yi savunan gazetenin bu yorumu dikkat çekici onlarda bıkmış sanırım.
Türkiye’yi sarsan Ergenekon operasyonu kapsamında yapılan tutuklamaları değerlendiren İngiliz Reuters haber ajansı, söz konusu örgütlenmenin uyduruk olduğunu savundu.
Reuters ajansının güvenlik uzmanı İstanbul muhabiri Gareth Jenkins, konuyla ilgili olarak, "Ergenekon bir suç örgütü olabilir ve soruşturulmalıdır da. Ancak böylesine uyduruk bir örgütlenme ve başında da yaşlı adamlarla çok ciddi bir şey olarak görülmesi, hayli şüpheli bir durum yaratıyor" diye konuştu.
Türkiye’nin uzun bir süredir ideolojik ve dinsel çizgilerle bölündüğünü öne süren Reuters, modern Türkiye’yi Osmanlı’nın külleri üzerine kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün, din ile devlet işlerini ayırdığını hatırlattı. Ajans, "Laik elitler" diye adlandırdığı, generaller, yargıçlar ve profesörlerden oluştuğunu iddia ettiği kesimin, ülkenin laik yapısını korumayı görev edindiğini ve şimdi de AKP’yi, laik yapıyı bozmaya çalışmakla suçladığını yazdı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
1986-1987 li yıllar Harp okulları için zor yıllardır. Askeri liseler içinde, nedeni birisinin şimdi UTAH ta olan birisinin harp okulu başta olmak üzere İstanbul hukuk ve İzmir Hukuk fakültelerindeki öğrencilere kanca attığı yıllardır.
Bu iki yılda askeri okullarda ciddi bir öğrenci ayrılması yaşanmıştır. 1986 da harp okulunda okuyan bir arkadaşımın dediği şulaf çok önemlidir.
'' Sınıfımızın en çalışkanlarından öğrencilerdi. Kendi aralarında konuşur genelde herkesle iyi geçinir sessiz sakin ve orta halin altında öğrencilerdi. Yani öyle pek para harcamazlardı. Amma o gün ''irtica'' nedeniyle okuldan çıkarıldıkları gün Ben Kasımpaşa Deniz Hastahanesindeydim. Dönüş vapurum Bostancıdandı. İskeleye geldiğimde şaşırdım . En az 20-25 son model mercedes bmw vardı. Vapuru bekliyorlardı. Ne olaki dedim ? olan şuydu Bunlar Okuldan atılan o fakir arkadaşları karşılamaya gelen Fethullah takımıydı. O fakir arkadaşların her biri ayrı bir mercedes ve bmw ye binerek gitti. Şaştım kaldım Baktım.....''
Şimdi diyeceksiniz ki bunun bu konuyla ne ilgisi var birde yönetici olacaksın yazdığın yere bak. Birden aklıma geldide baktım iki üç kişiye bu yukarıdaki bilgiler doğrultusunda merak mı ettiniz ? Buyurun okuyun. Askeri okullarda 86-87 de yapılan bu temizlik hareketi üniversitelerden yapılamadı yani o seneler bu öğrenciler bu okullara girdi okuyordu ....
Ferhat Sarıkaya 1992 İstanbul HukukMezunu... Malum
Gültekin Avcı 1990 9 Eylül mezunu
Zekerya Öz 1991 İstanbul hukuk mezunu elinden tesbih düşmeyen savcı
İşin bir garibide Zekeriya öz ile Ferhat sarıkaya ilk görev yeri olarak Bitlis iline bağlı Mutki ilçesine atanıyorlar. Ama gariptir ikisininde ilk görev yerleri farklı BİRİLERİ gizliyor. Hele hele Öz ün ilk görev yerinde bir kepazelik olduğu akçe sorunu olduğu biliniyor.Kim gizliyor. Neden bu hızlı hakkedilmeyen yükseliş?
Neden mi söyledim hiç. Aklıma geldi .Birileri derin bir şeyler arıyor ya... Çalıştım
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ben Sabah gazetesinde Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz hakkında aynen şu yazıyı görmüştüm; "Zekeriya Öz'ü bugüne kadar camide gören hiç olmadı...".
Hangisi doğru?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Eşref Bitlis Paşayıda gören olmamıştı ama hiç bir namazı kaçırmazdı . Ölçüt nedir ki? Nerde camiden çıkmaz denmiş. Amaç için her yol nübahtır. Kaldıki Sabah gazetesi ne yazsa yalan.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
O zaman neden öyle yazdıklarını bir düşünmekte yarar var.
Mesleği gazetecilik olanlar çok daha iyi bilir. Gazetecilikte yanlış hatırlamıyorsam aynalama denilen bir olay vardır. Yanlış ve yersiz haber yaratarak diğer meslektaşlarını onunla meşgul ederken, kendisi gerçek haberin peşinde koşar...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilen Kuddusi Okkır, tedavi gördüğü Edirne'de hayatını kaybetti: http://w9.gazetevatan.com/haberdetay...4&Categoryid=1
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Oytun Orkır (Kuddisi Orkır'ın oğlu)
*Babam 20 Haziran 2007'de tutuklandı. Üç hafta kadar Bayrampaşa cezaevinde kaldıktan sonra örgütlü bir suçla suçlandığı için Tekirdağ F Tipi cezavine gönderildi.
*Orada tek kişilik bir koğuşta kalıyordu. Biz haftada bir görüşmeye gidiyorduk. Bir iki ay önce sağlık durumu kötüleşmeye başladı. Çok yaşlandı, aşırı zayıfladı, bilinci gelip gitmeye başladı.
*Oradaki görevlilerle görüştük. Bize babamın ağır bir depresyon geçirdiğini, yemek yemediğini söylediler. Her gün hastaneye götürülüp geri getiriliyordu. Bir süre sonra tek başına yürüyemez hale geldi.
*Bunun üzerine sosyalleşebilmesi için üç kişilik koğuşa konuldu, bazı sosyal aktivitelere dahil edildi fakat durumu iyileşmedi. Bir iki hafta sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine sevk edildi. Bu durumdan bizim haberimiz olmadı.
*Depresyonun yanı sıra fizyolojik sorunlar da yaşamaya başladı. Ciğerleri iflas etme noktasına geldi. Bu sırada bir günde dört ayrı hastaneyi dolaştırdıkları oldu.
*Bu süreçte biz ancak iyi niyetli doktorlarla karşılaştığımızda durumuyla ilgili bilgi alabildik. Üç hafta boyunca nerede olduğunu öğrenip görüşemedik. En sonunda savcının yazılı bir belge vermesiyle sağlık raporlarını hastaneden alabildik ve tahliye talebinde bulunabildik.
*Geçen hafta Bayrampaşa cezaevinde gördüğümüzde çok kötü koşullar altında, bir koridorda, sedyenin üzerinde bırakılmıştı. Hastanede yer yok diye koridorda yatırıyorlardı. Sonra tekrar Tekirdağ cezaevine yolladılar. Tekirdağ devlet hastanesinde de yer olmaması üzerine de Edirne'ye gönderildi. Şu an annem yanında fakat bizi tanımıyor ve konuşmuyor.
14 Mayıs 2008, Çarşamba
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Tangör Evren rumuzlu üyeden alıntı
Her fırsatta AKP yi savunan gazetenin bu yorumu dikkat çekici onlarda bıkmış sanırım.
Türkiye’yi sarsan Ergenekon operasyonu kapsamında yapılan tutuklamaları değerlendiren İngiliz Reuters haber ajansı, söz konusu örgütlenmenin uyduruk olduğunu savundu.
Reuters ajansının güvenlik uzmanı İstanbul muhabiri Gareth Jenkins, konuyla ilgili olarak, "Ergenekon bir suç örgütü olabilir ve soruşturulmalıdır da. Ancak böylesine uyduruk bir örgütlenme ve başında da yaşlı adamlarla çok ciddi bir şey olarak görülmesi, hayli şüpheli bir durum yaratıyor" diye konuştu.
Türkiye’nin uzun bir süredir ideolojik ve dinsel çizgilerle bölündüğünü öne süren Reuters, modern Türkiye’yi Osmanlı’nın külleri üzerine kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün, din ile devlet işlerini ayırdığını hatırlattı. Ajans, "Laik elitler" diye adlandırdığı, generaller, yargıçlar ve profesörlerden oluştuğunu iddia ettiği kesimin, ülkenin laik yapısını korumayı görev edindiğini ve şimdi de AKP’yi, laik yapıyı bozmaya çalışmakla suçladığını yazdı.
Dışarıdan bakıldığında her şeyin çok net göründüğünün güzel bir örneğidir bu analiz.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
21 Temmuz 1905 yilinda II. Abdulhamit'e yapilan suikast girisimi ile 16 Haziran 1926'da Gazi Mustafa Kemal Ataturk'e yapilan suikast girisiminde Ergenekon'un parmagi varmis..
Kaynak : Yobaz Medya :p
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Darbe ve medya
Her darbenin bir medyaya ihtiyacı vardır.
Darbe silahsız olur ama medyasız olmaz.
Çünkü darbelerin altyapısını medya hazırlar, ülkeyi “korkunç” bir tehlikeyle karşı karşıya olduğuna ikna etmek, insanlarda “biri gelsin bizi kurtarsın” duygusu yaratmak medyanın görevidir.
Bu ülke yıllarca “komünizm” tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna nasıl inandı?
Türkiye’de komünist bir sistemin kurulmasının ne imkânı ne ihtimali vardı.
İşçi sınıfı bile yoktu o zamanlarda.
Gencecik çocukların hiçbir sosyal temeli, hiçbir toplumsal tabanı olmayan hareketleri bu ülkeye büyük komünist ayaklanması diye nasıl yutturuldu?
12 Mart’ta ihtiraslı generallerin kendi aralarındaki iktidar mücadelesini, bu halk nasıl oldu da “komünist devrimin” önlenmesi olarak kabul etti?
Bu insanlar ne olduğunu bile bilmedikleri komünizmin bir “öcü”, ordunun da tek kurtarıcı olduğuna nasıl inandı?
Medya sayesinde inandı.
Darbe yandaşı medyanın birinci görevi bir “korku” yaratmaktır.
Ortada toplumsal bir “korku” olmadan darbe olmaz çünkü.
Darbe, bir korkunun üzerine inşa edilir.
Eğer vaktiniz varsa gidin bir kütüphaneye bizim gazeteleri bir tarayın.
Nasıl bir dehşet duygusu yarattıklarını göreceksiniz.
Darbeciler de kendilerine bağlı “Ergenekon”larla bu dehşetin yaratılmasına yardımcı olacak eylemleri ateşlerler.
12 Eylül’de yakalanan bir tabancanın sabahleyin bir solcuyu, öğleden sonra bir sağcıyı vurmuş olduğunun ortaya çıktığını hiç unutmayın.
Bir Ergenekon varsa mutlaka bir de medyası vardır.
Ergenekonların beslediği dehşeti halka çarpıtarak sunacak bir medya olmasa, o dehşet eylemleri ne işe arar?
Medya o terörü apaçık yazsa Ergenekonlar teröre mi bulaşabilir?
Ne yazık ki darbeler her zaman kendilerine yandaş medya bulurlar.
Çünkü darbeler çok para dağıtırlar.
Hiç kimse onları denetleyemediği, kimse onlara hesap soramadığı için darbeciler yandaş medyayı paraya boğarlar.
28 Şubat’ın en büyük banka soygunlarının gerçekleştiği dönem olduğunu her zaman aklımızda tutmalıyız.
Darbeci medyanın ne beklediğini anlayabilmek için o dönemi iyi bir incelemek gerekir.
Bugün de Ergenekon’un ve darbenin bir medyası var.
Dehşet yaratmak için programlanmış bir silahlı çeteyi “vatansever” grup, darbecileri “ülkeyi kurtarmak isteyen insanlar” olarak göstermeye çalışan bir medya.
O medyada “darbe” sözcüğüne pek rastlamazsınız.
Eğer rastlarsanız, “aslında böyle bir darbe tehlikesinin olmadığını” anlatan satırlarda rastlarsınız.
Organize bir eylemin sonucu öldürüldüğü, jandarma istihbaratının cinayeti çok önceden bildiği anlaşılan Hrant Dink cinayeti onlar için “birkaç serseri çocuğun” işidir.
Buna inandırmak için çok uğraşırlar.
Darbeleri, çete cinayetlerini perdelemeye çabalarlar.
Ve, “tehlikeyi” abartırlar.
Laiklik tehlikededir.
Kadınlarımızın başlarını bağlamak için gelmektedirler.
İçki yasaklanıyordur.
Avrupa Birliği, Türkiye’de “İslami bir cumhuriyet” kurmak için kıvranmaktadır.
“Cahil” halk irticayı desteklemektedir.
Türkiye’yi “irticadan” kurtarmak için ne halktan ne Avrupa’dan bir ümit vardır.
Ve, Türkiye kurtarılmalıdır.
Bu şartlarda sizce “kurtarıcı” olarak kimi göstermektedir bu gazetelerle televizyonlar?
Adres bellidir.
Daha önce onları paraya boğan bir adres.
“Darbeci paşaların” gözaltına alınması, Ergenekon çetesinin yakalanması onlar için hüzün verici olaylardır.
Bütün bu gözaltıları, soruşturmaları, “Türkiye’yi kurtarmaya uğraşanları sindirecek” operasyonlar olarak sunarlar okuyucularına.
Paşaların darbe hazırladığını ortaya koyan günlükler “unutulmalıdır”, çetenin işlediği cinayetler, attığı bombalar konuşulmamalıdır.
Televizyonlara bakın.
Gazeteleri okuyun.
Kullandıkları sözcüklere dikkat edin.
Darbe medyasını göreceksiniz.
O medyada çalışan çok dürüst insanlar da var ama oralarda “psikolojik savaş” elemanı olan yazarlar ve yöneticiler de var.
Ama bu sefer beceremeyecekler.
Bütün bu gelişmeler, onların beceremeyeceğinin işareti.
Demokrasinin tehlikede olmasına hiç aldırmayan bu medya şimdi şaşkınlıkla bu ülkede “demokrasi” isteyen insanlar olduğunu görüyor.
Ve, komik bir şekilde yüksek tirajlarına rağmen marjinalleşiyorlar.
Çünkü artık darbenin ve Ergenekon’un bir medyası olduğu gibi...
Demokrasinin de bir medyası var bu ülkede.
Onları öfkeden çıldırtan da bu.
Ama onları öfkelendiren, halkı sevindiriyor.
Artık darbe istemiyor çünkü bu ülke
Yukarıdaki yazı sizce kime aittir?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Av.Fırat Bayındır rumuzlu üyeden alıntı
Yukarıdaki yazı sizce kime aittir?
Ahmet ALTAN, Taraf, 3 Temmuz 2008
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Ergenekon soruşturması, hepimizin artık öğrendiği üzere Oramiral Özden Örnek’in Nokta dergisinde yayınlanan günlüklerindeki iddialar temel alınarak yürütülüyor.
Özellikle işin “Generaller”le ilgili kısmında Oramiral Özden Örnek’in günlüklerinin rolü büyük.
Soruşturma kapsamlı bir şekilde yürütülüp, ilgi alanı sürekli genişlerken, günlüklerin sahibi Özden Örnek’in şimdiye kadar, en azından bilinği kadarıyla savcılığa çağrılmamış ve günlüklerle ilgili fadesine başvurulmamış olması, aralarında benim de bulunduğum pek çok kişi tarafından “İlginç” bulundu.
Bu gibi olaylarda tesadüflere çok da inanmadığım için, küçük çaplı bir soruturma yaptım.
Ve Oramiral Özden Örnek’le ilgili çok ilginç bazı bulgulara ulaştım.
Biliyorsunuz, Oramiral Özden Örnek’in kamuoyunca tanınan bir oğlu var.
Yönetmen-yapımcı Tolga Örnek.
Tolga Örnek bir dönem çektiği film-belgesellerle halkın önüne çıkmıştı.
Tolga Örnek’in çektiği en bilinen iki film-belgesel 2003 yılında gösterime giren Hititler ve 2005 yılında gösterime giren Gelibolu’ydu.
Oramiral Özden Örnek’in oğlu Tolga’nın çektiği Hititler filminin sponsorları arasında İMKB, Çalık Holding, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, THY, İstikbal ve Nur İnşaat gibi kuruluşlar yer alıyordu.
Amiral’in oğlu Tolga Örnek’in diğer filmi Gelibolu’nun sponsorları arasında dikkat çekenler ise şöyleydi: Çalık Holding ve İstikbal.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Ne var canım bunda. O filmlerin başka sponsorları da vardı.
Doğru.
Bu yüzden soruşturmamı biraz daha derinleştirdim.
Ve çok ilginç başka bir bulguya daha ulaştım.
Çalık Holding yani kamu bankalarının parasıyla Sabah ve ATV’yi alıp iktidarın emrine tahsis eden grup, 2004 yılının Mayıs ayında Çalgaz Doğalgaz Dağıtım Pazarlama Taşımacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. adında bir şirket kurmuştu.
Şirketin ortakları Çalık Enerji, Ahmet Çalık, yine Çalık’a ait Altındağ Yatırım, Aksel Goldenberg, Ruben Goldenberg ve Aşer Goldenberg yer alıyordu.
Büyük bölümü ve yönetimi Çalık Grubuna ait Çalgaz A.Ş., 20 Haziran 2005’te adını değiştirdi ve Naturelgaz Sanayi ve Ticaret A.Ş. ünvanını aldı.
Ve sıkı durun şirketin yönetim kurulu üyeliğine Çalık Enerji’yi temsilen Oramiral Özden Örnek’in diğer oğlu, Burak Örnek getirildi. İlginç bir buluşma değil mi?!
İlginçlik bu kadarla da sınırlı değil.
Aynı şirkette Başbakan’ın damadı Berat Albayrak 1. derece imza yetkisiyle danışmanlık yapıyor.
Nokta Dergisi'nin eline nasıl geçtiği hala anlaşılamayan “Darbe günlükleri”nin yazarı Oramiral Özden Örnek’in oğulları, iktidar tarafından medya sahibi yapılan ve bu dönemde rafineri lisansı almayı başaran Çalık Grubu’nun şirketleriyle son derece içli dışlı.
Doğrusunu isterseniz ilginç bir “Tesadüf”
Tabii başka tesadüfler de var ama bence bunlar kadar önemli değil.
Mesela Başbakan’ın oğlu, Tolga Örnek’in Kalendar Orduevi’nde yapılan düğününün davetlileri arasında(Bu bilgi o dönem basına da yansımıştı).
Değerli okurlar Türkiye’de çok garip şeyler oluyor.
Hem de çok garip
Ya bu yazı kime ait?
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Av.Fırat Bayındır rumuzlu üyeden alıntı
Ya bu yazı kime ait?
Fatih Altaylı, Haberturk
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
"Merhaba…
Uzuuun gelen bir aradan sonra merhaba…
Yazıda peşrev olmaz, konuya girelim…
Tabii zorunlu durumlar hariç!
Uğur Mumcu’dan çok şey öğrendim… Sevdiğim sözlerinden biri şuydu:
Nereden gelirse gelsin, amacı ne olursa olsun, terörün her türlüsüne hayır!
Uğur Mumcu vahşi bir terör saldırısı sonucu öldürüldü…
Ahmet Taner Kışlalı’dan da çok şey öğrendim. O da kimi saldırılar karşısında şunu söylerdi:
“Balbaycığım, eğer gerçek olmayan bir saldırıyla karşı karşıya kalırsan hiç üzülme. O sana bulaşmaz.”
Ahmet Taner Kışlalı da Uğur Mumcu gibi terör saldırısı sonucu öldürüldü… Kışlalı öldürüldüğü güne dek oda komşumdu…
Ve ben bir terör örgütüne üye olma iddiasıyla gözaltındayım!
İki meslek büyüğüm terör saldırısı sonucu öldürülmüş, her ölüm yıldönümlerinde 24 Ocaklarda, 21 Ekimlerde köşemi onlara ayırmayı, teröre lanet okumayı görev sayıyorum…
Ve ben bir terör örgütüne üye olma iddiasıyla gözaltındayım!
Vuruldum…
Vuruldukça dirildim…
Ama yaralıyım…
Terör yaralısıyım…
Yazı aramızda biraz ağır geldi!
Ama olsun…
Hukuk büyüktür!
Yazı yazmayı özlemişim…
Yeniden merhaba, hepinize yürekten merhaba…
Size de merhaba Türkçenin güzel sözcükleri…
Sana da, Ankara’nın en kara gündemi…
İç barışımız, siyasal gerilimlerimiz, yeni arayışlarımız…
Hepinize merhaba…
Sözümüz bitmedi… Söyleyecek daha çok sözümüz var…
Hepinize merhaba sevgili okurlar…
Kucak dolusu, satırlar dolusu, sözcükler dolusu…
Gönül dolusu…
Merhaba!"
Bunu da okuduktan sonra akil insan sanırım sorunu çözecektir.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ahmet Altan'ın yazısına tamamen katılıyorum.
Fatih Altaylı çok zorlama çıkarsamalar yapmış.
Fatih Altaylı'nın yazısını beğenenler Özden Örnek'in Tayyip Erdoğan'la gizli çıkar ilişkisi içinde olduğuna mı inanıyorlar? Çünkü bu yazıda geçen iddia bu.
Fatih Altaylı'nın yazısını şu bilgilerin ışığında okumakta fayda var:
1. Bulunduğu Ciner grubu, enerji ve medya sektöründe Çalık grubunun rakibi. Ciner grubu Sabah'ı alıp başına Altaylı'yı geçirecekti. Dolayısıyla Çalık grubu hakkında bu tip iddialar ortaya atması klasik Fatih Altaylı davranışı.
2. Her şirketin yönetim kurulunda generallere veya general çocuklarına yer vermesi Türkiye'de olağan bir durumdur. İhlas Finans yönetim kuruluna emekli generaller doldurulduktan sonra battı. 28 Şubat sonrasında batan pek çok banka gibi. Şirket yönetimine bir emekli general veya general çocuğu alarak dokunulmazlık sağlama çabası Türkiye'de sıkça görülen bir olay.
(Generaller yüzünden battı demiyorum. Şirketler işlerini daha kolay yürütüp kendilerine imtiyaz sağlamak için beni veya sayın Fırat Bayındır'ı değil, generalleri ve çocuklarını yönetim kurulu üyeliklerine getirerek kullanır.)
3. Hafızam zayıf olduğu için kontrol ettim. Berat Albayrak Temmuz 2004'te Esra Erdoğan ile evlendikten sonra Mart 2007'de Çalık Holding genel müdürü olmuş:
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=121871
http://www.milliyet.com.tr/2007/03/3...i/axeko03.html
Bundan önce 6 ay vekaleten yürütmüş. Daha öncesinde Çalık Holding'in genel müdürü Serhat Albayrak, yani ağabeyi. Dolayısıyla Çalık Holding'e genel müdür yapılmasının Başbakan'la çok bir ilgisi yok. Başbakan kızıyla evlenmeseydi de o makama gelecekti.
4. Kala kala Fatih Altaylı'nın iki iddiası kalıyor:
i.) "Mesela Başbakan’ın oğlu, Tolga Örnek’in Kalendar Orduevi’nde yapılan düğününün davetlileri arasında"
Düğün Burak Örnek'in düğünü, davet edilen Başbakan, davet eden Özden Örnek. Ne Tayyip Erdoğan, ne de Burak Erdoğan düğüne katılmıyor. Nezaket icabı yapılmış bir davet.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=157781
ii) Yazının webde okuduğum ilk versiyonunda "Burak Erdoğan'ın askerlikten elverişsiz raporunu Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nden aldığı" da yazıyordu.
Ama "yuh" dedirten bu iddia yazının şu anki metninden çıkarılmış:
http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=8374
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Bundan önce 6 ay vekaleten yürütmüş. Daha öncesinde Çalık Holding'in genel müdürü Serhat Albayrak, yani ağabeyi. Dolayısıyla Çalık Holding'e genel müdür yapılmasının Başbakan'la çok bir ilgisi yok. Başbakan kızıyla evlenmeseydi de o makama gelecekti.
Bu insanlar tanistiklari gun mu evlendiler?Benim pek bilgim yok da bu konu hakkinda..
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
Ulaş Değirmenci rumuzlu üyeden alıntı
Bu insanlar tanistiklari gun mu evlendiler?Benim pek bilgim yok da bu konu hakkinda..
Berat Albayrak'ın evlendikten (Temmuz 2004) 2 yıl sonra vekaleten (Ağustos2006) bundan 6 ay sonra asaleten (Mart 2007) Çalık Holding genel müdürü olduğunu zaten yazdım.
Esra Erdoğan ile sözlendikleri tarih ise Ocak 2004 imiş.
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=berat+albayrak
30 Ağustos 2006'ya kadar Çalık holding'in başında ağabeyi Serhat Albayrak var.
Serhat Albayrak oraya Vestel'deki üst düzey yöneticilik görevinden sonra gelmiş. Hangi tarihte geldiğini bulamadım.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Kuddusi Okkır' ın Gözleri
Kimdin sen?
Katil?
Vatan haini?
Terörist?
Bombalarını patlatacaktın belki bir oyun parkında?
En kanlı planların tasarlayıcısı?
Kaç kişi öldürdün bu güne dek?
Hepsi olabilirsin.
Yada hiçbiri.
Farketmiyor.
Sen öldün.
Sorular yada yanıtlar değil,
Geride,
Belki son anında çekilmiş bir resimde,
Vicdanı derinden sızlatan bir çift göz bıraktın.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Yerel yaşatılan, sesini duyuramayan insanların iş ve çalışma haklarını uydurma suçlarla, acımasız yöntemlerle gasp ederek, bir çok "Küçük Ergenekon" masalları da yaşanıyor, yaşatıldı bu ülkede.
Fetullah tarikatınca ele geçirilmiş emniyet marifetiyle, sektörleri ele geçiren, yargısız infazlar yapan, yandaşları olmayan ticari/şirket ilişkilerini, çete/örgüt suçlamalarıyla Özel Görevlendirmiş Ağır Ceza Mahkemelerine taşıyan, bu mahkemelerin çalışma esasları nedeniyle aylarca iddianamenin gizlilik ilkesine uymak zorunda bırakılan, tarikatçı, dinci olmayan insanların, iş ve yaşamlarını, aileleriyle birlikte yok eden, hiçbir ölçülülük ilkesi taşımayan, hukuka aykırı eylemlerin, yargı sürecine kadar Adalet Bakanlığı bağımlı savcılarınca tutuklanması ile, Anayasal devlete verilmiş görev, vatandaşın şeref ve onurunu korumaktan yoksun hale gelen toplumun,yürütme/iktidar güçlerinin ne yazık ki kamuoyu farkında olamadı.
Şimdi pervazsızca genele ve kurumlara saldırı yapılarak, kamuoyunda saygın kişi ve kuruluşlara da yıpratma, halkı sindirme, korkutma,yıldırma süreci başlatıldı.
Toplumda saygın yaşamını sürdüren ancak topluma mal olmamış, sade yaşamını sürdüren bireyler bu süreçte yaşanan haksızlıklarla, insan haklarını çiğneyenlerin mağdurları oldu, olmaktadır. Toplumda hukuk devletine, yargıya güven sarsılmakta, demokratik değerleri yok olmaktadır.Herkes birgün benim de kapım çalınabilir kaygısını taşımaktadır.
Onlarca iş adamı intihar etti,
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreteri de!
Kaç Kuddusi Okkır daha var bu ülkede!
Neyin rövanşı bu?
"Demokrasi bir tramvay amaçlarımıza araç için kullanıyoruz, istediğimiz durağa gelince inicez"
"Hukuk ta neymiş, biz mecelleden gidiyoruz"
"Her 10 Kasımda sap gibi ayakta durmaya gerek yok"
ifadelerini kullananların, şeyh, şıh denilen soytarıların ayaklarının dibinde, cenaze törenlerinde boy gösterenlerin söylemlerinin video çekimlerini yayınlayan "youtube" sitesini, uydurma kendi ürünleri "Atatürk'e hakaret var" safsatasıyla kapattırarak, buna demokratik düzen diyen anlayışında, keyfiyet değil kurallar rejimi olan demokrasi ve hukuk devleti adına, AKP kapatılma davasında ne 400 sayfalık savunmaya ne de Ergenekon davasında 2500 sayfalık iddianameye ihtiyaç vardır.
Somut deliller ortadadır. Yargı kullanılarak toplum ahmak yerine konulmaktadır.
Ergenekon davasıyla , topluma dayatılan siyasi iradenin amaçları su yüzüne çıkmıştır.
Polis devleti değil hukuk devleti,
Şeriat rejimi değil, demokrasi,
Çağdaş ve gelişmiş toplum isteyen herkes potansiyel suçlu ilan edilmiştir.
Erdil Paşa yolsuzluktan 1 yıl hapis yatarken, Erbakan'la aynı suçtan mahkum kişi Cumhurbaşkanı olabilen,
İzmir'de seçim yolsuzluğuna, "standart sapmayı değiştirmez" diyerek soruşturmayan YSK olan bir ülkede,
Siirt'in bilmem neresindeki sonuç standart sapmayı çok mu değiştiriyordu da, bir Fadıl bulunup kullanılıp, yeniden seçimle, mahkum olmuş suçu sabit kişi milletvekili yapılıp, başbakan olabiliyorsa;
Ve bu anlayış, yargı ve savcıları mülakatla işe almak hevesinde ise;
Kuvvetler ayrılığı prensibiyle,
Hukukçu, yargı mensubu olmaya gerek yoktur.
Somut deliller % 100 ortadadır, yargı kullanılarak toplum ahmak yerine konmaktadır.
İç ve dış borç yükü, dönemlerinde cumhuriyet tarihini ikiye katlamış, ekonomisi tabana vurmuş, özelleştirmelerle, kar transferleri ile cumhuriyet kazanımlarını yitirmiş, işsizlik boyutları hat safhada kaçacak delikleri kalmamış,
hergün çıkardıkları yasalarla ülkeyi YİD vb. yasalarıyla satan iktidar,
ele geçirdikleri sektörlerde denetimsiz kayıt dışı faaliyetleriyle yolsuz zenginleşirken,
mal varlığı beyannamesinden, faturalı elektrik borcundan yandaşları olmayan insanları, karşı çıkan yüreklileri hapislere taşırken, başka bir takiyye peşindedir.
Kendi partileri kapatılamaz, parti mensupları suçlu bulunamaz, ancak başka partilerin başkanları, görevli ve sorumluları, gazetecileri, işadamları ergenekon masalı uydurularak tutuklanabilir ülkemiz Demokratik, eşitlikçi rejimi yargı adına kullanıldığı süreçte;
AKP kapatılırsa Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi, tramvay gördükleri demokrasinin bir keyfiyet değil kurallar rejimi olduğunu unutturacak yine mağdurları oynayacaktır.
AKP kapatılmazsa, "gördünüz mü biz Yüksek Yargı tarafından da laik rejime karşı tehlike görülmedik" toplumsal baskısı yaratılarak daha rahat at oynatabilecektir.
Sayın Demirel "seçimden başka çare yok" dese de, bu seçim yasasıyla, Yunanistan'da iptal gerekçesi olan elektronik sistemle, ellerinde seçim çuvallaıyla beklerken birçok yerde elektrik kesilmesi yaşanarak, seçim sonuçları ilan edilerek seçim yapılması halinde demokrasi kan kaybetmeye devam edecektir.
TBB Başkanı hukuktan ne kadar uzaklaşıldığını açıklıyor.
Vatandaş olarak ben, bu tablo karşısında hala "hukuk bir gün herkese gerekli olabilir" demeli miyim?
Yoksa hukuktan uzaklaşılmaması için kimin ne yapması gerekiyor*
Saygılarımla,
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Mehmet Tezkan
Ergenekon sorusturmasında
Ahmet Necdet Sezer belgesi!
http://www9.gazetevatan.com/pics/yazarlar/131.jpg
Mustafa Balbay ile Emin Çölaşan’ın Avrasya televizyonundaki üç saat süren programını izledim..
Balbay soruşturmanın her aşamasını..
Savcı’nın neler sorduğunu tek tek anlattı..
Korktum!
Niye mi?
Balbay’ın gazetecilik faaliyeti içinde yaptığı görüşmeler sorgulanmış, o görüşmeler delil olarak ortaya konmuş..
Balbay’ın görüştüğü kişiler, toplumun tanıdığı saygın, etkin isimler..
Türk Metal-İş Başkanı Mustafa Özbek..
Başkent Hastanesi sahibi Mehmet Haberal..
(Rahmetli Bülent Ecevit’in hastalanınca kendisini teslim ettiği hastane.)
Savcı soruyor;
Bu kişilerle ilişkin ne!
Onların düzenledikleri etkinliklere niye katıldın..
Yazdığı onlarca kitap bile suç delili olmuş..
Vay vay vay..
*
Bu soruları sormak için Balbay’ı gözaltına aldılarsa, beş gün kahır, eziyet çektirdilerse, Savcı bugün iktidarı eleştiren bütün gazetecileri, yazarları aynı gerekçeyle gözaltına alabilir..
Sen bunu niye yazdın!
Ekonomiyi niye eleştirdin! AKP’nin kömür dağıtmasından, çek vermesinden, gıda yardımı yapmasından sana ne..
Başbakan’a karşı mısın..
AKP’yi beğenmiyor musun..
Küt, gözaltı!
Olur mu olur!
*
Balbay’ın anlattığına göre, soruşturmanın en vahim aşaması şu..
Savcı, bana Ahmet Necdet Sezer belgesini getirin diyor..
O ne!
10. Cumhurbaşkanı’nın da bu işle bir ilgisi mi var! O da mı Ergenekoncu!
Belge geliyor; bir vatandaş Balbay’a faks çekmiş.. Altına adını ve telefonunu da yazmış..
Demiş ki: Sayın Balbay, aşağıdaki isimler CHP’ye girerse CHP kalkınır..
25 kişilik isim listesi sıralamış.. Birinci sırada da Ahmet Necdet Sezer var..
Balbay’a suç delili olarak bu soruluyor..
Belgenin adı da Ahmet Necdet Sezer belgesi!
*
Anladığım şu: Demokrasiyi darbecilerden, çetecilerden korumak için yola çıkanlar, demokrasiyi savunanları sorgular hale gelmiş..
Miting suç, gösteri suç, muhalefet suç, hükümet aleyhine yazı yazmak suç..
AKP’nin hazır kıtasına girersen demokratsın..
Tek adam yönetimine ram olursan aslansın, kaplansın..
Kişiliğime uymaz, iktidar yalakalığı gazeteciliğin özüne aykırıdır dersen;
Bir sabah ansızın gidebilirsin!
(Sabah’ın hükümet sözcüsü kalemi Emre Aköz daha medya ayağı bitmedi diyor, ağabeyleri ona bilgi aktarıyordur. Gazetecilik yapan herkes beklesin!)
Bir buçuk yıl önce yazdım; bunun adı Putin demokrasisidir.. Sadece iktidar var.. Muhalefetten vazgeçtim, kuvvetler ayrılığı bile yok!
*
Sonuç:
Balbay’ın bu traji-komik sorgusu tamamlanınca ne oldu?
Balbay’a pardon mu dediler..
Hayır!
Terör örgütü üyesi olmaktan, halkı hükümete karşı silahlı ayaklanmaya teşvik etmekten yargılanacak..
Belge var mı?
Balbay bana bu konuyu sormadılar ki diyor..
*
Arkadaşım Balbay’a geçmiş olsun demem lazım mı?
Hayır..
Çünkü bu iktidar bizi birbirimize ‘geçmiş olsun’ demeye zorluyor..
Sen yırttın..
Darısı başıma..
Sanki hepimiz suçluymuşuz gibi.
Oyuna gelmeyelim..
Mustafa Balbay’a geçmiş olsun demiyorum...
Çünkü o sadece gazetecilik yapıyor..
07/07/2008
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
22 Aralık 2007 http://www.hurriyet.com.tr/images/siyah_ok.jpg Yalçın DOĞAN
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/91b.jpg
İki yıla kadar gözaltı süresi
Malezya "ÖZGÜRLÜKLER benim sonraki tercihim, benim için güvenlik ve istikrar önce gelir".
Başbakanın bu sözlerinden sonra hızla kabul edilen bir yasa, Malezya'da bardağı taşırıyor. İnsanlar sokaklara dökülüyor. Müslüman Malezya'da kimsenin bayram filan dinlediği yok, gösterilerin ardı arkası kesilmiyor.
Bir zamanlar bizde manşetlerden inmeyen, TV röportajlarından geçilmeyen Malezya'da işler iyi gitmiyor. Eleştiriler karşısında Başbakan Badawi'nin sinirleri fena halde bozuluyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bozulan sinirlerin klasik hastalığı var: Sertlik. O da, sonun başlangıcı demek.
Badawi'nin bulduğu çözüm, gözaltı süresini iki yıla çıkarmak. İki yıllık gözaltı süresi, insan hakları ihlalinde bir rekor. Diktatörlükler dahil, bütün zamanların en uzun gözaltı süresi.
ANKET VE YARGI
Malezya, sanki aslında sizin çok iyi bildiğiniz bir ülke.
İnsanlar sokaklara döküldükçe, Başbakan Badawi anket yaptırıyor. Yooo, hiç de öyle değil, anketlere göre, halkın yüzde 54'ü hükümeti destekliyor.
Bu anket ve bu oran size bir şey anımsatıyor mu?
Malezya'da yargı atamaları büyük sorun yaratıyor. Yargıç atamalarında, hükümet "bizden birileri olsun" peşinde. Hatta, buna bazı rüşvet iddiaları da karışıyor. Muhalefet ve halkın sokaklara dökülmesindeki nedenlerden biri de bu. Bağımsız yargının sona ermesi. Buna iki yıllık gözaltı süre eklendiğinde, gerisini siz düşünün.
Yargıyı ele geçirmek tartışmaları size bir şey anımsatıyor mu?
HİNDRAF VE TAMİL
Malezya'da yaşayan Hintliler kendi haklarını istiyor. Onların haklarını koruyan bir örgüt var. Hindu Rights Action Force, kısaca Hindraf.Sokak gösterilerini ilk başlatan bu örgüt. Etnik sorun var.Gösteriler böyle başlıyor, başka nedenlerle yayılıyor. Hükümet Hintli örgütün Tamil terör örgütü ile bağlantısı olduğunu öne sürüyor. İş çığırından iyice çıkıyor.
Etnik sorun, terör örgütü ve ötesi, size bir şey anımsatıyor mu?
Malezya, Müslüman topluluğun gözdesi. Malezya, doğunun cenneti. Malezya, İslam bankacılığının kalbi. Malezya, İslam'la birlikte modern yaşamın at başı gittiği örnek ülke.
Malezya, şimdi İslam'la birlikte koyu bir diktatörlüğe yol alan ülke.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Hatta ayaklanma çağrılarına benzer açıklamalar yapıyorlar;
"Sabrımız zorlanıyor! imza, Demokratik Toplum Partisi(!) adına Bayan Ayna Emine!
İnsanın, çıkarın ağzınızdaki baklayı, diyesi geliyor.
Genel başkan yardımcısı Ayna Emine Hanım;Sabrın sonuna gelince ne yapacaksınız?" 30 Aralık 2007 Cüneyt Arcayürek.
-----------------------------------------------------------------------
17/11/2007 Vatan
Ahmet TÜRK "Bize pkk'yı kınayın diyorlar. Kınarsak etkimiz kalmaz
Aysel Tugluk "Öcalan siyasi irade olarak muhatap kabul edilmeli"
Selattin Demirtaş "Öcalan sayğıdeğer bir insan ve kürtlerin önderidir
İbrahim Binici "Kürt halkına karsı tüm vahsi ve kanlı yönelimler Türk ve İran Devletrinin eş zamanlı olarak gerçekleştirdikleri operasyonlarla direk bağlantılı olduğu bilinmelidir"
Leyla Zana " Bana Diyarbakırlı diyorlar, ben Diyarbakırlı değil, kürdistanlıyım. Buralar Doğu, Güneydoğu değil Kürdiştandır.
----------------------------------------------------------------------
Ve Simdi, aynı DPT kendini PKK ile daha da bütünleşmiş gösterek ve nerdeyse aynı isim altında anılabilecek bir duruşa gelerek Kuzey Irak'a PKK terör örgütüne yapılan operasyonu protesto gösterileri düzenliyor.
Göstericiler tarafından Emniyet Müdürlüğ ve Çevik Kuvet binalarına taş atılıyor. 26 Subat 2008 Ruhat Mengi.
-------------------------------------------------------------------
Bayrakı Çiğnemek!
Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde çıkasn olaylar dün de sürdü...Önceki günkü eylemlerde hayatını kaybeden 15 yaşındaki Yahya Menekşe'nin cenaze töreni sırasında Cizre Karayoları Bölge Müdürlüğü önündeki TÜRK BAYRAĞI
PKK yandaşları tarafından yere indirildi.
Buda yetmedi,, Belediye Parkı'ndaki TÜRK BAYRAĞI da ayaklar altına alındı
Bunları yapanların ellerinde PKK flamaları vardı..
17 Subat 2008 Mustafa Mutlu
--------------------------------------------------------------------
Gaziantep il başkanın PKK'lının cenazesinde "örgüt propagandası yapması
Adana Yakapınar Belediye Başkanı Osman Keser'in bir PKK lı içn kurulan taziye çadırında "kürdistan halkı bir evladını daha topraga verdi.
Bu ne ilk şehidimizdir, ne de son olacaktır"
18 Kasım 2007 Vatan
----------------------------------------------------------------------
Ahmet Türk Genelkurmayı "bölücülük le suçladı"
31 Ağustos 2007 Mustafa Mutlu
---------------------------------------------------------------------
Topraklarımızın çok ulşlu şirketlere verilmesine karşı çıkmak suç mudur?
ATATÜRK'Ü sevmek suç mudur?
Emperyalizme karşı çıkmak şuç mudur?
Ulusal Kurtuluş Savaşımıza sahip çıkmak şuç mudur?
Çanakkale şehitlerimizi anmak şuç mudur?
Evlerimize ay-yıldızlı bayrağımızı asmak!..
"Zinmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" suçları iddası olanların Dokunulmazlık larının kaldırılmasını iştemek!...M.E.Sezen
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
"Ergenekon diye bir oyun sahneleniyor. Sekiz aydır iddianamesi hazırlanmamış bir dava. 84 yaşında devletin iki koruma verdiği adam gözaltına alınıyor, ertesi gün pardon deyip bırakılıyor. Birilerini gözaltına alarak gözdağımı verilmek isteniyor. Bu ülkede temiz eller operasyonu yapacaklar, ellerini yüzüne sürüp aynaya bakma cesareti olanlardır. 'Üç çocuk yapın' demekle olmuyor. Benim üçüncü çocuğum İngiltere'den burs alabilecek mi, gemi alabilecek mi bunları söylemek lazım millete. Başbakan ilk bakanlar kurulu toplantısında, sayın bakanlara 'Birinizin yolsuzluğa bulaştığınızı görürsem sizi Kızılay Meydanı'nda sallandırırım' deseydi bugün Maliye Bakanı Unakıtan ortada bu edasıyla dolaşamazdı."
BAKAN ŞİMŞEK CIA'NIN YEMİNLİ TERCÜMANIYDI
Türkiye'nin en zengin krom rezervlerinin Hakkari'de olduğuna dikkat çeken Çömez, "Dünyanın en zengin çimento ham maddesi Gabar Dağı'nda, dünyanın en zengin altın rezervleri Van'ın Artos Dağı'nda. Kimsenin bundan haberi yok. Avustralyalı firmalar gelmiş taş çekiyoruz diye ülkeyi sömürüyor. Yıllarca İngiliz Tuzu diye bor madenleri kaçırıldı. Ben beni Ankara'ya gönderen iradeye yani halka ihanet etmedim. İngilizler ve Yunanlar Kurtuluş Savaşı'nda silahla yapamadıklarını şimdi Edirne'de çiftçiyi kendi bankalarına borçlandırarak 65 bin dönüm araziyi ipotek ederek yapıyor. Çünkü Türkiye tarımda girdi maliyeti en yüksek ülke haline geldi. Çiftçi artık arazisini satıyor. Türkiye'ye bu yıl Çin'den 40 milyon çift ayakkabı girdi. Peki bizim ayakkabı firmalarımız ne olacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek CIA'nın yeminli tercümanlığını yapmıştır. Bütün bunlar Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir sonucudur. Büyük Ortadoğu Projesi Sevr'in devamıdır. Bu proje Kürt devleti kurdurmak için hazırlanmıştır" diye konuştu.
Balıkesir eski Milletvekili Turhan Çömez
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
cognis rumuzlu üyeden alıntı
BAKAN ŞİMŞEK CIA'NIN YEMİNLİ TERCÜMANIYDI
(...) Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek CIA'nın yeminli tercümanlığını yapmıştır. Bütün bunlar Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir sonucudur. Büyük Ortadoğu Projesi Sevr'in devamıdır. Bu proje Kürt devleti kurdurmak için hazırlanmıştır" diye konuştu.
Balıkesir eski Milletvekili Turhan Çömez
Bu iddialar Mehmet Şimşek tarafından defalarca yalanlandı. Altını çizdiğim kısım kasıtlı olarak "CIA tercümanlığı" olarak sunuluyor.
Mehmet Şimşek 1967 yılında Batman'ın Gercüş ilçesinin Arıca köyünde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Batman'da, liseyi ise Gercüş'te tamamladı. 1988 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat Bölümü’nden dönem birincisi olarak mezun oldu. Aynı fakültede yaklaşık bir yıl araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra, lisan öğrenmek ve master yapmak üzere, bir Kamu İktisadi Kuruluşunun bursuyla 1990'da İngiltere’ye gitti. Şimşek, 1993 yılında University of Exeter'de finans ve ekonomi dalında yüksek lisans derecesini almaya hak kazandıktan sonra Türkiye'ye döndü.
Ankara ABD Büyükelçiliğinde yaklaşık dört yıl kıdemli ekonomist olarak Türkiye ekonomisi üzerine analizler yaptı. 1997'de New York'a yerleşti ve UBS'in hisse senedi analiz kısmında araştırmacı olarak çalıştı. 1998 yılında İstanbul'a dönerek Deutsche - Bender Menkul Değerler’de iki yıl çalışan Şimşek, Dünyanın önde gelen yatırım bankalarından birisi olan Merrill Lynch'ten gelen teklifi kabul ederek İngiltere'ye gitti. 2000 yılı yazında başlayan Merrill Lynch döneminin ilk günlerinde Mehmet Şimşek'in sorumluluk alanında Türkiye, Yunanistan, Mısır ve İsrail’i içeren Akdeniz bölgesi bulunuyordu. 2001'in ortasından itibaren de sorumluluk alanına Rusya, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti de eklendi. Şimşek 2005 yılı sonunda Merrill Lynch'in Avrupa, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Ekonomik ve Stratejik Araştırmalar Bölümü Başkanlığına getirildi. Adalet ve Kalkınma Partisinden 23. dönem milletvekili adayı olmak için Merrill Lynch’deki görevinden ayrıldı.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Hürriyet'ten Saygı Öztürk'ün haberi:
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9387738.asp?m=1
"Yazılanların hepsi yalan" 8 Temmuz 2008
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ergenekon iddianamesi ile ilgili yayınlar için “Tamamı yalan” dedi.
Hurriyet.com.tr’ye açıklama yapan Başsavcı Aykut Cengiz Engin Ergenekon iddianamesinin son rötuşlarının yapıldığını belirtti ve şunları söyledi:
“İddianamenin içeriği ile ilgili söylenenlerin yazılanların hepsi yalan. Benim bizzat canlı olarak kameralara karşı yapacağım açıklamaların dışında hepsi yalan ve yanlış olarak kabul edilmeli. Yaklaşık bir ay önce de iddianamenin hazır olduğu, şüpheliler ile ilgili sevk maddeleri de yazıldı. Sanıklardan şüphelilerden avukatlardan duyulan her şey doğruymuş gibi yazılıyor. İddianame ile ilgili kameralar önünde yapacağım açıklamaların dışındakiler doğru olarak kabul edilmemeli”
Başsavcı Engin, açıklamanın ne zaman yapılacağına ilişkin soruya da “Arkadaşlar çalışmaları yürütüyor. Son rötuşlar yapılıyor. Bu hafta sonuna kadar yetiştirmeye gayret ediliyor” karşılığını verdi.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Ahmet Altan'ın yazısına tamamen katılıyorum.
Sayın sdt23;
Yazılarınızı zaman zaman okuyorum. Hukuk bölümündeki yanıtlarınızda gözüme çarpıyor. Düşüncelerinize her zaman katılmasamda genede ölçülü dikkatli yazılarınızı okumak hoşuma gidiyor. Hayya ''din iman türban...'' forumunda yazdığınız yazılar tamamen farklı bir bakış açısı altında benim anlatmak istediğimin dışında anlamlara zorlanarak çekilmeye çalışılmış olsada fikre saygımdan dolayı kabul ettim ve geçtim.
İşte bunlardan dolayı alıntı yaptığım yeri geniş bir biçimde açıklarsanız mutlu olacağım. Ahmet Altan a tamamen katılma nedenlerinizi merak ettim..
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Ulu önder ATATÜRK savcılarla ilgili veciz bir söz söyledimi bilmem ama eğer savcıların görevleriyle ilgili en önemli safha olan iddianameleri ile ilgili bir şey söylemesi gerekseydi muhtemelen sporculara ettiğinin br benzerini söylerdi.
'' Ben iddianamenin kısa, öz, okunup anlaşılabilir olanını severim.'''
derdi muhtemelen.
Gerçi ben bugüne kadar kısa olsa bile okuyup anlayabildiğim çok az iddianame gördüm. O yüzden ciddi bir iddiam vardır . Bizim savcıların Türkçe yazımla ilgili ciddi sorunları var. Hatta o kadarki bazen iddianame bittiğinde ben '' eeene diyor şimdi suçluyor mu beraat mi istiyor ?'' dediğimi bilerim. Başı sonu olmayan cümle kurmayı çok severler karmakarışık bir şey çıkar genelde.
Şimdi eğer doğruysa bu anlaşılmaz konunun iddianamesi 2000-2500 sayfa arası ( Buda aslında bir gerizekalı oran aradaki oran farkı yüzde yirmibeş yok böyle bir şey ama neyse... buişin doğru yeri neresi anlamadım gitti. ) Bunu kim okuyacak ne zaman okuyacak ? Hakimlerin okuyacağına inanan varsa beri gelsin. Kaldıki savcılık gene duyumlara göre ( Herhalde yer yüzünde bu kadar duyumlu bol safsatalı abuk bir dava bir daha olmaz.) Bastırma zorluğu nedeniyle Avukatlara CD olarak iddianameyi vereceklermiş(miş.) Peki her tutuklunun da iddianameyi alma hakkı olduğuna göre savcılık hapishanelerede dünyada bir ilk yapıp laptop mu verecek ? Burasıda boşlukta kaldı. Zaten boşlukta olmayan nersi var ki?
İddianame hazırdı . UYAP her neyse çöktü dendi. Bak yola çıktı geliyor dendi gene kaldı. Yeni gözaltılardan biraz gecikecek dendi . sonra bunlara ek iddianame dendi ! Sonra aslı iddianamenin içinde olacak dendi şimdi gene orgeneraller ek iddanamede olacak deniyor... Bunların hepsinide savcılık diyor. Yani resmi açıklama bunlar. Topu topu 2 temmuzdan bu yana.... Ne iddianameymiş ama.....
BEN BURADAN SÖYLÜYORUM EĞER ORTADA BİR YAYIMLANACAK İDDİANAME VARSA PERŞEMBE VE YA CUMA GÜNÜ YAYIMLANACAK. ÇÜNKÜ RTE O TARİHLERDE YOK. GÜMBÜRTÜ KOPACAK SONRA GELECEK ADALETE İNANIYORUZ YANINDAYIZ DİYECEK. KİMSEDE KENDİSİNE YARGITAY CUMHURİYET BAŞ SAVCISIYLA ANAYASA MAHKEMESİ ADALETİ TEMSİL ETMİYOR MU DİYE SORMAYACAK.....O AYRI... BU AYRI...
İddianame bana göre son gelişmelerden sonra çok komik olacak çünkü üç gündür toplum olarak iki orgeneralin bu örgütün lideri olduğunu onların kurduğunu okuyup duruyoruz. Ne işse örgütü kuran yönlendiren lideri olanlar iddianamede yok !!!! Onlara ek iddianame !!! yani işin aslı asıl iddianame ek iddianame Anlayan anlamayana anlatsın. Hani buradan bakarsan ......
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sdt23;
İşte bunlardan dolayı alıntı yaptığım yeri geniş bir biçimde açıklarsanız mutlu olacağım. Ahmet Altan a tamamen katılma nedenlerinizi merak ettim..
Sayın commodore1tr,
Ahmet Altan'ın tüm fikirlerine değil, sayın Av. Fırat Bayındır'ın alıntıladığı yazısına katıldığımı söyledim.
Açıklama gerektiren yerin neresi olduğunu anlayamadım. Belki de darbe medyasıyla neyin kastedildiği açıklamaya muhtaç. Ahmet Altan'ın neyi kastettiğini bilmiyor ama tahmin ediyorum.
"O medyada çalışan çok dürüst insanlar da var ama oralarda “psikolojik savaş” elemanı olan yazarlar ve yöneticiler de var." demiş. Ben de öyle olduğunu düşünüyorum.
Ben AK Parti'ye dürüst ve centilmence bir muhalefet yapılması gerektiğine inanıyorum. AK Parti'nin alternatifsiz hale gelmesi Türkiye için bir tehlikedir.
Yayın çizgisiyle daha önce yalan haberlerle halka korku saçan ve bugün de Ergenekon soruşturmasını küçümseyen ve Ergenekon oluşumuna sempatisini gizlemeyen medyaya "Darbe medyası" diyor. Kastedileni dar anlamda sadece bir askeri darbe olarak algılamamak lazım. Bu mihraklar askeri de kışkırtıp oyuna getirmeye çalışıyorlar.
Yazıda başka açıklanmaya muhtaç bir yer varsa, aşağıya tekrar yazdım. Cümle cümle üzerinden geçeriz.
Darbe ve medya
Her darbenin bir medyaya ihtiyacı vardır.
Darbe silahsız olur ama medyasız olmaz.
Çünkü darbelerin altyapısını medya hazırlar, ülkeyi “korkunç” bir tehlikeyle karşı karşıya olduğuna ikna etmek, insanlarda “biri gelsin bizi kurtarsın” duygusu yaratmak medyanın görevidir.
Bu ülke yıllarca “komünizm” tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna nasıl inandı?
Türkiye’de komünist bir sistemin kurulmasının ne imkânı ne ihtimali vardı.
İşçi sınıfı bile yoktu o zamanlarda.
Gencecik çocukların hiçbir sosyal temeli, hiçbir toplumsal tabanı olmayan hareketleri bu ülkeye büyük komünist ayaklanması diye nasıl yutturuldu?
12 Mart’ta ihtiraslı generallerin kendi aralarındaki iktidar mücadelesini, bu halk nasıl oldu da “komünist devrimin” önlenmesi olarak kabul etti?
Bu insanlar ne olduğunu bile bilmedikleri komünizmin bir “öcü”, ordunun da tek kurtarıcı olduğuna nasıl inandı?
Medya sayesinde inandı.
Darbe yandaşı medyanın birinci görevi bir “korku” yaratmaktır.
Ortada toplumsal bir “korku” olmadan darbe olmaz çünkü.
Darbe, bir korkunun üzerine inşa edilir.
Eğer vaktiniz varsa gidin bir kütüphaneye bizim gazeteleri bir tarayın.
Nasıl bir dehşet duygusu yarattıklarını göreceksiniz.
Darbeciler de kendilerine bağlı “Ergenekon”larla bu dehşetin yaratılmasına yardımcı olacak eylemleri ateşlerler.
12 Eylül’de yakalanan bir tabancanın sabahleyin bir solcuyu, öğleden sonra bir sağcıyı vurmuş olduğunun ortaya çıktığını hiç unutmayın.
Bir Ergenekon varsa mutlaka bir de medyası vardır.
Ergenekonların beslediği dehşeti halka çarpıtarak sunacak bir medya olmasa, o dehşet eylemleri ne işe arar?
Medya o terörü apaçık yazsa Ergenekonlar teröre mi bulaşabilir?
Ne yazık ki darbeler her zaman kendilerine yandaş medya bulurlar.
Çünkü darbeler çok para dağıtırlar.
Hiç kimse onları denetleyemediği, kimse onlara hesap soramadığı için darbeciler yandaş medyayı paraya boğarlar.
28 Şubat’ın en büyük banka soygunlarının gerçekleştiği dönem olduğunu her zaman aklımızda tutmalıyız.
Darbeci medyanın ne beklediğini anlayabilmek için o dönemi iyi bir incelemek gerekir.
Bugün de Ergenekon’un ve darbenin bir medyası var.
Dehşet yaratmak için programlanmış bir silahlı çeteyi “vatansever” grup, darbecileri “ülkeyi kurtarmak isteyen insanlar” olarak göstermeye çalışan bir medya.
O medyada “darbe” sözcüğüne pek rastlamazsınız.
Eğer rastlarsanız, “aslında böyle bir darbe tehlikesinin olmadığını” anlatan satırlarda rastlarsınız.
Organize bir eylemin sonucu öldürüldüğü, jandarma istihbaratının cinayeti çok önceden bildiği anlaşılan Hrant Dink cinayeti onlar için “birkaç serseri çocuğun” işidir.
Buna inandırmak için çok uğraşırlar.
Darbeleri, çete cinayetlerini perdelemeye çabalarlar.
Ve, “tehlikeyi” abartırlar.
Laiklik tehlikededir.
Kadınlarımızın başlarını bağlamak için gelmektedirler.
İçki yasaklanıyordur.
Avrupa Birliği, Türkiye’de “İslami bir cumhuriyet” kurmak için kıvranmaktadır.
“Cahil” halk irticayı desteklemektedir.
Türkiye’yi “irticadan” kurtarmak için ne halktan ne Avrupa’dan bir ümit vardır.
Ve, Türkiye kurtarılmalıdır.
Bu şartlarda sizce “kurtarıcı” olarak kimi göstermektedir bu gazetelerle televizyonlar?
Adres bellidir.
Daha önce onları paraya boğan bir adres.
“Darbeci paşaların” gözaltına alınması, Ergenekon çetesinin yakalanması onlar için hüzün verici olaylardır.
Bütün bu gözaltıları, soruşturmaları, “Türkiye’yi kurtarmaya uğraşanları sindirecek” operasyonlar olarak sunarlar okuyucularına.
Paşaların darbe hazırladığını ortaya koyan günlükler “unutulmalıdır”, çetenin işlediği cinayetler, attığı bombalar konuşulmamalıdır.
Televizyonlara bakın.
Gazeteleri okuyun.
Kullandıkları sözcüklere dikkat edin.
Darbe medyasını göreceksiniz.
O medyada çalışan çok dürüst insanlar da var ama oralarda “psikolojik savaş” elemanı olan yazarlar ve yöneticiler de var.
Ama bu sefer beceremeyecekler.
Bütün bu gelişmeler, onların beceremeyeceğinin işareti.
Demokrasinin tehlikede olmasına hiç aldırmayan bu medya şimdi şaşkınlıkla bu ülkede “demokrasi” isteyen insanlar olduğunu görüyor.
Ve, komik bir şekilde yüksek tirajlarına rağmen marjinalleşiyorlar.
Çünkü artık darbenin ve Ergenekon’un bir medyası olduğu gibi...
Demokrasinin de bir medyası var bu ülkede.
Onları öfkeden çıldırtan da bu.
Ama onları öfkelendiren, halkı sevindiriyor.
Artık darbe istemiyor çünkü bu ülke
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
commodore1tr rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sdt23;
Hayya ''din iman türban...'' forumunda yazdığınız yazılar tamamen farklı bir bakış açısı altında benim anlatmak istediğimin dışında anlamlara zorlanarak çekilmeye çalışılmış olsada fikre saygımdan dolayı kabul ettim ve geçtim.
Hangi yazımı kastettiğinizi merak ettim. Sizin söylemek istediğinizi yanlış anladıysam, bunu düzeltmeniz beni daha da memnun ederdi.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Bu iddialar Mehmet Şimşek tarafından defalarca yalanlandı. Altını çizdiğim kısım kasıtlı olarak "CIA tercümanlığı" olarak sunuluyor.
Sn sdt23; her köşeden herkes ve herşey için iddiaların savrulduğu günleri yaşıyoruz. Hep aynı yöne savrulmayalım değil mi? Hep yelkenler fora fora.., nereye kadar? Arada rüzgara karşı gitmek de lazım.
Çömez'in iddiaları ki dikkate değerdir. (ki iddiadır, yine de bizlerin iddialarından daha daha mesnetli olabilir!!!)
Yalanlanmış filan değil üstelik, DÜZELTİLMİŞtir.
Geçen hafta Abdulah Gül ile Mehmet Şimşek’in danışman seçimlerini eleştirmiştim.
Yazıma Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’ten bir itiraz geldi.
Yazımda Şimşek’ten “Birinci körfez savaşında CIA’nın Guam’a götürdüğü peşmergelere tercümanlık yapıyordu” demiştim.
Şimşek’in itirazı bu ifadeye oldu.
Şimşek, CIA tercümanı olmadığını, o dönemde Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nde “Başekonomist” olarak çalıştığını bildirdi.
Şimşek’in ayrılmasından sonra şimdi ABD Büyükelçiliğinde bu göreci eski Merkez Bankası Başkanlarından Cafer Tayyar Sadıklar’ın kızı Defne Sadıklar yürütüyormuş.
Bakan Şimşek’in “Emmioğlu danışmanı” konusunda ise bir itirazı olmadı. 31.12.2007/Fatih Altaylı/Habertürk
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Yeni CMK’ya, "Elektronik ortamdaki kayıt veya bilgisayarlara el konulacak ise yedeği alınır, adli makamlar veya polisce mühürlenip kişiye veya avukatına verilir" hükmünü koydurtan CHP’li Tacidar Seyhan, el konulan CDve bilgisayarlara ’geçmiş tarihli’ bilgi eklenebileceğini belirterek, açık konuştu:"Yedeği alınmadığı için, el konulan veriler, delil olmaktan çıktı."
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay...&Newsid=188354
Demek teknoloji buna izin veriyor. Bu durumda sahibinin sahip çıkmadığı günlüklerlerle ilgili iddalar da çöpe gidiyor. Kişilerin izni olmadan yapılmış kayıtları ve elektronik ortamdakileride çıkarınca eğer noter huzurunda yapılmış bir ergenekon kuruluş belgesi yoksa Sayın Savcı karşımıza neyle çıkacak çok merak ediyorum.
Temiz eller(!) operasyonu için temiz çalışmak gerektiğini unutmuş sanırım Sayın Yetkililer...
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
TRT haberi : İddianame Cuma günü İstanbul Adliyesi'nde basına açıklanacak.
Ergenekon terör örgütü olarak da adlandırılan Ümraniye soruşturmasıyla ilgili bilgi kirliliği sürüyor.
Basında yer alan spekülatif haberleri dikkate alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmanın iddianamesini basın karşısında açıklamaya karar verdi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin'den alınan bilgiye göre, Ergenekon terör örgütü olarak adlandırılan Ümraniye soruşturmasının iddianamesi Beşiktaş'taki İstanbul adliyesi önünde, kameralar karşısında açıklanacak.
Buna gerekçe olarak da basında soruşturmayla ilgili yayınlanan bazı yanlış haberler gösterildi.
Soruşturmanın iddianamesi yaklaşık 2 bin sayfadan oluştuğu için Ulusal Yargı Ağı Projesi kapsamında ilk kez CD'ye aktarılıyor.
Aktarma işleminin henüz tamamlanmadığı öğrenildi.
Ümraniye'de bir gecekonduda 12 Haziran 2007 tarihinde bulunan patlayıcılarla ilgili başlatılan soruşturmanın bugüne kadar 58'i tutuklu 85 sanığı bulunuyor.
İddianamenin Cuma günü açıklanması bekleniyor.
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
İki emekli orgeneral, darbe iddialarıyla tutuklanınca, “Korku imparatorluğu kapıda!” avazeleriyle yeri göğü inletenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten dolayı cezaevine atılınca, askeri yönetimlerin Ziverbey gibi işkencehânelerini hatırlatanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral siyasal tarihimizde ilk kez hapsi boylayınca, 12 Mart’ın, bir askeri darbenin o korkunç işkencehanesiyle ilgili çağrışımlarla, bir darbesel sürecin çok önemli bir halkası olmaya aday bir soruşturma ile davayı, kamuoyunun gözünde, sözde çaktırmadan zayıflatmak isteyenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral hapse atılınca, sanki bu ülkede hiç darbe olmamış gibi birden ‘hukuk’u hatırlayanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbe girişiminden dolayı tutuklanınca, sanki bu ülkede hiç darbe teşebbüsü olmamış gibi ‘demokratik hukuk devleti’ne sarılanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbecilik iddiasıyla sorgulanıp hapse atılınca, sanki bu ülkede asker siyasete hiç müdahale etmemiş gibi birden bire ‘demokrasi ve hukuk havariliği’ne soyunanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbecilikten içeri atılınca, sanki bu ülkede askeri darbelerle demokrasi ve hukukun, insan hakları ve özgürlüklerin canına okunmamış, ırzına geçilmemiş gibi, akıllarına birden bire demokrasinin kutsalları düşenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbecilik suçlamasıyla sorgulanıp tutuklanınca, sanki bu ülkede askeri darbelerle Menderes’ler, Deniz Gezmiş’ler, Erdal Eren’ler asılmamış gibi ‘demokrasi’yi, ‘hukuk’u anımsayanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral tutuklanınca, ‘hukuk’u hatırlayan ama bunca zamandır Hrant Dink davasını es geçen, parmağının ucuyla bile doğru dürüst tutmayanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral tutuklanınca aklına ‘hukuk’ gelen, ama bunca zamandır Malatya Katliamı davasında ipe un serenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca aklına ‘hukuk’ gelen, ama Cumhuriyet gazetesine bomba atanla Danıştay cinayetini işleyen katilin siyasi kimliğiyle bağlantılarını, bombaların kaynağını ve bunların Ergenekon zincirindeki yerini doğru dürüst sorgulamayan, bu açıdan gazeteciliğin en temel gereği olan fikri tâkip ilkesini unutanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten hapse atılınca ‘hukuk’u, ‘insan hakları’nı anımsayan, ancak örneğin bir zamanlar işkencehaneye dönen ve Felat Beyler’e dışkı yedirilen Diyarbakır Askeri Cezaevi’ni hiç anımsamayanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten içeri atılınca ‘hukuk’ ve ‘demokrasi’yi hatırlayan, ama ‘2003-2004 darbe tertipleri‘ni bildikleri halde deşmeyen, deşemeyen, bunun üzerine gidemeyenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten dolayı içeri atılınca, ‘hukuk’ ve ‘demokrasi’yi anımsayan, ama yüzde 47 oy almış AKP’nin kapatılmasını ‘hukuka saygı’ çerçevesine oturtabilen ve ‘demokrasi’ adına içlerine sindirebilenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral içeri atılınca ‘hukuk’ ve ‘insan hakları’nı anımsayan, ama Türkiye’nin AB yolunu tıkayan Kıbrıs sorununda çözüm istedikleri için aynı askeri odaklar tarafından 2004’de ‘vatan haini’ ilân edilebilen meslektaşlarını akıllarından bile geçirmeyenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral tutuklanınca ‘hukuk’ ve ‘insan hakları’ diye yeri göğü inleten, ama Susurluk’ta, Güneydoğu’nun ‘faili meçhul cinayetleri‘nde süt dökmüş kedi gibi davrananlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekten önemli olan birlik ve beraberliğini öne çıkaranlara bir sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birlik ve beraberliğini hatırlayan, ama birlik ve beraberliğin asıl zehirleyicisi olan askerin siyasete karışmasını, darbe teşebbüslerini, muhtıraları, darbeleri unutanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca ‘demokrasi’yi hatırlayan, ama bu ülkede demokrasinin yerleşmesi için darbelerden, darbecilerden, darbeye teşebbüs eden ve askeri siyasete sokanlardan gerçek demokrasi ve hukuk adına hesap sorulması gerektiğini unutanlara bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
İki emekli orgeneral darbeye teşebbüsten tutuklanınca, bu ülkede birinci sınıf demokrasi ve hukuku günahları kadar sevmeyen sivil-asker ‘darbeci takımı’nın kararlı ya da mahçup, bilerek ya da bilmeyerek, gönüllü ya da gönülsüz avukatlığına soyunanlara bir çift sözüm var.
Çok, hem de çok ayıp ediyorsunuz!
Hasan Cemal
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
ÖDP Genel Başkanı Uras, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Örnek’in günlükleri olduğu ileri sürülen metinlerde yeralan ‘Sarıkız’ ve ‘Ayışığı’ kod adlı darbe planlarını Meclis gündemine getirmeye kalkınca ne oldu?
AK Parti’den de, CHP’den de destek bulamadı. DSP destek verdi mi? Peki ya MHP?
Ne gezer... Darbe soruşturmasına destek yoktu ama mazeret boldu...
AK Parti ‘konjoktürü’... CHP ‘yargıda devam eden davayı’ gerekçe gösterdi.
MHP ise, konunun Mecliste araştırılmasını ‘uygun’ bulmuyordu...
***
Ufuk Uras’ın darbe girişimlerinin Mecliste bir komisyon kurularak araştırılması amacıyla hazırladığı önergenin TBMM Başkanlığı’na sunulabilmesi için içtüzük gereği altında en az 20 milletvekilinin imzanın bulunmasını gerekiyordu...
Sonunda varlığı darbe nedeniyle tehdit altında olan 550 kişilik Meclis’te önergeye Ufuk Uras dışında, DTP grubu...
İktidar Partisi AK Parti’den bir tek Hüsrev Kutlu... Bir de, Bağımsız Hakkari Milletvekili Naim Geylani destek verdi...
Lafa gelince atıp tutan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden çıka çıka 22 kişi çıktı...
AK Parti ve CHP, araştırma komisyonuna sahip çıkmamak konusunda sanki gizli birittifak yaptılar...
***
Ufuk Uras da, çok haklı olarak, gözünü yumup, ağzını açtı:
‘(Konjonktürü uygun değil) diye bir yaklaşım içine girdiler. Oysa demokrasiyi bir prensip ilke meselesi olarak görmek lazım.
Yoksa böyle bir faydacı yaklaşım konjonktüre göre demokrasi diye bir şey olamaz. Aslında resmi gerekçeler bahane, mazeretten öte bir şey değil, hiç bir inandırıcılığı yok.
Ben bunu Türkiye’deki demokrasi kültürüyle ilgili problemin yansıması olarak görüyorum. Yani bize göre demokrasi biraz demokrasi biraz ufuk olmaz.
Demokrasi dışı arayışlara karşı Meclis kendi iradesini savunmayacaksa kim savunacak?’ dedi.
***
Bu son sorusunu da gene kendisi yanıtladı:
‘Darbe günlükleri ortaya çıktı, adeta kanıtlandı. Meclis bunun üzerine gitsin, arka planını araştırsın istiyoruz. Bu araştırılmasın demek anlamına gelen bir mesafeli tutumu demokrasi içerisinde anlayabilmek mümkün değil.
Milletvekillerinin öncelikli görevi yeminine sahip çıkarak, demokrasiyi savunmalarıdır. Kenan Evren, ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama bu memleketin de sahipleri vardır’ demişti. Yani artık o sahipler olmasın istiyoruz.
Bir şekilde demokrasi dışı arayışlar varsa, demokrasi dışı örgütlenmelerin üzerine gitmek lazım. Hem devlet içi hem devlet dışındaki, bütün yasa dışı örgütlenmelerin üzerine gidip bu cerahatı patlatmak lazım.
Ve sadece emekliler değil bu örgütlenmeye dahil olmuş resmi görevliler de varsa onları da içermeli. Çünkü bu tamamiyle kazınmadıkça yeniden hortluyor.
Böyle bir önergenin arkasında duracak bir irade AKP’den çıkmadı, diğerlerinden de çıkmadı’...
***
Atıp, tutan... Ama gereğini asla yapmayan... Gereğini bırakın ‘araştırma komisyonu’ önergesine bile imza koymayan...
Kısacası darbecilere ve cuntacılara karşı...
‘Halk iradesine’ sahip çıkmayan bir Meclis ile karşı karşıyayız...
***
Neden? Çünkü Anayasa... Siyasi Partiler Yasası... Seçim Kanunu... Meclis İç Tüzüğü... Bitmedi... Ayrıca altı yüz yasa ve yasaların uzantısı... Bunların hepsi 12 Eylül askeri darbesinin ürünü... Dolayısıyla Meclis ve siyaset kurumu da ‘12 Eylül çocuğu’...
***
Kadrolaşma... İhale... İtibar konularından şikayetçi olmayıp da, demokrasi konularında köklü adım atma söz konusu olunca ‘askeri bürokrasiden’ yakınan siyasetten de çoktan sıkıldım... Bundan böyle, seçim arifesinde, 12 Eylül ile demokratik bir şekilde hesaplaşmaya söz vermeyen...
Bunun ön hazırlığını seçim beyannamesine etraflıca koymayan hiç bir partiye de sıcak bakmayacağım...
Ömür geldi geçti... İttihat ve Terakki’den kurtulamadığımız gibi...
AB standartlarında bir demokrasiyi sonuna kadar tavizsiz inşa edecek tutarlı bir iradeye de rastlayamadık...
***
Ufuk Uras’ın önergesinin akıbetini merak ediyorum... Meclis darbecinin ardına düşmekte çekinir ise, bunu kim yapacak?
Dilerim Başbakan Erdoğan’ın partisinin dünkü grubundaki ‘Anayasa dışı oluşum ve hareketlere karşı dik duruşumuzu korumak zorundayız’ cümlesi, bu önerge için de bir yeşil ışık olur...
Mehmet ALTAN
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Takvimler 28 Kasım 2007’yi gösteriyordu. Kozan’da yaşayan Tevhide Kütük isimli bir kızcağız, bir makale yarışmasında ödül kazanmıştı. Tören günü ödülünü türbanıyla almak isteyince Kozan Kaymakamı’nın ve Garnizon Komutanı’nın uyarılarıyla kürsüden indirildi.
Hatırlarsınız, Türkiye karıştı.
Bütün dinci gazeteler bu olayı “büyük bir özgürlük sorunu” olarak sundu.
Olayın gazetelere yansımasının hemen ardından Başbakan Erdoğan ve eşi telefona sarılarak Tevhide’yi ve ailesini aradılar.
Üzüntülerini ilettiler.
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...09136513_3.jpg
“Sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılacak. Bu haksızlıklar bir gün mutlaka bitecek” diye moral verdiler. Tevhide’nin ve ablasının tüm eğitim masraflarını üstlenmeyi vaat ettiler.
Sadece Tevhide mi?
Hangi genç kız türban yüzünden sorun yaşadığını söylese, Başbakan mutlaka telefon edip gönlünü aldı!
Aradan yedi ay geçti.
Bu kez Edirne’den gözü yaşlı bir kadın görüntüsü belirdi televizyon ekranlarında.
Bu kadın, eşi Kuddusi Okkır’ın 12 ay önce Ergenekon Çetesi’nin finansörü olmak iddiasıyla tutuklandığını...
Hakkındaki iddianamenin bir türlü mahkemeye sunulmadığını...
Bu süreçte kansere yakalandığını...
Ama hastanelerde bir türlü teşhis konulamadığını...
Ölümünün yaklaştığı kesinleşince de serbest bırakıldığını haykırıyordu!
Bu feryatlardan sadece üç gün sonra da eşini kaybetti o kadın...
Adı Sabriye Okkır’dı.
Beş kuruşu olmadığı için, “terörü finanse etmekle” suçlanan kocasının hastane parasını ödeyememiş, cenazesini memleketine belediyenin tahsis ettiği arabayla götürebilmişti.
Büyük bir haksızlığa uğradıklarını, eşinin başına gelenlerin insanlık suçu olduğunu söylüyordu...
***
Ne ilginçtir ki onun telefonu hiçbir zaman çalmadı.
Ne türbanlı kızların “hızır acil servisi” Başbakan aradı onu; ne de onun çok duygusal eşi...
Cumhurbaşkanı’ndan da ses çıkmadı, Meclis Başkanı’ndan da...
Hepsi, o çok kullandıkları sözü hayata geçirmeye soyunmuştu adeta:
“Gözleri var ama görmezler, kulakları var ama duymazlar...”
Üzüntülerini iletmediler.
“Sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılacak” demediler.
“Bu haksızlıklar bir gün mutlaka bitecek” diye moral vermediler.
“Paraya ihtiyacınız var mı” diye sormadılar.
Böylece “örtünme hakkı”na verdikleri önemi, “yaşama hakkı” na göstermediklerini kanıtladılar...
Bu ülkenin insanlarını “bizden olanlar ve olmayanlar” diye böldüklerini, “Herkesi kucaklamak” gibi bir dertlerinin olmadığını gösterdiler.
***
İşte bu yüzden bundan sonra hiç kimse bana bu iktidarın, “haktan ve özgürlükten yana” olduğunu söylemesin...
Küfrederim!
*****
BİR ÖNERİ!
Bütün hastanelerin koridorlarına asılan ve eliyle “sus” işareti yapan hemşire fotoğrafını bilirsiniz...
İşte; Ergenekon soruşturması kapsamında tutukluyken, kahrından kanser olarak hayatını kaybeden Kuddusi Okkır’ın bu son fotoğrafı da bütün ağır ceza mahkemelerinin duruşma salonlarına asılmalı.
Asılmalı ki hâkimler, savcılar; yargıladıkları sanığın “ölümlü bir insan” olduğunu akıllarından çıkartamasın!
Bu öneriyi Adalet Bakanı’nın takdirlerine sunacağım da...
Aldırır mı bilmem?
Mustafa Mutlu
-
Re: Ergenekon'da yeni gözaltılar
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
İki emekli orgeneral, darbe iddialarıyla tutuklanınca, “Korku imparatorluğu kapıda!” avazeleriyle yeri göğü inletenlere bir çift sözüm var.
Ayıp olmuyor mu?
Hasan Cemal
Bu bana hep ilginç gelmiştir. Gazeteciler gazete okumuyor sanırım. Örneğin Hasan Cemal okumuyor. Okuyor olsaydı, en azından kendi gazetesini okuyor olsaydı yukarıdaki satırları yazamazdı. E mail attım kendisine 22 Mart 2008 tarihli gazeteleri hiç değilse Milliyet'i okusun.