-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
12 Eylül öncesindeki siyasi hayata aktif olarak kalıtmış kişilerdenseniz bilirsiniz veya o dönemi aktif olarak yaşamış kişilere sorup öğrenibilirisiniz ki; o zaman marksist olanlar leninist ve maoist olarak 2 ana ayrımda sol siyaset yaparlardı. O zaman Doğu Perinçek maoist olarak bilinirdi. Bu gün Atatürkçü olarak bilinen bir çok sol siyasi o dönemlerin hızlı marksistlerinden di ..... 23,5 yıl içinde bu kişiler epey bir değişim göstererek bu günün hızlı Atatürkçüsü oldu :)
Eğer o kişiler marksizm ile ilgili görüşlerinden öz eleştiri vererek ayrıldıklarını deklere etmeden Atatürkçü olmalarına hala inanamıyorum.
Yani Atatürk'ü kullanarak kendi marksist bakış açılarına uygun siyaset yapmalarınıda sol takiyye olarak nitelendirmekten kendimi alamıyorum.
Takiyyeyi kim yaparsa yapsın hepsi aynı nitelikte insanlardır. Bunun AKPartilisi, Saadet Partilisi veya Marksisti olmaz.
Balık hafızalığı bırakıp biraz da o kişilerin geçmişlerine bakalım. Aynı Erdoğan'ın dününü bildiğimiz gibi diğer kişilerinde dünleri bizim bu gün onların tavırlarını anlamamıza yardımcı olacaktır.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sayın Bengier;
Doğu Perinçek'in geçmişte marksizmin maoist grubundan olduğunu belirtiyorsunuz. Benim bildiğim kadarı ile Doğu Perinçek halen marksisttir ve aynı zamanda Atatürtkçü olduğunu da söylüyor.
Esases ben bir insanın hem marksist ve hem de aynı zamanda Atatürkçü olup olamayacağını merak ediyorum. Daha doğrusu marksizm ile Atatürkçülüğün bağdaşıp bağdaşmayacağının irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Sayın Bengier;
Doğu Perinçek'in geçmişte marksizmin maoist grubundan olduğunu belirtiyorsunuz. Benim bildiğim kadarı ile Doğu Perinçek halen marksisttir ve aynı zamanda Atatürtkçü olduğunu da söylüyor.
Esases ben bir insanın hem marksist ve hem de aynı zamanda Atatürkçü olup olamayacağını merak ediyorum. Daha doğrusu marksizm ile Atatürkçülüğün bağdaşıp bağdaşmayacağının irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Bilgili;
Eski bir marksist olarak açık ve net olarak söyleyebilirm ki kesinlikle bağdaşmaz. Çünkü dayandıkları temeller çok çok farklıdır. Bazı anlar gelebilir ki zıt düşünceler aynı şeyi söyleyebilirler ama bu onların bağdaştığı anlamını taşımaz.
Zaten özellikle söylemek istediğim ülkemizde takiyyenin sadece bir kısım islami kesim tarafından yapılmadığı bir kısım marksistlerinde bu işi yaptıkları idi.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Kimin ne oldugu önemli elbette ancak neye hizmet ettikleri daha da önemli
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Antiemperyalizm, devrimcilik ve halkçılık ortak payda anlamında az şey midir?
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Antiemperyalizm, devrimcilik ve halkçılık ortak payda anlamında az şey midir?
Devrimcilik ve halkçılık ortak payda olarak sadece isim olarak ele alınabilir içerik olarak değil.
Antiemperyalizm hususu ise içeriğinde tam bir örtüşme sağlamaz.
Kısaca Atatürkçülükteki literatür ile Marksizmin literatürü farklıdır. İkisinde de olan bir terim olabilir ama içerikleri çok farklıdır.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sn. Bengier,
Siz eski bir marksist olduğunuzu ifade etmişsiniz, ancak ben eski bir marksist değilim, buna karşın marksizmi biraz bilirim, Kemalizm'i ise iyi bilirim...
Tanım olarak değil de , içerik olarak belirttiğim ilkelerde nasıl bir farklılaşma vardır, evrensel sonuçları itibarıyla açıklarsanız en azından marksizm açısından bilgilenmiş olacağım.
Selamlar,
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
Benim bilgisayarıma da koyar mısınız lütfen?
(Başkası koysa bile koyulma tarihi bellidir.
Mesela krokinin faksının Taraf gazetesinden çekildiği iddia edilmişti. Delil olarak Taraf gazetesinde yer alan krokideki faks üzerindeki tarih sunulmuştu.
Taraf buna cevap verdi. Tarihin 13 mart değil, 23 mart olduğu, bu faksın Ankara büro tarafından İstanbul Taraf gazetesine çekildiği ve İşçi Partisinin bu faks görüntüsünü Taraf gazetesinin haberinden aldığı açık bir şekilde ortaya kondu.
Taraf gazetesi faks makinesinde ve Türk telekomda herşeyin kayıtlı olduğunu ve krokinin gazeteden İşçi Partisi'ne veya bir başkasına daha önceki bir tarihte çekilmediğini ifade etti ve aksinin ispatlanması halinde gazeteyi kapatacaklarını da ilan ettiler.)
Aynı şekilde Özden Örnek'e ait olduğu öne sürülen günlüklerin de yapılan bilirkişi araştırması sonucunda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki bilgisayardan çıktığı anlaşıldı.
Gerçekler zamanla ortaya çıkacak.
Benim bildiğim Sn. Perinçek in oğlu hukukçudur. Yani Yargıtay ın krokisini duruşmalara daha kolay yetişebilmek için kaydetmiş olmaz mı?
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Ben ülkücü olduğumu saklamıyorum.... Fakat MHP li değilim.
-
Şimdiyi anlamak için hatırlanması gerekenler.
Unutmak istediğim günlerin kitabı 6-7 Eylül Olayları
Elli yıl öncesi. İlk gençlik günlerimden belleğimde kalan bir görüntü. Evin penceresinden bakıyorum, caddelerde top top kumaşlar. Yerde sürüklenip bırakılmış eşya.
Protestonun vahşete dönüşmüş dehşet görüntüleri. 6-7 Eylül 1955'te yaşananları bir kitapta okurken, o bilgiler bana bir kitabın sayfalarında değil, biyografimden kesitler gibi geldi.
Dilek Güven'in Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6/7 Eylül Olayları çalışması küçük bir provokasyonun nelere mal olduğunu, milliyetçilik kisvesi altında yakıp yıkmaya sebep olduğunu gösteriyor.
Bilgiler, belgeler, fotoğraflar, dünü iyi anlayıp tahlil etmenin, bugünkü provokasyonları önlemede yararlı olacağı kanısındayım.
Tarihi dönüm noktalarının hareketleri, bence güncel tarihin belirleyicisidir.
Nasıl başladı 6-7 Eylül olayları? 6 Eylül 1955 günü saat 13.00'te, devlet radyosu, Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve yapılan bombalı bir saldırı haberini duyurdu ve bu haber öğleden sonra İstanbul Ekspres gazetesinin iki ayrı baskısıyla yayıldı.
İstanbul'da masum bir protesto gibi başladı ve İstanbul ve İzmir'den, Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlere yönelik bir harekete dönüştü.
Dilek Güven'in kitabını okuduğunuzda; benim için en üzerinde durulması gereken bölüm, olayların ardındaki nedenlerdir.
Giriş'te kitabın nasıl yazıldığı, kaynaklara nasıl gidildiği, çalışmanın ciddiyeti konusunda fikir veriyor.
Böyle bir tahrikin olumsuz sonuçlarını Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı gibi bölgelerde vermesi olağandı. Çünkü gayrimüslim nüfusun gerek ticarethaneleri, gerek işyerleri bu semtlerde yoğunlaşmıştı. Sanırım bu kitapta yorumlar, bilgiler kadar okuru etkileyecek insan tanıklıklarıdır. Çünkü o günün ruhunu yansıtması bakımından ilgi çekici, onun için de o metinlerden örnekleri yazıma aldım.
Olayların büyümesinde olaylar bittikten sonra sorumlular, suçlular aranınca, ilk neden bulundu: ‘Güvenlik Güçlerinin Pasifliği.'
Alman konsolosluğunun raporlarında da verilen talimatın gevşekliğinden söz ediliyor.
İzmir'deki saldırılarda, Fuar'daki Yunan pavyonu yakıldı. Ankara'da güvenlik güçlerinin başında Kemal Aygün olayları önledi; İzmir'de Rum bayraklı teknelere yapılacak hücumu da, Türk savaş gemilerinin subayları önledi.
Örnekleri okuduğunuzda göreceksiniz ki, birçok Türk de bu olayları önledi, özellikle Rum komşularını bu öfke selinde boğulmaktan kurtardı. Maddi hasar çıkarıldığında en yüksek kayıp oranı Rumlara aitti. Elbette bir bomba haberiyle bunca halk sokağa dökülmezdi, o günün siyasal olaylarını, ekonomik durumu, hükümetin Kıbrıs'la, Yunanistan'la ilgili sorunlarını, bunları topluma yansıtma biçimlerini de değerlendirme dairesi içine almak gerekir.
Patrikhane'nin önüne ‘Kıbrıs Türk'tür' levhasının asılması bile o günün havasını yeterince veriyor.
Saldırıların ardından 11 Eylül 1955'e kadar ihbar sayısı 1500'ü bulmuştu. Maddi hasarlar bağışlarla ödendi, bankaların katkılarıyla.
Hükümet adına açıklama yapan Fuat Köprülü, suçlular, tahrikçiler arasında komünistleri de gösterdi.
(Aralarında ,Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş solcularla ile ölmüş dört solcu hakkında dava açıldı. Dava beraatle sonuçlandı. K-Ç)
Solcuların sorumluluk alanına çekilmesi daha sonraki dönemlerde de uygulanan bir yöntemdir.
Fahrettin Gökay, bu konuda iktidarı suçladı.
6-7 Eylül Olayları'nın çıkışı, yayılışı konusu, 1960 darbesi sonunda Yassıada'da ele alındı. Azınlık politikalarına bakıldığında, bazı unsurlar için devletin bir program yaptığından söz edilebilir:
Ekonomi ve Bürokrasinin Türkleştirilmesi, Dilin Türkleştirilmesi, Kültür ve Eğitim Kurumlarının Türkleştirilmesi, İskan politikaları.
Dilek Güven'in kitabı cumhuriyetten bu yana bazı kavramların gelişme çizgisini, seyrini tarihi perspektiften veriyor.
Şimdiyi anlamak için çok önemli ipuçları bulunuyor bu çalışmada.
Alıntı: Doğan HIZLAN -Hürriyet-10 Eylül 2005
-
Şimdiyi Anlamak İçin Hatırlanması Gerekenler
'Fahri Çoker Arşivi'nden oluşan 6-7 Eylül Olayları. Fotoğraflar-Belgeler kitabını da mutlaka incelemek gerekir.
Yüz ifadeleri bile kitlelerin, yönlendirilmiş sağlıksız coşkuların incelenmesi gereken örneklerdir.
Beyoğlu Bölgesi Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görev yapan emekli Tümamiral Fahri Çoker'in arşivini Tarih Vakfı'na bağışlayarak bunun yayınlanmasını sağlaması, gerçek milliyetçilere, genç kuşaklara verilmiş önemli bir armağan.
Hakim Tümamiral Fahri Çoker'in biyografisini mutlaka okumalısınız, yaptığı başka çalışmaları da öğrenmelisiniz.'
6-7 Eylül Olayları Fotoğraflar-Belgeler
Fahri Çoker Arşivi
Tarih Vakfı
Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında
6-7 Eylül Olayları
Tarih Vakfı
1955 saldırıları, İstanbul'da bir cemaatin varlığının sona erişidir
1950'ler Türkiye'sindeki ulusal-siyasi durum, tamamıyla 1930'lu ve ‘40'lı yılların devamı olarak görülebilir. Buradaki somut araştırma konusunu oluşturan, 1955 yılında meydana gelen 6-7 Eylül Olayları da, ekonomik hayatın millileştirilmesi ve etnik homojenleştirme bağlamında incelenecektir.
6-7 Eylül 1955'te, İstanbul ve İzmir'de, bu kentlerde yaşayan gayrimüslimlerin mülklerine saldırılmıştı. Dönemin başbakanı Adnan Menderes'in açıklamasına göre bu olayların sebebi, milliyetçi Türk basınında da ayrıntıyla haberleştirilen iki gelişmedir:
1) Sözde, Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs'ın Türk azınlığına karşı bir saldırı hazırlığı içindeydi. Bu durumda Hürriyet gazetesinin yazı kurulu misilleme tehdidiyle karşılık verdi ve hararetle ‘İstanbul'da, saldırabileceğimiz yeteri kadar Rum'un yaşadığını' vurguladı.
2) İstanbul Ekspres adlı akşam gazetesinin 6 Eylül 1955 tarihli bir haberine göre, Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu Selanik'teki evde bir bomba patlamıştı.
Başbakan Menderes, bu olayın Türk halkını öfkelendirdiğini ve spontane bir biçimde Rum azınlığa saldırıldığını iddia etti. Birkaç gün sonra, hükümet açıklaması tekrar gözden geçirilerek değiştirildi; buna göre, olaylar Türk komünistleri tarafından planlanmış ve hayata geçirilmişti. Olayları, 9 Eylül 1955'te 2000'in üzerinde insanın ‘komünist' görüşlerinden dolayı tutuklanması izledi. Ancak, 1955'teki saldırıların gerçekte devletin yöneticileri tarafından planlandığını ve hayata geçirildiğini gösteren yeteri kadar dayanak mevcuttur.
1955 saldırıları, İstanbul'da özellikle Rum-Ortodoks bir cemaatin varlığının sona erişine işaret eder. 1955'ten sonra giderek artan sayıda, Rumlar Yunanistan, Avustralya veya Kanada'ya göç etmek üzere İstanbul'u terk etmişlerdir.
Alıntı: Doğan HIZLAN-Hürriyet-10 Eylül 2005
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Sn. Bengier,
Siz eski bir marksist olduğunuzu ifade etmişsiniz, ancak ben eski bir marksist değilim, buna karşın marksizmi biraz bilirim, Kemalizm'i ise iyi bilirim...
Tanım olarak değil de , içerik olarak belirttiğim ilkelerde nasıl bir farklılaşma vardır, evrensel sonuçları itibarıyla açıklarsanız en azından marksizm açısından bilgilenmiş olacağım.
Selamlar,
Marksizm temel yaklaşım olarak sınıflararası çelişki penceresini kullanır. Kemalizmde ise böyle bir pencere bulunmaz bu bile başlı başına ayrılığın temelini oluşturur. Bu arada Kemalizmin iktisadi yaklaşımının temelini oluşturan İzmir İktisat Kongresini incelemenizi tavsiye ederim. Orada bulacaklarınız ile Marksizmin iktisadi temellerini karşılaştırırsanız sonuç ortaya çıkacaktır.
İki ideoloji arasındaki evrensel farklılaşmayı ise burada anlatmak imkansızdır. Çünkü bu tür bir sohbet, arkadaş arasında sohbette hukuki bir sorun yaratmaz iken, burada tartışmamız bizlere ergenekon kapsamında göz altına alınmaya kadar hukuki sorun çıkartır.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Zaten Devlet Bahçeli olduğu müddetçe oy da vermeyeceğim.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Av.Tayfun Eyilik rumuzlu üyeden alıntı
Kimin ne oldugu önemli elbette ancak neye hizmet ettikleri daha da önemli
Bu cümle,vecize gibi.Kutlarım.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sayın Bengier,
Bilgilendirmeniz için teşekkür ederim. Sonuç Ergenekon olacaksa ona da eyvallah derim.:o
Madde-1: Türkiye, milli sınırları dahilinde, lekesiz bir bağımsızlık ile, dünyanın barış ve gelişme unsurlarından biridir.
Madde-2: Türkiye halkı egemenliğini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez; ve milli hakimiyete dayanan meclis ve hükümetine her zaman destek verir.
Madde-3: Türkiye halkı, tahrip etmez; imar eder. Bütün emeği ekonomik yönden ülkeyi yükseltmek amacına yöneliktir.
Madde-4: Türkiye halkı, tükettiği malı olabildiğince kendi yetiştirir. Çok çalışır, zamanda, parada ve ithalatta savurganlıktan kaçar. Milli üretim için yeri geldiğinde geceli gündüzlü çalışır.
Madde-5: Türkiye halkı, servet olarak bir altın hazinesi üzerinde oturduğunun bilincindedir. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi ulusal üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.
Madde-6: Hırsızlık, yalancılık, ikiyüzlülük ve tembellik en büyük düşmanımız; köktendincilikten uzak dindarca bir anlayış her yerde ilkemizdir. Her zaman faydalı yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı kutsallığına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşmanca propagandalardan nefret eder ve bunlarla mücadeleyi hep bir görev bilir.
Madde-7: Türkler, bilgelik ve yetenek aşığıdır. Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir; fakat her şeyden önce ülkesinin malıdır. Eğitime verdiği yücelik dolayısıyla ( Mevlûdu şerif) Kandil günü, aynı zamanda bir kitap bayramı olarak kutlanır.
Madde-8: Birçok savaşlar ve zorunluluktan dolayı azalan nüfusumuzun artması ile beraber sağlıklarımızın, hayatlarımızın korunması en birinci amacımızdır. Türk; mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir, bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Ata mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi beden eğitiminin yayılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve özeni göstermekle beraber cinslerini düzeltir ve sayılarını çoğaltır.
Madde-9: Türk, dinine, ulusuna, toprağına, hayatına ve varlığına düşman olmayan uluslara hep dosttur; yabancı sermayesine karşı değildir. Ancak kendi yurduna, kendi diline ve yasasına uymayan kurum ve kuruluşlarla ilişkide bulunmaz. Türk, bilim ve sanat yeniliklerini nerede olursa olsun doğrudan doğruya alır ve her türlü ilişkide fazla aracı istemez.
Madde-10: Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı sever; tekel istemez.
Madde-11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olurlarsa olsunlar, birbirlerini candan severler. Meslek, zümre itibariyle el ele vererek birlikler, ülkelerini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak isteğindedirler.
Kaynak: wikipedia :o :o :o
Kaynak bu kadar sığ olmasına rağmen, 1923 tarihli İzmir İktisat Kongresi'nin genel ilkeleri bunlar, Kemalizm elbette sınıf ideoloğu değildir ve hatta bazı eski marksist arkadaşlara göre burjuva sınıf ideoloğu da asla olmamıştır. Buna rağmen bilimsel sosyalizm ile ortak bir çok noktası vardır.
Selamlar,
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Şunlar da alınan kararlar (tabi gene kaynak aynı:o )
1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması ,
2. El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir,
3. Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
4. Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
6. Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
7. Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
8. Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
9. İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
10. Sendika hakkı tanınmalıdır.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
İzmir-İktisat Kongresi Görüşler ve Değerlendirmeler
Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 46, Cilt: XVI, Mart 2000
--------------------------------------------------------------------------------
Giriş
İzmir - İktisat Kongresi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “köklerini “ bilmede, dünü anlamada, bugünü kavramada ve yarına bakmakta hala çok önemli ekonomik, toplumsal, siyasi ve hukuki bir belge olma niteliğini taşımaktadır.
Ancak, İzmir İktisat Kongresi, her nedense “hukuki bakımdan” hiç veya yeterince değerlendirilmemiştir.
İzmir İktisat Kongresinin Yapıldığı Tarihi Dönem
İzmir İktisat Kongresi, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihinde toplanmıştır. Bu tarihte Lozan Konferansı kesintiye uğramış, tabii “Cumhuriyet” henüz ilan edilmemiştir.
Amasya Tamimi nasıl kurtuluş Savaşını başlatan ve bu “savaş boyunca güdülen amaç ve esasların” hukuki temel metnini oluşturmuşsa, İzmir İktisat Kongresi de, 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin ve bu cumhuriyetin niteliğini oluşturan Devrimlerin temel metnini oluşturmuştur.
Gerçekten, Lozan Konferansında, tarihi eskiye giden bir ulusun siyasi-hukuki biçimi olarak doğan yeni bir Devletin bir kurtuluş savaşı ortamında oluşmakta olduğu görülmüş, bu devletin toplumsal, ekonomik, siyasi yapısının ne/nasıl olacağı sorusu zihinleri işgal etmeye başlamış, savaşı kaybeden devletler bu belirsizlikten yararlanarak üstüne üstlük bir de “baskın çıkmaya” çalışmışlardır
İşte, İzmir İktisat Kongresi, Lozan Konferansının dağıldığı, Türk Heyetinin konferansı terk edip yurda döndüğü, ulusal sıkıntıların “had safhada”‘ olduğu bir sırada, Kurtuluş Savaşının noktalandığı İzmir’de, ülkenin birçok yerinden gelen, toplumu oluşturan sınıfları ve/veya “grupları” temsil eden 1135 delege ile toplanmıştır.
İzmir İktisat Kongresinin, dünya kamuoyuna, bugün de geçerli, tek bir duyurusu olmuştur.
Uygar başka uluslar kadar uygarız.
“ Milletimiz mazisinden değil, artık istikbalinden mesuldür”
........................
........................
Sonuç
İzmir İktisat Kongresi, Lozan barış görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir sırada, Ziraat, Sanayi, Ticaret ve İş hayatının temsilcilerinin, yani halkın gerçekleştirdiği “mesaj” içerikli, “resmi” olmayan “siyasi” bir faaliyettir.
Bu büyük Kongrede, itçesine yapılan zalimane bir savaştan şerefle çıkan bir halkın, yani “yeni Türkiye’nin” savaşta oluşmuş bulunan ve barıştan sonra oluşacak olan “şekline” ve “içeriğine” işaret edilmiştir. Kısacası, tüm Dünyaya, yeni Türkiye’nin, temsilcileri vasıtasıyla halkının yaptığı, uygarlıkta yeri olan bir “resmi” sunulmak istenmiştir. İzmir İktisat Kongresi, Türk toplumunun ekonomik, toplumsal, siyasi ve hukuki tüm temel düzenlerinin kaynağını “milli hakimiyet” esasından, yani “beşeri iradeden” aldığına ve bu temel esasın mutlaklığına, vazgeçilmezliğine işaret etmiştir.
İzmir İktisat Kongresinde, ilk kez Milli devlet, Milli iktisat, Milli toplum, Milli hukuk düzenlerinin o günün şartlarına uyularak oluşturulması gereğine işaret edilmiştir. Ancak, Kongrede, “millilik” ile “milliyetçilik” asla birbirine karıştırılmamıştır.
Gerçekten bu bağlamda olmak üzere, İzmir İktisat Kongresi kendine özgü bir pazar ekonomisi düzeninin oluşturulması zorunluluğunu ortaya koymuş ve bunun o günün ortamındaki şartlarına işaret etmiştir. İzmir İktisat Kongresinde, şartlar gereği olarak devletin de ekonomik hayatta yer almasına işaret edilmiş olmakla birlikte, faşizm ve nazizme, salt liberalizme, sosyalizm veya komünizme itibar edilmemiştir.
İzmir İktisat Kongresinde, kimi zaman açık kimi zaman örtülü olarak, “yeni düzeni” kuracak, koruyacak ve geliştirecek ve bu düzenin cereyanına imkan verecek, teokrasiden arındırılmış, kaynağını beşeri iradede bulan ve milli toplum, milli devlet, milli iktisat gereklerini sağlayan yeni bir hukuk düzeninin oluşturulması zorunluluğuna işaret edilmiştir.
Böylece, İzmir İktisat Kongresinde, bir yandan temsilcileriyle barış masasına oturduğumuz uluslara muhteşem bir kurtuluş savaşı içinde doğan, gelişen, kökleşen ve tüm kurum ve kuruluşlarıyla biçimlenen bir bir ulusun ve onun egemen ifadesi olan Devletin “kimliği” hakkında uyarılarda bulunulurken, öte yandan ileride kurulacak olan “Cumhuriyetin” ve yapılacak olan devrimlerin, özellikle Türk Hukuk Devriminin “meşruiyet” temeli oluşturulmuştur.
Kısacası, İzmir İktisat Kongresi, sözünde saklı ilkeler bakımından, Türk ulusunun dünü, bugünü, aynı zamanda yarınıdır
-
Niye İzmir
.................................................
.................................................
Kongre, yeni Türkiye'nin İktisat Politikasını belirlemek amacıyla toplanmıştır. Mustafa Kemal Paşa açış konuşmasında :
". Yeni Türkiye'mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü; zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir.
Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz.
Ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir." demiştir.
Atatürk, bu Kongre'de ayrıcalık taşıyan yabancı şirketlerin millileştirilmesi üzerinde durmuş, gayri meşru rekabeti besleyen kapitülasyonlara son vermenin gerektiğini belirtmiş, ulusal görüşü iktisat politikalarına temel yapmanın zorunluluğu olduğunu söylemiştir. Kongre, iki haftalık bir çalışmadan sonra oybirliği ile kabul edilen 'Misak-i İktisadi'yi yayımlayarak dağılmıştır.
Kurtuluş sonrası Türkiye'nin iktisadi bakış açısını belirleyen en önemli olay, İzmir İktisat Kongresi'dir. İzmir, Türk kurtuluşunun, bağımsızlığın simgesidir. Mustafa Kemal'in Ordusu, işgalci Yunan güçlerini yenilgiye uğratıp, 9 Eylül 1922'de İzmir'i işgalden kurtarınca, kent, siyasi kurtuluşun simgesi olur.
Ancak, 9 Eylül sonrası koşulları İzmir için çok ağırdır. İzmir büyük bir yangına sahne olmuş, bölgedeki bağ ve bahçeler sökülmüş, tarlalar yozlaşmış, ortalık harabeye dönmüştür. İktisat Kongresi'nin İzmir'de toplanması bir rastlantı değildir. İşgalin tüm ağırlığını hissetmiş, savaşın yıkımını yaşamış, iktisadi bakımdan çökmüş olan İzmir, İktisat Kongresi ile iktisadi kurtuluşun, kozmopolit ekonomik yapıdan ulusal ekonomik yapıya geçişin de simgesi olacaktır.
Alıntı : izmir.gov.tr
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Yazdıklarımda Kemalizmi liberalizm veya burjuva ideolojisi olarak degerlendirdiğimi nereden çıkarttığınızı anlayamadım. Özellikle yorum yapmama rağmen. Hatta dinci gericilkle Kemalizmi nereden bağdaştırdığımı da....
Ayrıca İktisat Kongresinde geçen o kadar Türk sözünden sonra Atatürk'ü Turancı ilan etmek de mümkün olurdu ama karşınızda eski bir marksist olduğu için dinci gerici olarak gördüğümüzü söylemekle yetinmişsiniz.
Kemalizm iktisat kongerisinden çıkartabildiğiniz kadar ile biraz sentez niteliğindedir. Bir tarafta vahşi kapitalizm bir tarafta marksizm Kemalizmi ideoloji yapan ise bu iki yapınında olumlu yönleri ile dönemi için bir sentezdir.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sayın Bengier,
İzmir İktisat Kongresi ile alınan kararlar, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kendine özgü bir karma ekonomi modeli uygulayacağının dünyaya ilanıdır.Bu ekonomik modeli o zamana kadar mevcut ekonomik modellerle açıklamak doğru değildir. Ancak bu modelde çeşitli iktisadi görüşlerin yansımalarını görmek de mümkündür.
Zaten önceki mesajlarımda da ortak paydadan bahsederken konuyu ekonomik anlamda değil, Kemalizm'in Dünyaya bakışı açısından irdelemiştim.
Konu, sizin "solcuların Kemalizm takiyesi" yaptıkları yönünde beyanınızdan açılmıştı. Ülkemizin içerisinde olduğu durum gözönüne alınırsa, genel anlamda bugün sol prensipler (özellikle sosyal demokrasi ve demokratik sosyalizm) ile Kemalizm'in konulara bakışında birçok ortak nokta vardır diyorum. Yani ortada bir takiye yoktur, ortak paydalar vardır. Bizim gericilere mahsus "takiye" olgusu ile sol ve Kemalizm'in aynı cümlede kullanılması da bu kavramların özünü iyi anlamamaktan gelir diye düşündürdü bana...
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
KEMALİZM VE SOSYAL DEMOKRASİ
Sosyal Demokrat kesim, yirmibirinci yüzyıla giderken, Türkiye'deki ideoloji ve somut program tartışmalarını yoğunlaştırıyor.
Her ideoloji gibi "Sosyal Demokrat" ideolojinin de Türkiye'deki temelleri, bir yandan evrensel kaynaklardan, öte yandan ülkenin tarihsel düşünce kökenlerinden gelir.
Hiç kuşkusuz, Türkiye'deki güncel ideolojileri etkileyen kaynakların başında Mustafa Kemal Atatürk ve O'nun ideolojisi vardır.
Geleneksel olarak "Atatürkçülük" ya da "Kemalizm" terimleriyle adlandırılan, Mustafa Kemal Atatürk'ün ideolojisi, O'nun söyledikleriyle olduğu kadar, yaptıkları ile de biçimlenen bir düşünce sistemi, hattâ bir uygulama programıdır.
12 Eylül'ün Tahribatı.
Günümüzde, Mustafa Kemal Atatürk'ün ideolojisini belirtmek için kullanılan isimlerden, "Kemalizm", eskiden daha sık olarak kullanılan "Atatürkçülük" terimine tercih edilir olmuştur.
Bunun en önemli nedeni, 12 Eylül yöneticilerinin, kendilerini "Atatürkçü" olarak nitelemesi ve Atatürk'ün kişisel vasiyeti dahil, pek çok Atatürkçü ilkeyi, Atatürk'ün adını kullanarak bozmuş, zedelemiş hattâ ortadan kaldırmış olmalarıdır.
l2 Eylül yönetiminin bu uygulamaları o denli geniş kapsamlı ve Atatürkçülğü zedeleyici olmuştur ki, Nadir Nadi gibi, kimliğini "Atatürkçü" olarak tanımlayan bir yazar bile, bu uygulamalar karşısındaki protestosunu belirtmek için, "Ben Atatürkçü Değilim" adıyla kitap yayımlamak gereğini hissetmiştir.
Atatürkçü düşünceyi ve ideolojiyi incelemek isteyen bazı bilimadamları, sırf 12 Eylül yönetimi ile özdeşleşmemek için, "Marksizm" ve "Marksoloji" ayrımını anımsatan bir biçimde, çalışmalarını, "Atatürkçülük" adı altında değil, "Atatürkoloji" ismi ile yapmak ve yayımlamak gereğini duymuşlardır.
İşte bütün bu nedenlerle, toplum, ve özellikle Atatürk'ü düşünce ve eylemlerinin odak noktası yapmak isteyen yazar, düşünür ve politikacılar, artık, "Atatürkçülük" yerine "Kemalizm" adını kullanmaya başlamıştır.
Oysa, bu ayrımdan önce, özellikle 1960'lı yıllarda, başka bir ayrım göze çarpıyordu: Mustafa Kemal Atatürk eyleminin ya da devriminin, Kurtuluş Savaşı bölümünü benimseyen ve destekleyen, fakat ondan sonra gelen batılılaşma atılımlarını reddedenler, daha çok "Mustafa Kemal" ismini kullanıyor, buna karşılık, anti-emperyalist harekete pek de sempati ile bakmayan, ama, batı ile bütünleşmeye önem verenler, Atatürk adını tercih ediyorlardı. Bir anlamda, bizce bölünmez bir bütünlük taşıyan "Türk Devrimi", Mustafa Kemal Atatürk ismi bile ikiye bölünerek, "Mustafa Kemal'in yaptıkları" ve "Atatürk'ün gerçekleştirdikleri" olarak ikiye ayrılmıştı.
Bugün, zaten tarihsel, toplumsal ve siyasal gerçeklere uygun olmayan bu ayrım artık güncel önemini yitirmiş ve ortadan kalkmıştır.
Bu ayrımın yerini, kendilerini, Atatürk'ün adını kullanarak O'nun kişisel vasiyetini hiçe sayıp Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarını kapayanlardan, Anayasa'ya zorunlu din dersi koyup, İmam Hatip okullarını pıtrak gibi çoğaltarak laik eğitim ve laik devlet ilkesini zedeleyenlerden, ayırmak isteyenlerin "Kemalizm" terimini tercih etmesi almıştır.
Bu nedenle biz de bu genel eğilime katılarak, tartışmaları, "Kemalizm" adı altında sürdüreceğiz.
Kemalizmi Tartışmak
Bugün Türkiye'de Sosyal Demokrat ideolojinin bir bunalım yaşadığı açık bir gerçek.
En azından siyasal platforma yansıdığı biçimi ile, 1970'li yıllarda yüzde 40'ları aşan bir oy potansiyeli, bugün sol yelpazede görülen iki partinin oy toplamı olarak yüzde 20'lere düşmüş durumda.
Bir başka deyişle, siyasal tablo, bize "Sosyal Demokrat" kesimde bir buhran yaşandığını gösteriyor.
Bu çerçevede bir yandan, politikacılar, uygulamaları, programları ve demeçleriyle öte yandan, yazar ve düşünürler, yazı ve tartışmalarıyla, Sosyal Demokrasiyi haklı olarak, derinliğine ve genişliğine irdeliyor.
Bütün ideolojiler gibi, Sosyal Demokrat ideolojinin evrensel kökleri tartışılırken, ulusal kökenleri de sorgulanıyor.
Bu süreç içinde, kaçınılmaz olarak Kemalizm de gündeme geliyor.
Sosyal Demokrat Değişim hareketi olarak biz de bu tartışmaları yararlı hattâ gerekli görüyoruz.
Kemalizm'in de bu bağlamda tartışılması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor.
İşte Dergimiz, bu sayıda böyle bir tartışmayı en yetkili kişilerin ağzından yayımlayarak, hem Kemalizmin, hem de Sosyal Demokrasi'nin netleşmelerine ve Türkiye'yi yirmibirinci yüzyıla taşımalarına yardımcı olacağını düşünüyor.
Kemalizm ve Sosyal Demokrasi
Kemalizm ile Sosyal Demokrasi ilişkilerine bakıldığında ortada üç egemen görüş açısı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Birinci görüş, kendilerine "İkinci Cumhuriyetçiler" adını veren bazı yazarların ve politikacıların da aralarında bulunduğu bir grubun Kemalizmi reddeden yaklaşımdır.
Bu görüşe göre Kemalizm, tek parti baskısını simgeleyen bir uygulama altı ok ile ifade edilen ilkeleri ise eskimiş bir ideolojidir. Bu nedenle de, günümüzdeki Sosyal Demokrat ideoloji'nin Kemalizm ile "hesaplaşması" ve onu "aşması" gerekmektedir.
İkinci görüş, Kemalizmin, günümüzde de olanca geçerliliğini koruduğunu savunan ve onu, Türkiye'yi yirmibirinci yüzyıla taşıyacak bir ideoloji olarak gören yaklaşımdır.
Bu görüşe göre, günümüzdeki Sosyal Demokrat ideoloji, Kemalizm'e eşittir. Hatta, Sosyal Demmokrasinin güncel zaafları, ancak Kemalizm yolu ile aşılabilir.
Üçüncü görüş, Kemalizm'i, bugünkü Sosyal Demokrat ideolojinin kökenlerinden biri sayan yaklaşımdır.
Bu görüşe göre, Kemalizm, bugünküdemokrasinin ve Sosyal Demokrasinin ulusal kökleri arasındadır. İki ideoloji arasında bugün de yoğun bir etkileşim vardır. Pek doğal olarak değişen dünya ve toplum koşulları her iki ideoloji açısından da bazı yeni açılımlar ve yorumlar gerektirebilir.
Emre KONGAR
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Dikkat edecek olursanız ben ne sosyal demokrasiden bahsettim nede demokratik sosyalizmden bahsettim. Ancak ben doğrudan marksizmden bahsettim. Eğer o kavramları kullansaydım, bir nebze haklı olabilirdiniz.
Sözlerimde "sol takiyye" lafını kullandım bu biraz daha insaflı bir eleştiridir. Sayın Perinçek ile ilgili olarak çok daha ağır eleştirileri kullananlar oldu hatta kendisine "maocu bozkurt" denildi. Ben o "maocu bozkurt" nitelemesinin ağır olacağını düşünerek, birazda bazı kişilerin karşıyı eleştirirken kendi düştükleri ironik durumu gözler önüne sermek niyeti ile karşı tarafı suçladıkları terim ile kendilerine cevap vermiştim. AKPartiyi eleştirirken "takiyye" yapıyorlar diyenleri biraz da mizahi olsun diye "sol takiyye" yapıyorlar diye yermiştim.
Bu bağlamda bana yöneltilen en sert ve ciddi eleştiri Av. Tayfun EYİLİK üstadımdan gelmiştir. Kendisini veciz bir söz ile eleştirdiği için kutlarım. Onun bu veciz sözüne karşı uzun bir yazı kaleme almak gerekir o yazı ile de burada sizleri meşgul etmek istemem kendisi ile karşılaştığımda bu konuyu yüz yüze ve keyifli bir konuşma içinde hallederim.
Av. Tayfun EYİLİK Üstadım;
Kişiler gerçek düşüncelerini anlatmak için inanmadıkları bir düşünceye hizmet ediyor gibi görünmeleri, aslında kendi öz düşüncelerine hizmetten başka bir şey değildir.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Av.Mehmet Aydın rumuzlu üyeden alıntı
Benim bildiğim Sn. Perinçek in oğlu hukukçudur. Yani Yargıtay ın krokisini duruşmalara daha kolay yetişebilmek için kaydetmiş olmaz mı?
Olabilir tabii. :) Fakat anlamadığım konu neden İşçi Partisi bunun Taraf gazetesinden faksla geldiğini iddia etti? Ardından da Taraf gazetesi tarafından böyle olmadığı çok güzel bir şekilde ispatlandı.
Ayrıca yine İşçi Partisi'nden bir başka yöneticiyi göz altına almaya gelen polis tam o sırada bazı hard disklerin yakılarak imha edildiğini de tespit etmiş.
Sanırım partililer kömür alacak para bulamadıkları için hard diskleri yakıyordu.
Eminim Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bilgisayarında tutulan Özden Örnek günlüklerini aslında kimin yaptığı konusunda da bizi aydınlatabilirsiniz.
Alıntı:
sdt23 rumuzlu üyeden alıntı
krokinin faksının Taraf gazetesinden çekildiği iddia edilmişti. Delil olarak Taraf gazetesinde yer alan krokideki faks üzerindeki tarih sunulmuştu.
Taraf buna cevap verdi. Tarihin 13 mart değil, 23 mart olduğu, bu faksın Ankara büro tarafından İstanbul Taraf gazetesine çekildiği ve İşçi Partisinin bu faks görüntüsünü Taraf gazetesinin haberinden aldığı açık bir şekilde ortaya kondu.
Taraf gazetesi faks makinesinde ve Türk telekomda herşeyin kayıtlı olduğunu ve krokinin gazeteden İşçi Partisi'ne veya bir başkasına daha önceki bir tarihte çekilmediğini ifade etti ve aksinin ispatlanması halinde gazeteyi kapatacaklarını da ilan ettiler.)
Aynı şekilde Özden Örnek'e ait olduğu öne sürülen günlüklerin de yapılan bilirkişi araştırması sonucunda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki bilgisayardan çıktığı anlaşıldı.
Gerçekler zamanla ortaya çıkacak.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sayın sdt23, Sn. Mehmet Aydın,
İddianamesi bile henüz ortada olmayan ve yayın yasağı konulmuş bir soruşturma ile ilgili sağda solda yazılan doğruluğu belirsiz ve tamamen duyuma dayalı konularda karşılıklı yorum yapmanın gereksizliği ve hukuka uygunsuzluğunu takdir edeceğinizi düşünüyorum. Ben de Sn. Bengier ile hararetli ve mizah kabili mesajlarla keyifli tartışmalar yaşadık bu forum başlığı altında ancak dikkatinizi çekmiştir, soruşturma sürecinden ve adı geçen kişilerden bağımsızdı bizim yazışmalar.... Bu nedenle yayın yasağını da dikkate alarak, bu tür tartışmalardan kaçınalım ve soruşturmayı yürüten Sn. Savcının iddianamesini bekleyelim derim.
Selamlar,
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Sayın sdt23, Sn. Mehmet Aydın,
İddianamesi bile henüz ortada olmayan ve yayın yasağı konulmuş bir soruşturma ile ilgili sağda solda yazılan doğruluğu belirsiz ve tamamen duyuma dayalı konularda karşılıklı yorum yapmanın gereksizliği ve hukuka uygunsuzluğunu takdir edeceğinizi düşünüyorum. Ben de Sn. Bengier ile hararetli ve mizah kabili mesajlarla keyifli tartışmalar yaşadık bu forum başlığı altında ancak dikkatinizi çekmiştir, soruşturma sürecinden ve adı geçen kişilerden bağımsızdı bizim yazışmalar.... Bu nedenle yayın yasağını da dikkate alarak, bu tür tartışmalardan kaçınalım ve soruşturmayı yürüten Sn. Savcının iddianamesini bekleyelim derim.
Selamlar,
Bu başlık altında Sayın GÜR'e hak vereceğimi hiç düşünmemiştim.
Ancak; gerçekten önemli bir konuya değinmiş bulunmakta. Başka bir başlıkta Yargıtay C.Başsavcısının açıklanmış bir iddianamesi bulunmasına rağmen delillerini görmeden yorum yapmaktan ciddi bir şekilde kaçınıyoruz. Çünkü, asıl olan dava açan belge değil o belgenin dayanaklarıdır. Geçmişte olmayan deliller çok var edildiği söylenir veya olan delillere itibar edilmediği ve rivayetler ile hüküm kurulduğundan yakınılır. Bizler o eleştirilen davranış biçiminde olmamalıyız.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Selçuk İlhan %100 suçsuzdur ama asla o güvenilmez topal suçsuz denemez. Perinçek bu sefer inşallah en az 5 yıl hapis yatar. Çünkü eskiden beri dönekliği yüzünden fırıldak sıfatına girdi + kendisine fabrikatör diyenler de çok fazla... ;)
bu ergenekonda suçlu olmayabilir ama hiç bir zaman da masum bir adam değildi (KİMSEYE HAKARET ETME HAKKIMIZ VE HAKKINIZ YOK BURADAKİ İLETİNİZ SİLİNMİŞTİR. o yüzden ilahi hak gelir böyle suçsuzsan ..(TERBİYE SINIRLARINI ZORLAMANIZ BİZİMDE SABRIMIZI ZORLAMAKTADIR.)
Zamanında kürt entstitüsü kurulsun diyen bir kişilik. Ha bu enstitütü kurulmasın o zaman demiyorum ama bir anda U dönüşü ilginçti. hak yerini buldu! Selçuk İlhan (SELÇUK İLHAN DİYE BİRİSİ YOKTUR İLHAN SELÇUK OLMASIN BU KİŞİ! SAĞA SOLA HAKARET EDECEĞİNİZE KİŞİLERİN İSİMLERİNİ DOĞRU ÖĞRENİN...) gibi bir adama yazık oldu ama boşuna gözlaltına alınıp.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Sindirme, yıldırma, gözdağı ile iktidar heveslilerinin sattıkları, içini boşalttıkları, işlevsiz hale getirdikleri cumhuriyet kurumlarından sonra, her kesime karşı yoketme operasyonlarını izliyoruz.
Yerel güçleri, sesiz ve derinden kendinden olmayanları, hukuku da kullanarak ortadan kaldırıyor. Sektörleri ellerine geçiriyorlar.
Ergenokon masalları gündemde.
Yücel Aşkın'la kaleleri Van'da başladı bu olay. "Böyle şerefsiz bir ithama dayanamam" diyen bir canı aldı bu tezgah.
İlhan Selçuk kalp ve zatürreden hastanede.
Sonuç; Toplumun hukuk ve adalet duygularında telafisi mümükün olmayan incinme ve kaygı.
Bunların gerçek bir hukuk devletinde yaşanacağına beni inandırabilir misiniz, ikna edebilir misiniz adalet budur diye?
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Alıntı:
kerem8282 rumuzlu üyeden alıntı
Selçuk İlhan %100 suçsuzdur ama asla o güvenilmez topal suçsuz denemez. Perinçek bu sefer inşallah en az 5 yıl hapis yatar. Çünkü eskiden beri dönekliği yüzünden fırıldak sıfatına girdi + kendisine fabrikatör diyenler de çok fazla... ;)
bu ergenekonda suçlu olmayabilir ama hiç bir zaman da masum bir adam değildi (KİMSEYE HAKARET ETME HAKKIMIZ VE HAKKINIZ YOK BURADAKİ İLETİNİZ SİLİNMİŞTİR. o yüzden ilahi hak gelir böyle suçsuzsan ..(TERBİYE SINIRLARINI ZORLAMANIZ BİZİMDE SABRIMIZI ZORLAMAKTADIR.)
Zamanında kürt entstitüsü kurulsun diyen bir kişilik. Ha bu enstitütü kurulmasın o zaman demiyorum ama bir anda U dönüşü ilginçti. hak yerini buldu! Selçuk İlhan (SELÇUK İLHAN DİYE BİRİSİ YOKTUR İLHAN SELÇUK OLMASIN BU KİŞİ! SAĞA SOLA HAKARET EDECEĞİNİZE KİŞİLERİN İSİMLERİNİ DOĞRU ÖĞRENİN...) gibi bir adama yazık oldu ama boşuna gözlaltına alınıp.
Ergenekon operasyonunda göz altına alınan kişilerden bazılarını sevmeme rağmen böyle haksız ve terbiye sınırlarını aşan bir eleştiriyi hiç hoş karşılamadığımı belirtmek isterim.
Bir kişinin bedensel bir engeli ile o kişiye saldırmak kadar, bir insana yakışmayacak tavrınızdan dolayı sizi şiddetle ve esefle kınıyorum.
Hele hele insanların bedensel özürünü eleştiren bir kişinin kendi terbiye engelini görmemesi kadar büyük bir engel olamaz.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
özür dilerim biraz ayıp ettim galiba evet :(
ancak bir an sinirlendim çünkü ülke durumları çok karışık ancak ulusalcılığın arkasına sişine geldiği için sığınan birisine de masum gözüyle bakamam. Çünkü Atatürk'ü kullanmak en kolay şey. nasıl bazı ulusalcılar(!) onu kullanıyorsa bazı aşırı dinciler de kullanıyor. Mesela, Atatürk'ün arkasına sığınmayın diyor dinciler. Bu direkt olarak gene Atatürk'ü kullanmaktır.
Atatürk'ün 1 yanlışı varsa 99 doğrusu vardır. 99+1 100 eder ve bu mükemmel bir durumdur. Perinçek'in dediklerinin 9 su doğruysa araya 1 tane yalnış efsane koyar ve herkese yutturur. bu mudur evet budur. Bu yüzden hakaret filan etmedim ama topal demem yanlış tabi ki tekrar özür dilerim.
-
Re: İlhan Selçuk ve Doğu Perinçek Gözaltında
Demokrasiyi bir tramvay görerek iktidar olanlar, yerel yıldırma, gözdağı politikalarını genelleştirmeye başladı, Ergonukun masalı sonrası ve öncesi, Yücel Aşkın'lar, Ergün Poyraz'lar, İlhan Selçuk'lar artacaktır.
Somut yaşamadıkça izleyenlere GÜNAYDIN !!!!