-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Yahu bundan 5-6 yıl önce sokağa çıktığınızda bu kadar türbanlı kadın, sakallı takkeli, şalvarlı adamlar görüyor muydunuz? Kara çarşaflı kadınların sayısının git gide arttığını fark ediyor musunuz? İnsanlarımız birden bire mi inanmaya başladılar, birden bire mi Müslüman olduklarını hatırladılar, bir sabah uyandılar ve "Ben Müslümanın kapanmam lazım." mı dediler? Birden bire mi namaz farz oldu da otobüsler namaz için durduruldu? 5-6 yıl önce güzelim ülkemizin bu hale geleceğini tahmin eder miydiniz? O zamanlar biri kalkıp, bu ülkede 5-6 sene sonra kara çarşaflı kadın sayısı artacak deseydi cevabınız "Hadi canım sende!" olurdu, şimdi de belki 10 sene sonra başımıza gelebilecek bir konuya büyük bir rahatlıkla "Hadi canım sende!" diyebiliyorsunuz. Bir gözlemleyin bakalım süreci, diğer ülkelerle aramızda farkların olması sonumuzun aynı olmayacağı anlamına mı geliyor? Oyunu oynayan aynı el olduktan sonra, farklı ülkelere farklı taktikler kullanır ve gene istediği sonuca ulaşır. Tamam ortalığı yaygaraya vermenin bir anlamı yok ama bu kadar aymazlık, bu kadar adamsendecilik de fazla be kardeşim, hele bir gözlemleyin bakalım etrafınızı değişimi görebilecek misiniz?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Merhaba sevgili arkadaşlar.Çok endişeli bir tip olduğum için heralde acaba Türkiye Cumhuriyetinde doğdum,TC'de ölebilecekmiyim diye, hatta yeşil pasaportla kızımı yurt dışına nasıl yollarım acaba diye düşünüyorum şimdiden gelecekten korkum var çünkü.şeriat isteyenler malesef az bir grup değil benim gördüğüm kadarıyla çünkü cahil olduklarından,görmedikleri bir şey olduğundan, nasıl etkileri olabileceğini kestiremiyorlar ve sanıyorlarki yalan söyleyenin, çalan,çırpanın başına allah bir sopa indiriverecek! M.fevzi çakmak ölene kadar cuma günlerinin tatil kullanıldığını pazar günlerinin (hıristiyanların)tatil kabul edilmesinin atatürkün çıkarcı..vs biri olmasından kaynaklandığını savunanların arasında yaşıyorum ben!inönü ünv.sinde oruç tutmadığı için öldürülen öğrencisi, sorgunda fuhuş yapıyorlarmış diye yakılan evleri olan bir ülkede yaşıyoruz biz!
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ece Temelkuran yazı dizisi 28 Eylül 2007
ESKİ MAHKÛM, YASAKLI VE SİYASAL İSLAMIN ÖNDE GELEN İSMİ ENVER İBRAHİM:
Richard yanlış yaptı 'ılımlı İslam' olmaz
Richard Holbrooke'un 'ılımlı İslam' ifadesini yanlış bulan Enver İbrahim, 1990'ların sonunda başta Amerikalılar olmak üzere kapitalist dünya tarafından hayranlıkla izleniyordu. Siyasi rakip olarak fazla yükselince, başbakan tarafından adil olmayan biçimde hapse atılıp 6 yıl yattı. Enver İbrahim, 'Ilımlı İslam, Batılıların söylemi. Tek bir İslam vardır' diyor
İşte Malezya / 4 - Ece Temelkuran
FOTOĞRAFLAR: Yurttaş Tümer
Hindu şoförümüz Viji heyecanlı. Çünkü "yoksulların koruyucusu" Enver İbrahim'i görecek: Malezya'nın Tayyip Erdoğan'ı!
Şoförümüz Viji, gelecek seçimlerde aday olursa mutlaka İbrahim'e oy vereceğini anlatıyor durmadan. Çünkü:
"Yoksulların evlerinin olmadığını, aç olduğunu söylüyor."
"Ama bakanlığı döneminde IMF paketlerinin yılmaz savunucusuydu" diyorum. Viji'yi vazgeçirmek mümkün değil. Çünkü "serbest pazar ekonomisinin" savunucusu olsa da İbrahim, tıpkı Tayyip Erdoğan'ın ilk kez seçilmeden önceki hali gibi ezilenlerden ve yoksullardan bahsediyor.
Ülkenin "İslamizasyon"unu başlatan kendisi olmasına rağmen şimdi liberaller için en makul seçenek olarak görünüyor; kadın örgütlerinden laiklik savunucusu avukatlara, yoksullardan liberal zenginlere kadar herkes onu destekliyor. Bunun bir nedeni politik pozisyonunu olabildiğince "gevşek" tutması, diğer nedeni de laik kesimin yükselen İslam karşısında "veremden ziyade sıtmaya" razı olacak hale gelmesi.
Kahraman olarak çıkmak!
Ama yine de daha iyi günleri olmuştu İbrahim'in. Doksanların sonunda başta Amerikalılar olmak üzere kapitalist dünya tarafından hayranlıkla izlenen, hatta 1998'de Newsweek'in "Yılın Asyalısı" seçilen Anvar İbrahim, Finanstan sorumlu Başbakan Yardımcısı olduğu o parlak yıllarını geride bıraktı.
Başbakan tarafından, siyasi rakip olarak fazla yükselmesinden dolayı, hiç de adil olmayan bir biçimde hapse atıldı ve 6 yıl boyunca içeride kaldı.
Ama bu hapis cezası sadece Anvar İbrahim hayatını değil, Malezya'nın siyasetini de değiştirecek ve bugün gündemde olan "yükselen siyasal İslam" ona verilen bu hapis cezasıyla toplumsal sahneye hiç olmadığı kadar parlak çıkacaktı.
Amerika'nın sevdiği Müslüman
O mağdurdu ve 60 bin kişilik namazlarla başlayan protestolar Malezya'yı bugünkü İslamcı atmosferine taşıyacaktı. Tıpkı Tayyip Erdoğan'ın hapis cezası gibi İbrahim'e verilen ceza da "Müslümanlara yapılan zulmün" göstergesi olacaktı.
Enver İbrahim'in medyaya konuşması, siyaset yapması, hatta üniversite öğrencileriyle bile konuşması bugün de yasak. Ama o hem dünya medyasının en seçkin gazetelerinde makaleler yazarak hem de en ünlü TV programlarına çıkarak sesini duyuruyor.
'Tayyip Bey daha şanslıydı'
Amerika'nın Ortadoğu politikasının think-tank'i sayılan George Town Üniversitesi'nde verdiği dersler ve danışmanlık şirketi aracılığıyla Türkiye dahil birçok ülkedeki özelleştirmelere danışmanlık yapması da cabası. Ama henüz "siyasal İslam'ın yumuşak yüzü" olarak nihai zaferini kazanabilmiş değil, seçimleri bekliyor.
"Tayyip Bey sizden daha şanslıydı" diyorum, "Onun hapis cezası başbakanlık yolunda yardımcı oldu. Hem de uluslararası konjonktür ve piyasalar onun liderliğini kolaylaştırdı."
Enver İbrahim gülüyor:
"Doğru söylüyorsunuz. Şimdi düşününce galiba benden daha şanslı Tayyip Bey."
Tayyip Erdoğan'la aralarında benzerlik kurulmasından rahatsız olmayacağını söylüyor İbrahim. Ama bir röportajında, İslamı modern hayata uyarlanma konusunda Erdoğan'a "tavsiyeler" verdiğini söylediğini, bu "tavsiyelerin" ne olduğunu sorunca:
"Tavsiye demeyelim de... Çünkü ben Tayyip Bey'e hayranım. Mesela medyaya toleransı inanılmaz (!). Fikir alışverişinde bulunuyoruz tabii ki. Ne de olsa biz, İslamın yeni yüzleriyiz. Ama o şimdi başbakan. Yani Müslüman devlet adamını temsil ediyor dünyada."
'Ilımlı' ilhamı Malezya'da
Muhtemelen bu "fikir alışverişi" sonucunda doğan ve Amerikalı diplomat Richard Holbrooke'un ortaya attığı "ılımlı İslam devleti" konusuna geliyoruz:
"Richard orada hata yaptı" diyor Enver:
"Richard'ın söylemek istediği bu toplumlarda Müslümanların diğerlerine karşı hoşgörülü olduğuydu. Ama 'İslami devlet' derseniz bu doğru olmaz."
"Richard" ile samimiyetlerinin nereden geldiğini soruyorum ve Enver İbrahim duygusal bir hikâye anlatıyor:
"Ben hapse girince beni destekledi. Ben de ona gizlice bir mektup yazdım içeriden. Yıllar sonra çıktığımda beni çağırdığı New York'taki bir konferansta cebinden o mektubu çıkardı. Çok dokunaklıydı."
Holbrooke'un açıklamalarında kendisinden ilham almış olabileceğini söylüyorum. Tıpkı Tayyip bey gibi cevaplıyor:
"Belki de. Ama 'ılımlı İslam' diye bir şey olmaz. Bu Batılıların söylemi. Tek bir İslam vardır. Ama onlar bunu toleranslı olup olmamakla ilgili kullanıyorlar."
İnanç özgürlüğünü savunan az!
Batılıların daha "sevimli" bulduğu liberal İslamı savunan Enver İbrahim'e, "toleransının" sınırlarını anlamak için Malezya'daki anayasal inanç özgürlüğünü savunanları soruyorum:
"Hiçbir zaman din değiştirmeyi desteklemem. Zaten din değiştirenlerin özgürlüğü üzerinden bunu savunanlar küçük bir azınlık. Küçük bir grubun (!) haklarından söz ediyorlar."
Enver İbrahim, laik hareketin başını çeken avukatlara ve kadın hakları savunucularına siyasal İslamcılar tarafından yapılan tehditleri onaylamıyor ama:
"Elbette herkes inancında özgürdür, ama onlar İslam karşıtı görünüyorlar. Kitleyle bütünleşmiyor yaptıkları."
"Kitle" konusuna gelince, o kitlenin aldığı yeni İslamcı biçim üzerine konuşmak gerekiyor. Onun hapse atılmasıyla sertleşen siyasal İslamdan:
"Evet, tabii insanlar haksızlığa karşı tepki vermek istediler. 60 bin kişilik namazlar kılındı. Evet, İslam o sırada yükseldi. Ama bu benim liberalliğimi değiştirmedi. Onları da sertleştirmemesi gerekiyordu."
'İslam, uluslararası harekettir'
"Ama bay İbrahim, siyasal İslam geri dönüşsüz, hep daha çoğunu isteyen bir doğaya sahip değil mi? İnsanlar da hem burada hem de Türkiye'de bu yüzden endişeli."
"Bu uluslararası bir hareket. 80'lerde başlayan uluslararası bir hareket. Evet ama yükselen İslamın neresi kötü?! Kadınların başörtüsü takmasının neresi kötü?!"
'Başı açıkların' desteğini almak
"Mahalle baskısından" söz ediyorum ve Malezya'daki hâkimlerin "mahalle baskısı" altında şeriata ters düşecek karar almaktan korkmaya başlamasından, siyasal İslam yükseldikçe 'öteki'ne karşı toleransın azaldığından. Enver İbrahim "mahalle baskısıyla" neyi kastettiğimi anlayacak ölçüde dikkatli izliyor Türkiye'yi:
"Asıl mesele mahalle baskısı değil, yargı içindeki yolsuzluklarıdır."
İbrahim, "hep birlikte" buna karşı savaşılması gerektiğini düşünüyor. Hep birlikte?
"Tayyip Bey, Emine Hanım'la birlikte bana ve eşime bir hikâye anlatmıştı. Tayyip Bey bir gün bir parti toplantısına gidiyor, bakıyor ki bütün kadınlar başörtülü. Kızıyor. Toplantıyı düzenleyene soruyor, 'Başı açık kadınlar nerede?'
Bana bunu 'Onların da desteğini almalıyız' demek için anlatmıştı. Doğru, onların da desteğini almalıyız. Ama ben ona göre daha toleranslı olmak zorundayım 'öteki'ne karşı. Çünkü benim ülkem çok dinli bir ülke. Onların da desteğini almak zorundayım."
'Fethullah Gülen' yorumu
"Ötekilerin desteğini almak" sözü üzerine Fethullah Gülen "yöntemini" soruyorum: "Demokrasiyi araç olarak kullanmak."
Enver İbrahim, Hizbultahrir'den gelen akımların demokrasiye karşı olduğunu söyllüyor: "Tayyip Bey, Fethullah Gülen gibi düşünüyor olamaz. O samimi bir demokrattır. Batı ile yakınlaşmakta bir problem görmez ve muhalefetini de yapar. Tayyip Bey'in sevdiğim yanı da budur; Amerika'nın Irak'ı işgaline karşı çıkmıştır."
Erdoğan'ın Irak'a asker göndermek istediğini hatırlatınca:
"Yani işgalin uzun sürmesine karşı çıkmıştır. Ama evet, ben Tayyip Bey'e göre daha muhalifim."
İslami tarzda özelleştirme
Hem ABD dış politikasını eleştirmek hem de ABD'nin bu kadar sevdiği "Asyalı" olmak zor olmalı herhalde?
"Benim demokratik yanımı beğenirler ama dış politikada anlaşamayız" diyor Enver İbrahim. İbrahim'in, Malezya toplumu giderek İslamlaşırken bu İslamlaşmanın başaktörlerinden olmasına rağmen ABD'li diplomatlar tarafından sevilmesi çok doğal. Çünkü İbrahim şu andaki siyasal sahnede en "ılımlı" görünen Müslüman, diğer Müslüman erkeklerin aksine elimi sıkacak kadar liberal.
Uluslararası platformda onaylanmasının bir nedeni de her ne kadar yoksulların koruyucusu olarak görünse de dünyanın çeşitli yerlerinde "İslam ve Özelleştirme" üzerine konuşmalar yapması, Henry Kissinger dahil çeşitli "Amerikan şahinleriyle" ortak toplantılara katılması. Söylediğine göre "liberallik" onun kanında var:
"İslami Gençlik Örgütü'ndeyken radikaldim elbette. Liberalliğin dans ve içkiden ibaret olduğunu sanırdım. Sonra değiştim! Örneğin anaokulundaki kızların başörtüsünü desteklemiyorum."
'Elvis Presley hayranıydım'
"Tayyip Bey gibi siz de değiştiniz yani."
"Evet evet (gülüyor). Ama radikalken bile Elvis Presley hayranıydım."
Bir politikacıdan çok Malezya kökenli Amerikalı bir akademisyen gibi konuşan Enver İbrahim'in seccadesi çalışma odasında açık duruyor. Ama buna rağmen bahçe duvarından atlarken elimi tutup gülüyor:
"Biz de centilmenizdir, biliyorsunuz!"
Ne kadar "centilmen" olduğu, Enver'in söylediklerinin ne anlama geldiği ise yarın Malezya'nın "gerçek renklerini" anlatacak olan kadınların anlatacaklarında gizli...
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Türkiye'nin Malezya olmayacağı tezini savunanlardanTaha Akyol, bu konudaki düşüncelerini 28.09.2007 tarihli Milliyet'te Ece Temelkuran'ın yazılarına da değinerek şu şekilde açıklıyor;
Taha AKYOL Objektif
Yeni 'şeytan' Malezya
GENÇLİK yıllarımda antikomünist birçok kitap okudum. Falanca ülkelerde "gafiller, aymazlar, umarsızlar" tehlikeyi görmemişler, işte başlarına komünizm gelivermişti!
1967'de TOBB tarafından yayımlanan, Richard Ketchum'un "Komünizm Nedir?" adlı kitabı hâlâ elimde. Doğu Avrupa'da sosyal demokrat ve çiftçi partileriyle, Çin'de Çan Kay Şek'i desteklemeyen "gafiller" bir sabah uyandıklarında görmüşlerdi ki "darbe" olmuş, komünizm gelmişti!
O zamanlar Türkiye'de TİP'in doğuş ve gelişme yıllarıydı! Koskoca İsmet Paşa bile "Ortanın solundayız" diye komünistlere ödün veriyordu!
Komünizm adım adım geliyor, gafiller görmüyordu.
Ülkelerin hiçbir özelliği, olaylara yön veren farklı sosyal ve politik dinamikleri yoktu! Ülkeler bir tiyatro idi, seyircilerin gafleti yüzünden komünistler sahneleri basıyor, "kızıl piyes"i oynamaya başlıyordu!
Türkiye'de de "Bu kış komünizm gelecek!" idi!
O kadar basit! Dıştan ve kaba görünüşle o kadar da inandırıcı!
Korku ihtiyacı!
Korkularımız hiçbir ciddi araştırmaya dayanmıyordu. Değişik yönlere giden otobüsteki bazı yolcuların benzerliğine bakıp aynı yere gidiyorlar sanmak, çok kolaydı.
İşte bakın, solcu İsmet Paşa bile artık Kerensky'ye veya Beneş'e benziyordu!
Eee, ardından komünizm gelecekti tabii!
Şimdi düşünüyorum da sorun sadece "bilgi, araştırma" meselesi değildi; "korku" psikolojik bir ihtiyaçtı! Bir "şeytan" lazımdı! Sağcı ve solcu düşman kardeşler, savaşmakta oldukları "şeytan"ın ne kadar "tehlikeli" olduğunu anlattıkça, ne kadar ulvi bir iş yaptıklarını ispat etmiş oluyorlardı!
Merhum Mehmet Ali Aybar hakkında "Aybarof" diye konuşmalar yaptığımı bugün utanarak hatırlarım.
Sonra çok okudum, Bolşevizmi çok iyi inceledim. Merhum Aybar'ın farkını fark ettim.
Ve MHP'nin yayın organı Hergün gazetesinde Mehmet Ali Aybar'ı öven yazılar yazdım.
Soğuk Savaş'la birlikte o korkular gitti. Sanıyorum, sağın liberalizme kolay açılmasında bunun da rolü oldu, sol ise emperyalizm korkusunu aşamadı. Neyse...
Türlü çeşitli...
1990'larda "şeytan" İran'dı! "İran'da Humeyni'nin iktidar yolunu gafil aydınlar açmış"tı! Hâlâ rastanıyor böyle diyenlere. Hiç İran'a gittiniz mi, hiç İran hakkında araştırma yaptınız mı? Hayır!
Şimdilerde en cazip "şeytan", Malezya'dır! Hele de çarpıtılmış "mahalle baskısı" gözlüğüyle bakıp Türkiye'yi nasıl 'Malezyalılaştıracaklarını' düşünmek müthiş heyecan verici!
Halbuki ben sevgili Ece'nin Malezya röportajını okudukça Türkiye'nin niye Malezya olmayacağını daha net görüyorum!
Türkiye yüz elli yıldır Batı'ya giden bir otobüs. Bu otobüsteki 'mahalleliler' de Batılı hayat standartlarına özeniyor! Bizim 'İslamcılar' özgürlüklere, demokrasiye, Batı ile siyasi ve iktisadi entegrasyona taraftar; hatta bankalarımızı Batılılara satıyorlar!
Malezyalı İslamcılar ise Müslümanların paralarını İslami bankalara yatırmalarını mecbur tutuyormuş!
İki otobüsün yönü aynı mı?
Din, kitapta tektir. Sosyal hayatta türlü çeşitlidir. Hz. Ali de, onu "kâfir" diye şehit eden Hariciler de Müslümandı! Yunus Emre de "Molla Kasım" da Müslümandı.
Günümüzde de çeşit çeşit!
Genelleme yaparak, otobüslerin aynı yöne gittiğini zannederek "korku" yaratmanın, "şeytan"la savaşmanın dayanılmaz bir hazzı var ama hiç de gerçekçi değil.
t.akyol@milliyet.com.tr
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Taha AKYOL
Soğuk Savaş'la birlikte o korkular gitti. Sanıyorum, sağın liberalizme kolay açılmasında bunun da rolü oldu, sol ise emperyalizm korkusunu aşamadı.
Abbas Bey, vallahi ben yazmaktan yoruldum. Diğer forumda "Taha abi sağolsun" dedim, siz de şimdi bir makalesini alıntılamışsınız.
Dünyada emperyalizm bitti de bizim mi haberimiz olmadı...
Ben size söyleyeyim, bu Sayın zat ve onun gibi düşünenler, 80 öncesinde de emperyalizmin hizmetindeydi (farkında olarak veya olmadan) , bugün de hizmetindeler, dün ismi milliyetçilikti , bugün liberalizm olmuş, ılımlı İslam olmuş hiç farketmez.
Şu ABD, Irak Savaşı'na harcadığının 1 yıllık bedeli ile Afrika'da açlığı bitirirdi. Demek ki onların demokrasisi açlıktan ölen insanları kurtarmaktan daha faydalı bir şey...
Size hayırlı demokrasiler...
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Yahu Türkiye Malezya olmayacak olamaaaaazzzz NOKTA....
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Yıllardır Türkiye İran olacak denildi. Bu masalı sürekli dinledik, ama Türkiye İran olmadı. Bu defa Malezya masalı çıktı. Bakalım bu bitince hangi masal bulunacak. Bulunacak, çünkü gıdasını bu tür korku objesi yaratmaktan alanlara yeni gıda lazım.
Daha bugünkü gazetelerde örtülü kadın sayısında azalma olduğu yazılıydı. Ancak, örtülü kadınlar sosyal hayata daha fazla katılmaya başladığı için örtünenlerin sayısının arrtığını zanndeden "korku yaratma ustaları" var.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Zurnanın zırt deliği : O anket dediğiniz kaç kişi ile yapılmış?
70.000.000 'luk ülkede 1.800 kişi ile... Tarhan Erdem'e kızmıştık, adam 25.000 kişilik anket yapmıştı.
Türbanlı kadınlar sosyal hayata niye fazla katılmaya başlamışlar acaba? Eskiden yüzlerine kezzap mı atılıyormuş? Bodrumlarda mı saklanıyorlarmış? Sosyal hayata katılıyorlarsa ne mutlu... Ne değişmiş dünden bu güne ben anlayamadım. Eskiden türbanlılara ceza davası açılıyordu da şimdi af mı gelmiş bu kerimelere?
Sakın yemenili aydın köylü kadınlarımız, tarım bitirilince şehre göç edip, kentli olmuş olmasınlar?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ece Temelkuran'ın yazı dizisinin son bölümü.
Siyasal İslam adım adım gelirken biz uyuyorduk
O kadar yumuşak ve argümanları hazırlanmış bir biçimde gelişiyor ki siyasal İslam ve muhafazakârlık, bu yumuşaklık karşısında tartışacak bir siyasi satıh bulamıyorsunuz. Biz uyuyorduk... Güzellik yarışması protestosunda, kadın eli sıkmamaya başladıklarında, devlet dairelerine kapalı giysilerle gelmemizi söylediklerinde... Yavaş yavaş oldu.
İşte Malezya / 5 - Ece Temelkuran
FOTOĞRAFLAR: Yurttaş Tümer
Bazen düşünüyorum da Irak'tan çıkan en kıymetli şey petrol yerine elma olsaydı dünyanın başına bütün bunlar gelir miydi? Ya da Afganistan uyuşturucunun değil ıspanağın merkezi olsaydı? Ama artık bu "medeniyetler çatışması" hikâyesi üzerine kurulu kan çukurunun çözmek zorunda bırakıldığımız politik ve dini karmaşası bu soruları soramayacak kadar burnumuza dayanmış durumda.
1980'lerde dünya sahnesine çıkan siyasal İslamın kaynaklarının ne olduğunu, ülkelerin nasıl etkilediğini konuşamayacak kadar meşgulüz diyelim ki başörtüsü meselesiyle.
Siyasal İslamın kahramanlarının dünyanın efendileri tarafından nasıl yaratıldığını, desteklendiğini konuşamıyoruz çünkü o kahramanların yönlendirdiği görece masum halk kitleleriyle uğraşıyoruz. Ve bütün bunları konuşmak, tartışmak çok zor. Çünkü, biliyorsunuz, onlar Tanrı'nın kendi taraflarında olduğunu söylüyor.
'Yeşil'den 'ılımlı'ya
Politik bir hareket olmasına rağmen soru sorduğunuzda dinlerini sorguluyor duruma düşürülüyorsunuz. Türkiye gerçeğinde "darbe davetiyesi" çıkarmış oluyorsunuz, Malezya gerçeğinde İslam karşıtı ya da halk düşmanı ilan ediliyorsunuz.
ABD'nin 80'lerde meyvelerini veren ve Ortadoğu'daki özgürlük hareketlerine, SSCB etkisine karşı kullandığı "Yeşil Kuşak Projesi"nin sonuçları "fazla kanlı ve tehlikeli" olduğu için icat ettiği "ılımlı İslam" projesi ise bu oyunun bizim kuşağımızı uğraştıracak devam filmi. Malezya'nın Tayyip Erdoğan'ı Anvar İbrahim'in dünkü röportajda söylediği gibi:
"Bu, uluslararası bir hareket!"
Şimdi ülkelerin demokratları, aydınları tarafından kabul görebilecek, hatta desteklenecek bir yaklaşımla siyasal İslamı yükseltme zamanı.
Bu sadece Türkiye için değil, Türkiye ile pek bir benzerliği olmayan Malezya için de geçerli. Çok karmaşık toplumsal problemler içinden filizlenip güçlenen bu siyasi hareketin sevimli ve yumuşak tavrının görünmez kıldığı hakikatleri bulup çıkarmak da yine bizim kuşağımızın meselesi olacak.
Ama bir ülkenin, bir rejimin "gerçek renklerini" her zaman kadınlar anlatır. Malezya ile Türkiye arasındaki farklar-benzerlikler üzerine uzun uzun konuşmaya gerek yok. Sivil toplum örgütü yöneticileri Ivy ve Toni'nin anlattıklarına bakın. Ve Türkiye Malezya resimleri arasındaki "7 benzerliği" kendiniz bulun.
Malezya'dan Türkiye'ye dönerken bu bulmaca-röportajda herkese başarılar!
Müslüman, kadın, muhalif! Bu yüzden işi daha da zor
"Müslüman erkeğin en cahili bile en bilgili Müslüman kadından daha meşrudur."
İslamda Kızkardeşler Örgütü'nün (Sisters in Islam-SIS) baş eğitmeni Toni Kasım muhafazakârlığa karşı bir Müslüman kadın olarak mücadele vermenin ne kadar güç olduğunu böyle anlatıyor. Çünkü:
"Kuran'da ne yazdığını ben biliyorum. Ama bir toplantıya gittiğimde bütün kadınlar başörtülü olduğu için erkek veya kadınlardan biri çıkıp bütün bir konuşmadan sonra sadece şunu soruyor:
'Senin dediklerine nasıl inanabilirim? Başın açık!' Siz de biliyorsunuzdur, söylenen şeyle başa çıkamadıkları zaman söyleyene saldırırlar. 'Ben sizin kıyafetiniz yüzünden size saldırmıyorum. Gelin konuyu tartışalım' dediğimde ise işim pek kolaylaşmıyor."
Tutucu kanaatler engeli
İslamda Kızkardeşler Örgütü, Malezya'daki en etkin kadın örgütü. Müslümanlar ve Kuran'ın çağdaş dünyaya yorumları üzerinden muhafazakâr İslam hareketine karşı mücadele veriyorlar. Kadınlara, herhangi bir erkek egemen baskı altında kaldıkları zaman bunun Kuran'da olmadığını anlatıyorlar. Ya da Şeriat Mahkemesi'nin verdiği kararların İslami olmadığını aydın ilahiyatçılardan aldıkları yorumlarla halka açıklamaya çalışıyorlar. Ama hem basının üzerindeki sansür hem de Müslüman toplumdaki yerleşik, tutucu kanaatler işlerini zorlaştırıyor:
"Burada değil İslam dinini sorgulamak onun erkek egemen olan ve 7. yüzyılda kalmış yorumunu sorgulamak bile İslam karşıtı sayılıyor."
Peki bir sivil toplum örgütü olarak Kuran'dan yola çıkmak, Kuran ile uyumlu olmak zorunluluğu onları köşeye sıkıştırmıyor mu bazen?
"Ne yapabilirsiniz? Kadına 'Bu sivil yasada yok. Bu insan haklarına aykırı' deseniz size dönüp dininin böyle istediğini söylüyor. O zaman ona 'Hayır, dinimiz böyle söylemiyor' demek zorundasınız."
'Çok bilmek yetmiyor'
Toni, Avrupa'da yaşayan Müslüman kadınları örnek veriyor:
"Kadın Avrupa vatandaşı ama Müslüman. Haklarının gasp edilmesine karşı her türlü laik imkâna sahip. Ama yine de dayak yiyince polise gitmiyor. Buna ne diyeceksiniz? Ona İslam'ın bunu reddettiğini anlatmak zorundasınız."
Ama İslam'ı çok bilmenin hiç bilmeyen muhafazakârlar için "yeterince müslüman" olmaya yetmediğini, yerleşik kanaatlere sadece kadın olarak değil, erkek olarak karşı koymanın da "gayrimeşru" sayıldığını anlatıyor Toni.
Peki hangisi daha çok saldırıya uğruyor? Ivy, Toni'yi gösteriyor:
"Onun işi daha zor. Çünkü hem Müslüman, hem muhalif!"
Her iki kadın da konuşma biter bitmez işlerine koşturuyorlar. İkisi de yapacak çok işleri olduğunu biliyorlar.
'Yumuşak ve yavaş yaparlar'
"İnanç özgürlüğünü savunana kadar bizi çok sevimli bulurlardı. Ama ne zamanki anayasal inanç özgürlüğünden söz etmeye başladık ölüm tehditleri başladı."
Ivy Josiah, Malezya'nın ilk kadın sığınma evi ve "Kadına Yardım Örgütü'nün (WAO) kurucusu, yöneticisi. Örgütün 25 yıllık bir geçmişi var. "Uyuyorduk" diyor Ivy, "Güzellik yarışmasını protesto ettiklerinde, kadınların elini sıkmamaya başladıklarında, devlet dairelerine kapalı giysilerle gelmemizi söylediklerinde... Hatta haklı buluyorduk bir yanıyla. Doğru, devlet dairesine 'düzgün' kıyafetle gidilmeliydi. Ama sonra o 'düzgün' yani kapalı kıyafetleri zorunlu hale getirdiler. Bu yavaş yavaş oldu. Siz de bilirsiniz, her dinin evangelistleri hiç acele etmeden yaparlar bu işleri."
Halkı değiştiriyorlar
O kadar yumuşak ve argümanları hazırlanmış bir biçimde gelişiyor ki, siyasal İslam ve muhafazakârlık, bu yumuşaklık karşısında tartışacak, kafa kafaya gelecek bir siyasi satıh bulamıyorsunuz. Ne der Ivy buna?
"Evet, evet. Biz 'Tamam o zaman, eğer İslam devleti istiyorsanız, gelin anayasayı değiştirelim o zaman' dediğimizde asla kabul etmiyorlar. Çünkü, bu tepki çeker ve reddedilir, biliyorlar. O yüzden çok yavaş ve yumuşak yaptılar başlangıçta. Ama şimdi gücü ele geçirdikleri için o kadar yumuşak değiller."
Ekonomi ve muhafazakârlık
Ivy, "ekonominin tıkırında" olmasının herkesin bu siyasi gelişmeye sessiz kalmasının bir başka nedeni olduğunu söylüyor:
"Bize maddiyatı verdiler ama soru sormamızı yasakladılar. Yani ülkenin 'hardware'i iyi, 'software'inde sorun var. Ve Malezya halkı Türkiye kadar (!) soru soramaz. Yıllarca otoriter bir rejim altında yaşadığımız ve Malay halkının resmi dini İslam olduğu için bu konuda tartışmamız daha zor. Oysa siyasal İslamı yükselten bir güç oyunu.
Aşırı dinci PAS partisi çıktıktan sonra merkez parti UMNO da İslamcılaştı. Sonra birbirleriyle muhafazakârlaşma konusunda yarışmaya başladılar. Arada hep kadınlar harcandı, harcanıyor."
'Kitlelere ulaşamıyoruz'
Ya muhafazakâr İslamcılığı destekleyen kadınlar?
"Çok var tabii. Biliyor musun, biz aslında yukarıda bir yerde, elit bir düzeyde konuşup duruyoruz. Kitlelere, kitlelerle konuşmamız lazım. Ama sansür var. Sansürün olmadığı yerde de bizim söylediklerimizin din karşıtı olduğuna inananlar var. Yani bizim kitlelere ulaşmamızı engelliyorlar."
Laiklik için bile değil, ülkedeki bütün dinlerin birbiriyle eşit olması için, muhafazakâr İslamın bütün ülkeyi ele geçirmemesi için çalışan Ivy Josiah, Hint kökenli bir Hıristiyan. Belki onun sözlerinin bu kimlik nedeniyle "sakıncalı" sayılabileceğini düşünebilirsiniz ama ya inançlı bir Müslüman kadın muhafazakâr ve siyasallaşmış İslama karşı çıkarsa?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
"Türkiye Malezya olmaz" tezini savunan Taha Akyol'un yazısına, yazarından dolayı (nedense) kulp bulma konusunda uzman olan üstadlar için başka bir yazarın (Fikret Bila) köşesine misafir ettiği Prof. Dr. Sencer Ayata'nın görüşleri için ne diyecekler bilemiyorum. Biliyorsunuz, Sencer Hoca, ülkenin önde gelen sosyologlarındandır. İslamcılıkla falan yakınlığı yoktur. Rahmetli Turan Güneş'in damadı, meşhur "tatile çıkan" Ayşe'nin (o da artık ODTÜ'de profösör) eşi, Hurşit Güneş'in eniştesidir. Düşman yaratma ve kulp bulam konusunda uzman olan ulusalcı takımı mutlaka Sencer Hoca'ya bir şeyler takacaklardır.
Görelim bakalım Sencer Hoca ne demiş;
Fikret BİLA Yön
Sencer Hoca'ya göre Malezya değil, Dubai
Şerif Mardin Hoca'nın "mahalle baskısı"na dikkat çekmesiyle başlayan tartışma "Türkiye, Malezya olacak mı?" irdelemesiyle devam etti.
Bu çerçevede, ODTÜ'den Prof. Dr. Sencer Ayata'yı Murat Yetkin'le birlikte, CNN Türk'teki Ankara Kulisi programımızda konuk ettikten sonra, sohbet olanağı da bulduk.
Sencer Hoca, "Malezya benzetmesi ve endişesini" yersiz buluyor. Sencer Hoca'nın tanımıyla AKP liderliği ve "türban burjuvazisi"nin hayali, başka bir deyişle, özendiği ülke Dubai. Bir yandan toplumda dini yönün önde olduğu, bir yandan da zenginliğin ve serbestliğin yaşandığı Dubai, Türkiye'deki İslamcı orta üst sermayenin hayallerine daha uygun düşüyor.
Bu kesimin Malezya'ya özenmesi söz konusu değil.
Laik burjuvaziye özenti
Prof. Dr. Ayata, Türkiye'de zenginleşen, burjuvalaşan, İslamcı tonu ağır basan bir yeni sınıf oluşmuş durumda. Siyasi otoritenin kaynak dağıtımında İslami yaşam tarzını esas alanları koruyup kollamasıyla güçlenen bu kesim "türban burjuvazisi"ni oluşturuyor. Ancak bu kesim burjuva kültürü anlamında bir alternatif oluşturmuş değil. Bu nedenle de laik burjuva kültürüne özeniyor ve onlar gibi davranmaya çalışıyor.
Türban takıyor, cemaat kurallarına göre giyiniyor, ancak tüketim kültürünü, laik burjuva kültürüne yakınlaştırmaya çalışıyor. Aynı mağazalardan alışveriş ediyor, lüks arabalara biniyor, laik burjuvanın gittiği yerlere gidiyor, onların izlediği sanat etkinliklerini izlemeye çalışıyor.
Sencer Hoca, Emine Erdoğan'ın New York'ta, "Operadaki Hayalet"i izlemesini de bu bağlamda görüyor. Marka giyinmeyi, lüks otellerden alışveriş yapmayı bunun işaretleri olarak görüyor.
Sencer Hoca, laik burjuvaya yönelmenin sosyal ve siyasal sonuçlarının da olacağı kanısında. Ona göre, zengin türbanlıların bu eğilimi, onları örnek alan tabandaki orta ve yoksul kesimi de etkiliyor. Laik kesime özenme sonucu eğer öncüler laik kesim gibi yaşamaya başlarsa, onları izleyen geniş kesimler de aynı yöne girebilir.
'Taha Akyol'a katılıyorum'
Sencer Hoca, türbanın toplum yaşamına katılmayı sağlayan bir modernleşmeye işaret ettiğini savunan sosyologlara ve bu görüşü işleyen Taha Akyol'a buraya kadar katıldığını ifade ediyor. Türbanın, geleneksel toplum ilişkilerinden bir kopuş olduğunu söylüyor.
Sencer Hoca'ya göre, "mahalle baskısı" yerine "cemaat baskısı" kavramı daha yerinde bir yaklaşım. Hoca, "cemaat içi yaşam"ın ekonomik boyutunu önemsiyor.
Rant dağıtımıyla besleniyor
"Kalkındırmak için alışveriş" dediği bu yaklaşıma göre, cemaat mensupları kendilerinden olan esnaftan alışveriş yapıyor, ekonomi cemaat içinde dönüyor ve cemaate mensup olanlar kazanıp, güçleniyor. Böyle bir toplumsal doku oluşuyor. Diğer esnafı veya ticaret erbabını dışlayan bir tutum var.
Keza bu baskının yaşandığı çevrede, cemaate uymayanların, ekonomik olanakları varsa başka mahallelere taşınma eğilimleri ortaya çıkıyor, böylece bir ayrışma da yaşanıyor.
Bir diğer gelişme de mahalleyi terk etmeyip, aksine, onlar gibi yaşamaya başlayan ve bu yolla ekonomik olanaklarını artıracağını düşünenlerin de giderek artması. Bu da çıkar umuduyla gönüllü katılımı oluşturuyor ve çevreyi homojenleştiriyor. Sencer Hoca'ya göre toplumun daha alt kesimlerindeki bu doku oluşumuyla AKP ve iktidarının ilişkisi var. Bu da söz konusu cemaat örgütlenmesi ve yaşam tarzının siyasi ilişkisini oluşturuyor. Bu doku siyasetten rant dağıtımıyla besleniyor.
fbila@milliyet.com.tr
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sencer Hocamızın tesbitleri bana göre tam anlamıyla doğru... Geçmişte de rahmetli Ufuk Güldemir'in "büfeci İslamı" kavramıyla örtüşüyor.
Buradaki yorumlarda sıkıntı sanırım tam olarak anlatılamadı, o nedenle insanlar konuyu bu tarz gerekçelerle hafife alma eğilimindeler...
İslami toplum düzeni, ekonomik veya sosyal bilimlerle açıklanamaz. Şerif Mardin, Nilüfer Göle ve diğer sosyologların düştükleri en büyük yanlış budur. Said Nursi'yi sevebilirsiniz veya Modern Mahrem ile Fethullah Gülen'e yakın çıkarımlarda bulunabilirsiniz. Ama bunların asıl dinamiği ve motoru ne ekonomi ne de sosyal bilimlerdir, çarpıtılmış İslam'dır. (Bkz. camera obscura) Yüzyıllar boyunca çarpıtılmış İslam toplum hayatına öyle nüksetmiştir ki; toplumsal hayatın genel kurallarını koyma misyonundan hızla uzaklaştırılmış, geldiği döneme nazaran çok daha detaylı toplumsal argümanları düzenler bir hale, aslında hiç olmadığı bir şekilde dönemsel iktidar sahiplerince getirilmiştir. Bir başka forumda da yazdım, yanlış anlaşılmak, böyle düşünenlere göre Dinimize?!!! saygısızlık yapmak değil niyetim ama, evlerde tuvalet taşlarının hangi yöne bakması /bakmaması gerektiği detayına kadar saçma sapan yorumlarla çarpıtılan, işin daha vahimi tuvalet taşının yönüne göre ev alıp almama kararı verebilen önemli bir inandırılmış tüketici kitlesi bulunan bir toplumda, bu düşüncede olanların isteyebileceği şeylerin eğer varsa sınırını dikkatinize sunarım.
Ekonomi işte bu noktada devreye girer, yüzde 20'si işsiz, asgari ücretin yetersiz, halkın büyük bir kısmının açlık ve yoksulluk sınırının altında bulunduğu, gelir dağılımı adaletinin sağlanmadığı, toplam borcu 500 Milyar dolar sınırına yaklaşan bir ülkeden Dubai yaratabilen ekonomist ve sosyologları alınlarından öpmekten başka bir yorum getiremeyeceğim.
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Gözümüzden kaçan nokta ABD'in bizim ılımlımı ılmsızmı olmamız deyil Malezyanın Eyaletlere bölünmüş olmasıdır. yarın öbürgün bunu ortaya sürüp
Ülkemizi bölüp parcalayaçaklardır. Irak ta yaptıkları ortada.
Eyalet sistemini içimizdeki yabancılar dile getirmişlerdir.
İsteyen iştediği yönetimle yönetilen eyalette yaşasın diyecekler bunu savunan çok yazarlarıda malum basında görmeye basladık bile.
Malezyadaki su anki asıl model budur tikkat etmek lazım..!!
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sayın Gür;
Sencer Hoca, "Malezya benzetmesi ve endişesi yersiz" diyor. "Türban, gelenekten kopup modernliğe geçiştir" diyen Taha Akyol'a haklı diyor. Siz de Sencer Hoca'ya hak verdiğinize göre acaba mutabakata mı vardık?
Acaba?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Sn. Bilgili,
Sanırım meramımı anlatamadım. Sencer Hocanın veya Taha Akyol'un tesbitleri sosyolojik olarak doğrudur. Ancak sosyoloji veya ekonomi bilimlerinden yararlanarak İslamı tarif etmeye çalışmak yanılgıyı beraberinde getirir diyorum. Çünkü sosyoloji bilimi olumlu veya olumsuz toplumsal davranış biçimlerinin rasyonel (belli bilimsel şablonlara uygun olarak) şekilde değişimi varsayımına dayanır, yargılarında bu düşünceden çıkarım yapar. Oysa İslami dinamikleri rasyonalite ile açıklamak mümkün değildir. Çarpıtılmış İslam yoluna koyulan toplumun nereye varacağı ekonomik gerekçelerle izah edilmeye çalışılabilir ancak bu dahi kesin doğru değildir. Ekonomik olarak yüksek refahlı bir İslam ülkesi Dubai olabileceği gibi, Suudi Arabistan veya İran da olabilir. Kaldı ki Dubai örneği de sanıldığı gibi matah bir örnek değildir. Oraya gidip Burj El Arab'da kalırsanız sorun yoktur. Sıradan bir Dubai'li gibi yaşarsanız, mahalle baskısını parmak uçlarınıza kadar yaşarsınız.
Bizim ülkemizin ekonomik hali ve eşitsizlikler ortadadır. Bu toplumda ılımlı İslam'la yola çıkmaya kalkarsanız yolun sonu hiç ummadığınız biçimde gelebilir diyorum, aynı durum liberalizm için de geçerlidir.
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Bu da Yaşar Nuri Öztürk'ün bugünkü Sabah Gazetesi'nde yayınlanan söyleşisinden, bu konuda önceki iletilerimle ne kadar örtüşüyor, değil mi?;)
'Ne Malezya'sı! Türkiye Afganistan'a bile rahmet okutur'
-Bir taraftan insanlar muhafazakar bir hükümet işbaşında olduğu için veryansın ediyor, 'Malezya olacağız, yaşam tarzlarımız değişecek' diye ödü patlıyor, siz ise diyorsunuz ki dinsizliğe doğru gidiyoruz. Burada bir çelişki yok mu?
- Çelişki yok hanımefendi! Bakın bu ülkenin en büyük belalarından biri aydınlar başta Kuran'ı bilmemektir. Bütün yanlış tespitlerin, yanlış politikaların ardında bu var. İslamsızlaşma anlamında bir dinsizliğe gidiyor Türkiye. Bunda anlamayacak ne var? Biz diyoruz ki 'Kur'an'ın anladığı manada bir din istiyorsanız, bu gidişin sonu o din değil.'
- Birkaç yıl önce 'Türkiye İran olacak' deniliyordu, şimdi 'Malezya oluyoruz' korkusu var. Bu gerçekçi geliyor mu size?
- Malezya ekonomik bakımdan güzel göründüğü için örnek gösteriyorlar. Bu Amerika'nın şeytani oyunlarından biri; CIA ve benzeri kuruluşların toplum mühendisleri tarafından geliştirilmiş stratejileridir. Ne alakası var? Şimdi 'Türkiye İran'a dönecek' derseniz, bu çirkin bir şey, reaksiyon toplar. Malezya dediğiniz zaman 'E canım Malezya'nın nesi var, pırıl pırıl bir ülke' denilecek. Birkaç sene sonra görürsünüz Malezya'nın ne olacağını!
- Ne olacak? Neyi görürüz?
- Valla kötü olacak da, şimdiden bilemem ne olacağını. Oradaki ekonominin bu hale gelmesinin arkasında zaten Müslümanlar yok, gayrimüslim unsurlar var. Gayrimüslimler üretti pek çok şeyi, Müslümanlar da hazıra kondu. Şimdi herhalde rahat battı, şeriat kaşıntısı başladı, bakınız gazetelere yansıyan Malezya röportajlarına, kimse önüne arkasına bakmadan konuşamıyor. İran'daki şeriat polisi Malezya'da da var oruç tutmayanları takip etmek için. Müslüman olduğunu söyleyen bir ülkede din polisi kurulmuşsa o ülke dinsizliğe gitmiş demektir! Polis takibiyle Müslümanlık geldi mi Kuran'ın dini yok olur.
- Bugün en güncel soru bu: Malezya olur muyuz?
- Türkiye'deki etnisite, Türkiye üzerindeki hesaplar, Türkiye'nin 400 milyar dolar borcun altında oluşunu ve petrolün olmayışını birlikte düşündüğünüz zaman Türkiye Afganistan'a bile rahmet okutur! Türkiye'de kanlı iç kavga başladı mı Malezya değil, Irak'tan da kötü oluruz.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Yaşar Nuri Hoca'nın söylediklerini okuduk ve kafamızın bir kenarıan not ettik.
Bugünkü (30.09.2007) Hürriyet Pazar'da Ahmet Altan'ın da "Korkmayın Korkmayın" başlıklı nefis bir yazısı var. Yine Radikal İki'de (30.09.2007) Baskın Oran Hoca'nın da Malezya ile ilgili güzel bri yazısı var.
Gerçi Fırat ve Harun kardeşimiz Alatangillerden hazzetmezler, bu nedenle de Ahmet Altan'ın yazısından da hazzedeceklerini zannetmiyorum.
Baskın Hoca da evrensel sol çizgide olduğundan, solu ulusalcılığa hapseden (nasıl solsa) ulusalcı takım da bu yazıdan hoşlanmayacaktır.
Ahmet Altan'ın yazısına aşağıdaki linkten ulaşılabilir. Baskın Hoca'nın yazısı henüz internet ortamına aktarılmadığı için buraya alamıyorum.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/...sp?yazarid=150
Türkiye'nin Malezya olmayacağı hikayesi bir kaç gün sonra bitince merak ediyorum, kime benzeyeceğimiz konusunda hangi hikaye uydurulacak?
selamlar.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ahmet Altan'ın yazısını okudum. Yazının ana fikri hakkında konuşmayacağım. Ancak ben bu kadar ülkesinden tarihinden ve dininden habersiz bir yazar ve yazı görmedim demek durumundayım. Bu kadar ilgisiz konular bu kadar dağınık anlatılabilir. Ahmet Altan bile pişman olmuştur yazısını kendisi tekrar okuyunca.
Lütfen Abbas Bey,
Kendinize haksızlık etmeyin. Sizin Ahmet Altan'ın referansına gereksinmeniz yok. O sizi referans göstersin. Siteyi tam iki yıldır takip ediyorum. Çoğu konuda size katılmamakla birlikte, bana en aykırı gelen yazılarınızda dahil olmak üzere ben sizin Altan'ın link verdiğiniz yazısı gibi derinlikten yoksun bir yazınızı okumadım.
Bu yazı bu sitede kimseyi hiçbir şeye ikna etmez. Olsa olsa site sakinlerinin yüzde yetmişine, "Bunun gibiler gazeteci yazar diye geçiniyor biz harcanıyoruz" dedirtmiştir.
Birkez daha teşekkürler Hukuki.net. Siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun vatandaşımızın entellektüel gelişmişliğini ortaya koyma fırsatı verdiğin, onlara tarihe not düşme olanağı tanıdığın, torunlarımıza da bir nesli Altan'la değil kendi sesinden tanıma olanağı vereceğin için...
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ahmet ALTAN, Aşk, Seks ve Merak
Nar ağacının altında bir kaplumbağaya rastladım.
Utangaç bir yağmur yağıyordu.
Çimenler kaygan bir yeşillikle parlıyordu.
Kızıl misketler gibi dallara asılmış minik narların öpüşecek gibi açılmış çatallı uçlarında asılı kalmış su damlaları, kırmızı yansımalarla pırıldayarak düşmeyi bekliyorlardı.
.................................................. .................................................. .................................................. ..
Tamam Ahmet Altan'ın bu yazısından sonra Türkiye'nin Malezya olmayacağına kanaat getirdim.:o
Alıntı:
Baskın Hoca da evrensel sol çizgide olduğundan, solu ulusalcılığa hapseden (nasıl solsa) ulusalcı takım da bu yazıdan hoşlanmayacaktır.
Baskın Hocamıza gelince yorumu ekşi sözlükte yapmışlar:
"resmi ideoloji'nin Kemalizm sayıldığı bir ortamda tabuları sorgulayan saygıdeğer bir bilim adamı addedilen, ama dayatılan 21. yüzyıl ideolojilerinin gözü kapalı şampiyonluğunu yapan sakallı şahıs. "Çin neymiş, Rusya neymiş, ya Avrupa Birliği ya ABD" lafını göğsünü gere gere söylemekten çekinmemiş numaralandırılmış cumhuriyet savunucusu."
Gerçekten ezberimiz bozuldu şimdi...
Abbas Bey siz bir kaç referans daha arayın lütfen, mümkünse numarasız tribünden olsun.
Selamlar,
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
(Türk milleti oy verdiği elini tokat kullanmasını çok iyi bilir ve o tokatı yiyenin bırakın ayakta kalması hayata tutunması ble mucizedir.
Lütfen böyle komik komploları bırakıp olabilecek daha doğru olayları olguları tartışmak daha doğru olacaktır.)
maalesef size katılamıyorum türk seçmeni şu an neye oy verdiğini bilmiyor. ayrıca yapılan köklü değişiklikleri görmezden gelemeyiz. içinde bulunduğumuz hal ve şerait bir komplo değil kapımıza dayanan şeriat ın ayak sesleridir. değiştirilen her yasa ve atanan her yetkilide bunun izlerini görmek mümkün. ve en son hazırlanan yeni anayasa taslağı (hani o meşhur SİVİL ANAYASA) her nedense gizli kapalı kapılar ardında hazırlanıyor. ve bir anda açıklanıp halk oyuna sunulacak . ve halkımız partiye oy veriri gibi anayasaya evet veya hayır diyecek. ben bu aşamada AKP nin evet diyeceği hiç bir anayasa paketinin referandumdan hayırla döneceğine inanmıyorum. çünkü şu anda hazırlanan anayasa basında tartışılmasın diye özellikle gizleniyor. basında tartışılmadıktan sonra hangi vatandaşın sırf merakı yüzünden bu taslağı inceleyeceğini kim iddi edebilir
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Mecliste "Şeriat İsteriz" sloganı...
Türkiye Büyük Millet Meclisi Halka İlişkiler Binalarının önündeki bahçede 30 yaşlarında S. T. isimli bir kişinin, “Şeriat isteriz” sloganı attığı öğrenildi.
Bunun üzerine T’nin Meclis’teki güvenlik görevlileri tarafından hemen gözaltına alındığı öğrenildi.
Vatan
****
Şimdi bazı arkadaşlar bu olayın tekil, provokasyon olduğu, benim de provokasyona alet olan biri olduğum gibi yorumlar getirecektir, o yüzden hemen haberi ekleme gayemi belirteyim.Haberden çok habere yapılan yorumlardan biri için ekledim, aslında tam da mizah bölümüne uygun bir yorum ama konuyla alakalı olduğu için buraya eklemek istedim.
Beni çok güldüren,bir o kadar da düşündüren okuyucu yorumu şu:
Meczuptur
Akif der az sonra... :o
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
"Kuyruklu Malezya Yalanı!.."
Çok öfkeliler çook!..
Cengiz Çandar 'ın ilan ettiği "İkinci Cumhuriyetin milli takımı", yedekte kalan ama ilk 11'i zorlayacak pek değerli kalemler ve dinci medya, ulusalcı yurtseverlere ateş püskürüyorlar!..
Peki, nedir bu kızgınlığın nedeni?. Türkiye'nin gündemine tüm ağırlığıyla oturan ve tartışma yaratan iki konu:
- Mahalle baskısı ve "Türkiye Malezya olur mu" sorusu...
Öncelikle, ulusalcılara kızmaları yersiz; iki konuyu da gündeme taşıyan onlar değil ki!.. Mahalle baskısı kavramını, Saidi Nursi 'ye olan hayranlığı bilinen sosyolog Şerif Mardin , bir röportaj sırasında ortaya attı. Malezya ile Türkiye'yi ABD'nin istediği "ılımlı İslam" a örnek gösteren ise yukarıda saydığım kadronun pek sevdiği ABD'li diplomat Richard Holbrooke 'tu!..
Mahalle baskısı kavramını tartışmak, şimdiden hangi boyutlara ulaştığını ve bu gidişle hangi dehşet verici durumlara ulaşacağını örnekleriyle ortaya koymak gerek. Bir örnekle bu konuya şimdilik noktayı koyalım:
- Anadolu kentlerine uzanmaya gerek yok; büyük kentlerin merkezlerinin biraz dışına çıkın, mahalle baskısının nasıl elle tutulurcasına somut ve vahim olduğunu görebilirsiniz!..
***
İşte Malezya örneği tam bu noktada önem kazanıyor...
Dinci medyanın ve işbirlikçi kalemlerin öfke patlaması da bundan kaynaklanıyor. Bunun için Malezya dizilerinde ortaya konulan "baskıyı ve zorlamayı" sözcük oyunları ve de düpedüz yalan söyleyerek inkâra yelteniyorlar.Yakında bir başka kapıya bağlanacak TMSF gazetesinin genel yayın yönetmeni sırf bu nedenle akıl sınırlarını zorlayarak şu tanımı yapabiliyor:
- Bugün Türkiye'de sivil anayasa girişimini "Malezya örneğiyle baltalamak isteyen" çevreler...
Hiç kuşkunuz olmasın, geçmişinde birçok "manevra" yapan bu türden kalemler, yarın 180 derecelik bir dönüşü aynı maharetle yapabilirler!.. Gazete sayfalarında, ekranlarda bu türden örnek çok. Bir saklama, bir reddetme telaşı ki, sormayın gitsin!.. Bir de saptırma, olabildiğince çarpıtma örnekleri var tabii.. Michigan State Üniversitesi'nden öğretim üyesi Hasan Kösebalaban 'ın Zaman gazetesine yazdığı makale tam da bu cinsten...
Yazı, "Türkiye'deki laiklik yaygaracıları" sözcükleriyle başlıyor, Malezya övgüsüyle sürüyor, Osmanlı'ya derin bir özlemle sona eriyor!. Kösebalaban, Malezya'yı "çokkültürlü yaşamanın muhteşem örneğini sergileyen" bir ülke olarak tanımlıyor. Toplumun neredeyse yüzde ellisini oluşturan diğer din mensuplarına başka türlü davranmanın olanaksızlığı zaten ortada. Bizim sözünü ettiğimiz, Müslümanlara yapılan baskı!. Şu anlatım tarzına bakın.
- İslam hukukunun medeni hukuka dair kurallarının yalnızca talep halinde Müslümanlar için geçerli olduğu, ancak laik mahkemelerin de Müslümanlar dahil olmak üzere herkes için mevcut olduğu bir hukuk sistemiyle yönetiliyor...
Düpedüz çok hukuklu sistem demiyor, Müslümanların ezici çoğunluğunun şeriat kanunlarına göre yaşamaya zorlandığını, anayasada yeni yapılacak değişikliklerle tam anlamıyla şeriat hukukuna geçileceğini gizliyor ve Malezya'nın bugün sahip olduğu değerleri Türkiye'nin bin yıllık tarihi boyunca yaşattığı değerler olarak gösteriyor.
Küçük Osmanlı modeli olarak alkışladığı Malezya değerlerine bir bakalım:
- 10 yıl önce yüzde 10 olan türbanlı kadın oranı bugün yüzde 80'i aşmış durumda... Kız çocukları 6-7 yaşından itibaren tesettüre sokuluyor.
- Malezya'da kadın memurların kamusal alanda türban takması zorunlu. Ramazanda oruç tutmayanları ve iftardan önce Müslümanlara yemek veren lokanta ve büfeleri cezalandıracak bir "oruç polisi" bile mevcut!..
- "İslam Dini Dairesi" kadınlara kapanmaları gerektiğini ve nasıl kapanacaklarını anlatıyor. Yoksul insanlara para yardımı yapıyor. Karşılığında özel merkezlerde İslami eğitim almak zorunlu. Eğitim yoksa para da yok!..
- Üniversitelerde öğrenciler "brother- erkek kardeş" ve "sister- kız kardeş" olarak ayrılıyor.
İşte ABD'den yazan öğretim üyesinin "Bu değerleri özümsemiş Türkler kendilerini evlerinde hisseder" dediği Malezya bu!.. Şeriat sevdalısı bu arkadaş yazının tek doğru cümlesini ise başlıkta kullanmış:
- Kuyruklu Malezya yalanı!..
Cumhuriyet
Ümit ZİLELİ
e posta: umitzileli@gmail.com
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
bihaber rumuzlu üyeden alıntı
"Kuyruklu Malezya Yalanı!.."
- 10 yıl önce yüzde 10 olan türbanlı kadın oranı bugün yüzde 80'i aşmış durumda... Kız çocukları 6-7 yaşından itibaren tesettüre sokuluyor.
Cumhuriyet
Ümit ZİLELİ
Malezya'daki halkın sadece %60'ı müslümanken "10 yılda %80 türbanlı kadın yetiştirmek" iddiası biraz komik kaçıyor.
Ah şu bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar, olanları bire bin katarak sunanlar.
Eskiden Türkiye İranlaşacak, Cezayirleşecek, diye korkutuluyorduk, hiçbiri olmadı.
Şimdilerde Aydın Doğan medyası Malezyalılaşacağız diye korkutuyor.
Aman Tayland olmayalım da...
Merak etmeyin, Malezyalaşmayacağız ama biz fakirleşeceğiz, Aydın Doğan zenginliğine zenginlik katacak.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Aydın Doğan medyasının soğuk savaşı hakkında Engin Ardıç yazısı:
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=93739,10,2
Türkiye’nin ana muhalefet lideri, Sayın Deniz Baykal değil, Sayın Aydın Doğan’dır.
Şu farkla ki, Sayın Doğan bu muhalefeti “ticari amaçlarla” yürütmektedir. Dolayısıyla, bu bir muhalefet de değil, köprüyü geçen kadar diklenme politikasıdır.
Samimiyetine inanabilirdik, daha önceden “sabıkası” olmasaydı... Doğan Yayın Grubu’nun geçmişi, başbakana (çeşitli başbakanlara) dönem dönem yüklenip dönem dönem de ateşkes ilan etmekle maluldur.
Sayın Aydın Doğan, gerek seçimlerden önce gerekse seçim sonrası, yani aşağı yukarı altı aydır bir “soğuk iç savaş” yürütmektedir. Bu şiddetli bir savaş olmuştur.
“Kerimesi marifetiyle”, sermaye sınıfının örgütü TÜSİAD da bu kavgaya alet edilmiştir ve bu nedenle yakın bir gelecekte ikiye bölünmek üzeredir. İleride, “Doğancı olmayan Öz-Tüsiad” falan gibi bir şey daha çıkacak karşımıza.
Bu bir “psikolojik harekâttır” ve bürokrasi tarafından da elbette hoş karşılanmaktadır. İşin içinde, gerek yönlendirici gerekse danışman sıfatıyla birtakım “iyi sıhhatte olsunlar” da var mıdır, ben bilemem, istihbaratçılar bilirler.
Sayın Doğan üç çeşit adam çalıştırır:
1) Patronun çıkarları uğruna her türlü taklayı atmaya hazır omurgasızlar. İtibarları sıfıra inmiştir ama güçlüdürler.
2) Soğuk iç savaştan kendi siyasi görüşleri doğrultusunda yarar sağladıklarını düşünen (ve yanılan) birtakım CHP amigoları... Bunlar, Atatürk’ün sözlerini azıcık değiştirmeme izin verirseniz, “müstevlinin ticari emellerini kendi siyasi emelleriyle tevhid etmişlerdir”... Seçim öncesi sergiledikleri aymazlıkla rezil oldular, bunun verdiği hınçla vahşi bir saldırıya giriştiler... Ticari amaçlarla kullanıldıklarının ya farkında değiller, ya da umurlarında olmuyor... Oysa, “kullanılıp atılan” örnekler de gözlerinin önünde taptaze duruyor. Aralarında “frenkgömleğinin üstüne boyunbağını bağlayıp yazılarını da eser-i cedit kâğıdına yazan” fosiller de var, “solculuk ettiğini” sanan zavallılar da...
3) Denge sağlamak, ya da denge sağlar gibi görünmek için, “yazmalarına izin verilen” liberaller. Ünlü fıkrada olduğu gibi, hamamın namusunu kurtarıyorlar.
Sözlerim elbette belli başlı bazı kişileri kapsamakta olup, işlerin ırgatlığını üstlenen ve tek kavgası ekmek kavgası olan basın ve yayın emekçilerini, asıl büyük çalışan kitlesini tenzih ederim.
Lakin... Ben bu gerginlikten yoruldum ve sıkıldım. Benim gibi düşünen vatandaş sayısı da çoğunluktadır.
Sayın Aydın Doğan... Seçimden sonra yumuşayacağını umduğumuz havayı büsbütün gerdiniz.
Daha gazetelerinizi elimize alır almaz içimizi derin bir yeis, bir bıkkınlık, bir yorgunluk kaplıyor. Biz seçim sonrasını böyle düşünmemiştik, nefes alacağımızı sanmıştık.
Türk milletinin sinirlerine yazık ediyorsunuz.
O sinirlerin bir dayanma sınırı vardır, lütfen oraya kadar gitmeyiniz.
İç savaş, iktidara hayır getirmez ama size de getirmeyecektir. Üç kuruş daha kazanmak uğruna kendinizi de memleketi de yıpratmayınız.
Bitsin artık bu gerginlik, bu kavga, CHP amigolarının da bu “güreşe doyamayan yenilmiş pehlivan” tutumu...
Yeni bir seçime daha beş yıl var, beş yıl... Şimdi böyle davranırlarsa, beş yıl sonra ne halt edecekler? Atmaya barut kalacak mı?
Bu adamlar ne yapacaklar, görelim, yanlış yaparlarsa sizden önce biz eleştirelim.
Ama şu “Malezya saçmalıkları”, “mahalle bilmemnesi” falan iyice kabak tadı vermiştir, bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın Aydın Doğan... Kesenize bereket, umarım ve dilerim daha nice nice paralar kazanırsınız... Her türlü yanlış anlamayı önlemek için hemen de belirteyim: Yazılı ya da sözlü hiçbir yayın organınızda çalışmayı düşünmedim, düşünmüyorum.
Bu yazıyı, naçiz bir işçi emeklisinden, dev bir patrona dostça bir yakınma şeklinde değerlendiriniz, eğer ameleden dost edinecek gönül zenginliğiniz ve hoşgörünüz varsa...
Ama şu soğuk iç savaşı Allah aşkına artık bitiriniz, bezdik.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Ben bu konuya pek girmiyorum ama sadece şunu söyleyeyim.
Engin Ardınç ı sevmem yazdıklarınıda beğenmem Doğan ı ondan da az severim yani kızarım .
Doğan grubunun ortamı germesinin nedeni hükümetin yanlışları değil Aydın efendinin çıkarlarıdır. Bu çıkarların sonuncusunu red ettiklerinden gürültü kopuyordu şimdi belediye olur dedi bakın yakında nasıl ortalık süt liman olacak...
Hilton arazisini takip edin imara açılan alan arttırılması kavgası vardı Doğan çidkeflikle bunu aldı rahatladı. Alan razı satan razı size ne oluyor ?
Çıkarlar çarpışınca halkı gaza getiren gazeteninde ülkeyi satmayı iş bilen siyasetçininde Allah bela.......
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Akşam Gazetesi'nde yazar Hüsnü Mahalli'nin bu konuda farklı bir bakış açısından yazdıklarının da önemsenmesi gerektiğini düşünüyorum.
ABD ve ılımlı İslam ve Türkiye-1
Hemen söyleyeyim.
Ilımlı, light, yumuşak, laik ya da çağdaş İslam.
Bunların hiçbiri Amerika’nın ya da Amerika’daki egemen güçlerin umrunda bile değil.
Müslümanları ilgilendiriyorsa demokrasi ve insan hakları ise hiç.
Amerikan egemen güçlerin tek bir ilgi alanı var o da kendi çıkarlarıdır. ABD bu çıkarlar uğruna her şeyi göze alır ve herkesi ama herkesi feda etmeye hazırdır ve eder.
Amerika’nın 230 yıllık iç ve dış yaşamında bunun çok örnekleri vardır.
Bu karanlık geçmişin bizi ilgilendiren bölümüne bakalım.
ABD, İkinci Dünya Savaşı sonrasında İslam ülkelerine ilgi göstermeye başladığında bakın ne düşünüyordu?
Önce BM’yi kullanarak Filistin toprağında İsrail devletini kurdurdu. İngiltere ve genel olarak Hıristiyan Batı ile birlikte Yahudilere stratejik hizmette bulunan ABD aynı zamanda iki temel hedefini gerçekleştirme peşindeydi:
1-Bölgedeki petrolü ele geçirmek.
2-Bu petrolde gözü olan ideolojik düşman Sovyetler Birliği’nin bölgeye girmesine izin vermemek.
ABD bunun için de iki temel yola başvurdu: Önce Arap ülkelerinde kendi yanlısı kıral ve liderleri işbaşına getirdi sonra da bunlara “İslam’ı silah olarak kullanın” talimatı verdi.
ABD Suudi petrolünden kazandığı petro-dolarların bir kısmını hep bu yolda harcadı.
Rahmetli Uğur Mumcu bu konuda çok şey yazdı.
Ama hafıza-i beşer nisyan ile malul olduğu ve insanlar tarihten ders çıkarma becerisini göstermediği için tarih hep tekerrür ediyor.
Daha açık ifade ile ABD, Sovyetler Birliği’ni ve onun bölgedeki tüm yandaşlarını dağıtmak ve komünizmi ideolojik olarak yenmek için önce gerici, anti-demokratik ve faşist iktidarları sonra da din olarak “İslam’ı” silah olarak kullandı.
Bunun için de ABD, Arap ve İslam ülkelerinde hemen hemen tüm İslamcı iktidar ve parti ile örgütlere destek verdi.
‘Yeşil Kuşak’ teorisini burada hatırlatmaya gerek yok.
Afganistan’da Sovyet işgaline karşı mücadele eden tüm “İslamcı mücahitlerin” arkasında hep ABD ve onun istihbarat örgütleri vardı.
Bölgedeki gerici ve işbirlikçi ülkelerin istihbarat örgütleri ona yardım ediyordu.
Afganistan kurtulunca bu kez mücahitler birbirine girdi.
Afganistan’da CIA kamplarında eğitim gören ‘İslamcı gençler’ bu kez kendi ülkelerine dönerek ‘potansiyel terörist’ olarak bekletilmeye alındı.
Cezayir’deki FİS olayı bunun somut örneğidir.
ABD bununla da yetinmedi.
Sovyetler Birliği dağılmış olmasına ve komünist sistem ideolojik olarak bitmesine rağmen bu kez Pakistan’da milyarlarca dolar harcayarak Şii İran’a karşı kullanılmak üzere Taliban okullarını açtı ve burada yalnız Afganistan’a değil belki de tüm dünyaya yetecek kadar ‘radikal İslamcı teörist’ yetiştirdi .
Bununla yetinmeyen ABD, Nisan 1996’da Taliban ile birlikte Kaide’yi Kabil’de iktidara getirerek hem İslam alemi hem de tüm dünya için yeni bir süreci başlattı.
Kapitalist dünyanın ve onun askersel kanadının yeni düşmanı artık komünistler değil, radikal ya da ılımlı olsun tüm olarak Müslümanlar ve İslam dünyası.
11 Eylül ise bu sürecin en önemli dönemeci.
Afganistan işgal edildi. Ama Taliban ve Kaide eskisinden daha güçlü. Ülke ise afyon kaçakçısı gerici aşiretlerin kontrolünde.
Irak’ta ise durum ortada.
İşgal ile birlikte Kaide bu kez Irak’a taşınarak tüm bölge için bir risk oluşturdu.
Irak’ta ise ABD laik ve ılımlı Şiilerle değil tam tersine bağnaz ve tutucularla işbirliği yapmayı tercih ediyor.
ABD bununla radikal Sünnileri kışkırtmayı amaçlıyor.
Dünyanın en gerici, bağnaz ve karanlık yönetimi olan Suudiler ise hâlâ ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiği.
Suudi Arabistan hem Kaide’ye eleman yetiştiriyor hem de Şiilere karşı dirensin diye Amerikan düşmanı Irak’taki Sünni direniş gruplarına destek veriyor.
Yani ılımlı, light, laik, çağdaş İslam’dan dem vuran ABD ve yandaşları söylemlerinin tersine hep radikal olanlara ya da radikalizmi kışkırtanlara destek veriyor.
Filistin, Irak, Lübnan, Afganistan, Somali, Çeçenistan ve benzeri yerlerde süregelen işgal ve katliamlarla Müslümanları sürekli kışkırtan ABD aslında onları radikalizme bilerek ve bilinçli olarak itiyor.
İslam’ın en ılımlısının yaşandığı Bosna’da 1991-1994 yılları arasında yalnızca Müslüman oldukları için Bosnalılara yönelik insanlık dışı katliamlar ve işlenen cinayetler batının genel olarak İslam dünyasına ve Müslümanlara yönelik bakış açısını yeterince gösteriyor.
Çünkü o sıralarda ne Kaide ne 11 Eylül ne de Müslüman teröristler ortada yoktu.
Şimdi soruyorum; Bosna ya da Çeçenistan’da tecavüze uğrayan on binlerce kadının doğurmak zorunda kaldığı çocuklar, Irak ya da Filistin’de akrabaları öldürülen milyonlarca insan acaba ılımlı Müslüman olabilir mi?
ABD, ılımlı İslam ve Türkiye -2
Hemen söyleyeyim. Radikal ya da ‘terörist’ Müslümanların bugünkü varlığından tek sorumlu varsa o da ABD ve yandaşlarıdır.
ABD tarafından desteklenen faşist, gerici ve anti-demokratik iktidarların egemen olduğu ülkelerde açlık, sefalet, yoksulluk, haksızlık ve zulüm altında yaşayan Müslümanlar’dan acaba ne beklenir?
Şimdi ve gelecekte hiçbir şey değişmeyecek. İslam’ın hiçbir türü kendi çıkarlarına hizmet etmediği sürece ABD’yi, Batı’yı ve yandaşlarını ilgilendirmiyor ve ilgilendirmeyecek.
ABD ve Batı’nın ılımlı İslam’dan söz etmesi bir kötü niyetten kaynaklanmıyorsa, ki bana göre öyle, bir eğlence ve fanteziden ibarettir.
İngiltere’nin BM temsilcisi David Maning’in dediği gibi
‘ABD ılımı İslam’ı yaymak isteseydi bir uçak gemisine harcadığı paralarla Müslüman ülkelerde binlere çağdaş din okulu açabilirdi’.
Ama ABD hep tersini yapıyor ve yapacak.
ABD son 50-60 yılda Ortadoğu bölgesinde hep savaş çıkartarak trilyonlarca dolar silah sattı.
Geçen yıl Avrupa ülkelerinde sevgili Peygamberimize yönelik çizimlerin ve peşinden Papa’nın İslam’a yönelik söylemlerinin sizce ne anlam ve amacı olabilir!
Yani Batı durduk yerde İslam ve Müslümanları hedef alarak kendi halinde yaşayan ılımlı vatandaşları bile kışkırtmayı amaçlamaktadır.
ABD ve Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanlara yönelik psikolojik ve sosyolojik baskıların , estirilen terör havasının ve ‘İslam-faşist’ suçlamaların başka bir açıklaması olabilir mi ?
ABD ve yandaşlarının istediği tek bir şey var o da ‘İslam’ı tüm yüce değerlerinden’ boşaltmaktır.
İslam haksızlığa, zulme ve Batı ile İsrail kaynaklı tüm kötülüklere kızmamalı ve direnmemeli.
Yani Müslümanlar önce umutsuz ve çaresiz kılınmalı sonra da inançları gereği kaderciliğin pençesine teslim edilmeli!
Müslümanlar İslam’a bir din olarak değil bir hobi ya da kendi kişisel ve grupsal çıkarlarını sağlayan bir parti programı ya da dernek tüzüğü olarak inanmalı ve öyle yaşamalı.
ABD ve Batı kriterlerine göre Müslümanlar yumuşak değil, yavaş olmalı.
Böyle bir İslam Türkiye’ye, Türklere ve dolayısıyla tüm Müslüman ülkelere uygun görülüyorsa bu amacından dolayı bazıları ABD ve Batı’yı sevebilir.
Unutmamak gerekir ki; İslam’a göre dinde zorlama yok, demokraside ise herkes her şeye inanabilir!
Hatta isterse karanlık aydınların peşinde gidebilir.
Globalleşme denilen sihirli kelime ve dinlerarası diyalog yolu onlara bu tercihlerinde yardımcı olacaktır.
Bugün İslam’ın en yoğun yaşandığı sanılan Suudi Arabistan’da insanların dini-imanı para.
Suudi Arabistan’da devlet memurları mesailerinin büyük bölümünü ekran başında borsayı takip ederek geçiriyor.
Porno kasetler ve CD’ler bu ülkede satılıyor. 50’yi aşkın Müslüman ülkenin tümünde farklı alanlarda farklı uygulamalar ve sorunlar var.
Yani ne Türkiye Malezya olur, ne de Pakistan ya İran Türkiye’ye benzer.
Büyük ve iddialı söylemlere gerek yok.
Her ülkenin kendine özgü farklı koşulları var.
Türkiye ise ‘nev-i şahsına munhasır bir vakıadır’.
Türkiye ve AK Parti yönetiminin tercihi ise kuşkusuz Türk halkının eğilimini ve sosyo-psikolojik yapısını ilgilendiriyor.
Önemli olan AK Parti yöneticilerinin ‘ılımlı İslam’ tanım ve söyleminden ne anladıklarıdır.
Daha açık bir ifade ile Erdoğan ve arkadaşları, geneli itibarıyla muhafazakâr bir toplum olarak Türk halkına ne tür bir ‘din tanımını ve uygulamasını’ uygun görüyorlar. Bence bu sorunun yanıtı yalnızca Türkiye’deki ılımlı İslam tartışmasını değil aynı zamanda AKP’nin de geleceğini de belirleyecektir.
Türkiye yüzlerce sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel, tarihsel ve genetik nedenlerden dolayı dinsel tartışmalar açısından farklı bir ülkedir ve öyle kalacaktır.
AK Parti liderlerinin bu yoldaki tercihi bu ülkeyi nereye götürürse götürsen elbette ABD bundan yararlanmak isteyecektir.
Bunu yaparken ABD, Türkiye’de ne tür bir İslam olduğuna bakmayacak ve yalnıza Ankara’daki iktidarın kendi planlarına ne kadar hizmet edeceği ile ilgilenecektir.
ABD ve yandaşlarının tercihi asla ılımlı İslam ya da ılımlı Müslüman ülkeler değildir ve olmayacaktır.
ABD’nin AKP’den ve Türkiye’den beklenti ve isteği İslam’ı içeriğinden boşaltmak yani içeriksiz kılmaktır.
ABD’ye göre ancak böyle bir Türkiye BOP’ta başkalarına örnek olabilir.
ABD, Müslüman ülkelerle ilişkilerinde ılımlı ya da demokrat olup olmadığına bakmaksızın tek bir kriteri göz önüde bulundurur. ‘Petrolü bana vereceksiniz, kazandığınız paralarla silah alarak birbirinizle savaşacaksınız ve hep benim dediklerimi yapacaksınız.’
Kendi içinde barışık, sorunlarını çözmüş toplumuna esenlik sağlayan ve komşusu ülkelerle barış içinde yaşamaya özen gösteren ‘ılımlı Müslüman’ ülkeler sizce ABD’nin bu beklentilerini yerine getirir mi?
Hüsnü MAHALLİ / Akşam
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
şeytanınavukatı rumuzlu üyeden alıntı
Malezya'daki halkın sadece %60'ı müslümanken "10 yılda %80 türbanlı kadın yetiştirmek" iddiası biraz komik kaçıyor.
İletinizi gündüz okumuş ama fırsat bulamadığım için yanıt yazamamıştım. Biraz değiştiğini fark ettim,hatanızı düzeltmek istemişsiniz belli ama gene hata etmişsiniz hesapta.
Bir kere bu oran, Müslüman kadınlar arasındaki oran, tüm Müslümanlar arasındaki oran değil.10 yıl önce 100 Müslüman kadından 10'u türbanlı iken, şimdi aynı 100 kadından 80'i türban takmaya başlamış.Bunun neresi komik anlayamadım, asıl komik olan sanırım bu kadar basit bir mantığı sizin farklı yorumlamanız.İletinizin değişmiş hali de komik geldi bana,şöyle ki;%60'ı Müslüman olan bir ülkede,türbanlı kadın oranının %80'e çıkamayacağı gibi bir genel kural mı vardır?40 kişilik bir sınıfı 1 öğretmen yetiştirebiliyor, eğitebiliyor.Bu durumda biz, olmaz efendim,1 kişi 40 kişiyi nasıl yetiştirir, komik olmayın mı diyeceğiz?
Bu vesile ile bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlar hakkındaki serzenişinize (Daha doğrusu Saygıdeğer Uğur Mumcu'nun çok yerinde olan bu deyimine) ben de sonuna kadar katılıyorum.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
Ama şu “Malezya saçmalıkları”, “mahalle bilmemnesi” falan iyice kabak tadı vermiştir, bilgilerinize arz ediyorum.
Sayın şeytanınavukatı,Engin Ardıç'ın bu yazısındaki görüşlerine katılıyor musunuz bilmiyorum ama bu Malezya saçmalaıklarını da,mahalle bilmemnesini de ortaya atanların solla,CHP'yle hiçbir alakaları olmadığını belirtmek isterim.Bakıyorum da bu hususta da kabak CHP'lilere,solculara patlamış,vurun abalıya... Mahalle baskısı ülkemizde her alanda geçmişten beri yaşanan "sosyolojik" bir olgudur belki adı başkadır ama temelde aynı şeydir.Bu nedenle bunu inkar etmek, görmezden gelmek kimseye yarar sağlamaz. Malezya saçmalığını ortaya atan da Başbakanla senli benli konuşacak kadar samimi olan Holbrooke'dur.Bu saçmalık AKP yi ve AKP ye yakın yazarları bu kadar rahatsız ediyorsa,Başbakana sorsunlar bakalım Holbrooke'a bu saçmalığın hesabını sormuş mu,ılımlı islamın ne anlama geldiğini,ılımlı islam modeline neden ülkemizin örnek gösterildiğini sormuş mu?Yoksa vatandaşa kızmayı,hesap sormayı çok iyi bilen karizmatik başbakanın bunlar karşısında dili tutulup basireti mi bağlanıyor?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
arıza rumuzlu üyeden alıntı
Mahalle baskısı ülkemizde her alanda geçmişten beri yaşanan "sosyolojik" bir olgudur belki adı başkadır ama temelde aynı şeydir.
Buna şerh koyarak katılıyorum. Bu AKP'nin iktidara gelmesiyle ortaya çıkan bir olgu değildir.
Mesela bir Ecevit başbakanken de ramazanda meyhaneler, gazinolar ve gündüz saatlerinde lokantalar kapatılırdı. Ama bu baskı nedeniyle yapılmazdı. Bazıları ramazana saygı nedeniyle, bazıları ise zaten müşteriler azaldığı için tadilat ve dinlenme için uygun zaman olduğu için kapatırdı.
Bazılarının oruç tutmayanları dövdüğüne dair haberler gazetede çıkardı. Dövenler genelde ülkücüler arasından çıkardı.
Üniversitede başörtüsü serbest bırakılırsa mahalle baskısı nedeniyle başı açık kalmaz tezine de katılmıyorum. Başını ört diye bir mahalle baskısı yok, tam tersine okuyacaksan başını aç diye ikna odaları kuruluyor.
Gazeteci Fadime Şahin Yenişafakta başörtülü olarak yazarken başını açmaya karar veriyor ve başı açık olarak yazmaya devam ediyor.
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/02/27/606030.asp
Gazeteci Fehmi Koru'nun bir kızının başı kapalı, diğerinin açık.
http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=93558,12
1980'li yılların ortasından Kemal Gürüz YÖK başkanı olana kadar neredeyse 10 yıldan fazla bir süre başörtüsü yasağı uygulanmadı. Bu sürede başı açıklara böyle bir şey olmadı. Şimdi de başörtülü kızların bir kısmı kampüs kapısında açarak okula gidiyor, bir kısmı ise başını açmak istemediği için okulu bıraktı ya da yurtdışında okuma imkanı arıyor.
Serbest bırakılırsa bu kişiler başını örter, ama örtmek istemeyene bir baskı olmaz.
Bugünlerdeki Malezya - mahalle baskısı haberlerine ben "Hürriyet baskısı" olarak bakıyorum. Hani kurt kuzuya "suyumu bulandırma" demiş. Ama kuzu akıntının aşağı kısmında. O hesap.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
bihaber rumuzlu üyeden alıntı
Biraz değiştiğini fark ettim,hatanızı düzeltmek istemişsiniz belli ama gene hata etmişsiniz hesapta.
Yaptığım değişiklik son iki satırı eklemek ve ilk kısımda bir yeri koyu yapmaktan ibaret. Yoksa öyle "hata düzeltmek" gibi bir niyetim yoktu.
Alıntı:
bihaber rumuzlu üyeden alıntı
Bir kere bu oran, Müslüman kadınlar arasındaki oran, tüm Müslümanlar arasındaki oran değil.10 yıl önce 100 Müslüman kadından 10'u türbanlı iken, şimdi aynı 100 kadından 80'i türban takmaya başlamış.
Ümit Zileli %80 rakamını herhangi bir ciddi veriye dayanmadan yazısına koymuş. Savunmak da size düşmüş.
Dediğiniz gibi olsun, 10 yıl önce toplumun %60'ının %10'u başörtülüyken şimdi %60'ın %80'inin yani %48'inin başörtülü olup olamayacağına bir bakalım.
10 yılda %6'dan %48'e çıktığına dair herhangi bir istatiksel veri yok. Türkiye'de Konya'nın muadili olan bir eyalette iktidara İslamcı partinin geldiği bilgisi var sadece. Ama bu eyalet zaten eskiden beri böyle.
Türkiye'de bu konuda ciddi araştırmalar yapılıyor, şu anda başını örtenlerin sayısı, beş yıl önce başını örtenlerin sayısına göre 2 puan düşmüş. (Rakam aklımda yok, yanlışlık olmasın, sadece örnek olarak veriyorum: %63 iken %61 olmuş.)
Dolayısıyla 10 yıldaki artış veya azalma böyle katlanarak olmaz.
Bugün %48'in başı kapalıysa, 10 yıl önce en az %40'in başı kapalıdır.
Veya tam tersi 10 yıl önce %6 başını örtüyorsa, şimdi %8 olur.
Aslında nereye Nişantaşı'na gidip çevrenize bakarsanız tek tük başı örtülü görebilirsiniz, Sultanbeyli'ye giderseniz %70'lik mahalle bulabilirsiniz.
Dolayısıyla Malezya hakkında atılıp tutulanların herhangi bir bilimsel veriye dayanmadığını ve kasıtlı olarak yazıldığını düşünüyorum.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
şeytanınavukatı rumuzlu üyeden alıntı
Yaptığım değişiklik son iki satırı eklemek ve ilk kısımda bir yeri koyu yapmaktan ibaret. Yoksa öyle "hata düzeltmek" gibi bir niyetim yoktu.
Ümit Zileli %80 rakamını herhangi bir ciddi veriye dayanmadan yazısına koymuş. Savunmak da size düşmüş.
Dediğiniz gibi olsun, 10 yıl önce toplumun %60'ının %10'u başörtülüyken şimdi %60'ın %80'inin yani %48'inin başörtülü olup olamayacağına bir bakalım.
10 yılda %6'dan %48'e çıktığına dair herhangi bir istatiksel veri yok. Türkiye'de Konya'nın muadili olan bir eyalette iktidara İslamcı partinin geldiği bilgisi var sadece. Ama bu eyalet zaten eskiden beri böyle.
Türkiye'de bu konuda ciddi araştırmalar yapılıyor, şu anda başını örtenlerin sayısı, beş yıl önce başını örtenlerin sayısına göre 2 puan düşmüş. (Rakam aklımda yok, yanlışlık olmasın, sadece örnek olarak veriyorum: %63 iken %61 olmuş.)
Dolayısıyla 10 yıldaki artış veya azalma böyle katlanarak olmaz.
Bugün %48'in başı kapalıysa, 10 yıl önce en az %40'in başı kapalıdır.
Veya tam tersi 10 yıl önce %6 başını örtüyorsa, şimdi %8 olur.
Aslında nereye Nişantaşı'na gidip çevrenize bakarsanız tek tük başı örtülü görebilirsiniz, Sultanbeyli'ye giderseniz %70'lik mahalle bulabilirsiniz.
Dolayısıyla Malezya hakkında atılıp tutulanların herhangi bir bilimsel veriye dayanmadığını ve kasıtlı olarak yazıldığını düşünüyorum.
İletinizin ilk halinde "yetiştirmek" ibaresi yoktu, "%60'ı müslüman olan bir toplumda %80 türbanlı kadın biraz komik kaçıyor." gibi bir ibare vardı. Her neyse nasıl derseniz deyin gene de yanılıyorsunuz.
Öncelikle,ben kimseyi savunmuyorum,yaptığınız bir mantık hatasını düzeltmeye çalışıyorum.Yazıyı eklemekteki amacım da konuya farklı bir bakış açısı sunmak içindir,tıpkı sizin ve de diğer üyelerimizin de eklediği yazılar gibi.Siz Engin Ardıç'ın yazısını eklemekle onu savunan kişi pozisyonuna mı düşüyorsunuz?
Neyse konu bu da değil.
Bakın hala,toplumun %60'ından bahsediyor,önermelerinizi bu oran üzerinden yapıyorsunuz.Oysa burada baz alınan sadece Müslüman kadın sayısıdır,toplumun tamamı değil,toplumun tamamını kadın olarak algılıyorsanız o başka tabii.Örnekle açıklayayım ki hatanızın farkına varın.250 kişilik bir toplum düşünün,bu toplumun 200'ü müslüman olsun, bu 200 müslüman insandan da 100'ünün kadın olduğunu düşünün.Şimdi bu yüz kadından 10'u 10 yıl önce türbanlı iken,şimdi bu sayı 80'e çıkmış.Siz toplumun genelini baz alıyorsunuz,yani 200 müslümanı baz alıp yanılgıya düşüyorsunuz.
Demişsiniz ki hiçbir dayanağı yok,istatiki veri yok.Oysa bunu sadece Zileli söylemiyor,bizzat Malezya'da yaşayan 2 avukatla -Malik İmtiaz (37) ve Haris Bin Muhammed (47)- yapılan röportaj her yerde yayınlandı,muhtemelen Zileli de buna dayandı yazısında.Peki siz neye dayanarak bunun mümkün olmadığını ileri sürüyorsunuz,sizin dayanağınız nedir?Eğer yürüttüğünüz mantığa dayanıyorsanız,o da tutarlı değil. Sizin mantığınızı kabul edersek,Türkiye'de sigara içenlerin,uyuşturu kullanıcılarının katlanarak artışını da inkar etmemiz gerekir.Unutmayınız ki sosyolojik veriler sayılara göre belirlenmez,sayılar sosyolojik verilere göre ortaya çıkar.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Malezya kadın milletvekiline hazır değilmiş!
Malezya Doğu Pahang Eyaleti Başkanı Adnan Yakub, seminer için toplanmış binden fazla kadından, hakları konusunda gerçekçi olmalarını istedi: ‘Mecliste kadın görmeye hazır değiliz!’
Malezya Doğu Pahang Eyaleti Başkanı Adnan Yakub, seminer için toplanmış binden fazla kadından, hakları konusunda gerçekçi olmalarını istedi.
Adnan Yakub, Malezya New Strait Times gazetesine yaptığı açıklamada, “Kadın ve erkek eşittir fikrini tamamen destekliyorum, ancak bu yönde harcanan çaba mantıksız istekler için harcanmamalı. Kadınlar hakları için savaşmalı ama Başbakan olmak gibi anlamsız istekleri olmamalı” dedi.
Yakub, sözlerine Müslüman ülkelerin bir çoğunda kadınlar mecliste ve hükümette azınlıkta diyerek devam etti ve Malezya halkı henüz mecliste kadın milletvekili görmeye hazır değil dedi.
Kaynak: Middle East Times, 25 Temmuz 2006
Bu laflar nerede ise 1,5 yıl önce edilmiş. Başı açık veya kapalı (İran örneği gibi mesela) olsun , zihniyet bu olduktan sonra neyi tartışıyoruz biz anlayamadım. Başı türbanlı üniversiteye giremiyor oysa bu onun dini tercihi, kişisel özgürlüğü diye bakarsanız olaya, yarın Cuma günleri tatil olsun, bu dini tercihim ve özgürlüğüm diyene, İslam azadı teşvik etmekle birlikte köleliği yasaklamamıştır, ben cariye tutacağım bu benim dini tercihim, kişisel özgürlüğüm diyenlere ne diyeceksiniz? Bu hukuk sisteminin iki başlı hale gelmesinin yolunu açar, bir süre sonra hukuk sükut eder, şeriat aslolur.
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Komplo
İnekler çayıra yayılıp otlandıktan sonra uzanıp geviş getirirken sohbete dalarlar.
-Kardeşler, bu insanoğlunun bize yaptığı iyiliklerin hakkını nasıl öderiz? Bizi yediriyor, içiriyorlar...
-Eee, biz de süt verip ödeşiyoruz ya...
Bir başkası atılıyor:
-Öyle diyorsun AMA geçen bir arkadaştan duydum, bazı insanlar hemcinslerimizi kurban ediyor, derilerini yüzüp giyecek yapıyor, etimizi ızgaralarda kızartıyor, kıyma yapıp bağırsaklarımıza dolduruyor ve yiyorlarmış. Sucuk
muymuş, kokoreç miymiş, neymiş, yapmadıkları yokmuş.
İneklerden biri isyan ediyor:
-Bırak kardeşim ya, bırak bu komplo teorilerini!..
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
İki resim arasındaki fark
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...0462206770.jpg
Soldan sağa inceleme yapıldığında Arçelik’in maskotu Çelik hariç bütün herkese eklemeler yapıldığı hemen fark ediliyor.
İşte yapılan eklemeler
Soldan sağa doğru inceleme yapıldığında, ayakta duran bütün annelerin elbiselerinin kol boyu uzatılmış. Ayrıca sol baştan dördüncü annenin degajesine yani göğüs dekoltesine müdahalede bulunulmuş. Oturan anneler incelendiğinde ise sol baştaki annenin etek boyuna ekleme yapılmış.
BU FOTOĞRAFA BİLE TAHAMMÜLLERİ YOK
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...12597651_3.jpg
Ortadaki annenin eteğine de ekleme yapılırken masadaki çiçeğin de yardımıyla bacağın görünen kısmı kapatılmış. Sağ başta oturan annenin ise kolları uzatılmış. Fotoğraf üzerinde yapılan bu eklemeler, reklam ajansı tarafından da şaşkınla karşılandı.
10 anne rol aldı
Firma, “Benim milyonlarca annem var” adı altında bir kampanya düzenledi. Arçelik’in maskotu Çelik’in 10 anneyle çekilmiş fotoğrafı ise kampanyanın görsel malzemesi olarak kullanıldı. Bu fotoğraf Türkiye’de yayın yapan gazetelerde yayınlandı. Ancak İslami basından Milli Gazete’de bu fotoğrafa dikkatlice bakıldığında rötuş yapıldığı ortaya çıkıyor.
11/5/2008 Vatan
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Çelik'i de kapatsalardı,ben acaip tahrik oluyorum şu Çelik'ten.Efendim duyamadım?..Sapık mı dediniz? Size ne kardeşim,kimi etten kimi çelikten,tercih meselesi bu,demokratik bir ülke değil miydi burası?..
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
Alıntı:
mehmet emin sezen rumuzlu üyeden alıntı
İki resim arasındaki fark
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...0462206770.jpg
Soldan sağa inceleme yapıldığında Arçelik’in maskotu Çelik hariç bütün herkese eklemeler yapıldığı hemen fark ediliyor.
İşte yapılan eklemeler
Soldan sağa doğru inceleme yapıldığında, ayakta duran bütün annelerin elbiselerinin kol boyu uzatılmış. Ayrıca sol baştan dördüncü annenin degajesine yani göğüs dekoltesine müdahalede bulunulmuş. Oturan anneler incelendiğinde ise sol baştaki annenin etek boyuna ekleme yapılmış.
BU FOTOĞRAFA BİLE TAHAMMÜLLERİ YOK
http://www9.gazetevatan.com/newpics/...12597651_3.jpg
Ortadaki annenin eteğine de ekleme yapılırken masadaki çiçeğin de yardımıyla bacağın görünen kısmı kapatılmış. Sağ başta oturan annenin ise kolları uzatılmış. Fotoğraf üzerinde yapılan bu eklemeler, reklam ajansı tarafından da şaşkınla karşılandı.
10 anne rol aldı
Firma, “Benim milyonlarca annem var” adı altında bir kampanya düzenledi. Arçelik’in maskotu Çelik’in 10 anneyle çekilmiş fotoğrafı ise kampanyanın görsel malzemesi olarak kullanıldı. Bu fotoğraf Türkiye’de yayın yapan gazetelerde yayınlandı. Ancak İslami basından Milli Gazete’de bu fotoğrafa dikkatlice bakıldığında rötuş yapıldığı ortaya çıkıyor.
11/5/2008 Vatan
Bu rötuşların 2012 yılı versiyonunu hayal edin bir de:)))
Çarşaf reklamı için daha uygun olur sanki. Tesettür defilelerinden esinlenilerek bir takım eklemeler yapılabilir. Çeliğe de bıyık mı eklesek:)?
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
YÖK Başkanlığına getirilen, bilim adına ne yaptığı bilinmeyen sayın Prof. da 3 yıl Malezya'da islami akademik faaliyetlerde bulunmuş mu???.....!!!!!!!!!
-
Re: Ilımlı İslam Modeli - Türkiye ve Malezya
55 yaşında bir kadına, bundan bir ay önce TBMM de bir milletvekili odasında el sıkışırken, "apdestliyim kusura bakmayın" deniyorsa ve o kadın TBMM den çıkarken, yaşamında ilk defa karşılaştığı bu olay karşısında,TC. nin simgesi o binaya bakıp gözyaşlarını tutamıyorsa, bahçesinde ki yobaz bağırmış ne çıkar, sen içindekine bak.