Yukarıdaki iletinizde anlamadığım kısımlar da mevcut, ancak daha da önemlisi; ciddi bilgi yanlışlarınız var.
1. Az ya da çok konuşan birisine, "katil" diyemeyiz Mahkeme'de yargılanırken; "sanık" deriz.
2. Az konuşmakla çok konuşmak arasında, yargılanmanızda pek çok şey değişebilir; o nedenle, "susma hakkı" asıldır.
3. Depresyonun bir akıl hastalığı olmadığını; hem hukukçu genel kültürümle, hem psikolog olan amcamın kızının ve hem de psikiyatr olan en yakın arkadaşımın ilettikleriyle söyleyebilirim. Ruh sağlığının bozukluğu ile akıl sağlığının bozukluğu, sadece terminolojik olarak değil; fiilen de ciddi farklılıklar içermektedir, yanılıyor muyum?
4. Dosyalar ve/veya müvekkilin verdiği bilgiler, çoğu zaman, o kadar yanıltıcıdır ki; şaşırırsınız. Örnek vereyim; 7 kişiyi vurmuş müvekkilimin, kendisini hiç dinlemeden incelediğim dosyasına göre; taammüden birden fazla kişiyi öldürmeye kastettiği sonucu çıkıyordu. Kendisini dinlediğimde ve olayın ayrıntılarına bakabildiğimde, meşru müdaffa savunması yapabildim. Veya, müvekkil der ki; "bana hiçbir icrai tebligat gelmedi, ama hakkımda mal beyanında bulunmamaktan ceza davası açılmış, nasıl oluyor, tebligat zorunlu değil mi?" Dosyasına bakarsınız, tebligat muhtara yapılmıştır ve geçerli bir tebligattır.
Diyeceğim o ki; siz, herşeyi burada çözmeye çalışıyorsunuz.
Bana son olarak; """bunun için de hukuki çözüm yolları mevcut"""u detaylandırır mısınız diye sormuştunuz.
Ancak; yeni iletinizde, bir avukatın, avukatlık sanatını sergilemesiyle ilgili değil; doğrudan mevzuata yönelik sorular sormaktasınız ki; avukatlık sanatının sergilenişine değinmeye çalıştığım kısa iletinin sergi alanı, sahnesi olduğu gibi; soularınıza da, bu ve benzeri forum alanlarında, önceden yanıt verilmişti.
Israrınıza binaen ve bir kereye mahsus olmak üzere, hatırlatma babında, şunları yinelerim:
1. İcra İflas Kanunu'nun 97/a maddesi, "İstihkak davalarında mülkiyet karinesi" başlığı altında (karine; aksi ispat edilebilir, peşin kabullerdir, önyargı da diyebilirsiniz);
"""Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve âdet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar, bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer.
"""İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hâdiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir"""
hükmündedir.
Size iki de içtihat vereyim, bakış açısı oluşturabilir düşüncesiyle:
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8093
K. 2005/7623
T. 12.9.2005
#8226; İSTİHKAK TALEBİ ( Borçlu Elinde Haczedilen Mallarda Mülkiyet Karinesinin Borçlu Dolayısıyla Alacaklı Yararına Olması - Davacının İbraz Ettiği Fatura ve Dinlettiği Tanıklar Vasıtasıyla Mahcuz Bilgisayarın Kendisine Ait Olduğunu İspat Etmesi )
#8226; BORÇLU ELİNDE HACZEDİLEN MALLARDA ALACAKLI YARARINA MÜLKİYET KARİNESİ ( İstihkak İddiasında Bulunan Üçüncü Kişinin İbraz Ettiği Fatura ve Dinlettiği Tanıklarla Bilgisayarın Aidiyetini İspat Etmesi - Davanın Kabulü Gereği )
#8226; MÜLKİYET KARİNESİ ( Borçlu Elinde Haczedilen Mallarda Alacaklı Yararına - İstihkak İddiasında Bulunan Üçüncü Kişinin İbraz Ettiği Fatura ve Dinlettiği Tanıklarla Bilgisayarın Aidiyetini İspat Etmesi )
#8226; FATURA VE TANIKLA İSPAT ( Borçlunun Elinde Haczedilen Mallar İçin Boşandığı Eşinin Açtığı İstihkak Davasında Mülkiyet Karinesinin Aksini Her Türlü Delille İspat Edebileceği )
2004/m.96,97/a
ÖZET : Davacı 3. kişi borçlunun boşandığı eşi olup, dava konusu eşyalar müşterek kullandıkları evde haczedildiğinden, İ.İ.K.'nun 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi borçlu, dolayısıyla alacaklı yararınadır. Bu yasal karinenin aksinin inandırıcı güç ve nitelikte bulunan her türlü delille ispat edilmesi olanaklıdır. Davacı 3. kişi kadın tercüman olup, geliri olduğu tartışmasızdır. Dava konusu haczedilen eşyalardan bilgisayar için düzenlenen fatura ibraz etmiş, ayrıca firma yetkilisi olan davacı tanığı iddiayı destekler nitelikte açıklamada bulunmuştur. Bu durumda, adı geçen dava konusu bilgisayarın borç doğumundan önceki tarihi içeren fatura ve samimi tanık anlatımları ile gelir sahibi olan davacı 3. kişiye ait olduğu ispatlandığından, bu eşya yönünden davanın kabulü gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu davanın tümden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davacı ( 3. kişi ) vekili tarafından istenmiş, mahkemece ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi M. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacı 3. kişinin aşağıda bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Uyuşmazlık 3. kişinin İ.İ.K.'nun 96 ve devamı maddelerine dayalı istihkak davasına ilişkindir.
Davacı 3. kişi borçlunun boşandığı eşi olup, dava konusu eşyalar müşterek kullandıkları evde haczedildiğinden, İ.İ.K.'nun 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi borçlu, dolayısıyla alacaklı yararınadır. Bu yasal karinenin aksinin inandırıcı güç ve nitelikte bulunan her türlü delille ispat edilmesi olanaklıdır.
Davacı 3. kişi kadın tercüman olup, geliri olduğu tartışmasızdır. Dava konusu haczedilen eşyalardan F. bilgisayar için T. tarafından düzenlenen 6.4.2003 tarihli fatura ibraz etmiş, ayrıca firma yetkilisi olan davacı tanığı iddiayı destekler nitelikte açıklamada bulunmuştur. Bu durumda, adı geçen dava konusu bilgisayarın borç doğumundan önceki tarihi içeren fatura ve samimi tanık anlatımları ile gelir sahibi olan davacı 3. kişiye ait olduğu ispatlandığından, bu eşya yönünden davanın kabulü gerekirken, yanlış değerlendirme sonucu davanın tümden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde, davacı 3. kişinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 12.9.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/721
K. 2005/2403
T. 14.3.2005
#8226; HACZEDİLEN EV EŞYALARININ FATURALARI ( İstihkak Davası - Mahkemece Faturaların Hacizli Mallara Uygunluğunun Saptanması ve Faturaların Gerçekliğinin Araştırılması Zorunluluğu )
#8226; İSTİHKAK DAVASI ( Davacının Fatura Sunması - Davacı Eşin Gelir Sahibi Olup Olmadığının Faturaların Hacizli Malları Kapsayıp Kapsamadığının Saptanması ve Şiketten Araştırılması Gereği )
2004/m. 96, 97/a
ÖZET : Davacı haczedilen ev eşyaları yönünden fatura sunmuştur. Ne var ki mahkeme faturaların hacizli mallara uygunluğu saptanmadığı gibi faturaların gerçekliği de araştırılmamıştır. Öncelikle davacı eşin gelir ve kazanç sahibi olup olmadığı tesbit edilmeli davacının gelir sahibi olduğunun tesbiti halinde ise sunulan faturaların hacizli malları kapsayıp kapsamadığı saptanmalı, fatura dip koçanlarının faturayı düzenleyen şirketten getirtilerek incelenmesi, faturayı düzenleyen şirket yetkilisinin dinlenmesi giderek faturanın şirketin ticari defterlerinde hacizli malında şirket envanterlerinde kayıtlı olup olmadığı bilirkişi aracılığıyla saptanmalıdır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davacı ( 3. kişi ) vekili tarafından istenmiş, mahkemece ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Havva Aydınlı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü:
KARAR : Uyuşmazlık 3. kişinin İİK.'nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davasına ilişkindir.
Dava konusu ev eşyaları davacı koca ile borçlu kadının birlikte oturdukları evde haczedilmiştir. İİK.'nun 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi borcu dolayısıyla alacaklı yararınadır. Ancak bu yasal karinenin aksinin güçlü delillerle kanıtlanması olanaklıdır.
Davacı 26.4.2004 tarihinde haczedilen ev eşyaları yönünden fatura sunmuştur. Ne var ki mahkeme faturaların hacizli mallara uygunluğu saptanmadığı gibi faturaların gerçekliği de araştırılmamıştır. Öncelikle davacı eşin gelir ve kazanç sahibi olup olmadığı tesbit edilmeli davacının gelir sahibi olduğunun tesbiti halinde ise sunulan faturaların hacizli malları kapsayıp kapsamadığı saptanmalı, fatura dip koçanlarının faturayı düzenleyen şirketten getirtilerek incelenmesi, faturayı düzenleyen şirket yetkilisinin dinlenmesi giderek faturanın şirketin ticari defterlerinde hacizli malında şirket envanterlerinde kayıtlı olup olmadığı bilirkişi aracılığıyla saptanmalıdır. Bu hususlar araştırılmadan eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davacı 3. kişinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 14.3.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Tüm bunlardan anlaşılması gereken şudur:
1. Birlikte yaşayan kişilerin menkul (taşınabilir) malları, öncelikle borçlunun sayılır ve haczedilir. Kaldı ki; icra memuru, alacaklının istediği haczi yapmak zorundadır.
2. Malların sahibi (maliki) olduğunu iddia eden kişi, bunun ispat edecek inandırıcı delillerle, istihkak prosedürünü işleterek; malların kendisine aidiyetni ispat etmek zorundadır.
3. Bahsettiğiniz evli kadın, bir avukattan profesyonel yardım alarak, [u]boşanmadığı ve birlikte yaşadığı</u> kocasının borçlarından dolayı kendisine ait malların haczedilmesini engelleyemezse de; muhtemel istihkak davalarında güçlü duruma geçmek, dahası, haciz esnasında alacaklının (veya vekilinin), bu malları haczetme seçeneğinden vazgeçmesini sağlayabilecek, çeşitli hukuki imkanlar konusunda yardım alabilir.
4. Size, olası çözüm yollarından, sadece birisini bilgi olarak vereyim: [u]MAL AYRILIĞI REJİMİ</u>. Konuya ilişkin Türk Medeni Kanunu hükümleri, aşağıdadır:
"""A. Yasal mal rejimi
MADDE 202.- Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır.
Eşler, mal rejimi sözleşmesiyle kanunda belirlenen diğer rejimlerden birini kabul edebilirler.
C. Olağanüstü mal rejimi
I. Eşlerden birinin istemi ile
1. Karar
MADDE 206.- Haklı bir sebep varsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine, mevcut mal rejiminin mal ayrılığına dönüşmesine karar verebilir.
Özellikle aşağıdaki hallerde haklı bir sebebin varlığı kabul edilir:
1. Diğer eşe ait malvarlığının borca batık veya ortaklıktaki payının haczedilmiş olması,
2. Diğer eşin, istemde bulunanın veya ortaklığın menfaatlerini tehlikeye düşürmüş olması,
3. Diğer eşin, ortaklığın malları üzerinde bir tasarruf işleminin yapılması için gereken rızasını haklı bir sebep olmadan esirgemesi,
4. Diğer eşin, istemde bulunan eşe malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermekten kaçınması,
5. Diğer eşin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksun olması.
Eşlerden biri ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun ise, onun yasal temsilcisi de bu sebebe dayanarak mal ayrılığına karar verilmesini isteyebilir.
II. Cebri icra halinde
1. İflasta
MADDE 209.- Mal ortaklığını kabul etmiş olan eşlerden birinin iflasına karar verildiği takdirde, ortaklık kendiliğinden mal ayrılığına dönüşür.
ÜÇÜNCÜ AYIRIM
MAL AYRILIĞI
A. Yönetim, yararlanma ve tasarruf
MADDE 242.- Mal ayrılığı rejiminde eşlerden her biri, yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur.
B. Diğer hükümler
MADDE 243.- İspat, borçlardan sorumluluk ve paylı mülkün özgülenmesi konularında paylaşmalı mal ayrılığı rejimine ilişkin hükümler uygulanır."""
Gördüğünüz gibi; edinilmiş mallara katılma rejimi asılken; eşlerden birinin istemi üzerine Hakim, mal ayrılığı rejimine geçişi sağlayabilir ve olayınızdaki kadın, anlatımlarımdan istifade edebilir.
Şimdi; zannetmeyiz ki, buradan aldığınız bilgilerle herşey sona eriyor. Eğer, bir avukatla birebir görüşerek, onun soracağı sorulara, belgelerle yanıt vermeden ve ondan, kişiye özel hukuki tavsiye (tedavi) almadan hareket edilirse; sonuç, yine hüsran olacaktır. Nereden mi biliyorum, yaşanmış yüzlerce, binlerce örnekten...
Saygılarımla,