Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
:)) bu ifadeleri pek sevmem ama duruma ancak uydu.
işte o ilk yazı:
"Kurumumuzda göreve başladığınız .....tarihinden itibaren maaş ve ek ödeme hesaplamalarınızda öz.hizmetin sehven fazla işlenmiş olduğu tesbit edilmiş olup, maaş tahakkuk farkı olan ....TL'nin muhasebe kayıtlarına, ek ödeme tahakkuk farkı olan olan .... TL döner sermaye saymanlığı kayıtlarına yasal faizleri hesaplanarak kişi borcuna alınmış olup maaş ve ek ödemelerinizde kesinti olacaktır."
Noktası vigülüne aynen yazdım tüm yazı bundan ibaret. Akabinde de ne kesinti oldu (çünkü neyi nasıl keseceklerini de bilmiyorlar) ne de itirazım oldu. Bilirkişi raporunun varlığını adresime gelen mahkeme çağrısındaki dava dilekçesinden biliyorum ama dediğim gibi ben ya da avukatım henüz görmedik. Komikliğe bakar mısınız keseceğiz demişler itiraz etmemişim şimdi de cevap vermedin itiraz da etmedin diye suçlanıyorum. Allah aşkına söyleyiniz böyle bir yazıya tebliğ demek hangi akla hizmettir. Ne hatanın adı var ne faiz var ne ödeme çağrısı var ne itiraz süresi var ne bordro var. Var olan tek şey "borcun var biz alacağız". Hani desem ki gidip ödeyeyim tam olarak kaç para ödeyeceğimi bile bilmiyorum.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Mesele burda maalesef idare size hukuka aykırı bir yazı yazıyor ancak siz bu yazının iptali için İdare Mahkemesine müracaat etmemişsiniz. Bu yazıya itiraza bile gerek yoktu hemen bu yazıyı idari yargıya taşıyacaktınız. Mahkeme de kuvvetle muhtemel idarenin bu hukuka aykırı işlemin yürütmesini durdurur ve iptal ederdi. Bilirkişi raporunu avukatınız görmüş olmalı ve eğer aleyhinize ise ve tarafsız hazırlanmamış ise itiraz etmelisiniz. Dava süreci başlayalı çok olmuş olmalı çünkü bilirkişi raporu var diyorsunuz.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Konu hakkında bilgi ararken şu kararı buldum ve soruların çoğuna cevap oldu. Özetle bu tür hatalı ödemelerin kamu zararı kapsamında ele alınmaması gerektiğine işaret ediyor. Birilerine faydalı olur düşüncesiyle ekliyorum:
Danıştay İkinci Daire Başkanlığından :
Esas No : 2010/6876
Karar No : 2010/5111
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan : Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı : Neriman Can
Vekili : Av. Nevin Özkan - Av. Hayati Duranoğlu
Bayındır Sk., No:39/5, Kızılay / ANKARA
Davalı : 1- Maliye Bakanlığı - ANKARA
2 - Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı - ANKARA
İsteğin Özeti : Ankara 15. İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen 23.6.2009 günlü, E:2009/685, K:2009/830 sayılı kararın, davanın Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan kısmının incelenmeksizin reddine ilişkin hüküm fıkrasının, Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Şermin Birtane
Düşüncesi : Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Ankara 15. İdare Mahkemesi Hakimliği'nce verilen kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Turgut Candan
Düşüncesi : Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'nda sözleşmeli uzman olarak görev yapan davacıya, 29.11.2005-14.1.2009 tarihleri arasında, yersiz ödendiği belirlenen denetim tazminatı tutarı olan 3.365,38 TL' yi hesaplanacak faiziyle birlikte geri ödemesi gerektiğinin bildirilmesine ilişkin işlem ile bu işlemin dayanağı olarak gösterilen Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün işleminin ve adına borç çıkarılmasına dair işlemin kaldırılması istemiyle yapılan başvuruyu reddeden Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan davayı; Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işlemlerinin idari davaya konu olabilecek kesin ve zorunlu bir idari işlem niteliği taşımadığı; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün işleminin ise, görüş bildirmesinden ibaret olduğu gerekçesiyle incelenmeksizin reddeden ve itiraz istemi, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 21.10.2009 gün ve E:2009/5607,K:2009/6389 sayılı kararı; karar düzeltme istemi de, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 17.3.2010 gün ve E:2010/1259, K:2010/2043 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleşen Ankara Onbeşinci İdare Mahkemesinin tek hakimle verilen 23.6.2009 gün ve E:2009/685, K:2009/830 sayılı kararının, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kanun yararına bozulması konusunda Danıştay Başsavcılığını bilgilendiren dilekçe üzerine konu incelendi.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51'inci maddesinde; bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştay'ca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin kanun yararına temyiz olunabileceği öngörülmüştür.
2577 sayılı Kanunun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2 'nci maddesinin 1'inci fıkrasının "a" bendinde, idari dava türleri arasında sayılan iptal davası; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan dava olarak tanımlanmış;aynı Kanunun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının (d) bendinde de, idari davaya konu edilebilecek nitelikteki idari işlemin kesin ve yürütülmesinin gerekli olması koşulu aranmıştır.
Bu nitelikteki idari işlemler ise, Uygulama ve Öğreti'de, idare tarafından tek yanlı irade açıklaması ile tesis edilen, başka bir makamın onayına gerek kalmadan ilgililerin hukuki durumlarında değişiklik yapabilen işlemler olarak tanımlanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden; Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'nda Uzman olarak görev yapan davacıdan, 29.11.2005-14.1.2009 tarihleri arasında yersiz ödendiği belirtilen 3.365,38 TL'nin hesaplanacak faiziyle birlikte geri ödenmesi gerektiğinin bildirilmesine ilişkin işlemin geri alma işlemi olduğu; Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün işleminin ise, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'na bildirilen görüş niteliğini taşıdığı anlaşılmıştır.
Kanun yararına bozulması istenilen kararın, davanın, yukarıda, görüş niteliği taşıdığı belirtilen Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün işlemine karşı açılan kısmının incelenmeksizin reddine ilişkin hüküm fıkrasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Kararın, davanın Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan kısmının incelenmeksizin reddine ilişkin hüküm fıkrasına gelince;
Söz konusu işlem, davacıya, 29.11.2005-14.1.2009 tarihleri arasında, denetim tazminatı olarak yapılan ödemenin mevzuatta dayanağının bulunmadığı; dolayısıyla, hatalı olduğu belirtilerek ödeme işleminin tesis edildiği tarihten geçerli olmak üzere geri alınmasından ibarettir.Davacıya, denetim tazminatı ödenmesine dair olan işlem, idarenin tek yanlı iradesiyle tesis etmiş olduğu, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte bir idari işlemdir. İdare Hukukunun usulde paralellik ilkesine göre, bu idari işlemin geri alınmasına ilişkin işlemin de aynı nitelikte olması gereklidir. Başka anlatımla; bir idari işlemin geri alınmasına ilişkin olan işlemler de, kesin ve yürütülmesi zorunlu birer idari işlemdir.
Bu bakımdan;2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının yukarıda açıklanan (d) bendinde aranan nitelikleri taşıyan anılan işleme karşı açılan davanın esası hakkında hüküm kurulması gerekirken, aynı Kanunun 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının "b" bendi uyarınca incelenmeksizin reddine karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenle, Ankara Onbeşinci İdare Mahkemesinin 23.6.2009 gün ve E:2009/685, K:2009/830 sayılı kararının, davanınTürkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan kısmının incelenmeksizin reddine ilişkin hüküm fıkrası, niteliği itibariyle yürürlükteki hukuka aykırı bir sonuç ifade ettiğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51' inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
Dava; Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'nda Uzman olarak görev yapan davacıya 29.11.2005 ve 14.1.2009 tarihleri arasında yersiz ödendiği tespit edilen denetim tazminatı tutarı olan 3.365,38 TL'yi ödemesi gerektiğinin bildirilmesine yönelik Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'nın 11.5.2009 günlü, 411 sayılı işlemi ile bu işlemin dayanağı olduğu öne sürülen Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 20.4.2009 günlü, 5084 sayılı işleminin ve davacının kendisinden geri ödenmesi istenilen denetim tazminatı tutarlarına ait borç tahakkuk işleminin geri alınması amacıyla yaptığı başvurunun reddine dair 1.6.2009 günlü, 759 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Ankara 15. İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen 23.6.2009 günlü, E:2009/685, K:2009/830 sayılı kararla; 5018 sayılı Kanun'un 71. maddesi ile bu maddeye dayanılarak yürürlüğe konulan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'te yer alan hükümler gereği 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'na göre takip yoluna başvurulmadan önce geçirilmesi gereken bir aşama olarak kamu zararına tekabül eden alacağın rızaen ödenmesi istemini ve rızaen ödenmemesi halinde genel hükümlere göre takip ve tahsil edileceği bildirimini içeren dava konusu 11.5.2009 günlü, 411 sayılı işlemle davacının bu işleme yaptığı itirazın reddine ilişkin işlemin ve bunlara dayanak gösterilen Maliye Bakanlığı Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nün 20.4.2009 tarih ve 5084 sayılı işleminin, kamu gücü ve kudretinin üçüncü kişiler üzerinde ayrıca başka bir işlemin varlığına gerek olmaksızın doğrudan doğruya çeşitli hukuki sonuçlar doğurmak suretiyle etkisini gösterdiği işlemlerden olmadığı kanaatine varıldığından bakılan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle dava incelenmeksizin reddedilmiş; bu karar Ankara Bölge İdare Mahkemesi'nin 21.10.2009 günlü, E:2009/5607, K:2009/6389 sayılı kararıyla onanmış, karar düzeltme istemi de aynı Mahkeme'ce verilen 17.3.2010 günlü, E:2010/1259, K:2010/2043 sayılı kararla reddedilerek Ankara 15. İdare Mahkemesi Hakimi'nce verilen karar kesinleşmiştir.
Davacı tarafından, Ankara 15. İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen 23.6.2009 günlü, E:2009/685, K:2009/830 sayılı kararın hukuka aykırı olduğu belirtilerek kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine Danıştay Başsavcılığı "yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade eden" sözkonusu kararın davanın Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan kısmının incelenmeksizin reddine ilişkin hüküm fıkrasının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun Yararına Bozma" başlıklı 51. maddesinde, "1. Bölge idare mahkemesi kararları ile idare ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir.
2. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.
3. Bozma kararının bir örneği ilgili Bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete'de yayımlanır." hükmü yer yer almaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kamu görevlilerine yapılan fazla ödemelerin geri alımında uygulanacak mevzuatın saptanması gerekmektedir. Bu husus bu uyuşmazlıklarda görevli yargı yerinin belirlenmesi açısından da önem taşımaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 12. maddesinin birinci fıkrasında, kamu görevlilerinin kamu hizmetinin sunumunda kullanılan her türlü kamu malını koruma yükümlülükleri; aynı maddenin ikinci fıkrasında ise koruma ve hizmete hazır bulundurmak zorunda bulundukları bu mallara verdikleri zararın rayiç bedel üzerinden tahsil edileceği; son fıkrasında da, anılan zararın tahsil usulü düzenlenmiştir.
Dolayısıyla, parasal hak ödemesini düzenleyen mevzuatın yorumunda hataya düşülerek memurlara fazla ödeme yapılması suretiyle oluşan kamu zararının, münhasıran kamu mallarına verilen zararın tahsil usulünü düzenleyen 12. madde kapsamında tahsili mümkün değildir.
Devlet memurlarına sehven ya da mevzuatın yorumunda hataya düşülerek yapılan aylık ve ücret farkı ödemelerinin, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamında tahsil edilip edilemeyeceği hususuna gelince;
5018 sayılı Kanunun "Kamu zararı" başlıklı 71. maddesinde,
"Kamu zararı, mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.
Kamu zararının belirlenmesinde;
a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması,
b) Mal alınmadan, iş veya hizmet yaptırılmadan ödeme yapılması,
c) Transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması,
d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,
e) İdare gelirlerinin tarh, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması,
f) (5436 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin c/9 fıkrası ile çıkarılan bend)
g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması,
Esas alınır.
(5436 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin a/21 fıkrası ile değişen fıkra) Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuatına göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir.
Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış; sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi kanıtlayıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dahil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir.
Kamu zararlarının tahsiline ilişkin usul ve esaslar, Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." hükümleri bulunmaktadır.
Yukarıdaki maddenin birinci fıkrasında kamu zararı tanımı yapılmış, ikinci fıkrada ise birinci fıkrada tanımlanan hususların geçerli sayılacağı haller belirlenmiştir. Bu itibarla 5018 sayılı Kanuna göre kamu zararı sayılan halleri belirlemek için anılan maddenin ikinci fıkrasına bakmak gerekecektir.
İkinci fıkrada yer alan bentler birlikte değerlendirildiğinde ise, 5018 sayılı Kanunun kamu zararı kapsamının; kamu kaynakları kullanılarak piyasadan mal ve hizmet satın alınması sırasında fazla ödeme yapılması, idarenin gelirlerinin tahsili sırasında mevzuata aykırı davranılması ve mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması suretiyle yol açılan zararla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim ikinci fıkra ile belirlenen kapsam içinde, kamu malına zarar verilmesi, kamu görevlilerinin hukuka aykırı eylemleri nedeniyle kişilere verdikleri zararın kamu tarafından ödenmek zorunda kalınması ya da mevzuatta ödenmesi öngörülmekle birlikte mevzuatın yorumunda hataya düşülmek veya ihmal ve kasıt yoluyla fazla ödeme yapılması halleri sayılmamıştır. İkinci fıkra bir bütün olarak değerlendirildiğinde "g" bendinde yer alan "mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması" kuralının kapsamının, yine mal ve hizmet alımları nedeniyle yapılan ödemeler sonucu oluşan kamu zararı şeklinde anlaşılması gerekmektedir. Kaldı ki, bakılan uyuşmazlık mevzuatta öngörülmeyen bir ödeme yapılması nedeniyle oluşan kamu zararı olmayıp, mevzuatın öngördüğü bir ödemenin yapılması sırasında hataya düşülmesine ilişkin olduğundan, uyuşmazlığın anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Bu durumda; 71. maddenin birinci fıkrasındaki, "... mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal..." ibaresini ikinci fıkra ile belirlenen kapsam dahilinde gerçekleştirilen karar, işlem, eylem veya ihmal olarak anlamak gerekmektedir.
Kamu görevlilerine daha önce sehven kanuna aykırı olarak yapılmış fazla ödemelerin geri alınmasında, 5018 sayılı Kanunun uygulanmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığında, bu tür uyuşmazlıkların çözümünde anılan Kanun öncesi hukuki durumun değişmediği ortaya çıkmaktadır.
Bu itibarla; kamu görevlilerine sehven yapılan fazla ödemelerin geri alımında, tıpkı 5018 sayılı Kanun öncesinde olduğu gibi Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararının uygulanması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, uyuşmazlığa 5018 sayılı Kanunun uygulanacağı yolundaki yorum; sonucu tümüyle idari nitelikli olan ve idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi gereken bir uyuşmazlığın, adli yargı yerinde çözümleneceğinin kabulü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu anlama gelen bir yorumun Anayasanın 155. maddesi ile kurulan "idari rejim" sistemi ile bağdaşmayacağı da açıktır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararında ise; idarenin, hatalı işlemine dayanarak ödediği meblağın istirdadına, bir mahkeme kararına lüzum olmadan karar verebileceğine işaret edilmiştir.
Buna göre; uyuşmazlığa konu fazla ödemenin de söz konusu İçtihat gereğince herhangi bir yargı kararına gerek kalmaksızın davacıdan istenilmesi mümkün olduğundan, bu meblağın davacıdan geri istenilmesi yolunda tesis edilen işlem ile davacının anılan işlemin geri alınması amacıyla yapmış olduğu başvurunun reddine dair işlemin, idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken işlemlerden olduğu sonucuna varılmış olup, İdare Mahkemesinin işin esasına girerek bir karar vermesi gerekirken, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'nın 11.5.2009 günlü, 411 sayılı işlemi ile 1.6.2009 günlü, 759 sayılı işleminin iptali istemini incelenmeksizin reddetmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; Danıştay Başsavcılığı'nın kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Ankara 15. İdare Mahkemesi Hakimi tarafından verilen 23.6.2009 günlü, E:2009/685, K:2009/830 sayılı kararın, davanın Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılan kısmının incelenmeksizin reddine ilişkin hüküm fıkrasının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın birer suretinin Danıştay Başsavcılığı'na, Maliye Bakanlığı'na, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı'na ve davacıya gönderilmesine, bu kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 27.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Alıntı:
Çobanoğlu rumuzlu üyeden alıntı
Mesele burda maalesef idare size hukuka aykırı bir yazı yazıyor ancak siz bu yazının iptali için İdare Mahkemesine müracaat etmemişsiniz. Bu yazıya itiraza bile gerek yoktu hemen bu yazıyı idari yargıya taşıyacaktınız. Mahkeme de kuvvetle muhtemel idarenin bu hukuka aykırı işlemin yürütmesini durdurur ve iptal ederdi. Bilirkişi raporunu avukatınız görmüş olmalı ve eğer aleyhinize ise ve tarafsız hazırlanmamış ise itiraz etmelisiniz. Dava süreci başlayalı çok olmuş olmalı çünkü bilirkişi raporu var diyorsunuz.
Çok haklısınız itiraza bile gerek yoktu. İyi niyetimden hemen yargıya başvurmaktansa idaremin tavrını bekleyip görmek istedim. Bu yazıdan 50 gün sonra yani en son yapılan hatalı ödemeden 96 gün sonra şeklen doğru ancak hesap olarak yanlış olan tebliğ yapıldı ve ben ona itiraz ettim. Bilirkişi raporuna gelince, rapo var diyorum çünkü dava dilekçesinde deliller arasında zikredilmiş ancak görmedik çünkü avukatım farklı bir şehirde ikamet ettiğinden henüz eline ulaşmamıştır. Ancak ziyanı yok en başta söylediğim gibi benim açtığım dava başlayalı çok oldu. Yargının yeri ve konusu hususunda ise eklediğim Danıştay 2. Daire Bşk. kararına ulaştım. Aleyhime açılan dava bir hafta önce açılmış bana da yeni tebliğ edildi ilk duruşmaya iki ay zaman var. Büyük ihtimalle idare mahkemesinden karar çıkacaktır o güne kadar.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Bu Danıştay kararı çok iyi bir karar. Daha önce belirttiğim gibi İdare Mahkemesindeki ve Sulh Hukuk Mahkemesindeki davalarınızı kazanabileceğinizi düşünüyorum. Ancak umarım idari yargıya taşımadığınız ilk yazıya istinaden maaşınızdan kesmezler. Bu Danıştay kararını bir ek dilekçe ile İdare Mahkemesine sunun derim.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Dosyaya konulan bilirkişi raporu örnek olarak konmuştur ve sizin davanızla ilgili bir bilirkişi raporu değildir. İlk duruşma bile olmadan bilirkişi raporu olmaz diye düşünüyorum.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Alıntı:
Çobanoğlu rumuzlu üyeden alıntı
Dosyaya konulan bilirkişi raporu örnek olarak konmuştur ve sizin davanızla ilgili bir bilirkişi raporu değildir. İlk duruşma bile olmadan bilirkişi raporu olmaz diye düşünüyorum.
Evet umarım öyledir ki öyle değilse benim gibi sıradan bir memurun bile ilk bakışta gördüğü mantıksız işlemleri görmeyen bilirkişiyi de dava edeceğim. Danıştay'ın bu kararı 27/02/2011 tarih ve 27858 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış onu da şimdi buldum ilgililere duyurulur.
Gecenin bu saatinde ilgi gösterdiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Size bir örnek Danıştay kararı daha. Bu kararı da bir ek dilekçe ile mahkemeye sunabilirsiniz.
28 Mayıs 2010 CUMA
Resmî Gazete
Sayı : 27594
DANIŞTAY KARARI
Danıştay İkinci Daire Başkanlığından:
Esas No : 2010/1024
Karar No : 2010/986
Kanun Yararına Temyiz İsteminde Bulunan: Danıştay Başsavcılığı - ANKARA
Davacı : Nihat Erol - Mehmet Akif Ersoy Mah., 270. Sk., No:18/8 DENİZLİ
Davalı : Serinhisar Kaymakamlığı - Serinhisar/DENİZLİ
İsteğin Özeti : Denizli Bölge İdare Mahkemesinin 20.3.2009 günlü, E:2009/212, K:2009/217 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması istenilmektedir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Vahit Kınalıtaş
Düşüncesi : Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Denizli Bölge İdare Mahkemesince verilen kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Başsavcısı : Yılmaz Çimen
Düşüncesi : Denizli Defterdarlığı Serinhisar Malmüdürlüğünde memur olarak görev yapmakta iken Gelir Uzmanı olarak atanan davacı Nihat Erol'a haksız ve yersiz olarak fazladan ödendiği iddia edilen 2.263,15 TL tutarındaki meblağın geri istenilmesine ilişkin işlemin iptaline dair Denizli İdare Mahkemesi hakimlerinden biri tarafından verilen 26.12.2008 tarih ve E:2008/27, K:2008/1719 sayılı karara davalı idarece itiraz edilmesi üzerine itiraz isteminin kabul edilerek anılan kararın bozulmasına ve davanın reddine ilişkin Denizli Bölge İdare Mahkemesinin 20.3.2009 tarih ve E:2009/212, K:2009/217 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu belirtilerek kanun yararına bozulması istemi üzerine konu incelendi.
Dosyanın incelenmesinden, Serinhisar Malmüdürlüğünde memur olarak görev yapmakta iken Maliye Bakanlığınca yapılan mesleki eğitim kursu sınavını kazanan davacının İzmir Mesleki Eğitim Kursu Müdürlüğünde geçici görevli olarak 18.9.2006 tarihinden itibaren öğrenim görmeye başladığı, kurs esnasında 2.12.2006 tarihinde Gelir İdaresi Başkanlığınca yapılan Gelir Uzmanlığı Özel Yarışma Sınavı'nı kazandığı, memur iken Gelir Uzmanı olarak unvan değişikliğini içeren atama onayının 25.1.2007 tarihinde düzenlendiği ve tebliğ edilmesi amacıyla Serinhisar Malmüdürlüğünce 29.1.2007 tarihinde öğrenim görmekte olduğu Mesleki Eğitim Kursuna gönderildiği ve aynı gün atama onayını tebellüğ ettiği, İzmir Kurs Müdürünce Denizli Vergi Dairesi Başkanlığına yazılan 30.1.2007 günlü yazıda; davacının kurstaki öğrenimi devam etmek koşuluyla eski unvanlı görevinden ayrılarak yeni unvanlı (Gelir Uzmanı) görevine başlatıldığının bildirildiği ve bu tarihten itibaren Gelir Uzmanlığı unvanının gerektirdiği aylık ve diğer özlük haklarından da yararlandığı, 18.5.2007 tarihi itibariyle mesleki eğitim kursunu bitirerek mezuniyet belgesi aldığı ve 25.5.2007 tarihinde Denizli-Serinhisar Malmüdürlüğündeki görevine başladığı, ancak Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının 29.8.2007 gün ve 075856 sayılı; "657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62. maddesine göre, atamalarda görev yerine hareket ve işe başlamanın, kanuni izinlerin kullanılması veya geçici bir görevin yapılması sırasında başka bir göreve atanan memurlar için iznin veya geçici görevin bitimi tarihinde başladığı, 68 inci maddesinin (B) bendine göre atananların aylık ve diğer hakları atandıkları yeni kadro dereceleri üzerinden göreve başladıkları günden itibaren ödendiğinden, bu kadro dereceleri için öngörülen zam ve tazminatların da anılan Kanunun 165 inci maddesinde olduğu gibi göreve başladıkları günden itibaren ödenmesi gerektiği, dolayısıyla Gelir Uzmanlığı Özel Yarışma Sınavını kazanarak ataması yapılanların Gelir Uzmanlığına ilişkin aylık ve diğer özlük haklarının kurs bitiminde göreve başladığı tarihi takip eden aydan itibaren ödenmesi, kurs süresince yapılmış ödemelerin ise ilgililerden tahsil edilmesi gerekeceği.." yolundaki görüş yazısı üzerine davacıya kurs süresince Gelir Uzmanı olarak fazladan ödendiği iddia edilen 2.263,15 TL.nın 24.10.2007 tarihli muhasebe işlem fişi ile kişi borcuna alındığı ve keyfiyetin 7.11.2007 de kendisine tebliğ edildiği, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada Denizli İdare Mahkemesince tek hakim tarafından verilen kararda; Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 gün ve K:1973/14 sayılı kararından sözedilerek ödemede açık hata halinin mevcut olmadığı, hatalı ödemenin ise ancak dava açma süresi içinde geri alınabileceği, oysa hatalı ödemenin üzerinden 6 aya yakın bir zaman geçtiği için geri alınamayacağı gerekçesiyle işlemin iptal edildiği, itiraz üzerine davaya bakan Bölge İdare Mahkemesince; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62, 147, 165, 167 ve 170 inci maddelerinin hükümlerine yer verildikten sonra, geçici görevde iken görev yeri değiştirilen memurların yeni görev yerinin aylığına yeni görevlerine başladıkları tarihten itibaren hak kazanacaklarına vurgu yapılmak suretiyle idarenin davacıya kurstayken Gelir Uzmanı maaşı ödemekle açık hataya düştüğü, dolayısıyla fazla ödemeyi her zaman geri alabileceği gerekçesiyle itirazın kabulüne, tek hakimce verilen kararın bozulmasına ve davanın reddine karar verildiği, karar düzeltme isteminin de reddedildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda davacının İzmir Mesleki Eğitim Kursuna gelir memuru statüsünde gittiği ve memur maaşını almaya devam ettiği tartışmasızdır. Dolayısıyla bu statüde iken maaşı ödenmekte olan davacıya, kurs sırasında girdiği sınav sonucunda Gelir Uzmanı olarak atanmaya hak kazanması nedeniyle atandığı 29.1.2007 tarihi itibariyle Gelir Uzmanı kadrosunun aylık ve varsa diğer özlük haklarının da aynen ödenmesi gerekmektedir.
Zira, ilgilinin memur statüsünde geçici görevle gönderildiği kursun Gelir Uzmanı kadrosuna atandığı tarihte bitmemiş olması, diğer bir anlatımla atama tarihinden sonra yaklaşık 4 ay daha devam etmiş olmasının, davacının yeni atandığı kadronun mali haklarını atama tarihi itibariyle almasına engel olduğu sonucunu doğuracak herhangi bir hüküm 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda bulunmamaktadır. Nitekim Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının 12.2.2007 günlü, 011821 sayılı yazısında; Gelir Uzmanlığı Özel Sınavını kazananların geçici görev sürelerinin bitimi beklenilmeksizin atama ve göreve başlayış işlemlerinin yapılması gerektiği bildirilmiştir.
Davacının Gelir Uzmanı olarak ataması yapıldıktan sonra kendisine ödenen meblağ, o kadronun karşılığı olduğundan, gerek dava konusu işlemin iptali ile sonuçlanan tek hakim kararında, gerekse Bölge İdare Mahkemesi kararında sözü edilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararının bu olayın çözümünde ele alınmasını gerektirecek bir hukuki zemin benzerliği bulunmamaktadır. Bu nedenle burada bir "açık hata"nın varlığı ya da yokluğu tartışmasına girilmesine ve iptal hükmünün; davacının hakkı olan maaşın hatalı bir ödeme gibi ele alınarak 60 günlük dava açma süresinin geçirilmesi gibi bir gerekçeye dayandırılmasına da gerek bulunmamaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62. maddesinde; ilk defa veya yeniden yahut yer değiştirme suretiyle atanan memurların görev yerine hareket ve işe başlamaya ilişkin uymak zorunda oldukları azami süre düzenlenmiştir. Bu süre, aynı yerde göreve atananlar için tebliğ gününü, başka yerdeki görevlere atananlar için, yine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde o yere hareket ederek belli yol süresini izleyen iş gününü göstermektedir. Bu maddedeki, atamalarda görev yerine hareket ve işe başlamaya ilişkin hükümlerin, atama işlemlerinin yapılmasıyla ve atama onayının ilgiliye tebliği ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla olayda başka bir göreve atanmamış olup, görevde yükselme suretiyle sadece görev unvanı değişmiş bulunan ilgiliye yapılan ödemenin geri istenilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan bir davada bu hükmün uyuşmazlığı çözümleyici bir yönü yoktur.
Kanunun 147. maddesinde deyimler başlığı adı altında memurlara değişik adlarla yapılan çeşitli ödemeler tanımlanmıştır. 165. madde açıktan atamada, 167. madde ise derece değişikliğinde aylığa hak kazanma ile ilgili hükümler içermekte olup, bu maddelerin de uyuşmazlığın çözümü ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.
Aynı kanunun 170. maddesinde; kanuni izinlerin kullanılması sırasında veya geçici bir görevde iken asıl görev yeri değiştirilen memurların aylıklarının, izin veya geçici görevin sona ermesine kadar eski görev yerlerinde kadro tasarrufundan ödeneceği hükme bağlanmıştır. Bu hüküm, esasen bu gibi hallerde maaşın ödeme yerini göstermektedir. Davacının görev yerinin değişmediği, yapılan atama işlemiyle sadece unvanının değiştiği gözönüne alındığında bu madde hükmü ile uyuşmazlık arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı da ortadadır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri karşısında Denizli Bölge İdare Mahkemesinin, görev yeri değişmemiş olan davacı hakkında, geçici bir görevde iken görev yeri değiştirilen memurların yeni görev yerinin aylığına geçici görevin bitiminde hak kazanacakları yolundaki hükümden hareketle ve ödemeyi yapan idarenin açık hataya düştüğü gerekçesiyle ilgiliden fazla ödenen meblağı her zaman geri isteyebileceği sonucuna ulaşmış olmasının hukuka uygun düşmediği açıktır.
Dolayısıyla davacının kazandığı sınav nedeniyle gelir uzmanı olarak atandığı esnada, hizmetiçi eğitim kursunda olması ve anılan kursun atama tarihinden sonra da devam etmesi, kadro karşılığı olan gelir uzmanı aylığını almasına engel teşkil etmez. Bu durumda haksız ve yersiz olarak fazladan ödendiği görüşüyle 2.263,15 TL tutarındaki meblağın geri istenilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından iptali gerekirken, davanın uyuşmazlığın çözümüyle ilgisi bulunmayan gerekçelerle reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Denizli Bölge İdare Mahkemesinin 20.3.2009 günlü, E:2009/212, K:2009/217 sayılı kararının niteliği itibariyle yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade etmesi nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
Dava; Denizli Defterdarlığı Serinhisar Malmüdürlüğünde memur olarak görev yapmakta iken Gelir Uzmanı olarak atanan davacıya haksız ve yersiz olarak fazladan ödendiği iddia edilen 2.263,15 TL tutarındaki meblağın geri istenilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Denizli İdare Mahkemesinin tek hakim tarafından verilen 26.12.2008 tarih ve E:2008/27, K:2008/1719 sayılı kararıyla; Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22.12.1973 günlü, K:1973/14 sayılı kararından sözedilerek ödemede açık hata halinin mevcut olmadığı, hatalı ödemenin ise ancak dava açma süresi içinde geri alınabileceği, oysa hatalı ödemenin üzerinden 6 aya yakın bir zaman geçtiği için geri alınamayacağı gerekçesiyle işlem iptal edilmiş; itiraz üzerine davaya bakan Denizli Bölge İdare Mahkemesi'nin 20.3.2009 günlü, E:2009/212, K:2009/217 sayılı kararıyla da, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62, 147, 165, 167 ve 170 inci maddelerinin hükümlerine yer verildikten sonra, geçici görevde iken görev yeri değiştirilen memurların yeni görev yerinin aylığına yeni görevlerine başladıkları tarihten itibaren hak kazanacaklarına vurgu yapılmak suretiyle idarenin davacıya kursta iken Gelir Uzmanı maaşı ödemekle açık hataya düştüğü, dolayısıyla fazla ödemeyi her zaman geri alabileceği gerekçesiyle itiraz kabul edilerek, tek hakim tarafından verilen karar bozulmuş ve dava reddedilmiş; davacı tarafından yapılan karar düzeltme başvurusu da reddedilerek karar kesinleşmiştir.
Denizli Bölge İdare Mahkemesinin 20.3.2009 günlü, E:2009/212, K:2009/217 sayılı kararının hukuka aykırı olduğu belirtilerek kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine Danıştay Başsavcılığı "yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade eden" sözkonusu kararın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kanun Yararına Bozma" başlıklı 51. maddesinde, "1. Bölge idare mahkemesi kararları ile idari ve vergi mahkemelerince ve Danıştayca ilk derece mahkemesi olarak verilip temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlardan niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenler, ilgili bakanlıkların göstereceği lüzum üzerine veya kendiliğinden başsavcı tarafından kanun yararına temyiz olunabilir.
2. Temyiz isteği yerinde görüldüğü takdirde karar, kanun yararına bozulur. Bu bozma
kararı, daha önce kesinleşmiş olan mahkeme veya Danıştay kararının hukuki sonuçlarını kaldırmaz.
3. Bozma kararının bir örneği ilgili Bakanlığa gönderilir ve Resmi Gazete'de yayımlanır." hükmü yer almaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayda; davacının İzmir Mesleki Eğitim Kursuna gelir memuru statüsünde gittiği ve memur maaşını almaya devam ettiği tartışmasızdır. Dolayısıyla bu statüde iken maaşı ödenmekte olan davacıya, kurs sırasında girdiği sınav sonucunda Gelir Uzmanı olarak atanmaya hak kazanması nedeniyle atandığı 29.1.2007 tarihi itibariyle Gelir Uzmanı kadrosunun aylık ve varsa diğer özlük haklarının da aynen ödenmesi gerekmektedir.
Zira; ilgilinin memur statüsünde geçici görevle gönderildiği kursun Gelir Uzmanı kadrosuna atandığı tarihte bitmemiş olması, diğer bir anlatımla atama tarihinden sonra yaklaşık 4 ay daha devam etmiş olmasının, davacının yeni atandığı kadronun mali haklarını atama tarihi itibariyle almasına engel olduğu sonucunu doğuracak herhangi bir hüküm 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda bulunmamaktadır. Nitekim Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının 12.2.2007 günlü, 011821 sayılı yazısında, Gelir Uzmanlığı Özel Sınavını kazananların geçici görev sürelerinin bitimi beklenilmeksizin atama ve göreve başlayış işlemlerinin yapılması gerektiği bildirilmiştir.
Davacının Gelir Uzmanı olarak ataması yapıldıktan sonra kendisine ödenen meblağ, o kadronun karşılığı olduğundan, gerek dava konusu işlemin iptali ile sonuçlanan tek hakim kararında, gerekse Bölge İdare Mahkemesi kararında sözü edilen Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararının bu olayın çözümünde ele alınmasını gerektirecek bir hukuki zemin benzerliği bulunmamaktadır. Bu nedenle burada bir "açık hata"nın varlığı ya da yokluğu tartışmasına girilmesine ve iptal hükmünün; davacının hakkı olan maaşın hatalı bir ödeme gibi ele alınarak 60 günlük dava açma süresinin geçirilmesi gibi bir gerekçeye dayandırılmasına da gerek bulunmamaktadır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62. maddesinde, ilk defa veya yeniden yahut yer değiştirme suretiyle atanan memurların görev yerine hareket ve işe başlamaya ilişkin uymak zorunda oldukları azami süre düzenlenmiştir. Bu süre, aynı yerde göreve atananlar için tebliğ gününü, başka yerdeki görevlere atananlar için, yine tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde o yere hareket ederek belli yol süresini izleyen iş gününü göstermektedir. Bu maddedeki, atamalarda görev yerine hareket ve işe başlamaya ilişkin hükümlerin, atama işlemlerinin yapılmasıyla ve atama onayının ilgiliye tebliği ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla olayda başka bir göreve atanmamış olup, görevde yükselme suretiyle sadece görev unvanı değişmiş bulunan ilgiliye yapılan ödemenin geri istenilmesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açılan bir davada bu hükmün uyuşmazlığı çözümleyici bir yönü yoktur.
Anılan Kanunun 147. maddesinde, deyimler başlığı adı altında memurlara değişik adlarla yapılan çeşitli ödemeler tanımlanmıştır. 165. madde açıktan atamada, 167. madde ise derece değişikliğinde aylığa hak kazanma ile ilgili hükümler içermekte olup, bu maddelerin de uyuşmazlığın çözümü ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.
Aynı kanunun 170. maddesinde; kanuni izinlerin kullanılması sırasında veya geçici bir görevde iken asıl görev yeri değiştirilen memurların aylıklarının, izin veya geçici görevin sona ermesine kadar eski görev yerlerinde kadro tasarrufundan ödeneceği hükme bağlanmıştır. Bu hüküm, esasen bu gibi hallerde maaşın ödeme yerini göstermektedir. Davacının görev yerinin değişmediği, yapılan atama işlemiyle sadece unvanının değiştiği gözönüne alındığında bu madde hükmü ile uyuşmazlık arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı da ortadadır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri karşısında Denizli Bölge İdare Mahkemesinin, görev yeri değişmemiş olan davacı hakkında, geçici bir görevde iken görev yeri değiştirilen memurların yeni görev yerinin aylığına geçici görevin bitiminde hak kazanacakları yolundaki hükümden hareketle ve ödemeyi yapan idarenin açık hataya düştüğü gerekçesiyle ilgiliden fazla ödenen meblağı her zaman geri isteyebileceği sonucuna ulaşmış olmasının hukuka uygun düşmediği açıktır.
Dolayısıyla, davacının kazandığı sınav nedeniyle gelir uzmanı olarak atandığı esnada, hizmetiçi eğitim kursunda olması ve anılan kursun atama tarihinden sonra da devam etmesi, kadro karşılığı olan gelir uzmanı aylığını almasına engel teşkil etmez. Bu durumda haksız ve yersiz olarak fazladan ödendiği görüşüyle 2.263,15 TL tutarındaki meblağın geri istenilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından iptali gerekirken, davanın uyuşmazlığın çözümüyle ilgisi bulunmayan gerekçelerle reddine ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; Danıştay Başsavcılığının kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile Denizli Bölge İdare Mahkemesince verilen 20.3.2009 günlü, E:2009/212, K:2009/217 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca hükmün sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına; kararın birer suretinin Danıştay Başsavcılığına, Maliye Bakanlığına, davacıya ve Serinhisar Kaymakamlığına gönderilmesine ve bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasına, 10.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
Acaba idarenin ilk yazısı size imza karşılığında mı tebliğ edildi? İmzanız yoksa belki çözüm olabilir ve söz konusu idari işlem de idari yargıya taşınarak sonuç alınabilir diye düşünüyorum.
Cevap: Aynı konuda farklı mahkemelerde dava açılırsa ne olur?
İlk yazı imza karşılığı tebliğ edildi ve ben herhangi bir itirazda bulunmadım. İtiraz etmediğime göre ödemekten kaçındığım söylenemez. Yazı, ödemeye davet niteliğinde olsaydı da cevap vermeseydim iş değişirdi ancak yazı kesin karar bildirir nitelikte olduğundan benim de söz hakkım kalmamıştır. Bir memurun maaşından kesinti yapma mevzuatı bellidir, idare bunu uygulayacağını söylemiş ama uygulamamıştır. Ben işin bu boyutunda müsterihim. Mesele bu yazının tebliğ sayılıp sayılmayacağıyla direkt ilgilidir. Tebliğin de nasıl yapılacağı mevzuatında belirlenmiştir. Bu haliyle tebliğ demek yanlış oalcaktır. Velev ki tebliğ olduğuna kaniyiz, yazıdan sonra 50 gün geçmesine rağmen işlem yapmamak idarenin suçudur. 50 gün sonrasında gelen asıl tebliğde istenen borç miktarı 400 lira daha artmıştır. Sebebi ise ilk hesaplamanın yanlış olmasıymış. Adama sormazlar mı, ödemeyi hatalı yapmışsın, borcu yanlış hesaplamışsın, geriye alman gereken zamanda almamışsın bir de beni yanlış çıkardığın borcu ödememekle suçluyorsun. Doğru yapılan bir işlem yok mu bu bahiste.
Önceki iletilerimde de söz ettiğim gibi idarenin yaklaşımı, sen öde konu kapansın şeklinde olup son derece yanlıştır. Bu tip hataları yapan yaptığıyla mı kalacak? Neden benim durumuma düşenler yok yere faizle borç ödesinler? Hatalı ödenen dönemde toplam gelirim 2200 lira civarında idi. Fazla olan kısmı 200 liraymış, geri ödemeye de 500 lira desek eder 700 ne kaldı geriye 1500 lira toplam gelir. Siz hayatınızı ve toplam giderlerinizi yıllarca 2200'e endeksleyin bir mutemet memurun ahmaklığı yüzünden birdenbire 1500'e düşsün. Bunun bir bedeli yok mu? Hadise benim geri ödemem veya ödemememle sınırlı kalmamalı. Herkes payına düşen adaletten nasibini almalıdır.
Bu hususta araştırmalarım devam ediyor, öncelikle davaların sonuçlanmasını bekleyeceğim. Karar nasıl olursa olsun yorgan gitti kavga bitti demeyeceğim. Aylardır yaşadığım stresin hesabını hukuk çerçevesinde elbet soracağım.