-
anlattığım olay gerçek bir olaydı çok uzun yıllar önce yaşandığı bana bir avukat arkadaşım tarafından aktarılmıştı. Saf hukuk olarak baktığınızda savcının eylemi, soruşturduğu suça göre çok daha ağırdı ama savcı bunu göğüslemişti. Yasalarla vicdanı arasında kalan savcı seçimini vicdanından yana kullanmıştı.Aksi halde üniversite öğrencilerinin, daha hayata atılmadan sabıkalı olmalarına hele de hiç kimse bu suçtan dolayı zarar görmediği halde çocukların hayatlarının kararmasına gönlü rzı olmamıştı. Kendisinin de çocukları vardı ve bu olay onların da başına gelebilirdi.
Özetle, hukuka saf olarak bağlıysanız savcı olarak dava açılmalıydı. Yaşayan hukuktan yana iseniz,savcının yaptığı doğruydu.
Sevgili Aliş, sakın bana bir daha ABD' den örnek verme. O ülke ki, yoğurt kaplarına " sakın tersini çevirip bakmayın dökülür" gibi abuk ibareleri yazma gereğini duyan sabuk bir toplumdur, ki asla ve asla olumlu veya olumsuz hiç bir şeyini örnek almak veya tartışmak söz konusu değildir. Sui generis olan bu toplumu bırakın ıstıfıl olsun.
-
Herkes vicdanına göre karar vermeye kalkarsa, kanunların tümü vicdansız olur. Çünkü herkesi ikna etmek mümkün değildir. Vicdan kişiden kişiye değişebilecek göreceli bir kavramdır. Size göre üniversite öğrencilerinin bisikleti kullanması nedeniyle sabıkalanması yerinde olmayabilir. Ancak bisikleti kullanılan kişiye göre bu böyle değildir.
Sonuç olarak kanunlar kamu vicdanına uygun değilse değiştirilmelidir. Ancak değiştirilmedikleri sürece kamu vicdanına uygun olduğu yasama organınca kabul edilmekte demektir. Kişilerin bu organın yerine geçerek kural koymaya kalkmaları ise kaostur.
-
Yasaların gerçek anlamda amacı, mağduru korumak ve zarar vereni cezalandırmak..
Mağdur, zarar gören,zarara uğrayan olduğuna göre olayda zarar gören var mı? Yok.
Mala-cana zarar gelmiş mi? Hayır.
Asıl zararın yasanın şeklen uygulanmasından doğacağı da açık..
O halde yasanın uygulanmamasından dolayı vicdanen rahatsızlık duymanın bir anlamı yok.Eğer yasa şekilci bir anlayışla uygulanmış olsaydı asıl o zaman rahatsız olmak gerekirdir. Unutulmamalıdır ki bundan çok daha önemli konularda yasa uygulayıcılarına geniş taktir yetkileri tanınmıştır.
-
''kanun serttir belki; ama kanundur''
diye çok eski bir latin özdeyişi var.hukukçu ,salt hukuku uygulamakla yükümlü bir kişi midir,yoksa ondan öte bir şey-örneğin toplumun vicdanı mıdır?bu konu da latin özdeyişi kadar eskidir sanırım.
hukukçu kendini yalnızca yasalarla bağlı sayacaksa karşılaştığınız gibi,hatta ondan da ağır durumlar ortaya çıkabilir.
bu olayın bir boyutu,diğer boyutu;hukukçu kendini yasa uygulayıcısı olmakla sınırlamıyorsa ne olacağıdır.evet,böyle bir anlayış birtakım adaletsizlikleri gidermeye olanak sağlayacaktır,vicdanlar belki daha rahat olacaktır.
hitler almanyası sonrası,almanya nın büyük hukukçularından birine sormuşlar,neden hitler kanunlarına karşı durmadınız,karşı duramadınız belki,o zaman neden o kanunları bu kadar kesin ve kat i uyguladınız diye.katledilen milyonlarca insanın katline karşı durmayan bu hukuçu şu yanıtı vermiş,''biz hukukçuyuz,bizim geleneğimiz yasadır,o ne derse o olur,''.bu yanıt alman hukukçuları bu büyük günahtan kurtarır mı,hiç sanmıyorum.
ben her şeye rağmen yasaların uygulanması taraftarıyım,vicdanımızı alt üst etse ,uygulanan kanun çok kötü bir kanun olsa bile.
vicdan ve kötü kanun.yaman bir çelişki.
ama vicdan nedir ki?kişiden kişiye değişir mi?yoksa evrensel bir vicdan var mıdır?evrensel bir vicdan varsa da günümüz toplumu o vicdana ulaşmış mıdır?
ayrıca günümüz toplumunun hitler almanyası olmadığı ,yasaların nazi yasalarıyla kıyaslanamayacağı da ortada.
yasaları yapmak halk iradesinden çıkma meclisin işi,hem bir yasa adaletsiz diye onu uygulamayacaksak,yasaların kötülüğü nasıl ortaya çıkacak?kötü bir yasa er geç değiştirilecektir.ben tüm sakıncalarına ve kuşkularıma rağmen bu fikirdeyim.
-
bir oto tamircisi. birinin (askerlik arkadaşının) yanında işe giriyor. işvereni buna kredi çektirtip, -neyse ki- kendisi de kefil oluyor. sonrası bildiğiniz hikaye.. banka avukatları evine gelip kapıya not bırakmışlar. "borcunu 24 saat içinde öde, yarın kapıyı çilingirle açıp haciz uygulayacağız" diye. elinde bu not kağıdıyla, tir tir titreyerek geldi. evinde ne eşyan var dedim, buzdolabı ve TV. hepsi hepsi bu.. bankanın avukatını aradım. neyse ki, o da benim gibi vicdanının sesini dinleyen biri.. şimdi hep birlikte dolandırıcının peşine düştük, adresini araştırıyoruz. hukuk mu vicdan mı? siyahla beyaz mı? gibi keskin bir soru.. ortada grinin tonları yok mu? vicdan da hukuk da, adaletin araçları değil mi? gride buluşamazlar mı?
-
Sayın Esin K,
Bütün renkler aslında iki renkten oluşur.Bir karanlık vardır, adına siyah denilir.Aksinde ise bir ışık.Ona da beyaz denilir. Ve bu beyazın doğanın yardımıyla oluşturduğu farklı renkler.
Siyah ve Beyaz'a sıkışmamak gerektiğini düşünüyorum.Diğer renkleri feda etmek istemiyorsak.En sevdiğim renkler siyah ve beyaz olsa da bazen vicdanım sarının, kırmızının, lacivertin de doğru olabileceğini söylemiyor değil.
-
avukatın işi savunmaktır. işi vicadana bırakırsa suçluların hiçbiri savunma hakkından yararlanamaz. herkesinde savunulmaya ihtiyacı vardır. bu tartışma konusu bizlere sorulan en büyük soru. ben vicdanıma da soruyorum ama suçlu olduğunu bildiğim insanların da daha az ceza ile cıkması için savunma yapıyorum . meslektaşlarım bunu hep yapıyodur. şimdi kimse ben kesinlikle yapmadım demesin :)
-
Erenmülayim Bey, konuyu en çıkmaz sokağa sokmuşsunuz )))
Ben "savunma hakkının kutsallığı"nı her daim, her vakıada içime sindirmeyi başaramıyorum ne yazık ki (yoksa neyse ki mi?)