-
BARO BAŞKANI'NIN TÜRK STANDARTLAR ENSTİTÜSÜ TARAFINDAN GETİRİLMEK
İSTENİLEN "HELAL STANDARDI" İLE İLGİLİ OLARAK 14.KASIM.2005 TARİHİNDE
TRT İSTANBUL RADYOSU'NDA YAPTIĞI AÇIKLAMA
Türkiye Cumhuriyeti bir din devleti değildir. O nedenle, devletin
herhangi bir organının, referansı din olan, yurttaşlarının büyük bir
kısmının Müslüman olması nedeniyle, referansı İslamiyet olan bir
kuralı topluma dayatması, günlük yaşamın içine bir yaşam tarzı olarak
sokmaya çalışması, her şeyden önce yasalara ve Türkiye Cumhuriyetinin
laik bir devlet olarak temel örgütlenmesini ve ilkelerini düzenleyen
Anayasaya aykırıdır.
Diğer taraftan, 18.11.1960 tarih, 132 sayılı kuruluş yasası
incelendiğinde görüleceği üzere, Türk Standartlar Enstitüsü,
inançlara göre değil, bilimsel esaslara göre çalışması öngörülen,
Türk toplumunun ihtiyacını karşılamak üzere üretilen mal ve
hizmetlerin kalitesi ile, güvenliği ile ilgili konularda bilimin
temel ilkelerini esas alarak standart koymaya yetkili kılınan bir
kuruluştur.
Böyle olduğu için de, Türk Standartlar Enstitüsünün örgütlenme şeması
içinde yer alan genel kurul, teknik kurul, yönetim kurulu, denetleme
kurulu, ihtisas kurulları, genel sekreterlik gibi organlarında,
ilgili bir kısım Bakanlıkların, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığının, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığının, Ticaret ve
Sanayi Odaları ve Borsaları ile Üniversite öğretim elemanlarının
temsilcileri yer alır.
Gerek buna, gerekse Enstitünün yapılanmasında Diyanet İşleri
Başkanlığına yer verilmemiş olunmasına göre, Enstitünün bilimi,
bilimin gereklerini bir tarafa bırakarak, bilimle hiçbir ilgisi
olmayan, esasen bilimsel olmayan, doğrudan inançla ilgili olan,
referansı din olan bir konuda kural koymaya, standart tespit etmeye
yetkisi yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının büyük bir kısmı her ne kadar
Müslüman ise de, Müslüman olmayan, Hıristiyanlık gibi, Musevilik gibi
başkaca bir dine ve inanca sahip olan yurttaşlarımızın olduğu da bir
gerçektir. Bu olgu karşısında, Türk Standartlar Enstitüsü'nün
doğrudan Müslüman yurttaşlarımızı esas alacak biçimde "Helal
Standardı" adı ile standart koymaya kalkışması, bu yöntemle üretim
yapacak ve pazarlayacak olan firmaları korumak ve bu suretle haksız
rekabete yol açmak olduğu kadar, Müslüman olmayan yurttaşlarımıza,
sizin yiyip içtikleriniz "helal değil, haram" demek anlamına gelir
ki, böyle bir tavır, İslamiyet dışında başka bir inanca sahip olan
yurttaşlarımızın inançlarına karşı da saygısızlıktır.
Bütün bu nedenlerle, bilimsel olmayan, ölçülebilir nitelikte olmayan,
denetlenmesi olanaksız olan, doğrudan inanca ait olan konularda
standart koymak yanlıştır, sakıncalıdır, devletin bütün dinlere karşı
aynı mesafede durmasını öngören laiklik ilkesine aykırıdır, toplumu
referansı din olan kurallarla yaşamaya zorlamaktır.
Yiyecek, içecek konusunda esas olan standartlar, referansı din olan
standartlar olmayıp, referansı hijyen olan standartlardır. Onun için
Türk Standartlar Enstitüsü'nün yapması gereken şey, inançla ilgili
konuları, inanç sahibi olan insanların inanç dünyasına bırakmak,
inançla ilgili konularda piyasaya müdahale etmemek ve doğrudan
hijyenle, halk sağlığı ile ilgili konulara duyarlılık göstermek
olmalıdır.
Sözlerime son vermeden kamuoyunun bir hususu daha bilmesini
istiyorum. Eğer Türk Standartlar Enstitüsü, yiyecek ve içeceklerle
ilgili olarak referansı din olan bir standart koyacak olursa, Ankara
Barosu olarak bunun takipçisi olacağız ve hem konulacak standardın
iptali için idari yargıda dava açacağız ve hem de bu standardı koymak
suretiyle Anayasaya aykırı davranan, yurttaşları inançlarına göre
ayırmak suretiyle bölücülük yapan Türk Standartları Enstitüsü
yöneticileri aleyhinde suç duyurusunda bulunacağız.
Saygılarımla.
Av.V.Ahsen Coşar
Ankara Barosu Başkanı
-
Aşağıdaki alıntı ne garip.Neden böyle bir yenilik karşısında Yahudiler yada Hristiyanlardan tepki gelmezken Müslümanım diyenlerden bu kadar tepki geliyor.Hangi akıl sahibi insan bu uygulamanın diğerlerinin yediklerine haram demek olduğunu düşünür.Bu ülkede asistan arkadaşımdan duyduğum akla mantığa gelmeyecek gıdalarda ve markalarda domuz eti olduğunu duydum. Şeyh Şamil'in Rus Çarına dediği gibi.Müslümanlar domuz eti yemez.Bu düzenleme ile Türkiye'ye şeriat gelecek ha.
Doktordan tescilli paranoyak arkadaşım (aynı zamanda komunist) o bile böyle bir paranoya içerisinde değil ve olaya ılımlı yaklaşırken bu kokru nedir anlayabilmiş değilim.Arkadaşlar şunu söyleyeyim isteyen istediğini yapsın.AMA BU ÜLKEDE BAZI DEĞERLERİN KARŞISINDA DURANLAR, ne yazıktır ki AHLAKSIZLIKLARIN en baştaki savunucuları.Amaç ne içine attığı paranoyanın En mantıklı gördüğü şekilde Dışavurumu.
BİLMEYENLERE DUYURULUR.BİZ LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞAYAN MÜSLÜMANLARIZ.BİZDEN KORKMAYIN.SADECE İNANCIMIZA BİRAZ SAYGI GÖSTERİN.AYNI ŞEYLERE İNANMAK ZORUNDA DEĞİLİZ.AMA BERABER YAŞAMAK ZORUNDAYIZ.BUNU UNUTMAYIN
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının büyük bir kısmı her ne kadar
Müslüman ise de, Müslüman olmayan, Hıristiyanlık gibi, Musevilik gibi
başkaca bir dine ve inanca sahip olan yurttaşlarımızın olduğu da bir
gerçektir. Bu olgu karşısında, Türk Standartlar Enstitüsü'nün
doğrudan Müslüman yurttaşlarımızı esas alacak biçimde "Helal
Standardı" adı ile standart koymaya kalkışması, bu yöntemle üretim
yapacak ve pazarlayacak olan firmaları korumak ve bu suretle haksız
rekabete yol açmak olduğu kadar, Müslüman olmayan yurttaşlarımıza,
sizin yiyip içtikleriniz "helal değil, haram" demek anlamına gelir
ki, böyle bir tavır, İslamiyet dışında başka bir inanca sahip olan
yurttaşlarımızın inançlarına karşı da saygısızlıktır
-
Saygıdeğer Arkadaşlar,
Bu konuyla ilgili yazılanaları okuduğumda tamda başlığa uygun bir şekilde hukukçuların bölünmüş olduğunu gördüm.Elbetteki insanların farklı düşüncelere sahip olması çok doğal.Ancak farklı düşünceleri dile getirirken kendimizin dahi inanmakta zorlanacağaı(tutarlılık açısından) fiktiv düşüncelerimize hakikat elbisesini giydirerek yorum yapmak hukukçuya hiçte yakışmayan bir davaranış olsa gerek.Helal gıda standartının getirilmesinin Laikliğe aykırı olması mümkün olmadığı gibi Laiklik ilkesinin bir gereği aynı zamanda.Laiklik ilkesinden anlaşılması gereken tüm dinlere devletin eşit mesafede durması, din kurallarıyla devletin yönetilmesine imkan verilmemesi ve bireylerin istediği dini seçmekte serbest olarak gerkelrini de yerine getirmesine imkan verilemesi.Bu bağlamda halkın tamamına yakının müslüman olduğu bir ülkede inancın bir gereği olarak yenilmesi helal olan şeylerin helal gıda olarak belgelendirimesi ateistinden,hırıstiyanına,yahudisine kadar hiç kimseyi rahatsız etmemesi gerekir.Bilindiği üzere bir gıdanın helal olarak nitelendirilebilmesi hijyenik şartların uygun olamsı yeterli olmayıp yenilmesi helal kılınmış bir gıda da olaması gerekir.Yani biz domuzu tüm hijyenik şartaları gerçeklştirip ve hatta eti yenilmesi helal olan bir hayvanı kesdiğimiz tarzda da kessek de helal bir gıda olarak değerlendiremeyiz.
Bir de zaten bugün Türkiye'den Yahudiler için ihraç ettiğimiz gıdaların çoğunda Yahudilik esalarına uygun olarak işlndiğini belirten bir standart gayri resmi bir şart olarak değerlediriliyor ve böyle bir belgesi olmayının gıdası ihraç edilemiyor.Durum bu iken Yahudiler için dinleri gereği ileri sürülen bir şartı gerçekleştiriken sessiz kalıp da dindaşlarımız için kıyametler koparmayı hukukçu arkadaşlara yakıştıramadım.Hele Sayın Emrah Yavuzcan arkadaşımızın buraya taşımasıyla öğrendiğim Baro Başkanının açıklamalarını üzüntüyle ve acı bir tebessümle okudum.İnanca ve düşünceye biraz daha saygılı olabilmeyi başarabilmek umuduyla...
Saygılarımla..
-
Sayın meslektaşlarıma katkılarından dolayı teşekkür ededrim. Ancak, yönetmeliği tartışırken lütfen hukuk mantığı ile bakalım.
İletimde yazdığım gibi, haram olan şeyler kuaranda bellidir. Bu ürünlerin kullanımı ve katkı olarak kullanılması bir yönetmelik ve yasa olarak düzenlenir ve olay biter.
Hiç kimse, inancına göre haram kıldığı şeyleri yamağr zorlanamaz. Bunların belirlenmesi, laikliğe aykırı olmadığı gibi, tam tersine; Belli inançlara göre haram olan gıdaların kullanımının özel koşullarla tesbit edilmesi, laiklik gereğidir. Laik devlet, bunu yapmak zorundadır.
Ben müslümansam, yediğim sucukta domuz eti olup olmadığını bilmek isterim. Yahudi isem, keza haram kılınan şeyi bilmek isterim, Hatta Budist de olabilirim ve sığır etini bilmek isterim.
Bunun yolu, haram-helal ayrımı yapmak değil ama. Ayrıntılı olarak açıklamaya çalıştığım gibi, Yalnızca Sünni Müslümanlığın, Hanefi mezhebine göre bir düzenleme olacağı açık. Bu nedenle, laikliğe aykırı bir düzenleme.
Bunu nerden çıkardığım sorulursa da, din dersleri müfredatına bakmak yeterli.
Sayın Alisinkay a katılmam mümkün değil. Hiç bir yönetmelik, kesilen hayvanların ne kilde kesildiğini denetleyemez. Yönetmelik, sarhoş kasapların kesim yapmasını yasakladı diyelim. Nasıl denetleneceği sorunu ortaya çıkmakta.Eğer bu kadar ayrıntıya girersek, mezheplere göre çeşitli farklılıklar da gündeme gelir. Mesela av eti. Nerden bilelim, hayvan kurşunla mı öldü, ya da yaralı yakalndı da kesildi mi?
Dini düzenlemeler, diyanetin işi. Devlet, sadece, ürürnün sağlıklı olup olmadığını ve kullanılan ürünün mahiyetini belirleyebilr.
Mesela sucuk mu yapılıyor, içersinde hangi oranda hangi malzemelerin olduğu yazılsa kavga biter.
Ama 350 gramı 1 YTL ye sucuk satılıyor. Etin kilosonon en ucuz 10 YTL olduğu yerde, bu sucuğun satılabilmesi, kimin ayıbı.
Ama eminim ki, bu sucuk helal kapsamına girecek. Çünkü içersinde domuz eti yok. Ne olacak şimdi. Sağlık mı esas, yoksa haram olup olmadığı mı?
Elbette kendi inancımıza göre düzenleme olması, istediğimiz bir şeydir. Bu nedenle duygusal yaklaşımlar kişi olarak mümkün olsa da hukukçu olarak, pek uygulamadığımız bir yöntem. Biz müslümanız biçiminde bir yaklaşımı kabul edemem. Müslüman olmayanlar da aynı haklara sahip çünkü.
-
Konunun tartışılma şekline biraz gözattımda "helal olsun" diyorum, neymiş Türkiye bir din devleti değilmiş, düzenleme laikliğe aykırıymış vs vs.. Bu konunun üzerinde tartışılması gereken bir düzlem değil olamazda. Eğer böyle bir ihtiyaç varsa nereden kaynaklanıyor ve toplumun nekadarını ilgilendiriyor buna bakmamız gerekiyor eğer bu toplum gerçektense demokratikse çoğunluğun dediği şüphesiz olur kimse bundan gocunmasın. Ayrıca çoğunluğu Hristiyan olan AB'lilere bakıyorumda böyle bir sorunları yok çünkü ülkelerinde dileyen ürünlerine sözkonusu damgayı vurabiliyor ve dileyen de o ürünleri yada diğer ürünleri tercih edebiliyor, bundanda ne azınlık nede çoğunluk rahatsız olmuyor. Kaldı ki kanunlar toplum için yine insanlar tarafından yapılır, eğer ciddi bir istek sözkonusysa dünyada böyle bir düzenlemenin olup olmadığını araştırmak bile abesle iştigaldir. Bir ülkemize birde dünyaya bir bakalım acaba "halka rağmen halk için" mantığını başka bir yerde görebilecekmiyiz?!
Saygılarımla...