Albay makam odasında tabancayla intihar etti
ESKİŞEHİR 1'inci Hava İkmal Bakım Merkezi’nde görevli 51 yaşındaki Hava Albay Çetin Köşker, makam odasında tabancasıyla intihar etti. Hürriyet
Printable View
Albay makam odasında tabancayla intihar etti
ESKİŞEHİR 1'inci Hava İkmal Bakım Merkezi’nde görevli 51 yaşındaki Hava Albay Çetin Köşker, makam odasında tabancasıyla intihar etti. Hürriyet
10 yaşındaki bir çocuk da iple kendini asarak intihar etmiş.
Bir çocuk ve intihar , çok ilginçç :( meraktan olsa gerek !
BİTLİS'in Tatvan İlçesi'nde caddede yürüdüğü eşi ve üç çocuğuna sarılıp helallık istediği belirtilen Uzman Çavuş, beylik tabancasıyla intihar etti.
İntihar Vakalarında Korkutan Tablo
Dünyada her 3 saniyede 1 kişi intihar girişiminde bulunurken, her yıl yaklaşık 1 milyon kişi intihar sonucu ölüyor. Türkiye'deki tablo da ürkütücü...
Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, her yıl yaklaşık 1 milyon kişi intihar sonucu hayatını kaybediyor, her üç saniyede bir kişi intihar girişiminde bulunuyor. Uzmanlar, Türkiye’de de son 30 yılda intihar edenlerin sayısının yüzde 440 artış gösterdiği uyarısında bulunuyor.
"Duyarlı Olun" Çağrısı
İntiharların yüzde 90’ında bir psikiyatrik tanının olmasına rağmen, bu kişilerin yalnız dörtte birinin ölümleri öncesinde bir sağlık kuruluşuna başvurduğunu belirten uzmanlar, bu söz konusu kişilerin yüzde 75’lere varan oranda intihar edeceklerini ya doğrudan söylemiş ya da ima etmiş olduklarını vurgulayarak, toplumu duyarlı olmaya çağırıyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı Doç. Dr. Doğan Yeşilbursa, "10 Eylül İntiharı Önleme Günü" dolayısıyla, yaptığı açıklamada, intiharın birden fazla etkene bağlı gelişen, ancak büyük ölçüde ruhsal hastalıklar zemininde ortaya çıkan bir davranış olduğunu söyledi.
Depresyon Tetikliyor
Başta depresyon olmak üzere ruhsal hastalıkların, intihar riskinde 10 kat artışa neden olduğuna dikkati çeken Yeşilbursa, "İlişki sorunları, ekonomik kayıplar, yalnızlık, düş kırıklığı, utanç, aşağılanma, başarısızlık, aile içi çatışmalar gibi zorlayıcı hayat olayları da intihar riski ile ilişkili bulunmuştur; ancak bu risk faktörleri genellikle tek başına intihar sebebi değildir. Bir çok risk faktörü, ruhsal hastalıklarla birlikte olduğunda intihar eğilimi artabilir" dedi.
Dünyada sonlandırılmış intiharların yanı sıra yine her yıl, yaklaşık 10 ila 20 milyon kişinin intihar girişiminde bulunduğuna dikkat çeken Yeşilbursa, "Bu, her 3 saniyede 1 kişinin intihar girişiminde bulunduğu anlamına gelir" diye konuştu.
"Türkiye’de Son 10 Yılda 25 Bin Kişi İntihar Sonucu Hayatını Yitirdi"
İntihar oranlarının Türkiye’de giderek artış gösterdiğini ifade eden Yeşilbursa, şöyle devam etti:
"Son 30 yılda intihar edenlerin sayısı yüzde 440 artış göstermiştir. Son 10 yılda Türkiye’de toplam 25 bin kişi intihar sonucu kaybedilmiştir. İntihar oranları endüstriyel ülkelerden daha düşük olmasına rağmen aradaki farkın hızla kapandığı dikkati çekmektedir. Son veriler, her yıl yaklaşık 2 bin 800 kişinin ülkemizde intihar sebebiyle kaybedildiğini göstermektedir. Bu rakam trafik kazalarında ölenlerin yarısı kadardır. Özellikle genç yaşta intihar oranları giderek artmakta ve bu yaş grubu için intihar ilk 4 ölüm sebebinden birini oluşturmaktadır.
Tüm dünyada 15-24 yaş grubu intiharların en fazla görüldüğü gruptur. Birçok önleme çalışmasında dikkatlerin bu yaş gruplarına odaklandığı gözlenmektedir; Ancak intiharın her yaş grubunda görülebildiği, hatta 75 yaş üzerinde oranların yine yükseldiği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir."
"Kriz Müdahale Servisleri, Telefon Hatları Oluşturulmalı"
Türkiye Psikiyatri Derneği Krize Müdahale ve İntiharı Önleme Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Prof. Dr. Tarık Yılmaz da intiharın tümüyle önüne geçilmesinin mümkün olmadığını, ancak intiharı önleme çalışmaları ile Avrupa’da bir çok ülkede gösterildiği gibi intihar oranlarını azaltmanın mümkün olduğunu vurguladı.
"Întiharların yüzde 90’ında bir psikiyatrik tanı varlığı gösterilmiş olmasına rağmen, beklenenin aksine bu kişilerin yalnız dörtte birinin ölümleri öncesinde bir sağlık kuruluşuna başvurduğuna" dikkati çeken Yılmaz, şunları söyledi:
"Ancak bu kişiler yüzde 75’lere varan oranda intihar edeceklerini ya doğrudan söylemiş ya da ima etmişlerdir. Bu durumda, Dünya İntiharı Önleme Günü çerçevesinde intihar konusunda toplumsal duyarlılığı artırmak hayat kurtarıcı olabilecektir. Desteğe ihtiyaç duyan intihar eğilimli bu kişilerin erken belirlenmesi ve etkin tedavilerinin sağlanması yönünde geliştirilecek toplumsal ruh sağlığı bilinçlendirme programlarına ihtiyaç vardır."
Yılmaz, intiharın önlenmesindeki öncelikli adımlardan birinin de intihar davranışının yaygınlığı ile ilgili bilgiyi ve farkındalığı arttırmak olduğuna işaret ederek, "İntihar davranışında risk faktörlerinin ve sebeplerin çok çeşitli olması nedeniyle, önleme çalışmaları için çok boyutlu bir yaklaşım gereklidir ve bu konuda sağlık çalışanlarının dışında birçok kurumun ortak çalışması gerekecektir" dedi.
Prof. Dr. Yılmaz, intihara eğilimli kişilerin erken fark edilmesi amacıyla risk gruplarına yönelik tarama programları geliştirilmesi ve bu kişilerin kolaylıkla her an başvurabilecekleri kriz müdahale servisleri, telefon ve internet servis hatları oluşturulması gerektiğini sözlerine ekledi.
http://www.trt.net.tr/Haber/HaberDet...c-3894f7277878
Türkiye’nin politik psikolojisi de bozuk
29 Mart’a kilitlenen siyasette tansiyon yükseliyor, giderek artan intihar ve aile katliam vakaları ise fazla önemsenmiyor. İşsizlik ve açlık kıskacındaki seçmen karamsarlık içinde sandığa gidiyor, siyasilerin cephesinde ise değişen pek bir şey yok.
“Böyle giderse intiharlar artacak” uyarısında bulunan uzmanlar, ekonomik kriz, açlık ve işsizlik gibi sorunların ağırlığında seçime giden Türkiye’nin psikolojik panoramasını NTVMSNBC’ye değerlendirdi. Seçmende ciddi bir gelecek kaygısı olduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Nevzat Tarhan, bu seçimlerde kendi doğrularını anlatma yerine, karşı tarafın yanlışlarına yüklenme tarzındaki klasik politikanın çok belirginleştiğini söyledi. Tarhan “Karşı tarafı suçlayarak seçim kampanyası yürütmek daha önceki seçimlerde iktidar partisinin uygulamadığı bir yaklaşımdı. Bu seçimde iktidar partisi politika değiştirdi. Seçim öncesi bu üslup toplumda, ‘Bu kişi şoför olsa ben bunun arabasına binmem’ duygusu uyandırıyor, çünkü hep diğer arabaların kusurlarıyla uğraşan, gergin bir şoförün arabasına kimse binmek istemez” dedi.
“Seçmende karamsarlık var ama ümitsizlik yok. Ümitsizlik henüz tam olarak oluşmadı, o oluştuğunda sosyal patlamalar olur” diyen psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu seçimlerde iktidar partisinin üslup değiştirdiği tespitini yaptı. Prof. Tarhan’ın, politik psikoloji yaklaşımı içinde siyasilere ve seçmenlere yönelik değerlendirmeleri şöyle:
PROF. TARHAN: TOPLUMUN NEGATİF BİLDİRİMİ OLACAK
“Siyasilerin psikolojisi diğer seçimlerden çok farklı değil. Diğer seçimlerde olan gerilim ve üslup burada da hakim. Ancak bu seçimlerde kendi doğrularını anlatmak yerine, karşı tarafın yanlışlarına yüklenme tarzındaki klasik politikanın çok belirginleştiğini görüyoruz. Siyasiler projelerini anlatmıyor, başkalarının hatalarını, kusurlarını, özel tercihlerini ortaya döküyor; yani negatif politika yapılıyor. Karşı tarafı suçlayarak seçim kampanyası yürütmek daha önceki seçimlerde iktidar partisinin uygulamadığı bir yaklaşımdı. Bu seçimde iktidar partisi politika değiştirdi. Karşı tarafı suçlamaya yönelik negatif politika yerine, “Benim projem bu, bunları yapacağım” tarzında politika üretilmiyor. Bunu iktidar partisinin değiştirdiğini görüyoruz ki bence toplumda bu durumun negatif bildirimi olacaktır.
“BENİM KUSURUM VAR AMA SENİN DE BU KUSURUN VAR”
“CHP bunu hep yapıyordu. Zaten muhalefetin görevi budur; muhalefet böyle yapar. İktidarın bundan önceki seçimlerdeki yaklaşımı; icraatlarını anlatmak, sorulara cevap vermek şeklindeydi. Ama ‘Benim kusurum var ama senin de bu kusurun var’ tarzındaki yaklaşıma seçmenin tepkisi negatif olacaktır. Yöntem farklılıkları ve pozitif politika yaklaşımlarına ağırlık vermek, toplumdaki güvensizliği azaltır. Seçime doğru üslup daha da sertleşecek, gerilim ve stres artacak. Siyasiler aşırı stres sonucu öfke kontrolü yapamıyorlar. Bu nedenle de hata yapma payları artıyor. Politik psikoloji yaklaşımı içinde ele aldığımızda, bilimsel liderlik uygulaması gerekir ki bilimsel liderlik başkalarının kusurları ya da korku üzerine politika oluşturmak değil, güven üzerine politika oluşturup kendi projelerini anlatarak toplumun güvenini kazanmaktır.
DİREKSİYONDAKİLER SOĞUKKANLI OLMALI
“Seçim öncesi bu üslup toplumda, ‘Bu kişi bir şoför olsa ben bunun arabasına binmem’ duygusu uyandırıyor. Hep diğer arabaların kusurlarıyla uğraşan, gergin bir şöforün arabasına kimse binmek istemez. Çünkü ‘O da önünde sonunda kaza yapacaktır’ diye düşünülür. Yönetimde, yani direksiyon başında olanların böyle durumlarda soğukkanlı ve politik etiğe duyarlı olması gerekir. Politik etikten taviz verilmesi çok sakıncalıdır. Şu anda o noktaya doğru gidiyoruz. İktidar partisi yargılama ve suçlamayı çok fazla dile getirmeye başladı, bu iyiye işaret değil ve gerilimi artıracaktır.”
DAHA ÇOK İŞADAMLARI İNTİHAR EDİYOR
Seçmenle siyasilerin gündeminde paralellik olmadığını belirten Prof. Tarhan, işsizlik ve ona bağlı olan karamsarlık sonucunda gelecekle ilgili soru işaretleriyle birlikte intihar vakalarının arttığını, giderek de artacağını söylüyor:
“Son zamanlarda özellikle iş adamlarının intihar oranlarında artış gözleniyor. ‘Yaşam sebebim ortadan kalktı’ diye düşünüp başarısızlığı kabullenemeyen iş adamları da işsiz kalanlar da intiharı seçiyor. Bize gelen diğer başvurular da arttı, böyle giderse intihar ve başkalarına zarar verme olayları daha fazla artacak. Şu anda herkeste, ‘Ne olacak’ şeklinde bir bekleme durumu var. Seçmende karamsarlığı azaltan ve ümidi artıran bir durum ise Türkiye’de her şeyin konuşuluyor olmasıdır. En azından bu iyi bir şey. Yani açık ve serbest iletişimin olması güven artırıcı etki yaratıyor.”
PSİKOLOG YEŞİLYURT: İNTİHARLAR ARTACAK
Psikolog Ferahim Yeşilyurt’a göre de seçmen psikolojisine damgasını vuran duygular; karamsarlık ve güvensizlik. Yeşilyurt’un Türkiye’nin seçim psikolojisi ile ilgili tespitleri şöyle:
“Maddi sorunlar, işten çıkarmalar ve borçlar, toplumun büyük bir kesimini çaresizlikle yüz yüze getirdi. Seçmende genel olarak bir karamsarlık hali var. Yolsuzluk dosyaları halkın siyasilere olan güvenini daha da sarsıyor. Çaresizlik ve umutsuzluk içindeki seçmen krizin daha fazla derinleşeceği kaygısıyla seçime gidiyor. Böyle bir ortamda insanların gelecek için umutlarını sürekli canlı tutabilmeleri güçleşiyor, yarını güvence altına alma isteği artıyor. Depresyon oranlarında da ciddi bir artış var. Umutsuzluk ve çaresizlik içindeki insanların riskli davranışlarının arttığını görüyoruz. İşsizlik sonucu insanların hem kendilerine hem de yakınlarına zarar vermeleri içinde bulunduğumuz ruhsal sürecin bir yansıması. Durum böyle giderse maalesef depresyon ve intihar vakalarında artış olacağını düşünüyorum.”
PROF. ÖZKAN: TOPLUM GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMAK İSTİYOR
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Sedat Özkan, dünya karşısında aciz ve çaresiz hissetmek istemeyen Türk insanının en çok özgüvene ihtiyacı olduğunu ifade ediyor:
“Her seçim yeni bir tercih umudu, yeni bir başlangıçtır. Seçimlerde toplum çok ve yeni seçenekler görmek istiyor. Her seçimle kendini yenileyebilmeyi ve ihtiyaçlarına çözüm üretecek noktaya gelmeyi istiyor. Çünkü seçim, kişiyi izleyici durumundan katılımcı durumuna geçirmesi açısından önem taşıyor.
Halkımızın büyük ölçüde özgüven duygusuna ihtiyacı var. Birey ve toplum olarak bu dünyada aciz ve çaresiz hissetmekten uzak olabilmeyi istiyoruz. Toplum, kurtarıcı aramıyor, kendi sorunlarına ve geleceğine sahip çıkmak istiyor. Seçmenler kendi etnik, mezhepsel durumlarını düşünerek değil, toplumun tümünü düşünerek seçim yapmaz, siyasetçiler de toplumsal sorunlara çözüm odaklı düşünüp, dar ve ilkel kavramlarla uğraşmazlarsa Türkiye, yeni bir senteze doğru gider.”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Arıkan ise ekonomik kriz nedeniyle gelecek kaygısının ön plana çıktığını ve bu durumun seçmen psikolojisini önemli ölçüde etkilediğini söylüyor:
PROF. ARIKAN: SEÇMENİN TERCİHİ KRİZLE BAĞLANTILI OLACAK
“İnsan beyninin gündemi birden fazla olabilir; insan tek bir konuya odaklanmaz. Dolayısıyla bir yandan açlık, ekonomik kriz, işsizlik gibi önemli sorunlar yaşanırken, insanlar bir yandan da seçime odaklanabiliyor. Ancak hayatın devamı için zorlanan, maddi imkansızlıklar yaşayan insanların ruh hali olumsuz etkileniyor. Her şeyden önce gelecek kaygısı önemli ölçüde öne çıkıyor. Siyasal sistem üzerine etkisi olacak bir seçimin diğer yandan krize bağlı problemlerle bağlantısı tabii ki olacaktır. Dolayısıyla insanlar seçimlerini yaparken bu krizi de hesaba katacaklardır.
MADDİ SORUNLAR ÖFKEYİ DIŞSALLAŞTIRIYOR
“Ekonomik açıdan umutsuz ve işsiz insanların sayısı giderek artıyor ve özellikle yaşam koşulları altında ezilen kesim, öfkesini açığa çıkarıyor, intiharlar oluyor” diyen ve tablonun seçmen açısından pek iç açıcı olmadığını belirten Prof. Arıkan, gelecekte siyasi uzlaşma açısından ise umutlu olduğunu ifade ediyor:
“Türkiye bu seçime maalesef böyle bir tabloda gidiyor. Önümüzdeki günler için bir öngörüde bulunmak güç, ama bu umutsuzluğun ve öfkenin son bulması ve toplum psikolojisinin düzelmesi seçime değil, ekonomik şartların iyileşmesine bağlı. Krizin yarattığı sorunlar ne zaman biter bilmiyorum ama Türkiye’de özellikle siyasal açıdan olumlu ve güzel şeylerin olacağını tahmin ediyorum. Çünkü iktidarıyla muhalefetiyle artık insanlar ortak noktalarda buluşabiliyorlar; en son Davos olayında görüldüğü gibi... Dozaj konusunda tartışmalar oldu ama siyasal partiler orada ortak bir paydada buluştular. Yani siyasi açıdan tam polarize olmuş bir Türkiye görmüyoruz, birinin çarşaf açılımı, diğerinin alkol açılımı ile siyasette orta çizgiye doğru gidiliyor gibime geliyor.”
ntvmsnbc.com
böyle haberleri okudukça insanın hayata bağlanma umudu gitgide azalıyor.. :( Allah geride kalanlara sabır versin ne diyim.