15 dakika kadar oluyor. Pek yeni sayılmaz
Printable View
Vatan yazarı Mustafa Mutlu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının da “Ergenekon şüphelisi” sayılmasından sonra, Ergenekon’un sızamadığı tek bir kurum olduğunu yazdı.
İşte Mutlu’nun bugünkü yazısının o bölümü ve Ergenekon’un sızamadığı kurum:
“Bazı üniversitelerin ve rektörlerin, Ergenekoncu ilan edilmesinin üzerinden yıl geçti...
Ergenekoncu (!) gazeteciler, yazarlar, polisler zaten içeride...
Sendikacılar da Ergenekoncu, iş adamları da...
Emekli askerleri unutmamak lazım; ama görüyoruz ki halen görev yapan subaylar da aynı suçlamayla karşı karşıya...
Yani; Türk Silahlı Kuvvetleri de “şüpheli...”
Geriye ne kaldı?
Hâkimler, savcılar...
Yargının İstanbul’daki en üst düzey temsilcisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın da “Ergenekon şüphelisi” olduğunu öğrendik önceki akşam...
Onu geçtik; Yargıtay Başkanı için bile aynı kuşku varmış!
***
Sorum çok basit:
Ülkenin bütün kurumlarına sızan ve bu kadar güçlü olan Ergenekon, bir tek AKP’ye mi sızmayı beceremedi?
Neden bir AKP’li bile Ergenekoncu olmakla suçlanmıyor?”
Odatv.com
Aaaa....Pardon bir eski AKP' li vardı.Balıkesir milletvekili Turan Çömez.Bence yarın öbürgün Abdullatif Şener'de Ergenekoncu olur.Tariflerede uyuyor sarışın mavi gözlü ve en önemlisi de artık RTE'ye karşı....
Sayın Hakkarili Arzuhalci, Sayın SDT 23 ün büyük hassasiyet gösterdiği alıntı ifadeniz yanlıştır.
Ancak Sayın SDT 23 ün başka bir başlıkte söylediği " Dursun Çiçek doğru olduğuna inandığı emirleri uyguladığı için şimdi günah keçisi."
" Genelkurmay belgenin aslını, böyle bir belgenin gerçek olup olmadığını araştırmak için değil, kimin tarafından sızdırıldığını ortaya çıkarmak için istiyor."
" Genelkurmay Başkanı, yayınlanan planda belirtilen eylemleri doğrulayan açıklamaları Nisan ayındaki bilgilendirme toplantılarında dile getirmiştir." lafları doğrudur. Çünkü bu zihniyet böyle bir zihniyet. Ele verir talkını kendi yutar salkımı
TRT REŞADİYE SALDIRISININ SORUMLUSUNU BULDU; ALBAY DURSUN ÇİÇEK
http://www.odatv.com/images/2009_12/...12091200_l.jpg
Peki TRT’ye bunu kim söyletti
13.12.2009 14:11
Tokat’ın Reşadiye ilçesinde 7 Aralik 2009 tarihinde yapılan saldırı ile ilgili çok fazla komplo teorisi yapıldı.
AKP ve DTP saldırının açılımı baltalamaya yönelik bir provokasyon olduğunu iddia ettiler.
Ardından PKK’nın saldırıyı üstlenmesi bu konuda spekülasyonları yine de bitirmedi.
PKK’nın saldırıyı üstlenmesine rağmen basta cemaat olmak üzere bazı kesimler saldırının provokasyon olduğu konunda ısrar ediyorlar.
TRT ise her zaman olduğu gibi cemaatin bu savını destekliyor.
TRT’ye göre saldırının zamanlaması ve yeri “ilginç”.
10 Aralık Perşembe günü TRT-1 ana haber bülteninde yayınlanan haber bu ilginçliği garip bir şekilde ortaya koyuyor. TRT, saldırıdan Ergenekon ile ilgili askerleri sorumlu tutuyor.
Haberde Devlet Televizyonunda PKK’nın üstlendiği Reşadiye saldırısını askerlerin yaptığına dair çeşitli imalar kullanıldı. Üstelik bu ima “Bu arada Ergenekon sanığı Albay Dursun Çiçek'in de Reşadiyeli olması dikkat çekici ayrı bir husus” ifadesindeki gibi garip yollarla kuruldu.
Ancak bu ilginç haberde başka bir ilginçlik daha var. Bu haber aynı gün Zaman gazetesinde yayınlanan haber ile neredeyse aynı kalemden çıktı.
İşte TRT’nin yayınladığı haberin metni:
Yedi askerimizin şehit edildiği Reşadiye ile ilginç bilgiler ortaya çıkıyor.
İlçenin adı Ergenekon soruşturmasında da geçiyor.
İddianamede yer alan bilgiler bakılırsa Reşadiye Ergenekon'un suikast timinin buluşma yeri...
Tokat Reşadiye'de hain bir pusu kuruldu, yedi askerimiz şehit edildi.
Terör örgütüne yakınlığı ile bilinen Fırat Haber Ajansı hain saldırıyı örgütün üstlendiğini duyurdu.
Ajans saldırıyı yapan sözde birimin kendi insiyatifiyle hareket ettiğini açıkladı.
Pusunun perde arkası ise soruşturulmaya devam ediyor.
Tam bu noktada 7 Mehmetçiğimizin şehit olduğu Tokat'ın Reşadiye ilçesi karmaşık ilişkiler ağının orta noktasında yer almasıyla dikkat çekiyor.
Uzun yıllardır hiçbir terörist eylemin olmadığı yerde meydana gelen bu kanlı saldırı akıllarda şüphe uyandırıyor...
Terör saldırısına hedef olan Tokat'ın Reşadiye ilçesinin adı, Ergenekon soruşturması belgelerinde ilginç bağlantı ve buluşmalarda geçiyor.
Tokat'ın Reşadiye ilçesi, eski Özel Harekat Dairesi Başkan vekili İbrahim Şahin'in memleketi. Şahin'in suikast eylemleri için kurduğu öne sürülen timin liderliğine uygun gördüğü Üsteğmen Taylan Özgür Kırmızı'nın da Reşadiye'de görev yaptığı biliniyor.
Halen Ergenkon davasından tutuklu bulunan Üsteğmen Kırmızı'nın evinde yapılan aramalarda Alevi - Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız'la Sivas Ermeni Cemaati önderi Minas Durmaz Güler'e yönelik suikast planları bulunmuştu.
Kırmızı'nın, tutuklu sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'le de bağlantılı olduğu belirtiliyor. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün, Üsteğmen Kırmızı'ya telefon kaydında ismi çıkan Tekin'i sorduğu öne sürülüyor.
"TEKİN'LE 26 KEZ NE KONUŞTUN?"
Ergenekon Savcısı'nın sorduğu "26 kez Muzaffer Tekin'le ne konuşun sorusuna, Kırmızı'nın 'sadece bayram tebriği' cevabını verdiği biliniyor. Taylan Özgür Kırmızı ile birlikte sorgulanan Jandarma Teğmen Muhammet Sarıkaya ise ifadesinde, Danıştay saldırısından kısa süre sonra Muzaffer Tekin'in Jandarma Üsteğmen Kırmızı ile birlikte evine misafir olduğunu, ardından Tekin'in evinde buluştuklarını anlattığı biliniyor.
Bu arada Ergenekon sanığı Albay Dursun Çiçek'in de Reşadiyeli olması dikkat çekici ayrı bir husus.
Ve zamanlama. Hain saldırısının zamanlaması da yeri kadar ilginç. Eylem İçişleri bakanı Beşir Atalay'ın medyada açıklama yaptığı dakikalarla neredeyse eş zamanlı...
Bakan demokratik açılımın bitmediğini, devam edeceğini söylediği anlarda, açılım en büyük darbesini yiyor.
Bundan da önemlisi saldırının Başbakan Erdoğan'ın ABD Başkanı'yla Kuzey Irak'ta konuşlu terör unsurlarının tasfiyesini konuşacağı günde gerçekleşmesi.
Bütün bunlar karanlık eller düğmeye basma yeri ve zamanının hiç de raslantısal olmadığını gösteriyor.
(Haber Salih Memecan'ın Sabah'taki “karanlık eller” karikatürüyle sonlandı)
Peki bu habere yayınlanmadan önce son şeklini veren kişi kim?
Genel Müdür İbrahim Şahin'in Samanyolu Tv'den transfer ederek Haber Dairesi Başkan Yardımcılığı görevine getirdiği Ahmet Böken.
Yazanlara bakınca bu benzerlik şaşırtıcı olmasa gerek.
Odatv.com
İşte Zaman’ın aynı gün yaptığı haber:
“Terör saldırısına hedef olan Tokat'ın Reşadiye ilçesinin adı, Ergenekon soruşturması belgelerinde ilginç bağlantı ve buluşmalarda geçiyor
İlçe, Ergenekon davası tutuklu sanığı eski Özel Harekât Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin'in memleketi. Tutuklu sanıklardan Jandarma Üsteğmen Taylan Özgür Kırmızı da söz konusu ilçede görev yapmış. Evinde yapılan aramalarda Alevi ve Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız'la Sivas Ermeni Cemaati önderi Minas Durmaz Güler'e yönelik suikast planları çıkan İbrahim Şahin'in, bu eylemlere yönelik örgütlediği 'S-1 timi'nin liderliği için düşündüğü ismin Tokat Reşadiye Komando Birliği Komutanı Taylan Özgür Kırmızı olduğu belirlenmişti.
Kırmızı'nın, tutuklu sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'le bağlantıları da gündeme gelmişti. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, Kırmızı'ya telefon kaydında ismi çıkan Tekin'i de sormuştu. Kırmızı, Tokat'ın Reşadiye ilçesinde yapılan bir festivalde protokolde yer aldığını, kendisiyle birlikte protokolde "bizim komutan" dedikleri Muzaffer Tekin'in de bulunduğunu ve telefon numarasını orada kaydettiğini ileri sürmüştü. Ancak Tekin'le gerçekleştirdiği tespit edilen 26 görüşmeyle ilgili sadece bayram tebriki için aramış olabileceği savunmasını yapmıştı. Kırmızı, Tekin'in katıldığı Reşadiye festivalinde İbrahim Şahin'in de bulunmuş olabileceğini kaydetmişti.
Muzaffer Tekin'in, Veli Küçük'ün yanı sıra Ergenekon örgütünün planladığı kanlı eylemleri organize eden isimlerden biri olduğu ileri sürülüyor. Tekin, 2006 yılında Danıştay saldırganı Alparslan Arslan'la ilişkileri ortaya çıkınca tutuklandı. Bu yüzden planlanan eylemlere İbrahim Şahin'in liderlik edeceği öne sürülmüştü. Taylan Özgür Kırmızı ile birlikte sorgulanan Jandarma Teğmen Muhammet Sarıkaya, ifadesinde Danıştay saldırısından kısa süre sonra Muzaffer Tekin'in Jandarma Üsteğmen Kırmızı ile birlikte evine misafir olduğunu, ardından Tekin'in evinde buluştuklarını aktarmıştı.”
Odatv.com
[ İRTİCA NEDİR? ]
Bilindiği gibi, son yıllarda gündemimizi oluşturan en önde gelen tartışma konularından birisi irtica meselesidir. Aslında bu mesele Türk toplumunun gündemine yeni girmiş bir konu değildir. İrtica tartışmalarının TanzimatÕtan itibaren başlayıp, CumhuriyetÕin ilk yıllarından beri yoğunlaşarak devam ettiği görülmektedir.
İki asra yakın uzun bir zaman geçmesine rağmen maalesef irtica kavramı ile ilgili bir ortak kültür oluşturulamamıştır. Bu kavram bir türlü yerli yerine oturtulamamıştır. Günümüzde yapılan irtica tartışmaları, gerek muhteva ve gerekse üslup bakımından CumhuriyetÕin ilk yıllarındaki tartışmaları andırmaktadır. Bu da irtica konusundaki farklı bakış açılarının değişmediğini göstermektedir.
Türkiye, bugün gelinen noktada, öncelikle irticanın nasıl anlaşılması gerektiği problemini halletmek mecburiyetindedir. Türkiye CumhuriyetiÕnin geleceğine yönelik bir tehdit olarak algılanan irtica ile ilgili mücadele stratejisinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve istenen sonucun elde edilebilmesi için, öncelikle irticanın nitelik ve niceliğinin doğru bir şekilde ortaya konulmasıyla işe başlanılmalıdır. Zira irtica ile irtibatlı sorunların önemli bir kısmının, konuyla ilgili bilgi boşluğundan ve kavram kargaşasından kaynaklandığı görülmektedir.
Benzeri sorunları çoktan aşmış olan Batı dünyasında kültür terimleri, yerli yerine oturmuştur. Onlar bir yapının tuğlaları gibidir. Yeni kavramlar üreten büyük filozoflar hariç, hiç kimse bu kavramları yerlerinden oynatamaz. Toplumun müşterek ve değişmez bir kültür dili vardır. Bugün TürkiyeÕde ise, her alanda olduğu gibi irtica konusunda da bir kavram kargaşası ve terim perişanlığı çekilmektedir.
Peyami Safa, bu konuda şunları söylemektedir: "Batılıların Révolution dedikleri kavram, TürkçeÕde hatalı bir şekilde inkılap veya ihtilal olarak ifade edilmiş, sonra bu tabir devrim kelimesiyle karşılanmaya çalışılmıştır. Hâlâ, kimi inkılap, kimi ihtilal, kimi de devrim demeye devam etmektedir. Batılıların Réaction dedikleri kavram da dilimize, yine yanlış olarak, "irtica" şeklinde geçmiştir. Şimdi bu iki kavram "ilericilik" ve "gericilik" diye karşılanmaktadır. İlericilik, ne devrim, ne inkılap, ne de ihtilali ifade eder. Herhangi bir normal ıslahat hareketi de ileri bir harekettir. Gericiliğe gelince, bu esasen Réaction kavramını karşılamayan Arapça irtica kelimesinden tercüme edilmiş, ne fizikteki, ne kimyadaki, ne fizyolojideki, ne psikolojideki, ne sosyolojideki, ne de felsefedeki Réaction terimine karşılık olmayan hatalı bir terimdir. TürkiyeÕye televizyon gelirse bu bir ileri tekniktir, fakat ne inkılaptır, ne ihtilaldir, ne de devrimdir. 1935 model bir otomobilin tekniği de geridir, fakat böyle bir arabayı kullanmak gericilik değildir."
Hilmi Ziya Ülken de, irtica meselesiyle ilgili yazdığı bir yazısında, bu kavramın bizdeki anlam ve kullanılışının BatıÕdakinden farklı olduğunu şu cümleleriyle ifade etmektedir: "BatıÕda değişimler toplumun alt kesimlerinden gelip mevcut iktidarları sarsmıştır. O nedenle gericilik adı verilen tepkiler, reaksiyonlar iktidar mevkiinden yukarıdan geldiği halde, Orta DoğuÕda halktan gelmektedir. BatıÕda reaksiyon şuurlu bir şekilde siyasi, ictimai bir cereyan, asri silahlara sahip bir düşünce tarzı olduğu halde, DoğuÕda irtica cemiyetin biricik çıkar yolu olan hareketi taassup ve skolastikle, bilgisiz kütle homurtusu ile karşılayan, tarifsiz ve sistemsiz bir cereyan olarak kaldığı için pejoratif bir manada kullanılmıştır."
İrtica meselesinin iyi anlaşılabilmesi için irtica ile bağlantısı olan diğer kavramların da net bir şekilde ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu çerçevede, din kavramının nasıl anlaşılması, gerek bireyin ve gerekse toplumun hayatında nasıl ve ne derecede yer alması gerektiği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Din, insanın insanlığını en iyi şekilde gerçekleştirebilmesi için bir araçtır. Din, insanlığın önüne bir takım iman ve ahlak ilkeleri koyan bir sistemdir ve insan hayatına anlam kazandırmak için, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamak, toplumsal barışı gerçekleştirmesine katkıda bulunmak için vardır. Bir başka ifadeyle din, insanların kendileriyle, içinde yaşadıkları toplumla ve Yüce Yaratıcı ile barış içinde yaşamalarını sağlamak için gelmiştir. Bu itibarla insanların mutsuz olmasına vesile olacak her türlü fiil, hangi amaç için gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, dînî olma özelliğine sahip olamaz.
Bu konuda açıklığa kavuşturulması gereken bir başka önemli nokta da, din-devlet, din-siyaset ilişkisidir. Bu konuda toplum aydınlatılmadan din istismarını ve irticai tezahürleri toplumdan silip atmak mümkün değildir.
Din konusunda yeterince bilgi sahibi olmayan insanlar kendilerine din adına telkin edilen her şeyi dinin aslındanmış gibi algılayarak sahiplenmek isterler. Bu insanlar, yapılacak yanlış telkinler ile din adına devlet düşmanı haline getirilebilirler.
Bu konuda açıklığa kavuşturulması gereken bir başka konu da, irtica ile doğrudan veya dolaylı ilgisi olan, muhafazakarlık, ilericilik, yobazlık, softalık, köktendincilik (fundementalizm), şeriat vb gibi kavramlardır.
Bu itibarla Türk aydınlarına, ilahiyatçılarına, din adamlarına ve Devleti yönetenlere, bu konuyu ivedilikle sosyal bilimsel araştırmaların araştırma konusu haline getirme ve gerekli çalışmaları bir an önce yaparak toplumu aydınlatma görevi düşmektedir. Bu görev yerine getirilmediği takdirde toplumda kavram kaosu yaşanacak ve keyfilik hakim olacaktır.
Şunu belirtmeliyiz ki, son zamanlarda irtica konusunda yapılan tartışmalarda ne dindar insanlar, ne de laik ve demokratik söylem biçimlerini öne çıkaran kimseler, çok iyi sınav verememişlerdir. İrtica tartışmalarının doğurduğu ortamı fırsat bilerek bir takım insanlar, İslamÕa olan yabancılıklarından dolayı, dini toplumsal ilerlemenin önünde engel olarak görme düşüncesine istinat ederek, TürkiyeÕde yaşanan toplumsal-siyasal hayata ilişkin olumsuzlukların İslamÕdan kaynaklandığını ileri sürmüşler ve dinle ilgili her türlü tezahürü çağdışılık ve irtica olarak nitelendirmişlerdir. Bu arada dindar insanlar da, hislerini ve önyargılarını aşıp, konuyu sağlıklı bir şekilde enine boyuna tartışma zeminini oluşturamamışlardır. Tabiatıyla bu durum, toplumda zıtlaşmaların, kamplaşmaların oluşmasına zemin hazırlamış ve irticaî kesimlerin toplum tabanında taraftar bulma ihtimalini daha da güçlendirmiştir.
Hiç kuşkusuz irtica sorunu insan kaynaklı bir sorundur ve sadece bizim ülkemizde görülen bir husus da değildir. İnsan kendisinin neden olduğu bu sorunu çözebilecek bir kapasitede yaratılmıştır. Hiçbir sorun çözümsüz değildir. Ancak sorunların çözülmesi için, bir iradeye ihtiyaç vardır. Türkiye mevcut birikim ve potansiyeli itibarıyla bu sorunu kökten halledebilecek güce ve enerjiye sahip bir ülkedir. Yeter ki bu sorunun çözümlenmesi için, iradesini ortaya koyabilsin. Nitekim, bugün bu irade ülkemizde ortaya konmuştur. Ancak önemle göz önünde bulundurulması gereken bir husus vardır ki, o da sorunun çözümlenmesinde takip edilecek stratejinin ülke gerçeklerine uygun olarak belirlenmesidir. Aksi taktirde çözülebilir nitelikte olan sorun, çözümsüz hale gelebilir ve insanlar arasındaki bu zıtlaşmalar, Devlet-millet zıtlaşması tehlikesini doğurabilir.
ŞİMDİ SİZE SORUYORUM İRTİCAYLA MÜCADELE DOĞRU BİRŞEY DEĞİLMİDİR.
Gün gelecek akp oy verenlerde pişman olacak ama inşallah iş işten geçmiş olmaz ergenokom diye içeri alınanlar akp eleştiren kişiler olduğunu biliyoruz zaten akp liler birgün onlarda suçunu bilmeden yargılanırsa neolacak kendini onların yerine koymaları lazım çok insafsızça olan bu plan en inçe ayrıntısıyla yapılmış deniz deneri maç ta gol bile atamadı.
Adli Tıp "İmza Çiçek'in" dedi
ADLİ Tıp Kurumu, Üst Kurulu, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'ndaki ıslak imzanın Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'e ait olduğuna karar verdi.
Üst Kurul'un imzaya ilişkin verdiği rapor belli oldu. Buna göre 11 kişiden oluşan Adli Tıp Üst Kurul’un 4'e karşı 7 oyla İrtica ile Mücadele Eylem Planı'ndaki imzanın Deniz Kurmay Albay Dursun Çiçek'e ait olduğu bildirdi.
Özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Dursun Çiçek'in talebi üzerine yürüttüğü soruşturma kapsamında söz konusu belgeyi Üst Kurul'a göndermişti. Kurul, 5 Şubat 2010'da günü kararını verdi.
Kararın henüz kendilerine ulaşmadığını belirten Ergenekon savcılarından Zekeriya Öz ile Fikret Seçen, konuya ilişkin, “Dursun Çiçek'in talebi üzerine gönderdik. İlk raporu Adli Tıp İhtisas Kurulu vermişti. Şimdiki kararı Adli Tıp Genel Kurulu verdi. Zaten bizim için imzanın Dursun Çiçek'e ait olduğu kesindi" diye konuştular. Taraf Gazetesi'nde 12 Haziran 2009’da İrtica İle Mücadele Eylem Planı belgesine ilişkin Dursun Çiçek 2 kez tutuklanıp daha sonra edilmişti.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/13727637.asp
Sayın şufuke: eski AKP li Balıkesir millet vekili Turan Çömez BAKIN NEDEN Malum Davanın İçine alındı.
Erdoğan demokrat mı? 11-04-2008
Çömez, Meydan gazetesindeki köşesinde, “Erdoğan gerçekten demokrat mı? Demokrasinin yıldızı olmayı hak ediyor mu?” diye sordu.
Çete süsü vermiş uzantılar
İki kilo baklava çalan çocukları içeri atanların kravatlı çetelere müdahale etmeleri gerektiğini ifade eden Çömez, “Devlet içerisine nüfus eden çetelerin varlığı yıllardır biliniyor. Çeteleri anlamak için geçmişe bakmak yeterli. NATO’nun planladığı oyunlara bakmak lazım. Sağcıları öldüren silahlarla solcuları öldüren silahların aynı olduğunu bilmeli bu halk. Kanlı 1 Mayıs eylemlerinde silahları kimlerin doğrulttuğunu, Maraş olaylarında toplumu çatıştıran otoriteyi bilmeli. Bir de kendine çete süsü vermiş uzantılar var. Devlet otoritesini yitirdiğinde yerine güç odakları çıkar” diye konuştu.
Bakan Şimşek, CIA’nın yeminli tercümanıydı
Turhan Çömez, Ekonomiden Sorumlu İngiliz vatandaşı Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in CIA’nın yeminli tercümanlığını yaptığını ifade etti. Türkiye’nin en zengin krom rezervlerinin Hakkari’de olduğuna dikkat çeken Çömez, “Dünyanın en zengin çimento ham maddesi Gabar Dağı’nda, dünyanın en zengin altın rezervleri Van’ın Artos Dağı’nda. Kimsenin bundan haberi yok. Avustralyalı firmalar gelmiş taş çekiyoruz diye ülkeyi sömürüyor. Yıllarca İngiliz Tuzu diye bor madenleri kaçırıldı. Ben beni Ankara’ya gönderen iradeye yani halka ihanet etmedim. İngilizler ve Yunanlar Kurtuluş Savaşı’nda silahla yapamadıklarını şimdi Edirne’de çiftçiyi kendi bankalarına borçlandırarak 65 bin dönüm araziyi ipotek ederek yapıyor. Çünkü Türkiye tarımda girdi maliyeti en yüksek ülke haline geldi. Çiftçi artık arazisini satıyor. Türkiye’ye bu yıl Çin’den 40 milyon çift ayakkabı girdi. Peki bizim ayakkabı firmalarımız ne olacak. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek CIA’nın yeminli tercümanlığını yapmıştır. Bütün bunlar Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir sonucudur. Büyük Ortadoğu Projesi Sevr’in devamıdır. Bu proje Kürt devleti kurdurmak için hazırlanmıştır” diye konuştu.
Ergenekon diye oyun sahneleniyor
Turhan Çömez, bugün gelinen noktada 8-10 aydır devam eden bir tiyatro oynandığını bunun içinde Türkiye’nin de olduğunu öne sürdü. Çömez şunları söyledi: “Ergenekon diye bir oyun sahneleniyor. Sekiz aydır iddianamesi hazırlanmamış bir dava. 84 yaşında devletin iki koruma verdiği adam gözaltına alınıyor,
YARGIYA BÖYLE SALDIRDILAR
Ergenekon’da bilgi kirliliği rezalet
Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, “Ergenekon soruşturmasında yaşanan bilgi kirliliğinin adı tek kelime ile rezalettir” dedi
AKP’nin tertibi
Bir gazetecinin “100. Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aşkın’a yapılanları siyasi iktidarın tertibi olarak nitelendirdiniz. Ergenekon soruşturmasını da AKP’nin tertibi olarak mı yorumluyorsunuz?” şeklindeki sorusu üzerine Ekşi, “Ergenekon ile ilgili olarak bizzat sayın Başbakan, hatırladığım kadarıyla grup konuşmasında, ’Yargıyla yakın işbirliği içinde gidiyoruz ve bunu sonuna kadar götüreceğiz’dedi. Siz eğer böyle derseniz, kendinizin bu olayın tarafı olduğunuzu ilan etmiş olursunuz. O nedenle söz bize ait değil
YAZININ TAMAMI:http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ha...y.php?hit=6406