Sizce Sn. esir_hayaller' in "türbanlı savcı" olma isteği de yukarıdaki kapsama mı girmektedir?
Printable View
Türban takınca TCK, CMUK vs. cari yasalardan başkasını mı icra edecek?
İzin verirsek her yere doluşurlar şeriat düzeni getirirler korkusu vardır. Bir kesim diğerinden korksun diğeri de nefret etsin sonra?
Laiklik türbanlı savcının göreviyle ilgili işleri din kurallarına dayandırmadan geçerli hukuk kurallarıyla hareket etmesidir. Başını açması kapaması değildir bunu da laikliğe katarsanız yeni bir yorum yapmış olursunuz bunu diyorum ben.
Sn. Oğuz,
Temelde insanların kılık kıyafetleri ilgi alanımda değil, kişinin ne giydiği ile alakadar olmam. Giyim kuşamı nedeniyle kimseyi de yargılamam.
Bu konular daha önce de tartışıldığından fazlaca birşey de yazmak istemiyorum ancak; gerçek İslam dendiğinde, İslam'ın dayattığı standart bir kıyafet mi vardır da ben bilmiyorum. Kuran-ı Kerim'de kafana önce bir bant bağla üstüne de şu katlama usulü ile türban tak mı deniliyor? Hatta bağlama şekli ve bantın rengine göre hangi tarikata mensup olduğun belli olsun mu deniyor? Sudan, Suriye, Endonezya, Irak, İran ve diğer Müslüman ülkelerdeki kadınların örtünme ve hatta örtünmeme biçimleri birbirinden farklı olduğuna göre kim gerçek İslam'ı doğru olarak yaşıyor?
Türban konusunu 40 yıl önce bu ülkenin başına musallat edenler, siyasi üniforma haline getirenler, İmam Hatipleri arka bahçe yapanlar, Dinimizde kadın imam olmamasına rağmen bu okullara kız çocuklarını gönderenler, gerçek İslam'da bırakın tarikatleri, mezhepler bile aslında Din dışıyken, türlü türlü isimler altında bölünenler, Peygamberimize ait olmayan sözleri gerçekmiş gibi uyduranlar, türbeden, yatırdan, hocadan, evliyadan, bez bağlamaktan, mum dikmekten, okunmuş sudan sabundan medet umduranlar, toplumun gelenek, görenek, örf ve adetlerini Din kuralıymış gibi Din'e katanlar ve sonuçta bu işlerden rant elde edenleri düşündükçe, iyiniyetle yazdığınıza inandığım eleştirdiğiniz görüş sahiplerine kızamıyorum.
Bu etki tepki ilişkisinde hırsızın hiç mi suçu yok?
Yazdıklarıma güncel bir örnek olması açısından soruyorum. Bugün Regaip Kandili, kutlu olsun. Kandiller gerçek İslam'da var mıdır? Gerçek İslam'da uğurlu gün, uğurlu sayı var mıdır? Gerçek İslam'da Kutlu Doğum Haftası var mıdır? Yılın birkaç gününde ibadet etme, bir duayı kırk kere okumayla günahın affedilmesi mümkün müdür? Bunlar gerçek İslam mıdır, yoksa başta İmam Gazali olmak üzere, kendine Din bilgini diyenlerin hurafeleri midir?
Aklın yerini nakil almışsa, o da keyfe keder hale gelmişse, bazıları bunları bilmelerine rağmen korkup sinmişse, tekrar ediyorum kime kızalım? Hırsızın hiç mi suçu yok?
Selamlar,
Hepsi eğitimin yolunu açmak herkesi kucaklamak ile yoluna girer tecritle dayatma ile halka rağmenle olmaz olmuyo tutmuyo mutsuz çoğunluk mutlu azınlığı bir şekilde zamanla istediği kıvama getiriyor kaçınılmaz bu.
Her şey daha güzel olacak...
Paylaşımınızı için teşekkür ederim.
Ben anneme ifade veriyormuş gibi hissederim.
Sn. Hakkarili Arzuhalci,
Hislerinizi anlıyorum...
Ancak Şeriat Mahkemesi'nde yargılanmak, eğer Mahkeme adaletliyse ve verilen cezalar genel kabul gören şekildeyse (recm, elini, kolunu kesmek, falaka, kırbaç gibi işkence olarak nitelendirilecek şeyler yoksa) kötü bir şey değildir.
Osmanlı'nın Osmanlı olduğu dönemlerde gayrimüslimler kendi mahkemelerinde yargılanma hakkına sahipken, bir çoğu bu mahkemeler yerine daha adil gördükleri Şeriat Mahkemelerini tercih etmişlerdir. Bu durum, tarih araştırmacılarının inceledikleri o dönemdeki mahkeme tutanakları (şeriye sicilleri) ile sabittir. (Şeriat Mahkemelerinin özellikle miras hukukunu ilgilendiren konularda gayrimüslimler tarafından tercih edilmiş olması nedendir bilinmez.:))
Sorun şudur ki; bugün giyim kuşam, başörtü/türban gibi konuları "demokratik ve kişisel özgürlükler" kapsamına sokmaya çalışanların, Şeriat Mahkemelerinin kurulu olduğu düzende aynı talepleri dillendirip dillendiremeyecekleridir.
Güncel örnek olarak bakınız: İran İslam Cumhuriyeti'nde yaşananlar...
Selamlar,
Osmanlı'da yargılama sonunda kazanan iki taraftı. Lehine hüküm verilen hakkını almış olur aleyhine hüküm verilen kul hakkından kurtulduğu için sevinirdi. Bugünkü hukuk sistemlerinde iki tarafı da memnun etmek güç.
Yalancı şahitliğin hem büyük günah hem çetin cezası olan hukuk sisteminde kimse kolay kolay yalan şahitlik yapmazken bugün aynı konuda iki tarafın şahitleri ayrı şeyleri anlatır. Yalancı şahitlik olağan bir hak haline gelmiş. Yalancı şahitlikten şikayet yok denecek kadardır.
Kadının kararı ile taraflar birbirine sarılır helalleşirken bugün hakimin kararına itiraz, temyiz, karar düzeltme, yargılama iadesi, avrupa insan hakları mahkemesi, adalet divanı, ne kadar yol varsa gidilir.
Forumu gezdiğinizde şikayetlerini ifade edenlerin yasaların takdir ettiği yerine örnek verdiğiniz yerde uygulananla tatmin olacak yollara imrendiklerini görürsünüz. Örnekler başka hukuk sisteminden verilirken suçlama o sisteme yapılmaktadır.
Bugünkü hukuk sistemleri iflah olmaz suçluları bile topluma kazandırmak amacından taviz vermezken, suçlular hayatının sonuna dek iaşesini hırsızlık, gasp kapkaç, dolandırıcılık vs. suç teşkil edici eylemlerle sağlarken bahsini ettiğimiz hukuk sistemleri suçluya sosyo ekonomik araştırmasını yaptıktan tevbe ve pişmanlık için şans verdikten sonra mükerrer suç işleme şansından yoksun bırakmaktadır.
Hukukun kamu vicdanında rahatlık sağlayacak yasaları sistemi değiştirerek iktibas etmesi şart değildir. Evinize hırsız girdi ne kadar altınınız paranız varsa çaldı sonra 3-5 ay yattı çıktı rahatmısınız? Ama eli de kesilmesin canım tv de bir programa çıktı Hürriyette de okumuştum 49 tane kiminin daha az kiminin daha çok suç kaydı var, aramızda gezmeye devam mı etsin?
Adı ne olursa olsun vicdanımı rahatlatacak çareyi sağlıyorsa ordan esinlensin derim. Düzeni, sistemi olduğu gibi almak şart değil.
Demokratik sistemde (eğer öyle olduğuna inanmak birilerini mutlu edecekse "çok partili demokratik sistemde" diye yazayım) gelinen hukuksal nokta (adalet) bizim sorunlarımızı ve ihtiyaçlarımızı dikkate almakta mıdır?
AB Uyum Yasaları ve özellikle yenilenen Ceza Hukuku, sosyal ihtiyaçlarımıza cevap vermekte, toplumda adalet duygusunu tesis etmekte midir?
Sanırım Sn. Oğuz'un son mesajında dikkat çektiği bu...
Eee, ne yapalım? Sn. Oğuz'un deyimiyle "pire için yorgan mı yakalım?"
Bence adalet duygusunu topluma zerkedelim. Bakirenin elindeki kılıcı bileyelim. Terazinin doğru tartması için ne gerekiyorsa onu yapalım. Mesela Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu siyasetin gölgesinden kurtaralım.
Bunları yaparken bakirenin tarafsızlığını simgeleyen gözündeki bağı da çıkaralım dersek, yandı gülüm keten helva...
Yok, yok... Biz kısa yoldan şeriata geçelim, kanlı falan da olmasın. Oh siz sağ, bilmem ki nerede selamet...
Sayın Oğuz,
Uzun bir zaman ara verdiğim nette yorumlara siz ve sizin gibi "FİKİR" sahipleri nedeniyle geri dönmek zorunda kalıyorum...
En hafif tabir ile "FİKİR"lerinize teessüf edip kınıyorum.
Hukuk bilim dalı, duygu ve düşüncelere önem verir ama bu demek değil ki SAYILAR önemsiz...
Siz tüm insanları mutlu etmek zorunda değilsiniz...
"Diğer taraf"ın yargılamasına yardım etmekten dolayı da müvekilinizin küçük "akıl" oyunlarına ile tatmine kalkışmamalısınız...
Kalkışırsanız özlemini duyduğunuz KADILIKa terfi edersiniz...
Siz mesleğinizin gereğini yapınız...
Bir de siyasetçileri seçerken helal/haram, sevap/günah kriterleri ile değil en az kavun seçerken izlediğiniz pozitif kriterlere göre seçiniz ki
halkta gözlemlemiş olduğunuz hinoğlu hinlik, sahtekarlık, riyakarlık gibi etik olmayan değerler aş, iş ve birer sıcak yuva ile yok olup kula kulluk döneminin sonuna gelinsin...
Siz mesleğinizi icra ediniz...
Ve bu seçtiklerinizi gözlemlerinize ORTAK ediniz...
Gerisini, ilahi adalet değil, SAYILAR halleder...
Merak etmeyiniz...