Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Tüm değerli yorumcuların gerçekleşen olaylar karşısında isyan eden duyguları, Sn.Deniz02 nin gönderdiği linkte, kamu tarafından olayın münferit olduğunun açıklanması anlayışında, yıllardır yaşanan bu olayların totalinin artık kurumsallaştırılmaya yeterli sayıya ulaştığını, özellikle hukuk formasyonuna sahip üyelerden "birşey yapmalı", "hukuk devletinde yapılacak birşeyler olmalı" bütünlüğünde önerilerini bekliyorum.
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
bir insanı öldürün sonra da ah pardon özür diliyoruz deyin bu nasıl bir iştir insanlık nerede kaldı yoksa biz çoktan yitirdikte aramakta mıyız çok üzüldüm ama üzülmek birşey ifade etmiyor herkes oturduğu yerde üzülüyor birşeyler yapmalı diyoruz önce bu yazıyı mail listemizdeki herkese gönderelim sonra da işkencenin kaldırılması ile ilgili bir yazı hazırlayalım ve bu yazıyı tüm yetkili mercilere mailleyelim ama bir kere değil binlerce kez
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Engin Çeber davasındaki son gelişmelere ilişkin haber:
https://www.hukuki.net/modules.php?na...rticle&id=1699
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Alıntı:
Av.Abbas Bilgili rumuzlu üyeden alıntı
Bir dergiyi satarken polis tarafından gözaltına alınan Engin Ceber, karakolda ve cezaevinde uğradığı işkence sonucunda hayatını kaybetti...
Adalet Bakanı, bu olay nedeniyle bazı görevlilerin görevden el çektirildiğini söyleyerek Engin Ceber'in ailesinden özür diledi.
Özür dilemek yeterli mi? Suçlular cezalandırılacak mı?
Bugüne kadar işkence yapan devlet görevlileri hakkındaki davalar genellikle sonuçsuz kalmıştır. Çoğu zaman devlet kendi polisine tebligat yapamamış, davalar sürüncemede kalmış, işkenceciler zamanaşımından paçayı kurtarmışlardır.
Özür dilemek yetmez, suçlular cezalandırlsın.
Suçlular cezalandırılsın ki, tüm polis memurları ve tüm cezaevi görevlileri töhmet altında kalmasın.
İşkence yapan devlet olarak AİHM kararları sonucunda ödenen tazminatları bizler finanse etmeyelim. Suçlulardan alınsın.
Özür dilemek yetmez...
Türkiye, işknece ile anılmasın.
İşkenceden ölmek üzere olan adama sağlam raporu veren doktor cezasını çeksin.
Devletin, ayıbını kapatmak için vermiş olduğu konuyla ilgili "gizlilik kararı" kaldırılsın. Kaldırılsın ki, kimler işkence yapmış, nasıl yapmış, sağlam raporu veren doktorun adı nedir öğrenelim.
Özür dilemek yetmez, suçlular cezalandırılsın.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), başta Kenan Evren olmak üzere 12 Eylül askeri müdahalesinin 5 paşası aleyhine dava açtığı için mağdur edilen avukat-savcı Sacit Kayasu’ya 41 bin Euro tazminat ödenmesine hükmetmesi, bu tazminatı kimin ödeyeceği tartışması başlattı.
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Engin Çeber davasında işkence itirafı
Engin Çeber'in, Metris Cezaevi'nde "işkence" ve "kötü muamele" sonucu ölümüne ilişkin haklarında dava açılan 60 kamu görevlisinin yargılanmasına yarın devam edilecek.
Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, tutuksuz sanıklardan cezaevi ikinci müdürü Yusuf Gayır, dava konusu olayın yaşandığı belirtilen gece kendisinin nöbetçi olduğunu, bir olay yaşanması halinde bunun kendisine bildirilmesi gerektiğini ancak o gece hiçbir sorun yaşanmadığını ileri sürdü.
Gayır, o gece, cezaevine getirilen Çeber ve arkadaşlarını hiç görmediğini iddia etti.
Cezaevi infaz koruma başmemuru Kadem Karadeniz, 1 Ekim 2008'de sabah sayımından sorumlu olduğunu, "karantina" tabir edilen D3 koğuşunun açık olduğunu görünce oraya gittiğini, sayım için diğer tutuklular ayakta iken 3 tutuklunun oturduğunu ve sayım için ayağa kalkmayacaklarını söylediklerini anlattı.
Karadeniz, koğuşa girdiğinden ayrıldığı süreye kadar bu tutuklulara hiçbir müdahalede bulunulduğunu görmediğini savundu. Çeber'in avukatlarından birinin, bu sırada bir elektrik kesintisi olup olmadığını sorduğu Karadeniz, "Kısa bir süre elektrik kesintisi oldu ama hemen geldi" dedi.
İnfaz Koruma Başmemuru Cuma Kaçar da, kayıtlara isminin "Çeber'in ölümüne neden olan iki nolu şahıs olarak" geçtiği için haberlere konu edildiğini ancak bunların tamamen asılsız ve yalan beyan olduğunu savundu.
Kaçar, 6 Ekim 2008'deki sayım sırasında da gece nöbetinden çıktığını, karantina koğuşuna giderek sayım defterini kontrol ettiğini ve bir kişinin eksik olduğunu görünce yatakhane kısmına bakılmasını istediğini belirtti.
Tutuklulardan birinin, kendisine yatakhanede kimsenin bulunmadığını ancak koğuşun arkasında birisinin oturduğunu söylediğini anlatan Kaçar, bu kişiye "Hasta mısın?" diye sorduğunu, onun da ayağa kalkıp elini kendisine doğru savurarak, "Ben hasta filan değilim. Ben siyasiyim" dediğini anlattı.
Kaçar, Engin Çeber olduğunu daha sonra öğrendiği bu kişinin, elini savurması üzerine kendisin de onun elini tuttuğunu, bunun üzerine tutuklunun da kendisini dizüstü yere attığını söyledi. Kaçar, "Bunun üzerine tutukluya 'Siyasi isen gel konuşalım. Niye kendini yere atıyorsun?' dedim" şeklinde konuştu. Yılmaz Aydoğdu, Mustafa Doğan ve Mazlum Keskin adlı görevlilerle karantina koğuşuna geri döndüğünü, sayım vermeyen kişiye sayımın ayakta verilmesi gerektiğinin anlatıldığını belirten Kaçar, kendisinin de görevlilerden bu olayı cezaevi müdürlüğüne iletmelerini istediğini kaydetti.
Kaçar, bu olayın gerçekleştiği gün avukatının görüşmeye geldiğini, Çeber'in de gayet sağlıklı bir şekilde avukatı ile görüştüğünü öne sürerek, "Herhangi bir olumsuzluk olsaydı herhalde avukatına söylerdi. Avukatı da bunu bildirirdi. Avukatı daha sonra Çeber'in 'Bizi burada yaşatmazlar' dediğini basına söylemiş. Bunu ayın 6'sında söyleseydi, Engin Çeber bugün hala yaşıyor olurdu" diye konuştu.
Diğer sanık ifadeleri
Jandarma eri Hüseyin Arslan, cezaevine ilk getirildiğine Çeber'in üst araması görevinin kendisine verildiğini dile getirerek, Çeber'in ise üstünün aranmasını kabul etmediğini söyledi. Arslan, "Sonradan ikna edildi ve araması yapıldı. Ağır hareket ediyordu. 5 dakika hiç hareketsiz sessizce durdu" dedi.
Arslan, Çeber ile birlikte tutuklanan Cihan Gün adlı kişinin üst aramasını yaptırmadığını, Taylan Gök adlı görevlinin odaya copla girerek jandarma komutanına verdiğini, bu copun tutukluların saldırgan olduğu bilgisiyle "caydırıcı" olsun diye getirildiğini iddia etti.
Mahkeme Heyeti Başkanı Nesibe Özer'in "Tutanakta orantılı güç kullandık yazıyor. Doğru mu?" sorusu üzerine Arslan, bunun bağırma şeklinde olabileceği yanıtını verdi.
İnfaz Koruma Başmemuru Nevzat Kayım, 5 Ekim 2008'de gece nöbetçisi olduğunu, sabah sayıma girdiğini dile getirerek, bağrışma seslerini duyunca karantina koğuşuna gittiğini, Cuma Kaçar'a ne olduğunu sorduğunu ve bu sırada dizüstü çöken Engin Çeber'i gördüğünü anlattı.
Kaçar'ın tutuklunun sayım vermediğini söylemesi üzerine Çeber'i uyardığını savunan Kayım, "Kalkmadı, bunun üzerine 2 koltuğunun altından tutarak kaldırmaya çalıştım. O da direnmedi. Kurallara uyması gerektiğini hatırlattım, nasihatlerde bulundum" dedi.
Kayım, daha sonraki gün izinli olduğunu, 8 Ekim'de cezaevine geldiğinde Çeber'in hastanede olduğunu öğrendiğini anlattı.
Jandarma Kıdemli Başçavuş Abdülkadir Öztekin, cezaevinde nöbetçi bulunduğu sırada, arama noktasında problem çıkması üzerine oraya gittiğini ve tutuklulardan birinin kendisini aratmamakta ısrar ettiğini öğrendiğini söyledi.
Öztekin, arama yapılması için ısrar ettikçe Özgür Karakaya adlı kişinin direndiğini, bunun üzerine görevli jandarma erlerine şahsın üzerini aramasını söylediğini ve masanın üzerinde duran copu da alarak oradan ayrıldığını öne sürdü.
Mahkeme Heyeti Başkanı Nesibe Özer'in "Bu anlattıklarınız arasında tutanakta yazan orantılı güç tarzı bir davranış bulunmuyor. Orantılı güç dediğiniz nedir?' diye sorması üzerine Öztekin, "Bağırdık. Üst soymayı orantılı güç olarak kastettik orada" cevabını verdi.
Duruşmada, tutuksuz sanıklardan sorumlu başmemur Erdoğan Coşar, infaz koruma başmemuru Nuri Keleş, nöbetçi memur Salim Geniş, ziyaret bölümünde görevli memur Mustafa Eraslan, görevli memur Narman Akkılıç ve Sıddık Güngör de ifade verdi.
Cumhuriyet Savcısı Mustafa Kemal Öztürk, 16 tutuksuz sanığın kamu çalışanı olduğunu hatırlatarak, TCK'nın "işkence" suçunu düzenleyen 94 ve 95. maddelerinden yargılanması gerektiğini belirtti.
"Çeber'e 2-3 tokat vurdu"
Duruşmada savunması alınmak istenen infaz koruma başmemuru Yılmaz Aydoğdu'nun savunmasına başlamadan önce söz alan bir müdahil avukatı, sanığın hazırlık aşamasında çok çarpıcı ifadeler verdiğini, bu nedenle gerçeği söylemekte zorlanabileceği için diğer sanıkların salondan çıkartılmasını istedi.
Müdahil avukatın bu talebi, mahkeme heyetince reddedildi. Duruşmada savunmasını yapan Yılmaz Aydoğdu, 6 Ekim 2008 tarihinde koğuşlardan sayım alınmasını koridordan izlediğini, B8 koğuşuna sayıma girildikten bir süre sonra içeriden sesler gelmesi üzerine 2 görevli ile koğuşa girdiğini anlattı.
Aydoğdu, içeri girdiğinde sayım görevlilerinden Nevzat Kayım'ın Çeber'i sağ kolundan tutarak 2-3 tokat vurduğunu, bunun üzerine kendisinin Kayım'ı tutarak engellediğini söyledi.
Hasta olup olmadığını sorduğu Çeber'in "Hayır siyasiyim. DHKP/C'liyim" diye yanıt verdiğini dile getiren Aydoğdu, "Cezaevi kimliğini istedim. Getirdi, baktım. 'Canım kardeşim senin suçun memura mukavemet, siyasi değil' dedim. Hatta yanağından tuttum nasihat ettim. 'Diğer tutuklular sayıma nasıl uyuyorlarsa sen de uy' dedim. Sonra çıktık. Hatta en son ben kapıyı örttüm. 'Tutanak tutun müdürümüze haber verin' dedim. Tutanak bana gelmedi. Ben de işlerimin yoğunluğundan ilgilenemedim" dedi.
Ertesi gün yine sayım yapılırken koridorda dolaştığını ifade eden Aydoğdu, B8 koğuşundan yine sesler gelmesinden 30-40 saniye sonra oraya gittiğini ve içeride "Kalkacaksın-kalkmayacaksın" şeklinde arbede yaşandığını şahit olduğunu söyledi.
Aydoğdu, içerideki görevlilerden tutuklunun kimliğini alıp tutanak tutmalarını istediğini belirterek, "Çeber, görevliler Sami Ergazi, Selahattin Apaydın ve Nihat Kızılkaya'nın arasındaydı. Nihat, 2 şamar vurdu. Nevzat, avucunun içiyle başına vuruyordu. Bağırmamla Nihat Kızılkaya bıraktı. Selahattin'i dışarı çıkardım. Sami Ergazi, Çeber'i sırtından tutmuştu. Yere düşer vaziyette sürükleyerek koğuşunun havalandırmasının yapıldığı bahçeye çıkardı. Çıkartırken bir tane vurdu. Onu ittim. Çeber dizüstü çökmüştü. 'Kimliğini ver' dedim. Baktım. 'Bak boş yere ceza alacaksın' dedim. Onu o şekilde bırakıp ayrıldım" diye konuştu.
Mahkeme Heyeti Başkanı'nın "Bahçeye sürüklerken tekme tokat var mıydı?" sorusuna, "Evet. Vardı" yanıtını veren Aydoğdu, müdahil avukatlarından birinin "Tutanağı o zaman niye imzaladın?" sorusu üzerine de "Tutanak infaz koruma başmemurunun kaleminde imzalanır. Okudum tutanağı. 'Bu yanlış' dedim. Müdür Fuat Karaosmanoğlu, 'Hayır bunu böyle imzalayın' dedi" şeklinde konuştu.
Aydoğdu, kendi avukatının "Niye yeni tutanak düzenlemediniz?" diye sorması üzerine de "Tutanağı müdür bey düzenler. Ben düzenleyemem" cevabını verdi.
Avukatının "Korktunuz mu yani?" sorusuna da Aydoğdu, "Evet" yanıtını verdi.
Duruşmada ayrıca tutuksuz sanıklardan Ömer Ataseven, Kubilay Koçali, Turan Aslan, Aziz Baran, Osman Ülker, Sebahattin Gürbüz, Cansever Yeşilkaya, Hakan Kayaoğlu ve Adem Özbek'in savunmaları alındı.
Mahkeme heyeti, duruşmaya yarın devam edilmesini kararlaştırdı.
CNNTÜRK
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Engin Çeber'in ölümüyle ilgili dava dosyasına giren bir belge, yeni bir skandalı daha ortaya çıkarttı. Davanın bir numaralı sanığı Başgardiyan S. Apaydın'a geçmişe dönük olarak izin belgesi düzenlendiği belirlendi: https://www.hukuki.net/modules.php?na...rticle&id=2068
Cezaevinde işkenceden ölen Engin Çeber davasında Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi davadan çekilme kararı aldı. Mahkeme sanıkların tavrı nedeniyle çekilme kararı aldı:http://haber.gazetevatan.com/Ceber_d...26317/1/Gundem
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Ne önemi var ki bizim gibi sade insanların orada,burada herhangi bir şekilde ölmesinde!:((
Sayıyla mı aldılar bizleri...Merhum'a şimdilik Allah'tan rahmet diliyorum.Normal ruhiyet'te olan insan karşısındakinin -kimliği,siyasi niteliği ne olursa olsun-burnunun kanamasını bile istemez......
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Böyle haberleri okudukça canım sıkılıyor, yazmayayım diyorum. Çünkü yazarsam kesin "manevi şahsiyetlerden birini tahkir veya tezyif" e girecek.
Yahu yuh olsun, sizin eşitlikçi, özgürlükçü, özür dilemeyi bilen demokrasinize?!!! ağalar, şıhlar, hatunlar, beyler...
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
Alıntı:
Harun Gür rumuzlu üyeden alıntı
Böyle haberleri okudukça canım sıkılıyor, yazmayayım diyorum. Çünkü yazarsam kesin "manevi şahsiyetlerden birini tahkir veya tezyif" e girecek.
Yahu yuh olsun, sizin eşitlikçi, özgürlükçü, özür dilemeyi bilen demokrasinize?!!! ağalar, şıhlar, hatunlar, beyler...
Benim de canım çok sıkılıyor; Siyasi tarihi bir hayli okumuş bir insan olarak gerçekten sıtkım sıyrıldı.. İç karartmamak için hiç birini söylemek istemiyorum. Belki bir gün....
Re: Karakolda ve Cezaevinde İşkence Sonucu Bir İnsan Öldü..
250 bin TL tazminatı iskenceci ödeyecek
Ergenekon tutuklusu eski İstanbul Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan ve yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu’nun isimlerinin karıştığı işkence davasında İçişleri Bakanlığı 250 bin TL tazminata mahkûm oldu. Bakanlık 250 bin TL tazminatı işkenceci polislerden tazmin edecek.
İÇİŞLERİ Bakanlığı, Ergenekon’un kilit ismi Tuncay Güney’e işkence yaptığı iddiasıyla yeniden gündeme gelen İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar eski şube müdürü Adil Serdar Saçan ile yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu’nun altı yıl önce meslekten ihraçlarına gerekçe gösterdiği bir başka işkenceyle ilgili rekor tazminata mahkûm oldu, karar onandı. "Kesik bacak cinayeti" olarak bilinen Yasemin Durgun cinayetinde gözaltına alınan polis kızı S.N.S., Organize Suçlar Şubesi’nde üç gün boyunca elektrik işkencesine uğradığını öne sürüp savcılığa başvurdu, 200 bin TL’lik de tazminat davası açtı. İstanbul 2’nci İdare Mahkemesi Bakanlığı 100 bin TL tazminat ödemeye mahkûm etti.Karar 6 Şubat 2009’da Danıştay 10’uncu Dairesi’nce onandı. Faiziyle 250 bin TL’yi bulan rakam suçu işleyenlerden tazmin edilecek.
Hukuk Fakültesi öğrencisi Yasemin Durgun 4 Mart 2002’de kayboldu. Ertesi gün Beyoğlu’nda çöpte bir kadın bacağı bulundu. Şüpheli olarak Durgun gibi polis kızı olan yurt arkadaşı S.N.S. ve arkadaşları gözaltına alındılar. Yedi öğrenci serbest kaldıktan sonra Organize Suçlar Şubesi’nde işkence gördüklerini iddia edip suç duyurusunda bulundu. İçişleri Bakanlığı bu şikáyet üzerine dönemin Organize Suçlar Müdürü Adil Serdar Saçan, yardımcısı Ahmet İhtiyaroğlu ve 31 emniyetçi hakkında soruşturma açtı. Müfettişlerin raporu sonunda Saçan ve İhtiyaroğlu için meslekten çıkarma , diğer polislere çeşitli disiplin cezaları verildi. 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde şikáyetçilere sağlam raporu veren üç doktor ile İhtiyaroğlu ve altı polis hakkında işkence, hakaret ve görevi ihmalden dava açıldı. Mahkeme 22 Kasım 2006 günü, sanıkların mahkûmiyetine yeter delil olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi, dosya temyizde.
S.N.S. İçişleri Bakanlığı aleyhine de İstanbul 2’nci İdare Mahkemesi’nde 200 bin TL’lik manevi tazminat davası açtı. Mahkeme 30 Mart 2005 tarihli kararında şikáyetçiye 100 bin TL tazminat ödenmesine oy çokluğuyla karar verdi. Karara muhalefet eden üye Zühal Yavuz, genç kızın o tarihte 20 yaşında olduğu ve işkence nedeniyle duyduğu acı ve elemin kısmen tazmin edilemeyeceği gerekçesiyle, istediği miktar olan 200 bin TL tazminata hükmedilmesi gerektiğini savundu. Kararda şikáyetçinin, CMK’nin yasak sorgu yöntemleri olarak tanımladığı yöntemlerle işkenceye uğradığının raporlarla sabit olduğu vurgulandı. Kararda Anayasa 129/5 gereği kamu görevlilerinin işlediği kusurlardan doğan tazminatın kendilerine rücu edilmek kaydı ile idare aleyhine dava açılabileceği, görevli idarece ilgili görevliden tazmini gerektiği kaydedildi.
Soğuk betonda yürüttü
S.N.S., İ.Ü. Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı tarafından muayene edildi. Genç kızın demir sutyen kopçasının sırtında bıraktığı yanık izinden elektrik işkencesi gördüğü tespit edildi. Yasemin Durgun’la oda arkadaşı olan S.N.S., işkenceyi yıllar önce bir gazeteye şöyle anlattı:
"Yasemin bir akşam yurda gelmeyince merak ettik. Ertesi gün polisler geldi, kesik bir bacağı teşhis etmemizi istedi. Hepimiz sorgulandık. 1,5 yıl sürekli emniyete çağrıldım. Bir gün polisler yine geldi. Gittiğimiz yerde küpe ve bileziklerimi çıkardılar. Biri saçımdan çekerek demir bir kapıdan geçirdi. Gözlerimi bağlayıp bir sandalyeye oturttular. Elektrik verirken bir taraftan su döküyorlardı. Ayaklarımı ıslatıp soğuk betonda yürüttüler. Oradan hiç çıkamayacağımı sandım."
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11415182.asp?gid=233