50Yıl birlikte yaşadığınız eşiniz bile olsa tuvalete girdiğinizde kapısını kapatma ihtiyacı hissedersiniz.
Her şeyin açık olması mümkün değildir.
Printable View
Telefon ses kayıtları boşanma davasında hukuka aykırı delil sayılamaz.
Konuyla ilgili Yargıtay kararı
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2002/2-617
K. 2002/648
T. 25.9.2002
• BOŞANMA DAVASI ( Taraflar Arasında Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığı İddiasıyla )
• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI• ORTAK YAŞANILAN EVDE BULUNDURULAN NOT DEFTERİ ( Ortak Yaşanan Evde Bulundurulan Not Defterinin Elde edilmesinde Hukuka Aykırılık Bulunmaması )
• ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK ( Taraflar Arasında Ortaya Çıkan Geçimsizliğin Davalı Kadının Evi Terketmesiyle Neticelenmesi )• GÜNLÜK TUTULMASI ( Ortak Yaşanan Evde Bulundurulan Not Defterinin Elde Edilmesinde Hukuka Aykırılık Olmaması )
• GÜNLÜK DEFTERİNİN DELİL NİTELİĞİ ( Uyuşmazlığın Davalı Tarafından Tutulan Günlük İsimli Defterin Delil Niteliğinde Değerlendirilip Değerlendirilemeyeceği Noktasında Olması )
• ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİ ( Özel Hayatın Gizli Alanını İlgilendiren Davalıya Ait Hatıra Defterinin Delil Olarak Değerlendirilebilmesi )
1412/m.254
743/m.134
ÖZET : Ortak yaşanan evde bulundurulan not defterinin elde edilmesinde, hukuka aykırılık yoktur. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin, bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesinde davanın reddine dair verilen 26.4.2001 gün ve 2000/163 Esas, 2001/262 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 9.11.2001 gün ve 2001/14984 Esas, 2001/ 15615 Karar sayılı ilamı ile;
( ...Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davacının davalıyı dövdüğü ifadeler ve günlük birlikte değerlendirildiğinde davalının da güven sarsıcı davranışlar içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde, taraflar arasında müşterek hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayanan boşanma istemine ilişkindir.
Davacı, taraflar arasında son zamanlarda çıkan geçimsizliğin, davalı kadının evi terketmesiyle neticelendiğini ve geçimsizlikte kusurun davalıda olduğunu belirterek, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmalarına karar verilmesine istemiş; davacı vekili 28/11/2000 tarihli delillerin ibrazına ilişkin dilekçesinde, evlilik birliği devam ederken davalı kadının kayınbiraderi A. İle yaşadığı yasak ilişkiyi ortaya koyan günlük isimli defteri mahkemeye ibraz edeceğini, olayın tanıklarca da ifade edileceğini, bu ilişkinin ortaya çıkmasından sonra şiddetli geçimsizliğin başladığını ileri sürerek, davalı tarafından yazılan defteri 7/12/2000 tarihli duruşmada belli ibraz etmiştir.
Davalı, taraflar arasındaki geçimsizlik kusurunun davacıda olduğunu, davacı ile 1990 yılından 1995 yılına kadar gayriresmi birlikte yaşadıklarını, müşterek çocuk C.M.’nin doğumundan sonra 1995 yılında resmen evlendiklerini, henüz 15 yaşında iken kendisini kaçırmak suretiyle evlenen davacının, müşterek yaşamda da zor kullanmayı sürdürdüğünü, 27/2/2000 günü evde kavga çıkaran davacının şiddet kullandığını, aynı gece kayınbiraderinin yanına sığındıktan sonra ertesi gün dövüldüğüne dair rapor aldığını savunarak reddini istemiş; Günlüğün ibraz edildiğini 7/12/2000 günlü duruşmada davalı vekili inceleyip beyanda bulunacaklarını bildirmiş ve müteakip duruşmada günlük müvekkilimin kişisel bir eşyasıdır. Onun izni olmadan delil olarak verilmesini kabul etmiyorum şeklinde bulunmuş, zaptı imzalamıştır.
Yerel mahkemece; dinlenen davacı tanıkları Z.A., Ş. İ. ve Ö.A.’in açık ve kesin bilgilerinin mevcut olmadığı; davalı tanıkları F.K. ve G.K.’nın davalının savunmasını doğrular maiyette davacı kocanın davalıya hakaret edip dövdüğünü bildirdiği, davacı tanıklarının beyanından davalı kadının aile birliğine sadakatsizlikte bulunduğuna dair bir sonuca varılması imkanının görülmediği ve iddianın aksine, davacının kusurlu davranışlarının bulunduğu” gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar, Özel dairece yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkeme, davalı kadının izni alınmadan, kendisi tarafından tutulan “günlük” isimli defterin içeriğinin bu davada, koca tarafından delil olarak ileri sürülemeyeceği, günlük içeriğinin davalı kadının gizlilik alanına, sırlarına dahil olduğu, davalının “kişilik haklarını” ilgilendirdiği, incelenmesi ve değerlendirmeye tabi tutulmasınınmümkün olmadığı; Tek başına tanık beyanlarının da davacı savını kanıtlamadığı, davacı kocanın davalı kadını döverek ağır kusur içinde olup davalıya yüklenecek herhangi bir kusurun varlığı ispatlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
Uyuşmazlık; davalı kadının güven sarsıcı davranışlar içerisinde bulunup bulunmadığı, sözü edilen davranışların ispatı ile ilgili olarak davalı tarafından tutulan “GÜNLÜK” isimli defterin delil niteliğinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktalarındadır.
Yargılama sırasında tanıklardan Ş.İ.; Davalı kadının kendisine” kocam beni kayınbiraderim A. ile birlikte yakaladı artık eşi ile bir araya gelemeyeceklerini” söylediğini, kardeşi A. ile davalı kadının ilişkisinin bulunduğunu davacıdan ve komşularından da duyduğunu, ifade etmiştir.
Yukarıda aksi kanıtlanmayan tanık anlatımına göre davalı kadın, kayınbiraderi A.’e ilgi duyduğunu ve bu duyguları nedeniyle eşiyle olan müşterek hayatı yürütemeyeceğini, kendisinin de boşanma isteğini bir kısım tanıklara açıklamıştır.
Davalı tarafından tutulan “günlük” defterinin delil olarak değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği konusu gelince;
“Zehirli ağacın meyveleri” olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.
Öncelikle konuyu öğreti bakımından incelemekte yarar vardır.
Berkin, usulsüz veya kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm verilemeyeceği görüşündedir. Yazara göre, posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında delil olarak kullanılması caiz değildir” görüşünü ileri sürmüştür.
( Bkz.Prof.Dr.Berkin N. Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst. S.734 ).
Üstündağ “hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını belirtmekte, kitabının bir başka yerinde “sesin gizlice banda alınması halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak dayanmanın mümkün olduğunu açıklamaktadır. Örnek olarak Alman Mahkemesinin kararına göre, insan seslerinin konuşanın muvafakati olmaksızın tespiti kişilik haklarınabir saldırı olmakla beraber, gizli ses almayı haklı kılan nedenlerin mevcudiyeti halinde bu şekilde bir tecavüze müsaade edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtmektedir. Alman Mahkeme kararına esas teşkil eden olayda evli kadın, kocasına defalarca hakaret etmiş ve bütün bunları a mahkemede inkar edeceğini de ilave etmiştir. Bunun üzerine koca açmayı tasarladığı boşanma davası için bu sahneleri teybe almıştır ( Bkz. Prof.Dr. Üstündağ S. Medeni Yargılama Hukuku C.1-II, İst.2000 S.627 ve 762 ).
Prof. Dr.Pekcanıtez’e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda değerlendirme yapılmalıdır. Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esasalınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak değerlendirilmemelidir. Örneğin, bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir
( Pekcanıtez/Atalay/Özekes, Medeni Usul Hukuku, 2.Bası, Ankara 2001/s. 390 vd. )
Hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, Ceza Yargılamaları Usulü Yasasında açık düzenleme yapılmıştır. Bu yasanın ( CMUK ) 254/2.maddesinde “koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” denilmiştir. Burada söz geçen hukuka aykırılıklardan birisi de Özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizli alanı dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alanın hiçbir şekilde müdahale edilemeyecek alandır. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu, kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil Ceza Mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder. ( Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank. 1995, S.116 vd. ).
Not Defteri ile Hıristiyan kültüründe çok önemli yer turan Günlüğün özelliklerine değinmekte yarar vardır. Günlük, Hıristiyan Kültürünün bir parçasıdır ve içinde insanın iç dünyasını ilgilendiren son derece gizli ve özel hayatın dokunulmaz alanı oluşturan bilgiler yer alır. Günlüğü tutan kişi yaşadığı günün değerlendirilmesini, vicdani muhasebesini yapar ve bunları Günlüğüne yazar. örneğin sevdiği kızla evlenmeden cinsel ilişkiye girip girmediğini, cinsel tercihlerini yazar. Kiliseye günah çıkarmaya giderken Günlüğünü beraberinde götürür. Bu günlükte özel hayatın gizli bilgileri yer alır. Somut olayda davalı tarafından tutulan not defterinin anlatılan günlük ile bir ilgisi bulunmadığı açıktır. Not defterinin Ceza Yargılamasında delil olarak kullanılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır ( Öztürk a.g.e. S.118 vd. ).
Somut olayda, tarafların birlikte yaşadığı evde evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip mahkemeye sunulan zor ve tehdid ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı tarafından tutulduğu tartışmasız olan bir yaprağında davacının kardeşi A.’ın resmi bulunan be içinde “aşkım neredesin, neden gelmedin, sensiz bir saat sene gibi iken koskoca bir gece uzun ve karanlık, bir tanem seni özledim, ne olur gel... ( AŞKIM ) şu anda aklımdan geçenleri ve yüreğimin sesini bir bilebilsen seni ne kadar sevdiğimi o zaman, ...sensiz olamayacağımı anlayacaksın bir tanem... sen yanımda olmayınca kendimi savunmasız ve çaresiz hissediyorum... ne olurdu gitmese idin, biliyorum bana ceza verdin, sevgilinle görüşmene izin vermediğinden, ama paylaşamam seni asla... sana hiçbir zaman isteyerek ihanet etmedim... seni özledim... ölmek istiyorum... aldatmak çok ağır geliyor... “ ( 30/1/2000 saat 03.10 ) “Bana doğum günü hediyen çok acı oldu... sensizim ve acı doluyum... aşkım ne olur ara beni alkolün esiri oldum... seni beklediğin halde aramıyorsun... artık resminle konuşuyorum... ( 03/02/2000 saat:02.20 ) “seni seviyorum sır küpü çocuk” Yazıları bulunan defterin yukarıda anılan görüşler doğrultusunda delil olup olmadığının değerlendirilmesine gelince;
Öncelikli olarak hayatın gizliliğinin korunması esas olmalıdır. Ancak somut olayın özelliği bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içermektedir. Kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılık vardır. Hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş deliller ise yasak bir delil olarak değerlendirilemez. Boşanma davası zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir davadır. Koca eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verirse, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirilir. Aynı evde yaşayan kadın, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumdadır. Kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesi, bu mekanın eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdüklerini bir yer olduğundan kadın gizli mekan kabul edilemez. Hiç kimse evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamaz.
Diğer taraftan özel hayatın gizli alanları, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebilir. Nasıl ki, kadın başka bir erkekle müşterek hanedeki yatak odasında sevişirken koca tarafından kapı kırılarak içeri girilmesinde hukuka aykırılıktan söz edilemezse, ortak yaşanan evde bulunduran not defterinin elde edilmesi de hukuka aykırı olarak değerlendirilemez.
Eşlerin evliliğin devamı süresince birbirlerine sadık kalmaları yasal bir zorunluluktur. Kadının bu konulardaki özel yaşamı, evlilik ile bir araya geldiği hayat arkadaşı kocayı da en az kadın kadar ilgilendirmektedir. Bu nedenle de davalıya ait hatıra defterinin delil olarak değerlendirilmesinde kuşkuya düşmemek gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, dinlenen tanıkların anlatımlarına, davalı kadın tarafından tutulan not defterinin içeriğine göre, davalı kadının evlilik birliği içinde davacı kocaya karşı sadakatsiz davranışlarda bulunduğu, bu davranışları nedeniyle davacıya nazaran daha ağır kusurlu bulunduğu, tarafların karşılıklı eylemleri nedeniyle müşterek hayatın temelden sarsıldığı, evlilik birliğinin devamına imkan kalmadığı anlaşıldığından bu gerekçelere ve özel dairenin bozma ilamındaki nedenlere göre bozma ilamına uyulması gerekirken eski kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, direnme kararının bozulması gerekmiştir. (KAZANCI)
Kanaatimce bilgisayara yerleştirilen casus programı ile de aldatmanın gerçekleşmesi ispatlanabiliyorsa bu da hukuka aykırı delil sayılamaz.
Sayın ne yapmalı,bu kararları hukukcular uyarlar,bunu okuduğunuzda bu karar uyarlanır,sizin bu hususta bilginiz olmadığından bahisle,evet anlamanız gücleşir,yanlız bir hukukcu arkadaşada bu şekil sözlü yaklaşımınız hic hoş değil,illaki sizin olayınıza aynı benzeri bir olay olmamış ola bilir.
Ama ben size şimdi sizin olayınızın cok yakın benzeri burada var,isterseniz burda kişileride yer değiştire bilirsiniz,yani burda kadın değilde erkek yapa bilir erkek değilde kadın yapa bilir.
Eşinin kendisini aldattığından şüphelenerek bilgisayar yazışmalarını inceleyen kadın, yasak ilişkiyi kayda geçirip mahkemeye başvurarak boşanma davası açtı ve kazandı
Samsun’da Sahra Sıhhiye Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı Öğretim Başkanlığı’nda sivil memur olarak görev yapan evli 1 çocuk annesi 35 yaşındaki N.E., aynı yerde görevli Tabip Yüzbaşı T.A. ile ilişki yaşamaya başladı. T.A.’nın yüzbaşılıktan binbaşılığa terfi edip Kıbrıs’a tayin olması üzerine aralarındaki ilişki sanal alemde devam etti.
Eşinin kendisini aldattığından şüphelenen 39 yaşındaki Candemir E., sanal alemde yaşanan aşkı kurduğu sistemle başka bir bilgisayardan izleyip belgeleyerek eşine boşanma davası açtı. Karşılıklı açılan boşanma davaları sürerken genç kadın, eşinin bu kayıtlarla ‘özel hayatını ihlal ettiğini’ ileri sürerek Asliye Ceza Mahkemesi’ne ceza davası açtı. Mahkeme önceki gün verdiği kararda, Candemir E.´nin, eşinin chat görüşmeleri ve telefon kayıtlarını izleyip belgelemesinin ‘özel hayatı ihlal değil’, boşanma davasında ‘delil’ niteliği taşıdığını belirterek beraatine karar verdi. Çiftin boşanma davası ise sürüyor.
Samsun’da sigorta acentalığı yapan Candemir E., iddiaya göre 10 yıllık eşi N.E.’nin chat yaparken konuştuğu bir kişiyle kendisini aldattığından şüphelenince, evdeki bilgisayardan üst katta bulunan kendisine ait boş daireye paralel hat çekip ekran çoğaltıcı yerleştirerek genç kadını takibe aldı. Geçen yıl Ekim ayında eşine hamama gideceğini söyleyerek evden ayrılan Candemir E., üst kattaki daireye çıkarak bilgisayarın başında beklemeye başladı.
Bir süre sonra eşinin daha önceden birlikte çalıştığı ve yüzbaşıyken binbaşılığa terfi ederek 2005 yılında Kıbrıs’a tayin olan T.A. ile sanal alemde sohbet ettiğini fark etti.
Bir süre normal şekilde yazışan N.E., daha sonra ‘Göğüslerim ellerini özledi, ben boşaldım’ gibi cinsel içerikli konuşmalar yaparak, webcam önünde soyunmaya başladı. Yaşanan bütün bu gelişmeleri kayıt eden Candemir E., hemen boşanma davası açarak 6 yaşındaki kızının velayeti ile maddi ve manevi olmak üzere 125 bin YTL tazminat talebinde bulundu. Boşanma davaları sürerken eşiyle yaptığı konuşmaları da telefonuna kaydeden E., bu kayıtları da mahkemeye delil olarak sundu.
‘ÖZEL HAYATI İHLAL’DEN DAVA AÇTI
Olayın basında yer alması üzerine N.E., eşi Candemir E.´nin özel hayatını ihlal ettiğini ileri sürerek 2´nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açtı. Candemir E. hakkında açılan davada ve TCK’nın 132 ve 133’ncü maddelerine göre 3.5 yıla kadar hapis cezası istendi.
Özel hayatı ihlal davası ile eşler arasında devam eden karşılıklı boşanma davalarına delil olarak sunulan bilgisayar uzman kişiler tarafından incelendi. Bilgisayarda yapılan inceleme sonucunda binbaşı T.A.’ya ait 43 fotoğrafa rastlanırken, genç kadının eşi Candemir E´ye ait de 3 fotoğraf çıktı. Bilgisayarda ayrıca başkalarına ait olan, internetten indirilen pornografik fotoğraflara da rastlandı.
MAHKEME: KAYITLAR SUÇ DEĞİL, DELİL
Samsun 2’inci Asliye Ceza Mahkemesi’ne Candemir E.’ye açılan özel hayatı ihlal davası sonuçlandı. Mahkeme, sanığın eşinin kendisini bir başkasıyla aldattığını düşünen ve bunu mahkemelerde ispat etmek amacıyla evinde mevcut bilgisayara çoğaltıcı bağlayarak evinin üst katındaki boş dairede internet yoluyla eşinin yaptığı MSN görüşmelerini izleyip ses ve görüntü almakta haklı kılan nedenleri olduğunu vurguladı.
Alınan görüntü ve ses kayıtlarının boşanma davasında delil olabileceğini belirten mahkeme, Candemir E.´nin, eşinin özel hayatını ihlal etmediği kanaatına varıp beraatine karar verdi.
Duruşmaya olaydan sonra Ankara’ya tayini çıkan N.T. katılmadı. Candemir E. ise beraat ettiği dava ile ilgili eşinin kendi suçunu da itiraf etmiş olduğunu ileri sürerek, boşanma davalarının bir an önce sonuçlanmasını beklediğini söyledi.
erdoğan bey birbirindne çok uzak çok farklı örnek vermişsiniz.. birde bunlara bakalım derim ben...
Fiilen ispatlanmadığı sürece bu olguların yaşananların açık yüreklilikle itiraf edilmeyeceğini de takdir edersiniz.
Bu koşullarda kusursuz ve mağdur olan taraf olarak aldatılan eşe bunu ispat etme yükümlülüğü doğmazmı ?
Bu durumda aldatılan eşe sadakatsizliği ispatlayacak bundan başkaca yol kalmışmıdır..
( Evli )bir kişinin özel hayatını ilgilendiren fotoğraf, mektup, görüntü ve ses kayıtları eğer boşanma sebebi sayılacak ve bunu ispat edecek unsurlar taşıyor ise ; artık bunların elde edilmesi yöntemindeki usulsüzlüğü ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması olmaz mı ?
Evli insanların kendi aralarındaki hele birde çocuklar varsa onlar için özel hayatın korunmasına ve devamına yönelik de özel bir gizliliğin, özenin , sadakat yükümlülüğünün olması ve muhafazası taraflardan beklenilmemeli mi ?
Evliliğin kendine özgü özeli, tarafların özelinden daha korunmaya muhtaç değilmidir? bu nedenle evliliğin özelinin korunması gerçeği taraflara özel yükümlülükler getirmez mi ?
Evliliği sona erdirmeyi gerektiren , boşanma nedeni sayılabilecek gerekçeler varken bu yazışmaların sahibi kişinin haberleşme özgürlüğünün ihlalinden özel hayatına müdahaleden bahsetmesi yanlış değilmidir?
aldatan eşin haberleşme özgürlüğü ve mahremiyeti ile özel hayatına müdahale edilmesinin yanlışlığı adına alınacak bir kararın, aldatılan eşin, çocukların ve evlilik müessesesinin haklarını - özelini de zedeleyeceği aşikar değilmidir ?
aldatan eşin sadakatsizliğini aleni olarak ortaya koyan delillerin, elde ediliş şekli nedeni ile davada yok sayılması kamu vicdanını da yaralamayacakmıdır ?
Maddi ve filili gerçekler aldatan eşin ve diğer kişi arasında yaşanan bu beraberliğin doğruluğunu ispat ediyorsa, mahkemenin artık bu delilin elde ediliş şeklinden ziyade ; sadakatsizliğin varlığını algılayıcı ve kusur açısından değerlendirici bir bakış açısı ile kamu yararına davaya yön vermesi gerekmezmi ?
Sadakatsizliğe uğrayarak mağdur olan kişi olarak aldatılan eşin yasalar önünde sadakatsizlik yapan eş kadar hakları olmalı ve hukuken himaye edilmeliki evlilik müessesesine saygı ,sadakat, sağlıklı bir neslin geleceği ve hepsinden önemlisi adalet sistemine duyulan saygı korunabilsin. yanılıyormuyum ?
hukuk sever her dostun takdir edeceği üzere Hukuk maddi gerçeklere uygun çözüm üretemedikçe güvenilirliğini yitirir ve varlık nedeni tartışılır hale gelir.
bu yazı bir alıntıdır.. kısmen düzenlenmiştir..genellenmiştir.. herkese ışık tutacağını umut ediyorum.. saygılar sunuyorum..
çok iyi niyetlisiniz.. ancak şunu gözardı etmemek lazım. aklı başında hiçbir erkek yada kadın (bu sitede yer alan herkes hukukun üstünlüğüne inanan aklı başında kişiler bana göre) bu tür bir durumla karşılaştığında iyice emin olmadan beraberliğini bitirmiyor. eğer benim yukarıda yazdıklarımı okuduysanız evlilik birliğine saygı ve özen göstermenin, kutsiyetine olan inancın korunması bakımından ne kadar önemli ve özel olduğunu farketmişsinizdir.. keşke sizin dediğiniz gibi olsa da arkadaşımızın yuvası aile birliği dağılmasa.. ama ne yazık ki gerçekler öyle değil.. ha var sayalım ki arkadaşımız yanılmış olsun.. hakim bunu görüp anlayıp karar verecek niteliktedir.. geri çevirip yeniden deneyinde diyebilir. ancak yine dikkat etmemiz gereken bir husus daha.. adliyede boşanma davalarında biz hayatımız boyunca bir kez bulunuyoruz. hakimler yüzlerce davaya bakıyorlar. en azından davalısı davacısı tanıkları ile bir hakim senede (ankara için konuşuyorum) 2000 civarında kişi ile uğraşıyor. daha kapıdan girdiği anda dosyaya ilk göz attığında kim ne yapmış neler karıştırmışı anlıyorlar. bence ömür boyu bu kuşku ile yaşamaktansa varmı / yokmu kararını otoritenin vermesini ummak sanırım en iyisi. birde yasalarımız mağdur olan tarafın delil belge tanık talepleri için gerekli alt yapı ve serbestliği sağlasa çok daha iyi olacağı kanaatındayım..
saygılar iyi geceler...
Sevgili selat59.. Bazen kendimizi o kadar kötü ve çaresiz hissederizki gözümüz hiçbirşeyi görmez, gerçeklerden uzaklaşır, farklı şeyler düşünebiliriz. Kuşku insanın içini kemiren cidden çok kötü bir duygudur. Sanırım mahsunprenses de size daha sağduyulu daha objektif bakmanız konusunda bir öneri getirmeye çalıştı. Yoksa hepimiz biliyoruz ki buraya yazan arkadaşlar bazı konularda emin olmadan gerçek dışı olaylarla hareket etmiyor. Elbetteki yaşadıklarınızı siz daha iyi biliyorsunuz, hislerinizi düşüncelerinizi elbette en iyi siz bilirsiniz. Ancak olayın sadece hukuki boyutunun değil, insani boyutununda konuşulduğu irdelendiği bir ortamdayız. Size "seni anlıyorum" diyebilmek bile zor.. Sizi sizden başka kimse iyi anlayamaz.. Sevgili mahsunprenses de olaya daha sağduyulu bakabilmek adına bir öneri getirmiş diye düşündüm. İsmi ile müstesna malum "masum" düşünmüş.. Keşke öyle olsaydı da bu noktaya gelmeseydiniz.. Allah kolaylık versin.. Geçmiş olsun yeniden.. Mutlu bayramlar dileği ile esenkalın...
velayeti alamazsın