-
Hüseyin annesinin elini öptü. Zavallı, ciğerparesini bir daha kokladı. Dedi ki: Hüseyin.. dayın Şıpka da, baban Dömeke de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale de yatıyorlar. Bak, son yongam sensin. Minareden ezan sesi kesilecekse.. camiinin kandilleri körlenecekse sütlerim haram olsun.. Öl de köye dönme. Yolun Şıpka ya uğrarsa dayının ruhuna fatiha okumayı unutma. Haydi oğul Allah yolunu açık etsin.
-
bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor. onların torunları olarak artık şavaş meydanlarında değil, ilim ve bilim meydanlarında yeni zaferler kazanmamız gerektiğini, bütün ülkeme haykırıyorum. ruhunuz şad olsun
-
Önce sayin Ecevitten bir siir ;
CANAKKALE
Soyle Arkadasim' dedi Anadolulu Mehmet
yanibasindaki Anzak erine
'nereden kopup gelmissin,
neden cokmus bu mahsunluk uzerine?'
'DUNYANIN OBUR UCUNDAN' dedi gencecik Anzak
'Oyle yazmislar mezar tasima.
dogdugum yerler oylesine uzak,
ortundugum topraksa gurbet bana.'
'Dert edinme arkadasim' dedi Mehmet
'degil mi ki bizlerle birlesti kaderin,
degil mi ki yurdumuzun koynundasin ilelebet,
sende artik bizdensin,
sende bencileyin bir Mehmet'
Canakkale'de topraginin
ustu cennet alti mezar
kavga bitmis mezarlarda
kaynas olmus yiten canlar.
'ya sen dedi Mehmet
oyun cagindaki Ingiliz erine,
'yasin ne senin kardes
boylesine erken buralarda isin ne?'
'yasim sonsuza dek onbes'
dedi ufak tefek Ingiliz eri.
'koyumde askercilik oynar
costururdum trampetimle bizimkileri
derken kendimi cephede buldum
oyun muydu, gercek miydi anlamadan,
bir sahici kursunla vuruldum.
Sustu boynumdaki trampet,
son verildi boylece oyundan bozma isime
Gelibolu'da bana da bir mezar kazildi
mezar tasima ON BESINDE TRAMPETCI' yazildi.
Oykum de kunyem de bundan ibaret.'
Yagmur yagiyordu usul usul topraga
gozyaslari duserek ustune sanki
damla damla agliyordu uzaktan uzaga
sahibini yitiren bir trampet.
'ya sizler' dedi Mehmet
dunyanin dort kitasindan
mezarlar dolusu erlere,
'hangi ruzgar savurdu sizleri
bu bilmediginiz yerlere'
kimi Ingilizdi, kimi Iskoc
kimi Fransizdi, kimi Senegalli
kimi Hintli kimi Nepalli
kimi Avustralya'dan kimi yeni Zelanda'dan Anzak
gemiler dolusu asker
her biri niye geldiginden habersiz
Gelibolu'nun oya gibi koylarindan sizarak
tirmanmislardi daga bayira
siper siper yara gibi yarilan toprak
mezar olmustu savas ardindan onlara.
Kiminin BURADA YATTIGI SANILIR
Kiminin ADI BILINSE DE MEZARI BILINMEZ
kiminin de mezar tasinda
on alti on yedi on sekiz yasinda
EBEDI ISTIRAHATE CEKILDIGI yazili.
Canakkale topraklarinda,
her birinin erken biten yasam oykusu
eski yazitlar gibi taslara boyle kazili.
'Anlamaz miyim' dedi 'halinizden kardesler'
adina yazili tasi bile olmayan asker
Anadolulu Mehmet
'ben de yuzyillarca yaban ellerde
neyin ugruna bilmeden can vermisim
kendi yurdum ugruna can vermenin tadina
ilk kez Canakkale'de ermisim.
Ugrunda can verdikce vatandi ancak
ekip bictigim padisah mulku toprak
degil mi ki sizler alamasaniz bile
bu topraklar almis sizi sizleri basmis bagrina
sizlere de vatan sayilir artik Canakkale.
Canakkale'de topraginin
ustu cennet alti mezar
kavga bitmis mezarlarda
kaynas olmus yiten canlar.
Bir garip savasti Canakkale savasi
kizistikca kizginligi dindiren
ara verildikce atese
dusmani kardese
donduren bir savasti.
Kiyasiya bir savasti
ama saygi ureten bir savas
yaklastikca birbirine
karsilikli siperler
gonuller de yakinlasti
dustukce vurusanlar topraga
dostlar gibi kaynasti.
Savas bitti.
Olenler kaldi saglar gitti
koylu koyune dondu evli evine
kir cicekleri geldiler akin akin
cekilen askerlerin yerine
yaban gulleri, dag laleleri, papatyalar,
kilim kilim yayildilar topraga.
Siper siper
topragin savas yaralarini orttuler
koyunlar koruganlari yuva yapti kendine
kuslar dondu gokyuzune kursunlarin yerine.
Cicegiyle yemisiyle yesiliyle
silah yerine saban tutan elleriyle
geri aldi savas alanlarini doga
can geldi topraga silindikce kan izleri.
Yeryuzunde cennet oldu oylece
o cehennem savas yeri
simdi Canakkale Gelibolu
bahce bahce, ulke ulke
mezar dolu.
Ustu cennet alti mezar
Canakkale topraginin
kavga bitmis mezarlarda
kaynas olmus yiten canlar.
Huzur icinde uyusun
vurustuklari toprakta
kavgadan kinden uzakta
yanyan dostca yatanlar.
Bulent Ecevit
-
Askerler kaçıyor
Çıkarma gemisi komutanı General Stopford, Hamilton'a gönderdiği mesajında, komutasındaki askerlerin panik halinde olduğunu bildirdi.
Osmanlı yönetimi, 25 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı ve Gelibolu yarımadasını savunacak 5'inci Türk Ordusunun Komutanlığına Alman Mareşal Liman Von Sanders'i getirerek, bu savaşın bir Osmanlı savaşı olmaktan çok, bir Alman-İngiliz çıkar savaşına dönüşmesine adeta çanak tutar. Aradan bir ay geçer ve 25 Nisan 1915 tarihinde aynı güçler, Gelibolu yarımadasına asker çıkararak yeniden şanslarını denemek isterler. Ancak unuttukları çok önemli bir şey vardır. Çanakkale'deki Türk Ordusu sadece Alman Mareşal demek değildir. Hesaba katmadıkları, Türk komutanlar onlara tarihlerinin en acı yenilgisini tattıracaklardır.
GÜNLÜKTEN
Nitekim Çanakkale düşman güçleri Komutanı İan Hamilton'un günlüğüne şu cümleleri düşüyor: "Akşamüstü Ertuğrulkoyunun açıklarına geldik. Gördüğümüz manzara şuydu: Çıkarma yerinin etrafı dehşetli ateşimizle çevrelenmiş, lakin donanmamızın en ağır topları Türk siperleri üzerinde ancak bir konfeti etkisi yaratıyor. River Clyde nakliye gemimiz, 100 metre gibi pek yakın mesafeden şiddetli piyade tüfeği ateşine maruz. Karaya ayak basan birliklerimiz, kum tepelerinin arkasında yere yapışmışlar, başlarını bir santim kaldıramıyorlar. Akşam hava kararmak üzereyken Quine Elizabeth 38'lik toplarıyla o kadar dehşetli bir ateş açtı ki, koca gemi baştan başa zangır zangır titriyordu. Bu dehşetli ateş saatlerce sürdü. Fakat Türkler'in Piyade tüfeği sesleri kesilmedi."
(Ertuğrul Koyu, 25.Nisan.1915)
HAMİLTON'DAN HARBİYE NAZIRILORD KİTCHENER'E TELGRAF
İstemelyerek de olsa, Çanakkale Boğazının savaş gemileriyle zorlanamayacağı sonucuna varıyorum. Belki bir zamanlar bu mümkün olabilirdi. Eğer benim birliklerim buna katılacaklarsa, bu bek-endiği gibi destek verme şeklinde olmamalıdır. Ordunun rolü, yalnızca tabyaları yıkacak bir çıkartma birliğinden fazla olmalı. Kararlı, hazırlıklı, donanmaya yolu açacak ve tüm gücüyle savaşacak bir operasyon olmalı.
(Çanakkale, 18.Mart.1915)
GENERAL STOPFORD'TANHAMİLTON'A MESAJ
Askerler, birlikler artık savaşma ruhuna sahip değil. Ağır bombardıman ya da tüfek ateşi karşısında ilerlemiyorlar. Hücum için atılganlık göstermedikleri gibi, en basit bir düşman saldırısında geri dönüp, uzun süre kaçıyorlar. Askerlerin çoğu da, sağda, solda saklanmaktalar.
(Anafartalar, 11 Ağustos1915)
İNGİLİZ BİNBAŞI ARTHUR MİLLES
O gün hayalimde deniz kuvvetlerinin bize Çanakkale Boğazının yolunu açarak yapacağı bombardıman eşliğinde, Gelibolu Yarımadasından yukarı Marmara sahillerini geçeceğimizi ve küçük bir çatışmayı takiben Konstantinopolis'e ulaşacağımızı ve orada Rus Ordularıyla buluşarak İmparatorluğun iç taraflarına gireceğimizi canlandırıyordum.
(Ertuğrul Koyu, 25.Nisan.1915)
ANZAK TEĞMEN R.B.GİLLET
Gözlerimin önündeki manzarayı anlatmak olanaksızdı. Filikalar şimdi hemen hemen birbirlerine yanaşmış olarak kıyıya kadar uzanıyordu. İçleri parçalanmış cesetlerle doluydu. Sonuncu filika ile kıyı arasında cesetlerden oluşmuş bir iskele vardı. Ölülere basmadan kıyıya çıkmak mümkün değildi ve koyun suları kandan kıpkırmızı kesilmişti.
(Anzak Koyu, 25.Nisan.1915)
Hanri Benazus
-
Dün 18 Mart i o destanin 90. yilini andik.. Törenler yapildi sehitlerimiz anildi dualar edildi..
18 mart aslinda KURTULUS savasinin bir habercisi degil midir ? Eger anlamasi gerkenler biraz dogru anlasalardi asla ve kata Ülkeyi isgala paylasmaya kalkmazlardi.
18 Mart aslinda bir ulkenin bagimsizlik bildirgesidir. Eger olmasaydi bugün büyük olasilikla bu satirlari anadilimizde yazamiyor olacaktik..
Anafartalar Conkbayiri Bolayir Mustafa Kemal Tesadüfmüdür... Eger Mustafa kemal Çanakkalede olmasaydi acaba bir ulus ona inanir pesine düser miydi? Resmi kayitlara göre 213 bin 882 sehidimizin kanlari bugünler için akti.... Onun için bu mirasa ve degere çok ama çok iyi sahip çikmali ve korumaliyiz... Içeride ve disarida gerici ve sözde ilerici bir takim karanlik kisilerin bogazina takilan en büyük kale KEMALIZM dir. 0ste bunu unutmamak gerekmektedir. Sehit kanlariyla kazanilmis bagimsiz laik sosyal hukuk devleti uyduruk zihniyetlere teslim edilemeyecek kadar ciddi bir olgudur. Bugün hiç çekinmeden ve utanmadan Mustafa Kemal 'e saldiran ve elestiren bazi kisi ve partiler unutmamalidir ki eger MUstafa KEMAL ve ordusu ile 18 MART lar olmasa idi , birakin bas örtüsünü tartismayi ISLAM BILE OLAMAYACAKLARDI ....onun için Mustafa Kemal 'i elestirmenin kimsenin haddi olmadigini tam bugün vurgulamak için yaziyorum bu satirlari..Belki laf ederken olmayan yüzleri kizarir diye....
Ey ulu önder ATATÜRK ;
Sen Türk olmaktan mutluydun...
TURKLUK SENINLE DAHADA MUTLU....
Sen ve Tüm sehitlerimizin ruhlariniz sad, mekaniniz cennet olsun..
-
DUBLİNLİLER TÜRKLER'İN ATEŞİ İLE BİÇİLDİ
Çanakkale'de karşı cepheden savaşanların tarihe düştükleri notlar; yokluk, açlık ve hastalık pençesindeki Türk askerinin savaşta nasıl devleştiğini gözler önüne seriyor
Anzak Yüzbaşısı David French Filikalar
River Clyde gemisinden herhangi bir ateşle karşılaşmadan ayrıldılar. Kıyıya sabah saat 6 sularında yaklaşmaya başladık. İlk filikalar kıyıya 20 metre kadar yaklaştığında Türkler önce bir el ateş ettiler. Ve bunun ardından kıyamet koptu ve açık filikalardaki Dublinliler biçilmeye başlandı. River Clyde gemisinin açık kapaklarının ardından inmeyi bekleyenler, onların kapana kıstırılmış fareler gibi öldürüldüklerini izliyorlardı. Filikalardaki 700 askerin sadece 300'ü karaya çıkabildi. Ve onların çoğunun da yaralı olduğunu gördüm...
(Anzak Koyu, 25 Nisan 1915)
İngiliz Hava Komodoru Albay Sampson
Seddülbahir üzerinde uçuyordum. Aşağıya baktığım zaman, durgun mavi denizin sahilden 50 metre açığına kadar olan kısmının kandan kıpkırmızı kesilmiş olduğunu gördüm...
(Ertuğrul Koyu Gözlem Raporu'ndan, 25 Nisan 1915)
Anzak Yüzbaşısı Guy Geddes
River Clyde'den inerkenarkamdaki askerler teker teker vuruldular. Beş yerinden yaralanan Teğmen Watts yattığı yerden askerleri "Yüzbaşınızı izleyin" diye teşvik ediyordu. Dublinliler Taburu'ndan Yüzbaşı French daha sonra, beni 48 kişinin izlediğini ve hepsinin vurulduğunu söyledi. (Anzak Koyu, 25 Nisan 1915)
Gazeteci ve Yazar Aspınal Oglander
Türkler'in savunma düzeni son dakikaya kadar terk edilmiş gibiydi. Fakat River Cleyde gemisinin karaya oturmasıyla, çıkarma filikalarının kıyıya birkaç metre yaklaştığı sırada biri adeta katliam emrini verdi. Birdenbire bir cehennem boşandı. Ateş kasırgası sahile sokulan filikaların üzerinden limanın durgun sularını binlerce kamçıyla kamçılıyormuş gibi geçti. İlk birkaç saniye içinde kıran geçmişçesine zayiata uğratıldık. Kıyıları yalayan dalgacıklar kana boyanmıştı. Filikalardan bazıları içinde bulunanların hepsi ölmüş durumda umutsuz bir halde suların seyrine kapılmış gidiyordu. Ertuğrul Koyu'na yapılan çıkarma harekâtı, işte bu şekilde ve saat 9'dan biraz sonra kesin olarak durduruldu.
(Ertuğrul Koyu, 25 Nisan 1915)
-
Bakınız Japonlar ne demiş. Haksızlar mı? Yoooo yerden göğe haklılar...
Turgut Özal Başbakan, Vehbi Dinçerler'in Milli Egitim Bakanlığı zamanında Türkiye'ye Japonya'dan bir eğitim heyeti gelir. Temas ve incelemeler yapacak, neticeyi yetkililere aktaracaklar. Gerektiği kadar da ikili işbirliği gerçekleştirecek.
İşler buraya kadar çok iyi..
Japon heyeti yurdumuzun bazı bölgelerinde gerekli incelemelerini yapar. Sonra Bakanlıkta toplanırlar. Heyetin tespiti ilginç:
"Sizin çocuklarınızda Ulusal Bilinç yok!.."
Bizimkiler şaşırır!
Bizim çocukların damarlarındaki kan milli duygumuzun kaynağıdır. Yine de fazla ses çıkarmazlar! Ne de olsa misafir bunlar..
Bizimkiler sorar.. "Sizin gençlerinizde ulusal bilinç var mı? Neler yapıyorsunuz?.."
Japon uzmanları anlatmaya başlar: "Biz çocuklarımıza ilkokula başlamadan 'Şok testler' uygularız. Mesela uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek bir şoke olurlar. Bu şoktan sonra Hiroşima'ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; değil hayvan, bitkinin bile yeşermediğini gösteririz. Ve deriz ki 'Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş.' Çocuklarımız burada ikinci bir şok daha yaşarlar. Sizlere sunu hatırlatalım ki, Türkiye'de pek çok uzmanımız bulunmaktadır. Bunların herhangi birine bu çocukluk deneyimlerini sorabilirsiniz."
"Peki Türkiye için tespitiniz var mı? Gözlemleriniz nedir?" diye sorar bizimkiler..
"Elbette var.. Bizimkinden çok daha önemli. Bir tanesi Çanakkale Savaşları'nın olduğu bölge. Gelibolu gençlerinizin şoke olması için yeter de artar bile. Bir metrekareye altı bin merminin düştüğü savaşta, Türkler her şeye rağmen galip çıkıyor, olamayacağı olur hale getiriyorlar. En son teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, inancın galip geldiğinin ispatını yapıyorlar. Üstelik karşılarında tek bir düşman değil, müttefik güçler; sizin tabirinizle yetmiş iki millet var....
-
Cephede kıyasıya, korkunç bir çatışma yaşanıyordu. Asker, çok daha önlerde olan en yakın arkadaşını vurulduğunu gördüğünde hiç düşünmeden fırlamak için hamle yaptı. Ama son anda onu engelleyen birisi çıkmıştı. Komutanıydı bu ve onu sıkıca tutarken " Artık kurtaramazsın. Baksana ölümcül yarası var. Bu yaptığına değmez."
Asker şimşek gibi bir bakış attı komutanına... Ve tüm gücüyle kurtulup bir çırpıda arkadaşının yanına gitti. Onu omuzlayıp imkansız gibi görünen şeyi yapmış ve mevzisine dönmüştü. Arkadaşını yere indirdiğinde komutanı şöyle bir yokladı ve askere "Ben sana dememiş miydim değmez diye. Ölmüş işte." dedi.
Asker, buna değdiğini biliyordu. Gerçektende değmişti.
Neden mi değmişti.
Çünkü ölen askerin son sözü şu olmuştu.
"Geleceğini biliyordum."
"GELECEĞİNİ BİLİYORDUM"
-
Doğal ve kültürel değerleri yanısıra dünya savaş tarihi açısından büyük önem taşıyan ve Mustafa Kemal ATATÜRK komutasındaki Türk ordu birliklerinin dünyayı şaşırtan cesaret ve kahramanlıklarının sergilendiği Çanakkale Savaşlarının izlerini ve anılarını korumak amacıyla 1973 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, ilin en önemli gezi yerlerinden birisidir. Parkın kara sınırlarını Gelibolu Yarımadası'nın Saroz Körfezindeki Ece Limanı ile Çanakkale Boğazında yer alan Akbaş İskelesi arasında çizelecek bir hat oluşturur. Seddülhabir Köyü çevresindeki Tekke ve Hisarlık Burunları, Ertuğrul, Morto, İkiz koyları, Alçıtepe, Kerevizdere, Zığındere ile kuzeydoğuda yer alan Arıburnu, Conkbayırı, Kocaçimen, Kanlısırt, Anafartalar ve Suvla koyları, savaşın cereyan ettiği başlıca alanlardır. Çanakkale Savaşları sırasında büyük cesaret göstererek şehit olan birlikler ve şahıslar adına bugün Gelibolu Yarımadasında çok sayıda şehitlik vardır. Herbiri ayrı bir kahramanlık örneği olan bu şehitliklerin en önemlisi Morto Koyu'nda, Hisarlık tepe üzerinde tüm şehitlerimizin anısına dikilen ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDESİ'dir. Gelibolu Yarımadası üzerinde, Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden yabancı askerler için de anıt ve mezarlıklar vardır.
ÇANAKKALE SAVAŞLARI
Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk'ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır. I.Dünya savaşı'ndan kısa bir süre önce, 1911-1942 yıllarında Osmanlı Devleti son Afrika topraklarını İtalya'ya kaptırmış, 1912-1913 Balkan Hezimeti ise, Rumeli'deki son Türk hakimiyetini silip süpürmüştür. Bulgar Ordularının İstanbul kapılarını zorlaması, 500 yıldır Türk olan Rumeli'nin kaybı, İstanbul ve boğazların güvenliğinin tehlikeye girmesi, o zamanın devlet adamlarında siyasi yalnızlığımızın tabii bir sonucu olarak değerlendirilmiştir. Dolayısıyla I. Dünya Savaşı'na rastlayan günlerde Osmanlı devleti yalnızlıktan ve emniyetsizlikten kurtulmak fakat, Balkan savaşının kötü hatıralarının tesiri altında kalan her iki blokta Türk ittifakını küçümsemişler ve bu ittifakın kendileri için bir yük olmasından endişe etmişlerdi. Ancak, Alman İmparatoru, her iki blok arasındaki savaşta, Osmanlı devletinin hiç değilse bir kısım düşman kuvvetini meşgul edebileceği gerekçesiyle müdahale etmiştir. Bu suretle Osmanlı devleti, kaderini alelacale, 2 Ağustos 1914'te "Üçlü ittifak'a bağlamıştır. İşte Çanakkale Zaferini yaratan kuvvet. 1914 yazında küçümsenen değeri hakkında yanlış teşhis konan bu TÜRK ORDUSU'dur. Avrupa'da savaş bütün şiddetiyle sürerken, hareket harbinin yerini siper harbi almıştır. Bu cephede yarma yapmak ve kesin sonuç almak son derece zorlanmıştır. Halbuki "üçlü itilaf"ın askere gücü günden güne artmaktadır. Bu güç , hareket savaşına müsait başka savaş alanlarında kullanılmalıdır. İngiltere Başkanı'ı Lloyd GEORGE ve Bahriye Nazırı CHARCHILL bu görüşü benimsemişlerdir. Çanakkale Savaşları, işte bu görüşü benimseyenlerin esiridir. Hareket sahası olarak Gelibolu Yarımadası'nın seçilmesi, bu bölgenin jeopolitik bakımdan çok büyük öneme sahip olmasındandır. Boğazlar, Güney Rusya ve bütün karadeniz kıyılarının açık denizlere olan tek çıkış noktasıdır. Harp halinde bu geçidin kapanması, Rusya içih hayati önem taşımaktadır. Zira, Rusya'nın insan ve hammadde kaynakları zengin, fakat sanayi ve mali imkanları sınırlıdır. Bunun için uzun ve sürekli bir savaşın gerektirdiği silah, cephane ve malzeme ikmalini temin edemeyecek durumdadır. Bu durumda boğazlar doğu cephesinin en müsait ve hayati menzul hattını teşkil etmektedir. Bu geçidin açılmasıyla Rusya'yı takviye edecek, batı cephesinin yükünü hafifletecek, dolayısıyla savaşı kısaltacaktır. Osmanlı devletinin savaş dışı edilmesiyle, muhtemelen Balkan devletleri ve İtalya "itilaf" devletleri yanında savaşa katılacaklardı. O zaman İngiliz Bahriye Nazırı olan CHURCHILL'in ısrarla üzerinde durduğu bu fikirlere önceleri pek itibar edilmemiştir. Ancak 1914 Aralık ayında başlayan Türk Sarıkamış harekatı üzerine telaşlanan; çok zor durumda kalan hiç değilse bir kısım Türk kuvvetlerinin başka Cephelere çekilmesini isteyen Rusya'nın yükünü azaltmak için, Çanakkale seferine karar verilmiş, fakat kesin neticeyi batı cephesinde arayanları darıltmamak amacıyla önce sadece donanmayla ve zorla Çanakkale Boğazı geçilmeye çalışılmıştır. 18 art 1915'te yaklaşık bir aydır sürekli olarak bombaladığı boğazın her iki tarafındaki Türk tabyalarının artık sustuğunu varsayan 12 zırhlı, 18 muhrip, 7 mayın tarama gemisi, çeşitli nakliye destek gemisi ve uçak gemilerinden meydana gelen I. Dünya savaşının en büyük ve en modern donanması, boğazı geçme girişiminde bulunmuştur. Ancak ehliyetli ellerde sevk ve idare edilen kahraman Türk askerinin hayatını hiçe sayarak kanını fedakarca akıtması sayesinde dünyanın en modern silah ve teçhizatıyla donatılmış düşman donanması, 7 modern savaş gemisini ve binlerce askerini, kaybederek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Zira, Mehmetçik, düşmanı denizden bir adım bile geçirmemeye yemin etmiştir. Anadolu bozkırının o güne kadar deniz görmemiş çocukları, sanki kırk yıldır denizlerde savaşıp da pişmiş kişilere özgü beceriyle zırhlı düşman gemilerine geçiş hakkı tanımamıştır. Bunun üzerine 25 Nisan ve 6 Ağustos 1915 tarihleri arasında düşman kara kuvvetleri Gelibolu Yarımdasına çıkarılmış olup, çıkarma şöyle özetlenebilir. Asıl kuvvetler Gelibolu Yarımadasının güney ucuna iki ayrı noktadan çıkacak ve boğazları kontrol eden tepeleri alacak, bunu başarmak için, iki tümenden oluşan bir Anzak (Avustralya ve Yeni Zelanda) Kolordusu Kabatepe bölgesine çıkacak ve iki ingiliz ve bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayından oluşan kuvvet, Seddülbahir bölgesini ele geçirecektir. Aynı anda bir aldatmaca olarak, boğazın güneyinde Kumkale bölgesinde ikinci bir çıkarma yapılacak ve bazı donanma birlikleri orada da çıkarma olacağı izlenimi vermek üzere Saroz körfezine doğru seyredecektir. Fakat, kahraman TÜRK askerinin hayatını hiçe sayarak kahramanca döğüşmesi TÜRK komutanlarının ve bilhassa Mustafa KEMAL'in üstün sevk ve idareleri sonucunda düşman başarısızlığa uğrayarak savaş, siper savaşı halini almıştır. Gelibolu Yarımdasında çıkarma yapan düşman kuvvetlerini meydana getiren askerlerin milliyetleri son derece enteresandır. İngiliz ve Fransızlar'ın yanısıra, bizimle hiç ilgisi olmayan Cezayir Berberilerini Sengal zencilerini, Avustralyalı, Kanadalı, Yeni Zelandalı ve Hintlileri üzerimize salmışlardır. Şair. Şu mısralarla, "Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Avustralya'yla beraber, bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler renkgarenk, sade bir hadise var ortada, vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi yayyam, kimi bilmem ne bela" diyerek, bunu ne güzel dile getirmiştir. Evet, düşman yalnızca birkaç devletten ibaret olmayıp, sanki karşımızda bütün dünya vardı. Düşman donanması II. Dünya Savaşı'na kadar, dünyanın gördüğü en büyük ve en modern donanmasıydı. Hal böyle iken kazanılan zaferin değeri daha iyi anlaşılmaktadır. Zira bu savaş; yenilmez sayılan devletlerin mağlubiyetidir. Çanakkale'de tarihin kaydettiği en büyük ve en kanlı savunma savaşları verilmiştir. Bu savaşlar Mustafa Kemal gibi bir askeri dehanın Türk ve dünya kamuoyu tarafından tanınmasının sağlanması açısından son derece önem taşımaktadır. Düşman durmadan saldırmaktadır. Anafartalar ve Arıburnu cephelerinde emir komuta karmaşası vardır. Bu durum çok tehlikelidir. Yarbay Mustafa Kemal, Ordu komutanı Alman General liman Von Sandres'ten bütün mevcut kuvvetlerin emrine verilmesini ve bundan başka çare kalmadığını bildirmiş. Alman General "Çok gelmez mi?" diye sorduğunda Mustafa Kemal, "Az gelir" diye cevap vermiştir. Ertesi gün emir gelmiş ve bütün birliklerin komutası Mustafa Kemal'e verilmiştir. Bir cephe komutanlığının çok gelip gelmeyeceğini yarbay Mustafa Kemal'e soran ve "az gelir" cevabını alan Alman General karşısındaki Türk'ün "ATATÜRK" olduğunu yıllar sonra öğrenecektir. Çanakkale savaşları'nın temel ağırlık noktasını, Mustafa Kemal oluşturmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları başlamadan kısa bir süre önce 2 Şubat 1915'te Tekirdağ'da yeni kurulacak olan 18'uncu Tümen Komutanlığına atanmıştır. Derhal göreve başlayan Mustafa Kemal, o tümeni kısa bir zaman içinde savaşa hazır. Seçkin bir tümen haline getirmiştir. Fakat kısa bir zaman sonra Mustafa Kemal bu bölgeden alınarak, tümeni ile birlikte Bigalı köyüne çekilmiştir. Mustafa Kemal, düşmanın Gelibolu çıkarmasına kadar, yani 25 Nisan 1915'e kadar orada yedek kuvvet olarak kalmış, fakat Arıburnu taarruzu başlar başlamaz, kendi insiyatifi ve teşebbüsü ile emir beklemeden, Arıburnu'na yetişerek taarruza geçmiştir. Düşmanı Kocaçimentepe'de durdurarak, yarımadanın tahliyesine kadar düşmanın ilerlemek için yaptığı bütün taarruzları ve şiddetli hücumları erimeye mahkum etmiş ve Türk'ün yiğit mehmetçiği Çanakkale'de sanki etten ve kemikten bir kale yaratmıştır. Bütün savaşlardan farklı bir savaş malzemesi görülmüştür. Bu da "İNANÇ"tır. Topa, tüfeğe, üstün kuvvete, çeliğe karşı dimdik duran ve kafa tutan bir inanç kendini göstermiştir. Mustafa Kemal'in "size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerinize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir" dediği bu savaşlarda, herkes öldürmek ve ölmek için düşmana atılmıştır. Mustafa Kemal, bu savaşı "bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek arzusuyla harekete geçtiği bir taarruzdur" diye ifade etmiştir. Burada meşhur 57'inci Alay, hiç kurtulmamacasına Mustafa Kemal'in emrine uyarak tamamen şehit olmuştur. Nitekim çeşitli milletlerden meydana gelmiş, düşman askerleri, yapışıp, kaldıkları Arıburnu'nun yalçın yamaçlarından bir adım bile ileri atamamışlardır. Öncelikle İstanbul'u tehdit eden düşmanın Gelibolu Yarımdasına yaptığı bu taarruzu Kocaçimentepe'de durduran Mustafa Kemal, bu başarısından dolayı haklı olarak Albaylığa yükseltilmiştir. 6-7 Ağustos 1915'te Türk askerini yandan, yani Anafartalar'dan çevirmek isteyen Klıchner ordusu da bu bölgenin Grup komutanlığına atanan Mustafa Kemal'in 10 Ağustos günü ayağının tozunu silmeden giriştiği karşı taarruz sonucunda eriyip g itmiştir. Mustafa Kemal bu savaş sırasında göğsünden bir şarapnel parçası ile yaralanmış, fakat kalbi üzerindeki saat kendisini mutlak bir ölümden kurtarmıştır. Bu savaşların akabinde 17 Ağustos'ta Kireçtepe Zaferini 21 Ağustos'ta 2'nci Anafartalar Zaferini kazanan Mustafa Kemal, düşmanı büyük hizmete uğratarak Çanakkale Muharebelerinin kaderi belirlenmiş, 9 Ocak 1916'da düşman, Türk topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır.
Halbuki 2 Mart 1915'te İngiliz Amiral CARDEN Londra'ya "Hava bozmazsa iki haftaya kadar İstanbul'dayız" şeklinde mesaj çekmiş, ayrıca ingiliz orduları Başkomutanı General HAMİLTON, resmi raporunda ise, "Türkler, birbiri ardınca mükemmel taarruzlarda bulundular" diye yazmıştır. Hatta bu harekatı hazırlayarak idare eden W. CHURCHILL de hatıralarında muharebelerden bahsederken, Mustafa Kemal'in emsalsiz bir komutan, Türklüğün kaderine hakim bir deha olduğunun daha o zamanlarda anlaşıldığına işaret ederek, "bir Miralay'ın karşımıza çıkışı bütün talihimizi değiştirdi" diye belirtmiştir.
Mustafa Kemal'in Çanakkale'de verdiği bütün emirler kesin ve sonuç alıcıdır. O, verdiği emirde aynen şöyle demiştir. "Benimle burada muharebe eden bilcümle askerler katiyen bilmelidir ki, yuhdemize tevdi edilen namus vazifesini tamamen ifa etmek için bir adım bile geri gitmek yoktur. İstrihat aramanın, bu istirahattan yalnız bizim değil, bütün milletimizin ebediyen mahrum kalmasına sebebiyet verebileceğini cümlenize hatırlatırım. Bütün arkadaşlarımın hemfikir olduklarına ve düşmanı tamamen denize dökmedikce yorgunluk belirtisi göstermeyeceklerine şüphe yoktur". 30 Nisan'aki komutanlar toplantısında Mustafa Kemal, "içimizde ve askerlerimizde Balkan Harbi'nin utancını bir daha görmektense, ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa, onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim." şeklinde kesin konuşmuştur. Çanakkale Zaferi, meydana getirdiği nihai sonuçlar açısından son derece önemlidir.
Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
1- Çanakkale Zaferi, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, dolayısıyla savaş iki yıl uzamış, bu arada çıkan Bolşevik ihtilali ile
Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmış, kurtuluş savaşı yıllarında kuzeyde
güvenliğimizi sağlamış ve zafere ulaşmamızı kolaşlaştırmıştır.
2- Bu savaşlar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadasına bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri azalmıştır.
3- Düşmana çok büyük insan ve malzeme zayiatı verdirilmiştir.
4- Türk ordusunun zaferi, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerindeki prestjlerine bir darbe, esir milletlere bir ümit ve istiklal ışığı
olmuştur.
5- Çanakkale Zaferi, Türk askerinin direnme gücünün, fedakarlık ruhunun ve vatanseverlik şuurunun bir abidesidir. Harpten önce
kıymeti üzerinde tereddüt edilen Türk ordusu, iyi sevk ve idare edildiği zaman ehliyetli ellerde, binbir yokluk ve zarurete rağmen
neler yapmaya muktedir olduğunu dünyaya göstermiş ve Balkan yenilgisinin kara lekesini tertemiz kanıyla silmiştir.
6- Bilindiği gibi, büyük hadiseler olağanüstü şahsiyetleri, büyük ve müstesna kabiliyetleri meydana çıkarmaktadır. Mustafa
Kemal'in ortaya çıkışında Çanakkale savaşları kader tayin edici bir merhale olarak gözümüze çarpmaktadır.
7- Çanakkale Zaferleri, Mustafa KEMAL'in ordu içinde olduğu kadar tüm milletçe de tanınmasına vesile olmuştur. Bu suretle Türk
Milleti, 1966'dan beri makus istikamette gelişen talihini yenecek olan liderlerini bulmuştur. Ordu ve millet, Anafartalar
Kahramanı'nın bu işte bu güven, ATATÜRK'ün Milli Mücadele'yi zaferle sonuçlandırmasında genç, dinamik ve yepyeni modern
bir devlet kurmasında en büyük ilham ve kuvvet kaynağı olmuştur.
8- Çanakkale, Milli mücadelenin bir nevi başlangıcı sayılmaktadır. Çanakkale, Türk'ün vatanseverliğinin, cesaretinin, mücadele
azminin ve kahramanlığının sembolüdür.
HAVUZLAR ŞEHİTLİĞİ
Kerevizdere savaşlarında yaralanıp bu yerde vefat eden 2 Subay ve 8 Er anısına 1961 yılında dikilmiştir.
ZIĞINDERE SARGI YERDİ ANITI
Alçıtepe küyünün kuzeybatısındadır. 25. ve 26. Piyade Alaylarında şehit düşen tüm personel ve 2. Tüm. Kur. BŞK. Kurb. Yzb. Kemal bey ile Zığındere'deki ilk yardım istasyonunda tedavi görmekte iken düşmanın açtığı ateş esnasında şehit olan askerlerimiz anısına, 1995'de T.C Kültür Bakanlığınca inşa edilmiştir.
İLK ŞEHİT ANITI
Seddülbahir köyündedir. 1986 yılında, Çanakkale Savaşlarında ilk olarak canlarını veren 5 subay, 81 er olmak üzere toplam 86 şehidimiz anısına dikilmiştir. Cephanelik şehitliği olarak da adlandırılmaktadır.
FRANSIZ ANIT VE MEZARLIĞI
Morto Koyu'na bakan bir yamaç üzerine kurulan Anıt, Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden, 14.382 Fransız askerinin anısına yapılmıştır.Mezarlıkta kimlikleri bilinen askerler için ayrı ayrı taşlar dikilidir. Kimlikleri tespit edilemeyenler ise anıt çevresindeki dört toplama bölmesi ile anıt girişindeki toplama bölmesine konulmuştur.
-
NUSRET'in HİKAYESİ...
18 Mart 1915 deniz zaferi, top ve mayın silahlarının müşterek çalışma mahsulü olup bunda mayın başrolü oynamıştır. Mayınların dahice boğaza yerleştirilmesiyle, o tarihin en kuvvetli donanmasını Türk azmi ve cesareti, hayretlere bırakacak şekilde alt etmiş ve boğazı düşman gemilerine kapamıştı.
Dönemin Fransa başbakanı; Çanakkale için "Türkler boğazı kapamakla savaşın iki yıl uzamasına ve müttefiklerin milyonlara varan insan gücü ve yüzlerce milyarlık maddi kayba uğramasına sebep olmuşlardır." demiştir.
Peki o gizemli mayınları kim ne zaman oraya dökmüştür.? Nusret Mayın Gemisi 3 Eylül 1914'te Çanakkale'ye gelmişti. Almanya'da özel şekilde mayın dökme gemisi olarak inşa edilmiş bu tekne dar alanlarda kolayca manevra yapabiliyor ve az su çektiğinden mayın alanları üzerinde güvenle dolaşabiliyordu. Ancak Osmanlı Devleti'nin mali sorunları ona boğazı mayınlayabilmesi için gerektiği miktarda mayın bulamıyordu. Çanakkale boğazında zaten önceden boğazı kesecek şekilde döşenmiş mayın hatları bulunmaktaydı. Ancak, düşman zırhlılarının devamlı şekilde hareketlerinin incelenmesiyle akıllara hayret verecek bir gerçekle karşılaşılmıştı.
6 Mart gecesi Cevat Bey, mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey'e "Oğlum, diyordu. Sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat'le son 26 mayınını şu gördüğün karanlık limanda kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun."
Evet. Bu sefer mayınların boğazı kesecek şekilde değilde kıyıya paralel olarak Karanlık Limanına dökülmesi fikri, mayın uzmanlarının ince bir çalışmayla ortaya çıkardıkları mükemmel bir fikirdi. Çünkü düşman zırhlıları boğaza gurup gurup giriyor ve görevini tamamlayan grup ikmal yapmak için geriye dönerken arkadaki grupların yollarını kesmemek için boğazın en geniş yerlerinden biri olan Karanlık Liman'da manevra yapıyordu. İşte mayınlar da bu manevra sahasına kıyıya paralel ancak manevra hattına dik olarak yerleştirilecekti. Fakat bu işin sonu her ne kadar büyük bir zaferi getirebilecek olsa da bir o kadar zordu.
Nazmi Bey, ertesi gün Nusret mayın gemisi komutanlığı yapacak olan Tophaneli Yüzbaşı Hakkı'yı buldu. Her iki subayda çok iyi arkadaştılar. İki gün önce kalp krizi geçiren Nusret'ın genç komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, sağlığı için yerine bir başkasını görevlendirmeyi önceden Çanakkale müstahkem mevki komutanı Cevat Bey'in ısrarlarına rağmen, savaşın ve ülkenin sorumluluğunu omuzlarında duyarak görevi kabul etti.
7 Mart'ı 8'e bağlayan gece yarısı Nusret demir alarak Çanakkale'den uzaklaştı. Bütün ışıklarını söndürüp kıvılcım atmasın diye ocaklarını bastırmış, maskeli ışıklar altında rota izleyerek hedefine doğru ilerliyordu. Gemi daha önce döşenen mayın hatlarından geçiyor ve Karanlık Liman'a giriyordu. Deniz sakin, hava simsiyah, zifiri karanlıktı. Uzaklarda dolaşan düşman devriye gemileri pırıl pırıl yanan projektörleri ile suyun yüzünü aydınlatmaktaydı. Bir an, suyun yüzüne değen ışık silindirler hemen ardından denizi yalayarak, havaya kalkıp yeniden denizin yüzeyinde başka bir noktayı aydınlatıp derinlere inmekte ardından yine uzaklara gitmekteydi. Daha yakınlarda devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektör ve ışıldakları zaman zaman Nusret'in olduğu kıyının karşısını noktalamaktaydı. Son kontroller bittikten sonra ilk mayın platforma alınmış ve atış anı beklenmeye başlamıştı. Heyecan son haddindeydi. Vatanın selameti için gerekli olan zafer kilidi, Nusret'in elindeydi. Onu mutlaka sessizce yerine bırakmalıydı.
Sonunda Anadolu yakasındaki Akyarlara, yeni mayın hattını hazırlanacağı noktalara geldiler. Teker teker sessizce elinde kalan son 26 eski tip mayını suya bırakmaya başladı. Suya düşen her mayın belli bir sıra halinde kendisini asılı tutacak ağırlığın gerdiği teller üzerinde yeralmaya başladılar. Birkaç dakika sonra tüm mayınlar belirlenen rota doğrultusunda dökülmüştü. Makinalar tekrar ulaşabilecekleri en yüksek devirde çok hızlı tempoda çalıştırılmıştı. Şimdi en az mayınlar dökülüşü kadar tehlikeli olan geri dönüş yolculuğu başlamıştı. Daha önceki dökülen mayınlar ve düşman devriye gemileri Nusret'in yolu üzerinde kol geziyordu.
Bir an için Nusret'in çok yakınında bir karaltı ortaya çıktı. Düşman gemisi olmalıydı bu. Büyük olasılıkla düşman zırhlıları geri dönmüşlerdi ve devriye görevine devam etmekteydiler. Ara verdikleri projektörle taramaya yeniden başladıkları zaman Nusret'i görecekler ve herşey bitecekti. Bütün personelden buz gibi terler boşanıyordu. Nihayet korktukları başlarına geldi ve düşman gemisinin projektörleri yandı. Karalığı yaran projektör ışığı az öteden, hızla, üzerlerine doğru, denizi tarayarak geliyordu. Işık dalgası kıyıları, dalgaları taraya taraya, arada bir durarak, arada bir gerileyerek ağır ağır üzerlerine geliyordu. Bu ışık silindiri ölüm kılıcına dönüşmüş, Nusret'in böğrüne saplanacaktı ki bir mucize gerçekleşti.Ölüm ve ışık dalgasını içine girmelerine saniye kala, Türk kıyılarında yanan projektör bir mucize yarattı.
Bizim kıyıda birden bire yana projektörümüz birkaç saniye içinde, düşman projektörünü deniz üstünde yakaladı. İki projektör şimdi gözgözeydiler. Ortalığı sise yakın yoğun bir beyazlık kapladı. Beklenmedik bu ışık kavgası Nusret'e yaşam umudunu geri verdi. Şimdi karşıyaşan iki projektör, iki düşman göz birbirinden kurtulmak için olağanüstü bir savaşa başladılar. Düşman projektör, kurtulmak için yoğun çaba harcıyor, bir türlü başaramıyordu. Nusret, bu bazen üstünde, bazen yanında süren ışık çarpışmasının altından sessizce sıyrıldı. Olanca islim üstünde, Çanakkale yönünde yolalmaya başladı.
Tehlike geçmiş verilen görev büyük bir başarıyla yapılmıştı. Nazmi Bey büyük bir sevinçle kader arkadaşını tebrik etmek istedi. Ancak Hakkı Bey cevap veremedi. Nusret mayın gemisinin başkomutanının hasta kalbi bu ışık savaşındaki heyecan dayanamamış, heyecan kasırgası içinde duruvermişti.
Bu olaydan on gün sonra müttefik donanması saldırıya geçmişti. Savaş tam istediği şekilde, kontrollü olarak devam etmekteydi ki, birden ikmal için geri dönen gemilerde büyük patlamalar meydana gelmişti. Bunların nedeni, 7-8 mart gecesinde dökülmüş ve bundan sonrada gerek düşman pilotlarının fark edemediği gerekse 17-18 Mart gecesi mayın gemilerinin yaptığı mayın kontrolünde bulunamayan Nusret'in mayınlarıydı.
Düşmanın yüzen kaleleri birer birer batmaya başlamıştı. Önce Bouve 639 kişilik mürettebatı ile denizin derinliklerine gömüldü. Bu andan itibaren herşey ters gitmeye başlamıştı. Bouve'in battığı yerin yakınında manevra yapmakta olan Inflexible bir mayına çarpıştığını rapor etti ve çok tehlikeli bir şekilde yan yatmaya başladı ve üç dakika sonrada Irrestible'nda yana yatmakta olduğu ve sancak tarafından mayına çarpıştığını bildiren yeşil flamanın sancak seren cundasında dalgalandığı görüldü. Daha sonra da mürettebatı kurtarılan gemi boğazın sularına gömüldü.
Muhteşem armada üç büyük gemisini (Irrestible, Ocean, Bouve) kaybetmiş, üç tanesi de (Inflexible, Golva, Suffen) ağır yaralanmış şekilde eldeki gücün üçte biri yitirilmişti. Nusret'in yapmış olduğu görev tarihi değiştirmişti.
Müttefik donanması 18 Mart günündeki başarısızlıklarından çok şey öğrendiler. İngilizler bu yenilginin tüm faturasını son keşfini yapıp mayın yoktur raporunu veren pilota çıkardılar ve onu idam ettiler. Nusret'in 7-8 Mart gecesi bir şehit vermek uğruna yaptığı iş ve Türk topçusunun başarısı, bir vatanın selametini sağlamış ve düşman donanmasının Marmara'ya bayraklarını dalgalandırarak girmesine izin vermemişti.
YABANCI GÖZÜYLE 18 MART İngiliz general Oglander'in, "Çanakkale-Gelibolu Askeri Harekatı" adlı eserinin birinci cildinde: "Pek uygun başlamış olan gün bu meçhul mayın hattının o olağanüstü ve ortalığı kırıp geçiren başarısı yüzünden, tam bir başarısızlıkla sona erdi. Bu yirmi mayının seferin talihi üzerindeki etkisi ölçülemez."
Sir Ccolyen Corbet'in, "Harekatı Bahriye" adlı eserinin ikinci cildinden: "Felaketlerin hakiki sebebi keşif ve tayin olununcaya kadar çok geçmedi. Hakikat şu idi ki, 8 Mart gecesinde Türkler, haberimiz olmadan Erenköy Koyuna paralel olarak 20 mayın dökmüşler ve balıkçı gemilerimiz, aramaları esnasında bunlara rastlamamışlardı. Türkler bu mayınları özel amaçla manevra sahamıza koymuşlar, gösterdiğimiz bütün ihtiyat ve sağgörüye rağmen baş döndürücü bir zafer kazanmışlardır."
Bahriye Nazırı Churchill 1 Ağustos 1930 tarihli "La Revue de Paris" dergisinde şöyle der: "Nusrat Gemisinin gizlice döktüğü 20 demir kap, İngilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale Harekatını durduran bir takım pisikolojik karışıklıklar doğurdu. Yalnız başına bu engeldir ki, Türkiye'yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden mağluplar kadar muzaffer Avrupa'da sarsıldı. Kendilerini Fransa, Polonya, Galiçya, Balkanlar, Filistin, Suriye ve Kuzey Italya topraklarının örttüğü 6-7 milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleri ile değil, 18 Mart sabahı Çanakkale'nin kuvvetli akıntısı altında, ağırlıklarına bağlı bulundukları tel halatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti."