Dünyası 3-5 yer arasında sıkışmış (anadolu'nun a'sını bilmeyen) bir insandan başka türlü bir yorum beklemek abesle iştigal olur zaten..
Printable View
Dünyası 3-5 yer arasında sıkışmış (anadolu'nun a'sını bilmeyen) bir insandan başka türlü bir yorum beklemek abesle iştigal olur zaten..
Söz konusu haberi okuduğumda aklıma ilk gelen Tolstoy’un ‘Diriliş’ adlı kitabı oldu.
Düşündüm düşündüm bir anlam veremedim, şaka sandım, ta ki Sayın Bilgili bu konuyu açıncaya kadar. Sanatçı mı değil mi , o yönü tartışılır ancak yanlış düşünmüyorsam, 'çağdaş bir sanatçı’ herkesten önce bayrağı ileriye taşıyacak olandır, çağ atlayarak geriye değil. Reyting uğruna yaptığı da bir gerçek fakat bu kadar mı olur, ne dediğini cahilliğine verecek olursak vay bizim halimize... Öyle ya, sanatçı örnek insandır ne de olsa, arkası da gelecektir bu tür kendini bilmezliğin...
Burada hangi parti için ne demiş , ne yapmış değil, onun oyu neden üstün olmalıymış? anlam verilemeyen durum odur. Kendinden küçük gördüğü o çobanlar/çiftçiler, M. Kemal ve silah arkadaşlarıyla birlikte cepheden cepheye ülkenin dağınık merkezlerinden toplanan silahları, saman yığınlarının altına yükleyerek kağnılarla taşıyorlarken; şalvarlı köylü kadınları saatte ancak beş kilometre hız yapabilen kağnılarla dağ-tepe demeden yüzlerce kilometrelik yolları aşarak cepheye koşarken; çoğu kadın, sırtında emzikli bebeleriyle, top mermilerini, cephane sandıklarını kağnılara yükleyip, indirirken; omuzlarında gülle taşıyorlarken; taşıdıkları silahlar ıslanmasın, bozulmasın diye çocuklarını bile açıkta bırakmayı göze alıp, korurken; sapan demirlerini bile kılıç yapımı için gönderip; toprağı çapalayarak, ekip biçerek, hayvan besleyerek, kendilerine sadece dar-ı ekmeği, orduya buğday ve yiyecek yetiştirmeye; kilimlerden askerlere kaput, gaz tenekelerinden ilaç kutusu eli silah tutan herkes orduya katılıp, silah alabilme sırasını beklemeye koyulurken; acaba bizim sarışın güzelimizin ailesi neredeydi onu öğrenmek lazım asıl.
Çünkü hiç kitap yüzü görmemiş bir kimse dahi, ‘Kurtuluş Savaşı’nda yaşananları unutacak kadar izlerini silememiştir üzerinden. Sözlü anlatılarla bu güne değin herkes o izi taşıyor ve taşımakta, bizim okumuş sarışın nasıl bilmez bunları?
Çağdaş bir sanatçı, ülkesinde, hala mağarada yaşamakta olan vatandaşı varsa eğer, utanmalıdır.
Kendini üstün görmesi, insanları sınıflandırması, gerçekten ürkütücü, hem de o dünya diline dolanan türbanımızdan çok daha ürkütücü bir düşünce, bana göre…
Reyting, lüküs-hayat, eğlence…
Bu durum, biraz da Osmanlı’nın son dönemleri için söylenenleri hatırlattı bana;
“Orhan Gazi' den II. Mehmet dönemine kadar şairler ve sanatçılar elinde oldukça seçkin bir yere sahip olan Karagöz 17. yüzyılda hokkabazları mugallitelerin, elinde sıradan bir kazanç aracı durumuna düşerek 18. yüzyıldan itibaren bir şehvet ve rezalet örneğine dönüşür. Bu olumsuz gidiş 19. yüzyılda daha da artar.
Fıransız elçilerinde Marquis De Nointel yazdığı Sefaretnamesinin 202. sayfasında: " Şark'ta temaşanın yegane enmuzeçi son derece gayrı ahlaki olan Karagözcüdür" demiştir. Bu gözlem doğru-dur. Tıpkı Romanın çöküş dönemindeki o korkunç şehvet ve hayvansal güdülere dayanan davranış ve düşünüş biçimleri Osmanlı'da da aynı yıkımı gerçekleştirmiştir. Bir terbiye aracı olan ve seçkin bir ahlak yaratan Karagöz, İttihad döneminde ahlaksız ve düşkün bir biçim ve öze dönüşerek düzeysiz sahnelerle dolu bir seyirlik olmuştur.”
Bugünün deli saçmalığıyla, savaşta – barışta hiç aç kalmayan ve kalmayacak olan, doymuş, doyurmuş köylüsüne dil uzatıp, çanağına tekmeyi vuranı alkışlayacak olursak, yarın ne diyebileceğini de önceden kestiriyor olmak lazım.
Basındaki haberlere yapılan yorumları hepiniz görüyor, okuyorsunuzdur; ağza alınamayacak sözcüklerle birlikte, olmadık yerde alakasızca, hemen de “Ne Mutlu Türküm Diyene” diye naralar atılır, bolca…
( hoş, suyunu da çıkardılar canım tarihi sözlerin, hem de ne anlama geldiğini bilmeden, öğrenmeye çalışmadan )
Atalarımız, bize çirkin sözler mi sarf edin dedi, bölücülük, ırkçılık mı yapın dedi, biriniz diğerinden üstün müsünüz dedi, öyle değilse o halde neden “Köylü Bizim Efendimizdir” olamazmış?
Yok aslında öyle demek istemedi de, şöyle böyle… gündemde kalabilmek için başka malzeme bulsaydı kendine. Eğer, hakaret içeren bu sözlerin sahibine herhangi bir ceza verilmezse, gerçekten de üstünlüğüne inandığım hukuka olan inancımı yitireceğim.
Bugün onu alkışlayanlar, işlerine geldiği içindir. Aradaki fark bu. Farklı bir zamana denk gelmiş olsaydı bu anlamsızca sözler, sanırım tepkiler de çok daha farklı olacaktı, öyle olması gerekiyor çünkü…
Partileri karıştırmadan, Kayacı’nın oyu çobanınkinden üstün olmalı mı, olmamalı mı?
Asıl mesele burada...
Emekli Tümgeneral Ali İhsan Gürcihan, NTV'deki bir programda "Dağdaki çobanla benim oyum aynı değerde mi?" diyen manken Aysun Kayacı'ya isim vermeden tepki gösterdi.
Gürcihan, 'Açık İstihbarat' adlı internet sitesindeki 'Çoban Yusuf'un oyu' başlıklı yazısında, Kayacı'nın Atatürk'ün kemiklerini sızlatacak bir söyleme sahip olduğunu ileri sürdü. Gürcihan, şunları söyledi: "Ettikleri laflar karşılıklı güven ve dayanışmayı yıkmaktan, kısacası ortalığı karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Her ne hikmetse ve kamuoyuna ışık tutacak hangi birikimi varsa ulusal bir kanalda program yapan hanımefendinin 'Dağdaki çobanla benim oyum aynı değerde mi?' anlamında bir şeyler söylediğini öğrendik. Hele bir de bu söylem 'Ben Atatürkçü bir Cumhuriyet kadınıyım ve demokrasi aşığı biriyim' mantığına sığınılarak yapıldı ise vay bizim halimize...
Bu milletin efendisi olarak köylüyü esas alan ve Cumhuriyet'i bize teslim eden Atatürk'ün kemiklerini sızlatacak acı bir söylem." Kayacı'nın 'gariban çobanımızı' eşkıya tipli kovboylarla karıştırmış olabileceğini söyleyen Gürcihan, "...Eğer bu ülkede çobanın oy hakkı gerçekten tartışılacak durumda ise, o zaman çobandan önce halen bu görüntüye sebebiyet vermiş olan bizlerin ve özellikle televizyonlarda ahkam keserek aydın geçinen kimselerin oy hakkı ve oylarının değeri daha ciddi bir tartışma konusu..." dedi.
AktifHaber
***
Çoban Yusuf'un Oyu / Ali İhsan Gürcihan
Erzurum'un Aşkale Kaymakamı Zeyit Şener, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına yardım başvurusunda bulunanlara, 6 aylık ücreti 10 bin YTL'yi bulan çobanlık teklif etti, ancak hiç kimse bu işi yapmak istemedi.
Bölgede, her gün işsiz onlarca kişi vakıflara yardım başvurusunda bulunurken, köylerde de besiciler aylık bin YTL'ye hayvanlarını otlatacak çoban bulmakta sıkıntı yaşıyor.
Aşkale Kaymakamı Şener, AA muhabirine yaptığı açıklamada, köylülerin diğer bölgelerden çoban bulmaya çalışmaları üzerine, her gün kendisinden iş isteyen ve maddi yardım talebinde bulunanlara çobanlık işini yapmalarını teklif ettiğini söyledi.
Köy muhtarları ve azalardan da köylerindeki yoksul kişileri çobanlık yapmaya teşvik etmelerini istediğini anlatan Şener, şöyle konuştu:
''Ancak kimse çobanlık yapmak istemiyor. Yardım istemekten utanmıyorlar, ama çobanlık yapmaktan utanıyorlar. Oysa ki her köyümüzde çobanlık yapacak o kadar insan var ki. Ama yapmıyorlar, yapmak istemiyorlar. (Maddi olarak çok sıkışırsak açım, susuzum diyerek kaymakamlıktan yardım alırım) diye düşünüyorlar.''
İlçe genelinde diğer bölgelerden gelen 200 çoban tespit edildiğine dikkati çeken Şener, şunları kaydetti:
''Her köyde yabancı çoban tutuluyor. Yerli çoban bulunamıyor. İlçemize bağlı 65 köyde Muş'tan Iğdır'dan, Ağrı'dan gelen 200 çoban bulunuyor. Bizim ilçemizde ise işsiz ve vakıftan yardım alan bin 500 aile var. Bunlar arasından çobanlık yapacak 200'ün üzerinde aile var.''
-''(ÇOBANLIK YAP) DEDİĞİMDE BOYUNLAR BÜKÜLÜYOR''-
Kaymakam Şener, her gün Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından yardım isteyen onlarca kişi bulunduğuna dikkat çekerek, şöyle devam etti:
''Yardım için gelenler ağlıyor. '22 yaşındayım. Çocuğum olacak, yardıma ihtiyacım var' diye ağlayanlara çobanlık yapmalarını öneriyorum. 'Çobanlık yap' dediğimde boyunlar bükülüyor. İnsanlar yan gelip yatmak istiyor. Yazık günah. Devletin kaynaklarının boş yere israf edilmemesi gerekir.''
Aşkale ilçesine bağlı Güllüdere köyü muhtarı Naim Kırkpınar da Kaymakam Şener'in isteği üzerine köyde maddi durumu iyi olmayanlara çobanlık yapmalarını teklif ettiğini, ancak yalnızca 1 kişinin bu işi yapmaya ikna edebildiğini ifade etti.
Köyde 12 çobana ihtiyaç duyulduğunu, çobanlara verilen toplam paranın 70 bin YTL olduğunu anlatan Kırkpınar, ''Erzurum'da bulamayınca Iğdır'dan çoban getirttik'' dedi.
-''ÇOBANLIK MESLEĞİ AYAKLAR ALTINA ALINIYOR''-
Erzurum Mandıracılar Birliği Başkanı Melik Kırkpınar da çobanlık mesleğinin ayaklar altına alındığını savunarak, ''Aysun Kayacı gibi, çobanlık yapanları hakir görenler yüzünden kimse bu mesleği yapmak istemiyor'' dedi.
Çobanlık mesleğinin bilgi ve beceri gerektirdiğinin altını çizen Kırkpınar, ''Bizim toplumumuzda çobanlık mesleğini beceriksiz, cahil insanların yaptığı düşünülür. Aysun Kayacı'nın 'dağdaki çobanla benim oyum neden eşit olsun' şeklindeki açıklaması da bunu gösteriyor. Oysa ki böyle bir şey yok. Her meslekte olduğu gibi bu meslek için birtakım beceriye ihtiyaç var. Herkes bu işi yapamaz.''
Doğu Anadolu Tarımsal Üreticiler ve Besiciler Birliği Başkanı Nazmi Ilıcalı da çoban sıkıntısının yalnızca Erzurum'da değil, bölge genelinde yaşandığını söyledi.
Çobanlık mesleğinin yılarca ihmal edildiğini anlatan Ilıcalı, ''Çobanlık mesleğine yeterince önem verilmedi. Bu iş vasıfsız insanların yaptığı meslek olarak görüldü. Bu yüzden insanlar çoban olmak istemiyor. Oysa ki bu meslek de bir eğitim gerektiriyor'' diye konuştu.
İşsiz ve yardıma muhtaç olanların bile çobanlık yapmak istemediğinin altını çizen Ilıcalı, şöyle konuştu:
''Yardıma muhtaç olanlar, yeşil kart uygulaması nedeniyle çoban olmak istemiyorlar. Çünkü bu uygulama sayesinde devletten çok yardım alınıyor. Bu şekilde insanlar tembelliğe alışıyor. Yeşil kartlı biri devleten yardım almak yerine dağda çobanlık yapmak ister mi? Bu nedenle yeşil kart uygulamasının yeniden gözden geçirilmesi gerekir.''
Zaman
Aysun Kayacı kendini şöyle savundu!
NTV'de yayınlanan "Haydi Gel Bizimle Ol" programının geçen haftaki bölümünde, "Ama şu an sizin şikayet ettiğiniz şey, ayak takımının iktidara getirdiği partiden şikayet etmiyor musunuz?" ifadesinde bulunan Aysun Kayacı, daha sonra da "Dağdaki çobanla benim oyum eşit mesela. Niye?" demişti.
Kayacı'nın bu sözleri hafta boyunca hem basında hem de siyasiler tarafından tartışılmıştı. Bu tartışma ortamında Kayacı ile ilgili ağır ifadeler kullanılmış, hatta Müjde Ar ile birlikte 301'lik olmuşlardı.
Programa siyah ve dekoltesiz bir kıyafetle katılan Aysun Kayacı, programın bu haftaki bölümünde sözlerinin basın tarafından çarpıtıldığını iddia ederek, gergin ve ağlamaklı bir ifadeyle şunları söyledi:
- "Keşke sözlerim yol açsaydı, söylemediklerim yol açtı tepkilere... Çok acayip, bir sürü insan yorum yaptı, eleştirdi, hakeret etti. Şunu isterdim ki, oturup izleyip de yorum yapsalardı, yorum yazsalardı, ya da eleştirselerdi, ya da hakaret etselerdi.
- Şimdi ben mazur görüyorum. Çünkü ben Türk basınını gayet iyi biliyorum. Çünkü kendi menfaatleri doğrultusunda çok güzel saptırdılar.
- "Dağdaki çobanla benim oyum eşit olamaz" demişim. Arkasından da demişim ki, 'Ben buna inanıyorum demiyorum. Ben bunu sorgulamaya başladım' demişim. Yani fikir düzeyinde çok zengin bir argümanken, bu, fikir düzeyinde konuşulabilecekken, tartışılabilecek bile demiyorum, konuşabilecekken bu...
- Ben bana tepki gösteren hiç kimseyi sorumlu tutmuyorum. Sözlerim çarpıtıldı, hem de basın kuruluşları kendi menfaatleri doğrultusunda çarpıttılar. Ben insanlar, herkes oturup her okuduğunu sorgulasın sonra da oturup izlesin 'bu kız gerçekten ne demiş' demiyorum. Ama bu konu hakkında yorum yapacaklarsa, yorum yazacaklarsa, hakarette bulunacaklarsa birinci kaynağından izlemeli ve az önce söylediğim gibi olaya bu şekilde yaklaşmalıydılar. Ama ben fikrim gelirse yine ben susmayacağım. Çünkü bu ülkenin gençlerini susturamayacaklar. İstedikleri kadar da çarpıtabilirler. İstedikleri kadar da nemalanabilirler. Ben ne dediğimi gayet iyi biliyorum."
Geçen haftaki programda Aysun Kayacı'nın sözlerine karşı çıkan Müjde Ar, Kayacı'ya yönelik eleştirilere çok üzüldüğünü ifade ederek, şöyle konuştu:
"Ben tabii çok üzüldüm. Bu kadar genç bir insanın bu kadar üstüne gidilmesine ve bizim içimizde bir linç şeyi de var yani. Linçten öte hatta bir recm neredeyse yani. Aysun bir de kadın ve genç bir kadın. Yok bacağı deniyor, yok orası deniyor, burası deniyor. Ben çok çok üzüldüm. Zaten tartışmanın oraya gideceğini bilseydim 'Seninle aynı fikirdeyim' derdim yani inadıma... Burada şöyle bir şey var, burada Aysun 'Fikirlerim henüz oluşmadı' diyor. Netleşmiş de olabilir ve o şekilde düşünüyor olabilirsin. Bunları çok fazla ciddiye almamak lazım. Benden sana abla tavsiyesi."
Müjde Ar, kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulmasını da 'komik' olarak nitelendirerek şöyle konuştu: "Barınma, eğitim, kültürel haklarını savunduğum insanlar benim hakkımda haklarını savunuyorum diye suç duyurusunda bulundular. Bütün bunlara ancak gülünür ve geçilir. Komik çünkü burası. Komik yani."
Kayacı, program sırasında yapılan eleştirilere yönelik olarak şu dikkat çekici sözleri de sarf etti:
- Sözü söyleyenin itibarını sarsarak, sözün itibarını sarsmaya çalışıyorlar ve bunu çok kolay yapıyorlar.
- Genel olarak zaten sevilmiyor kabul edildiğim için, dolayısıyla ne derse de 'Bir kurşun da ben atayım, bir artı da ben kazanayım' çünkü çok kolay.
- Ben biraz daha söylemediğim sözler üzerinden bunlar yazılıp, çizilip, çarpıtılırsa, yorumlar yapılırsa gerçekten tekzip edeceğim yani.
- Ben ülkemi sevdiğim için konuştum ya. Şimdi ağzıma tüküreyim, başka bir şey demiyorum.
- Teşekkür ediyorum, en azından izledikleri için. (Kendisi hakkında olumlu eleştiriler yazanlar için söylüyor)
- Keşke izleseler. Geçen hafta 'Ben de oradan geldiğim için o yüzden en çok benim konuşmaya hakkım var' diye bir söylemde bulundum. Yani nerelerinden anlıyorlarsa oralarına konuşayım yani.
Müjde Ar: "Bravo Aysun" (televizyongazetesi)
Hürriyet
Vallahi bir hukukçunun bu söyleminden de ben utandım....
Aysun Kayacı'yı savunmak durumunda olacağım benim de hiç aklıma gelmezdi ama sarfettiği sözlerin başını sonunu bilmeden yapılan bu yorumlardan gına geldi desem yanlış olmaz.
Sözlerinin ana fikri bu değildi ama velev ki Aysun Kayacı "hiç benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir olur mu" dedi.
"Aptal sarışın", "bacakların oyu ne kadar", "edepsiz civciv" ,"teneke kafalı" gibi tanımlamalarla, hele ki şehit dedelerden (hani Dinime dahleden bari Müslüman olsa demişler) dem vurarak bu fikir çürütülür mü?
Be arkadaşlar; hukuk okudunuz da hiç mi Çiçero okumadınız? Çiçero da aptal sarışın veya edepsiz civciv miydi?
Kayacı'nın aslında özü itibarıya söylemediği ancak öyle gösterilen kavrama gerek siyasette gerekse hukuk dilinde "elitist demokrasi" denir. Tarihi eski Yunan'a dayanır.
Ha bu kavram bizim demokrasimiz ve demokrasi anlayışımız için uygun mudur ? Elbette değildir.
Ancak programı nasılsa izlemiş biri olarak, zaten Kayacı da bu fikri savunduğunu söylememiştir.
Burada dikkate alınması gereken konu ve işin özü şudur:
Dağdaki çoban ve Aysun Kayacı eşittir. Bu eşitlik için; en başta eğitim olanaklarında, sağlık hizmetlerinde, güvenlikte, iş bulmada, iş kurmada, seçme, seçilme ve fırsat özgürlüğünde insanların eşit olmaları gerekir. Siz bu şartları sağlamıyorsanız "eşitlikçi demokrasi"den yana değilsiniz demektir.
Siz 3 çocuk önerip, o çocukların "saldım çayıra mevla kayıra" felsefesi ile yetişmesine zemin hazırlıyorsanız, eğitim alma hakkında eşitliği sağlamayıp aksine eğitimi özelleştiriyor, paralı hale getiriyorsanız, barınma imkanları yaratmayıp, saf Dini duygularını kullanıp tarikat ve cemaatlerin kucağına atıyorsanız, ekmek parası kazanacağı bir işi temin edemeyip, onu sadakaya, kömüre, bulgura muhtaç bırakıyorsanız, sağlık hakkını özelleştirip dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bir oranda kesinti yapıp bir de üstüne adam gibi bir hizmet almasını sağlamıyorsanız, aşiret, cemaat, Devlet üçgeninde bireysel seçme hakkını ve özgür iradesini engelliyor, antidemokratik Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları ile ancak parası veya lider yalakası olanın seçilebileceği bu sistemi düzeltmek için hiç kılınızı kıpırdatmıyorsanız, Milli Geliri dengesiz dağıtıyorsanız, Gayri Safi Milli Hasılayı hortumlayıp, dağdaki çobanın, öksüz yetimin hakkını utanmadan iç ediyorsanız , hasbelkader işi olanın Kanundan doğan haklarını tırpanlıyorsanız, SİZ NASIL EŞİTLİKÇİSİNİZ ki birilerini her türlü ve özellikle belden aşağı aşağılama hakkını kendinizde görüyorsunuz?
O zaman siz DİNGİL sıfatını hak ediyorsunuz... (Bakınız Bekir Coşkun'un bugünkü yazısı)
Zaten doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar bizim memlekette...
Bence Sayın Aysun KAYACI anlatmak istediğini doğru ifade edememiştir.Amacının hakaret etmek olduğunu zannetmiyorum.Olay çok fazla saptırılıyor
Kayacı'ya dava üstüne dava
"Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu aynı olamaz" diyen manken Aysun Kayacı'ya dağdaki çobandan yanıt çok sert geldi.
Malatya Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı İhsan Akın, Kayacı hakkında suç duyurusunda bulundu. Akın, Aysun Kayacı'nın söyledikleri ile TCK 125 basın yoluyla hakaret, TCK 216/2 "Halkın bir kesimini sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılamak suçlarını işlediğini belirterek, Malatya Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU
Çobanları temsilen açıklama yapan Birlik Başkanı İhsan Akın, "Geçtiğimiz günlerde özel bir televizyon programında haddini aşan ve kendisini hiç ilgilendirmeyen açıklamalar yapan manken Aysun Kayacı'yı hayretler içerisinde izledik. Malatya'daki birlik üyelerimiz ve çobanlar olarak bu hakaret vari açıklamayı kınayarak suç duyurusunda bulunduğumuzu, kamuoyunun bilgisine sunarız." dedi.
Akın, Türkiye'de hayvancıkla uğraşan insanların ekonomiye yapılan katkıyı göz ardı eden Kayacı'nın et ve süt ürünlerini tükettiğinde hakaret ettiği çobanları hatırlamasını istedi. İhsan Akın, suç duyurusunun Kayacı ve onun zihniyetindeki insanlara ders olmasını temenni etti. Ülkede her insanın eşit olduğu gibi oylar ve alınan hizmetlerinde eşit olduğunu söyleyen Akın, Kayacı'nın ayak takımı olarak gördüğü çobanlardan en kısa sürede özür dilemesi gerektiğini vurguladı. Akın ayrıca Kayacı'yı gündem oluşturmak için olduk olmadık çıkışlardan kaçınması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Malatyalı çobanlardan Hasan Şahin, "İnsanlar eşittir o kendi işine baksın. Çobanlara karışmasın" dedi. Bir diğer çoban Vahap Demirel ise "Aysun Kayacı'yı çok kınıyorum. En kısa zamanda özür dilemesi lazım. Suç duyurusunda bulunduk" şeklinde konuştu. Çobanlardan Ahmet Güneş ise "Aysun Kayacı'ya çok tepkiliyim. Biz çobanlardan özür dilemesi lazım. O Kendi işine baksın." diyerek tepkisini dile getirdi.
Habertürk