Re: Tuzla Tersanesi işçileri direniyor
İnsana işçiye yapılan işe kanunların işediği ülkeler'de Filka Testleri Kum torbalarıyla yapılıyor.
Tuzla cinayetleri için avukat aranıyor!
Sıkı bir avukat ya da avukatlardan oluşmuş bir ekip çıksa, “Tuzla tersanelerinde işçi kanıyla beslenen cinayetleri” durdurabilir. Bu cinayetleri ya yazar Ege Cansen’in 18 Haziran günü köşesinde dile getirdiği önerideki gibi; “ölen işçi başına en az 5 trilyon lira ölüm tazminatı” getiren bir yasa çıkartmak önleyebilir ya da sıkı bir avukat...
İyi bir avukat çıksa...
Ne oluyor dese...
Davayı incelese...
Belge, bilgi, kanıt toplayarak ve hâkimin önüne “Tuzla tersanelerinde normal bir çalışan-çalıştıran, bir işçi-işveren, çürümemiş bir üretim ilişkisi bulunmadığını” koysa...
Savcı mecbur kalır...
Mahkeme heyetine Tuzla tersanelerinde üretim sistemi normal bir işçi-işveren beraberliği değil, çürümüş bir “crony kapitalizmi”dir, o yüzden bu tersanelerde üretim sırasında bir işçi, iş kazasında ölürse o işçinin işvereninin; “ölen işçinin yakınlarına 5 trilyon lira ölüm tazminatı ödemesine hükmedilmelidir” diye talep getirir.
Hâkim savcıya uyar.
Kararını bu yönde verir.
Tuzla tersanelerindeki emekçi kanıyla beslenen “işçi cinayetleri” işte o zaman durur.
Aralarında iktidar partisi AKP’den milletvekilleri de olan tersane sahipleri, “işçi ölümü başına 5 trilyon lira tazminat ödemeyi göze alamayacakları” için gerekli önlemleri alır ve “Tuzla’da uygulanan yüz karası crony kapitalizminden” ancak vazgeçerler. “Hükümete göbeğinden bağlı” iş yerlerinde; köle düzeyinde ücretle ve ölümle biten iş kazalarına her zaman açık koşullarda işçi çalıştırılmasına “crony kapitalizmi” diyorlar.
Ahbap-çavuş kapitalizmi!
İşvereni kollama kapitalizmi!
Vahşi sermayedarı koruma ve siyasi partini onlarla besleme kapitalizmi! Başbakan, Tuzla’daki kesintisiz olarak sürmekte olan ve sayısı 100’e yaklaşan işçi ölümleri sonrasında bile işverenlere sadece “karşınızda bizi bulursunuz...” diye havayı yumruklayan içi boş gözdağı veriyor. Tuzla’da tersane işleten vahşi sermaye sahibi işverenler, Başbakan’ın kurusıkı gözdağından korkmayacağı gibi TBMM’nin Tuzla Araştırma Komisyonu kurup “kızları ve kadınları çok güzel Ukrayna’ya gezi düzenlemesine” de bir yerleriyle gülüyorlar. Çünkü bu TBMM Komisyonu, her nedense 40 yıldır tersanelerinde hiçbir işçinin ölmediği Almanya’ya gidip inceleme yapmak yerine “Ukrayna’ya gitmeyi...” tercih ediyor.
Bu yüzden avukat gerekli!
Sıkı bir avukat.
Gerçek bir hukukçu.
Ve gerçek avukatlardan oluşan hukuk ekibi çıksa, “Tuzla tersanelerindeki işçi cinayetlerine sebep olan vahşi üretimin aslında hükümet ile göbek bağı olduğunu” ispatlasa ve işçi sendikaları da davul-zurna çalmayla yetinmeyip dünyanın en iyi avukatlarını bulmaya da uğraşsa bir savcı çıkar, bir de hâkim çıkar.
Göbek bağını görür.
Ve işçi ölümünde işverenin, işçinin varislerine ödeyeceği tazminat yükünü 5 trilyon liraya çıkartan kararı alır.
O zaman görürüz.
İşçi ölümleri durur. Çürümüş “göbek bağı kapitalizmi” ancak gerçek hukukçuların ve onlara sahip çıkacak gerçek sendikaların çabası sonunda geriletilebilir.
Bir avukat aranıyor.
Avukat çıkmazsa...
Cinayetler sürecek...Necatı Doğru 28/06/2008
İşçi kanı içerek!
Düz işçinin el emeği, ustanın tecrübeyle damıtılmış iş gücü, mühendisin beyin üretimi-zihin gücü bir araya gelir, çeliği, putreli, makineyi, volanı, kasnağı, dişliyi, sacı, plastiği, bilgisayarı birbirine uyumlandırır gemi yapar.
Tanker üretir.
Yat inşa eder.
Yaratanlar emekçilerdir.
Onların alın teri.
Göz nuru, zahmeti.
Gayreti, yorgunluğu.
Parayı kazanan ise tersane sahibi işverenlerdir. İşçinize, emekçinize iyi davranın, hakkını verin, iş yeri güvenliğini sağlayın ve emekçinin canını, sağlığını koruyun, vergi kaçırmayın, çevreyi kirletmeyin, tekel-kartel kurup tüketiciyi kazıklamayın yoksa “emekçinin iktidarı demek olan komünizm” gelir korkusunun dünyada bitmiş olması bahtsızlıktır.
Komünizm korkusu kalktı.
Bu talihsizliktir.
Çünkü iş cinayetleri hortladı, “işçi kanı içerek” tersane sahibi olmayı; gemi, tanker, yat yaparak “dünya tersaneciliğinde 4. sıraya yükselebilmeyi” İstanbul Tuzla’daki 95 tersanenin sahibi başardı. İçlerinde “işçi kanı içmeden” gemi üretenler var.
Ama kaç tersane!
Bir elin parmakları kadar.
Ya da iki elin..
***
Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO), 2 karar aldı. Birincisi, 2015 yılından sonra 15 yaşından büyük gemiler denize çıkamayacak. İkincisi, 2015 yılından itibaren “tek cidarlı gemilerin denize açılmasına” yasak gelecek. Bu yüzden bütün gemi sahipleri, eski gemilerini hurdaya verdi, tersanelere yeni gemi yaptırmaya koştu.
Türkiye’ye de fırsat güldü.
Bütün dünyada tersaneler işle-üretimle doldu, siparişler patladı. Türkiye’nin işverenleri de “tersanecilikte 4. sıraya” oturdu ve “işçi kanı içerek gemi üretimi” bizim ülkemizde hicap ve ayıplamadan hiç etkilenmez oldu.
Bu iktidar unuttu.
Unutturdu.
Hicap (utanma) duymuyor.
Ayıplanmaktan çekinmiyor.
Prim affı, vergi ve sigorta indirimi ile sermaye sahiplerinin, yani bu bağlamda, “Tersane sahiplerinin” üzerindeki yükleri düşürürken, Meclis’ten yeni çıkardığı “İstihdam Paketi” ile de 50 işçiden fazla işçi çalıştıran iş yerlerinde “iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma mecburiyetini” de kaldırarak tersanecileri rahatlatıyor. Tersanelerde bir işçiyi günde 22 saate kadar çalıştırabilme hakkı getiriyor.
İşçi ölümleri durmuyor.
Durdurulmuyor.
Önlemler eksik.
Güvenlik yetersiz.
Denetimler göstermelik.
Önlem almayan tersaneleri Bakan, “kapatırım” diyor, kapatmıyor. Türkiye, bu çağda gemi yapımcı sermaye sahiplerine “işçi ve emekçi kanı içirerek” küresel rekabet cinayetlerinin öncüsü oldu.
Baş sorumlu iktidardır.
Başbakan’dır.
Ve Çalışma Bakanı’dır. Necati Doğru 21/05/2008
Re: Tuzla Tersanesi işçileri direniyor
Karşınızdaki insanın canına kastınız varsa tuzla tersanede iş bulun