-
Düzeltme sayın measın gerekçelerini okuduktan sonra ona hak verdim.Teşekkür ederim.YeNİ tck 50/3 50/1' E atıfta bulunmuş.
(3) Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.
MADDE 50. - (1) Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;
a) Adli para cezasına,
b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,
c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,
d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,
e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,
f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,
Çevrilebilir.
5. madde ise açıkca
<span id='hl' style='background-color: #FFFF00'>MADDE 5. - (1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.</span id='hl'>
Anayasanın 38. maddesine 4709 Sayılı Yasa ile 9. fıkra olarak eklenen, “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmü zaten tartışma sebebiydi.
İİK 337 de 2 şart saymış bunlar
7201 Sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak sanığa tebliğ edilmesi
Tebliğ edilen bu belgede mal beyanında bulunma ihtarının yer almasıdır.
Anayasa ile aykırılık teşkil etmiyordu.Kamu düzeni ile ilgili bir suçtu.Bu suç yasal bir yükümlülüğün mazeretsiz olarak yerine getirilmemesinden kaynaklanır.Sadece sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğün ihlal edilmemesi, aynı zamanda kamu otoritesine karşı da bir suç işlendiği için hapis cezası verilebiliyordu.
Buraya kadar incelediğimizde şu sonuca varıyorum.İİK 337. maddesi TCK'nın 5. Maddesinde tarif edilen ceza içeren kanundaki suç olduğu için TCK'nın 50/3'ün atıf yaptığı 50/1 uygulanmalıdır.Sayın measa çok teşekkür ediyorum.
İn fide Salus (Kurtuluş Sadakatte Yatar)
-
Bu forumdan iki tane açmışsınız. o foruma da yazdığım gibi; sayın meas ın ve sayın ali sinkayın konuyu yanlış yorumladığını düşünüyorum.
ya da, görüşünüz doğru ise benim bahsettiğim kişinin mal beyanından dolayı neden hapis yattığını açıklamak durumundasınız.
keşke bu cezası uygulanmasa artık, diyorum ,çünkü gerçekten çok çağdışı bir ceza. kaçıncı yüzyıldayız allahaşkına. insanlar hala bu suç yüzünden hapse mi atılacaklar. ama uygulama hiç de öyle değil.
hapis cezası bal gibi uygulanmaya devam ediyor.
-
sayın yöneticiler başlıkları birleştirebilirlermi acaba ?
CEZALARIN TECİL EDİLEMEMESİ VE PARA CEZASINA ÇEVRİLEMEMESİ
İİK MADDE 352b - (Ek: 3222 - 6.6.1985) Bu Kanun uyarınca hükmolunan cezalar tecil edilemez, hürriyeti bağlayıcı cezalar 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde yazılı para cezasına ve tedbirlere çevrilemez, failleri hakkında Türk Ceza Kanununun 19 uncu maddesi hükmü uygulanmaz. (*)
_____
(*) Madde 352a nın madde numarası, 30.7.2003 tarih ve 25184 sayılı R.G.'de yayımlanan, 17.7.2003 tarih ve 4949 sayılı Kanunun 100. maddesi hükmü gereğince değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
_____
Sayın Alisinkay ve meas Konuyu İcra ve İflas yasasının yukarıya aldığım hükmü ile birlikte değerlendirmek gerek. Ve konuyu kanunlar ihtilafı prensiplerine göre çöçmek gerek.
Özel Kanun genel kanun ilişkisine bakmak gerek.
Fikrimce T.C.K. yeni bir kanun olmasına rağmen genel bir kanundur. İ.İ:K. nunun 325 b hükmü ise özel bir kanunudur. Özel kanunların genel kanunlara önceliği vardır.
Bu itibarla Mal beyanında bulunmama suçundan hapis cezasının kalktığını söylemek pek mümkün değil gibi gözüküyor
Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır...
-
BU MAL BEYÂNI KONUSUNDA O KADAR ÇOK YORULDUM Kİ; MAL BEYÂNINDA BULUNMAMAKTAN DOLAYI VERİLEN HAPİS CEZÂSININ KALKMADIĞINI, KANUNİ DAYANAKLARA VE SOMUT ÖRNEKLERLE AÇIKLAMAMA RAĞMEN, HALEN KONUYA YANLIŞ YÖNDEN YAKLAILDIĞINI GÖRMEKTEYİM.
BU KONUYU KAÇ FORUMDA BELİRTTİĞİMİ ARTIK HATIRLAMIYORUM BİLE.
MAL BEYÂNINDA BULUNMAMA SUÇUNDAN DOLAYI VERİLEN HAPİS CEZÂSI KALKMIŞ DEĞİLDİR. UYGULAMA AYNEN DEVAM ETMEKTEDİR.
HERŞEYDEN ÖNCE; İCRÂ VE İFLÂS KANUNU'NUN İLGİLİ MADDELERİ, YETERİNCE AÇIKTIR. YÜRÜRLÜKTE MADDELER DE UYGULANACAKTIR. BU CEZÂNIN KALDIRILMASI, ÖNCELİKLE, DEVLETİN, ALACAKLININ MENFAATİNİ KORUMAMASI ANLAMINA DA GELECEKTİR. O HALDE; ALACAKLIYI KİM KORUYACAKTIR?
-
MADDE 5. - (1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.
Bu madde İİK ve bütün diğer özel kanunlardaki cezaları kaldırmıştır sayın ırmak.
İn fide Salus (Kurtuluş Sadakatte Yatar)
-
Sayın zara şu anda uygulanabilir ama Yeni TCK açıkca düzenlemiş ve 1 Nisan'dan sonra uygulama imkanı yok Şunu da belirtmeliyim ki sözleşmeden dolayı hapis cezası verilemez anayasaya aykırı, yani devlet zaten alacaklının durmunu düşünmüyor bu suç kamu düzeniile ilgiliydi
İn fide Salus (Kurtuluş Sadakatte Yatar)
-
sayın alisinkay,
ben icrâ ve iflâs kanunundan bahsediyorum, siz olayı devamlı surette türk cezâ kanunu çerçevesinde değerlendirerek aynı hukuki hatada ısrarlı davranıyorsunuz.
(sözleşmeden doğan borçlarle ilgili hiç kimsenin cezâlandırılmayacağı) konusu ve bu hususun anayasa'ya aykırı olduğu ididiası çok eski bir konudur. niştekim burada da konular birbirine karıştırımıştı ve yazılı ve görsel medyada bu husus geçmiş yıllarda epey yankı uyandırmıştı. bu hukuki yaklaşım da zaten, külliyen yanlıştır.
nitekim; yukarıdaki iddialar kamuoyunu uzunca müddet meşgul etmiş olmakla kalmıştır. ve o yıllardan itibaren de, aynen bugün olduğu gibi, BU SUÇLARIN UYGULANMASINA DEVEM EDİLMİŞTİR VE DE NİTEKİM DE DEVAM EDİLMEKTEDİR.
1 NİSAN'DAN İTİBAREN DE HERHANGİ BİR DEĞİŞİKLİK OLMAYACAKTIR.
SORUYORUM SİZE: İ.İ.K. İLGİLİ MADDELERİ YÜRÜRLÜKTE Mİ DEĞİL Mİ?? O HALDE? BU MADDELER, "SPOR" OLSUN DİYE ÇIKARILMAMIŞTIR, ÖYLE DEĞİL Mİ? İLGİLİ MADDE KANUNDA MEVCUTSA, ELBETTE Kİ UYGULANACAKTIR.
-
Her zaman dikkatle izlediğim sayın Tayyar cem eralpin daha önce açmış olduğu aşağıdaki foruma bakar mısınız
https://www.hukuki.net/topic.asp?TOPIC_ID=4234&ARCHIVE=
İn fide Salus (Kurtuluş Sadakatte Yatar)
-
artı,
yürürlükteki kanuni mevzuatı toplu olarak değerlendiridiğinde; devletin, alacaklısını koruduğu açıkça görülecektir.
bunun en bariz örneği, zaten, yukarıda sözünü etmiş olduğumuz, icrâ ve iflâs kanunundaki muhtelif cezâi yaptırımlar ve bu yaptırımların başında gelen, mal beyânında bulunmama ve gerçeğe aykırı mal beyânında bulunma vs. gibi suçlar ve bu suçların işlenmesi halinde VERİLEN cezâlardır.
bu suçların kamu düzeni ile ilgisi olduğu doğru olup o ayrı bir konu. fakat ileri sürdüğünüz savın, -kabul anlamına gelmeksizin- bir an için doğru olduğunu farz edersek, o halde, bu suçla birlikte diğer tüm icrâi suçların da ortadan kalkmış olması gerekecektir ki; (taahhüdü ihlâl, yeddiemine bırakılmış mahcuz malı kaçırmak veya satmak, çocuk teslimine dair icrâ emrine rağmen çocuğu teslim etmemek, gerçeğe aykırı mal beyânında bulunmak, defteri tutulmuş eşyayı kaçırmak, vs. gibi ) burada detaylandıramayacağım kadar çok sayıdaki suçların da ortadan kaldırılmış olması anlamına gelecektir. dolayısıyla; tüm bu suçalata ilişkin yasa hükümleri de, YÜRÜRLÜKTEKİ KANUNDA AÇIKÇA YER ALDIĞI HALDE, UYGULANMAYACAĞI, ANLAMINA GELECEKTİR Kİ; BUNUN KABULÜ MÜMKÜN DEĞİLDİR. EŞYANIN TABİATINA AYKIRIDIR.böyle bir durumd, alacaklılarıve hak sahiplerinin korunması gerekirken, öncelikle kötü niyetli borçluların korunmuş olacağı manasına da gelecektir.
-
B- Yasa'nın 337. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
İtiraz başvurularında, icra takibinin dayanağı olan işlemlerin bir alacak borç ilişkisinden kaynaklandığı ve temelinde bir sözleşme olduğu, sözleşmenin yerine getirilememe sebebiyle Yasa'da özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, bunun ise Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasına aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, hakkında icra takibinde bulunulan borçluya, takibin niteliğine göre yasada belirtilen sürede, kendisinin veya üçüncü kişilerin elinde bulunan mal, alacak ve haklarından borca yetecek miktarını haklı neden olmaksızın yazılı veya şifahen icra dairesine bildirmemesi halinde hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmüştür.
Bu suçun konusu, cebri icra işlemlerinin yürütülmesi sırasında borçluya yasa ile getirilen bir yükümlülüktür. Nitekim bu husus, mal beyanında bulunmama suçunu konu alan 11.12.1957 günlü, 16-28 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında, "prensip itibariyle İcra ve İflas Kanunu'na vazolunan cezai hükümler borçluyu kanun emirlerine itaate mecbur etmek ve dolayısıyla alacaklının hakkını kolayca istihsal eylemek için bir nevi müeyyideden ibarettir." şeklinde açıklanmıştır.
İtiraz konusu kuralda düzenlenen suç konusu eylem, Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında sözü edilen, doğrudan sözleşmenin yükümlülüğünün yerine getirilememesi olmayıp, kanunla getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün yerine getirilmemesidir. Bununla korunmak istenen hukuki yarar, yasa hükmüne uymak suretiyle cebri icranın etkin bir şekilde yürütülerek kamu otoritesinin sağlanmasıdır.
Bu nedenlerle kural, Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasına aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Esas Sayısı: 2001/415
Karar Sayısı: 2002/166
Karar Günü: 21.11.2002
Resmi Gazete Tarihi: 28 Şubat 2003
Resmi Gazete Sayısı: 25034
Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır...