Alıntı:
1909 yılına kadar gayrimüslimler askere alınmıyor, buna karşın Bedelat-ı Askeriye denilen yıllık 2,5 dolar gibi çok küçük bir vergi veriyorlardı. Şüphesiz savaşlar olduğunda Hıristiyan ırklar ekstra bir vergi de verdiler,ancak çok büyük miktarlarda değildi. Bu para karşılığında Müslüman olmayan uyruklar canlarını koruyabildikleri gibi, mallarının başında bulunduklarından gittikçe varsıllaşmanın ötesinde refah düzeylerini de artırmaktaydılar. Oysa Türkler, savaştan dönebilseler bile mallarının yıkılmakta ve ailelerinin gittikçe fakirleştiğini görerek yaşama inançlarını yitirmekteydiler.Diğer yandan Rum asıllı İstanbul milletvekili Kozmidi Efendi, II’nci Meşrutiyetin ilanının birinci yıldönümüne yaklaşılan sıralarda,3 Temmuz 1909 günü Meclis-i Mebusan’da yapmış olduğu konuşmasında; ‘eşitlik demek, bütün Osmanlı uyrukları arasında Hükümete karşı sahip oldukları hukuk ve nitelendirilen görev bakımından birbirine uyuşmuş biçiminde yaşamalıdır’ diyerek, Hıristiyanların Bedelat-ı Askeriye'yi nefretle verdiğini vurguluyor ve kaldırılmasını öneriyordu.[6]Aynı gün kürsüye gelen Ermeni asıllı Erzurum Milletvekili Ohannes Varteks Efendi de“ hiç bir Osmanlının askerlik için başkasının kanıyla yaşamaya hakkı olmadığını ”olayı kişiselleştirerek şöyle vurguluyordu:
“Kendi oğlumun muharebeye gideceğini bilerek oğlumun kanını 50 lira ile satın alıyorum ve fukaranın oğlunu gönderip orada öldürüyorum bu bir mücrimiyettir ve bu prensibi kabul etmiyorum.(...)Askerlik boynumuzun borcudur,bunun başka yolu yoktur.”[7]
Müslüman olmayanların bu konuda göstermiş oldukları kararlılık sonucu, Meclis-i Mebusan 12 Temmuz 1909 tarihinde Bedelat-ı Askeriyenin kaldırılmasını ve askerlik ödevinin bütün herkesi kapsayan bir karar tasarısını kabul etti.Kabul edilen bu karar tasarısı ile uygulamanın aynı yıl içinde başlanılmasını öngörüyordu.Meclis tarafından alınan karar tasarısının ardından hükümet 1883-1888 doğumluların birden celp edilmesine karar verdi.Mart 1911’de 200.000 civarında askerlik mükellefinin 40.000’i gayrimüslim idi.27 Mart 1912 günü de Harp Okulu ilk gayrimüslim mezunlarını verdi.394 subay adayı arasında 4 Rum,3 Ermeni ve 1 Yahudi vardı.[8]Birkaç ay sonra patlayan Balkan Savaşında cepheye 8.000 Ermeni gönderildi.Çanakkale Savaşında Topçu Batarya Komutanı,Jandarma Komutanı oldular.Ermeni,Yahudi ve Rum kökenli yurttaşlarımız Birinci Dünya Savaşında Osmanlı üniforması altında cephelerde şehit düştüler,gazi oldular.Bu şehitlerimiz sayıca o kadar fazladır ki bu bildiri kapsamında sadece I’nci Dünya Savaşındaki önemli cephelerde 1915 yılında savaş alanında şehit düşenlerin bazılarının adları anılarak ruhları şad edilmeye çalışılacaktır.Bu kahramanların büyük çoğunluğu cephenin ileri hatlarında piyade,jandarma,istihkam gibi muharip sınıf görevlerini icra ederlerken şehit düşmüşlerdir.Çanakkale Savaşlarının biraz sonra ifade edeceğim en kanlı muharebeleri dikkate alındığında rütbelerin en büyüğü olan şehitlik mertebesine ulaşmış olduklarını sizlerin takdirlerinize bırakmak istiyorum. Agop oğlu Misak Arıburnu Muharebesinde,Agop oğlu Norsis Asmadere Muharebesinde, Hanuşkaz oğlu Mezhap Zığındere Muharebesinde,Karabet oğlu Panos Hisarkale’de,Tefekçiyan oğlu J.Tğm.Arakil,Ohannis oğlu Agop, Kirkor oğlu Dikran Kireçtepe muharebesinde,Papazyan oğlu Artin Kocadere Muharebesinde şehit düşmüşlerdir.Özellikle Çanakkale cephesinin ileri hatlarında muharip asker olarak hizmet veren Ermeni yurttaşlarımızın aksine Rum kökenli Osmanlı yurttaşları geri hizmetlerde bulunmuşlardır.Meclis-i Mebusan’da yapılan görüşmelerde Çanakkale cephesinin ileri hatlarında görev alması istenen Rumlar cepheye gönderildiklerinde ise silahlarıyla birlikte 28 Mayıs 1915 günü ANZAK kuvvetlerine teslim olmuşlardır.[9]Bu durumu ilginç olarak değerlendiren Sihlerle Gunkalarla ve Pencaplı Müslümanlarla birlikte omuz omuza çarpışan Yeni Zelandalı Onbaşı Chisholm güncesine geçirmekten kendini alamamıştı.
Ayrıca isimleri sayılamayan sayıları yüzlerle ifade edilen Ermeni kökenli yurttaşlarımız,Filistin’de,Irak’ta,Kanal Cephesinde,Galiçya’da, Romanya’da, Kafkas Cephesinde şehit olmuşlardır.Sadece Sağlık Subayları ele alındığında bile bu sayı yüzleri bulmaktadır.Tabip Binbaşı Ogüst Efendi 1916,Yüzbaşı Agop Ekmekçiyan,Yüzbaşı Armenak,Yüzbaşı Dilbekçiyan,Yüzbaşı Ferhatyan şehit oluş tarihi 1915,ne kadar garip,sözde Ermeni Soykırım tarihi aynı tarihte cephede şehit olan Ermeni kökenli yurttaşlarımız.Rum kökenli Yüzbaşı Aristidi Teneyannis,Yüzbaşı Bahor,Yüzbaşı Corci,Yüzbaşı Elmasyan ve diğerleri bu topraklar için şehit düşmüşlerdir.Gazi olmuşlardır, Çanakkkale, Galiçya ve Filistin cephelerinde başarılı hizmetlerinden dolayı gümüş liyakat madalyası ile ödüllendirilen Oskan oğlu J.Yzb.Agop,[10]Kafkas cephesinde yaralanan Gazi madalyalı Türk Dil Bilimcisi P.Tğm.Agop Martayan (Soyadı Yasası ile Dilaçar soyadı kendisine Mustafa Kemal tarafından verilmiştir.) bunlardan sadece bir kaçıdır.
Ancak madalyonun öteki yanına bakıldığında ise özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 3 Ağustos 1914 tarihinde seferberliğin ilanı ile askere alınan Ermeni gençlerinin silahları ile birlikte 30 Ağustos 1914’ten itibaren firar ettikleri görülmektedir.Rus ilerlemesine koşut olarak Sivas’ı bir kurtarılmış bölge statüsüne sokan Muratyan güçleri ile Midyat’taki Bagok Dağı bloku üzerindeki Hezek bölgesindeki silahlı ayaklanmacılara katıldıkları ve Van ve civarında kitlesel olarak ayaklandıkları görülmektedir.Bu hareket içerisinde yer alan Ermenilerin kendi ulusal devletlerinin kurulmasını sağlamak amacıyla büyük bir ihanet örgütlenmesiyle askerliği bir araç olarak kullanıldıkları görülmektedir.
Doç.Dr.Esat ARSLAN'ın araştırmasından alıntılardır.
Hukukta "suçun kişiselliği" denilen bir ilke vardır, hiç kimse dedesinin, babasının suçu nedeniyle cezalandırılamaz. Bu nedenle Sn. serhat_61 'in mesajının yukarıya alıntıladığım bölümüne katılmıyor, Ermeni olsun, Rum olsun, Hıristiyan veya Yahudi olsun yurduna, bayrağına bağlı bütün vatandaşlarımızı tenzih ediyor, geçmişte bu topraklar için şehit düşmüş gayrimüslim vatandaşlarımızı da minnet ve rahmetle anıyorum.