-
sayın ser'33,
ileride yeni bir kiracıyla sözleşme yaptığınızda, ihtilâf vukuunda, tebligat konusunda muhtemelen ortaya çıkabilecek zorlukları ve tebliğ imkânsızlıklarını önlemek amacı ile, alınabilecek birçok tedbir mevcut olduğu gibi, kontratı ne şekilde tanzim edeceğiniz de, elbette ki çok önemlidir.
kiracınız HİÇ KİRA ÖDEMEDİĞİNDEN, benim size tavsiyem şu olacaktır:
kiracınıza ait başka muteber adresler tespit edemediyseniz ve başka bir (bulunduğu yerde elden tebliğ vs.gibi) çare de bulamadıysanız, (noterden ihbârnâme keşide etmeksizin) doğrudan ilgili icrâ müdürlüğüne giderek, "ilâmsız tahliye tâkibi" ne müracaat etmenizi ve söz konusu işyeri adresine tebligat çıkarttırmanızı öneririm. tebligat kanunu'nun (vaziyete göre uygulanması gereken) hükümleri gereği, söz konusu adrese tebligat yapılabileceği görüşündeyim. ilâmsız tahliye tâkibi, haciz ve tahliye tâlebinin yanısıra ihtârı da içerdiğinden, kiracınıza ayrıca noterden ihtârnâme göndermeniz gerekmez.
bununla birlikte; muhakkak surette; (su vb. enerji ile ilgili,) halen adınıza kayıtlı olan sözleşmeleriniz var ise, ilgili kurumlara giderek; a) dilekçe ile müracaatla, kontratınızı ibrâz etmek sureti ile- usulsüz enerji kullanıldığına dair ihbârda bulununuz ve enerjinin kesilerek sayaca mühür vurulmasını tâlep ediniz.
veyahut en iyisi; b) ilgili kurumlara müracaatla; gerekirse borçları ödeyerek,adınıza kayıtlı sözleşmelerin İPTÂL edilmesini, sayacın mühürlenmesini tâlep ediniz. (kiracınızın sarfiyatından kaynaklanan miktarları daha sonra kira bedeline ekleyerek tahsil edersiniz.) böylelikle adınıza enerji kullanılmasını önleyeceğiniz gibi, bu, kiracınız üzerinde de baskı oluşturacaktır. mecurda oturmaya niyetli ise, kendi adına enerji sözleşmesi yapmak ve kiranızı da icrâ müdürlüğüne ödemek zorunda kalacaktır. ödemediği takdirde, zaten (aynı adrese tebligat yaptırarak) icrâ tetkik merciinden tahliye kararı alarak uygulamaya koyarsınız.
tebligatı söz konusu adrese çıkarttığınızda; posta memurunun, muhataba tebligatı bildirmesi hususunda beyânını aldığı kişinin, muhataba tebligatı herhangi bir nedenle haber vermemesi, tebligatın geçerliliğini hiç bir surette ortadan kaldırmaz.
esasen; kanunda da bu konuda bir hüküm olmaması, suistimâle açık bir nokta teşkil etmemesi ve -böyle bir olgunun kötü niyetli kişiler tarafından kullanılmasını önlemek bakımdandır, diye düşünmekteyim. bu bağlamda; ("postacı kapıya astım ama yırtıldı desin, kimse göremedim desin sonra gitsin muhtara versin(..)") fikri, kanuni mevzuat ve uygulama ile ve somut gerçeklerle bağdaşmamaktadır. şayet böyle olsaydı, bu husus, suiniyetli borçlular ve diğer muhataplar tarafından-durumu kendi lehine çevirmek için- istismar edilirdi. kötü niyetli muhatap,gerçekte mutalli olmuş olduğu tebligatı, sanki haberdar olmamış gibi, ya ilgili kişileri yalancu şahit göstererek ya da başka yöntemlerle, tebligatı "hükümsüz" kılardı.
uygulamaya bakacak olursak; örneğin icrâ memurluklarında veya muhtelif mahkemelerde; tebligat yapılmış sayıldığında, -ki burada birinci delil tebligatın ilgili yere dönen parçasıdır- icrâdaki süreler işlemeye, mahkemelerde ise dâvâ esastan görülmeye başlar. sayın hâkimin veya icrâ müdürünün görevi, tebligat yapılmış ise, gereken hukuki prosedürü uygulamaktan ibaret olup; (dur bakayım, ben bir de beyânı alınmış kimseye soracağım, muhataba haber vermiş mi, haber kâğıdı yapıştırılmış mı, vs.) diye soracak hali yoktur!
emin olunuz ki; tebligattan haberi olmaması nedeni ile; bir insanın hapse girmesi de hem çok zor hem de çok kolay.
akademik kariyere sahip fakat maddi bakımından zor durumda olan bir ahbap, bir gün aniden, - göz altına alındığında,- bilemediği , fakat bilâhare nezarette iken öğrendiği bir nedenden- gözaltına alındı. sebep: ödenmemiş borçlarla ilgili dosyalardan kaynaklanan, mal beyânında bulunmama suçundan verilen on günlük hafif hapis cezâları. nezaretten telefon ettiğinde; savcılığın infâz kaleminden verilen ilâmat numaralarını esas alarak, ilgili icrâ dosyalarına ulaşmak ve diğer tüm bilgilere ulaşmak mümkün oldu da, bu kişi, yaklaşık iki gününü içeride geçirdikten sonra, serbest kalabildi. meğerse ilgili tüm tebligatlar muhtara bırakılmış olduğundan, hapis cezâsı dahi kesinleşmiş olduğu gibi, savcılık, kesinleşmiş cezânın infâzı (teslim olması için) için dâvetnâme tebliğ etmiş olduğu halde, sonuç vermemiştir. bu arkadaş,ancak,hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılıp gözaltına alınınca, duruma vakıf oldu.
başka bir arkadaşım, -21 günlük tatilde olduğu esnada- yazıhânesine (personel aracılığıyla) tebliğ edilen, müvekkiline ait gerekçeli karardan zamanında haberi olmadığından, 8 gün olan temyiz süresini geçirdiğinden ve temyiz hakkını kullanamadığından,bahse konu karar kesinleştiğinden, temyiz hakkını kullanamamıştır. konu ile ilgili sayısız örnek verilebilir.
öte yandan; muhtarlar, muhatabın ilgili muhtarda kaydı var ise, muhakkak ki tebligatı almaktadırlar. işyeri olduğunun tespiti halinde de, tebligat karakola teslim edilmektedir. muhtarda muhatabın kaydı yok ise, elbette ki kabul etmeyecektir.
ayrıca;bilindiği üzre; hukukta, tek ikâmetgâh prensibi geçerlidir. (bir kişi aynı anda iki yerde muhtarda kayıtlı olamaz.) elbette ki; muhtar, söz konusu yer bir işyeri ise ve muhatabın muhtarda kaydı yok ise, tebligatı almayacaktır.
-
sayın ser'33,
ileride yeni bir kiracıyla sözleşme yaptığınızda, ihtilâf vukuunda, tebligat konusunda muhtemelen ortaya çıkabilecek zorlukları ve tebliğ imkânsızlıklarını önlemek amacı ile, alınabilecek birçok tedbir mevcut olduğu gibi, kontratı ne şekilde tanzim edeceğiniz de, elbette ki çok önemlidir.
kiracınız HİÇ KİRA ÖDEMEDİĞİNDEN, benim size tavsiyem şu olacaktır:
kiracınıza ait başka muteber adresler tespit edemediyseniz ve başka bir (bulunduğu yerde elden tebliğ vs.gibi) çare de bulamadıysanız, (noterden ihbârnâme keşide etmeksizin) doğrudan ilgili icrâ müdürlüğüne giderek, "ilâmsız tahliye tâkibi" ne müracaat etmenizi ve söz konusu işyeri adresine tebligat çıkarttırmanızı öneririm. tebligat kanunu'nun (vaziyete göre uygulanması gereken) hükümleri gereği, söz konusu adrese tebligat yapılabileceği görüşündeyim. ilâmsız tahliye tâkibi, haciz ve tahliye tâlebinin yanısıra ihtârı da içerdiğinden, kiracınıza ayrıca noterden ihtârnâme göndermeniz gerekmez.
bununla birlikte; muhakkak surette; (su vb. enerji ile ilgili,) halen adınıza kayıtlı olan sözleşmeleriniz var ise, ilgili kurumlara giderek; a) dilekçe ile müracaatla, kontratınızı ibrâz etmek sureti ile- usulsüz enerji kullanıldığına dair ihbârda bulununuz ve enerjinin kesilerek sayaca mühür vurulmasını tâlep ediniz.
veyahut en iyisi; b) ilgili kurumlara müracaatla; gerekirse borçları ödeyerek,adınıza kayıtlı sözleşmelerin İPTÂL edilmesini, sayacın mühürlenmesini tâlep ediniz. (kiracınızın sarfiyatından kaynaklanan miktarları daha sonra kira bedeline ekleyerek tahsil edersiniz.) böylelikle adınıza enerji kullanılmasını önleyeceğiniz gibi, bu, kiracınız üzerinde de baskı oluşturacaktır. mecurda oturmaya niyetli ise, kendi adına enerji sözleşmesi yapmak ve kiranızı da icrâ müdürlüğüne ödemek zorunda kalacaktır. ödemediği takdirde, zaten (aynı adrese tebligat yaptırarak) icrâ tetkik merciinden tahliye kararı alarak uygulamaya koyarsınız.
tebligatı söz konusu adrese çıkarttığınızda; posta memurunun, muhataba tebligatı bildirmesi hususunda beyânını aldığı kişinin, muhataba tebligatı herhangi bir nedenle haber vermemesi, tebligatın geçerliliğini hiç bir surette ortadan kaldırmaz.
esasen; kanunda da bu konuda bir hüküm olmaması, suistimâle açık bir nokta teşkil etmemesi ve -böyle bir olgunun kötü niyetli kişiler tarafından kullanılmasını önlemek bakımdandır, diye düşünmekteyim. bu bağlamda; ("postacı kapıya astım ama yırtıldı desin, kimse göremedim desin sonra gitsin muhtara versin(..)") fikri, kanuni mevzuat ve uygulama ile ve somut gerçeklerle bağdaşmamaktadır. şayet böyle olsaydı, bu husus, suiniyetli borçlular ve diğer muhataplar tarafından-durumu kendi lehine çevirmek için- istismar edilirdi. kötü niyetli muhatap,gerçekte mutalli olmuş olduğu tebligatı, sanki haberdar olmamış gibi, ya ilgili kişileri yalancu şahit göstererek ya da başka yöntemlerle, tebligatı "hükümsüz" kılardı.
uygulamaya bakacak olursak; örneğin icrâ memurluklarında veya muhtelif mahkemelerde; tebligat yapılmış sayıldığında, -ki burada birinci delil tebligatın ilgili yere dönen parçasıdır- icrâdaki süreler işlemeye, mahkemelerde ise dâvâ esastan görülmeye başlar. sayın hâkimin veya icrâ müdürünün görevi, tebligat yapılmış ise, gereken hukuki prosedürü uygulamaktan ibaret olup; (dur bakayım, ben bir de beyânı alınmış kimseye soracağım, muhataba haber vermiş mi, haber kâğıdı yapıştırılmış mı, vs.) diye soracak hali yoktur!
emin olunuz ki; tebligattan haberi olmaması nedeni ile; bir insanın hapse girmesi de hem çok zor hem de çok kolay.
akademik kariyere sahip fakat maddi bakımından zor durumda olan bir ahbap, bir gün aniden, - göz altına alındığında,- bilemediği , fakat bilâhare nezarette iken öğrendiği bir nedenden- gözaltına alındı. sebep: ödenmemiş borçlarla ilgili dosyalardan kaynaklanan, mal beyânında bulunmama suçundan verilen on günlük hafif hapis cezâları. nezaretten telefon ettiğinde; savcılığın infâz kaleminden verilen ilâmat numaralarını esas alarak, ilgili icrâ dosyalarına ulaşmak ve diğer tüm bilgilere ulaşmak mümkün oldu da, bu kişi, yaklaşık iki gününü içeride geçirdikten sonra, serbest kalabildi. meğerse ilgili tüm tebligatlar muhtara bırakılmış olduğundan, hapis cezâsı dahi kesinleşmiş olduğu gibi, savcılık, kesinleşmiş cezânın infâzı (teslim olması için) için dâvetnâme tebliğ etmiş olduğu halde, sonuç vermemiştir. bu arkadaş,ancak,hakkında yakalama müzekkeresi çıkarılıp gözaltına alınınca, duruma vakıf oldu.
başka bir arkadaşım, -21 günlük tatilde olduğu esnada- yazıhânesine (personel aracılığıyla) tebliğ edilen, müvekkiline ait gerekçeli karardan zamanında haberi olmadığından, 8 gün olan temyiz süresini geçirdiğinden ve temyiz hakkını kullanamadığından,bahse konu karar kesinleştiğinden, temyiz hakkını kullanamamıştır. konu ile ilgili sayısız örnek verilebilir.
öte yandan; muhtarlar, muhatabın ilgili muhtarda kaydı var ise, muhakkak ki tebligatı almaktadırlar. işyeri olduğunun tespiti halinde de, tebligat karakola teslim edilmektedir. muhtarda muhatabın kaydı yok ise, elbette ki kabul etmeyecektir.
ayrıca;bilindiği üzre; hukukta, tek ikâmetgâh prensibi geçerlidir. (bir kişi aynı anda iki yerde muhtarda kayıtlı olamaz.) elbette ki; muhtar, söz konusu yer bir işyeri ise ve muhatabın muhtarda kaydı yok ise, tebligatı almayacaktır.