-
Buyrun bakın AB ye ne kadar uyum sağlıyoruz.
Emin ÇÖLAŞAN
Bağımlı yargı
e-posta
TÜRKİYE’de kim ‘yargı bağımsızdır’ derse, inanmayın. Bu doğrultuda atılan nutuklara kulak asmayın. Yargı kesinlikle ve hiçbir biçimde bağımsız değil.
Siyasi iktidarın eli kolu yargının tam göbeğinde. Özellikle kritik, iktidarı ilgilendiren davalarda böyle.
Burada defalarca yazdım. Adli ve idari yargıda hákim ve savcıların atama işlemlerini yapan, ceza veren, terfi ettiren, Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçen bir kurul var. Hákimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Bu Kurul 7 kişiden oluşuyor. Başkanı Adalet Bakanı. Doğal üyesi, bakanın emrindeki Adalet Bakanlığı Müsteşarı. 3 üye Yargıtay, 2 üye Danıştay’dan 4 yıl için seçiliyor. Bütün kararlar salt çoğunluk olan 4 oyla alınıyor.
Dolayısıyla, Adalet Bakanı ile onun emrindeki Müsteşar, 2 oy! Yani iktidarın 2 oyu var. Yanlarına 2 kurul üyesi daha aldıklarında istedikleri her kararı çıkarmaları mümkün oluyor. Alınan kararların büyük bölümü ‘dostça’ görüşme ve uzlaşmalarla oluyor!
Hákim ve savcıların atama, ceza vesaire listelerini bakanlık hazırlıyor, kurul onaylıyor! Sekreterya kurula değil, bakanlığa bağlı!
***
Hákim ve savcıları denetleyen, onlar hakkında dosya düzenleyen, ceza verilmesini öneren Teftiş Kurulu ise doğrudan Adalet Bakanı’nın emrinde. Bakan, bir hákim veya savcı hakkında göz kırptığı takdirde, müfettiş o doğrultuda karar vermek zorunda.
Bu durum her iktidar döneminde böyle. Adalet Bakanı ile Müsteşarı kuruldan çıkarmak hiçbir iktidarın işine gelmiyor... Çünkü hepsinin temel amacı, yargının içinde kendi elini ve gücünü bulundurmak, tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmak.
Günümüzde yargının bağımsızlığı işte bu kadar.
Bu yüzden pek çok hákim ve savcı her gün Adalet Bakanı ile Müsteşar’ın kapısında esas duruşta bekliyor, onlara ‘bir emriniz var mı?’ diye soruyor, iktidar partisinden yana olduğunu özellikle belirtip onlardan torpil istemek zorunda bırakılıyor.
Öteki kurul üyelerinin kapısında aynı kuyruk var. O kuyrukta yer alanlar kişisel torpil, ya da hak arama peşinde.
Düzen böyle kurulmuş. Memleketin hákim ve savcıları bu duruma düşürülmüş.
Terfi, atama, ceza olaylarını bir yana bırakıyorum. Yargıtay ve Danıştay üyeliğine seçilmek için her hákim ve savcı, kurul üyeleri indinde kulis yapmak, torpil bulmak, aracı sağlamak zorunda.
Kim iktidar olmuşsa, Adalet Bakanı hangi partidense, örneğin o partiden milletvekili bulup torpil isteyeceksiniz. Ya da hemşeri vesaire bulacaksınız.
Bu yazdıklarıma inanmayabilirsiniz. ‘Olmaz böyle şey, abartıyorsun. Yargı böyle olamaz’ diyebilirsiniz. Abartmıyorum. Tümüyle gerçekleri yazıyorum. Çevrenizdeki hákimlere, savcılara, avukatlara, hatta kurul üyelerine sorabilirsiniz. Onlar size daha neler neler anlatacaktır.
***
Yargı içinde nice dürüst, sabahlara kadar dosya okuyan, adaleti kılı kırk yararcasına sağlayan hákim ve savcılar var. Ama bir de onlar gibi olmayan, korkan, iktidardan direktif veya işaret alıp kararlarını ona göre verenler, ya da vicdanla cüzdan arasında sıkışıp cüzdana ağırlık verenler var.
Dosyalar dağ gibi birikmiş. Mahkeme ne yapsın, savcı ne yapsın? Dava sürelerini kısaltacak yasaları çıkarmaya kimsenin niyeti yok.
Siyasetin elini kuruldan çekmeye de niyetlenen yok.
Sonuç: Yargı bağımsız değil.
Bağımsız olan yargının içinde siyaset olmaz, Adalet Bakanı hiç olmaz. Ona doğrudan bağlı müfettişler olmaz.
Kimse kimseye yalan söylemesin. Her gün AB nutukları atıp toplumu kandırmaya yeltenenler, böyle bir durumun hiçbir AB ülkesinde olmadığını biliyorlar.
Ama bu çarpık düzeni sürdürmek işlerine geliyor.
https://www.hukuki.net
-
Emin Çölaşan fazla genel yazmamış bence, çok doğru konuşmuş, fakat son durumları çok göz önünde bulundurmuş.
Acaba başka ülkelerde yargının durumu nedir? AB ülkelerinde işler her zaman düzgün mü yürüyor?