Babalar önemli tabii...
Printable View
Babalar önemli tabii...
Sağdan sola her türlü fikir tartışılır,hür...
Sağ bekte Recep var,sol açık Lefter imiz var!
Yol gösterecek kedine rehber mi ararsın?
İş görmüyor amma,Telofon Rehberimiz var!
Aziz Nesin
Güzel yurdumun insanlarının güzel ama yanlış anlaşılan bir sözünün sonucudur bu durum. '' Bal tutan parmağını yalar'' sözünün bazılarınca '' Balı dök dök yala'' olarak algılaması Burak ları yarattı.
Her Burak'ın bir babası vardır. Burak lar babasından ne görürse onu alırlar. Erdem eğitim terbiye onur halka saygı emek çalışma alın teri liyakat gibi. ( Levent'ler de aynısını alır ) Burada Burak'ın ne aldığını ve bunun sonucunda ne olduğunu görüyoruz. Çırağı olmadan bir işin ustası olunmaz derler ama Burak'lar için buda önemli değildir. Haydan gelen çok olduğu için Burak'lar emek ve emeğe saygıyı bilmez. Burak ların babasıda milyonların hayalini bile edemeyeceği para dilimlerini küçümser edayla söyler. '' Ne olmuş ki herkes alabilir kosteri... ''
Burada sorun Burak ta değildir. Babasının zihniyetindedir. Burak zengin ama yitik bir kişidir. Asla Burak diye bir şahsiyetinin olamayacağını bilerek ve kabulle yaşam aslında en zor yaşamdır. Hep onun oğlu kalacaktır o öldüğünde bile.. '' Babası bir götürdüki bunuda yerleştirdi buralara doldurdu cebini buda yiyiyor onları..'' olmaktan ölene kadar kurtulamayacaktır. Varlık içinde kişiliksiz bir yaşam sürmeye mecburdur Buraklar. O yüzden de zaten en ufacık sorunda '' Sen benim kim olduğumu biliyor musun ?'' lar başlar Bu aslında '' Ben bir hiçim ama bir tanıdıklarım var..'demektir. İşte seçim buradadır. Onurlu ve kişilikli bir yaşam mı ? Zorluklarıyla çabalamasıyla üzüntü sevinci başarı başarısızlıklarıyla ama hür ve adam gibi. Yoksa Burak gibi bir yaşam mı? Zengin ama kişiliksiz erdem yoksunu hep birileriyle anılmak kollanmak mı ?
Ankara sokaklarında ismi Burak olmasa da onun gibi olanlardan çok vardır. Örneğin Ahmet ve Osman samuray olarak karşınıza çıkabilir, ama siz korkmayın biri korkak biri de cılızdır, bir zarar gelmez.
Ankara sokaklarında Levent e benzeyen de iki genç bilirim Başak la Emrah gibi. İkisinde de koskoca bir kalp akıl dolu bir kafa vardır. Şirinlikleride artılarıdır. Ankara sokaklarında görürseniz selam verin. Mutlaka alırlar :)
ne yani benim babam 72 yaşında annemde,kendilerini bildi bileli devamlı bu yaşa kadar herişi yapıyolar(babam 5 ay önce vefat etti)hep derdi 'aha bu yaşıma kadar her işi yaptım,hani nooldu'derdi.bende ailemin diğer fertleri de.valla borçtan başka bişeyimiz yok.allah yürü kulum dememiş,kader.ama bu kaderi yazanlar yazmış.babam kadar çalışanı da görmedim,yaratıcılığı da öyle ama ....
Sizede onurlu bir soyadı ve erdemli bir yaşam bırakmış. Ne yani ? diye başlayan şikayet mi ediyorsunuz bir şey mi demek istiyorsunuz tam anlaşılamayan cümledeki derdiniz ne ola ki ?
Sayın Başbakan,
Birbirinden başarılı iki oğul babasısınız. Oğlunuz Burak alnının teriyle
genç yaşta gemi aldı… Diğer oğlunuz Bilal Dünya Bankası'ndaki
başarılarıyla stratejik ortağınız Amerikan başkanı Bush'un bile
iltifatlarına mazhar oldu… İkisi de pırlanta gibi , Allah bağışlasın…
Demem o ki, bir evlat nasıl yetişir, bir baba evladına baktığında nasıl
içi titrer, nasıl burnunun direği sızlayarak sever biliyorsunuz...
Ama oğlu ertesi gün askerlik kurası çekecek bir baba o geceyi nasıl
geçirir, Güneydoğu'yu çeken oğlunu otobüse nasıl bindirir, 15 ay boyunca
geceyi gündüze nasıl ekler, saatbaşı haberlerini nasıl içi içini yiyerek
seyreder, telefonda konuştuğunda "Operasyona gidiyoruz, hakkını helal et
baba" diyen oğluna ne cevap verir, bilmiyorsunuz…
Çünkü dediğim gibi oğullarınızdan biri armatör oldu… Güneydoğu'da deniz
yok, Atatürk Barajı da oğlunuzun gemisi için pek küçük kalır, yakışık
almaz… Yani Burak güvende… Allah bağışlasın…
E diğer oğlunuz Bilal de dediğim gibi Dünya Bankası'ndaydı… Şimdi ise
Dünya Bankası her nedense sözleşmesini yenilemediği için the Brooking
Institution'da… İşi düşünce üretmek olan bu kuruluş da geçenlerde
Diyarbakır'ın belediye başkanı Sayın Osman Baydemir'i ağırlamıştı,
hatırlatırım… Yani sözün kısası Bilal de Washington'da, güvende… Allah
bağışlasın…
O yüzden de " Artık şehit cenazeleri görmek istemiyoruz" diyen bir
vatandaşa gönül rahatlığıyla "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir,
canım kardeşim" diyebiliyorsunuz…
Ben de artık şehit cenazeleri görmek istemeyenlerdenim, bu yüzden ben de
sizin "Canım kardeşim" diye hitap edebildiklerinizdenim. Can kardeşliğin
verdiği samimiyet hissiyle, olanca içtenliğimle merak ediyorum.
Sayın Başbakan, 5 ayda verilen 50 şehidin ardından, "Askerlik yan gelip
yatma yeri değildir" dediğiniz için, şehitlere "kelle" dediğiniz için hiç
mi utanmıyorsunuz?
Bırakın politikaya devam etmeyi, meydanlarda büyük büyük laflar etmeyi,
hala nasıl sokağa çıkabiliyorsunuz?
Artık neredeyse hergün kalkan cenazelerde o kadar kişi tek bir ağızdan
sizi ve bakanlarınızı yuhlarken ne hissediyorsunuz? Yani mesala, "Yan
gelip değil, can verip yattılar" diye bağırırken binlerce kişi , " Yer
yarılsa da içine girsem" diyebiliyor musunuz?
Orada, şehitlerin cenazesinde, Ajan Smith gözlüklerinizle gizlerken
yüzünüzü neye daha çok üzülüyorsunuz? Şehitlere mi, düştüğünüz hale mi?
İktidarınızın ilk günlerinde terör sıfırken dörtbuçuk yılın sonunda
gelinen durum nedeniyle hiç mi suçluluk duymuyorsunuz?
Şimdi sürekli "şehitlik üzerinden siyaset yapmayın" diyorsunuz ya
meydanlarda… Peki o zaman tam seçim arifesinde niye şehit aileleri ile
gazilere TOKİ aracılığıyla kurasız ucuz konut veriyorsunuz? Bu durumda
asıl siz şehitler üzerinden siyaset yapmış olmuyor musunuz?
Sayın Başbakan , bir baba olarak soruyorum size … Aynaya baktığınızda ne
görüyorsunuz? Akşam yastığa başınızı koyduğunuzda uyuyabiliyor musunuz?
Kelle deyip geçtiklerinizin ahından korkmuyor musunuz? O mağrur çocuk
bakışlı erler, onların babasız evlatları, anaların ağıtları, babaların
"Vatan Sağolsun" derken titreyen dudakları hiç mi rüyanıza girmiyor?
Bir "canım kardeşiniz" olarak olanca samimiyetimle soruyorum .Bu kadar
sevilmemek nasıl bir duygu Sayın Başbakan?
Ha, bu arada… Bir oğlunuz ,Bilal, hani stratejik ortağınız Bush'un
iltifatlarına mazhar olan, askere gitmedi … Diğeri , Burak, hani alnının
teriyle gemi alan ise çürük raporu almış…Askerlik yapmayacakmış…
Ne diyeyim…Bilal de, Burak da pırlanta gibi çocuklar… Allah bağışlasın…
Melike İlgün
Bence burada ismi verilen çocuklardan ziyade babalarını değerlendirmek gerekir..Zira Burak'ın kazadan sonra vicdanı sızlasa cezasını çekmek istese bile babasının "siyasi karizmasını çizdirmemek uğruna" buna müsade etmeyeceği açıktır..Ankara'da değil Türkiye'nin heryerinde babasının İMTİYAZINDAN faydalanan dünya kadar genç var..Onları bu şekilde koruyup kollayan da bizzat babalarıdır..Basit bir trafik çevirmesinde bile "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" kelimeleri bu yüzden dökülür ağızlarından.. Mesela bunlardan biri de malvarlığı bir şehir efsanesi olarak trilyonlarla ifade edilen ama ne kadar olduğunu kimsenin bilmediği Melih Gökçek vardır ve oğlu babasının kendisine kazandırdığı özgüvenle artık Çankaya Belediye başkanı olmanın hayallerini kurmaktadır..Korumalarımıydı kendilerimiydi hatırlamıyorum avukat iki kardeşi dövmüşlerdi galiba, araştırıp söliyeyim hemen..:o