Atatürk'ün din anlayışı

Alıntı:

---

madem Atatürk Kuran ın mealini hazırlatmış gayet güzel gerekçelerle
acaba Atatürk e can ı gönülden bağlı olduğunu söyleyen sizler hiç okudunuz mu onu merak ettim

Ekleyen: mdrn*-*11/12/2006*:* 20:10:53

---

Bu soruların anlamı ve amacı gerçekten bu üstteki beyan mıdır? Kur'an'ın okunup okunmadığ internetteki bir hukuk sitesinde merak uyandıracak bir konu mudur? Yoksa bilgilenme amaçlı bir soru mudur?

Kur'an'ı kaç kez hatmettiğimi dahi hatırlamıyorum. Sorunuz varsa buyurun bana sorun.
İslam Hukuku ile Türk Hukukunu karşılıklı kıyaslayalım isterseniz.

Ayrıca Mehmet Nuri Yılmaz'ın yazısını biraz taraflı buldum.

Yazının ikinci bölümünü de ekliyorum. (Bu arada, M.Nuri Yılmaz'a saygı duymakla ve yazılarının çoğunu da beğenmekle birlikte bu iki yazının tamamını desteklediğim için değil tartışılabilir bulduğum için eklediğimi belirtmek isterim.)


24 Kasım 2006
Mehmet Nuri YILMAZ

Atatürk'ün din anlayışı (2)

ATATÜRK'ü "din" silahıyla gözden düşürme mekanizmasının bazı çevrelerde "gaflet", bazı çevrelerde "gayret" boyutunda işlediğini görüyoruz. "Gaflet" boyutunda olanlar, dini çağdaşlığın önünde bir engel gibi görüp bu çıkışlarını Atatürkçülük adına yapmışlardır. Din karşıtlığını adeta bir moda haline getirmişlerdir.

Bunun, zaman zaman Atatürk'e yaranma gayretkeşliği ile daha sevimsiz noktalara taşındığı da görülmüştür. Hz. Peygamber için yazılmış Mevlid'in sözlerinin değiştirilerek "Atatürk Mevlidi" haline dönüştürülmesi buna tipik bir örnektir:

* * *

"Ger dilersiz bulasız oddan necat/Mustafa-yı ba Kemal'e esselat.

Ol Zübeyde, Mustafa'nın annesi/Ol sedeften doğdu ol dürdanesi!

Gün gelip oldu Rıza'dan hamile/Vakt erişti hafta ve eyyam ile."

(Behçet Kemal Çağlar)

Başka bir dalkavukluk örneği de Kemalettin Kamu'nun şu dizelerinde görülür:

"Burada erdi Musa/Burada uçtu İsa

Bülbül burada varsa/Hürriyet için öter.

Ne örümcek ne yosun/Ne mucize, ne füsun...

Kábe Arab'ın olsun/Çankaya bize yeter."

1938 yılında, Faruk Nafiz Çamlıbel, Atatürk'ü yüreğine bir put gibi oturttuğunu şu dizelerde söylüyor:

"Yürüyor kalbimizin durduğu bir yolda değil/Kanlı bir gözyaşı nehrinde muazzam tabutun

Ey ilahın yüce davetlisi, göklerden eğil/Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!"

Atatürk'ün, sigara izmaritlerini onun huzurunda kültablasından alarak sedef işlemeli bir kutuya koymak isteyen birisini "Ne yapıyorsun çocuk? Beni putlaştırmak mı istiyorsun?" diye azarladığını, O'nun sofrasına oturmuş şahsiyetlerin hatıralarından öğreniyoruz. Bu sözler, Atatürk karşıtları tarafından yıllarca istismar edilmiş, sanki bu mevlidi Atatürk yazdırmış gibi bir kanaat oluşturulmaya çalışılmıştır.

Gerçek şu ki; Atatürk bu aymazlıkların hiçbirine iltifat etmemiş, onların hepsine istihzai bakışlarla gülüp geçmiştir.

Din silahını Atatürk'e doğrultanlar ise bütün gayretlerini, bütün nefeslerini Atatürk'ün din düşmanı olduğu iftirasına dayandırmışlardır. O'nun Kur'an'ı anlaşılır kılmak için meal ve tefsir yazdırmasını, İslam'ın Peygamberi'nin bize yansıttığı ışığın kalplerimizi aydınlatması için hadisler tercüme ettirmesini, İslam dini ve onun Peygamberi hakkında söylediği güzel sözleri daima gözden kaçırmak istemişlerdir. "Ey Millet! Allah birdir, şanı büyüktür" sözleriyle başlayan Balıkesir Paşa Camii'nde verdiği tarihi hutbe, mermerlere kazınması gereken bir "kitabe" niteliğindedir.

Atatürk, din, düşünce ve fikir özgürlüğüne büyük önem vermiş, laikliği de bu temele oturtmuştur. Atatürk'ün 1937 yılında Anayasa'ya dahil ettiği laiklik anlayışını, bazı Marksist ve materyalistlerin savunduğu laiklik anlayışıyla mukayese etmek doğru değildir. Nitekim, Atatürk, "Ben Luther olmayacağım" diyerek bu çeşit fikirleri reddetmiştir.

* * *

Atatürk'ün laiklikle ilgili görüşünü, Nutuk'tan aldığımız kendi sözleriyle belirleyelim:

"Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların, vicdan, ibadet ve din hürriyetlerini tekeffül etmektir." Yani, din hürriyetine kefil olmaktır.

Atatürk'ün de işaret ettiği gibi "İslam dini hürriyet-i efkára mani değildir". (Fikir ve düşünce hürriyetine engel değildir.) Dinde zorlama yoktur. Zaten, Kur'an-ı Kerim'in Bakara Suresi 256. Ayeti'ndeki "la ikrahe fiddin" (dinde zorlama yoktur) hükmü de bunu emretmiyor mu?

O halde laiklik, dinsizlik demek değildir. Nitekim Atatürk, "Laik hükümet tabirinden dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fesatçılara fırsat vermemek lazımdır" demiştir.


Hürriyet

sayın duygu hanım teşekkürler beni aydınlattınız

sayın ilknur hanım; bir defa türk hukuku diye bizim yaptığımız özgün bir hukuk sistemimiz yok dikkatinize sunarım:

"Mart 1924'de yapılan kanuni düzenleme ile Hilafetle birlikte Şer'iye ve Evkaf Bakanlıkları da kaldırılmıştır. Ayrıca yine aynı gün Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile (Öğretimin Birleştirilmesi) dini eğitime son verilmişti. Böylece milli eğitim dönemi başlamıştır. Bu gelişmeler, hukukta laikliğe yönelmenin öncüleri olmuştur. 8 Nisan 1924 tarihinde şer'i hukukun uygulayıcıları olan Şer'iye Mahkemeleri kaldırılmıştır.
17 Şubat 1926'da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ve 22 Nisan 1926'da kabul edilen Borçlar Kanunu İsviçre'den, 1 Mart 1926'da kabul edilen Ceza Kanunu ise 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu'ndan alınarak yürürlüğü girmiştir. Bu kanunları 1927'de yürürlüğe giren İsviçre'nin Neuchatel Kantonundan alınan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu takip etmiş, 1929'da ise yürürlüğe giren 4 Nisan 1929 tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu da Almanya'dan alınmıştır.

9 Haziran 1932 tarihli İcra ve İflas Kanunu'nun da büyük bir kısmı İsviçre'den alınmıştır. Ticaret Kanunu ise muhtelif ülkelerin mevzuatından geniş ölçüde iktibas edilerek hazırlanmış, Kara Ticareti diye adlandırdığımız birinci kitap 1926'da Deniz ticareti diye anılan ikinci kitap da 1929'da yürürlüğe girmiştir. İdare Hukuk sahasında da Fransa örnek alınarak çeşitli kanunlar az çok değişikliklerle alınmıştır. "

http://www.ataturk.net/cumh/kanun.html# sitesinden alınmıştır

Sayın mdrn,
Fakülte sıralarında okuduğumuz ve dönem dönem bilgi yarışmalarında şurada burada ihtiyaç duyduğumuz, kanunlarımızın hangisinin nereden iktibas edildiğine ilişkin bilgilerimizi tazelediğiniz için öncelikle teşekkür ediyorum.

Peki bunca açıklamadan sonra nereye varmamız gerekiyor?

Türk Mahkemeleri Türk Kanunlarını değil, başka ülkelerin kanunlarını uyguluyorlar mı demeliyiz?

Türk Hukuku özgün olmayabilir evet, ama Türkiyede özgün olmasa da TÜRK HUKUKU UYGULANIR. TÜRK KANUNLARI UYGULANIR.
Aklı başında hiç bir insan; zina eden evlileri taşlayarak öldürmeyi, hırsızlık yapan çocuğun elini kesmeyi, kadınlara erkek kardeşlerinin yarısı oranında mirastan pay vermeyi, kadınların şahitliğini bazı alanlarda erkeğin şahitliğinin yarısı olarak, bazı alanlarda şahit olarak kabul dahi etmemeyi, dinini değiştirenleri öldürmeyi vicdanen kabul etmez.

Töre cinayetleri ve kan davalarının bu günlerde önünü almaya çalışan kurallar üretme, çareler bulma yolunda sivil toplum örgütlerinin araştırmaları, çalışmaları büyük bir hızla devam etmektedir. Bu toplum bir kez daha KISAS cezalarını görmek ve hukuk kuralı olarak kabul etmek ister mi?

Tüm hukuk sistemleri zamanla gelişmekte ve zamanla daha insancıl, insan onuruna daha yaraşır düzenlemelere gitmektedir.
Sumer'lere baktığımızda, çok Tanrılı bir inanca sahip oldukları halde onlardan 6 bin yıl sonra yaşayan Arap toplumundan hukuken daha üst düzey kurallar getirdiklerini ve uyguladıklarını görüyoruz. Kısas yok. Ticari anlaşmalar, sözleşmeler yazılı halde yapılıyor. Borç senetleri tanzim ediliyor, adil mahkemeler kuruluyor, yargılama yapılıyor, hüküm veriliyor. Hapis cezaları uygulanıyor.

İşte bu kuralların gelişmesiyle, zamanın ihtiyaçlarına uygun yeni kanunların çıkarılması ve uygun olmayanların, miadlarını dolduranların yürürlükten kaldırılması ile Dünya bu günlere geldi.

Hukuk, sosyal bir alandır. Toplum statik değildir. Her daim ihtiyaçlar değişir. İhtiyaçların değişiyor olması, her alanda yaşanan gelişmeler de hukukun dinamik olmasını gerektiriyor haliyle.
Kaynak olarak başka ülkelerden alınmış olabilir kanunlarımız ancak toplum yapımıza uygun olan kısımları alınmış, veya Türk toplum yapısına ve Türk Toplumunun ihtiyaçlarına uygun olarak yürürlüğe girmişler ve girmeye devam etmektedirler. Kaldı ki İslam hukukunun etkisini de görmek mümkündü eski kanunlarımızda. Toplumun dinamiği ve gerçeklik, onların yerine yenilerini getirmekte gecikmedi.

Tamamının iktisap olduğunu kabul etmek demek, 'meclis boş boş oturuyor, milletin sırtından maaş alıyorlar' demek olur ki, herhalde böyle bir şeyi siz de söylemezsiniz.
O halde Türk Hukukunun özgün olmadığını tarih ve kanun isimleri vererek anlatmanın anlamı nedir ve konuyla alakası nedir?

İnsanlığın ortak değerleri vardır. Bu değerler Güney Afrika'da da aynıdır, Sibirya'da da, Türkiye'de de, İsviçre'de de. Ortak değerlere ortak kural üretilmesi, ortak kuralların benimsenmesi herhalde yadırganacak bir durum değil. Zira şeriatla yönetilen ülkelerde de ortak kurallar uygulanmakta kimse de çıkıp sen bunu falanca yerden aldın, kendi kanununu, kuralını özgün yapmadın dememektedir.
Türkiye, kendisini ve toplumu ileriye taşıyacak kuralları iktisab edip, geride bırakacak kuralları ve kanunları yürürlükten kaldırdıysa bunda ne yadırganacak ne de aşağılarcasına şu kanun şuradan, bu kanun buradan demeyi gerektirecek bir durum vardır.
Asıl İtalya'dan değil de İran'dan veya Sudi Arabistan'dan alsaydık Ceza kanunu, Veya İsviçreden değil de Afganistan'dan alsaydık Medeni Kanunu o zaman yaygara koparmak gerekirdi.

Konu çok dağıldı, farkındayım. Konumuz Atatürk, din ve laiklikti. Laiklikle ilgili son bir şey söylemek istiyorum.
Laik olduğu iddiasındaki bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığına üç ayrı bakanlığın toplam bütçesi kadar bir bütçe ayrılıyorsa, 8 Bakanlığın bütçesinden daha yüksek bir pay Diyanete gidiyorsa, Diyanet'e Bu ülkenin güvenliğinin temeli olan İç İşleri Bakanlığı Bütçesinden daha yüksek bir pay ayrılıyorsa...
Gerçekten oturup düşünmek gerek...

mesajım kural dahili değilse sayın yöneticiler silebilirler.

BEN BU YAZINIZDAN DOLAYI SİZİ TEBRİK VE TAKDİR EDİYORUM..

Genel kabul hukukun evrensel olduğudur. Hukuk yaşayan bir olgudur. Gelişmeye açıktır ve gelişir öyle olmasa bir kanun maddesi bulunur bir daha hiç değiştirilmezdi...
Modern Türkiye kurulduğunda ÇAĞIN çok ama çok gerisinde kalmış olan ve kesinlikle bize uymayan ( Türk hukuku asla olmayan ne doğuşunda ne gelişmesinde Türklerin dahli yoktur.) sistem terk edilmiştir. Terk edilen sistem ne şeriat hukuku nede modern hukuktur aslında iyi incelendiğinde aslında olmayan bir hukukun terk edildiği gözükmektedir. Yerine asri yani çağdaş bir hukuk sistemi aranmış ve Yeni baştan dünya yı inşa yerine var olanlar arasında en uygunlarının seçimi yönünde hareket edilmiştir. Kaldıki seçilen sistemler temel olarak alınmış bizim kendi kültürümüzle örf adet ve geleneklerimizle yuğrularak uygun hale getirilmiş ve geliştirilmiştir. Bu aşamalr hala devam etmekte olduğu da gözardı edilemeyecek bir gerçektir. Buradan hareketle çağdaş hukukun yaşayan bir olgu olduğunuda görebiliriz.
1889 tarihli İtalyan ceza kanununda töre cinayeti kız kaçırma berdel gibi bize has olgular yoktur. Bunlar Türk hukuk sistemine kendimize uygun olarak bizlerin uyarladığı maddelerdir. Kanun koyucu uygun sistemi bularak düzenlemesi ve bize ait hasletlerle harmanlaması sonucu ortaya çıkan kendi hukuk sistemimiz olduğu kabul edilmektedir.
Aynı şeklde kanunlar incelendiğinde kanunlar önünde seçme seçilme hakkının ilk Türk kadınlarına verildiği Türk kadınının birey olarak toplumda yerinin almasının sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Ama ne yazıkki kanunu ilk çıkarmaya karşılık geleneksel yapı bunu uzun süre hazmedememiş Kadını mal gibi gören eski çağdışı uygulamalara sarılmıştır...
Zaten konumuz gitgide karışmakta olduğu aşikardır. Ama bir dip not atıp devre dışı kalayım... Eski kanunların uygulanmamasından en çok bu hükümet memnun olmalıdır kanaatimce... Yoksa ne el kalırdı nede zinadan dolayı milletvekili.....

Şer' i hukuk öz be öz Türk hukukuydu arkadaşlar unutmayın...

Sayın Bayındır,
Şer'i Hukuk'la İslam Hukukunu kastetmiyorsunuz sanırım.

Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyoruz. Deyişe göre kanunlarımızın çoğu Kara Avrupası ülkelerinden ithal edilmiş.

Alıntı:

---

türk hukuku diye bizim yaptığımız özgün bir hukuk sistemimiz yok

---

Bunun üzerine Cumhuriyet öncesi uygulanan hukukun, öz be öz Türk hukuku olup olmadığını hatırlatmak istemiştim.