Türk hukuk sisteminin de -en azından kâğıt üstünde- dahil olduğu çağdaş Batı hukukunun atası, antik çağ Roma hukukudur. Roma yargı tarihinin en ünlü, çünkü hukuk terminolojisine temel bir kavram kazandıran davası da, Sextus Roscius davasıdır.
MÖ 81 yılında Roma’nın Forum meydanında halka açık görülen ve zamanın uygulamasına aykırı biçimde iki değil, üç celsede biten davanın çıkış noktası, günümüz siyasal entrikalarını, yolsuzluk dosyalarını aratmayacak, hatta daha bile karışık bir cinayettir.
Roma Tiranı (diktatör) Silla, bir iç savaştan sonra iktidarı ele geçireli birkaç ay olmuştur.
Ameria eyaletinin en zengin toprak ağası, 13 çiftlik sahibi ve Roma senatosunun etkin ve yetkin soylularından Metelli ailesinin siyasal finansörü Sextus Roscius, bir gece sabaha karşı “kerhane” semti Subure’de ölü bulunur. Kılıç yarası, cinayete kurban gittiğini açıkça göstermektedir. Maktulün, bir süre önce “işten anlamıyor” diye mirasından mahrum ettiği, okumasız yazmasız, tarlalarda yatıp kalkan oğlu Genç Roscius, gerekçesi çok belli cinayet sanığı olarak tutuklanır.
Genç Roscius’un kendisini mirasından mahrum eden babasını intikam için öldürdüğü o kadar açıktır ki, dava başlamadan bitmiş sayılmakta ve “baba katli”ni en ağır suç sayan Roma hukukuna göre cezası, Genç Roscius’un, aç bir köpek, bir maymun, bir horoz ve bir yılanla aynı torbaya sokulup Tiber Nehri’ne atılması olacaktır.
***
Soylu Metelli ailesi, ölen velinimetleri Sextus Roscius’un hatırasına, yine de bir avukat tutmak ister cinayetle suçlanan oğluna. Ama hiçbir avukat, yitirileceği kesin, üstelik Roma’nın yıldız savcısı Erucius’un iddia makamını temsil ettiği davayı üstlenmek istemez. Biri hariç: Gencecik, deneyimsiz avukat Çiçero (Ciceron)...
Açlıktan nefesi kokan Çiçero, tarihe altın harflerle yazdıracağı hitabet zekâsını ilk kez Forum’da gösterebileceği bu davaya can havlinin verdiği bir kararlılıkla sarılır.
Dava başladığı an, hukuk terminilojisine iki bin yıl sonra bile kullanılacak formülü icat eder: “Cui bono?”
“İşlenen suç kime yaradı?” anlamına gelen sorgulama üzerine kurduğu savunmasında, maktul Roscius Sextus’un ölümünün, oğluna hiçbir çıkar sağlamadığını, buna karşın Tiran Silla’nın “iç oğlanı” Yunan asıllı (dolayısıyla Roma’da sevilmeyen) Krizogonus’a, maktulün yeğeni Kapiton ve Magnus isimli çavuşa yaradığını kanıtlar.
Maktulün ölümünden sonra satışa çıkarılan 13 çiftliği, ancak Tiran Silla’ya çok yakın birinin yapabileceği “sahte evrak” düzenlemesiyle yok pahasına Krizogonus’a satılmış, o da nedense (!) üç çiftliği de Kapiton ve Magnus’a hibe etmiştir.
Dava sonunda, Genç Sextus “kanıt yetersizliğinden” serbest bırakılır. Gerçek suçlu oldukları çok belli Krizogonus, Kapiton ve Magnus “kanıt yetersizliğinden” mahkûm edilemez. Ama Roma halkının öfkesi yüzünden ortadan kaybolmak zorunda kalırlar.
Çiçero’yu iki bin yıl sonra okutulan “siyasal edebiyat” referansı kılan parlak kariyerin ilk adımı olan bu dava, 1991 yılında Steven Saylor’un bir romanına ve 2005 yılında BBC’nin Discovery Channel ile birlikte hazırladığı “Sextus Davası” adlı bir hukuk belgeseline konu olmuştur.
***
Dün Türkiye’nin “en önemli” davasına sahne olan “en büyük” alanı, Silivri Ceza ve İnfaz Kampüsü(!)nü seyrederken, düşündüm: Roma hukukunun en ünlü davası, 2089 yıl önce Roma Forum meydanında halka açık yapılabilmişti. Ramazan aylarında bin kişilik iftar çadırları kurulan Türkiye’de ise “en önemli dava” için çadır bile düşünülmemiş, zaten düşünülen mekâna da bırakın halkı, sanık aileleri bile alınamamıştı. Acaba bu kargaşada, birinin aklına “Cui Bono?” diye sormak gelir miydi? Oysa Türkiye’de her zamankinden çok ihtiyacımız var bu hukuk terminolojisine.
Ergenekon’da suç varsa, kimin işine yarıyor?
Yoksa, yine kimin işine yarıyor?
Yanıt aynı ve aynı adresi gösteriyorsa, çok vahim.
Mine G. Kırıkkanat