Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
24 şehit daha.
18 gazi daha.
Yazacağız elbette.
Ama…
Önce düne gidelim hele.
Yazmazsak dünü… Bugüne nasıl geldiğimizi anlamak imkânsız çünkü.
Beş polis şehit edildi.
Yanında, bir bebek, iki sivil.
Gazeteler haberi şöyle verdi…
Güroymak’ta hain pusu
Güroymak’ta sekiz şehit
Güroymak’ta kahpe mayın
Güroymak’ta hain saldırı
Yok öyle!
Cumhurbaşkanı, orasını “Norşin”
ilan etmemiş miydi kardeşim?
Ayakta alkışlamamış mıydınız? “Norşin müjdesi” manşetlerini atan Uganda basını mıydı? “İstanbul’a Konstantinapolis mi diyeceksiniz?” diye soranlara “iki cihanda lekeli” damgası yapıştıran siz değil miydiniz? Aslında Ermenice olmasına rağmen, Kürtçe zanneden BDP’li belediye, anında meclis kararı çıkarıp, Güroymak’ı resmen Norşin yapmamış mıydı?
E hani Norşin şimdi?
Açılım yaparken…
Norşin.
Açılım patlayınca…
Güroymak.
Öyle mi?
Yoksa, Çukurca’ya Kürtçe isim vermediğimiz için mi verdik acaba 24 şehidi?
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz Özdil: Yurtsever’in salağı hain’den fazla zarar verir yurda…
16 Kasım 2011
Padişah açılımı
Gazeteler yazdı… Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde ilk kez bir padişah için, Sultan 1’inci Abdülmecid’in ölümünün 150’nci yıldönümü vesilesiyle anma töreni düzenliyor. Padişah tuğralı davetiyeler, milletvekillerine gönderildi. Anma töreni 17 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’nda yapılacak.
*
Padişah Abdülmecid denilen o arkadaş…
Öleli kaç sene oldu?
Evet, 150 sene oldu.
*
Peki, hangi gün öldü?
26 Haziran.
Hangi gün doğdu?
25 Nisan.
Tahta hangi gün çıktı?
1 Temmuz.
*
E hani 17 Kasım?
*
17 Kasım…
Mustafa Kemal için idam fermanı yazan Vahdettin’in Türkiye’den defolup gittiği gündür!
http://www.ilk-kursun.com/haber/87103
Yılmaz Özdil: Padişah’ın selamı var
17 Kasım 2011
Dikkat sürem üç saniyedir, mevzuları don lastiği gibi uzatmayı sevmem, fena halde sıkılırım… Gel gör ki, Abdülmecid ayaklarıyla Vahdettin’i anmakta ısrar ettiklerine göre, mecburuz. *
(Atatürk’e diktatör deyip, Abdülmecid’i demokrasi kahramanı ilan edenler, iyi okusun!)
*
*
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
Yılmaz Özdil'den bedelli askerlik yorumu
Hürriyet Gazetesi'nin sivri dilli yazarı Yılmaz Özdil yine çok konuşulacak bir yazı kaleme aldı. Bedelli askerlik tartışmalarını köşesine taşıyan Özdil, "Ensesi kalınsa, canı sağolsun... Garibansa, vatan sağolsun" ifadelerini kullandı.
Nasıl başladılar?
Analar ağlamasın'la.
Ufak ufak nereye bağladılar?
Kaçanın anası ağlamaz'a.
Vicdani ret budur.
Hani şu meşhur "bıçak kemiğe dayandı, bedelini ödeteceğiz" var ya...
"Bedel"li de odur.
NİYE "ER" OLUYORUZ?
Anlamadığım ise, şudur.
Sırayla değil paraylaysa...
Niye "er" oluyoruz?
Belki ben vatan borcu'mu korgeneral olarak ödemek istiyorum... Parasıyla diil mi şekerim? Vicdan da benim, cüzdan da, ister kurmay olurum, ister amiral...
Keyfimin komutanı mısın?
"Benim oyumla çobanın oyu bir mi" diyeni mahkemeye verip, "benim paramla çobanın parası bir mi" diyene tezkere verdiğine göre... Sen rütbenin fiyatını söyle, gerisinden sana ne?
Bi tekmil mesela şöyle...
Babam sağolsun tümeni
Sadrazamın sol kaşığı tugayı
Popomda boncuk var alayı
Mekanize Porşe taburu
Reina bölüğü
Mareşal Er Doğan Teğet
Yetmez ama evet!
GENELKURMAY'DA LOCA KURULSUN
2 al 1 öde kampanyası yapılsın,
2 biraderin 1'i bedavaya gelsin. En az 3 gönderen, 3'ün 1'ini peşin ödesin, 3'ün 1'ini taksitle versin. Tek çekim'de ödeyen F16'yla uçuş mili kazansın, dileyen, millerini koğuş nöbeti yerine kullansın. Parola sorulmasın, pin kodu sorulsun. Alabros tıraş yapılmasın, hepsi bonus kafa olsun. Vatani görevini yaz tatilinde yapmak isteyen devre arkadaşlarına, devremülk olarak muhrip kiralansın. Genelkurmay'da loca satılsın. Her Türk asker doğar; bedelli yaşı anasının rahmine indirilsin. Durumu iyi olan kombine alsın, kendi gitmesin, oğlu da gitmesin. Elden, tiko para getirene şeref madalyası takdim edilsin. Mıntıka temizliği feysbuk'ta yapılsın. İçtimaya tivitır'dan katılınsın. G3 yerine 3G'li ayfon verilsin. Çarşı izninde İstinye Park'a çıkılsın. Aç'ılım yapılsın, aç aç'a Victoria Secret'ın kızları getirilsin. "Parası olan askerlikten kurtulacak, parası olmayan gidecek, benim vatandaşım bu işe sıcak bakmıyor, ben şahsen böyle bir sorumluluğun altına girmem, referandum yaparım" diyen başbakanımız "karavana" attığına göre... Karavana çıkmasın, su'yu çıktığına göre, suşi çıksın. Peygamber ocağı orası, faiz günah, helal kredi verilsin. Terörle mücadele yerine, terörle mübadele yapılsın, dolar'la ödeyen İncirlik'te
military police olsun... Olmadı, kamu hizmetini tercih edip, ABD Büyükelçiliği'nde garson olsun.
ENSESİ KALINSA..
Ensesi kalınsa...
Canı sağolsun.
Garibansa...
Vatan sağolsun.
Cevap: Re: Yılmaz Özdil sayfası
Yıl olmuş 2012 hala Yılmaz Ödil okuyanlar var. Güler misin ağlar mısın!
Cevap: Re: Yılmaz Özdil sayfası
Yılmaz Özdil 2011′e damga vuranları sıraladı! Best of 2011
Best of 2011 (part one)*
“Ucube.”
*
“Seyrantepe’de Galatasaray’ın bir Allah kuruşu yoktur.”
*
“Ben Müslümanım ama laik değilim, fakat laik ülkenin başbakanıyım, Mısır’a laik anayasa tavsiye ediyorum, laiklikten sakın korkmayın, umarım Mısır laik olacaktır.”
*
“Umutlarınızı asla yitirmeyin, umutlarını asla yitirme Somali…”
*
“Kılıçdaroğlu diye bir şey yoktur, sanaldır, cibiliyetsiz, yüz karası, dik duramayan, çapsız, sığ, geri vitese takan, karikatür muhalefeti, sen ne diyorsun be, amatör şeyhülislam, kıvırıyor…”
*
“Ben bir şeye çok hayret ediyorum, bazı bayanlar ekranlarda kadın erkek eşitliği diyor, eşit haklara falan eyvallah ama, diğeri yaradılışa ters.”
*
“NATO’nun ne işi var Libya’da? Böyle saçmalık olur mu yahu… Bakın biz Türkiye olarak buna kesinlikle karşıyız, konuşulamaz, düşünülemez.”
*
“Bunlar kaz güdemez, bırak davarı, koyun bile güdemez, bunlar keçi güdemez.”
*
“Nükleer santral için riskli diyorlar, o zaman evinize Aygaz tüpü de koymayın, kozmetik dünyada böyle sıkıntılar var.”
*
“Yumurta alacak kadar paranız varsa, omlet yapıp yiyin, orda kalkıyorsun yumurta atıyorsun, bu nasıl özgürlük? Kusura bakmayın, Arapların atasözü vardır, men dakka dukka, olay bu.”
*
Çılgın proce…
*
“Marmaray’ın mimari çizgilerini merhum Abdülmecit dedemiz çizmiş, arşivlerden çıkardık.”
*
“Yok arkeolojik şey, yok çanak çömlek çıktı diyerek, bizi oyalıyorlar.”
*
“Ankara uzay başkenti olacak.”
*
“Birileri bozkurtlarıyla dolaşıyor, ben yaradılmışların en şereflisi eşref-i mahlukla dolaşıyorum.”
*
“Şifre meselesinde ÖSYM’yi dinledim, ben tatmin oldum.”
*
“Malatya büyükşehir olmak istiyor. Ancak, nüfusun 750 bin olması lazım. Burada ufak bi açığımız var. 10 bin eksik… Ne yapacaksınız? Hazır mıyız? Bayanların ellerini görüyorum, bazıları üç diyor, bazıları dört diyor. Üç olsa yeter zaten. Ses az geliyor beyler… En geç iki yıl içinde bu 10 bin açığı tamamlamalısınız, ona göre.”
*
“Ahhh benim milletim ahh… İkinci milli şef Demirel gelmiş 87 yaşına, hala ortalığı karıştırıyor, çete kardeşliği yapıyor, ahhh ahhh ne dolaplar dönüyor.”
*
“Et tekrar-u ahsen
velev kane yüzseksen.”
*
“Feysbuk falan, yahu bunlar çirkin, berbat, herkes adına her türlü ahlaksızlık yapılabilir.”
*
“Almanya’da Hans fırsat yakalayacak, Helga fırsat yakalayacak da, benim Ahmetim Mehmetim Ayşem niye yakalamasın, vizyonumuz bu.”
*
“Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ni kim kurdu? 2007’de biz kurduk. Zonguldak’ta üniversite var mıydı? Yoktu. Kuracağız dedik. Kurduk.”
*
“Hayaldi gerçek oldu.”
*
“Tuvalet bir milyon liraydı be, sayemizde bir liraya gidiyorsun.”
*
“Taksim’de bin kişiyi, iki bin kişiyi yürütmek problem değil. biz de kalkarız onların karşısına 5 bin, 10 bin tane genci koyarız.”
*
“Aynı dağın yeliyiz biz.”
*
“Bizim bölücülerle masaya oturduğumuzu söyleyenler, bu alçakça iftirada bulunanlar, şerefsizdir, müfteridir.”
*
“Amerika’da Hollywood, Hindistan’da Bollywood, Mardin’de Mardinwood olacak.”
*
“Hopa’da bir tanesi de kalp krizi geçirmiş, ölmüş, üzerinde durma gereği duymuyorum.”
*
“Bakıyorum televizyonda, polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır kadın mıdır, bilemem.”
*
“Camiye hakaret ettiler. Allah-u Teala’ya dil uzattılar. İtikadımıza ters konuşuyor. Kendisi Alevi’dir. Haydi ellerinizi göreyim… Maşallah maşallah. İnşallah daha iyi olacak. Elhamdülillah.”
*
Seçim… Yüzde 47.
*
“Kalfalık dönemi bitti.
Ustalık dönemi başlıyor.”
*
“Ne dediler, arkadaşlarımız yemin etmedikçe biz dört yıl da olsa yemin etmeyeceğiz dediler, bu sözü unutmayın, göreceksiniz, tükürdüklerini yalayacaklar.”
*
“Maç başladıktan sonra kural değiştirilmez, gol nasıl olur, penaltı nasıl olur, hepsi önceden belli, dürüst olun, tarafsız olun, yüz yüze bakacağız, birbirimize ayak oyunu, çalım atmayalım.”
*
“Donanmamızı oraya gönderiyoruz, İsrail eskisi gibi Akdeniz’de at oynatamayacak, gerekirse savaşırız.”
*
“Kusura bakma, ben bu tertemiz alnımı, ak alnımı, senin o lekeli dudaklarına sürdürmem, senin ağzın ve dudakların lanetli, senin o kirli öpücüklerine ihtiyacımız yok, başkasına sakla.”
*
“Elbette medyamıza müdahale arzusu içinde değiliz ama, medyamız milli duruş sergilesin.”
*
“Bence bu dönem lüks eve girme, sen en iyisi oturduğun yerde oturmaya devam et.”
*
“Zam diyorlar… Kardeşim, sigara içmezsin, olur biter, alkolü daha az tüketirsin, olur biter, kalkıp da Porşe kullanacağına, Vosvagen’e bin, Fiat’a bin.”
*
“Dersimli Seyid Rıza’nın hikayesi yürek burkucudur.”
*
“Parası olan askerlikten kurtulacak, parası olmayan askere gidecek, benim vatandaşım bu işe sıcak bakmıyor, ben şahsen böyle bir sorumluluğun altına girmem, referandum yaparım.”
*
“Bedelli askerlik benim için önemli ve acil bir konu.”
*
“Bıçak kemiğe dayandı. Bedelini mutlaka ödeyecekler. Allah yar ve yardımcımız olsun.”
*
“Bedeli 30 bin lira.”
*
Ve elbette, yılların klasiği…“Durmak yok, yola devam.”
Cevap: Re: Yılmaz Özdil sayfası
Gaziantep'te görev yaptığı hastanede bıçaklanarak hayatını kaybeden, Dr. Ersin Arslan son yolculuğuna uğurlandı.20/04/2012
Sırf doktor cinayeti değildir bu. Kardeşi kardeşe kırdırmaktan ders almayan Türkiye’nin, fazladan iki oy kapabilmek için, eğitimli’yi cahil’e kırdırmasıdır. Bilmeyen’i bilen’e, okumayan’ı okuyan’a düşman etmesinin… Ve suç işleyen cahil’i korumasının sonucudur.
DOKTOR
1980…
Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi Sinan Suner, Sovyetler’in Afganistan’ı işgalini protesto etmek için Ankara’nın Yukarı Ayrancı semtinde afişleme yapıyordu. Sağlık Bakanı Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir oradan geçiyordu, çekti tabancasını, ateş etti, ODTÜ öğrencisi Sinan’ı öldürdü.
Gaziantep mebusu Cengiz Gökçek, hukukçuydu aslında, avukattı ama… Demirel, Erbakan, Türkeş hükümetinin koalisyon dengeleri gereği, Sağlık Bakanı yapılmıştı. Sinan’ı öldüren Süleyman Ezendemir, yargılanmayı bırak, gözaltına bile alınmadı, hatta, sonradan terfi etti.
Ertesi gün…
Sinan’ın öldürüldüğü yerde protesto gösterisi yapıldı. Polis geri durdu, gençlerin üstüne askerleri sürdüler. Arbede çıktı. Tek el silah sesi, drannn! Piyade er Zekeriya Önge düştü. Sırtından saplanan mermi, kalbini delmişti. 1979’a 2 tertip, Giresun doğumlu Zekeriya, henüz 20 yaşında… Kardeşin kardeşe kırdırıldığı “düşmansız savaş”ın şehidi olmuştu.
24 genci gözaltına aldılar.
Biri, Erdal Eren’di. Kadere bak… Şehit asker Zekeriya gibi, Giresunluydu. Henüz 17 yaşında, Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisiydi. Tutuklandı. Jet hızıyla yargılandı. Bir ay içinde idama mahkûm edildi, utanç müzesi
olan Ulucanlar’da asıldı.
Aslında, hem tıp, hem hukuk cinayeti işlenmişti. Adli Tıp raporu bilimsellikten uzaktı. “Kemik röntgenine baktık, yaşı 18’den büyük” dediler. Uzmanlar itiraz etti, nafile, astılar.
Üstelik…
Hadisenin yaşandığı sokakta oturan ve mahkemede ifadelerine başvurulmayan, biri kuaför iki “görgü tanığı” vatandaş, seneler sonra televizyon programında açık açık anlattı. Erdal’ın elinde tabanca vardı ama, sokağın öbür ucunda ve askerleri karşıdan, cepheden gören bir yerdeydi. Şehit Zekeriya ise, sırtından ve yakından vurulmuştu. Fizik kuralları açısından Erdal’ın Zekeriya’yı vurmuş olması imkansızdı. Balistik ve otopsi, laga lugaya getirildi. Muhtemelen, arbedenin paniğiyle tetiğe dokunan bir asker arkadaşı tarafından yanlışlıkla vurulmuştu.
Kanıt mı?
Seneler geçti, internet icat oldu, Giresun Valiliği resmi internet sitesi kurdu. “Şehitlerimiz” bölümünde Zekeriya Önge’nin “silah kazası sonucu” öldüğü duyuruldu! Erdal’ın avukatları bunu öğrendi, “işte kanıt” diye basına açıklama yaptı. Skandal ortaya çıkınca, önce “teröristlerle çatışma” diye değiştirildi, sonra “iç güvenlik çatışması” diye değiştirildi. Gazeteler meseleyi deşmeye başlayınca, Giresun Valiliği Basın Halkla İlişkiler Müdürlüğü yazılı açıklama yaptı: Şahadet nedeni “sehven” silah kazası olarak yazılmıştır.
Sehven’di yani!
Oysa, sehven mehven değildi… Erdal’ın idam kararını iki kez bozan Yargıtay emekli hakimi Albay Ahmet Turan, 28 sene sonra konuştu: “Erdal’ın Zekeriya’yı öldürdüğüne dair vicdani kanaatim yoktu. İdam kararını bozduk, sıkıyönetim mahkemesine geri gönderdik, tekrar idama mahkum ettiler, tekrar bozduk, tekrar idama mahkum ettiler, onamadık, dosya Daireler Kurulu’na gitti, onadılar. Zekeriya’dan çıkan mermi çekirdeği ile Erdal’ın tabancasının mermileri mukayese edilmedi. Erdal’ın yaşı 18 değildi. Çocuk her duruşmada ‘ölümüne sebep olmuşsam, bundan büyük üzüntü duyuyorum’ dedi, hafifletici sebep dikkate alınmadı. Haksız yere idam edildi. Yaş haddime 8 sene vardı, erken emeklilik istedim. Emirle hakimlik olmaz. Atatürk’ün okullarında yetişmiş bir hukukçu olarak, kabul edemezdim.”
Erdal’ın idamdan önceki “son bakış”ını Savaş Ay fotoğrafladı. Emin Çölaşan’la birlikte Erdal’ın hücresine giren Savaş ağabey, o anları şöyle anlattı: “Hücrenin kapısını açtılar, Erdal arkasını bize dönmüş, yüzü duvara doğruydu. Yanımızdaki komutan ‘Erdal yüzümüze bakabilirsin’ dedi. Bunu üç kere söyledi. Talimatlar böyleymiş. Yarın asılacak çocukla, yüz yüzeydik. Kahramanmaraş, Çorum, hatta, Afrika’da kabile savaşları bile gördüm, böyle bi tablo görmemiştim. ‘Beni bitki haline getirmek istiyorlar, ailemle görüştürmüyorlar, savunmamı almadılar, yaşımı büyüttüler, ibreti alem için asacaklar ama, korkmuyorum’ dedi. Gazeteye gittim. Odama kapanıp ağladım. Emin Çölaşan’ın ‘Önce İnsanım, Sonra Gazeteci’ kitabının adı, oradan çıkmadır.”
Romanını yazdılar Erdal’ın, dizi film yaptılar, adına besteler yaptılar. Bir tanesi, müziği bıraktığını açıklayan Teoman’ındı.
“İki Çocuk”tu şarkının adı!
Kalpte kurşun, ilmek boyunda, iki çocuk ölüm karşısında… Hep çocuk kalacaklar, büyümeden birer tabutta… Ama, yaşıyorlar, gülüyorlar, annelerinin rüyalarında.
Çünkü…
Hem idam edilen Erdal’la, hem şehit edilen Zekeriya’yla “akraba”ydı Teoman!
Şöyle anlattı, talihsiz çocuklarımızın “kan bağı”nı… “Erdal, akrabamdı. Garip bir rastlantı sonucu, sadece suç unsuru olarak bahsedilmesine içerlediğim Zekeriya’nın da akrabamız olduğunu öğrendim. İki Çocuk’u yazdım. Zekeriya ile Erdal, akrabaydı.”
Offf, of.
2012…
Güya 12 Eylül’ü yargıladığımız ve Afganistan’ı işgal edenlere “koruma” hizmeti verdiğimiz şu günlerde… Koruması yüzünden, katmerli dramın taaa en başında adı geçen “Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi”nde, koruma skandalı nedeniyle, günahsız bi doktoru öldürdüler.
“Hap” gibi anayasa yapılan ülkenin, hukukçu sağlık bakanının adını taşıyan hastanesinde, hukuksuzluktan tıp şehidi.
Hatırlayın, bi kaç sene evvel Profesör Göksel Kalaycı’yı öldürmüştü bi hasta yakını, bütün gazetelerde manşet olmuştu… Şimdi, Doktor Ersin Arslan’ı öldürdüler, anca üçüncü sayfaya haber olabildi. Rutin maalesef… Kurşunluyorlar, bıçaklıyorlar, yumrukluyorlar, sıradanlaştı.
Oysa…
Sırf doktor cinayeti değildir bu. Kardeşi kardeşe kırdırmaktan ders almayan Türkiye’nin, fazladan iki oy kapabilmek için, eğitimli’yi cahil’e kırdırmasıdır. Bilmeyen’i bilen’e, okumayan’ı okuyan’a düşman etmesinin… Ve suç işleyen cahil’i korumasının sonucudur.
Kanıt mı?
Katil, 17 yaşında.
Erdal’ı asmışlardı.
Bunun adını bile kodluyoruz…
Ki, aman diim çocuktur.
- Yılmaz Özdil
20 Nisan 2012
http://www.ilk-kursun.com/haber/101833
Cevap: Re: Yılmaz Özdil sayfası
"YILLARCA GÖZÜNDEN BİLE SAKINARAK BÜYÜTTÜĞÜ EVLADINI,BU TOPRAKLARA KINALARLA UĞURLAYAN,
VE DİLİNDEN DÖKÜLEN TEK CÜMLE ; ''VATAN SAĞOLSUN'' OLAN, ŞEHİT ANALARI...
ANALARIMIZ.....ANNELER GÜNÜZ KUTLU OSUN."MEHMET EMİN SEZEN
- Başım ağrıyo yav…
- Saçın ıslak ıslak çıktın ondan.
- Başım dönüyo…
- E bi şey yemiyorsun, açlıktan.
Anam ilkokul mezunuydu.
Ama, doktordu.
Popoma fitil sokan tek kadın.
Eczacıydı aynı zamanda…
- Gözüm morardı.
- Gel, patates basayım.
- Kepeklerim çoğaldı.
- Otur, zeytinyağı süreyim.
- Arpacık çıktı galiba.
- Yum, sarımsak değdireyim.
Hemşireydi…
- Öfff, terledim be.
- Dur, sırtına havlu sokayım.
Röntgen mütehassısıydı…
- Öhh-höööaa!
- İçme şu zıkkımı.
Bebekken, anestezi uzmanıydı…
- Dandini dandini dastaaana.
Bi ara sünnetçiydi…
- Çıkar, pansuman yapıcam.
Ürologdu…
- Çişin niye sarı bakiiim?
Fizyoterapistti…
- Dizim ağrıyor.
- Benim de belim ağrıyor, geçer.
Diyetisyendi…
- Mis gibi türlü yaptım, sakın sokakta burger filan yiyip gelme, kola da içme!
Cildiyeciydi…
- Sırtımda sivilce çıktı.
- Çikolata yeme.
Laboranttı…
- Burnum akıyor.
- Ben şimdi sana bi ada çayı kaynatayım, rezene, bal, limon,
tarçınla zencefili de ılık ılık iç, sırtına rakıyla aspirini karıştırıp sürelim,
uyu, uyan, sabaha bi şeyin kalmaz.
Psikiyatrdı…
- Nen var oğlum?
- Bi şeyim yok.
- Var var, canın sıkkın.
- Yav bırak, iyiyim.
- Yok yok, bilirim ben.
- Anne delirtme insanı!
- Bak gördün mü?
- Neyi gördüm mü?
- Sinirlerin bozuk senin.
Genetikçiydi…
- Babana çektin sen, o da sinirli, bütün kötü huylarını ondan almışın zaten.
Veterinerdi…
- Anne, bu sene Anneler Günü’nde babama á àá àá àá àá àá à hediye etmeyi düşünüyorum, bu iyiliğimi unutma.
- Defol, terbiyesiz hayvan!
Hastasıydım…
Hastaydım ona.
İyi bakın onlara.
13 Mayıs 2012
Cevap: Re: Yılmaz Özdil sayfası
kapesese
İki sene önceki kapesese’de dümen yapıldığı, dini-imanı dilinden düşürmeyen arkadaşların soruları araklayarak, kul hakkı yemeye utanmadıkları ortaya çıkmışsa…
Öğretmenlik sınavında cevapların sızdırıldığı, iki kere ikiyi denk getiremeyen lavukların, imkânsız skora ulaşıp, 120’de 120 doğru yaptığı tespit edilmişse…
Üniversite sınavının şıklarına kabak gibi şifre konulmuşsa… Ve, o şifre, büyüsünler de “badem” olsunlar diye “çağla badem”lere ezberletilmişse…
Her üniversite sınavından sonra, şöyle şampiyonuz böyle birinciyiz filan diye, çarşaf çarşaf ilan veren takunyalı dershaneler, şifreli sınavdan sonra, gene çok başarılı olmalarına rağmen, her nedense, tek sütun bile ilan vermediyse…
Polis Akademisi’ne giriş sınavında, soruların zimmete geçirildiği, hırsızların polis olmaya çalıştığı anlaşılmışsa… Daha bu ay, aynı Polis Akademisi’nde, bütünlemeye kalıp, çakmalarına rağmen, yönerge değişikliği katakullisiyle, 100 üzerinden 18 alanlar bile sınıfı geçtiyse… Polis Akademisi’nde öğretim üyesi olan ve sınıfta bıraktıkları tiplerin sınıfı geçtiğini öğrenen hukuk profesörleri “insaf, ayıptır, utançtır, böyle rezalet görmedik” dediyse…
Kamu bankasına müfettişlik sınavı açıp, en az 80 puan gerektiği halde, 70’likler doldurulduysa… Güya sahtekârları yakalayacak olan müfettişlerin sınavında sahtekârlık yapıldığı anlaşılınca, ay çok pardon, bilgisayar hata yapmış deniyorsa…
Soruları özel üniversite tarafından hazırlanan, bi başka kamu bankasının sınavı, daha önce, aynı özel üniversite tarafından, bi başka kamu sınavında, tıpatıp sorulmuşsa…
Sağlık Bakanlığı’nın unvan sınavında, 20 sorunun iptal edilmesine, 17 sorunun cevap şıklarının değiştirilmesine, zaten alt tarafı 50 soru sorulmasına rağmen, unvanı yükseltilmek istenen süper zekâ’ların gene de beceremediği görülüyorsa…
Bir üniversitenin yetenek sınavında, kazananlar açıklanıyor, sonra o liste indiriliyor, başka liste asılıyor, kazananlara siz kazanamadınız deniyor, namuslu bi savcı çıkıp, oha artık birader diyor ve sınavı iptal ettiriyorsa…
Eğitim Kurumu Müdürlüğü sınavındaki soruların, yandaş sendikanın çalıştayında belirlenen sorular olduğu ve tesadüfe bak, o sendikadan olanların kazandığı belirleniyorsa…
Diyanet İşleri’nde olmayacak duaya amin deniyor, müezzinlik-vaizlik sınavında başarılı olan adayların, sanırım uygun tarikattan olmadıkları için, başarısız ilan edildikleri ortaya çıkıyorsa…
Üniversite, hatta iki üniversite mezunu gençler, devlette odacı olmak için bile 150 tane sınava girerken, ataması yapılmayan öğretmenler pazarda limon satarken, Türkçe okuryazar oldukları şüpheli molla’lar, sözlüsüz-yazılısız, devlette kadrolu oluyorsa…
TRT’de sınav açıp, sonuçları internetten yayınlıyor, ancak, torpil taleplerini silmeyi unutuyorlar ve böylece, kazanan isimlerin yanında, şu müdür tanıyor, bu müdür kefil gibi notların düşüldüğü enseleniyorsa…
İtfaiyeye alınacak üç personel için sınav yapılıyor, yüzlerce aday, belgen eksik diye sınava sokulmuyor, sonuçlar açıklanınca, belediye başkanının oğlu ve kayınbiraderiyle, zabıta müdürünün oğlunun kazandığı ortaya çıkıyorsa…
4 artı 4 artı 4 ayağıyla, bu seneki üniversite sınavına son dakka kala, yerleştirme hesabı değiştiriliyor, okulların başarısı dikkate alınmıyor, okumak için maça isteyen Anadolu ve Fen liseleri cezalandırılıp, bol keseden not dağıtan dandik okullar ödüllendiriliyorsa…
*
Özetle…
“Namuslu yurttaş ol, kurallara uy” diye büyüttüğümüz çocuklarımızın geleceğiyle alakalı her sınav “düzgün”se… Sorularının çalındığı iddia edilen son kapesese “yamuk” mudur?
*
a, haşa
b, külliyen iftira
c, fitnecilerin yalanı
d, dedikodudan ibaret
e, yetmez ama evet
http://www.ulusalportal.com/kose-yaz...-kapesese.html
Cevap: Re: Yılmaz Özdil sayfası
"Uyandırıyorsun kerizi"
BDP anlamıyor.
Anlamadığı için…
İşler yavaş yürüyor.
*
Mesela…
PKK’lılarla mı kucaklaştın?
Kucaklaşmadım diyeceksin.
İnkâr edeceksin.
Müfteriler diyeceksin.
Bu iftirayı ispatlamayan şerefsizdir diyeceksin.
*
Sonra baktın ki, kabak gibi fotoğrafların çıktı, kucaklaşıyorsun… Hiç istifini bozmayacaksın. “Ben görüşmedim, devlet görüştü” diyen hükümetimizi örnek alacaksın. Ben kucaklaşmadım, parti kucaklaştı diyeceksin.
*
İyi de siz o partinin eşbaşkanı değil misiniz derlerse…
“Açılım görüşmelerini başbakan sıfatıyla değil, AKP genel başkanı sıfatıyla yapıyorum” diyen başbakanımızı örnek alacaksın. Eşbaşkan sıfatıyla değil milletvekili sıfatıyla kucaklaştım diyeceksin. Milletvekilinin de şahsi görüşüdür, partiyi bağlamaz diyeceksin.
*
Böylece ne olmuş olacak?
Hem parti kucaklaşmış olacak, hem de partiyi bağlamamış olacak…
Ki, sizinle zaten alakası yok.
*
Gelelim “Sayın Öcalan” meselesine… Ne Öcalan’ı?Öcalan’la mı görüşülüyor? Muz cumhuriyeti mi burası? Hükümetimize kulak vereceksin, "İmralı” diyeceksin.
*
Güzel şeyler olacak, tarihi fırsat var, özgürlükçü anayasa, ileri demokrasi filan diyeceksin… Hâlâ çıkıyorsun “Kürdistan’ı kuracağız” diyorsun. Huylandırıyorsun.
Bozuyorsun işi.
Uyandırıyorsun kerizi.
Kaynak:http://www.ilk-kursun.com/haber/137148
Cevap: Yılmaz Özdil Sayfası
(Bunu tarih yazacak inşallah!)
Ergenekon’dan tutuklanan Profesör Haberal hakkında 500 bin civarında haber-yorum yapılmış…
Bunca haber-yorum yapılırken, Profesör Haberal’la görüşüp, fikrini soran gazeteci sayısı kaç biliyor musunuz?
*
Sıfır!
*
Evet, sıfır, hiç yok… Dört senedir hapiste bulunan, gıyabında her türlü atılıp-tutulan Profesör’le bi kez olsun yüz yüze konuşup, siz ne düşünüyorsunuz diye soran gazeteci, görülmedi maalesef.
*
Halbuki zamanında, özellikle Ankara basını için en popüler insanlardan biriydi. Bırak gazeteciliği filan, eski dostluğa binaen, halini hatırını sormak için bile olsa gidilmeliydi. Gidilmedi.
*
E, ben gideyim bari dedim.
*
Avukatı aracılığıyla Adalet Bakanlığı’na başvurdum, açık görüş talep ettim. Hay hay dediler. Şak diye izin verdiler. Peki, açık görüş yapabilmek için birinci derece akraba olmak gerekmiyor mu? Gerekmiyor. Çünkü, Profesör Mehmet Haberal milletvekili… İsteyen her gazeteci görüşür. Yeter ki, iste.
*
Neyse, gittim Silivri’ye, girdim görüşme salonuna, hiç tanışmamıştık, tanıştık profesörle… Pırıl pırıl tıraşlı, takım elbiseli, kravatlı… İki masa hazırlanmış. Birinin üstü broşür dolu; izah edeceğim dedi. Geçtik öbür masaya, oturduk. Betondan ibaret cezaevinde, görmeyi düşündüğüm en son şey vardı masada… Çiçek sepeti! Rengârenk çiçeklerden zarif bi potpuri hazırlanmış, masaya özenle konulmuş.
*
En karamsar olunması gereken mekânı, adeta kırmızı karanfil gibi yakasına takmış yani profesör…
Güzelleştirmiş.
*
İzin verirseniz, şuradan başlayayım dedi, antetli bir kâğıt çıkardı, hakikaten gözlerime inanamadım… Harvard Üniversitesi’yle “hapisteyken” protokol imzalamış; Harvard Üniversitesi’yle Başkent Üniversitesi, yanık tedavisinde, ortak programla en üst düzeyde akademik eğitim verecekmiş.
*
Sonra, yan masadaki broşürleri tek tek anlatmaya başladı. “Hapisteyken” Dünya Tıp Etik Bilimler Akademisi’ni kurmuş iyi mi… Hani, örgüt kurmuş diyorlar ya, al sana örgüt… 27 ülkeden 66 biliminsanı bu örgütün üyesi! Bazılarını ihbar ediyorum: ABD’den Profesör Gamelli, Japonya’dan Profesör Aikawa, Kanada’dan Profesör Keown, Almanya’dan Profesör Land, İngiltere’den Profesör Nadey.
*
Türkiye’de İlk Karaciğer Naklinin 25’nci Yıldönümü Kongresi’ni organize etmiş…
“Hapishaneden” tek tek yazışarak, teyitlerini almış, içsavaş halindeki Suriye dahil, 17 ülkeden 42 konuşmacı katılacakmış.
*
Teee 2014’ün Eylül ayında İstanbul’da düzenlenmek üzere, Ortadoğu Organ Nakli Derneği Kongresi’ni ve Transplant Oyunları’nı organize etmiş…
Salonu, saati, davetiyeleri bile şimdiden hazır, gösterdi.
*
İki ayda bir “Experimental and Clinical Transplantation” dergisini çıkarıyor; hapisten…
ABD’den Avustralya’ya Belçika’dan Hollanda’ya İran’dan Pakistan’a dünyaca ünlü otoriteler makalelerini Silivri’ye postalıyor, Profesör Haberal şef editörlüğünü yapıyor, Ankara’da basılıyor, 40 ülkeye gönderiliyormuş.
*
Bir saat görüştük.
Bir saat bunları anlattı.
*
Beni aldı, çocukluğuna, odun ateşinin ışığıyla kitap okumaya çalıştığı Rize’deki köyüne götürdü, odun ateşinin ışığından lazer teknolojisine gelmelerini “hayaldi gerçek oldu” diye özetledi, gülümsedi. Fırsat olsa, bir-iki saatliğine çıkabilse, Zonguldak’a gidip yer bakmak istediğini, oraya diyaliz merkezi kurduğunu, bir de hastane kurmak istediğini anlattı. İzmir’e gidersem, kendisinin inşa ettirdiği Zübeyde Hanım Hastanesi’ni görmem gerektiğini, Ankara’ya gidersem, mutlaka Başkent Üniversitesi’nin kampusunda kurduğu Atatürk Müzesi’ni gezmem gerektiğini söyledi; Atatürk’ün İstanbul Akaretler’de oturduğu 76 numaralı evin birebir kopyasıymış. 2015 projelerinden bahsetti, heyecanla, coşkuyla.
*
Hayatın kıymetini bilecek kadar ölüm, özgürlüğün kıymetini bilecek kadar hapishane gördüm, böyle şey görmedim kardeşim…
Profesör Haberal’ın vücudunu oraya hapsetmişler ama, idealleri bir gün bile tutsak olmamış.
*
Bedeni Silivri’de kilitli…
Vizyonu dünyayı dolaşıyor.
*
Uğradığı haksızlığın yüzde birine maruz kalan biri, lanet olsun böyle memlekete, verdiğim emekler haram olsun der, yılgınlığa düşer, hiç olmazsa dert yanar. Tam tersine… “Buraya konulacağımı rüyamda görsem inanmazdım ama, buraya konuldum diye memleketime küsecek değilim” diyor. İnsanın, her şartta daha iyi ne yapabilirim diye uğraşması gerektiğini anlatıyor.
*
Bitti görüşme…
Kalktık, sarıldık.
Ayrılıyoruz.
“Peki ya, dava?” dedim.
*
4 sene…
Sadece 4 kelime.
“Ağrıma gidiyor, yakışmıyor Türkiye’ye.”
Hürriyet
Kaynak:http://www.ilk-kursun.com/haber/139057