-
Şu yaşananları okuyunca, yine dayanamadım...
Sütçü İmam bunları görseydi:
"E benim kızlarım, canlarım, sizin bağımsızlığınız için, sizin özgürlüğünüz için, sizin namusunuz için, gururunuz için, esaret altında kılacağınız namaz kabul olmayacağı için mücadele ettik... E benim kızlarım, e benim canlarım, Kuran-ı Kerim "OKU" diyor, ilk bunu emrediyor, cahil cühela kalanı Allah sevmiyor, Peygamberimiz "ilim Çin'de de olsa alınız, öğreniniz" diye emir buyuruyor, OKU emrine öncelikli uyun, diğerine uymamanın günahı da varsa size değildir, İslam geleneğinde devlete ve kurallarına riayet etmek vardır. Siz şimdi ne edersiniz, amaç ve emir saçının telini göstermemekse, gözü dönmüş erkeklerin gözünü iyice döndürmemekse, ha saçının bir teli ha peruğunun bir teli... Sırf birileri böyle yorumluyor, dini bir zorunluluk olarak önüne sürüyor diye bunun uğruna okuma, cahil kal, seni daha iyi idare edip, diledikleri şekle soksunlar diye mi biz kurşun attık, mücadele ettik. Biz Ermeni'ye, Fransız'a kurşun sıktık, siz bu kafalarla korkarım yarın birbirinize kurşun sıkar hale getirileceksiniz, birileri de uzaktan ellerini ovuşturacak" der miydi demez miydi ? Yorum sizlerin...
-
Semyy'e;
1. Ben, ortaya adımı, sıfatımı koyarken; sen, Osmanlı'cı olduğunu da belirttiğin halde, gerçek adını dahi koymuyorsun. ???
2. Ben, hayatım boyunca hiçbir zaman Amerikan'cı olmadım, olmam da mümkün değil. Dahası; ABD zihniyetine ve yandaşlarına karşı olan düşmanlığımı, her zaman ve her yerde, Baro dergilerindeki yazılarımda dahi, çok açıkça belirttim. Üstelik; ABD'yle ve onun içerideki işbirlikçileriyle öyle kavgalar içerisindeyim ki (son 3-4 yıldır); birgün ABD'ye gidersem, tutuklanacağım. Ve; sırf ABD Elçiliği istedi diye, bir avukat olmama rağmen, evim, bundan 3 yıl önce, Hakim kararı olmaksızın arandı ve Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandım.
3. Av. Abdulkadir Bey'in de iletmiş olduğu ve hergün, her yıl sayısız örneğiyle karşılaşılan uygulamalar sonucu; ne oluyor? Yüzlerce, binlerce genç kız, okula gidemiyor. Bu, olması gereken birşey mi?
Peki, neden böyle oluyor. Çünkü; henüz reşit dahi olmayan bu genç kızlarımız, Devlet kurallarına uymamakta inat ettiriliyorlar! Onlar mı inat ediyor; yoksa, birileri mi ettiriyor (asker sayımızı görelim bakalım diye)? Bir düşün bakalım: örneğin, askeri bir okula gitmek, kayıt yaptırmak isteyen bir genç; uzun saçlarını kestirmeden, o okula kayıt yaptırabilir mi?
Sana bir fotğraftan bahsedeyim, rahmetli anneannemin nüfus cüzdanındaki fotoğrafı: başörtülü!
Neden ona başın açık fotoğraf vereceksin denmemiş, hiç düşündün mü? Ki; anneannem, ölene kadar, evin içinde dahi başı açık bulunmadı, yaz-kış...
O genç kızlar ki; onlar, sadece bu Ülke'nin vatandaşı oldukları için dahi, benim kardeşlerimdir; bu işin kaşıyıcılarının elinde oyuncak olmaktadırlar ve bunun sonucunda da hem kendileri ve hem de toplumumuz, mağdur olmaktadır.
Bilir misin bilmem; bu genç kız kardeşlerimiz, özellikle Avusturya'ya götürülmekte ve yüksek eğitimlerini orada yapmaktadırlar (elbette hepsi değil). Bunun, kime, ne gibi bir faydası var?
Sana bir soru: o kız kardeşlerimizden birisi, başını açarak Üniversite'ye gitse, eğitim alsa; namussuz, iffetsiz mi olacak?
Eğer cevabın hayırsa; o zaman, biraz düşünmelisin ve muhakkak, okumalı, öğrenmeli, yorumlamalı ve uygulamalısın!
Eğer istersen, seninle sadece yazışmak değil; tanışarak, yüzyüze konuşmak isterim. Seni ikna etmek, fikirlerini değiştirmek için değil; sadece, bildiklerimi daha fazla ortaya koymak için.
Ne dersin?
-
Herzaman ki gibi ifadelerim yanlış yorumlanarak veya bilinçli bir şekilde eleştirilmekteyim. sayın karakum; en özgürlükçü olarak amerikayı göstermiştin. özgürlükçü ülkelerde kısıtlamalar olduğunu söylemişsin. ben sizin bütün yazılarınızı okuyamam. veya en azından herkesin yazılarını aklımda tutamam. sözün kısası amerikanaın bile kısıtlamalar getirdiğini söylemişsin. bende amerika örnek alınacak bir ülke olmadığını osmanlı devletinin (ayakta kaldığı süre içinde olmasada) belli yıllarında; her insanın kardeş kardeşe, kimse kimsenin başörtüsüne, haçına, kilisesine, camisine, dinine, mezhebine karışmadığı dönemnlerden bahsettim. laiklik kelimesi diye bir ifade yokken böyle şöyler bu topraklarda yaşanmış.
1. ben osmanlıcı olduğumu belirtmedim. laiklik konusunda örnek alınması gereken bir devletten bahsettim.onu örnek aldığımı belirttim. bu benim osmanlıcı olduğumumu gösteriyor?
2.amerikacı olup olmadığın benim için önemli değil. bu konuya açıklık getirmek için amerikayı örnek göstermen beni şaşrıttı ve haklı olarak eliştirdiğime inanıyorum.
3. genç kızların devlet kurallarına uymamakta inat ettiğini söylüyorsun. bunlar çok basit bahaneler. sayın karakum; babaannenize sordunuz mu başını neden kapatıyorsun. acaba baskı altında kaldığından mı örtüyor? ben sordum ve sormaktayım. baskı altında örtenler de var. ama bunu hepsine maletmek sence doğru mu?
sayın karakum; bizim kimsenin namusunun, iffetinin başörtüsüne bağlı olduğunu idda etmiyoruz. sadece insanların inandığına göre yaşaması gerektiğini söylüyoruz. burada birsürü okuyucunun kafasını karıştırmaktan vazgeçin.
genç kızların avusturyada okuduğunu bende biliyorum. bayrağında haç taşıyan ülkeler bizim kardeşlerimizi kızlarımızı alıp okutuyorlar, o kızlar kendi topraklarında okuyamıyorlar. o kızlar orada da mı siyaset yapıyorlar.
acaba ben mi söylediklerimle çelişiyorum yoksa siz mi? benimle görüşmek istiyorsanız kısa mesaj olarak yazabilirsiniz. sormak istediğiniz herşeyi sorabilirsiniz.
-
Osmanlı Devleti laik bir devlet miydi? Haydi biraz bilgilenelim...
Osmanlı Hukuku şer'î hukuk ve örfî hukuk olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Şer'î hukuk, kaynağı Kur'an, Sünnet, icma ve kıyas olan ve fıkıh kitaplarında yazılı halde bulunan normlar manzumesidir. Örfî hukuk ise, padişahın iradesine dayanarak ferman ve kanunnamelerle ortaya çıkan hukuktur. Osmanlı devletinde şer'î hukukun izin verdiği oranda ve şer'î hukuka aykırı olmamak üzere örfî hukuk mevzuatına müsaade edilmiştir ki, bu da, örfî hukukun şer'î hukukun kapsamı dahilinde olduğunu yani onun hemen yanı başında ve onunla beraber olduğunu göstermektedir. Şu halde, uygulamadaki aksaklıklar ve suistimaller bir tarafa bırakılırsa, örfî hukuka şer'î hukukun dışında ve ona karşı bir hukuk nazariyle bakılmamalıdır.
Genel olarak belirtmek gerekirse, örfî hukuk konusundaki görüşler iki grupta toplanabilir. Buna göre, örfî hukuk ya da şer'î hukukun dışında bir hukuktur ya da şer'î hukukun devlet başkanına tanıdığı sınırlı (içi boş) yasama yetkisinin kullanılmasından ibarettir. İlk görüş sahiplerine göre, Osmanlı padişahları, şer'î hukuktan tamamen ayrı, bağımsız bir milli hukuk meydana getirmişlerdir ki, bu da örfî hukuktur. Bunlara göre, padişahın, devletin başına geçmesinden itibaren, istemediği takdirde, önceki yasaları kaldırabilmesi, yasama yetkisinin padişah için kişisel bir hak olarak görülmesine neden olmuştur ki bu da şer'î hukuka aykırıdır. Diğer görüşe göre ise, padişahların çıkardığı kanunlarının meşruiyet ve muteberliği, devrin egemenlik anlayışı ile şer'î hukukun yöneticilere verdiği yetkiden doğmaktadır. Bu açıdan kanunnameler, ne laik, ne de şeriate aykırıdır. Kaldı ki, padişahlar, aralarında ulemadan kişilerin de bulunduğu divan üyeleriyle istişare etmişler; zaman zaman da fetva yoluna başvurmuşlardır. Sonuçta bu boşluk doldurmalar şer'î hukuka uygundur. Şer'î hukukun temas etmediği alanlarda onlara aykırı olmayan, hatta onların ışığı altında hazırlanmış bulunan kurallara ve buna bağlı uygulamaya şeriate karşı ve laik demek mümkün değildir. Çünkü bu kanunlar, J. Schacht'ın da dediği gibi, hükümlerine karşı gelmemek ve mer'iyete halel vermemek şartıyle dini hukukun noksanlarını doldurmaya çalışan formel kanunlardır.
Bu arada bugün Berat Kandili... Hepinizin Kandili kutlu olsun...Diyanet İşleri Başkanı bugün için verdiği demeçte "Kuran-ı Kerim'in kötülük ve düşmanlık değil, erdemli davranışları ve temel insani değerleri öncelemeyi, hayırlı işlerde yarışmayı tavsiye ettiğini, insanlara faydalı davranışlar sergilenmesi, etraftaki yoksul, kimsesiz, ilgiye ve bakıma muhtaç kişilere karşı daha fazla duyarlı olunması" gereğine işaret etmiş.
-
-
Normal olarak bu konu benim için artık bitmişti ancak bazı arkadaşlarımızın yazılarını okudukça hukuk ve realitenin değil ' duygusal bir realite' geliştirenler olduğunu gördüm.
Türban konusunun temelinde konuşulabilecek dört temel konu başlığı olabilir.
1. İslam dinin de Türban diye bir uygulama var mıdır ? Yok mudur ?
2. Laik bir ülkede Türban takılabilir mi ? Takılamaz mı?
3. Türban bir tehtit ise türban takmayı yasaklayarak bu tehtit ortadan kalkmış mı olutyor ?
4. Devletin temel ilkeleriyle herhangi bir gerekçe ile oynanabilir mi?
Birde konu olmaması bile gerekirken son yazılardan yola çıkarak islam kültürü olmayan ülkelerde Türban takılırken Türkiye de takılamama sı normal mi? gibi bir yan sorum olabilir.
Tabiiki 22 Ocak 1517 de olan Ridaniye savaşını müteakip 24 Ocak 1917 den itibaren resmen halifeliği devralan ve hilafet yönetimine de giren osmanlı İmparatorluğu' nu Laik bir devlet sayma hatasına düşmemek lazım geldiğinide belirtmeye hiç gerek olmasa da bazı üyelerin yazılarından dolayı bu hususu kısaca anımsatmak gereği ortaya çıkmıştır. Bir ülkeyi fethedip onu vergiye bağlayarak yaşamasına ve dinine karışmamanın laiklik anlayışıyla ilgisi kesinlikle yoktur. Eğer mahkemenin muhakemesinde bir kadı varsa ve o kadı şer i hükümlere göre karar veriyorsa En üst yönetim olan padişah bile şeyhülislamdan fetfa alarak sefer düzenliyorsa laikliğin L sinden bile bahsedilemeyecek bir durumun ortada olduğu aşikardır. Bu açık görüntüye rağmen sayın HRMGR'nin bazı arkadaşların bilgi hatasını düzeltmek için yazdığı iki önceki ileti olayı hukuki olarakta anlatmaya yeterlidir.
Bazı Avrupa ülkeleri ile ABD gibi ülkelerin başöetülü öğrencileri aldığı bir gerçek olmasına karşın bunu yapma nedenlerinin 'dini özgürlük' olmadığıda açıktır. Bir moda bir giyim tarzı olarak gördükleri gibi asla din konuşulup telkinine izin vermeyen hiyerarşik bir yapıyada sahip oldukları net biçimde ortadadır. Kaldıki son zamanlarda dünya nın başına bela olan terör örgütlerinin çoğunluğunun başında 'İSLAM' olması bu ülkelerin bırakınız türbanı İslama bile sıcak bakmadıklarını ortaya koymalarına vesile olmuştur. Sapla samanı karıştırmadan değerlendirme yapmak için bu gerçeği göz önünde tutmakta yarar vardır. Eğer bu ülke ve okulları 'Türban ' ı en ufak bir islam tehtidi yada terör tehtidi olarak görsünler bir günde sınırımızın bu tarafına bırakacaklardır bu kişileri. Gerçi oraya gidipte okuyanlarda belli kişilerdir. Dolayısı ile bir avrupa ülkesi ile Türkiye nin Türban a yaklaşımı aynı olamaz olmamalıdır. tekinde irticanın simgesi ve Laik demokratik sosyal hukuk devletini yıkıp şeriat hukukunu getirmek isteyenlerin bayrağı olarak algılanmakta ötekinde bir moda giyim tarzı olarak Göreyim Tayip in kızlarını yada diğerlerini 'ABD islam cumhuriyetini kuracağız tek yol islam ' sloganlarını atsınlar ne olacak...
-
Şimdi maddelere geçersek aslında 1. ve 2. madde de belirtilen hususlar hakkında herşey söylendi geçmiş yazılarıda okudumda gerğinden fazla bile söylendiğinin kanaatine vardım. Bu vakitten sonra halen daha aksini iddia etmek realite ve hukukla değil hissi ve veya bazılarınında saplandığı düşüncelerdir.
Çağımızın en büyük silahı olan İNANMIŞ insandır. Bundan dolayı insanların doğru şeylere inanmasının gerekliliğidir. Bunun da yolu kayıtsız şartsız inanmaktansa okumaktan öğrenmekten araştırmaktan geçer. En kolay inandırılan ikna edilen veya kandırılan cahil insandır. Demekki ilk amacımız cahil insan olmamk olmalıdır. Sorgulama ve inceleme insanı genelde doğruya ve bilgiye yaklaştırır. Kör gözüm parmağına diyerek kulaktan dolma bilgi hurafe kandırmaca safsataya inanmak ise genelde hataya ve gereksiz sinirlenmeye yöneltir. Özellikle sonlara doğru olan bazı iletilerde bu durum açıkça gözükmekte ve bazılarının gereksiz yere değerli üyelerimize lafla taciz ettiği aşağılama demesekte biraz hor gördüğü ortaya çıkmaktadır. ( yoksa durduk yere sayın Av.Mehmet Taylan Karakum son yazısını neden yazsın) Demek ki ne yapmamız lazım kişisel sataşmalara hakaretlere girmememiz lazım. UNUTMAMAK GEREKİRKİ BU SİTENİN BİRİNCİ AMACI HUKUKİ BİR YOL GÖSTERMEK GİBİ GÖZÜKSEDE ASLİ AMACI UYGAR BİR ŞEKİLDE BİLGİ PAYLAŞIMI YAPMAK HUKUK KAVRAMINI TANITMAK ; HUKUKTAN KORKMAMAYI VEDE ÇIKMAMAYI SAĞLAMAKTIR. Bunun da temel yolu asgari nezaket kurallarına uymaktır. Unutulmamalıdır ki kimse kimsenin fikrini kabul etmek uymak zorunda değildir ama karşı fikri de fikir yazısı olarak yazmak zorunluluğudur. Bunları yazmamdaki nedense şudur. Çok güzel olan bu forum amacından sapmaya ve gereksiz söylemlere doğru kaymaya başladığını üzülerek görmem ve bunun böyle devamı halinde konunun kilitleneceği yolunda kaygı taşımamdır. LÜTFEN İFADELERİMİZE DİKKAT EDELİM...
Konumuza dönersek 1. ve 2. maddenin yanıtı kesinlikle verilmiştir. İlki islam da Türban diye bir örtünme şeklinin olmadığı bunun islamdan çok sonra Avrupada moda İran ın baskıcı kesiminde kadınlara bir zorunluluk olarak getirildiği gerçeğidir. ikinci sorunun yanıtı ise Laik bir ülkede din de bile yeri olmayan ama dini bir simge haline getirilen ve bu simgenin şeriat olduğu gizlenmeden söylenen bir örtünme şekline izin verilemez... Neden verilemez
3. maddenin içindedir yanıtı ...
-
Sayın semyy ;
Bahsettiğiniz imam sanırım bizim uzun eşek oynadığımız köyün imamı bilirsiniz ' Bizim köyün imamı alttan verir samanı üsten çıkar dumanı çattı pattı kaç attı...' diye gider aha sizin imam o imam yani dinden anlayan imam değil....
Bu konuyu yazmaktan bıktım artık son derece açık ve sert yazıyorum... Türban denen paçavrayı dini esea kabul etmek SALAKLIKTIR. Türbanı savunan DİNDAR değil DİNCİDİR. Dinimizin temelinde türban veya karaçarşaf yoktur. Bırakın safsatayı günümüze ulaşın...
Türban diye diye ne mi oldu EN BÜYÜK TEHLİKE İRTİCA OLDU. TÜRKİYE Yİ BİR FAS A BİR CEZAYİR E ÇEVİRMEYE ÖZENEN AŞAĞILIKLAR DOLDU. Çeşmede Kuşadasında ve özellikle İzmir'de TÜRBANSIZ kadının giremeyeceği oteller doldu. TÜRBAN RANT OLDU TÜRBAN PARA OLDU AMA ASLA DİN OLAMADI OLAMAYACAKTA BAZI SERSEMLER BUNU ANLADIĞINDA ÇOK GEÇ OLACAK...
Çok söyledim bir daha söylüyorum TÜRBAN TÜRK TOPLUMUNA SOKULMUŞ BOMBADIR. DİNLE İLGİSİ YOKTUR DİNCİLİKLE VARDIR. BUNA İNANAN KADINLARIN AKLINA ŞAŞARIM. ÇIKARI OLMAYAN ERKEKLERDE BUNA İNANIYORSA SALAKTIR. NOKTA......
commodore1tr
UNUTMAMAK GEREKİRKİ BU SİTENİN BİRİNCİ AMACI HUKUKİ BİR YOL GÖSTERMEK GİBİ GÖZÜKSEDE ASLİ AMACI UYGAR BİR ŞEKİLDE BİLGİ PAYLAŞIMI YAPMAK HUKUK KAVRAMINI TANITMAK ; HUKUKTAN KORKMAMAYI VEDE ÇIKMAMAYI SAĞLAMAKTIR. Bunun da temel yolu asgari nezaket kurallarına uymaktır. Unutulmamalıdır ki kimse kimsenin fikrini kabul etmek uymak zorunda değildir ama karşı fikri de fikir yazısı olarak yazmak zorunluluğudur. Bunları yazmamdaki nedense şudur. Çok güzel olan bu forum amacından sapmaya ve gereksiz söylemlere doğru kaymaya başladığını üzülerek görmem ve bunun böyle devamı halinde konunun kilitleneceği yolunda kaygı taşımamdır. LÜTFEN İFADELERİMİZE DİKKAT EDELİM...
(yine) commodore1tr
Umarım kendi iç hesaplaşmanızdan sonra bu son yazınızı yazmışınızdır.
-
Uyarınız için teşekkürler sayın Av.Abdülkerim Güven ;
Her iki yazıda benimdir. Doğrudur. Sert anlatım yaptığım o yazımda dahil ne sayın Semmy e nede bir başka fikri savunan arkadaşıma kişisel bir söz söylememeye özen gösterdim. Salaktır derkende özellikle altını çizdiğim noktalar oldu, bu forumun başından beri iletilerimi okuduysanız net biçimde türbanın dinle ilgisi olmadığını kanıtlarıyla İslam peygamberinin zamanıyla ve İslam dünyasının ilk halifesinin hadisleriyle defeaten açıkladıktan sonra ve üzerine çağdaş ve laik demokrasilerde hele hele devrim kanunları vede kıyafet kanunları yürürlükte iken ( Maalesef ise ) karaçarşafın türbanın giyilemeyeceğini belirtmeme rağmen ' E peki inananlar ne yapacak ?' diye sil baştan a dönmekten herhangi bir temel e oturtmadan Türban ı dini esaslara oturtanlardan inanın bıktım. Bir fikir somut veya soyut kanıtlarla desteklenir. Yoksa inananlar ne olacak denilip işin işinden çıkılmaz. 1700 lü yıllardan önce islamda Türben takan birisi var mı diyorsunuz yanıt yok ? Türban var mı bir resim belge var mı yok Türbanın 19. yy. da ortaya çıktığı belgeli demekki dinle ilgisi yok şartı değil diyorsunuz hımmm peki ama inananlar ne olacak ???????? İşta o ayzı bu kısır döngüye bir yanıttı gerçi yazdığım bu forum dahil tüm forumlarda böylesine sert bir iki yazı anca çıkar. Ama görüyorum ki meramımı anlatayım derken bazıları için kırıcı olmuş. Bundan dolayı o yazıdan dolayı da özür dilerim başta sahsınız olmak üzere kırdığım herkesten ..
Saygılarımla..
-
BAHATTİN YILDIZ'DAN COMMODERE'YE TERBİYENİ TAKIN MANİFESTOSU;
1) Türbanı (başörtüsünü) kabullenip kabullenmeme özgürlüğümüz var.
2) Dini konularda tartışacak insanlar en azından dini konuda yetkin, yeterli donanımlı insanlar olmalı ki; bana kalırsa öyle olanların bile tartışma alanı burası olmamalı.
3) Bu meyanda; Commodere'nin başka alanda bulunarak, başka alandan bakarak, kendi değerlerinden hareketle, dini alana yönelik hüküm tesis etmesi, sonuca gitmesi, hatta din adamların dahi yapmaktan çekindiği içtihada kadar vardırması kabul edilemez bir gerçekliktir.
4) Bir kısım insanlarımızın inançlarını, değerlerini kabul edip etmeme özgürlüğünü savunduğum önceliğimden hareketle; bir kısım insanlarımızın, dine bakış açılarında, kabullerinde önemli bir yer tutan türban'ı, başörtüsünü paçavra olarak değerlendirmesi ise, eleştiri sınırlarını aşan, hakarete ve sövmeye yönelik en ufak deyimle kabul edilemez büyük bir terbiyesizliktir.
Bu terbiyesizlik hiç bir dinde yoktur, Kemalizmde yoktur, demokraside yoktur, etiksel değerlerin hiçbirinde yoktur.
Hiçbir alanda yer almayan, salt bireysel alanında yer alan bu terbiyesizlikten, Commodere'nin geri çekilerek özür beyan etmesi gerekmektedir.
özür beyan etmezse nolacak? diye düşünülebilir...
Kendisini daha fazla düşürmüş olur o kadar...