Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Bahar yorgunluğunun ilacını biliyor musunuz?
Milliyet/14.04.2009
Bahar yorgunluğunun çok sık rastlandığı şu günlerde, bu yorgunluğun çareleri de tartışılıyor.İşte bahar yorgunluğunun etkilerini azaltabilmek yapmanız gerekenler...
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Galip Ekuklu, bahar yorgunluğunun etkilerini azaltabilmek için günde 3 litre su içilmesi gerektiğini bildirdi.
Doç. Dr. Ekuklu, yaptığı açıklamada, bahar yorgunluğunun, bu mevsimde havadaki elektrik yükünün, özellikle negatif iyonların artmasına ve insan metabolizmasındaki değişikliklere bağlı olarak halsizlik ve gerginlikle öne çıkan bir sağlık sorunu olduğunu söyledi.
Bahar yorgunluğunun gerginlik, sinirlilik, uyku bozuklukları, depresyon belirtileri, eklem ağrıları, kaslarda kramplar, mide rahatsızlıkları ve tansiyon yüksekliği belirtileriyle ortaya çıktığını ifade eden Doç. Dr. Ekuklu, rahatsızlığın genel olarak büyük ve kalabalık kentlerde yaşayanlarda görüldüğünü kaydetti.
Hava kirliliği, yoğun trafik, evsel ve sanayi atıklarının neden olduğu çevre kirliliğinin gerginlik ve stresi daha da artırdığını belirten Doç. Dr. Ekuklu, şöyle konuştu:
"Bahar yorgunluğunu yenebilmek ve etkilerini azaltabilmek için günde 3 litre su içilmelidir. Düzenli kahvaltı, egzersiz, güneşli havalarda yürüyüş ve C vitamini tüketimini artırmak da faydalı olacaktır. Uykusuzluk sorununu yenebilmek için her gün aynı saatte yatılıp, yeterli miktarda uyku alınması gerekiyor. Beslenmede en önemli öğün, kahvaltıdır. Güne mutlaka kahvaltı yaparak başlanmalı.
Önlem alınmaması durumunda olay kronik yorgunluğa dönüşebilir."
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Aspirin hakkındaki gerçek!
Yaşlıların beynindeki küçük kanamaların, Aspirin ya da kan pıhtılaşmasını önleyen benzer ilaçlarla bağlantılı olabileceği bildirildi.
Hürriyet / Sağlık
Hollanda'daki Rotterdam Tıp Fakültesinden Dr. Meike Vernooij ve ekibinin yaptığı araştırma, düzenli olarak aspirin ya da benzer ilaçları kullananların beyninde küçük kanamalarının meydana gelme riskinin daha fazla olduğunu gösterdi.
Araştırmacılar, bu küçük kanamaların, beyin damarları çeperinde amiloid protein depolarının birikimiyle meydana gelen "serebral amiloid anjiopati" hastalığını gösterebileceğini, bu proteinin genellikle Alzheimer hastalığıyla bağlantılı olduğunu vurguladı.
Bilim adamları, 2005-2006'da ortalama 69,5 yaşında, zihinsel hastalığı bulunmayan 1062 kişinin MR'ını çekti ve aspirin ya da benzeri ilaçlar kullanıp kullanmadıklarını belirlemek için katılımcıların dosyalarını inceledi. MR'dan önce katılımcılardan yüzde 34,2'sinin 2 yıl boyunca düzenli olarak aspirin ya da benzer ilaç kullandığı görüldü.
Bu ilaçları kullananlarda, kullanmayanlara göre daha fazla küçük kanamalara rastlandı.
Kalp-damar hastalıklarını önlemek ya da tedavi etmek amacıyla yüksek dozda bu ilaçlardan kullanan kişilerdeyse kanamaların daha fazla olduğu belirlendi.
Araştırma, "Archives of Neurology" dergisinin internet sitesinde yayımlandı.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Günde bir bardak vişne suyu
Hurriyet/15 Nisan 2009
Gün boyunca içilen bir bardak vişne suyunun ne gibi mucizeler yaratacağını biliyor musunuz?
Yakut kırmızı rengi ile reçelini yemeğe alıştığımız vişne, içerdiği mineral ve vitaminler sayesinde, birçok hastalığa karşı koruma kalkanı yerine geçiyor. İçeriğinde bulunan ve meyveye kırmızı rengini veren “antosiyanin” ise vişneye hücre yenileme yani antioksidan özelliğini kazandırıyor. Günde bir bardak vişne suyu tüketimi ile vücut günlük antioksidan ihtiyacını karşılıyor. Kalp ve damar hastalıklarından kansere hastalık riskini azaltmaya yardımcı olan vişne, kas ağrılarının hafifletilmesi, hafıza gelişimi ve kilo dengeleme gibi konularda da etkin rol oynuyor.
Tam bir vitamin ve mineral deposu olan vişne meyvesinde bulunan A ve C vitamini ile sodyum, potasyum, kalsiyum ve fosfor mineralleri, özellikle ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah.
Vişnenin “ekşi” artıları
Ferahlatıcı etkisi yüksek bir meyve olan vişnenin şeker oranı kirazdan düşük olduğu için daha az kalori içeriyor. Diareyi kesmesi ve idrar söktürücü özellikleri, mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasına yardımcı olmasının yanı sıra, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılmasında etkin rol oynuyor. Sindirim sisteminin dengeli ve düzenli fonksiyonu için önemli bir meyve olan vişne ile ilgili yapılan ön araştırmalar gösteriyor ki; vişnedeki “antosiyanin”ler, kolon kanseri riskini de önemli ölçüde azaltıyor.
Antosiyanin ne işe yarıyor?
Kırmızı ve mor renkli meyve ve sebzelerde, çiçeklerde, morumsu yapraklı ağaçlarda bulunan renk verici bir madde olan antosiyanin, içinde bulunduğu meyvede çok güçlü bir antioksidan yani hücre yaşlanmasını önleyici bir etki yaratıyor. Antosiyanin yardımıyla sağlıklı dokuları ve hücreleri koruyan vişne böylelikle, anti-aging özelliği de taşıyor ve kanser ile kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskini azaltıyor. Antosiyanin oranının yükseldiği koyu renkli olan vişnelerde, aynı zamanda daha fazla miktarda minerale rastlanıyor.
Japon beslenme uzmanları tarafından, Tsuda Üniversitesi’nde 2003 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, hipoinsülinemi ve hipoglisemiye yol açabilen yüksek yağ içeren besinlerin verdiği söz konusu zararlar, antosiyanin sayesinde dengelenebiliyor. Diğer bir deyişle, şeker düzeyi düşük olan vişne, kilo kontrolünde önemli bir görev üstleniyor. Michigan Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar, antosiyanin maddesinin kolesterolün, kan şekerinin düşürülmesi ve karaciğerde daha az yağ birikimi konusunda çok etkili olduğunu ortaya çıkarıyor. Vişne ise, antosiyanin açısından en zengin meyveler arasında yer alıyor.
Beslenme uzmanları, günlük antioksidan ihtiyacının karşılanması adına günde 3,000 – 5,000 ORAC (Oksijen Radikalleri Emilme Kapasitesi) ünite alınmasını öneriyor. Yaklaşık 100 gram vişne suyu konsantresinde ise, 12,800 ORAC ünite bulunuyor. Bu da gösteriyor ki, günde bir bardak olarak tüketilecek vişne suyu, vücudun antioksidan
Doğal ağrı kesici
Michigan Eyalet Üniversitesi tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, “antosiyanin” olarak bilinen kırmızı kimyasalların aynı zamanda kas ağrılarını hafifletebileceği belirtiliyor. Spor egzersizleri ve ağırlık çalışmalarının hemen sonrasında oluşan geçici kas zedelenmelerinde, içeriğindeki antosiyanin sayesinde vişne etkin rol oynuyor. Yaklaşık olarak 100 – 120 vişnenin antosiyanin içeriğine sahip olan bir şişe vişne suyu, ağrı kesici yerine doğal ve keyifli bir alternatif sunuyor.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Yediklerinizin cildinize etkileri
Milliyet/17.04.2009
Cildinizin uzun süre parlak, canlı ve gergin kalmasını ister misiniz?
Cildinizin parlak, canlı ve gergin kalmasını bunun için çok fazla zaman harcamanıza, market market dolaşmanıza gerek yok. Kolayca bulunan sebze ve meyveleri öğünlerinize eklemeniz yeterli…
• Spagetti sosuna havuç rendeleyin. Varlığını bile fark etmeyeceksiniz ve içerdiği karoten cildinizi besleyecek.
• Ispanağın taze yapraklarını salata için ayırın. Ispanak diğer marul, göbek gibi salata çeşitlerinden daha fazla karoten içerir.
• Yumuşak meyveleri, yoğurtla ve taze meyvelerle karıştırın. Kayısı, şeftali, mango, papaya gibi meyveler günlük beslenmenizdeki karoteni yükseltir.
• Garnitür için şarap bardağının içinde soğutulmuş ya da şampanya serpilmiş ve nane eklenmiş garnitür kavun gibi özel tatlılar cildiniz için yararlıdır.
• Akşam yemeği öncesi atıştırmak için dolapta hazır olarak brokoli bulundurun. Herkesin seveceği şekilde hafifi yağlı olarak servis edin.
• Meyveleri her akşam yemeğinin parçası yapın. Gece için taze ve soğutulmuş meyveleri salata olarak önceden hazırlayın. Yeni lezzetler için mango, papaya gibi tropikal meyveleri seçin. Tropikale yönelin.
• Pastaya veya domates salatasına, brokoli ve taze ıspanak ekleyin. Bunlar hemen hemen her tarife uygundur. Sulu salatalarda domates yerine papaya da konulabilir. Sadece lezzet değil, bol miktarda karoten de almış olacaksınız. Aynı eski portakal suları ya da elma suları yerine, ufkunuzu genişletin ve karoteni yüksek meyve sularını tercih edin.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Şifalı taşların gücüyle iyileşin!
Milliyet/19.04.2009
Taşların ve kristallerin tarih boyunca insanları cezbetmesinin tek nedeni o muhteşem renkleri ve yaydıkları parlak ışıklar değil; pek çoğuna göre, bu taşlar aynı zamanda ruhsal ve bedensel sorunları çözmede de minik birer hazine...
Yakut, topaz, ametist ve diğerleri; masanın üzerin yayılmış onlarca değerli taş. Her biri birbirinden gözalıcı. Üstelik hepsini böyle bir arada görmek çok daha heyecan verici. İçlerinden birisini, büyük bir parça zümrütü elime alıyor, bir süre tutuyorum. Ondan yayılan enerjiyi hissetmemek imkansız. Belki, yaydığı enerjiyle onu anavatanı Afrika'dan buraya getiren yolculuğun hikayesini anlatıyor, belki ona dokunan ellerin izlerini, belki de onu arzulayan yüzlerce kadının tutkusunu...
Evet, bir zamandır, kuyumculukta renkli taşların egemenliğini hissetmemek mümkün değil. Jasabi Kuyumculuk'tan Varujan Kesikçioğlu de bunu doğruluyor ve renkli taşlara olan ilginin arttığını, bunların pırlantanın yanında kullanıldığını belirtiyor. Bir zamandır modeller büyümüş ve mücevherler aksesuar gibi olmuş. Ancak bu taşlara ulaşmak o kadar da kolay değil. Kimisi Afrika'dan, kimisi Brezilya'dan kimisi Kolombiya'dan getiriliyor, uzun yolculuklardan sonra, sizin teninizde başka bir yolculuğa başlıyor.
Yükselen trend
Varujan Kesikçioğlu, taşların görünümleri kadar şifalı özelliklerinin de talep yarattığını belirtiyor. Özellikle Uzakdoğu'da, her bir taşın farklı etkileri olduğu çok büyük kitleler tarafından kabul ediliyor. Ve bu akım bir zamandır, Batı'da, Avrupa ve ABD'nin yanı sıra ülkemizde de hızla yayılıyor. Son birkaç yıldır Türkiye'de de şifa gücü olduğuna inanılan değerli taşlarla terapi yapan doğal terapi merkezleri de var. Kişinin sorununa özel, o soruna iyi geldiğine inanılan şifalı taşlar seçiliyor ve vücutta sorunlu bölgenin üzerine dizilerek, etkisini yayması hedefleniyor bu terapilerde.
Belki siz de, çoktan uğurlu taştan yapılmış yüzük ya da kolyenizi satın aldınız ya da tam şu anda araştırma aşamasındasınız. O zaman, Varujan Kesikçioğlu'nun katkılarıyla hazırladığımız bu listeye bir göz atın, her bir taşın sağladığı faydayı ve hangi soruna iyi geldiğini teker teker okuyun. Yazının sonunda sadece bir değil, birkaçına ihtiyaç hissedip üzerinizde taşıyacağınıza eminiz...
Taşlar ve kullanım alanları
ELMAS: Taşların en değerlisi kabul edilen elmasın, nikah yüzüklerinde ve gelin takılarında yer alması bir tesadüf değil. Elmasın kadın ve erkek arasındaki aşkı kuvvetlendirdiğine inanılıyor. Elmasın aynı zamanda taşıyan kişiye cesaret verdiği de düşünülüyor.
SAFİR: Gök yakut olarak bilinen safir, aslında pembe, turuncu, yeşil, mor ve siyah renklerde de olabiliyor. Şifalı taş uzmanlarına göre, safir duygusal travmaların yarattığı sorunlar üzerinde oldukça etkili.
YAKUT: Eski çağlarda akıl hastalıklarına karşı koruyucu olduğu düşünülen yakut günümüzde de, yaydığı büyük enerjiyle olumlu yönde değişimin anahtarı olarak kabul ediliyor.
AMETİST: En şifalı taşlar arasında kabul edilen ametist; stres, migren, iştahsızlık, göz ağrıları ve akciğer hastalıklarına karşı kullanılıyor. Bağışıklık sistemini de güçlendirdiği düşünülen ametist ayrıca alkol problemi olanlara da tavsiye ediliyor.
AKİK: Uğur ve bereket taşı akik, şifalı taş uzmanlarına göre, kan dolaşımını hızlandırıyor, hem kadınlarda hem de erkeklerde cinsel sağlığı korumaya yardımcı. Akik taşı aynı zamanda sağlıklı ve uzun bir ömrün de simgesi.
AKUAMARIN: Beden ve zihin ilişkisini güçlendirdiği söylenen, akuamarin, denizciler tarafından uzun yıllar boyunca nazara karşı kullanılmış. Akuamarinin aynı zamanda solunum sorunlarına karşı da etkili olduğu iddia ediliyor.
AGAT: Konuşma yeteneğini güçlendirdiği ve bu sayede insanların daha sosyal olmasını kolaylaştırdığı söylenen agatın, tansiyonu dengelediği, kişiyi stresten arındırdığı da söyleniyor.
AMBER (kehribar): Guatr, astım, alerji ve bronşite karşı iyi geldiği söylenen amber, sindirim sistemini de düzenliyor. Ayrıca amberin kötü talihe karşıda tılsım olarak kullanıldığı biliniyor.
TURKUAZ: Talih taşı olarak bilinen turkuazın, uzun yıllardır tansiyon ve kalp hastalarına iyi geldiği söyleniyor. Kaygıyı da telkin ettiği söylenen turkuaz kimi uzmanlara göre, kişinin kendisini daha iyi ifade etmesine de yardımcı oluyor.
İNCİ: İncinin onu taşıyan kişiye güç, huzur ve çalışma azmi verdiği düşünülüyor. İnci kötü duygularda korunmak amacıyla da kullanılıyor.
AYTAŞI: Duyguların dengelenmesinde, stresin giderilmesinde kullanılan aytaşının lenf bezlerine iyi geldiği, aynı zamanda kadınlarda hormon seviyelerini de düzenlediğine inanılıyor.
KAPLAN GÖZÜ: Konsantrasyon yeteneğini arttırdığı söylenen kaplan gözünün bu sayede insanların kendilerini işlerine daha rahat vermelerine yardımcı olduğu söyleniyor. Sinirsel spazmları ve baş ağrılarını hafiflettiği belirtilen kaplan, korkudan da koruyor.
KUVARS KRİSTALİ: Vücuttaki fazla elektriği aldığı inen kuvars kristalinin, tansiyonu düzenlediği de biliniyor. Ayrıca kuvars kristalinin cep telefonları ve bilgisayarların yaydığı elektromanyetik dalgaların zararlarından da koruduğu iddia ediliyor. Kuvars kristalleri, topladıkları radyasyondan 15 günde bir yıkanmak suretiyle arındırılabiliyor.
LAL: Kan dolaşımı üzerinde etkili olduğu söylenen lalin, cinsel güç üzerinde de oldukça etkili olduğu iddia ediliyor.
MERCAN: Solunum açıcı etkisi olduğu söylenen mercanın aynı zamanda kişinin cazibesini arttırdığına da ılıyor. Kimileri ise, mercan sayesinde zor giden işlerin kolayca aktığını söylüyor.
SİTRİN: Pek çok hastalığa iyi geldiği söylenen sitrin aynı anda uygulanan tedavinin gücünü artırmak için de kullanılabiliyor. Tedavi özelliği bulunan yağlar tene sitrinle düğünde çok etkili olduğu düşünülüyor.
TOPAZ: Duygusal yükleri, olumsuz düşünceleri ortadan kaldırdığı söylenen topazın, bu özelliğiyle endişe ve depresyonun üstesinden gelmeye yardımcı olduğu belirtiliyor.
YEŞİM: Böbrek rahatsızlıklarından kaynaklanan ateşi düşürmek için kullanılan yeşimin, akıl sağlığını korumaya da yardımcı olduğu söyleniyor.
Taşların bakımını yaparken...
Şifalı taş uzmanlarına göre; kristallere dokunan her kişi, bu taşların üzerinde kendi duygularından izler bırakıyor. Bu da taşların üzerindeki titreşimleri etkileyebiliyor. Taşları tekrar kimse dokunmadan önceki haline getirmek için birkaç gün boyunca doğal deniz tuzu katılmış suyun içinde bekletmek, ardından da temiz suyla durulamak gerekiyor. Her gün kullanılan taşlar için bu işlemin haftada bir, bir gün boyunca yapılması yeterli. Taşlara temiz ve berrak bir görünüm vermek içinse, elma sirkesi ve deniz tuzu katılmış suda 10 dakika bekletmek gerekiyor. Şifalı taşlarla ilgilenen kişiler, bir taştan fayda sağlamak için ağırlığının en az 3 kırat yani 600 mg olması gerektiğini hatırlatıyorlar. Taşların montörünün, taşın bir bölümünün tene değmesine imkan verecek şekilde tasarlanmış olması da oldukça önemli.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Çay demlemenin püf noktaları...
Bugun/19.04.2009
Çay yapmanın incelikleri...
Çayı demlerken yapılmaması gerekenler...
Çayın, iyi demlenmemesi halinde flavonun (bitkisel molekül) yapısında meydana gelecek hasarlar sonucu birçok faydasını kaybedebileceği ortaya çıktı. Nusaybin Devlet Hastanesi'nden Dâhiliye Uzmanı Dr. Rıfat Bozalan, çayın kaynamış su ile hemen demlenmemesi gerektiğini ifade etti. 95 derecede flavonların özeliklerini yitirebildiğine dikkat çeken Dr. Bozalan, bu nedenle çayın 95 derece altındaki su ile demletilmesini ve demin asla kaynatılmaması gerektiğini söyledi. Çayın, içinde bol miktarda flavon içeren yararlı bir bitki olduğunu aktaran Dr. Bozalan, doğru demlenmiş çayın içindeki flavonu muhafaza ettiğini hatırlattı. Flavonlar damar tıkanmasını önlüyor. Kan kolesterolünün düşürüyor.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Gıdaların raf ömrü uzadıkça insanların ömrü kısalıyor
Zaman/20.04.2009
Günümüzde tıbbî teknolojinin hızla ilerlemesine rağmen kronik hastalıklar da aynı ölçüde artıyor. Özellikle gıdaların raf ömrünü uzatan kimyasal katkı maddeleri ve sağlıksız beslenme yüzünden ortaya çıkan kronik hastalıklar yüzünden, birçok insan hayatının son yıllarını sağlık sorunları ile geçiriyor.
Hastalıkların elbette birçok sebebi var, ancak tıbbın sebeplerden ziyade tedavi süreciyle ilgileniyor olması hastalıkların yaygınlaşmasını körüklüyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Hastalıkları Beslenme ve Metabolizma Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın, ticari bir sektör haline gelen tıp alanında çok büyük paralar döndüğünü, gerçekler gizlendikçe daha çok ilaç satıldığını söylüyor. Koruyucu katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılan, yapay tatlandırıcı ve aromalarla cazibesi artırılan paketlenmiş gıdaların sağlığa zarar verdiğini belirten Prof. Dr. Aydın, sağlıklı beslenme için doğal ve taze beslenmeyi öneriyor.
Gıdaların raf ömrü uzadıkça insan ömrünün kısaldığına dikkat çeken Prof. Aydın, "Genetiği değiştirilmiş bile olsa taze yiyecekler paketlenmiş gıdalardan çok daha iyiler. Zarar sürecini yavaşlatabiliriz. Herkes bilinçli davranırsa çok şey değişebilir." diyor. UHT yöntemiyle yüksek sıcaklıkta bütün bakterilerden arındırılarak paketlenen sütlerin zararlarını ilk defa gündeme getiren Prof. Aydın, bu yüzden firmalardan da büyük tepki almış. Bilimsel veriler ortaya koyduğu için bir şey yapamadıklarını ifade eden Aydın şöyle konuşuyor: "Suyun başını tutanlar tepki gösteriyor. Hakkımda suç duyurusunda bulunuldu, kınama yazıları yazıldı. Firmalardan direkt tehdit almadım ama yıldırmak için çeşitli önerileri oldu ama vazgeçmedim. Gerçekleri daha iyi bilen bazıları sessiz konuşuyor."
Sağlığınızı korumak için temel prensipler
Prof. Dr. Ahmet Aydın, önerdiği 'taş devri diyeti' ile birçok hastalığın önüne geçilebileceğini söylüyor:
Tuz, şeker ve unu çok az tüketin.
Güneşlenin veya D vitamini alın.
Omega 3-6 yağ dengenizi korumak için ayçiçeği, pamuk, mısırözü ve soya vb. gibi tohumlu sıvı yağları çok az kullanın. Sızma zeytinyağını tercih edin.
Margarin kullanmayın. Köy tereyağı en iyisidir.
Köy ya da mandıra sütünü tercih edin. Pastörize günlük şişe sütü de olabilir. Homojenize ve UHT teknolojisi kullanılan kutu sütleri kullanmayın. Kaymak bağlamayan, ekşimeyen süt ya da yoğurt doğal değildir.
Sütten çok yoğurt ve peyniri tercih edin.
Kutulanmış gıdaları yemeyin.
Sebze ve meyveleri mevsiminde taze olarak tüketin.
Doğal ortamında yaşayan hayvan ürünlerini kullanın.
Günde 6-8 bardak su için. Suyu yemekle birlikte değil, yarım saat önce veya sonra için.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Zeytinin bilinmeyen faydaları
Trendy 21 Nisan 2009
Kahvaltı masalarının vazgeçilmezi olan zeytininin faydalarını biliyor musunuz? İşte şaşırtan mucizeler...
*Zeytinyağı hipertansiyon gibi hastalıklara karşı etkili sonuçlar veriyor.
*A, D, E ve K vitaminleri açısından çok zengin içerikli.
*Zeytin ve zeytinyağında hücre yenileyici ve yaşlanmayı geciktirici ‘’Oleuropein’’ maddesi bulunuyor. Bu madde başta ABD olmak üzere birçok gelişmiş ülkede kansere karşı yapılan ilaçlarda kullanılıyor.
*Zeytinyağını diğer bitkisel yağlardan ayıran en önemli özellik, oleik asit zenginliği. Bu asit özellikle meme kanserini tetikleyen (Her-2/ Neu) veya (ERB B-2) kötü genlerini durdurma özelliğine sahip.
*Sindirim sistemi hastalıklarına da zeytinyağı öneriliyor. Çünkü, bu yağ tamamen doymamış yağ asitleri içeriyor. Böylece bu asitler vücutta biriken toksinlerin dışarı atılmasını sağlıyor.
Güzelliğe de etkili
* Zeytinyağı en doğal kozmetik malzemesi.
*Zeytin egzamayı ve saçların dökülmesini önlüyor.
*Banyodan sonra cilde zeytinyağı ile masaj yapılırsa hücrelerin yenilenmesi sağlanıyor.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
Çalışanlar güne nane ile başlayın
Bugün/22.04.2009
Stres dolu toplantılar veya partilerle dolu geçen yoğun bir haftanın sonunda yorgun mu düştünüz?
Kolayca eski performansınıza kavuşabilirsiniz. Nanenin kokusu bir eğitim çavuşuna benzer;
Beyninize “Kalk ve işine konsantre ol!" emrini verir. Araştırmalara göre bu kokunun olduğu yerlerde çalışanlar, sıkıcı ama yapılması şart olan işlere daha fazla yoğunlaşabilmektedirler. Zihinsel olarak tembelleştiğinizi hissettiğinizde naneli bir sakız çiğneyin, şeker yiyin ya da nane kokusunu içinize çekin.
Böylece beyninizin “Yapabilirim” dediğini duyabilirsiniz. Nane kokulu yerlerde titizlik gerektiren işlerde çalışan insanların daha iyi performans gösterdikleri bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Araştırmaya katılanlar arasından nane kokulu yerlerde çalışanların, kokusuz yerlerde çalışanlara göre, daha az yazım hatası yaptıkları ve alfabetik işlemleri daha çabuk gerçekleştirdikleri görülmüştür.
Re: 16 madde de sağlık kontrolü
23 Nisanı Ulusal Egemenlik ve çocuk bayramını çocuklarımıza armağan eden Atamızı saygı ve minnetle anarken,tüm çocuklarımızın bayramını içtenlikle kutluyorum.
Bu anlamlı günde bebeklerimizin sağlığıyla ilgili Erciyes Üniversitesi öğretim üyelerinden bir hocamızın yaptığı açıklamayı paylaşmak istedim...
Bebekleri sarsmak ölümcül sonuçlara neden oluyor
Gazeteport/23.04.2009
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatih Yağmur, ''Sarsılmış bebek sendromu'' konusunda Türkiye'de yeterli çalışma olmadığını, bu nedenle olayın çoğu zaman hekimler tarafından da teşhis edilemeyerek atlandığını söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Yağmur,yaptığı açıklamada, genellikle ebeveynlerin öfkeyle bebeklerini sallamaları sonucu oluşan ''sarsılmış bebek sendromu'' olgularının dörtte birinin öldüğünü, hayatta kalanların ise büyük çoğunluğunun nörolojik problemli olarak hayatlarını devam ettirmek zorunda kaldıklarını bildirdi.
Avrupa ve ABD'de bu sendromun çok iyi tanınmasına karşın Türkiye'de çok fazla bilinmediğine dikkati çeken Yağmur, ''Sarsılmış bebek sendromu konusunda Türkiye'de yeterli çalışma yok. Bu, çoğu zaman hekimler tarafından da teşhis edilemeyerek atlanıyor'' dedi.
Yağmur, söz konusu sendromun, anne, baba, bakıcı ya da bebeğin bakımını üstlenen bireylerin, bebeğin sürekli ağlaması sonucu çileden çıkarak, bebeği göğsün iki tarafından tutarak ileri, geri ve yana yaklaşık 240-260 derece sallaması sonucu ortaya çıktığını belirterek, şu bilgileri verdi:
''Sarsılmış bebek sendromu daha çok 1 yaş altı çocuklarda görülmektedir. Bir yaş altı çocuklarda beyin gelişimini henüz tamamlamamış ve kıvam olarak daha yumuşaktır. Aynı zamanda bebeğin boyun kasları yeterince güçlenmemiştir. Sinir hücreleri etrafını bir koruyucu madde gibi saran miyelin kılıf gelişimini tamamlamamıştır. Damar yapısı yeterince sağlamlaşmamıştır. Çocuğun bu özelliklerinden dolayı, meydana gelen bir sarsmada beyni ciddi hasarlar görebilmektedir. Bu sarsmalar neticesinde kafa içi kanamalar meydana gelmekte, sinir sisteminde kopmalar oluşmakta, göz içi kanamalar ortaya çıkmakta, kemik kırıkları oluşabilmektedir. Genel olarak bu çocukların dörtte biri ölmekte, hayatta kalanlar da ise nörolojik problemler ortaya çıkmakta, körlük, hidrosefali, havale, mental gerilik durumları oluşabilmektedir.''
-AİLELER FARKINDA DEĞİL-
Ailelerin bu şekilde çocuklarına zarar verdiklerinin farkında olmadıklarını dile getiren Yağmur, şöyle devam etti:
''ABD'de olduğum süre içerisinde çalışmasına katkıda bulunduğum üç ölümlü vakanın üçünde de daha önce gittikleri hekimler, sarsılmış bebek sendromunu tanınamayıp başka tanılar düşünerek evlerine göndermiş. Daha sonra bu üç olgu şikayetlerin artması üzerine üniversite hastanesi acil servisine getirildiklerinde çok geç kalınmıştı ve ölüm gerçekleşmişti.
Bu olgular ilk gittikleri sağlık merkezinde istismar yönünden şüphelenilip tanı konulabilseydi evine gönderilmeyip gerekli tedavi yapılarak ölümlerinin önüne geçilebilecekti. Daha sonra bu olgular sağlık çalışanlarınca atlanan istismar olguları olarak bilimsel makale olarak yayımlandı. Bu bebeklerden birinin babası ben ABD'den döndüğümde (kasten adam öldürmekten) yargılanıyordu. Kayseri'de de 2006 yılından sonraki dönemde 4-5 tane bebekte sarsılmış bebek sendromu olduğunu düşündük. Bunlardan iki tanesi maalesef öldü. Bu olgularla ilgili savcılığa gerekli bildirimler yapıldı. Mahkemelerinin devam ettiğini biliyorum. Bu tür olaylar ne yazık ki bizde de oluyor.''
Yağmur, ABD'de ''sarsılmış çocuk sendromuna'' neden olan travmaların yüzde 50'sinin bebeğin öz babası, yüzde 25'inin üvey babası ve yüzde 12'sinin öz annesi tarafından gerçekleştirildiğini kaydetti.
Türkiye'de bunun tam tersi olabileceğini dile getiren Yağmur, şunları anlattı:
''Çünkü orada annelerin çalışma oranları son zamanlarda babalardan daha fazla, bu yüzden babalar genellikle evde çocukları ile kalıyor. Dolayısı ile babaların bebekleriyle geçirdiği süre daha uzun olmakta ve tahammül sınırları zorlanmaktadır. Bizde bu konuda bilimsel çalışma olmamakla birlikte annelerin istismar etme oranlarının daha yüksek olabileceğini düşünmekteyim. Çünkü bizde çocuklarla anneler daha çok vakit geçirmekte, bu süreç içerisinde annenin tahammül sınırı zorlanmakta, eşinden beklediği yeterli ilgi ve desteği de görememekte, sonuçta çocuğuna istemeden de olsa zarar verebilmektedir.''
-EBELER EĞİTİM VEREBİLİR-
''Sarsılmış bebek sendromu'' konusunda birinci basamakta hizmet veren hekim, hemşire ve ebelere eğitim verdiklerini dile getiren Yağmur, ebelerin gebelikleri süresince ve doğum sonrası takip ettikleri anne adaylarına bu konuyla ilgili eğitim verebileceklerini söyledi.
Yrd. Doç. Dr. Fatih Yağmur, sarsılmış bebek sendromunun nasıl önleneceğine ilişkin ABD ve Avrupa'da ailelere ve sağlık çalışanlarına eğitim veren birçok internet sitesi bulunduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Bu sitelerde (stresinizi nasıl kontrol edersiniz, sürekli ağlayan bebeğinizle nasıl baş edersiniz veya bebeğinizi nasıl zarar vermezsiniz) gibi konularda birçok video veya metin bulmak mümkün. Örneğin (Çocuğunuz sürekli ağlıyor. Altını değiştirdiniz susmadı, beslediniz susmadı, doktora götürdünüz bir şey yok, ama hala ağlıyor. Siz çok gerginsiniz, birkaç gecedir aynı durum olmakta ve çok yorgunsunuz. Ne yapacaksınız?) Bu süreçte annenin, babanın ya da bakıcının bebeğin yanında kalması ona daha fazla zarar verebilir. Bu durumda çocuğu beşiğine bırakın ve odadan çıkın. Ağlasın. Siz yanında kalırsanız daha fazla zarar verebilirsiniz. Hatta siniriniz yatışmadıysa dışarı çıkıp dolaşın. Çocuk odasında ağlasın. 5 dakika ağlaması sizin yanında kalıp kendinizi kontrol edemeyerek yapacağınız bir durumdan daha fazla zarar vermeyecektir.
A.A